Beşiktaş Belediyesi ve Yeni Sinema Hareketi işbirliğiyle Levent Kültür Merkezi'nde ücretsiz olarak gerçekleştirilen ‘Her Cuma Yeni Sinema', bu hafta ‘Can' filmi ile devam ediyor.Raşit Çelikezer'in yazıp yönettiği ‘Can', Altın Portakal'da da Behlül Dal Jüri Özel Ödülü'nü kazandıktan sonra dünyanın en büyük bağımsız film festivali olan 'Sundance Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü ile birlikte FIPRESCI Ödülü'ne layık görülmüştü. Selen Uçer ve Serdar Orçin'in başrolleri paylaştığı filmde, evlatlık alınan Can adlı bir çocuğun annesiyle yaşadığı sıkıntılar ele alınıyor. Bu akşam saat 19.00'da başlayacak gösterimin ardından film ekibi izleyicilerin sorularını cevaplayacak. ‘Can', önümüzdeki hafta boyunca pazartesi, salı, çarşamba, perşembe günleri 14.00 ve 16.30 seanslarında da izlenebilecek. (0212 325 73 71)KÜLTÜR-SANAT
↧
Sundance ödüllü ‘Can’, Levent Kültür Merkezi'nde
↧
İstanbul’un ağası, Londra’nın hastası
Nicedir televizyon mantığının ve estetiğinin esiri olan sinemamızda bu ‘eğilimin’ en yeni örneği Özcan Deniz’in yazıp yönettiği ‘Su ve Ateş’ filmi. Geçen yıl gösterime giren ‘Evim Sensin’ ile Yeşilçam melodram geleneğine uygun bir iş ortaya koyan Deniz, bu kez ‘köklerine’ dönerek, kendisini televizyon dünyasında parlatan ağa dizilerini Londra’ya taşıyor.Yolları Londra’da kesişen Yağmur ile Kemal’den erkek olanı ‘ağır abi’, kadın olanı ise hayat doludur. Aralarında filizlenen aşka rağmen, Kemal’in Yağmur’dan sakladığı şeyler vardır.Yağmur, bu durumdan şüphelense de Kemal’e bir şey sormaz; zaten Kemal’in de anlatmaya niyeti yoktur. İkilinin Londra günleri rüya gibi geçerken İstanbul’dan gelen haber, bu romantik günleri sona erdirir.AĞA DİZİLERİ ROMAN OLURSA…Özcan Deniz’in yazıp yönetip oynadığı ‘Su ve Ateş’, hikâyesini çok satan romanlar ile özdeşleştiriyor. Bütün bir film, evleneceği adamın yeni romanını okuyan genç kadının hayalinde canlanıyor. Kadının okuduğu romanı seyirci izliyor. Hatta nerede duygulanacağınızı bitmek bilmeyen müziklerden değil, kadının zaman zaman devreye giren ağlamalarından anlıyorsunuz! İzlediğiniz ‘romanın’ okuyucusu kadın, ‘Hayır, oraya gitme!’, ‘Dur, yapma’ gibi tepkilere ilave olarak ağlamalarıyla da seyirciye ‘yol yordam’ gösteriyor. Film, çoksatan romanların anlatı yapısına uygun ilerlese de ana karakteri Kemal gibi ‘ağır’ laflar etmekten geri durmuyor. Töre ile aşk arasına sıkışan iki insanın tipik öyküsünde seyircinin önermesi hazır: “Ah şu gelenekler olmasaydı; ne güzel yaşardık hayatımızı…” Geleneklere başkaldıran Kemal’in ağa tarafı ise her fırsatta kendini gösteriyor. Kemal’in kadın-erkek ilişkilerine getirdiği yeni kriterler, bir dönemin ‘Miroğlu Yasaları’ kadar ilgi çekici: Bundan böyle ilişkilerde ‘Lahmacun yeme seviyesine gelmek’ diye kritik bir eşik var. Ya da evlenme tekliflerinde kullanılagelen ‘Benimle evlenir misin?’ gibi ‘light’ ifadeler, ‘Karım olur musun?’ gibi ‘sahici’ sorular ile değiştirilebilir. Bir taraftan da ‘Anama kendini beğendirebilecek misin?’ ve ‘Sana çocuk vermek istiyorum’ replikleriyle Yeşilçam geleneğine göz kırpmayı ihmal etmiyor Kemal Ağa! ‘Su ve Ateş’in kadın-erkek ilişkilerine yaklaşımındaki ‘orijinallikler’ daha da uzatılabilir. Hatta Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Araf’ filminde Özcan Deniz’in oynadığı az konuşan kamyoncu ile Kemal arasında benzerlikler de kurulabilir. Fakat özetle söyleyecek olursak; Özcan Deniz, ‘Su ve Ateş’ ile kendini televizyon dünyasına ve dolayısıyla sinemaya taşıyan ağa dizilerine vefasını gösteriyor. Bu vefalı tavrın sinema adına parlak bir sonuç verdiğini söylemek zor. Ele aldığı töre/gelenek ve aşk çatışmasında ise yıllanmış ağa dizilerinden farklı bir cümle sarf etmiyor.
↧
↧
Hayatboyu mutsuzluk
2009 yapımı ‘Köprüdekiler’ filmiyle ödüller ve övgüler toplayan Aslı Özge, ikinci filmi ‘Hayatboyu’nda Türk sinemasında layıkıyla ele alınmayan ‘şehirli insan’ı konu ediniyor.Defne Halman’ın performansıyla yıldızlaştığı filmde, sorunlarının çözümü ayrılık olabilecekken birbirlerinden kopamayan evli bir çiftin hikâyesi anlatılıyor. Ela saygın bir sanatçı, Can ise başarılı bir mimardır. İstanbul’un seçkin semtlerinden birinde yaşamaktadırlar. İlişkilerindeki tutku artık sönmüş olsa da karşılıklı saygı, beraberliklerinin sürmesini sağlar. Ta ki Ela, bir gün Can’ın bir telefon konuşmasına kulak misafiri oluncaya kadar....
↧
Sevgi, taşı eritir
Kürtçe afişlerle tanıtımı yapılan ‘Sevgi Taşı / Kevirê Evînê’, Avrupa Birliği Kalite Zirvesi’nde ‘Barış ve Kardeşlik’ ödülü ve İsviçre’deki ‘Shnit Film Festivali’nde onur ödülüne layık görülen bir yapım.Diyarbakırlı Dicle ile Eskişehirli Hakan’ın aşkını anlatan film, farklılıklarla bezenmiş bir toplumun birlikte yaşayıp, aşkı, sevgiyi birlikte nasıl daha güçlü kılabileceğini ifade ediyor. Ziraat fakültesini başarıyla bitiren Dicle, Diyarbakır’ın Eğil ilçesine atanır. Hakan, tıp eğitimini tamamlayıp Diyarbakır’da ilk görevine atanan, Eskişehirli varlıklı bir ailenin oğludur. İkilinin yolu bir şekilde buluşur.
↧
Denizleri aş da gel
Açık denizde geçen bir hayatta kalma savaşını anlatan ‘Sona Doğru’, ‘Yerçekimi’ndeki gibi baş döndüren sahne tasarımlarından uzak, ‘Pi’nin Yaşamı’ndaki gösteriş ve metafor yağmurundan azâde, minimal bir sinema örneği.Anlaşıldı; Hollywood’da bu yılın gündemi ‘hayatta kalmak’. Ne olursa olsun, yaşamaya devam etmek ya da yeniden başlamak. Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron’un ‘Yerçekimi’nde uzayda hayatta kalma savaşı veren astronotları ve Paul Greengrass’in korsanlarla psikolojik savaşa tutuşan ‘Kaptan Phillips’inin ardından şimdi sahneyi Robert Redford’lı ‘Sona Doğru/All is Lost’ alıyor.HAFTANIN DİĞER FİLMLERİBunlara paralel olarak Woody Allen’ın ‘Mavi Yasemin’ini de –diğer temalarının yanı sıra– her şeye rağmen hayatta kalma ve yeniden başlama mücadelesi sınıfına dahil edebiliriz. Üstelik bu saydığımız filmlerin tamamı 2014 Oscar yarışının önemli adayları arasında. Malum, ‘12 Yıllık Köle / 12 Years a Slave’, ‘Kâhya / The Butler’ ve ‘Son Durak / Fruitvale Station’ filmleri vesilesiyle 2014 Oscar yarışının bir diğer ‘özgül ağırlığı’ ise ırkçılık teması olacak. ‘Sona Doğru’, açık denizde sekiz gün süren bir hayatta kalma savaşını anlatıyor. İsmini bilmediğimiz bir adam (jenerikte ‘Adamımız / Our Man’ olarak geçiyor), teknesinin içinde Hint Okyanusu’nda yalnız başına yol almaktadır. Bir sabah, muhtemelen bir yük gemisinden düşen konteynerin teknesine çarpmasıyla uyanır. Zarar gören tekne, su almaya başlar. Buna geçici bir çözüm bulan ‘adamımız’ yoluna devam eder. Ancak navigasyon aletleri ve telsiz ekipmanı da bozulduğu için yaklaşan fırtınaya karşı savunmasızdır. Yaşından ve tek başına açık denize seyahat etmesinden anlaşıldığı kadarıyla denizcilik bilgisine sahip olan adamımız, ‘esbâbın bikülliye sükut ettiği’ bu durumda hayatta kalabilecek midir? J. C. Chandor’un yazıp yönettiği ‘Sona Doğru’, katıksız bir hayatta kalma mücadelesi filmi. Alfonso Cuaron’un ‘Yerçekimi’ndeki gibi baş döndüren sahne tasarımlarından uzak, Ang Lee’nin ‘Pi’nin Yaşamı’ndaki gösteriş, yoğun mesaj kaygısı ve metafor bombardımanından azâde; olabildiğince sade ve minimal bir anlatımı tercih ediyor. Hatırlanacağı üzere Chandor, Wall Street’in krize sürüklenmesini anlattığı ilk filmi ‘Oyunun Sonu’nda (Margin Call), geveze bir öykü koymuştu önümüze.TELAŞSIZ VE GÖSTERİŞSİZOyunun Sonu’nun aksine ‘Sona Doğru’, neredeyse sıfır diyaloğa sahip. En başta adamımızın dış sesi bir veda mektubu okuyor ve hikâye sekiz gün öncesine giderek anlatılıyor. Baştaki dış ses haricinde filmde diyalog yok. Zaten jenerikte de bir tek Robert Redford’un ismi akıyor; zira tek oyuncuyla açık denizde geçen bir hikâye izliyoruz. Bu yüzden ‘Sona Doğru’, Ernest Hemingway’in aynı adlı romanından uyarlanan 1958 yapımı ‘Yaşlı Adam ve Deniz’e daha yakın duruyor. Spencer Tracy’nin oynadığı yaşlı adamı, ‘Sona Doğru’daki adamımızın selefi ilan edebiliriz. J. C. Chandor, sadece diyalogları değil, kamera kullanımı ve oyunculuğu da minimal seviyede tutuyor. Hareketli ve sıçramalı kurgudan uzak duran yönetmen, sanki teknenin iki yerine kamera yerleştirmişçesine sakin bir anlatımı tercih ediyor. Filmin tek karakterini ise bütün angajmanlardan yalıtarak sunuyor seyirciye. Ne geçmişine dair bir iz, ne kişiliğini ele veren bir flashback… Herhangi bir koşullanmaya girmeden doğrudan doğruya ‘adamımız’ı izleyerek onu tanıyor ve hakkında fikir sahibi oluyoruz. Karaktere yönelik bu ‘öncesizliğin’ Hollywood senaryo standartlarında hayli cesur olduğunu söylemeye gerek yok. Zira karaktere dair çok ciddi bir ikna sorunuyla cebelleşmek gerekiyor. Chandor’a bu cesareti veren ise Robert Redford gibi usta bir oyuncudan başkası değil. Yılların olgunluğu ile kamera karşısına geçen 77 yaşındaki Robert Redford, filmin genel atmosferine uygun bir şekilde ‘oynamadan oynayarak’ harika bir kompozisyon çıkarıyor. ‘Pi’nin Yaşamı’ndaki gerilim ve aksiyon telaşı ya da ‘Yerçekimi’ndeki seyirciyi hipnotize etme gayretine hiç yüz vermiyor ‘Sona Doğru’. Bu yönüyle minimalist bir sinema örneği olduğunu söylemeliyiz. Dolayısıyla kimi bünyelere katıksız bir sinema duygusu vereceğini garanti edebiliriz.
↧
↧
Emin Barın bir sergiyle anılıyor
İslamâbâd Kültür Merkezi’nin, Anıtkabir’in ve Yunus Emre’nin mezar yazılarını yazan hattat Emin Barın, doğumunun 100. yılında bir sergiyle anılıyor.Sefaköy Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde 23 Kasım’da açılacak “Emin Barın 100 Yaşında” sergisi 17 Aralık’a kadar açık kalacak. Hattat ve cilt sanatçısı Hâfız Mehmed Tevfik Efendi’nin oğlu olarak 2 Haziran 1913’te Bolu’da doğan barın, yedi yaşındayken babasından hat öğrenmeye başladı. Kûfî ve celî dîvânî yazılarında yeni yorumlarla eserler verdi. 1987’de vefat eden sanatçının 200’ü aşkın eseri bulunuyor.
↧
Ankara Tiyatro Festivali başladı
Bu yıl 18.si düzenlenen Ankara Tiyatro Festivali dün Yüksel Caddesi’nde sahnelenen 3 sokak oyunu ile başladı.Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Çankaya ve Yenimahalle belediyeleriyle birlikte çok sayıda kurum ve kuruluşun katkılarıyla Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) tarafından düzenlenen festivalin bu yılki teması “Yaşanılır Bir Dünya İçin Sanat”. Festivalde İngiltere, ABD, İtalya, Bulgaristan ve İran’dan 5 oyun, Türkiye’den ise 46 oyun sahnelenecek. Festivale katılacak gruplar ve oyunların gösterim tarihleriyle ilgili ayrıntılı bilgi www.taksav.org’da.
↧
Hale Asaf’ın ‘otoportresi’ ilk kez gün ışığına çıkıyor
Çağdaş Türk resminin usta isimlerinden Hale Asaf, Nejad Melih Devrim, Mübin Orhon, İlhan Koman, Cevat Dereli, Ali Çelebi, Orhan Peker, Burhan Uygur, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz'e ait eserler 23 Kasım Cumartesi günü saat 15.00'te Antik AŞ'de gerçekleşecek müzayedede satışa sunuluyor.Müzayedenin önemli eserleri arasında yer alan Hale Asaf'ın “otoportresi” ilk kez gün ışığına çıkıyor. Modern Türk resminin dönüm noktası eserlerinden biri olarak gösterilen 1928 tarihli ve imzalı tuval üzerine yağlıboya çalışma 100 bin TL açılış fiyatıyla satışa sunulacak. Müzayedede öne çıkan diğer eserler arasında 1960 tarihli Mübin Orhon imzalı bir soyut çalışma, 1954 ve 60 tarihli Nejat Melih Devrim imzalı tuvaller, Ferruh Başağa'dan soyut bir çalışma, Erol Akayavaş'ın farklı dönemlerinden çalışmalar ve Mehmet Güleryüz'ün 1986 yılından eserleri ile Orhan Peker'in “Kedi”, İhsan Cemal Karaburçak, Mustafa Ata, Ergin İnan, Abdurrahman Öztoprak, Zekai Ormancı, Selim Turan, Burhan Uygur ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun önemli eserleri yer alıyor. Müzayedede çağdaş Türk heykel sanatının usta isimlerine özel bir bölüm ayrılmış. İlhan Koman'ın ünlü “Yürüyen Derviş” heykeli (125 bin TL açılış fiyatı) ve bronz çalışmaları, Kuzgun Acar, Meriç Hızal, Seyhun Topuz, Koray Ariş ve Osman Dinç gibi heykeltıraşların önemli eserleri satışa çıkacak eserler arasında. 23 Kasım Cumartesi günü Antik AŞ'nin Maçka'da bulunan müzayede salonunda gerçekleşecek 279. müzayedeyi Olgaç Artam yönetecek. Satışa sunulacak eserler 18-23 Kasım tarihlerinde Antik AŞ sergi salonlarında görülebilir. www.antikas.com, (0212 236 24 60)
↧
Kentlerin kültürel altyapısı eksik
“Kültür alanında karşılaştığınız en önemli üç engel nedir?” Bu soru, dün sona eren Dünya Şehirleri Kültür Forumu’na katılan 22 ülkenin kültür yöneticilerine soruldu. Ortaya altı sorun çıktı fakat forumda bütün kültür şehirlerini kilitleyen ilk iki noktaya dikkat çekildi.Kültür-sanata yatırım yapılmaması, yatırımcı bulunamaması ya da kültür-sanat etkinliklerinin belli çevrelerde sıkışıp kalması, halka inememesi gibi sorunların sadece ülkemizde olduğunu sanıyoruz. Oysa dünyadaki bütün kültür şehirlerinin kilitlendiği nokta aynı. Bu sonuç, İstanbul'da dün sona eren Dünya Şehirleri Kültür Forumu'nun ilk zirvesinde ortaya çıktı. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün ev sahipliğinde iki gün süren forumun açılışı önceki gün İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu'nda yapıldı. 22 dünya şehrinin kültür yöneticilerinin katıldığı forum öğleden sonra Ortaköy Feriye Lokantası toplantı salonunda devam etti. Amsterdam, Berlin, Bogota, Buenos Aires, Hong Kong, Johannesburg, Los Angeles, Londra, Meksiko, Montreal, Moskova, New York, Paris, Rio de Janeiro, Roma, Sao Paulo, Seul, Şanghay, Singapur, Tokyo, Toronto'yu temsil eden yöneticiler arasında Londra Belediyesi Kültür Başkanı Justine Simons, Los Angeles İl Sanat Komisyonu Yöneticisi Laura Zucker, Güney Afrika Görsel Sanatlar Direktörü Joseph Gaylard, Buenos Aires Kültür Bakanlığı Danışmanı Sofia Castro gibi isimler bulunuyor. İstanbul'un kurucu üye olarak yer aldığı ilk forumun ana teması, metropollerin başarısında kültürün oynadığı temel rol ve bu alandaki sorunlardı. Sunumlardan ve tartışmalardan ortaya çıkan en önemli sonuç, Dünya Şehirleri Kültür Forumu Direktörü Paul Owens'ın tüm yöneticilere sorduğu “Kültür alanında karşılaştığınız en önemli üç engel nedir?” sorusu etrafında şekillendi. Yöneticilerin verdiği cevaba göre karşılaşılan 6 sorun belirlendi. Fakat Owens, 22 şehrin yoğun bir şekilde yaşadığı iki noktaya dikkat çekti. İlki, kültürel altyapı sorunu. Yatırımcı bulunamaması, nasıl yatırım yapılacağının bilinememesi, şehirler inşa edilirken kültürün bu yapıya entegre edilmemesi... Yöneticiler, “Kültürel altyapıyı nasıl geliştirebiliriz ve şehrin diğer aktörlerini bu yapıya nasıl entegre edebiliriz?” soruları etrafında deneyimlerini paylaştı. İkincisi, kültür-sanat etkinliklerinin halka ulaşamaması. Halkı kültür sanata çekmek, üretime ve tüketime katılmasını sağlamak konusunda diğer şehirler de oldukça zorlanıyor. Owens, 22 şehrin aynı noktalarda kilitlenmesini şöyle açıklıyor: “Kültür başkentlerinin ortak noktası hem çok zengin hem de çok fakir insanların bir arada yaşaması. Dolayısıyla dünya şehirleri çok kutuplaşmış şehirlerdir ve gittikçe daha çok kutuplaşıyor, zenginle fakir arasındaki ayrım artıyor. Kültürel yatırımlar parayla yapıldığı için zenginleri yani parası olanları daha çok çekiyor, fakir halkı kültüre çekmek zorlaşıyor. Bu durum sanatçılar için de geçerli. Parası olan, network'ü güçlü sanatçılar üretimde bulunabiliyor, diğerleri seslerini duyuramıyor. Kültürel strateji oluştururken, herkesin kültürel hayata katılımı planlanmalı. Herkesin kendisini ifade edebileceği kültürel politika üretilmeli.” Karşılaşılan diğer zorluklardan biri de kültürel çeşitlilik. Farklı etnik grupların fikirlerinin, üretimlerinin kültür hayatına yansımasının zorluğu. Bir diğeri eğitim ki, bu sorun sanatçıların ve halkın eğitimi olarak ikiye ayrılıyor. Üçüncü sorun ortak çalışma zorluğu. İstanbul'da öne çıkan en önemli sorunun bu olduğunun belirtildiği toplantıda, kamu, özel sektör, sivil toplum örgütlerinin karar alma aşamasında birlikte hareket edememeleri kültür sanatın etkisini zayıflatıyor. En sonuncusu ise üretilen sanatın halka sunulması.Türkiye’deki kültür istihdamının yüzde 40’ı İstanbul’daDünya Şehirleri Kültür Forumu, geçen yıl Londra’da kuruldu. Fakat temeli 2008’de Londra Belediye Başkanı’nın “Londra’da kültür ne durumda? Diğer kültür şehirleriyle kendimizi karşılaştırırsak durumumuz nedir?” diyerek bir araştırma başlatmasıyla atılıyor. Araştırmada New York, Paris, Tokyo, Şanghay ve Londra’nın kültür sanat hayatı karşılaştırılıyor. Bu şehirlerde kaç müze, tiyatro, sinema, kütüphane var, ziyaretçi sayıları nedir, şehirde yılda kaç etkinlik gerçekleştiriliyor, kimler geliyor vs. gibi konular araştırılıyor. Londra Belediyesi, 2011’de bu araştırmayı genişletmek istiyor. Bu kez 10 şehrin kültür envanteri çıkarılıyor. 2012 ise on şehrin kültür yöneticileri ilk önce Şanghay’da, sonra da Londra’da bir araya gelip Dünya Şehirleri Kültür Forumu’nu kurmaya karar veriyor. İstanbul’un kurucu üyeler arasında yer aldığı forumun hedefi, dünya şehirlerinin kültür yöneticilerini bir araya getirip karşılaşılan zorlukları anlatmak, başarılı paylaşmak, karşılıklı tecrübe aktarımını sağlayabilmek. 14-15 Kasım’da gerçekleştirilen zirve bu kararın ilk toplantısıydı. Forumun üye sayısı bir yılda iki katına çıkmış. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili’nin verdiği bilgiye göre Londra Belediyesi’nin hazırlattığı rapor, forum kurulduktan sonra güncellendi. Şu anda 22 şehrin kültür envanteri http://www.worldcitiescultureforum.com’da yayınlanıyor. Üç yılda bir güncellenmesine karar verilen raporun verileri arasında kültür ekonomisine ait bilgiler de mevcut. ‘Kültüre nasıl para yatırılıyor, nasıl bir akış var, ne kadar insan kültür alanında istihdam ediliyor, kültür ekonomisi şehirler için ne kadar önemli’ gibi sorular bu raporun cevapladığı sorular arasında. Raporda İstanbul’u ilgilendiren iki önemli bilgi bulunuyor: 1) İstanbul’un genel iş istihdamının yüzde 4’ü kültür alanında. 2) Tüm Türkiye’deki kültür istihdamının yüzde 40’ı İstanbul’da.
↧
↧
Nobel ödüllü yazar Doris Lessing hayatını kaybetti
2007'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan İngiliz yazar Doris Lessing, 94 yaşında hayatını kaybetti.The Guardian gazetesinin haberine göre, Nobel ödüllü yazar Doris Lessing hayatını kaybetti. Lessing, 1919'da babasının bir bankanın yöneticiliğini yaptığı İran'da doğdu. Beş yaşında ailesiyle birlikte Rodezya (bugünkü adıyla Zimbabwe) sınırları içinde bulunan bir çiftliğe taşındı. Salisbury'de bir Katolik okulunda eğitim gördü. 14 yaşındayken ailesine isyan ederek okulu bıraktı ve sırasıyla hemşirelik, telefon operatörlüğü ve katibelik yaptı. 18 yaşında Rodezya parlamentosunda çalışmaya başladı ve ülkede ırkçılık-karşıtı bir sol partinin kurulmasında rol aldı. 1943'te sona eren ilk evliliğinin ardından Komünist Partisi'ne katıldı ve Alman siyasi eylemci Gottfried Lessing ile evlendi. 1949'da eşinden ve Rodezya'dan ayrılıp oğluyla birlikte Londra'ya geldi. O tarihten beri yaşamını profesyonel bir yazar olarak Londra'da sürdürdü. Birçok eseri Türkçeye çevrildi.(CİHAN)
↧
Türk edebiyatının beş ustası anılıyor
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ile İBB Kültür Müdürlüğü'nün bu yıl 5'ncisini gerçekleştireceği Edebiyat Mevsimi hakkında basın toplantısı düzenlendi. Kızlarağası Medresesi'nde basın mensuplarıyla bir araya gelen TYB İstanbul yönetimi, Edebiyat Mevsimi'nin ayrıntılarını paylaştı.İBB Kültür Müdürlüğü ve Türkiye Yazarlar Birliğiİstanbul Şubesi'nin birlikte organize ettiği Edebiyat Mevsimi'nin beşincisi, 18 Kasım Pazartesi günü başlıyor. "Ustaların İzinde" temasıyla altı gün sürecek etkinliklerde; Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil ele alınacak.KÜLTÜR SANAT DOSTLARI BULUŞACAKYüze yakın şair, yazar, sanatçı ve akademisyenin katılacağı etkinlikle ilgili düzenlenen basın toplantısında konuşan TYB İstanbul Şubesi Başkanı Mahmut Bıyıklı, ''Hayatlarını kültür ve irfanımıza adayan beş büyük ustayı bu seneki Edebiyat Mevsiminde derinlikli bir şekilde, kültür sanat dostlarıyla buluşturacağız. Aylar süren hazırlık çalışmalarımızın nihayetinde muhteşem bir program ortaya çıktı. İstanbullular altı gün boyunca edebiyat şölenine şahitlik edecekler. Panel, söyleşiler, sergiler, şiir akşamları ve belgesel gösterimlerinin yer aldığı, dolu dolu geçecek 5.Edebiyat Mevsimi'ne bütün edebiyatseverleri bekliyoruz" diye konuştu.Basın toplantısında, Hüseyin Öztürk, Muzaffer Doğan ve Bünyamin Yılmaz da, yaptıkları konuşmalarda5 ustanın kültür irfanımızdaki yerinden bahsettiler.EDEBİYAT MEVSİMİ ÖDÜLÜ VERİLECEK'Ustaların İzinde' temasının işleneceği programda Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil de tüm yönleriyle ele alınacak. 18-23 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek program 6 gün sürecek. 18 Kasım Pazartesi saat günü saat 12.00'de başlayacak programda sürpriz etkinlikler olacak.Programın son gününde ise beş büyük usta üzerine çalışma yapan isimlere 'Edebiyat Mevsimi Özel Ödülü' verilecek.İBB Kültür Müdürlüğü ile TYB İstanbul Şubesi ortaklığında düzenlenen etkinlik, Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde yapılacak.(İHA)
↧
Gelenekli sanatlar Hünkar Kasrı’nda
Ebruzen Alparslan Babaoğlu, hattat Erol Dönmez, tezhip sanatçısı Hülya Erdem, minyatür sanatçısı Gülçin Anmaç ve cilt sanatçısı M. Ali Kunduracıoğlu’nun eserlerinin sergilendiği Gelenekli Türk Sanatları Karma Sergisi, Eminönü’ndeki Yeni Cami Hünkar Kasrı’nda önceki gün açıldı.İstanbul Ticaret Odası tarafından 2005’te restore edilen ve sergilere tahsis edilen Hünkar Kasrı, IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Valide Sultan tarafından 1663’te tamamlanan Yeni Cami Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmişti. Gelenekli Türk Sanatları Karma Sergisi 15 gün devam edecek.
↧
[Röportaj]‘Çoğu İsrailli, Filistin’le yaşananları doğru bulmuyor’
İsrailli yazar Etgar Keret’in hayatından anlatılara yer verdiği yeni kitabı Yedi Güzel Yıl, Türkiye’de yayımlandı. Çocuğunun doğumuyla başlayıp babasının ölümüne uzanan kitapta yazar, Ortadoğulu olmaktan, Yahudi soykırımına maruz kalmış bir ailenin çocuğu olmaya kadar pek çok konuya değiniyor.Kitabı okurken sizinle uzun bir sohbete dalmışız da kendinizi anlatıyormuşsunuz gibi. Bunca hayalî kurgudan sonra neden kendinizi bir kahraman olarak kurguladınız?Yazdığım hikâyelerle kendi hayatımdan anlatıların olduğu bu kitap birbirinden çok farklı. Çünkü öykü yazarken çok öznel, içsel ve sosyal bir süreci yaşıyorsun ve bunları kimsenin okumayacağını düşünerek özgür bir şekilde yazıyorsun. Ama bu kitaptaki anlatıları insanların okuması için yazdım. Babam ölmeseydi de asla yayımlamak istemezdim.Hakkınızda yazılanları, çıkan haberleri babanıza gösterdiğinizi biliyoruz. Neden bu yazdıklarınızı okumasını istemezdiniz?Bunları hayatımın bir parçası olan insanlar için değil, hayatım hakkında başka insanlara bir şeyler anlatmak için yazdım. Bu yüzden bu kitap İbranice olarak yayımlanamayacak. Bir öyküde karakter olarak yer aldığımda, hem yazarım, hem karakterim; hem yazanım, hem yazılan. Benim için bu yüzden kurgu yazmak daha doğal, daha normaldi. Bunları yazmaksa çok zor bir deneyim oldu. Kurguda delice şeyler yazabilirdim ama bunlar çok gerçek ve bu sebeple de bunları babam olduğu kadar amcamın ya da teyzemin de okumasını istemem. Birlikte yaşamadığım insanlarla yazdıklarımı paylaşmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.Kitabın bir yerinde eşinizin, “Uzun zaman önce barış getirecek bir çözüm bulabilirdik ve bunu yapmak hâlâ mümkün.” dediğine rastlıyoruz. İsrail’in bu noktada kendi adına pişmanlık duyduğu bir şey var mı?İsrail hakkında konuşmak güç, çünkü birbirinden farklı düşünen çok insan var. Bence İsrail’de çoğu insan, yaşananları ahlaken doğru bulmuyor. Filistinli insanlar, özgürlüklerine sahip değiller, abluka altındalar ama öbür yandan İsrail vatandaşlarının haklarına da sahip değiller. Ya onlara ülkelerini vermek gerekir ya da vatandaşlık haklarını. Onları hem işgal halinde, hem vatandaşlık hakları tanımadan tutamazsın. Birçok İsrailli, Hamas’ın yaptıklarını kabul etmese de, ya da rahatsızlık duyduğu şeyler olsa da, bu yapılanı kabul edilebilir bulmuyor. Çoğunluk, yanlış bir şeyler olduğunun farkında.Okuyucuyu şaşırtmak, onu elde tutmak için kullanılabilecek en güçlü silahlardan biri. Bundan sonra okuyucuyu daha fazla şaşırtmak için neler yapacaksınız?Aslına bakarsan okuyucuyu şaşırtmak için yazmıyorum. Benim tek isteğim yazdıklarımı okuyanların benim hissettiklerimi hissetmeleri. Örnek vermem gerekirse, bir şoförün ayağı gaz pedalına ulaşmadığı sahne karşısında yaşadığım duyguyu okuyucuya aktarmak. Yoksa şaşırtmak için bir çabam yok, ama eğer okuyucu şaşırıyorsa da bu kendi deneyimleriyle ilgili bir şey.Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt, Varşova Gettosu Anıtı önünde diz çökerek soykırım için Yahudilerden özür dilemişti. Siz ikinci kuşaktan bir soykırım kurbanı olarak bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu özrün Yahudiler üzerinde ne gibi bir etkisi oldu?İsrail’de pek çok insan Almanları affetmiyor, Alman ürünlerini tüketmiyor ya da oraya gitmeyi hiç düşünmüyor. Ama benim çok Alman arkadaşım oldu, Alman edebiyatı okuyorum, Almanya’yı ziyaret de ediyorum. Bence barış yapmak soykırımdan sorumlu tutulanlar kadar kurbanlar için de önemli.. Kendi geçmişinizle barışmalı, kızgınlık ve acı içinde kalmamalısınız. Benim ailem de çok fazla kayıp verdi, yurdundan ayrılmak zorunda kaldı, onları affetmeyebilirdik ama kavgamız bir milletle olamaz.Kitapta “Diğer yerlerde yaşayan insanlara kıyasla Ortadoğu’dakiler fani olduklarını daha derinden hissederler.” diyorsunuz. Peki, buna rağmen barış neden gelmiyor?Ortadoğu’da insanlar barış hakkında konuşmaktan hoşlanırlar. Barışın gelmesini istediklerini söylerler ama bunun için hiçbir şey yapmazlar. Bir hafta önce ikinci sınıfa giden oğluma İncil verdiler ve bir tören düzenlendi. Orada bir şarkı söylediler; diyorlardı ki: “Tanrım bize en iyi hediyeyi ver, bize barış ver.” Düşündüm ki, çocukluktan öğrendiğimiz bir şey bu, eğer barış istiyorsan bunu sana Allah verir ve bunun için sadece dua etmen yeterlidir. Barışın gelmesi için hiçbir şey yapmayıp, onu Allah’tan istediğimiz için de barış fantezi olmaktan öteye gidemiyor.
↧
↧
Sultan Vahdettin kısa filmle anlatıldı
Türk Tarih Kurumu, Osmanlı Devleti'nin son padişahı Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışını anlatan 'Vahdettin Ayrılış' filmini hazırladı. Film, Vahdettin ile ilgili tarihi gerçekleri su yüzüne çıkarıyor.Türk Tarih Kurumu, tarihteki önemli kişi ve olayları kısa filmlerle anlatmaya devam ediyor. Osmanlı Devleti'nin son padişahı Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılışının anlatıldığı 'Vahdettin Ayrılış' filmi de tarihteki gerçeklere ayna tutuyor.Filmde, Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılış nedeni ve bilinmeyenler gün ışığına çıkarılıyor. Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk arasında geçen ilginç diyaloglar ekrana yansıtılıyor.Film tarihin tartışmalı konularından biri olan Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'da kurtuluş savaşını başlatmak için padişah tarafından görevlendirildiğini belgeleriyle anlatıyorYönetmenliğini Nesim Şahin'in yaptığı ve Sonat Film tarafından çekilen filmde çok sayıda usta oyuncu da rol alıyor. Uzun ve titiz bir çalışmanın örneği olan film, yaklaşık 15 dakika sürüyor.(CİHAN)
↧
Nobel ödüllü Doris Lessing öldü
2007’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan İngiliz yazar Doris Lessing, 94 yaşında hayatını kaybetti.HarperCollins yayınevinden yapılan açıklamada, yazarın dün erken saatlerde öldüğü belirtildi. Kadın, ırkçılık, aile, toplum, çevre gibi birçok konuyu içeren roman, kısa öykü ve denemeleriyle İngiltere’nin en önemli yazarları arasında gösterilen Lessing, sağlık sorunları sebebiyle Nobel ödül törenine katılamamıştı. İlk romanı ‘Türkü Söylüyor Otlar’ı 1950 yılında yayımlayan Lessing için kadın hareketi açısından önem taşıyan 1962’deki ‘Altın Defter’ adlı eseri dönüm noktası oldu. ‘Terörist’, ‘Siyah Madonna’, ‘Beşinci Çocuk’, ‘Cehenneme İniş’ ve ‘Mara ile Dann’ yazarın eserlerinden bazıları.
↧
Bilecik Tiyatro Festivali devam ediyor
8 Kasım’da başlayan 8. Ulusal Bilecik Tiyatro Festivali 22 Kasım’a kadar devam ediyor.Şeyh Edebali Kültür Merke-zi’nde saat 20.00’de sahnelenen oyunlar arasında Bir Garip İzdivaç (İstanbul Dünya Sahnesi), Baş Belası (Tiyatro Esen), Bu Filmi Görmüştüm (Tiyatro Karnaval), Aşka 103 Adım (Tiyatrokare), Uçurtmanın Kuyruğu (Pervasız Tiyatro), Sultan II. Abdülhamit Han (Adıyaman Belediye Tiyatrosu), Atölye Çalışması - Bülent Develi (Pandomim Atölye Çalışması), Üzgünüm Leyla (Tiyatro Roots) Bakar mısınız? (İyi Fikir Tiyatrosu), Aşka Geldik (Bu Tiyatro), Kim Öle Kim Kala (Yıldırım Öcek Tiyatrosu), Sokak Kedileri (5 Taş Çocuk Tiyatrosu) bulunuyor.
↧
‘Edebiyat Mevsimi’nde Necip Fazıl Kısakürek günü
İBB Kültür Müdürlüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin birlikte düzenlediği Edebiyat Mevsimi’nin beşincisi bugün başlıyor.“Ustaların İzinde” temasıyla altı gün sürecek etkinliklerde; Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil tüm yönleriyle ele alınacak. Yüze yakın şair, yazar, sanatçı ve akademisyenin katılacağı etkinliğin son günü olan 23 Kasım’da beş büyük usta üzerine çalışma yapan isimlere ‘Edebiyat Mevsimi Özel Ödülü’ verilecek. Sultanahmet’teki Kızlarağası Medresesi’nde gerçekleştirilecek bugünkü ilk program, saat 13.00’te Dursun Gürlek’in yönetiminde “Necip Fazıl’ın İzinde” adlı oturumla başlayacak. Oturumda Mustafa Yazgan “Kültür ve Sanat Dünyamızda Necip Fazıl’’, Prof. Dr. Bedri Gencer “Ulemadan Üdebaya Necip Fazıl Kısakürek’’, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş “Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Mücadelesi”, Ali Ural “Poetikasının Mihenk Taşında Necip Fazıl Şiiri” adlı konuşmalarını gerçekleştirecek. Mustafa Özçelik’in yöneteceği 17.00’deki 2. oturumda ise Yalçın Turgut Balaban “Necip Fazıl’dan Hatıralar”, Muzaffer Doğan “Kaldırımlar’dan Sakarya’ya Fildişi Kuleden Meydanlara” adlı konuşmalarını yapacak. NFK günü saat 18.30’da, şairler; Vahap Akbaş, Bestami Yazgan, Özcan Ünlü, Nurettin Durman, Yusuf Özkan Özburun, Cihat Şimşek, Hüseyin Emin Öztürk, Ebubekir Kurban, Aykut Kuşkaya, Davut Göksu ve Şeref Akbaba’nın katılımıyla gerçekleştirilecek şiir akşamıyla sona erecek.19 Kasım SALI: Nurettin Topçu’nun İzinde1. Oturum (13.00-15.00), Oturum Yöneticisi: Ahmet Fidan. KonuşmacIlar: Doç. Dr. Rıdvan Canım: “Nurettin Topçu’nun Kültür Hayatımızdaki Yeri ve Önemi”, Mehmet Sılay: “Nurettin Topçu’nun İdeali”, Prof. Dr. Ergün Yıldırım: “Moderniteye Meydan Okuyan Düşünür”, Mehmet Doğan: “Ahlakçı Bir Fikir Adamı: Nurettin Topçu”.2. Oturum (17.00-18.00), Oturum Başkanı: Hüseyin Öztürk, Konuşmacılar: Doç. Dr. Emin Işık: “Hatıralar Işığında Nurettin Topçu”. Nurettin Topçu’dan İzler Şiir Akşamı (18.30-20.00): Yunus Emre Altuntaş, Mustafa Özcan, Ercan Yıldırım, Necmeddin Kemal, Hüseyin Öztürk, Bahtiyar Arslan, Hüseyin Akın, Meryem Aybike Sinan, Osman Akkuşak, Dilaver Demirağ, Cemal Şakar.20 Kasım ÇARŞAMBA: Cemil Meriç’in İzinde1. Oturum (13.00-15.00), Oturum Başkanı: Dursun Gürlek Konuşmacılar Recep Garip: “Cemil Meriç’te Şiir ve Kültür”, Celal Fedai: “Cemil Meriç ve Hint Edebiyatı”, Necmettin Şahiner: “Bir İrfan Adamı Cemil Meriç”2. Oturum (17.00-18.00), Oturum Başkanı: Şeref Akbaba, Konuşmacılar: Memduh Cumhur: “Cemil Meriç’ten Hatıralar”. Cemil Meriç’ten İzler Şiir Akşamı (18.30-20.00): Ümit Meriç, Ekrem Kızıltaş, Selvigül Kandoğmuş, Bülent Parlak, Gökdemir İhsan, Tarık Tufan, Furkan Çalışkan, Haluk İmamoğlu, Uğur Uzunok, Yusuf Tosun, Süleyman Doğan, Ekrem Kaftan, Murat Tokay.21 Kasım PERŞEMBE: Sezai Karakoç’un İzinde1. Oturum (13.00-15.00), Oturum Başkanı: Mahmut Bıyıklı. Konuşmacılar: Prof. Dr. Turan Karataş: “Entelektüel Bir Şairin Portresi”, Yusuf Kaplan: “Çağın Bilgesi”, Prof. Dr. İlhan Genç: “Sezai Karakoç ve Geleneğin Dirilişi”. Söyleşi (15.30-16.30): Sezai Karakoç belgeselinin yönetmeni Ensar Altay ile TRT Türk Gündem Kültür Sanat programının sunucusu Bünyamin Yılmaz söyleşecek.2. Oturum (17.00-18.00), O. B: Melek Paşalı. Konuşmacı: Ali Haydar Haksal: “Düşünce Ufkumuz Sezai Karakoç”. Sezai Karakoç Şiir Akşamı (18.30-20.00): Ferman Karaçam, Ali Ayçil, Bülent Ata, Haydar Ergülen, Mevlana İdris, İsmail Kılıçarslan, Âdem Turan, Zafer Acar, Bünyamin Yılmaz, Nevzat Bayhan, Mustafa Özçelik, Şakir Kurtulmuş, M. Bıyıklı22 Kasım CUMA: Nuri Pakdil’in İzinde1. Oturum (13.00-15.00), Oturum Başkanı: Sadık Yalsızuçanlar, Konuşmacılar: Prof. Dr. Turan Koç: “Nuri Pakdil’in Yazılarında Dil ve Anlam İlişkisi”, Dr. İbrahim Demirci: “Nuri Pakdil’in Dil Tutumuna Bakış”, Hüseyin Su: “Edebiyatta Klas Bir Duruş: Nuri Pakdil”2. Oturum (17.00-18.00), Oturum Başkanı: Mehmet Kamil Berse, Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan: “Nuri Pakdil’in Düşüncesi ve Eylemi”, Nuri Pakdil’den İzler Şiir Akşamı (18.30-20.00): Vefa Taşdelen, Yrd. Doç. Dr. İsmail Kıllıoğlu, İbrahim Paşalı, Salih Tuna, Ahmet Edip Başaran, Selçuk Küpçük, Ali Görkem Userin, Vural Kaya, Hasan Ali Yıldırım, Necip Evlice.
↧
↧
İşte geleceğin ustaları
Geleneksel sanatlarda bu yıl ilk kez yapılan “Geleceğin Ustaları Yarışması”nda dereceye giren sanatçılar, ödüllerini önceki gün Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle aldı. Eserlerin çok beğenildiği törende konuşan hattat Hüseyin Kutlu’nun tespiti dikkate değer: “Geleneksel sanatlarımızı biz geçmişte bıraktık, bu sanatları artık kutsi bir hatıra, nostalji olmanın ötesine götürmeliyiz.”Geçtiğimiz nisan ayında geleneksel sanatlar için uzun fakat anlamlı bir yola çıkıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Geleneksel Sanatlar Derneği, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Zeytinburnu Belediyesi 20 Nisan-1 Kasım 2013 tarihleri arasında gelenekli sanatların gelişimine katkı sağlamak amacıyla ‘Geleceğin Ustaları Yarışması' adıyla ilk kez bir yarışma başlattı. Hüsn-i hat, tezhip, ebru, çini, minyatür, kat'ı, cilt sanatı ve kalemişi olmak üzere 8 dalda düzenlenen yarışmada birinci olan genç sanatçılara ödülleri önceki akşam Zeytinburnu Kültür Merkezi'nde verildi. Hüsn-i hat dalında Mithat Topaç, tezhipte Meltem Cantürk, ebruda Şebnem Hoşhaber, çinide Hakan Farsak, minyatürde Figen Çelebioğlu, cilt sanatında Mustafa Köksal, kat'ı da Münibe Alev Uzun, kalemişinde Arzu Uzunosman birinci seçildi. Yarışmaya gönderilen eserleri, Prof. Dr. Uğur Derman başkanlığında 33 kişilik akademisyen ve her biri kendi alanında duayen kabul edilen sanatçılardan oluşan seçici kurul değerlendirdi. Geleceğin ustalarına 80 bin TL ödül dağıtıldı fakat Geleneksel Sanatlar Derneği Başkanı Ahmet Akcan, “Ama bizim için asıl önemli olan geleneksel sanatlar alanında 219 sanatçının bu yarışma için eser ortaya koymasıydı.” dedi.Pişmiş aşa su katmak (mı)?Hüsn-i hat dalının seçici kurulunda bulunan ve ödül töreninde bir konuşma yapan Hüseyin Kutlu, önemli bir noktaya dikkat çekti. “Pişmiş aşa su katmak gibi algılanabilir” diye söze başlayan Kutlu, “Geleneksel sanatlarımızı biz geçmişte bıraktık, bugün hâlâ geçmişi yaşıyoruz. Bu sanatlarımızı günümüze ışık tutan, günümüzün meselelerini ele alan ve yorumlayan hale getirmedikçe bize dur durak olmamalı. Bunlarla yetinmememiz lazım. Yani bu sanatlarımız sadece bir güzel kutsi hatıra olarak yaşatılmamalı, bir nostalji olmanın ötesine götürmek zorundayız. Minyatürümüzden hat’a, ebrumuzdan cilt sanatına bütün sanatlarımız doğduğu, geliştiği ve yaşadığı dönemde siyasi, sosyal ve ekonomik hadiseleri yorumlayan, yol gösteren bir görev ifa ediyordu. Bugün ise tamamen ayrı bir yerde, ayrı bir dünya… Sadece gönlümüzü ferahlatan, bizi rahatlatan bir kutsi hatıra olarak duruyor. Buna benim gönlüm razı olmuyor. Burada rektörlerimiz, kültür müdürlerimiz var. Onlardan yol gösterici olmalarını ve imkanlar hazırlamalarını rica ediyorum.” ifadelerini kullandı. Elbette bu razı olmayış pişmiş aşa su katmak değil, geleneksel sanatların dünden bugüne geldiği noktayı, günümüzdeki algılanma biçimini, ifade yöntemini ve sergilenmesindeki eksiklikleri göstermesi bakımından önemli bir tespitti. Dereceye giren ve sergilenmeye değer görülen 29 eseri bir hafta boyunca Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi'nde görebilirsiniz. Eserler, 25-30 Kasım tarihleri arasında Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde tekrar sergilenecek. www.geleceginustalari.orgİkinciler arasında Japon, Yunan ve Suriyeli sanatçılar varGeleceğin Ustaları Yarışması’na, aralarında Japonya, Yunanistan, Suriye, Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri’nden sanatçıların da yer aldığı toplam 219 kişi katıldı. Suriyeli Abdürrezzak Karakaş hat dalında ikinci, Japon Yumiko Kubota çinide ikinci oldu, Yunan Muharrem Kalentzi ise cilt sanatında yaptığı eseriyle sergileme ödülüne değer görüldü. Fakat ödülünü almaya sadece Suriyeli sanatçı geldi. İki yıl önce İstanbul’a gelen Karakaş, 1997’den beri hat yapıyor. Savaş nedeniyle ülkesine dönemeyen Karakaş, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyor.
↧
Atatürk Havalimanı'nda 'Türk Kahvesinin Yolculuğu' sergisi açıldı
Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelen Türk Kahvesi'nin hazırlanma ve sunum aşamalarındaki tarihi değişim ve gelişimini yansıtan "Türk Kahvesinin Yolculuğu" adlı sergi, İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bulunan TAV Galeri'de açıldı.Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği (TKKAD) ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliği ile yayımlanan eserlerden ‘Turkish Coffee' kitabında bulunan ‘Türk Kahvesinin Yolculuğu'nun anlatıldığı sergi, yolcuların büyük beğenisini topladı. Serginin açılışı ile birlikte yolculara Türk kahvesi ve kahveli lokum ikramı da yapıldı.Serginin açılışına TAV İstanbul Genel Müdürü Kemal Ünlü, BTA İcra Kurulu Başkanı Sadettin Cesur ile Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği Danışma ve Yönetim Kurulu Üyesi Osman Serim katıldı.TAV İstanbul Genel Müdürü Kemal Ünlü, "Pek çok farklı kültürden her gün binlerce yolcuyu ağırlayan İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki kültür-sanat platformu TAV Galeri'de, Türk kültürünün en önemli unsurlarından 'Türk Kahvesinin Yolcuğu' sergisini yolculara taşımaktan memnuniyet duyuyoruz" dedi.(DHA)
↧
Çağdaş İslam düşüncesi semineri
Zeytinburnu Belediyesi tarafından her ayın üçüncü salı günü düzenlenen Çağdaş İslam Düşüncesi seminerinin ikincisine Prof. Dr. İsmail Kara konuk oluyor.Seminerde Türkiye’de din ve çağdaşlaşma ilişkisini anlatacak olan Kara, aynı zamanda dinleyicilerin sorularına da cevap verecek. Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde bugün saat 19.00’da gerçekleşecek seminere katılım herkese açık ve ücretsiz. (0212 415 58 58)
↧