Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliğinde dün Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu.Bu yılki ödüllerin en çok konuşulan ismi Ahmet Kaya oldu. Müzik dalında büyük ödül, Kürtçe şarkı söylemek istediğini ifade edince karşılaştığı protestoların ardından Fransa’ya gitmek zorunda kalan ve orada hayatını kaybeden Ahmet Kaya’ya verildi. Sanatçının ödülünü eşi Gülten Kaya aldı. 1995’ten bu yana verilen ödüllere Kaya’nın dışında Prof. Dr. İskender Pala (edebiyat), Prof. Dr. Bekir Karlığa (belgesel), Prof. Dr. Fuat Sezgin (bilim ve teknoloji), Prof. Dr. Daron Acemoğlu (sosyal bilimler) ve Tarihi Kentler Birliği (Kültür ve Sanat Kurumu) layık görüldü. Törende bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçmişte hatalar yapıldığını fakat gerçekleştirilen reformlarla önemli mesafeler alındığını ifade etti. Sözü Ahmet Kaya’ya getiren Gül, “Bu şekilde doğrusu, kendisine yapılan haksızlıkların da en azından ailesi tarafından kendisi görmediyse bile hakkının verildiğini siz görüyorsunuz. Sözleriyle, türküleriyle, sazıyla aslında hangi fikirden olursa olsun, hangi ideolojiden olursa olsun herkesi yakalayan bir insandı. Anadolu’nun bütün sesini dillendiren bir insandı. O bakımdan kendisine de bu ödül verildi.” dedi. “Önemli olan, yürüdüğümüz yolda yeni yanlışları yapmamaktır.” diyen Gül, “Herkesin farklılığı olabilir. Bu ülke gerçekten çok zengin bir ülke. Her bakımdan çok zengin bir ülke. Önemli olan, bu tür farklılıkları bir birlik içerisinde toplayarak bunu enerjiye çevirebilmektir. Karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde bu kültürle yapılmazsa başka neyle yapılacaktır?” diye sordu. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü; daha önceki yıllarda Ara Güler, Yıldız Kenter, Nuri Bilge Ceylan, Sezai Karakoç, Selim İleri gibi isimlere verilmişti.‘Ödülü almaktan bahtiyarım’Tören sonrası görüştüğümüz İskender Pala, duygularını şöyle ifade etti: “Divan edebiyatıyla ilgilenmeyi her zaman bir nimet kabul ettim ben. Çünkü atalarımızın kültürel, siyasal ve sosyal zenginliklerini taşıyan beyitler arasında dolaşırken mutlu olurum. Bir Fuzuli gazelini, bir Nef’î kasidesini, bir Galip musammatını okurken çağlar öncesinden kendinize dost edinirsiniz. Demem o ki, Divan şiiri sizi daha onunla muhatap olduğunuz anda ödüllendirir, zenginleştiğinizi, kemale erdiğinizi hissettirir. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü, hiç şüphesiz bu devletin adı üstünde en büyük ödüllerinden biridir ve bu ödülü almaktan dolayı bahtiyarım. Bir hikâye anlatayım: Yıllardan 1520. Kanuni Sultan Süleyman tahta çıkıyor. Yıllardan 1526. İstanbul’un Fatih semtinde bir çocuk doğuyor. Adını Abdülbaki koyuyorlar. Bu çocuk, Fatih’in kurduğu medreselerde okuyor, ilim tahsil ediyor, şiir öğreniyor ve asistanlığı zamanında bir kaside yazıyor. Yaşı henüz 25-26. Sümbül redifli bir şiir. Şiir o kadar seviliyor, o derece başarılı oluyor ki, İstanbul’un bütün entelektüel mahfillerinde bu şiirden bahsediliyor. Ve Kanuni bu şiiri yazan genci görmek istiyor, sarayına çağırıyor. Yazdıklarını okuyor, nazireler yazıyor. Derken Sultan, şu gökkubbede kendi adını taşıyan bir eser bırakmak isteyip de Mimar Sinan’a ‘Benim için bir külliye yapasın ağa mimarbaşı!’ dediğinde, Baki’yi de bina eminliğine tayin ediyor. Şantiye şefi yani. Kelimelerle dost olan adam, birdenbire rakamların dünyasına dalıyor ve Sinan Usta’nın taşı üst üste ve yan yana koyarken nasıl çıldırtıcı bir güzellik ortaya çıkardığına bakarak kelimelerini ve mısralarını yeniden istiflemeye, tıpkı büyük usta gibi onları yan yana ve alt alta dizerken yeni bir üslup kazandırmaya başlıyor. Öyle ki şiirleri birdenbire parlıyor ve o şiirleri lezzet duyarak okuyan sultan, ömrünün sonlarına doğru ‘Ömrümün üç yerinden çok hazzetmişimdir. Bunlardan biri de Baki gibi bir şairi bulup, çıkarıp, iltifat etmekliğimdir.’ diyor. Koca cihan padişahı, başarılarının her biri ayrı bir tarih destanı olan o adam, kendi çağında yetişen bir şairi üç iftihar vesilesinden biri sayıyor. Ödüle layık görüldüğümü haber verdiklerinde bu hikâyeyi düşündüm ve onur duydum. Ben elbette mülkün sultanı tarafından taltif edilen Baki gibi bir söz sultanı değilim, ama devletin en yüksek makamı tarafından ödüllendirilmenin mutluluğunu hissettim.”‘Muhaliflere çok büyük bedeller ödetildi’Türkiye’de, aleyhinde estirilen linç havası nedeniyle Fransa’ya giden ve gurbette geçirdiği kalp krizi sonucu 2000 yılında hayatını kaybeden Ahmet Kaya adına ödülü, sanatçının eşi Gülten Kaya aldı. Sanatın muhalif kimliğinin, 90 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca devlet makamları tarafından hiçbir zaman onaylanmadığını söyleyen Gülten Kaya, “Aksine, uygar dünyanın özgürleştirmeye çalıştığı kültür sanat alanı, bizim topraklarımızda hep merkezileştirmeye çalışılarak devlet denen yapıya sadakati istendi. Dolayısıyla muhaliflere maalesef çok büyük bedeller ödetildi.’’ şeklinde konuştu. Ahmet Kaya’nın, hayattayken aldığı son ödülün (Magazin Gazetecileri Derneği Ödül Töreni, 1999) veriliş töreninde konuşmasına insan hakları diye başlayıp, Türkiye halkları diye bitirdiğini belirten Gülten Kaya, “Bu ödülü onun gibi incitilmiş, kırılmış tüm kadim kültürlere eşimin şahsında bir vefa selamı olarak algılayıp ‘Aleykümselam’, bizden de ‘merhaba’ demeye geldim.’’ diyerek, ödülün insanları demokrasiye bir adım daha yaklaştırması temennisinde bulundu.
↧
‘Önemli olan, farklılıkları enerjiye çevirebilmek’
↧
Gökçe Tunç, 'Mix Media' alanında ikincilik ödülünü kazandı
50 ülkeden 450 sanatçının katılımıyla gerçekleşen IX Floransa Bienali'nde yer alan Türk sanatçı Gökçe Tunç, atıklardan Artobject'e dönüştürülmüş eserleriyle "Mix Media" alanında ikincilik ödülünün sahibi oldu.Ödülünü Bienal Organizasyon Başkanı Pasquale Celona'dan alan Tunç, jürinin özel ilgisiyle karşılaştı. Jüri üyelerindenMatty Roca (Meksika) kendisini Kasım 2014'de gerçekleşecek olan Meksika Sanat Fuarı'na davet etti.Yaşam boyu başarı ödülüne layık görülen ve ödülünü almak üzere Floransa'ya gelen Dünyaca ünlü heykel sanatçısı Anish Kapoor fuar alanını gezerken, Gökte Tunç'un endüstriel atıklarla yaptığı 3 boyutlu işleri dikkatini çekerek kendisiyle tanışmak istedi. Gökte Tunç ile atıklardan Artobject'e dönüştürülmüş işleri hakkında sohbet etti. Kapoor, Tunç'un bundan sonraki sergilerinden de haberdar olmak istediğini belirtti.10 senedir endüstriel atıkları sanat objelerine dönüştürdüğü başarılı çalışmalarla isminden söz ettiren Gökte Tunç, şu sıralar Nisan ayında gerçekleşecek sergisinin hazırlıklarını Teşvikiye'deki atölyesinde sürdürmeye devam ediyor.(DHA)
↧
↧
'Senin hikâyen' vizyona giriyor
Sinemaseverler bu hafta dram, aksiyon, korku türünden oluşan seçkiler ile buluşuyor. 27 Aralık haftasının öne çıkan filmi, Tolga Örnek imzasını taşıyan 'Senin Hikayen'. Timuçin Esen, Selma Ergeç, Nevra Serezli ile Sait Genay'ın oynadığı filmin senaryosu yine Tolga Örnek'e ait.Hakan ile Esra evli bir çifttir. Birbiriyle gayet iyi anlaşan bu çiftin kariyerleri de, 7 yıldır devam eden evlilikleri de bir dönüm noktasındadır ve çocuk sahibi olma kararı alırlar. Karar aşamasında devreye bir de "babaanne" olmayı kafasına fena halde koymuş olan, Hakan'ın annesi Meral girer. Maddi durum, anne-baba olma sorumluluğu gibi birçok etken vardır. Ancak bir bebek bütün hayatları değiştirir. Timuçin Esen, Selma Ergeç, Nevra Serezli ile Sait Genay'ın oynadığı "Senin Hikâyen"in yönetmen koltuğunda Tolga Örnek oturuyor.İBLİS'İN OĞLU: 13. VAHŞETGazetecilik bölümünde son sınıfta okuyan bir arkadaş grubu, bitirme tezleri için ilginç haber aramaktadırlar. Aradıkları türden bir haberi bulmaları ise çok sürmez. Sekiz dağcının esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğu gizemli olayı ve bu olayın arkasında yer aldığını düşündükleri bir dağ evinde tek başına yaşayan Wild'ın hikâyesini ele alacaklardır. Kameralar kayıda girdiğinde 13 sayısının lâneti kendilerini bulacaktır. Emre Kaya'nın yönettiği ve Fevzi Altunbulak, Burakhan Keyif, Erkan Karadeniz ile Merve Uçar Cangöz'ün oynadığı "İblis'in Oğlu: 13. Vahşet"in müziği Batuhan Düvüncü'ye ait.47 RONİNTehlikeli bir savaş lordu, kendilerini sürgün edince, artık liderleri olmayan 47 samuray intikamlarını almak için yemin ederler. Evlerinden sürgün edilmiş ve ülkenin dört bir yanına dağılmış Roninler, olağanüstü tehlikelere karşı savaşırken bir zamanlar aralarına kabul etmedikleri melez Kai'nin yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu dışlanmış kişi, en güçlü silâhları haline gelerek sayıları az kalmış asilere ölümsüzlüğe ulaşmaları için ilham veren kahramana dönüşecektir. Carl Rinsch'in yönettiği ve Keanu Reeves, Hiroyuki Sanada, Kou Shibasaki ile Tadanobu Asano'nun oynadığı "47 Ronin"in hikayesi, Chris Morgan ve Walter Hamada'nın kaleminden çıktı.DİRENİŞ GÜNLERİNDE AŞKRomantik karşılaşmalar ve sanatsal keşiflerle dolu bir yolculuk. 70´lerin başı, Paris… Genç lise öğrencisi Gilles kendini dönemin siyasal akımlarına kaptırmış, radikal düşünceleri ile kişisel tutkuları arasında gidip gelmektedir. Ait oldukları yeri bulmak isteyen Gilles ve arkadaşları önce İtalya'ya, oradan da Londra'ya sürüklenecektir. Olivier Assayas'ın yönettiği ve Clement Metayer, Lola Creton, Felix Armand ile Carole Combes'in oynadığı "Direniş Günlerinde Aşk", 2012 Venedik En İyi Senaryo, Mimmo Rotella Ödülü'nün sahibi oldu.(CİHAN)
↧
Orhan Pamuk, Makedonya Uluslarası Tabernakul Edebiyat Ödülü'nü aldı
Makedonya'nın başkenti Üsküp'te Tabernakul Yayınevi'nin düzenlediği ödül töreninde Makedonya Uluslarası 2013 Tabernakul Edebiyat Ödülü Nobel Ödüllü Türk Yazarı Orhan Pamuk'a verildi. Tabernakul Edebiyat Ödülü'nün 2'nci sahibi de Rus yazar Viktor Erofeyev oldu.Tabernakul Yayınevi'nin ikinci kez düzenlediği ödülün kime verileceği Lyubivoye Rışumovik, Milan Kundera, Tsvetan Vrajiviriski,Venko Andonovski, Goran Stefanovski ve Ferid Muhiç'ten oluşan komisyon tarafından oy birliğiyle onaylandı. Makedonya Başbakanı Nikola Gruevski'nin himayesi altında düzenlenen ödül töreninde Makedon diline tercüme edilen kitaplara büyük ilgi gösterildi.Orhan Pamuk'un 'Sessiz Ev' ve 'Saf ve Düşünceli Romancı', Viktor Erofeyev'in de 'Akimudi' ve 'Rus Güzeli' romanları Tabernakul Yayınevi tarafından Makedon diline çevrilerek yayınlandı.Ödül töreninde ilk önce Orhan Pamuk ve Viktor Erofeyev'e yayınevini anımsatan bronz heykel, altın ve para ödülü verildi. Orhan Pamuk'un hayatı ve eserleri hakkında Prof. Dr. Ferid Muhiç konuştu.Ödül törenine katılan yazar Orhan Pamuk, dünyanın her yerinde kitaplarına büyük ilgi olduğunu belirterek, "Ödül gecelerindeki güzellik; tek başına odada iğneyle kuyu kazar gibi yazarken dünyada yalnız olmadığınızı, insan kalbinin dünyanın her yerinde birbirine benzer olduğunu görmek" dedi. Pamuk, tarih yükünün, ahlaki buyrukların, güncel siyasetin, zorlukların, tehlikelerin, idelojilerin, utopyaların hayatta önemli olduğunu, fakat bunların ikinci planda olması gerektiğini ifade etti.Orhan Pamuk, Edebiyatın vereceği asıl büyük ödülün insan kalbinin dünyanın her yerinde aynı olduğunu ve insan ruhunun zenginliğini keşfetmek olduğunu belirterek, bu zenginlikle kendimizi bir kardeş gibi hissetmek, dünyaya ait olmanın zevklerini kesinlikle hissetmek olduğunu söyledi.Orhan Pamuk, Makedonya kültürünün tanık bir kültür olduğunu,Türkiye'de orta okulu bitiren herkesin Makedonya deyince Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını, Osmanlı'nın geçmişini hatırladığını söyledi. Törende okurlara seslendiğini, burada kitap baskılarının yapıldığını, kitapların sevilmesinden ve yeni baskıların yapılmasından mutlu olduğunu ifade etti.(DHA)
↧
'Dursun Çavuş' 10 Ocak'ta sinemalarda
Adıyamanlı bir postacının belediye başkanı olmak için verdiği mücadeleyi konu alan ‘Dursun Çavuş’ filmi 10 Ocak’ta vizyona giriyor.Kara komedi filminde Dondurmam Gaymak ile beğeni toplayan Turan Özdemir'in yanı sıra Sinan Bengier, Perihan Savaş, Selahattin Taşdöğen, Burçin Abdullah, Oğuzhan Yıldız ve Umut Oğuz rol alıyor. 'Dursun Çavuş'un yapımcısı Ali Avcı, yönetmeni ve senaristi Ali Engin.Filmin galasının 8 Ocak'ta yapılması, 4 partinin genel başkanını bir araya getirmesi planlanıyor. Yapımcı Ali Avcı galaya AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı davet etti.Galaya TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Mustafa Sarıgül ile BDP'nin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sırrı Süreyya Önder'in de katılacağı bildirildi. Adıyamanlı posta memuru Dursun Çavuş'un hikayesini ele alan filmin konusu şöyle:Dursun Çavuş posta memurudur. Oğlu Ökkeş, Belediye Başkanı'nın kızı Şirin'e aşık olur. Bu nedenle ortam gerilir ve Çavuş seçimlerde Başkan'a rakip olur. Belediye başkanlığı için verilen mücadelede Çavuş, ortaya attığı vaatlerle ilgi odağı olur; ardından birbirinden komik olayların da vuku bulur. (CİHAN)
↧
↧
Müzik ve tarih iç içe
Mehmet Güntekin’in hazırlayıp, arşiv fotoğraflarıyla sunduğu Müzikli Maarif Takvimi’nin bu ayki bölümünde, ağustosta Türkiye’de ve dünyada meydana gelen olaylar, doğan ve vefat eden müzisyenler konu edilecek.Altunizade Kültür Merkezi’nde yarın saat 20.00’de başlayacak olan konserin repertuarını, tarihi olaylar ve unutulan birçok bestekârın eseri belirliyor. Konserde, Güntekin’e kanun üstadı Ahmet Meter, Yaprak Sayar, Hamide Uysal da eşlik edecek.
↧
Mağcan’a vefa filmi gösterilecek
Kurtuluş Savaşı’na destek veren ve meşhur “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiiri kaleme alan, 1938’de Stalin tarafından idam edilen Kazak şair Mağcan Cumabay’ın anısına hazırlanan 2013 yapımı “Mağcan” adlı sinema filmi, Kazakistan’dan sonra Türkiye’de de gösteriliyor.28 Aralık Cumartesi günü Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda saat 18.00’de başlayacak anma toplantısına filmin yönetmeni Marat Konurov ile filmde Mağcan’ı oynayan Dullya Akmolda ve Daryn Kaliyec de katılacak. (0212 292 65 28)
↧
Theodoros Angelopoulos film okumaları
Beyoğlu’ndaki Tuva Sanat tarafından düzenlenen film okumalarında yarın, dünyaca ünlü Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos’un filmleri incelenecek.Yönetmen-senarist Cem Başeskioğlu’nun yöneteceği programda, Angelopoulos’un sinema tarihinde yer edinen filmlerinin hem görsel dramaturjisi hem de senaryosal metnin filme dönüşürken çekim esnasında kaybettikleri üzerinde durulacak. Saat 20.00’de başlayacak programa katılım ücretli. (www.tuvasanat.com)
↧
‘Anish Kapoor İstanbul’da sergisi uzatıldı
Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) ev sahipliği yaptığı ve Akbank’ın 65. yılı dolayısıyla sponsorluğunu üstlendiği “Anish Kapoor İstanbul’da” sergisi, gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 2 Şubat 2014 tarihine kadar uzatıldı.Ziyarete açıldığı 10 Eylül 2013 tarihinden bu yana sergiyi yerli ve yabancı 97 binden fazla sanatsever gezdi. Kapoor’un iki büyük yapıtını sonradan dahil ettiği sergide; sanatçının mermer, kaymaktaşı gibi malzemelerle yaptığı, çoğu daha önce sergilenmemiş taş eserlerine odaklanılıyor ve ayrıca pigment ve paslanmaz çelikten eserlerine yer veriliyor. Sergi kapsamındaki son etkinlik, 19 Ocak’ta saat 14.00’te SSM Galeri Konferans Salonu’nda düzenlenecek.
↧
↧
Siirt’in ‘Botan Efsanesi’ İstanbul’da sahnelenecek
Siirt Valiliği bünyesinde kurulan Siirt Gösteri Sanatları Topluluğu, ‘Botan Efsanesi’ oyunu ile yarın saat 20.00’de Bahçeşehir Kültür ve Sanat Merkezi’nde sahneye çıkacak.Gösteriye adını veren, birçok türkü ve şiirlere konu olan ve doğal güzelliğiyle destan olan “Botan Efsanesi”, Siirt’in kültürünü yaşatmayı ve paylaşmayı amaçlıyor. Grup, gösterilerinde “Grani, Halef, Segavi, Karakistan, Kızlar, Huruke, Genimo, Helala, Maşallah, Bablekan, Govend, Çaçan, Kevanjer, Hazale, Dellocan ve Mizansel” isimli oyunlarını sahneliyor.
↧
Yeni yönetmelik, sinemanın temel sorunlarına çözüm getirmiyor
Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik’te yapılan değişiklikler, sinemacılardan yeni şartlar talep ediyor. Sinemamızın temel sorunlarına çare olmaktan uzak görünen yeni yönetmelik, keyfÎ uygulamaların önünü açmaya müsait.Önceki gün Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik’te yapılan değişiklikler, sinemacıları ciddi anlamda zor durumda bırakabilir. Yeni şartlar kısaca şöyle: Destek alan film, yapım sonrası sınıflandırmada 18+ alırsa destek iade edilecek; iki defa reddedilen film bir daha başvuru yapamayacak; destek aldığı halde vizyona girmeyen filmlerin desteği iade edilecek; destek sağlanmış projedeki senaryo değişiklikleri bakanlık onayına sunulacak… Üzerinde en çok konuşulan madde, desteklenen filmin yapım sonrası sınıflandırmada cinsel ve korku içerikli görsel yapımlar için uygulanan 18+ sınırı alması durumunda bakanlığın desteğinin geri alınacak olması.‘KEYFî UYGULAMALARA SEBEP OLUR’İlk başta ‘ahlaki’ açıdan gerekçelendirilebilecek görünen bu uygulama bazı sıkıntıları da beraberinde getirmeye müsait. Yeni Sinema Hareketi’nin öncülerinden yönetmen Hüseyin Karabey, bu maddenin keyfi uygulamalar için imkân sağlayabileceğini düşünüyor. Yeni yönetmeliğin sinemamızın temel sorunlarına çare olmaktan uzak olduğunu söyleyen Karabey’e göre en önemli sorun ‘sanatsal kriterlerin’ yerine başka ölçütlerin getirilmesi: “Özellikle bazı maddeler sinemacılar için ciddi problemler oluşturabilecek. Mesela sanatsal yeterliliğe sahip filmler, 18+ maddesinden dolayı artık destek alamayabilecek. Bu madde, kurul üzerinde bir otosansürün uygulanması anlamına geliyor. Projeler, daha Sinema Destekleme Kurulu’nda görüşülürken filmin hikâyesi çok iyi olsa da çekildiğinde bu maddeye takılabilir düşüncesiyle desteklenmeyebilir. Ayrıca destek almış bir film, çekildikten sonra sanatsal kaygılardan uzak, sadece yönetmeliğin dayattığı şartlarla değerlendirilerek sansüre tabi olacaktır. Nereden bakarsanız çok tartışmalı bir konu bu. Keyfi uygulamalar için idareye olanak tanıyan bir maddenin varlığından bahsediyoruz.” Hüseyin Karabey’in bahsettiği ‘sansür’ endişelerinin haricinde Kültür Bakanlığı’nı bağlayan bir yönü de var bu maddenin. Eğer bu madde, 2005’te uygulansaydı Cannes, İstanbul, Antalya film festivallerinden ödül alan ‘İklimler’ filmi muhtemelen desteklenmeyecekti. Ya da şöyle soralım: Son açıklanan desteklerde 750 bin TL ile Sinema Destekleme Kurulu’nun bugüne kadarki en yüksek desteğini alan dünyaca ünlü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi yapım sonrası sınıflandırmada 18+ alırsa Kültür Bakanlığı bu desteği geri isteyecek mi? Desteğin iadesi istenen film, daha sonra Cannes’a gidip ödül alırsa bakanlığın içine düşeceği çıkmazı da hesaba katmak gerek. Aslında bu yönetmelik değişikliği ‘büyük’ yönetmenlere pek dokunmayacak şartlar içeriyor. Destekleme Kurulu’nun Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim ya da Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenleri geri çevirmesi zaten başlı başına bir skandala yol açar. Ancak yönetmelik değişikliğindeki ‘vizyona girme’ şartı, bakanlık desteğini alıp ilk filmini çeken onlarca genç yönetmeni doğrudan ilgilendiriyor. Ülkemizde dağıtım kanallarındaki sıkıntılar malumken destek alan filmlere getirilen vizyon şartı pek çok sinemacıyı zorda bırakacak.ASLINDA DESTEĞİ SEYİRCİ VERİYORDiğer taraftan, Kültür Bakanlığı’nca verilen bu destekler, tamamıyla sinema seyircisinden tahsil ediliyor. Yani devletin bütçesinden ayrılan bir kaynak değil. Her sinema biletinden alınan ‘rüsum vergisi’ bir havuzda toplanıp sinemamıza destek olarak kullanılıyor. Dolayısıyla sinema seyircisinin sinemaya yapacağı destek üzerinde idarenin tasarrufta bulunurken sanatsal kriterlerin dışında başka ölçütlere başvurması ciddi bir sorun. Şimdiye kadar -hasbelkader- liyakat esasına göre verilen bu destekler, keyfiliğe yol açabilecek bazı şartlara bağlanıyor ki bu durum, ne desteğin ‘gerçek sahibi’ seyirciye ne de muhatabı sinemacılara soruluyor. Yönetmelik değişikliğini, destekleme kurulunun açıkladığı son kararları da göz önüne alarak değerlendirdiğimizde ortaya çıkan tablo pek iç açıcı değil. Bakanlık, ‘kimsenin izlemediği festival filmleri’ yerine, genel izleyiciye hitap eden yapımlara destek vermeye kararlı. Bu tablo, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğü politikalar ile çelişiyor. Zira bu destekler, dünyada Yeni Türk Sineması’nın bilinirliğinde ve saygın bir yer edinmesinde çok önemli bir işlev gördü. Ancak gelinen noktada, bu desteklerin belirlenmesinde sinema sanatına ait kriterlerin dışında idarenin kendi kriterleri belirleyici olacak.
↧
Mini Kur'an-ı Kerim'e yoğun ilgi
Tasavvuf kültürüne ait kaybolmuş sanat ürünleri Pendik'te gün yüzüne çıktı. Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde sergilenen 50 eserden dikkatleri en çok sanatçı Necati Korkmaz'ın 0,98 santimetreye 1,3 santimetrelik ölçülere sahip el yazması Kur'ân-ı Kerîm çekti.Pendik Belediye Başkanı Kenan Şahin'in de katılımıyla Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde açılışı gerçekleştirilen sergide dervişlerin bir çok işte kullandığı kovası 17. yüzyılda kullanılan Keşkülü Fukara'dan, gördüğü iş ile dönemin tasarım harikası Ali Sofra'ya, tarikat bel kuşağı Kemer-i Gayret'ten bir çeşit günlük olan Ruzname'lere kadar bir çok eser yer alıyor.Serginin en dikkat çekeni ise mini el yazması Kur'n-ı Kerim oldu. 0,98 santimetreye 1,3 santimetrelik ölçülere sahip Kur'ân-ı Kerîm 'aharlı' denilen kâğıda tilki bıyığının tek bir kılıyla ve el yapımı is mürekkebiyle yazılmış. Her sayfasında tezhip sanatı da yer alan Kur'an-ı Kerim'de ayetlerin arası da altın varaklarla süslü.Sergi ile ilgili basın mensuplarına bilgi veren sanatçı Korkmaz, "Bu sergide şu anda kaybolmuş Türk Kültür dünyasının yok olmuş ürünlerini sergiliyoruz. Ayrıca sergide dünyanın en küçük Kur'an-ı Kerim'i olduğunu zannettiğimiz kendi yazmam olan bir kitap getirdik. İnsanların gelip görmesini istediğimiz çok güzel sanat eserleri mevcut." dedi.(CİHAN)
↧
Üsküdar’da gelenekli sanatlar sergisi
Ali Hüsrevoğlu hatları, Ayten Tiryaki’nin tezhip ve hatları, Serap Ekizler Sönmez’in resim çalışmaları başta olmak üzere, hat, ebru, çini, yağlıboya resimlerin yer alacağı sergi, yarın Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde açılıyor.Gönüllü Üniversiteliler Derneği’nin düzenlediği sergi, iki gün devam edecek.
↧
↧
Gürlek, Galata Mevlevihanesi’ni anlatıyor
Kültür tarihçisi Dursun Gürlek, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda “Beyoğlu’nda Bir Tekke: Galata Mevlevîhanesi’nin Hikâyesi”ni anlatacak.Sohbet toplantısı, yarın vakfın Çemberlitaş’taki merkezinde (Köprülü Medresesi) saat 16.00’da başlayacak. (0212 638 02 15)
↧
Pera’da Hacı Arif Bey konseri
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Genç Çarşamba ve Oda Müziği konserleriyle başlattığı ve Türk Müziği Konserleri serisiyle sürdürdüğü müzik etkinliklerine devam ediyor.Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında, Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban sanat yönetmenliğinde ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen Türk Müziği’nin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, antropolojik, felsefi, edebi yönlerinin sunuş ve sohbetlerle ele alındığı “Hacı Arif Bey” konseri 29 Aralık Pazar günü, saat 15.30’da, Pera Müzesi Oditoryumu’nda gerçekleşecek.
↧
Mimar Sinan için tasarım yarışması
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimar Sinan Araştırma ve Uygulama Merkezi, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık Bölümü ve Allevents işbirliğiyle düzenlenen Mimar Sinan Yaşamı ve Yapıtları Anı Objesi Yarışması için geri sayım başladı.Türk mimarlık ve sanat tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Mimar Sinan’ın ve eserlerinin uluslararası tanınırlığını artırmak, dünya mimarlık ve sanat tarihindeki önemini vurgulamak ve Mimar Sinan dehasını gelecek kuşaklara aktarmak için 2015 yılında Tophane-i Amire’de düzenlenecek “Mimar Sinan ve Yaratıcı Dehanın Şaheserleri Sergisi” kapsamında düzenlenen bu yarışmaya katılmak için son tarih 10 Mart 2014. Bilgi ve katılım için: www.mimarsinayarisma.com
↧
Osmanlı'nın unutulmuş ezgileri hatırlanıyor
Cafe Aman İstanbul; yüzyıllar boyu farklı kültürleri barındıran Osmanlı'nın unutulmuş ezgilerini yeniden hatırlatıyor.Anadolu ve Rumeli şarkıları, Osmanlı fasıl müziği, Türk sanat müziği ve Bizans müziği 4 Ocak'ta 35 kişilik Yunan Otantik Halk Dansları ekibi ve sürpriz sanatçılar ile toplam 52 kişilik büyük bir kadroyla TİM Maslak Show Center'da olacak. Cafe Aman İstanbul'un dört solist ve 13 kişilik orkestrasına bu özel gece için Yunanistan'ın otantik halk dansları ekibi Kostas Aleksandris yönetimindeki 35 kişilik Momoyeri dans grubu eşlik edecek. Gösteriyle ilgili bilgi için www.timshowcenter.com, grup hakkında bilgi için www.cafeamanistanbul.com web siteleri ziyaret edilebilir.
↧
↧
Yılın en iyi yabancı kısaları
Ülkemizde sinema algısını geliştirmek, farklı ve alternatif bir sinema içeriği sunmak üzere faaliyet gösteren sosyal sinema platformu Fil'm Hafızası, “Tematik Gece” adı altındaki kısa film gösterimlerine devam ediyor.Fil'm Hafızası'nın her ay farklı bir tema ile film seçkilerini sinefillerle buluşturduğu “Tematik Gece”nin aralık ayı teması: En İyiler. 2013 yılında gösterilen en iyi yabancı kısa filmlerin yer alacağı oyuncu Bora Cengiz'in ev sahipliği yapacağı etkinlik, 28 Aralık Cumartesi akşamı, Ortaköy Bloom'da gerçekleşecek. Etkinlikte, Benjamin's Flowers (2012), dik (2011), Love Drain (2012), Kick Heart (2013), Lost Paradise (2009) ve The Heat (2013) gibi filmler gösterilecek. (www.biletix.com)
↧
Sabancı koleksiyonu ve arşivi dijital ortamda
Dünyanın dört bir yanından akademisyen ve araştırmacıların, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) koleksiyon ve arşivlerine erişmesini mümkün kılan DigitalSSM projesi tamamlandı.Proje kapsamında, SSM’nin dijital ortama aktarılan Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu, Resim Koleksiyonu, Abidin Dino Arşivi ve Emirgan Arşivi’ne ait tüm bilgiler, digisu.sabanciuniv.edu adresinde kullanıma açıldı. Sakıp Sabancı Müzesi’nin Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi’yle ortak gerçekleştirdiği, Türkiye’nin kültürel mirasına büyük katkı sağlaması beklenen projede; koleksiyon ve arşivlere ait bilgiler, 77.000’den fazla yüksek çözünürlüklü görsel ile destekleniyor. DigitalSSM; yurtiçi ve yurtdışından akademisyenler, araştırmacılar, müzeciler, Türk ve İslam sanatına ilgi duyanlar, koleksiyonerler, sanat tarihi ve tarih öğrencileri için önemli bir kaynak oluşturuyor. Tarama ve arşivleme işlemi uluslararası standartlara göre yapılan, Türkçe ve İngilizce hazırlanan sitede, gelişmiş arama yapılabilen CONTENTdm yazılımı kullanılıyor. Çoklu dil özelliğine sahip ve farklı dosya formatlarını destekleyen kullanıcı dostu yazılım sayesinde, anahtar kelimelerle tüm arşiv taranabiliyor.
↧
Roninlerin onur savaşı
Japonların ünlü efsanelerinden ‘47 Ronin’, Holly-wood’un bakış açısıyla vizyonda. İlk uzun metraj filminde Carl Rinsch, iyi bir oyuncu kadrosuyla çalışırken, Keanu Reeves’in başrolde olduğu filmde ‘Son Samuray’dan esintiler hissediliyor. Carter, Yedi Samuray gibi filmlerden alınmış gibi duran sahneleri ise insanı soğutmaya yetiyor.Japonların ünlü efsanelerinden ‘47 Ronin’, Hollywood’un bakış açısıyla bugünden itibaren vizyona giriyor. Roninlerin hikâyesi, sinemanın ilk yıllarından bu yana anlatılagelmiş. Onuruna düşkün olan Japonların hâlâ tedavülde olan bir efsanesinden söz ediyoruz. İlk uzun metraj filminde Carl Rinsch, iyi bir oyuncu kadrosuyla çalışıyor. Matrix’ten bu yana kayıplarda olan Keanu Reeves’in başrolde olduğu filmde Japon oyuncular ağırlıkta.Filmin ve dolayısıyla 47 Ronin efsanesinin hikâyesi şöyle: Bir büyücü marifetiyle efendileri ölüm cezasına çarptırılan samuraylar, intikam için yemin ederler. Ancak efendileri ölen ve başsız kalan samuraylar, artık Ronin olarak adlandırılmaktadır. Bizdeki karşılığı ‘eşkıya’. Japonya’nın kralı konumundaki shogun onları sürgün edince, artık liderleri olmayan 47 Ronin intikamlarını almak için plan yapar. Evlerinden sürgün edilmiş ve ülkenin dört bir yanına dağılmış Roninler, olağanüstü tehlikelere karşı savaşırken bir zamanlar aralarına kabul etmedikleri melez Kai’nin yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu dışlanmış kişi, en güçlü silahları haline gelerek sayıları az kalmış asilere ölümsüzlüğe ulaşmaları için ilham veren kahramana dönüşecektir. Hollywood sinemacıları, ‘47 Ronin’ efsanesini yeniden uyarlarken öykünün albenisini az bulmuş olacaklar ki, hikâyeye fantastik unsurları boca etmişler. Tam anlamıyla ‘boca’ edilen fantastizm, filmi güçlendirmek yerine adeta karışık ve lezzetsiz bir çorbaya çeviriyor. Bu yönüyle geçtiğimiz yıl gösterilen ve bir hayal kırıklığı olmasının yanı sıra yapımcısı Walt Disney’i zarara uğratan ‘John Carter’ filmini hatırlatıyor. Fantastik unsurların öyküyle asli bir bağı olmadığı o kadar açık ki, bütün o canavar, büyücünün içine girdiği şekiller yama gibi duruyor. Hatta canavarlı bölümlerin John Carter’ın bazı sahneleriyle benzerliği de ayrı bir konu.Aslında daha temeldeki sorun, onurlarına düşkün Japonların efsanesini ele alırken Hollywood mantığından kurtulamamak. Bu tür aksiyon-macera filmlerinin matematiğini hayli basit bir yaklaşımla ve hiç titizlenmeden olduğu gibi Japonya’ya uyarlamanın getirdiği sıkıntılar kendini hissettiriyor. Başrol oyuncusu dahil, karakterlerin hiçbirini derinleştirmek için bir gayret göze çarpmıyor. Hayli yüzeysel bir çizgide seyreden senaryonun bu tavrı, efsaneye ve onur meselesine yaklaşımında da böyle. Japonların onur meselesini, mitolojik ya da hamasi bir ‘olgu’ olarak değerlendirip onun sosyal zeminine ya da günlük hayattaki yansımasına hiç değinmiyor. Yani, belli bir ön kabulümüz olmasa, o Roninlerin neden kendini feda ettiğinin senaryoda ikna edici bir cevabı yok. Bu durumun bir sebebi de, izlediğimiz filmin bir bilgisayar oyunu gibi ‘programlanmış’ olması. Hollywood matematiğinin bile tam olarak işletilemeyişinin sebebi, senaryonun bilgisayar oyununun ‘level atlama’ mantığı ile olaylara yaklaşımında yatıyor. Ayrıca böylesine bir intikam hikâyesinde tek bir damla kanın gösterilmeyişi önemli bir tercih olsa da, anlatılan efsaneyi bir masala dönüştürüyor. Haliyle bu da inandırıcılığı önemli ölçüde zedeliyor. Filmin ilk sahnesinden itibaren rahatsız eden bir başka özellik ise Japon oyuncuların İngilizce konuşma telaşından dolayı rollerini ikinci plana atmaları. Halbuki bu filmde Oishi rolündeki Hiroyuki Sanada ile Lord Asano rolündeki Min Tanaka’yı 2002 yılında ‘Alacakaranlık Samurayı’ filminde hayranlıkla izlemiştik. Aynı şekilde, ‘Babil’ ve ‘İmkansızın Şarkısı’ filmlerinde çok başarılı olan Rinko Kikuchi, 47 Ronin’deki büyücü rolünde dikkat çekici olsa da sönük kalmaktan kurtulamıyor. Kısacası, Japon sinemasının kalburüstü oyuncularının performansları, ABD seyircisinin dillere destan ‘altyazı fobisi’ne kurban edilmiş! ‘Matrix’ serisinden bu yana dişe dokunur bir işle izleyemediğimiz Keanu Reeves, hemen hemen benzer bir rolde olabildiğince donuk bir performans sergiliyor. Sözün özü; Hollywood orijinal bir hikâyeyi daha uyarlayıp ‘kendince’ çekiyor ve belli kalıpların, matematiğin içine yerleştirerek bütün özgünlüğünü öldürüyor. Ana yapısında ‘Son Samuray’ filminin esintileri hissedilen ‘47 Ronin’in Mortal Kombat, John Carter, Yedi Samuray vb. filmlerden alınmış gibi duran sahneleri ise insanı soğutmaya yetiyor. Dolayısıyla üzerinde konuşulması gereken onur, sadakat, dürüstlük gibi meseleler bu ‘sakat’ yaklaşımlar sebebiyle berhava oluyor.
↧