Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

!f İstanbul için son günler

$
0
0
13-23 Şubat 2014 tarihlerinde İstanbul’da, 27 Şubat-2 Mart arasında Ankara ve İzmir’de gerçekleştirilecek 13. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali için film başvuruları gelecek hafta sona eriyor.2013-2014 yapımı kurmaca uzun, belgesel ve kısa filmlerin kabul edileceği festival için son başvuru tarihi 29 Kasım Cuma. Yapılacak değerlendirme sonucu belgesel ve kurmaca uzun filmler, !f İstanbul’un Türkiye’den ve/ya Türkiye hakkında, yeni, bakışları değiştirebilecek filmleri bir araya getirdiği “Ev” bölümünde gösterilecek. Başvuran filmler arasından bir film ise festivalin yarışmalı bölümü “Keş!f”te yarışacak. !f İstanbul’un ilk kez 2008’de başlattığı ve 15 bin dolar para ödüllü yarışmasında filmler, uluslararası bir jüri tarafından değerlendirmeye alınacak. (www.ifistanbul.com)

Luciana Souza Türkiye’de

$
0
0
Caz sanatına farklı bir yorum getiren Grammy ödüllü Luciana Souza, Türkiye’de ilk kez bu akşam konser verecek.Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde saat 20.00’de sahneye çıkacak olan sanatçı, müzisyen bir ailenin çocuğu olarak Brezilya’da dünyaya geldi. Berklee College of Music’de eğitim alan Souza, 2005 ve 2013 yıllarında Caz Yazarları Derneği tarafından en iyi kadın caz vokalisti olarak ödüllendirildi. (www.zorlucenterpsm.com)

Agora'daki kazı çalışmalarında Padişah Abdülmecid'in madalyonu bulundu

$
0
0
İzmir merkezinde bulunan antik ören yeri Agora'daki kazı çalışmaları sırasında, Osmanlı Devleti'nin 31. padişahı Abdülmecid'in üzerinde portresinin bulunduğu bir madalyon bulundu.Agora'da hassasiyetle sürdürülen kazı çalışmaları sırasında geçmiş ve yakın tarihe ait materyal ve dokümanlar bulundu. Roma Hamamı'nda yapılan çalışma sırasında bir tütün çuvalı içerisinde bulunan materyaller arasında Osmanlı Devletinin 31. Padişahı Sultan Abdülmecid'in madalyonu ve 1936 yılına ait tütün şirketlerinin belgeleri bulundu. Çıkarılan malzemeler kazı ekibince koruma altına alındı.Konuya ilişkin açıklama yapan Kazı Ekibi Başkanı Doç.Dr. Akın Ersoy, şu sıralar çalışmalarının Roma Hamamı yapısını ortaya çıkarmaya yönelik olduğunu belirtti. Agora çevresinde Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet dönemine ait yapılaşmaların söz konusu olduğunu hatırlatan Aksoy, kazı sırasında başlangıçta erken Cumhuriyet dönemi ve Osmanlı Devleti buluntularıyla karşılaştıklarını söyledi. Buluntular arasındaki belgelerin çoğunlukla 1936-1947 yılları arasındaki zamanı kapsadığını dile getiren Ersoy; "Roma Hamamı yapısının büyük kemerinin altında belikli bir betonla kaplanmış üstü örtülmeye çalışılmış bir tütün balyası ile birlikte İzmir'in erken Cumhuriyet dönemine ait bir takım belgeler ele geçirdik. Son derece iyi korunmuş evraklar değil ama o günlerin günlük yaşamı ile ilgili fikir verecek evraklar. Biz onlara saygı gösterdik vekatalog içerisinde topladık. Buradaki belgeler genellikle 1937 ve 1946 yıllarına ait" dedi.NELER BULUNDU?Çuval içerisinde aralarında takvim yaprakları, tüccar defterlerinin bulunduğu sayfalar, dönemin milli piyango biletlerinin bulunduğunu ifade eden Ersoy, söz konusu örneklerin arkeolojik miras içerisinde ortaya çıkmasının mümkün olmadığını ancak şehir içi kentsel arkeolojik kazılardabulunabilecek örnekler olduğunu açıkladı. Ersoy, çıkan belgeleri şu sözlerle yorumladı: "İsmet İnönü'nün bulunduğu pul, tramvay biletleri, Türk Hava Kurumu'na ait dönemin milli piyango bileti, çocuk yaştaki kişilerin vergiden muaf olduğunu belirten belgeler, bunun yanı sıra çuvaldan henüz daha Tekel idaresi kurulmadan önce üretilen inhisar kibritleri, Ece Ayhan'ın şiirlerinde geçen Fransız Serkldoryan sigarası, 1937 yılına ait Türk Hava Kurumu piyangosu bileti, tütün kampanyaları yaprakları, İzmir'in en eski sinemalarındanTeyyare Sineması'nın gazete ilanı, 1936 yılına ait tütün şirketleri belgeleri, tüccarların borç defterleri ve vergi muaf belgeleri çıktı.""MADALYON HEDİYE OLABİLİR"Osmanlı dönemine ait tuğranın üzerinde bulunan gül motifinin Abdülmecid'e ait olan madalyon hakkında da bilgi veren Ersoy, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Ön yüzünde Abdülmecid'in resmi arka yüzünde gül motifi mevcut. Abdülmecid'in İzmir'e geldiğini biliyoruz. Belki o dönemden kalmış bir örnek olabilir ya da birine hediye edilen bir madalyon olduğunu değerlendirmemiz mümkün olabilir diye düşünüyoruz."(İHA)

Obama, Beyaz Saray’da Mandela’yı izledi

$
0
0
Nelson Mandela’nın tüm dünyada en çok satanlar listesinde uzun süre ilk sırada yer alan otobiyografisinden senaryolaştırılan “Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol” filmi 7 Şubat’ta ülkemizde vizyona giriyor.Filmin ilk gösterimi geçtiğimiz günlerde Amerikan Başkanı Barack Obama’nın ev sahipliğinde Beyaz Saray’da yapıldı. Beyaz Saray’da yapılan özel gösterime Mandela’nın kızları Zindzi ve Zenani Mandela, başrol oyuncuları Mandela’yı canlandıran Altın Küre ödüllü İdris Elba ve Naomie Harris, yönetmen Justin Chadwick ve prodüktör Anant Singh katıldı. Gösterimden sonra Amerikan Başkanı Barack Obama, “Beni ve dünyadaki pek çok insanı etkilemiş olan bu değerli insanın hayatının konu edildiği filmin Beyaz Saray’daki gösterimine ev sahipliği yapmaktan dolayı gurur duydum.” dedi. Amerikan dergisi Variety’nin haberine göre filmin gösteriminden önce Beyaz Saray’da Mandela’nın kızlarıyla uzun süre sohbet eden Amerikan Başkanı, “1990 yılında Mandela hapisten çıktığında ben hâlâ hukuk fakültesinde öğrenciydim. Güney Afrika liderinin özgürlüğe kavuşması büyük bir onurdu. Adalet ve gerçeklik er ya da geç kazanır.” dedi. Filmin Los Angeles gösterimi ünlü prodüktör Quincy Jones’un açılış konuşmasıyla gerçekleştirildi. Filmin Washington galası, 20 Kasım’da Hillary Clinton’un katılımıyla Kennedy Center’da gerçekleştirilecek.

Görünmeyen eser kalmayacak

$
0
0
2014 başında faaliyete geçecek SEGA, Türkiye’nin gelmiş geçmiş bütün sanat eserlerinin görsellerini toplayacak, biriktirecek ve kamuya açacak.Abidin Dino'nun doğumunun 100. yılındayız. Ama internette arama motoruna ‘Abidin Dino' yazdığımızda hâlâ karşımıza Dianne Dengel'e ait o naif resim çıkıyor. Hani şu karı-koca, altı ufaklık ve bir köpeğin aynı yatağa mutluca sığıştığı… Bunun sebebi, zamanında Nazım Hikmet'in bir şiirinde “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuş olması. Rivayet o ki Dino, şaire bu naif resimle vermiş cevabını. Hâlbuki gerçekte öyle değil; Dino da bir şiir yazmış Nazım'a. Ama konu o değil. Konu, arama motoruna Abidin Dino yazdığımızda ona ait resim ve desenlerden pek ama pek azına ulaşabilmemiz, dahası karşımıza alakasız şeyler çıkması. Bunlar hep sanat eserlerini görebileceğimiz bir kaynak, bir arşiv olmadığından. Hâlbuki Türkiyeli sanatçıların ürettiği sanat eserlerinin görselleri tek bir merkezde toplanabilse… Kimin, ne zaman, neyi, nasıl ürettiği bilinebilse... Böyle şehir efsaneleri türemeyecek. Sadece o da değil; ilgilisi, öğrencisi, sanatçısı gelmiş geçmiş tüm eserleri -en azından- görebilecek. Dünyanın pek çok ülkesinde geniş kapsamlı sanat arşivleri var. Bunlar sanat üretimlerinin görsellerinin toplandığı kâr amacı gütmeyen sanal oluşumlar. Kimileri, artsy.net gibi, satış da yapıyor ama çoğu tam anlamıyla birer sosyal sorumluluk projesi. İngiltere, Fransa, hatta Mısır'ın bile sanat eserleri görsellerini bir araya topladığı ve ulaşılır kıldığı sanal platformları var. Türkiye'nin ise henüz sanat eserleri görsellerinin toplandığı ve ülkenin dört bir tarafından ulaşılabilir bir arşivi yok.SANATA İLGİ DUYAN HERKES ULAŞABİLECEKDurumu fark eden çağdaş sanat danışmanlık şirketi Telegram; bu yolda bir adım attı ve SEGA (Sanat Eseri Görselleri Arşivi) için kolları sıvadı. Ajans başkanı Ateş M. Gündoğdu, “2014 başında faaliyete geçecek SEGA için; Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün sanat eserlerinin görselleri toplanacak, biriktirilecek ve kamuya açılacak.” diyor. İşin aciliyetini de şöyle açıklıyor: “Son yıllarda Türkiye'de çağdaş sanatın geldiği nokta ortada. Galeriler, müzeler, inisiyatifler… Hareket çok, üretim çok, sergi çok ama sonrası yok; ulaşılabilirliği yok.” Gündoğdu haklı; galeriler sergiler yapıyor, seçtikleri 2-3 görseli basına gönderiyor, açılışlar düzenliyor, satışlar yapıyor. Fakat sergi bittikten sonra satılan ya da elde kalan eserler görünür olmaktan çıkıyor, bir anlamda tarih oluyor. Büyük sergilerin katalogları hazırlanıyor fakat onlar da hem sınırlı sayıda basılıyor hem de mesela Eskişehir'deki bir üniversite öğrencisinin çok uzağında kalıyor. Oysa Eskişehir'de yahut Edirne'de sanat okuyan bir öğrenci de merkezdeki sanat üretimine en azından sanal ortamda ulaşabilmeli. Aynı şey herhangi bir sanatçı ya da sanatsever için de geçerli. O da mesela Fikret Mualla'nın bütün eserlerini kısa bir aramadan sonra görebilmeli. Şu anda fon arayışlarını sürdüren SEGA, bu anlamda çok ciddi bir almanak ve sanal müze olacak. 5 yıl önceki ya da 25 yıl önceki üretimi görünür kılıp o üretimin temel bilgilerini paylaşacak.VAKIF YA DA MÜZEYE DEVREDİLECEKUygulama aşamasında işe; müzayede evleri, özel müzeler ve Kültür Bakanlığı'na ait müzelerden başlanacak. Aynı şekilde geçmiş sergilerdeki eserlerin görselleri ve sanatçıların sergilenmemiş üretimleri de toplanmaya çalışılacak. Yeni sergiler ve üretimler ise günü gününe kaydedilecek. Bu amaçla özellikle genç sanatçılara, eserlerinin fotoğraflanması konusunda, stüdyo hizmeti sağlanacak. Bu tabii ki bütün bunlar süreç işi. Kulaktan kulağa yayıldıkça insanlar yastık altlarından eser bilgi ve görsellerini çıkaracak. Hem Kültür Bakanlığı'na ait müzelerdeki eser görselleri hem de özel müzeler, galeriler ve müzayede evlerinin arşivleri… Ve hatta sanatçı atölyelerinde üretilenler… Türkiye'deki tüm sanatsal üretim bir araya getirilmeye çalışılacak. Herkesin; sanatçı aileleri, galeriler ve müzelerin desteğiyle kısa sürede 200 bin eserlik bir sanal arşiv oluşturulması bekleniyor. 2014 başında hayata geçecek SEGA, herkesin ulaşımına açık olacak ve sürdürülebilirliği de ilerleyen dönemlerde bir vakfa ya da müzeye devriyle mümkün kılınacak.

Öğretmenlere, 24 Kasım’da DT oyunları ve müzeler ücretsiz

$
0
0
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yıl aldığı karara göre Devlet Tiyatroları’nın Türkiye’deki tüm sahnelerinde 24 Kasım günü oynanacak bütün oyunlar, öğretmenlere ve ailelerine ücretsiz olacak.Öğretmenler bu haftadan itibaren kimlik ibraz ederek DT gişelerinden biletlerini alabilecek. Önceki yıllarda 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde sadece Ankara’da tek bir sahnede, bir oyun ücretsiz olarak izlenebiliyordu. Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı tüm müzeler de Öğretmenler Günü’nde ücretsiz.

Ahmet Tezcan romanlarını anlatıyor

$
0
0
Türk Edebiyatı Vakfı’nın bu haftaki “Çarşamba Sohbeti”nde, gazeteci-yazar Ahmet Tezcan, Kâfirûn ve Sarı romanları üzerine bir konuşma yapacak.Medya dünyasını yakından tanıyan ve medya çalışanlarının ruh hâllerini iyi bilen Tezcan, son zamanlarda büyük ilgi gören Kâfirûn ve Sarı romanlarının toplumumuzun hangi meselelerini ele aldığı üzerinde duracak. Türk Edebiyatı Vakfı’nda gerçekleşecek herkese açık sohbet bugün saat 17.00’de başlayacak. (0212 526 16 15)

Ömer Faruk Tekbilek’ten sonbahar konseri

$
0
0
Alif, Hasret, Kolay mı, Al Fatiha, I Love You, Don’t Cry My Live gibi parçalarıyla çok sevilen dünyaca ünlü sanatçı Ömer Faruk Tekbilek, 23 Kasım Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Kültür Sanat Merkezi’nde bir konser verecek.Saat 20.00’de başlayacak konserde sanatçı, doğu ile batıyı kendine has üslubuyla harmanladığı şarkılarını seslendirecek. (www.bahcesehirkultursanat.com)

‘Sessizlik’ ve ‘ışık’ı buluşturan fotoğraflar

$
0
0
Milli Reasürans Sanat Galerisi, şu sıralar Mimar Aykut Köksal’ın siyah-beyaz fotoğraflarından oluşan “Sessizlik ve Işık” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor.Fotoğraflarında klasik çağ Osmanlı mekânına yönelen Köksal, bu mekânı anlamlandıran “sessizlik” ve “ışık”ı, siyah-beyaz fotoğrafın soyutlamacı diliyle aktarmayı amaçlıyor. Köksal’ın kamerasının sessizlik ve ışığı tespit etmek için yöneldiği yapıların tümü Mimar Sinan dönemi eserleri. Köksal, Osmanlı mekânına yönelirken, aslında mimarlığın zaman ötesi gerçekliğinin altını çiziyor. Nitekim serginin adı olan “Sessizlik ve Işık” da, usta mimar Louis Kahn’ın 12 Şubat 1969’da Zürih’te verdiği bir konferansın başlığını tekrarlıyor. Sergi, 14 Aralık’a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

İbiş’in vedası…

$
0
0
Önceki gün hayata veda eden usta tiyatro ve sinema sanatçısı Nejat Uygur’un (86) cenazesi, Teşvikiye Camii’nde bugün öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecek.Sahnenin ustaları birer birer ayrılıyor aramızdan. Haldun Taner'in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyununda Tomas Fasulyeciyan'a söylettiği gibi; “Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider…” Aslında uzunca bir süre, rahatsızlığı nedeniyle kendisini unutturmayı deneyen Nejat Uygur, bir gülümsemeyi yüzümüze emanet bırakarak ayrıldı aramızdan. Yaklaşık bir hafta önce, oğlu Süha Uygur ile bir aradaydık. Söz Nejat Uygur'dan açıldı. Sağlığını sorduğumda, “Durumu iyi değil, hastaneye kaldırdık.” demişti. Sonra bir anısını anlattı Süha: “Babamın dizinin dibine oturdum, bana bir şey söyle, sizin için onu yapayım, dedim. Bana, çocuk tiyatrosu yap, dedi. Şimdi bir vasiyet olarak, onun dediğini yapıyorum.” Ardından vefat haberini aldık Nejat Baba”nın… Nejat Uygur, bir halk komiğiydi, İbiş'ti… Nejat Baba'ydı… Kel Hasan, Kavuklu Hamdi, Naşit Özcan, İsmail Dümbüllü gibi kendinden önceki kuşağın belki de son temsilcisiydi. “Ölüyü bile güldürür” denilen İsmail Dümbüllü'den el almış, onun keşfiyle sahneye çıkmıştı. Tiyatroya başlamasını kendisi şöyle ifade ediyor: “Giderek insanların yüzünü güldürmek bende tutku oldu. Sonra da tiyatro başladı zaten…” Tiyatroyu hayatın içinde demleyen, yazılı tekstlerle soğutmadan, sıcağı sıcağına sahneden servis eden bir bilge ve nüktedan oyuncu tipini temsil ediyordu. Mizahın toplumu bir tutkal gibi bir arada tuttuğu zamanların hoşgörüsünden geliyordu. Geleneksel tiyatromuzun “güldüren” ve “güldürürken düşündüren” özelliğini her oyununda sahnede bir kez daha ispat etti. Fransız, Amerikan ya da İngiliz güldürülerinin gölgesine sığınmadan, öz be öz “mizah”ı devşirdi Nejat Uygur. Öyle ki, on bin kişilik kalabalıkları da en yakınındaki insanları da aynı ustalıkla güldürmesini bildi. Bir dönem “Bizde Batılı anlamda tiyatro yok” diye çıktığımız yolculuğun gölgesinde filiz veren bu ustalar, “kurumsal” ve “ödenekli” tiyatrolarımızın “Fransız” ve “Alman” ekolüne sığındığı zamanlarda, “yerli malı” arayışını ömrüne yayarak, sahnede bir ömür geçirdi. Nejat Uygur'un izini sürenler, İsmail Dümbüllü'yü, Kavuklu Hamdi'yi, Kel Hasan'ı, geleneksel Türk temaşasını, orta oyununu, meddahı, Karagöz'ü keşfedebilir. Lüküs Hayat'ta, “Zihni Göktay”ın varlığının karşılığını arayanlar, yine bu silsileden giderek, bir netice elde edebilir. Normal bir ülkede adına üniversitelerde kürsüler kurulması gereken ustalar, Erol Günaydın, Zihni Göktay, Münir Özkul, Nejat Uygur gibi ustalar, konservatuarlarda “müfredat”a bile dâhil olamadan bir başka “yalnızlığın” içinde kalıyorlar. Unutamam... Bir Alman kültür araştırmacısı, bir orta oyunu resminin peşi sıra yolunu bana düşürdüğünde, geleneksel Türk tiyatrosunu, meydan sahnesini konuşurken, “Bu daha modern!” deyivermişti. Modernlik algımızı kıran Yuri Lubimov'un “Benim tiyatromu merak ediyorsunuz. Sizin Karagöz'ünüz Hacivat'ınız…” çıkışını unutamam… Ne acı ki, ustalardan geriye sadece bir “hoş seda” kalıyor. Gülse Birsel'in keşfettiği “tip”leri görmekten uzakta “kimlik arayışı”na giden tiyatromuz, “karakter”ini oluştururken ne yazık ki bu ustaları çoğu zaman ıskalıyor. Sinemamızın temel eserleri arasında yerini alan filmlerin, Münir Özkul'lu, Şener Şen'li, Kemal Sunal'lı, Adile Naşit'li, İlyas Salman'lı filmlerin bu zemin üzerinde, yıllar yılı sağlam bir şekilde bugüne kalabildiğini de gözden uzak tutmamamız gerekir. Nejat Uygur da artık aramızda yok!.. Güldüren, güldürmek için ant içen adam, “pilot” olmak sevdasıyla başlayıp sahnede soluklandığı hayatına bir virgül koydu ve aramızdan ayrıldı. Tarık Buğra'nın “İbiş'in Rüyası”nda yazdığı gibi, uzun ve meşakkatli bir tiyatro yolculuğunda perde kapandı. Nejat Baba'nın bir belgeselinin yapılmış olması, tek tesellimiz olabilir. Bir de belki daha çok kendisinde Nejat Baba'yı gördüğüm, Süheyl Uygur'un bundan sonraki adımları… Gül'e güle Nejat Baba! Sen bizi güldürdün, Allah da seni güldürsün!..

Nejat Uygur'a veda

$
0
0
Usta sanatçı Nejat Uygur, düzenlenen törenin ardında son yolculuğuna uğurlandı. Törene, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da katıldı.İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 86 yaşında hayatını kaybeden usta sanatçı Nejat Uygur'un cenazesi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenen törenin ardından Teşvikiye Camii'ne getirildi. Burada düzenlenen cenaze törenine, Uygur'un eşi Necla Uygur, oğulları Behzat, Süheyl, Ahmet, Süha ve Kemal Uygur, torunları ve yakınları ile Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim, Milli Takım eski Teknik Direktörü Mustafa Denizli, Haldun Dormen, Erhan Yazıcıoğlu, Müjdat Gezen, Aliye Uzunatağan ve Mustafa Alabora'nın da aralarında bulunduğu sanat dünyasından çok sayıda kişi katıldı. Cenaze töreninde gözyaşlarını tutamayan Necla Uygur, taziyeleri kabul etti.Sanat dünyasının büyük bir ustayı kaybettiğini belirten Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, "Son 7 yıldan beri hep yanındaydık, evindeydim. Ölümünden yaklaşık 4 ay önce kendisine 'Nejat baba nasılsın?' dediğimde hiç tepki vermeyen Nejat baba sesimi duyunca Necla abla ve bana göz kırptı. O anını hiç unutmayacağım" dedi.Oyuncu Erhan Yazıcıoğlu ise, "Şu sahne keşke daha yüksek seviyede yaşansaydı. Keşke burada olması gereken, en azından sanatçıları yok sayan bazı insanların burada olması gerektiğine inanıyorum. Ağaçlar ayakta ölür, Nejat baba da ayakta öldü. Çünkü onu ayakta tutacak o kadar çok sebep vardı ki ve bu sebep onbinler olarak burada kendisini gösteriyor. Bu da bana onur veriyor" diye konuştu.Türk tiyatrosunun Nejat Uygur'la bir devri kapattığını anlatan Aliye Uzunatağan da, "O Türkiye'ye tiyatro öğretmek için ömrünün çoğu Anadolu yollarında geçti. Çok büyük bir ustayı kaybettik. O sahne insanıydı, hep sahnede yaşadı ve sanatçı kimliğinden hiç taviz vermeden istediği tiyatroyu özgür bir biçimde yattı" dedi.Mustafa Alabora ise Nejat Uygur'un geleneksel Türk oyunculuğunun son temsilcilerinden olduğunu ve hep gülerek hatırlanacağını söyledi.Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise, "Hepimizin anılarında her daim yaşayacaktır. Ben kendisine çok büyük saygı besliyordum. Rahmetli ağabeyi de benim ABD'de okumuş, orada Türk toplumunun üyesi olan herkes gibi desteğini gördüğüm bir kişiydi. Rahmet Zeki Uygur ile Nejat Uygur birbirlerine çok düşkün iki kardeş. Bugün bir araya geliyorlar, buluşuyorlar. Rahmetli Nejat Bey hepimizin yüzünü güldürdü" şeklinde konuştu.Türk tiyatrosunda bir devrin kapandığını dile getiren Müjdat Gezen de, "Çok önemli bir sanatçıydı. Benim meslektaşımdan öte aile dostumdu. Kolay değil, yeri doldurulamaz" dedi.Cenaze törenine hükümeti temsilen katılan Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ise, "Çok iyi bir halk sanatçısı, halk adamıydı. Halkımız tarafından çok sevilen birisiydi. Yeri zor doldurulacak birisi. Genelsek tiyatroyla bugünün anlayışı arasında çok iyi bağlantılar kurmuştu. Halkın bilincini çok iyi yakalamıştı. Büyün hayatı boyunca kurduğu tiyatro sahnesi adeta evlerimizin salonlarına kurulmuştu. Büyük bir kayıp" şeklinde konuştu.Düzenlenen törenin ardından Uygur'un cenazesi alkışlar eşliğinde omuzlarda taşınarak, toprağa verilmek üzere Zincirlikuyu Mezarlığı'na götürüldü.(İHA)

En büyük Mushaf-ı Şerif Sergisi Mardin'de açılacak

$
0
0
Türkiye’nin en büyük Mushaf-ı Şerif sergisi Mukaddes Miras İstanbul, Şanlıurfa ve Diyarbakır’dan sonra Mardin’de açılacak. 23 Kasım cumartesi günü İçişleri Bakanı Muammer Güler’in katılacağı bir törenle sanatseverlerin istifadesine sunulacak olan sergide özel koleksiyonlardan seçilmiş 99 adet elyazması Mushafı şerif sergilenecek.İslam Kültür Sanat Platformu'nun öncülüğünde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın himayelerinde gerçekleştirilen serginin önemli bir özelliği de tarihin farklı dönemlerine ait el yazması mushafların farklı coğrafyalara ve hat ekollerine ait olması. Serginin sanat danışmanlığını ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza Özcan yapıyor.Kuzey Afrika'dan Çin'e, Hindistan'dan Moğolistan'a bütün İslâm coğrafyasında kaleme alınmış Mushafların bir çoğu özel koleksiyonlarda olduğu için ilk kez bu sergiyle geniş kitleler tarafından görülebilecek. Sergide İslâm hat sanatında ekol olarak kabul edilen Şeyh Hamdullah, Cafer-i Baysungurî Tebrizî, Hafız Osman, Mehmet Emin Rüşdi ve Hafız Mustafa Şevki gibi önemli isimlerin eserleri de bulunuyor.NELER SERGİLENECEK- Sergideki en eski Kur'an-ı Kerim sayfaları 9-10.yüzyıllara ait.- En yeni tarihli Kur'an, 1892 tarihini taşıyor.- Sergide kûfî, muhakkak, mağribî, reyhanî, sülüs, nesihve gubarî yazı çeşitleriyle yazılmış Mushaflar sergilenecek.- Abbasî, Memlûk, Osmanlı, Selçuklu, Akkoyunlu-Türkmen,Safevî ve Kaçar dönemlerine ait eserler mevcut.- Osmanlı coğrafyasının yanında, İran, Irak, Mısır,Hindistan, Çin, Kuzey Afrika ülkeleri eserlerin derlendiği yerler.- 16-19 yy'lara ait Osmanlı dönemi eserler sergininbüyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Bunun yanında Abbasî ve Memlûk devriKur'anlar'dan da hatırı sayılır örnek var.- Parşömen, bez ve kâğıt üzerine yazılmış nüshalar,tomar, sancak ve kitap formatıyla sergiyi gezenlerle buluşacak.- Önemli hattat imzaları: Şeyh Hamdullah, Mustafa Kütahî,Cafer-i Baysungurî Tebrizî, Mehmed Emin Üsküdarî, İbrahîm Rüşdî, Emrullah Şirazî, Ahmed Neyrizî, Seyyid Mehmed İsfahanî, Es-seyyid Mehmed Galib, Mehmed Şevki ve Hafız Mustafa Şevki sergide görülebilecek imzalar.(CİHAN)

İspanya devlet televizyonu, Türkiye tarihini tanıtacak

$
0
0
İspanya devlet televizyonu TVE, Türkiye’nin insanlık tarihi açısından önemini vurgulamak üzere, geçmişten günümüze Anadolu’da yaşamış medeniyetler hakkında bir belgesel hazırlıyor.İnsanlık tarihiyle ilgili olarak hazırlanan "En Busca del Futuro Perdido" (Kayıp Geleceğin Peşinde) isimli belgesel TVE'nin eğitim ve kültür seviyesi yüksek izleyici kitlesine yönelik yayın yapan, uluslararası festivallerde de birçok ödülü bulunan TVE2 kanalında yayınlanacak.TÜRKİYE'NİN ARKEOLOJİK KAZILARIAvrupa ve Güney Amerika başta olmak üzere tüm dünyada izlenen televizyon kanalının gerçekleştirdiği çekimlerle Türkiye'nin arkeolojik kazıları da dünyaya tanıtılacak. İspanya devlet televizyonunun çekim yaptığı yerler arasında Çatalhöyük, Asıklıhöyük, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Göbeklitepe, Urfa Kalesi, Balıklıgöl, Nevali Corike antik yerleşim yeri (Gül Uşağı Köyü Kuzeybatısı), Harran geleneksel konik kubbeli evleri ile İstanbul'un tarihi mekânları yer alıyor.PAHA BİÇİLMEZ TANITIM Bakanlığın desteği ile ağırlanan TVE ekibinin hazırladığı "Kayıp Geleceğin Peşinde" programı Türkiye için önemli bir tanıtım faaliyeti olarak değerlendiriliyor.Çok geniş bir izleyici kitlesine sahip, reklam almayan İspanyol devlet televizyonu TVE2'de 2013-2014 yılı içerisinde farklı saat dilimlerinde defalarca yayınlanacak olan program 'altın saatler'de (prime-time) yer alacak olup, dünyanın farklı televizyonlarında da programın yer alması bekleniyor.(CİHAN)

‘Kristal Kayısı’ jürisi zorlanacak

$
0
0
Malatya’nın bir haftalık festival yolculuğu bugün sona eriyor.Dokuz filmin yarıştığı ulusal uzun metraj ve 10 filmlik uluslararası yarışma bölümlerinin ödülleri bu akşam Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki kapanış töreninde açıklanacak. Bu yıl Malatya’nın yerli ve yabancı film seçkisi önceki üç yıla göre üst düzeydeydi. Ulusal yarışmada ‘yılın en iyileri’ Malatya’da yarışıyor. Altın Portakal’ın en iyisi ‘Kusursuzlar’ ile Altın Koza’nın en iyileri ‘Gözümün Nuru’ ve ‘Yozgat Blues’ arasında bir seçim yapmak, jüri için hayli zor olacak. Uluslararası yarışmada ise Filistinli yönetmen Hany Ebu Assad’ın filmi ‘Ömer’ festivalin en çarpıcı yapımı ilan edilebilir. ‘Bal’, ‘Ilo Ilo’, ‘İdeal Kent’ ve ‘Sefer Tası’ ise ‘Ömer’in güçlü rakipleri. Ülkemizde pek tanınmayan Azerbaycan sineması da Malatya’da görücüye çıktı. Gösterilen beş film sinemaseverlerin zihninde Azerbaycan sinemasına dair bir fikir oluşturdu. Suudi Arabistan, Filistin ve İran filmlerinden yapılan ‘Ortadoğu Sineması’ ise sekiz filmlik kaliteli bir seçki sundu. Festival, yerli ve yabancı film seçkisi kadar yan etkinlikleriyle kendini bir adım ileriye taşımış görünüyor. Derviş Zaim ve Ümit Ünal gibi ustaların atölyeleri, Kemal Sunal film afişleri sergisi bir yana Malatya’da ‘misafir’ olan Suriyeli mültecilerin unutulmaması da festivalin artı hanesine yazıldı. Festival, bu yıl çıtayı daha yukarıya taşıdı. Sonraki yıllar ne gösterir bilemeyiz, zira böylesi geniş çaplı ve uluslararası bir organizasyonu, Malatya Valiliği’nin neredeyse tek başına üstlenmesinin sıkıntıları gelecekte daha da görünür olabilir. Bu yüzden bir an evvel özel bir kuruluş, dernek ya da vakfın bu etkinliğe omuz vermesi gerekiyor.

Cezayir Kitap Fuarı’nda ‘Bir Çay Daha Lütfen’

$
0
0
Cezayir’de ‘Bana Dünyayı Aç’ sloganıyla 18.si gerçekleştirilen Cezayir Kitap Fuarı’nda Türkiye’yi Kaynak Kültür Yayın Grubu temsil etti.Fuara 6. kez katılan yayınevi, Katherine Branning’in Frankfurt Kitap Fuarı’nda Almanca çevirisi sergilenen ‘Bir Çay Daha Lütfen’ adlı kitabının Arapçasını ilk kez tanıttı. Kaynak standında ayrıca Arapça yayımlanan Hira dergisi ve Fransızca Ebru dergisinin tanıtımları yapıldı. Arap ülkeleri ve İslam dünyası ile Batılı 44 ülkeden 922 yayınevinin katıldığı Kuzey Afrika’nın en önemli kültür etkinliklerinden Uluslararası Cezayir Kitap Fuarı’na Türkiye’den sadece Kaynak Kültür Yayın Grubu katıldı. Bir milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği fuarda Kaynak bünyesindeki Dar Al-Nil (Arapça) ve Edition du’Nil (Fransızca) yayınevlerinin eserleri Cezayirliler tarafından yoğun ilgi gördü.

Hong Kong’un en iyisi ‘Eve Dönüş’

$
0
0
Asya’nın en önemli film festivali olarak gösterilen 10. Hong Kong Film Festivali 10 kez 25 Ekim-19 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi.Önceki gün sona eren festivalde en iyi film ödülünü, Alphan Eşeli’nin yönettiği ‘Eve Dönüş Sarıkamış 1915’ aldı. Başollerinde Uğur Polat, Serdar Orçin ve Nergis Öztürk’ün yer aldığı film, Sarıkamış Harekâtı’nın acı sonuçlarını anlatıyor.

Ahmet Mercan, Şiirin Atlıları’nda

$
0
0
Türk şiirinin yaşayan ustalarını edebiyatseverlerle buluşmak üzere yola çıkan ‘Şiirin Atlıları’ bu ay şair Ahmet Mercan’ı konuk ediyor.Şair Özcan Ünlü ve şair Adem Turan’ın hazırlayıp sunduğu program yarın saat 20.00’de Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. ‘Şiirin Atlıları’nda en güzel şiirlerini izleyicilerle paylaşacak olan Mercan, katıldığı sosyal sorumluluk projeleri, savaş yaşanan coğrafyalarda yaşayan insanların dramı, şiir ve hayata dair özel anlarını da anlatacak.

Miró’nun şiirli dünyası

$
0
0
Katalan ressam Joan Miró’nun şiirli dünyasından 60 baskı resim 19 Ocak’a kadar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Mer-kezi’nde olacak. ‘Miró İstanbul’da’ başlıklı sergiye ressamın diğer çalışmalarının görülebildiği bir de video eşlik ediyor.İstanbul ikinci, Türkiye üçüncü kez Katalan ressam Joan Miró'yu ağırlıyor. 2008 yılında Pera Müzesi'ne baskı, resim ve heykellerden oluşan 120 eserlik bir seçkiyle konuk olan Miró; 2013 başında başyapıtlarından örneklerin yanı sıra kişisel eşyalarının da bulunduğu kapsamlı bir sergiyle Sakıp Sabancı Müzesi'ne gelecekti ama olmadı; o sergi başka bir bahara kaldı. Bize de Miró'yu daha küçük projelerle tanımak düştü. Geçtiğimiz aylarda İzmir'de sanatçının 40 baskısının bulunduğu ‘Düşlerimin Rengi' isimli bir sergi açıldı ve İzmirliler ücretsiz gezilebilen bu sergiden epey hoşlandı. Şimdi de sırada Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Kült işbirliğiyle Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'nde açılan ‘Miró İstanbul'da' sergisi var. Mourlot ve Maeght koleksiyonlarında yer alan 60 baskı resimden oluşan sergi, ressamın hayatını kronolojik biçimde anlatan geniş bir panoyla başlıyor.İÇİNDEN HEP ŞİİRLER GEÇEN RESSAM1893 yılında Katalonya'nın kalbi Barcelona'da doğan Joan Miró, uzun kariyeri boyunca yalnızca İstanbul'da şu anda sergilenenler gibi baskı resimler değil; yağlıboyalar, kitap resimleri, seramikler, heykeller ve duvar resimleri yapıyor. 1920'lerde Paris nasıl bir mıknatıs gibi bütün sanatçıları çektiyse Miró'yu da öyle içine çekiyor. İlk Paris ziyaretinde Picasso'yla vakit geçiren Miró'yu sürrealizmle tanıştırıp onu şehirdeki gerçeküstücü gruba sokan ise Salvador Dalí oluyor. 1924'te Andre Breton ‘Sürrealist Manifesto'yu yayımladığında Andre Masson, Max Ernst, Louis Aragon ve Paul Elouard ile birlikte akıma ilk katılanlar arasında Miró da bulunuyor. En mühimiyse ressamın sürrealist şairlerden ve şiirlerden epey etkilenmesi. Şiirle doğrudan bir bağ kurmayı amaçlayan ilk yapıtlarındaki harf dizinleri ve kısa pasajlar yıllar geçtikçe artıyor. Zaten sergideki videoda bunu kendisi de vurguluyor: “Ressam, bir şair gibi çalışır, önce kelime sonra düşünce; ben ilk şoka çok önem veririm. Tablolarıma oldukça şiirsel isimler veriyorum çünkü bu dünyadan bana kalan sadece şiirler…” Belli ki o da içinden hep şiirler geçen ama onları bir türlü yazıya dökemeyen ressamlardan. “Resim mağara adamlarının çizimlerinden beri çöküş içerisindedir.” diyen Miró, hep o ilkel ve saf çizgilere ulaşmak ister ama bunu yaparken de önümüze neşeli, aydınlık ve hiç bilmediğimiz bir evren koyar. Bu yolda gerçekliği sadece bir başlangıç noktası olarak görür ve durağanlığa bayılır. Yani bir şişe, bir bardak ya da bir küçük çakıl taşı onu etrafta amaçsızca dolaşan insanlardan daha çok etkiler. Nesneleri birkaç küçük çizgiye indirgemeye bayılır. Bu evrende ay ya da balık ya da göz seçilebilir belki ama kalanlar sadece birer çizgidir. Resimleri basit birer kırmızı, mavi, yeşil, sarı ve siyahtan ibaretmiş gibi görünür ama onları bir araya getirmek o kadar da kolay değildir. Kendisi de der zaten: “…Uzun zamanımı aldı. Boyaması değil, düşünmesi. İstediğime ulaşmak için büyük bir içsel hazırlıktan geçtim.”NEŞEYLE KARAMSARLIK BİR ARADANe olursa olsun dünyada yaşamış biri için öyle her şey güllük gülistanlık olmaz; bir ressam için de renkler kimi zaman kararabilir. Çünkü sanatçı duyarlıdır; her şeyin başı da bu değil midir zaten? Bu sebeple 1930'larda İspanya'daki iç savaşa dönüşen siyaset nedeniyle Miró'nun Katalan kimliği ve yaşadığı çelişkiler ürettiği eserlere yansır. O balıklı evren yerini eğilip bükülmüş, biçimi bozulmuş figürlere; canlı kırmızılar, maviler de yerini siyahlara bırakır. Hele II. Dünya Savaşı yıllarında neşeli çizgileri yerini derin gölgelere; tuvaller de yerini malzeme kıtlığı sebebiyle kâğıda bırakır. Ama sonra, tabii ki tekrar güneş doğar. Sanat hayatı boyunca sayısız tuval, 2000'e yakın baskı resim ve 400'e yakın heykel üreten Juan Miró, 25 Aralık 1983'te İspanya'nın Palma-Mayorka şehrinde hayatla vedalaşır. Bize de çoğunlukla sevimli, nükteli, neşeli, coşkulu, çocuksu, yalın ve yoğun eserleri kalır. Onların küçük bir kısmı 19 Ocak'a kadar İstanbul'da. Bilgi ve bilet için: mirosergisi.com

Türkiye'nin ilk çizgi sinema filmi 'Ayas' vizyona giriyor

$
0
0
Sinemaseverler bu hafta, bilim kurgu, animasyon ve drama türlerinden oluşan seçkiler ile buluşuyor. 22 Kasım haftasının öne çıkan yapımı, Türkiye'nin ilk çizgi sinema filmi olan "Ayas". Ayşe Şule Bilgiç'in kaleminden çıkan "Ayas", 75 kişilik bir ekibin 3 yıllık emeği ile ortaya çıktı.6 yaşındaki Ayas'ın hayatından bir bölümü yansıtan sinema filmi 75 kişilik bir ekibin 3 yıllık emeği ile ortaya çıktı. 22 Kasım'da seyirciyle buluşacak olan çizgi sinema filminde çocuklar Ayas ile birlikte maceradan maceraya koşacak. Sadece hikâyesi ile değil, kahramanları ve müzikleri ile de çocukların çok seveceği "Ayas", sinema perdesinin dışında da pek çok sürpriz ile gelecek. Ayşe Şule Bilgiç'in senaryosunu yazdığı animasyon film "Ayas", Türkiye'nin ilk çizgi sinema filmi olma özelliğini taşıyor. Filmin yönetmen koltuğunda, H. Emre Konyalı, Mustafa Tuğrul Tiryaki oturuyor.AÇLIK OYUNLARI: ATEŞİ YAKALAMAKFilm, Everdeen'in yoldaşı Mellark ile birlikte 74. Açlık Oyunlarını kazanması ve eve dönmesiyle başlıyor. Kazanmak, aslında ailelerini ve arkadaşlarını geride bırakıp, bütün bölgeleri tek tek gezmelerini gerektiren "Zafer Turu" yapmaları anlamına gelmektedir. Yol boyunca Katniss ayaklanmanın başlamak üzere olduğunu fark eder. Francis Lawrence'in yönettiği ve Jennifer Lawrence, Liam Hemsworth, Josh Hutcherson ile Elizabeth Banks'in oynadığı "Açlık Oyunları: Ateşi Yakalamak", aksiyon, drama, bilim kurgu türünde.KAHRAMAN ŞÖVALYE JUSTINJustin, bürokratların yönettiği ve şövalyelerin yasaklandığı bir krallıkta yaşamaktadır. Justin, tıpkı büyükbabası gibi, Kahraman Şövalyelere katılmak istemektedir ama Kraliçe'nin başdanışmanı olan babası Reginald, oğlunun kendi izinden gitmesini, avukat olmasını istemektedir. Manuel Sicilia'nın yönettiği ve Freddie Highmore, Antonio Banderas, James Cosmo ile Charles Dance'in seslendirdiği "Kahraman Şövalye Justin", animasyon sevenler için.KÜFBasri, demiryollarında yol bekçisi olarak çalışmaktadır ve yalnızdır. Tek oğlu olan Seyfi tam 18 yıl önce, okuduğu üniversitede öğrenciyken gözaltına alınmış ve o günden sonra hiç kimse Seyfi'den haber alamamıştır. Basri'nin oğlu kaybolduktan altı yıl sonra karısı da ölmüştür. Anadolu'nun bereketli toprakları ve onu sarıp sarmalayan uçsuz bucaksız tren yolları, umut ve vicdan… Ali Aydın'ın yönettiği ve Ercan Kesal, Muhammet Uzuner ile Tansu Biçer'in oynadığı "Küf", sadece İstanbul Moda Sahnesi'nde 6 Aralık tarihine kadar gösterimde olacak.(CİHAN)

Lütfi Akad anılıyor

$
0
0
19 Kasım 2011'de vefat eden yönetmen ve senarist Lütfi Akad,1. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali etkinlikleri kapsamında anılıyor.Doç. Dr. Âlâ Sivas'ın moderatörlüğünde, Türk sinemasının emektarları Nebahat Çehre, İzzet Günay, Hülya Koçyiğit ile Serdar Pehlivanoğlu'nun katılımlarıyla yapılacak panel 22 Kasım Cuma günü (yarın), saat 14.00'te İstanbul Ticaret Üniversitesi Sütlüce yerleşkesinde gerçekleştirilecek.
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live