Ülkemizde birçok yerde şiir festivali düzenleniyor. Peki bu festivaller şiire, edebiyata ve şairlere katkı sağlıyor mu? Halkın şiire olan ilgisini artırıyor mu? Şiirin geleceği adına ümit veriyor mu? Yeterince işlevsel mi? Eksikleri neler? Herkesin aklına gelen bu soruların cevaplarını bulmaya çalıştık.Neredeyse yüzde doksanı şiir yazan bir milletiz. Evet şiir yazmayı seviyoruz. Ama aynı oranda şiir okumayı sevdiğimiz söylenemez. En önemli şairlerimizin kitapları en fazla bin-iki bin basıyor. Önde gelen edebiyat dergilerinin satışı beş bini bulmuyor. Birkaç büyük ismi saymazsak, şair denince birkaç popüler şiir yorumcusunun adı akla geliyor. Şiir denince de çoğu zaman onların okudukları. Son yıllarda bu tablonun değişmesi adına birçok etkinlik düzenleniyor. Bu etkinliklerin başını ise şiir festivalleri çekiyor. Sayıları her geçen gün artıyor şiir festivallerinin. İllerde, ilçelerde Anadolu’nun dört bir yanında şiir festivalleri düzenleniyor. Her geçen gün yeni birinin adı çalınıyor kulaklarımıza. Festivallerden bir kısmı programı, katılımcıları ve takip edenleri ile dolu dolu geçiyor. Lakin bazıları için bunu söylemek mümkün değil. Birçoğu şairlerin ağırlandığı ve birkaç şiirini okuyup gittiği programlar olarak kalıyor. O yörenin halkının gerçek şiiri ve şairi tanıması adına bir işlevi olmuyor. Uzun süredir edebiyat dünyasında tartışılan bu konuyu masaya yatırdık. Ülkemizdeki festivaller şiire, edebiyata ve şairlere katkı sağlıyor mu? Halkın şiire olan ilgisini artırıyor mu? Şiirin geleceği adına ümit veriyor mu? Eksikleri neler? gibi soruların cevaplarını bulmaya çalıştık.gelecek adına ümit vermiyorŞair Gonca Özmen bazıları dışta olmak üzere, ülkemizdeki çoğu festival için olumlu şeyler söyleyebilmenin zor olduğunu belirtiyor. “Teoride, ideal olarak kuşkusuz iyi şeyler düşünülüp beklenerek girişilen etkinlikler bunlar.” diyen şair ama uygulamada gerek şiir ve katılan şairler adına, gerekse halk ve şiirin geleceği açılarından önemli bir katkı sağlayıp umut verdiklerini ileri sürmenin zor olduğunu söylüyor. Gonca Özmen şöyle devam ediyor: “İyi bir duyuru ve tanıtımın yapılamaması, ilginç bir içerik belirlenememesi, çağrılan şairler arasında dünya görüşü/ideolojik eğilimlerinden sanat anlayışlarına, yaş ve cinsiyetlerinden tanınırlıklarına dengeli bir dağılımın yapılamaması benzeri eksiklikler ilk aklıma gelenler. Kimileri sırf etkinlik yapmış olmak için yapılıyor izlenimi veriyor. İşte bu ‘dostlar festivalde görsün’ anlayışı ile düzenlenen festivaller; şiire de, şaire de, şiir okuruna da hiç iyi gelmiyor.” Daha çok şaire katkısı varŞair Mehmet Aycı da şiir festivallerinin şiire ve edebiyata bir katkı sağlayacağını düşünmüyor. Ama şaire “bazı” katkılarının olduğunu söylüyor: “Şair için belki en önemli katkısı, bir türlü tanışma fırsatı bulamadığınız, eserleri üzerinden tanıdığınız bir şair arkadaşınızla o festivalde yüz yüze gelmeniz, tanışmanız.” Birçok festivale katıldığını dile getiren Aycı, halkın kendi mahalli şairleriyle, manzumelerle daha çok ilgilendiğini gözlemlemiş. “Zaten her kentte şiirle ilgilenen bir avuç insan var. Onun için festival düzenlemeye gerek var mı, bilemedim.” diyor. Şiirin geleceğinin festivallerin belirlediği bir şey olmadığını, festivallerin de bu konuda ümit vermediğini, hatta zahmet verdiğini söylüyor. Niteliksiz olanı meşrulaştıran taraflarının olduğunu da belirtiyor.Şiir böyle böyle birikirTepebaşı Belediyesi’nin düzenlediği Eskişehir Şiir Buluşması’nın direktörü olan şair Haydar Ergülen, festivaller hakkında o kadar da olumsuz düşünmüyor. Bu festivalleri de şiir dergileri, şiir yıllıkları, antolojileri gibi düşünebileceğimizi söylüyor. Nasıl oralarda farklı şiir anlayışları ve dünya görüşlerinden şairleri bir arada okuyorsak, buralarda da onları görme, dinleme, konuşma imkanımız olduğunu. Öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler yararlanıyor bundan en çok. Şiire ilgisi olan, kendi deyimleriyle ‘amatörce’ yazıp çizmekte olan şair adayları için de yararlı oluyor bence. Çeşitli ülkelerden 20 kadar şair geldiğini hatırlatan Ergülen, Türkiye’den de her dünya görüşünden, kuşaktan ve anlayıştan şairleri çağırdıklarını, hatırlatıyor ve ekliyor; “Eksikleri kuşkusuz vardır. Onlar giderildikçe de daha işlevsel olacağı kuşkusuz. Ben iyimser tabiatlı bir insanım. Şiir de böyle böyle birikir, bazen taşar, bazen içe çekilir, bazen odasından çıkmaz, bazen festivallerden eve girmediği olur.”geniş kesimlere Ulaşıyoruzİstanbulensis Şiir Festivali’nin koordinatörü şair Özcan Ünlü, iyi şiir festivallerinin edebiyat tarihine birer çentik attığını düşünüyor. Anadolu’nun birçok ilinde, ilçesinde düzenlenen ve eskiden eş-dost ağırlama biçiminde başlayan festivallerin son yıllarda daha kurumsal bir yapıya dönüşmesinin olumlu bir gelişme olduğunu söylüyor. Ünlü, “Festivaller şiir üretimine katkı sağlamaz; ancak şiirin ve şairin bilinirliğini geniş kesimlere duyurur, tanıtır. “Daha da önemlisi, şiir programlarının düzenlendiği bölgelerde az veya çok ayırt etmeksizin bir farkındalık sağlar, sağlıyor. Adı şiir festivali: Ortada şiir yok. Böyle düzinelerce etkinlik yapılıyor bu ülkede. İstisnası bir elin parmakları. Onlar da festival değil zaten, başka bir şey.”
↧
Şiir festivalleri şiire katkı sağlıyor mu?
↧
Bulgaristan'daki Ayasofya'nın altında 4 kilise yatıyor
Bulgaristan'ın başkenti Sofya'daki Ayasofya Kilisesi'nin altında yer alan arkeolojik bölüm, görenleri hayrete düşürüyor.Ziyarete de açılan ve müze haline getirilen kilisenin altında bölümde, azizlerin defnedildiği 100 mezar ve eski çağlara ait tam 4 kilise kalıntısı bulunuyor. Labirenti andıran koridorlar sayesinde farklı zaman katmanları geçilebiliyor. Şu andaki kilisenin 6. yüzyılda tamamlandığı tahmin edilirken, yer altında bulunan kalıntılarda 4. yüzyıla ait bulgular da görülebiliyor.Bazilika olarak tarif edilen Sofya'daki Ayasofya'nın tam altında, eski Roma dönemindeki Serdika şehrinin mezarlığı görülebiliyor. Şu anda teşhir edilen yaklaşık 50 mezar bulunuyor, fakat daha toprak altında bir o kadar mezar yer alıyor. Uzmanlar kilisenin altında yaklaşık 100 kabir olduğunu ifade ediyor.Kabirlerin bazıları tek kişilik kaya lahitlerde, bir kısmı ise çoklu geniş tuğla mezarlarda yer alıyor. Günümüze kadar ulaşan korunmuş mozaikler de görülebiliyor. Yaklaşık 70 metrekare olan mozaiklerin birçoğunda çiçek, kuş gibi figürler yer alıyor. Şu anda mezarların içi boşken, kabirlerin eski çağlarda define avcıları tarafından yağmalandığı belirtiliyor. Kiliseyi gezerken, bazı yerlerde yer altındaki mezarlığa bakan bazı pencereler açılmış. Buradan da turistler göz ucuyla da olsa kültürel zenginliği görebiliyor.TEK BİLİNEN MEZAR HONORİUSSergi esnasında bazı mezarlarda mültimedya gösterisi de yer alırken, kazılarında keşfedilen arkeolojik numunelerden bir kısmının hologramik yansımaları bulunuyor. Hiçbir mezarın yazısına rastlanmadığı için kime ait oldukları bilinmiyor. Buna sadece bir tek istisna var: Honorius. Birkaç ay içinde de Honorius adlı kişinin türbesinin yapılarak, ziyarete açılması bekleniyor. Honorius'un mezarı aslında kilisenin dışında yer alıyor. Projeye göre bu mezarın kiliseye tünel sayesinde bağlanması öngörülüyor. Honorius'un mezarı 80'li yıllarda bulunmasına rağmen, o dönemde fazla ilgi görmemiş ve bir kısmı kanalizasyon çalışmalarında yıkılmıştı. Gelecek yıla, şu anda geçici olarak metal çatısı yapılan bu mezarın şeffaf cam ile inşaatının tamamlanması bekleniyor.Honorius için "Tanrı'nın kölesi" yazısını kaynak alan uzmanlar, bu kişinin Serdika'da önemli bir dini adam olduğunu öne sürüyor.BAŞKENTE ADINI VEREN KİLİSEOsmanlı döneminde Ayasofya'nın Siyavuş Paşa Cami'si olarak kullanıldığı biliniyor. Mimarı yapısı itibarıyla mabedin Kafkas stilinden esinlendiği kaydediliyor. "Serdika benim Romam" diyen Roma İmparatoru Justiniyanus, bu kiliseyi İstanbul'daki Ayasofya'ya ithafen yaptırdığı kaydediliyor.Başkent Sofya'ya adını veren bu kilise, en çok turist çeken tarihi ederlerden biri.(CİHAN)
↧
↧
‘Metamorfoz’ için son iki gün
Yeşim Kalaycıoğlu’nun“Metamorfoz” adını verdiği ilk gravür ve resim sergisi, Beylerbeyi Sarayı Tünel Sanat Galerisi’nde 25 Eylül’de sona eriyor.Gravür sanatçısı Güngör İbrikçi atölyesinde yetişen Kalaycıoğlu’nun, ‘hakikat arayışı yolunda’ oluşturduğu kelebekler sergisi sanatçının kendi içinde yaptığı yolculuğun sentezi. Tıpkı bir kelebeğin kendi hakikatine, özüne ulaşması için yumurtadan tırtıla, kozadan kelebek oluşuna kadar uzanan süreci gibi. Sergiyi yarın ve öbür gün gezebilirsiniz. (0216 321 93 20)
↧
Balıklıgöl’de şiirler Suriye ve Mısır için okundu
Suriye’deki olaylar sebebiyle adını sıkça duyduğumuz Şanlıurfa’nın geçtiğimiz hafta sonu bambaşka bir gündemi vardı.Yüzbinlerce Suriyeli mülteciyi ağırlayan kent, Şanlıurfa Belediyesi ve Anadolu Yazarlar Birliği tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Balıklıgöl Şiir Akşamları kapsamında şairleri ağırladı. Üç dilde şiirlerin okunduğu etkinliğe Suriye ve Mısır damgasını vurdu. Özellikle Suriyeli şair Fatma El Ahmet ve Suriyeli minik kız Feyruz El Abdullah’ın okuduğu şiirler, katılımcılara ve Urfalı şiirseverlere duygusal anlar yaşattı. Etkinlik için cuma gecesi Urfa’ya gelen şairler, sıra gecesiyle selamlandı. Cumartesi ise Urfalılar şiir dolu bir gün geçirdi. Sabah ve öğleden sonra iki panel düzenlendi. ‘Gençlikte Şiir’ başlıklı ilk panele şairler Ayşe Sevim, Cevdet Karal, Hüseyin Akın, Mahmut Bıyıklı ve Mehmet Narlı konuşmacı olarak katıldı. Öğrencilerin ilgi ile takip ettiği bu programın ardından ‘Matbuattan Sanal Aleme Şiir’ adlı ikinci panel gerçekleştirildi. Doç. Dr. Özlem Fedai’nin moderatörlüğünde gerçekleşen programa şairler Ali Ural, Hüseyin Su, Bahtiyar Aslan, Ercan Yılmaz ve Hüseyin Karaca katıldı. Sanal âlemdeki şiirlerin sahihliği, bu platformların edebiyat için bir tehlike olup olmadığı, sanal âlemde yayınlanan şiirlerin kalite düzeyi, “tıklayan”ların gerçek okur olup olmadığı gibi birçok önemli konu bu panelde masaya yatırıldı.Gecenin sürprizi minik AbdullahŞiir Akşamı’nın en önemli etkinliği ise Balıklıgöl’ün manevi ve huzur dolu atmosferinde gerçekleşti. Amfi tiyatrodaki programı, aralarında Suriyelilerin de olduğu yüzlerce Şanlıurfalı izledi. Açılışta konuşan Anadolu Yazarlar Birliği Başkanı Necdet Karasevda, şiir gibi bir atmosferde şiir terennüm etmenin kendileri için çok özel bir yeri olduğunu söyledi. Gecede bir şiirini de seslendiren Karasevda, Müslüman coğrafyasında yaşananlara karşı gösterilen duyarsızlıktan üzüntü duyduğunu belirtti. Daha sonra aralarında Ali Ural, Cevdet Karal, Celal Fedai, Bestami Yazgan, Mustafa Baki Efe, Hüseyin Akın, Ercan Yılmaz ve Ayşe Sevim’in de bulunduğu şairler şiirlerini seslendirdi. Bazı şairler şiirlerini Suriye ve Mısır’da zulüm gören insanlara ithaf etti. Kuzey Irak’tan katılan şair Said İbrahim ise Kürtçe şiir okudu. Geceye damgasını Suriyeli şair Fatma el Ahmet ile Suriye’den kaçarak Türkiye’ye sığınan 9 yaşındaki Feyruz el Abdullah vurdu. Fatma el Ahmet ‘Esed’i Bitireceğimize Yemin Ettik’ isimli şiirini Arapça okudu. ‘Ben Suriyeli Çocuğum’ isimli şiirini ise Türkçe seslendirdi. Daha sonra sahneye Suriye bayrağı ile minik kız Feyruz el Abdullah çıktı. Arapça olarak Vatana Münacat isimli şiiri seslendiren Abdullah, büyük alkış aldı.
↧
80 gün kör oldum 'gözümün nuru’ çıktı!
Gözümün Nuru, önceki gün sona eren 20. Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, en iyi senaryo, en iyi kurgu ve SİYAD olmak üzere dört ödül aldı. Filmin başrol oyuncusu ve Hakkı Kurtuluş ile birlikte yönetmeni olan Melik Saraçoğlu, tören sonrası sıcağı sıcağına sorularımızı cevapladı.Türk sinemasının son dönemdeki en farklı yapımlarından olan ‘Gözümün Nuru’, önceki akşam sona eren 20. Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, senaryo, kurgu ve SİYAD ödüllerini aldı. Hakkı Kurtuluş ile Melik Saraçoğlu’nun yönettiği film, samimi ve naif anlatımını, güçlü kurgusu, mizahi dili ve sinema tutkusuyla birleştirince Jîn ve Köksüz gibi ‘ağır’ filmlerin arasından sıyrılıp Yozgat Blues ile birlikte büyük ödüle uzandı. Filmin senaristi, başrol oyuncusu ve Hakkı Kurtuluş ile birlikte yönetmeni olan Melik Saraçoğlu, ‘Gözümün Nuru’nda kendi başından geçen retina ameliyatı sürecini anlatıyor. Kız arkadaşı rolündeki oyuncu dışında, filmde oynayanlar da annesi, babası, ağabeyi ve dedesi. Altın Koza ödül töreni sonrası sıcağı sıcağına Melik Saraçoğlu ile konuştuk.Ödül kararı sizin için sürpriz oldu mu?Doğrusu, kurgumuza güvendiğimiz için o dalda bir ödül bekliyorduk. SİYAD ödülü de beni şaşırtmadı; çünkü sinema tutkusuyla ilgili bir film yaptık. Çok güzel filmler ve yönetmenlerin bulunduğu böyle bir yarışmada en iyi film dâhil, ödüller almak bizi sevindirdi. Biraz farklı bir film yapmaya çalıştık. Açıkçası, bu seçtiğimiz yol, insanları ne kadar etkiler, bilemiyorduk. Ama demek ki farklı işler insanların hoşuna gidebiliyormuş ki jüri böyle bir karar verdi.Filmin hikâyesi nasıl oluştu?Gözlerimde ‘retina dekolmanı’ denilen bir hastalık var. Sağ gözümü lisedeyken büyük oranda kaybetmiştim. Fakat Fransa Lyon’da sinema yapacağım, her şey güzel olacak diye düşünüp okul hayatımı sürdürürken diğer gözümde de aynı hastalık çıkınca, insanın dünyası yıkılıyor. Kör olacağım, evde oturacağım, film izleyemeyeceğim, sinema yapamayacağım diye düşündüm. Böyle olunca, hayallerimi orada bırakıp Türkiye’ye dönmek zorunda kaldım. Gözlerimden dört kez ameliyat oldum. Ameliyat sonrası yüzüstü yatmanız gerekiyor. Ben tekrar tekrar ameliyat olduğum için yaklaşık 80 gün yüzüstü yattım. Filmde bu süreyi 40 güne çektik. O süreçte de kafamda bunları film yapmak vardı. Sonra Hakkı ile konuşup senaryoyu yazdık.‘AİLEME BİRAZ ACI ÇEKTİRDİM’Filmde kendinizi oynuyorsunuz. Başka bir oyuncu düşünmüş müydünüz?İlk başta düşündük. Ama sonradan daha samimi olması gerektiği için başrolde ben oldum, ailem de yer aldı. Rol yapmak değil, oynamamak üzerinden gittik. Bu süreçte, aileme biraz haksızlık ettim. Çünkü oyuncu olmadıkları için, yönetmen olarak onlara biraz sıkıntı çektirmiş olabilirim. Senaryo vermedim onlara; her sahnenin başında “Hani hatırlar mısınız hastaneden geldiğimde şöyle olmuştu, sen ağlamıştın; aynı şeyleri çekeceğiz vs...” diyerek, yaşadıklarını bir daha hatırlatıyor ve acı çekmelerine sebep oluyordum.Filmin güçlü bir mizah dili var. Sizin favoriniz hangi diyaloglar?Dedemle olan diyalogları daha çok sevdim.En çok hangi sahne zorladı sizi?Bir rüya sahnesi var, yatakta sürünüp yapım-cı, oyuncu ve eleştirmenle konuştuğum; o sahnenin çekimleri 22 saat sürdü. O kadar çok tekrar yaptık ve ben o kadar çok süründüm ki, artık dirseklerim kanadı.Sinemanın kendisi özellikle de Yeşilçam, filmin esas oğlanı gibi…Hakkı’yla bizim sinema sevgimiz çok baskın. Belki yaşımız ilerledikçe azalır, bilemiyorum. Lyon’da okuduğum için ilk filmi yapan Lumiere kardeşlere gönderme var, bir taraftan da kör olmakla ilgili Yeşilçam filmlerine…Küçük bir ekiple çalıştınız herhalde?Filmi ailemin evinde çektik. Hikâyenin doğası gereği, küçük bir film yapmak istedik. Küçük, samimi ve derdini 77 dakikada anlatan, lafı dolandırmayan bir film. Böyle bir filmde de çok büyük bir ekip olmazdı. Hem evde, ailemizle çekiliyor; onların rahat etmesi lazım, kalabalık, bağırış çağırış olamazdı. Küçük kamera, küçük ekip; inandığımız insanlar… Gerekirse biraz daha çok çalışıp yorularak ama istediğimiz sonuçları alarak yaptık.Seyirci, filmi ne zaman görebilecek?Vizyon tarihi henüz belli değil. Sinemamızdaki dağıtım sorunu burada yarışan ve ödül alan bütün filmler için geçerli. Umarım biz de, diğer filmler de seyirci karşısına çıkma şansını yakalar.
↧
↧
Eurovision’a Türkiye ayarı!
Aralarında Türkiye'nin de bulduğu bazı ülkelerin Eurovision Şarkı Yarışması'na, hile karıştığı iddiasıyla katılmama kararı alması, Avrupa Yayın Birliği EBU'yu reform yapmaya yönlendirdi. Avrupa Yayın Birliği önümüzdeki yıldan itibaren yarışmayı daha şeffaf hale getirme sözü verdi.EBU Direktörü Jon Ola Sann, “2014’ten itibaren her ülkenin mili jürisinde kimlerin yer alacağı ve finalde her jüri üyesinin hangi parçaya nasıl oy verdiğinin açıklanacağını” kaydetti. Sand, önümüzdeki yıldan itibaren Eurovision'da bir dizi yeniliğe gidileceğini de ifade etti. Plana göre, her ülkenin jürisinde yer alan isimler ve verdikleri oylar açıklanacak. Oylamanın diğer önemli ayağı olan izleyici oyları da izlenebilir hale gelecek. Eurovision'un resmi internet sitesinde halkoylarının dağılımı anlık olarak takip edilebilecek. 2014 Eurovision Şarkı Yarışması, Mayıs ayında Danimarka'da düzenlenecek. Türkiye, bu yıl olduğu gibi gelecek yıl da yarışmaya katılmayacak.
↧
‘Küçürekkız’ Makedonya’da
Tiyatro Kumpanyası, ‘Can’, ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ ve ‘Oturan Boğa’ oyunlarından sonra yeni oyunu ‘Küçürekkız’ ile izleyici karşısına çıkıyor.Oyunun ilk gösterimi, bugün Makedonya’nın Mot Festivali’nde gerçekleştirilecek. Mutsuz bir ailenin mutluluğu arayan küçük kızının öyküsünü anlatan Küçürekkız’ın yazarlığını ve yönetmenliğini Sema Ali Erol yapıyor. Oyunda Filiz Ahmet, Yeliz Tozan, Nilgün Atılgan, Kutay Şahin, Ozan Sevin ve Slagjana Vujoshevikj rol alıyor. Küçürekkız, 9 Ekim’de saat 20.30’da Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda, 24 Ekim’de saat 20.30’da Akatlar Kültür Merkezi’nde izlenebilecek.
↧
İFSAK kısalarını Erden Kıral seçecek
Türkiye’nin en eski kısa film etkinliği 34. İFSAK Ulusal Kısa Film Yarışması’na başvurular başladı.İFSAK – İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği tarafından düzenlenen yarışmaya son başvuru tarihi ise 31 Aralık 2013. Bu yıl ön elemeyi geçen filmler arasından ödüle layık bulunanlar, Türk sinemasının önde gelen yönetmenleri arasında yer alan Erden Kıral tarafından seçilecek. Kurmaca, Deneysel ve Belgesel kategorilerinde birinci gelen filmlerin yönetmenleri 500 TL değerindeki İFSAK Seminerleri ile ödüllendirilecek. (www.ifsak.org.tr)
↧
Ayfer Tunç’un ‘Yeşil Peri Gecesi’ Fransızcada
Ayfer Tunç’un Yeşil Peri Gecesi isimli romanı Fransızcaya çevrildi. Galaade Yayınevi tarafından yayımlanan kitabı Ferda Fidan çevirdi.Ayfer Tunç’un 2010’da yayımlanan romanı Yeşil Peri Gecesi, 2013’te Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’na onur konuğu olacak Çin’deyse gelecek ay basılacak. Ayfer Tunç’un romanlarının çeviri hakları şimdiye dek İngiltere, İtalya, Slovenya, Bulgaristan, Hindistan (Hindu, Marathi), Polonya, Mısır, Azerbaycan, İsveç, Malezya, Mısır, Bosna Hersek, Macaristan, Hırvatistan, Romanya, Makedonya, Gürcistan, Arnavutluk ve Sırbistan gibi ülkelerce alınmıştı.
↧
↧
310 bilim adamı Türkoloji anlatacak
İlki 1973 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen Milletlerarası Türkoloji Kongresi, bu yıl kırkıncı yılını kutluyor.Şimdiye kadar 7’si milletlerarası ve 10’u millî olmak üzere 17 defa yapılan kongrelerin 18.si, milletlerarası düzeyde ise 8.si, 30 Eylül-4 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Kongrede Türk dili, Türk edebiyatı, Türk tarihi, Türk sanatı ve Türk musikisi alanlarında beş gün boyunca aynı anda beş ayrı oturumda 150’si yurtdışından, 160’ı yurtiçinden olmak üzere 310 bilim adamı bildiri sunacak. Bildirilerde Türkoloji’nin ve Türk kültürünün temel meseleleri tartışılarak sorunların tespit ve çözümüne yönelik öneriler sunulacak. KÜLTÜR-SANAT
↧
Neşet Ertaş türküleriyle anılıyor
Geçtiğimiz yıl 25 Eylül’de aramızdan ayrılan halk müziğinin büyük ustası Neşet Ertaş, ölümünün birinci yılında Şişli Belediyesi tarafından düzenlenen bir etkinlikle anılıyor.Bugün saat 20.00’de Şişli Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenecek gecede, Neşet Ertaş türkülerini sanatçı Erol Parlak yorumlayacak. Etkinlikte, Parlak’ın yazdığı ve Neşet Ertaş’ın hayatını anlatan “Garip Bülbül Neşet Ertaş” adlı kitabın da tanıtımı yapılacak. (0212 288 99 51) KÜLTÜR-SANAT
↧
Üsküdar’ı Türk müzikseverlere ve İstanbul’a borçluyuz
Çok dilli şarkılarıyla bütün dünyada müzikseverlerin ilgisini çeken Pink Martini’nin son albümü ‘Get Happy’ (Mutlu Ol) bugün dünya ile aynı anda Türkiye’de de yayımlanıyor.Grup, perşembe akşamı Ankara, cuma akşamı ise İstanbul’da yeni albümlerinin tanıtımı için konser verecek. Thomas M. Lauderdale’in 1994 yılında kurduğu grup; caz, Latin, lounge ve vintage tarzını kapsayan geniş bir müzik repertuarına sahip. İlk albümleri ‘Sympathique’i 1997’de yayınlayan Pink Martini, ‘Get Happy’de, vintage tarzına yoğunlaşarak ‘Quizas, quizas, quizas’, ‘Sway’, ‘Smile’ gibi bir dönemin efsane şarkılarına yer veriyor. Ünlü müzisyen Rufus Wainwright, geçen yıl hayatını kaybeden usta oyuncu Pyhllis Diller, Avustralyalı dansçı ve oyuncu Meow Meow gibi isimlerin de eşlik ettiği ‘Get Happy’ albümünde, ‘Üsküdar’ şarkısını grubun solisti China Forbes seslendiriyor. Pink Martini’nin kurucusu ve sanat yönetmeni Thomas Lauderdale ile Türkiye’ye gelmeden önce son albümlerini, müziklerini, politik duruşlarını ve ‘Üsküdar’a Giderken’i konuştuk…İlk dönemlerinizde daha politik bir duruşunuz vardı. Grubun bugüne gelişinde bu politik duruş nasıl evrildi, nereye gitti?Çevremde ya da Pink Martini ekibi içinde dünyada olup bitenlere karşı hiçbir zaman duyarsız kalan biri olmadı. Suriye’de, Mısır’da, Yunanistan’da olup bitenleri görüp, duyarsız kalmak mümkün değil. Ancak özellikle şarkılarımızla, sahnemizle tüm bu sıkıntıları geride bırakarak tam tersine politikadan ve tüm dertlerden uzaklaşmaya çalışıyoruz.Yaptığınız müziğin türü bugüne kadar çok farklı isimlerle tanımlandı; vintage, Latin caz vs. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?Müziğimizi tanımlarken en kolay tarif, ‘global pop’ gibi geliyor. Zamanında zaten ünlü olan bazı şarkıları da yeniden hatırlatmak ve bir araya getirmek bizi ayrıca mutlu ediyor.Son albümünüzün adı ‘Get Happy’den (Mutlu Ol) hareketle sorarsak, hayatta mutlu olmak için –müzik dışında– neler yapıyorsunuz?Ekip adına konuşacak olursam, hepimizin turnelerde sahnede olmaktan, kimi zaman gittiğimiz şehirlerde konser sonrası gittiğimiz kalabalık aile toplantısı gibi bir araya geldiğimiz neşeli yemeklerden, kayıtlarda şakalaşmaktan ama en çok eski şarkıları keşfetmekten mutlu oluyoruz.Get Happy albümünde pek çok isim gibi, geçen yıl vefat eden aktris Phyllis Diller ile albümün ilk parçası ‘Smile’ı seslendiriyorsunuz. Diller, bu projeye nasıl dâhil oldu?New York’tan “Paper” dergisinin editörü Kim Hastreiter iki özel konser için bizimle birlikte sahneye çıkmıştı. Kim’in Phyllis’i çok iyi tanıdığını biliyordum ve neredeyse bizi tanıştırması için yalvararak ikna ettim. Phyllis, zamanında Charlie Chaplin’le arkadaş olduğu için Smile şarkısını Phyllis ile kaydetmek fikri bana ve tüm ekibe çok heyecan veriyordu. Sanırım albümün en özel şarkılarından da biri oldu.Bir dönem Nat King Cole, Dean Martin, Rosemary Clooney, Doris Day gibi yıldızların söylediği ‘Quizas, Quizas, Quizas’ ve ‘Sway’ gibi şarkıları da son albümünüzde. Siz bu şarkıları hangi isimlerden dinlemeyi daha çok seviyorsunuz? Sway’in en çok Dean Martin söylediğinde meşhur olduğunu sanırım kimse inkâr edemez, “Get Happy” albümüyle de bir kez daha Storm ile kaydetmiş olduk. ‘Quizas, Quizas, Quizas’ ise öyle keyifli bir şarkı ki, söyleyen her kim olursa olsun gülümsetiyor.Çoğu konserinizde seslendirdiğiniz ‘Üsküdar’a Giderken’ parçasını son albümünüze almanızın özel bir sebebi var mıydı? Size bu tercihi yaptıran esin kaynakları neler?Yıllardır Pasion Turca ekibiyle birlikte Türkiye ile çok özel bir bağ oluşturduk, konserlerde de “Üsküdar” şarkısıyla yaşattığımız coşkuyu öyle seviyoruz ki. Aslında bunu artık Türk müzikseverlere borçluyduk. Bize tercihi yaptıran ve ilham veren İstanbul’la ilişkimizdi.Grubun hayranları için kendi söz ve bestelerinizden oluşan bir albüm müjdesi verebilir misiniz?Aslında Pink Martini albümleri dışında da projelerimiz var ve hepsini aynı anda yürüttüğüm için çok yoğun bir yaz dönemini geride bıraktığımı söyleyebilirim. Daha önce China ile birlikte yazdığımız şarkılar olduğu gibi ayrıca China’nın sırf kendi yazdığı şarkılardan bir solo çalışması olmuştu, benzer çalışmalar yine olacak.Yeşilçam şarkılarının hayranıyızİstanbul'a son gelişinizde Belkıs Özener ile birlikte sahne alarak güzel bir sürpriz yapmıştınız. Bu gelişinizde de böyle bir sürpriziniz olacak mı?Belkıs Özener'e ve Yeşilçam şarkılarına hayran olduğumuzu söyleyebilirim. Sahnede de büyük bir heyecan yaşamıştık. Storm Large ve Belkıs Özener'in beraber şarkı söylemeleri bizim için çok değerli bir anı oldu. Kuliste de Storm'la çok güzel bir arkadaşlık kurmuşlardı, yeni sürprizlerimiz de olabilir.
↧
Malatya Uluslararası Film Festivali'nde kitap hediyesi
4. Malatya Uluslararası Film Festivali (MUFF) kapsamında Jennifer Van Sijil’in 'Sinematik Hikaye Anlatımı: Her Yönetmenin Bilmesi Gereken En Etkili 100 Geleneksel Yöntem’ isimli kitap sinemaseverlere hediye edilecek.Malatya Valiliği'nin koordinasyonunda, Malatya Kayısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından T.C. Kültür Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Malatya Belediyesi ve İnönü Üniversitesi'nin destekleri ile düzenlenen Malatya Uluslararası Film sinema teknik kitapları hazırlamaya devam ediyor. Sinema tekniği üzerine çok az kitabın yayınlandığı Türkiye'de Malatya'daki festival ilk yılından itibaren bu eksikliği giderebilmek için teknik bir kitabı yayına hazırlıyor. MUFF birinci yılında Jeremy Vineyard'ın 'Sinemada Çekim Teknikleri: Her Sinemacının Bilmesi Gereken Önemli Kamera Hareketleri' kitabını, ikinci yılında Gael Chandler'ın 'Film Kurgusu: Sinemaseverlerin ve Film Yapımcılarının Bilmesi Gereken Mükemmel Kesmeler, 2009' kitabını, üçüncü yılında Dan Fleming'in 'Filmde Dönüşümsel Anı Yaratmak' kitaplarını sinemaseverlere ve sinema öğrencilerine armağan etmişti.Festivalin dördüncü yılında ise gelenek devam ediyor. Ve San Francisco Sanat Enstitüsü'nde senaryo yazarlığı eğitmenliği yapan ve Sinematik Hikâye Anlatımı kitabı ile alanında çok satanlar listesine giren Jennifer Van Sijil'in 'Sinematik Hikaye Anlatımı: Her Yönetmenin Bilmesi Gereken En Etkili 100 Geleneksel Yöntem' kitabı festival konukları için Türkçe olarak hazırlanıyor. Sinema öğrencileri için önemli bir kaynak niteliğinde olan ve eleştirmenlerden tam not alan kitap, beyaz perde için daha etkili nasıl yazılabileceğini okuyucuya anlatıyor. Kitapta aktarılan teknik yöntemlerle daha farklı birer senarist olmanın kapılarını aralayan Jennifer Van Sijil, çerçeve oluşturma, ses efektleri, sahne geçişleri, kamera hareketleri, lensler, sahne, ışık gibi pek çok konuyu ve en etkili sinematik yöntemlerini Yurttaş Kane, Klute, Altıncı His gibi çok bilinen filmlerden örneklendirerek sinemaseverlere aktarıyor.(CİHAN)
↧
↧
Çin ve Güney Koreli yapımcılar Kapadokya'yı görüntüledi
Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore ve Japonya vatandaşlarının kültür ve doğa turizmi için dünyada tercih ettikleri ilk bölgelerden biri olan Kapadokya, bu özellikleri ile film, dergi ve televizyon kanalları programcılarının da çekim merkezi oldu. Ağustos ayı içerisinde çok sayıda Çin ve Koreli yapımcı Kapadokya'da program çekimi gerçekleştirdi.400'ü aşkın tüf kayalara oyulu kilise, 200'ü aşkın yeraltı şehri, eşsiz peribacaları ve vadileri barındırması ile Türkiye'nin en önemli kültür ve doğa turizmi merkezlerinden biri olan Kapadokya, bu özellikleri ile yerli ve yabancı film şirketi ve televizyon kanallarının da çekim merkezi haline geldi. Nevşehir Valiliği'nden alınan bilgiye göre, dünya turizm sektöründe her geçen yıl büyük öneme sahip hale gelen kültürel turizm çerçevesinde Kapadokya, yerli ve yabancı ziyaretçilerin yanında film ve televizyon ekiplerinin de çekim merkezleri arasında yerini aldı. Ağustos ayı içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü'nden aldıkları izin sonucunda, Çin Halk Cumhuriyeti ve Güney Kore'den televizyon kanalları Kapadokya'da çekim yaptı.Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü'nden aldıkları izin sonucunda, Güney Kore MBC TV'de yayınlanmak üzere "Hoşgeldiniz" isimli program çekimleri, Çin Halk Cumhuriyeti'nde yayınlanan Harper's Bazaar dergisi için hazırlanan dünyaca ünlü bir model eşliğinde Türkiye'yi tanıtım amaçlı fotoğraf çekimleri, Güney Kore KBS TV'de yayınlanmak üzere hazırlanan "Türkiye' deki İpek Yolu'nun İzleri" isimli programın çekimleri, Güney Kore MBC adlı TV kanalında yayınlanacak olan Nevşehir'i ve Kapadokya'yı tanıtıcı programın çekimleri yapıldı.Ayrıca bölgede, TRT kanallarında yayınlanmak üzere "Yansıma" adlı program ile Katpatuka Film adına hazırlanan tanıtım amaçlı film çekimleri de gerçekleştirildi.(DHA)
↧
Uluslararası Antalya Piyano Festivali 8 Kasım'da başlıyor
Dünyaca ünlü sanatçıları Antalya'da buluşturan Uluslararası Antalya Piyano Festivali, 8-30 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek.Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği, sanat yönetmenliğini Fazıl Say'ın yaptığı, Volkswagen ana sponsorluğunda düzenlenen festival, 8-30 Kasım tarihleri arasındaünlü sanatçı ve grupları sanatseverlerle buluşturacak.TÜRKİYE'DE İLK KEZFestivale bu yıl Grammy ödüllü sanatçı Michel Camilo, Vladimir Spivakov, Aziza Mustafa Zadeh gibi önemli isimler konuk olurken; piyano festivalinin siparişi üzerine Muhiddin Dürrüoğlu tarafından bestelenen Anadolu'dan Sahneler'in de dünya prömiyeri yapılacak. Festivalde ayrıca, Fazıl Say'ın Water -Su isimli piyano konçertosu ve Michel Camilo'nun "Piyano Konçertosu No: 1"isimli eseriTürkiye'de ilk kez seslendirilecek. Her gecesiyle izleyiciye ayrı bir tat sunacak olan festivalde, sahnedeki konserlerin yanı sıra halk konserleri ve öğrenciler ile sanatçıları bir araya getiren atölye çalışmaları yer alıyor. "Şehirde Müzik Var" sloganı ile festival, 14'üncü yaşında da sanatseverlere unutulmaz bir müzik şöleni yaşatacak.DÜNYA PRÖMİYERİ İSVİÇRE'DE YAPILDIFestivalin bu yıl açılış konserinde ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say'ın yeni eseri olan ve dünya prömiyeri İsviçre'de yapılan "Water" piyano konçertosu, Türkiye'de ilk kez seslendirilecek. Sanatçınınpiyano ve orkestra için bestelediğieserin prömiyerinde, sanatçıya şef Naci Özgüç yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası eşlik edecek. Sanatçının suyun sakinliğini ve gücünü müzikle bir araya getirdiği eser; üç bölümden oluşuyor. Eserin ilk bölümü"Mavi Su" dans eden, caz yapan, hüzünlenen, derinleşen sonsuz büyük denizi, ikinci bölümü olan "Siyah Su" gece vakti ay ışığı altında baykuş ve kurbağa seslerinin duyulduğu ormanda bir gölü, son bölüm olan "Yeşil Su" ise akarsuları anlatıyor. Konserin ikinci yarısındayine Say besteleri yer alıyor. Sanatçının "İlk Şarkılar" adını verdiği on farklı eser izleyiciyle buluşurken, Say'ın piyanosuna solist Serenad Bağcan eşlik edecek. Fazıl Say'ın güçlü performansıyla gerçekleşecek açılış konserleri 8- 9 Kasım tarihlerinde Antalya Kültür Merkezi'nde izlenebilir.PİYANO VE TROMPETİN MUHTEŞEM UYUMUAçılış konserlerinin ardından Gergely Boganyi ve Gabor Boldoczki ikilisi festivalde sanatseverlerin karşısında olacak. Jenerasyonun enparlak isimleri arasında yer alan Macar piyanist Gergely Boganyi ve trompetin dahi ismi Gabor Boldozcki'nin birlikte sahne alacağı gecede ikili sanatseverler için;Wilhelm Brandt, F.Chopin, Oskar Böhme, Standley Friedman, R.Wagner, F. Liszt, Georger Enescu veFrigyes Hidas'ın eserlerinden oluşan özel bir repertuvar seslendirecek. Piyano ve trompetin çekici ve ahenkli uyumunun izleyenleri büyüleyeceği bu muhteşem konser, 12 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek.VALS-FLAMENKOMeral Güneyman; izleyicilere Tango, Milonga, Vals ve Flamenko ile eğlenceli bir gece yaşatacak. Türkiye'nin yetiştirdiği önemli virtüözler arasında yer alan ve müzikal yorumuyla dünya çapında beğenilen Güneyman, konserde, Igor Stravinsky, Astor Piazzola, Pablo Ziegler, Eric Satie, Maurice Ravel, Isaac Albeniz ve L. Godowsky'nin eserlerini yorumlayacak. Aynı zamanda barok müzikten neo klasiğe, sembolizmden on iki ton eserlere kadar uzanan zengin repertuvarı ile de dikkat çeken Güneyman, 14 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde sanatseverlerin karşısında olacak.Festivalin bu yıl konukları arasında piyanonun yetenekli ikizleri Ferhan-Ferzan Önder ve Borusan Quartet yer alıyor. Viyana'da yaşayan ve 11 Eylül saldırılarından sonra batının doğuya olan bakışına müzikle yön vermek için çıkardıkları "1001 Gece" albümleriyle tüm dünyada dikkatleri üzerinde toplamayı başaran Önder kardeşler, bu konserde de izleyiciyi şaşırtmayı başaracak. Konserin en büyük sürprizi; daha önce festivaldesahne alan ve tüm dünyada klasik müzik komedyeni ve keman sanatçısı olarak bilinen Aleksey Igudesman'ın bestelediği "Edirne'den Kars"a adlı eserin seslendirilecek olması. Yaylı çalgılar dörtlüsü ve dört el piyano için bestelenen bu eserde Önder kardeşlere; Esen Kıvrak (keman), Olgu Kızılay (keman) , Efdal Altun (viyola) ve Çağ Erçağ'dan (viyolonsel) oluşan Borusan Quartet eşlik edecek. Konser, 16 Kasım Cumartesi günü saat 20.00'de Antalya Kültür Merkezi'nde izlenebilecek.GENÇ YETENEKLER FESTİVAL SAHNESİNDEFestival bu yıl da, Türkiye'nin genç ve başarılı yeteneklerini sahnesinde ağırlamaya devam edecek. Türkiye'deki birçok sanatçıyı yetiştiren ve 2006 yılında hayata veda eden piyanist Kamuran Gündemir anısına her yıl geleneksel olarak düzenlenen "Genç Yetenekler" konserinde, genç piyanistler güçlü performanslarıyla sanatseverlerin karşısında olacak. Bu sene sahne alacak genç solistler ise; Varvara Kutuzova,İzem Gürer,Elif Işıl Karakaş ve Beste Tanağardıgil. Festivalin genç yetenekleri, 17 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde sahne alacaklar.MOSKOVA VİRTÜÖZLERİAntalya Piyano Festivali'nin daimi orkestrası olan ve her yıl festivalin kapanış konserini gerçekleştiren Moskova Virtüözleri, bu yıl geleneği bozarak festivalin en hareketli döneminde sanatseverlerle buluşacak. Sanat kalitesi ile iddialı bir isme sahip olan ve dünyanın en önemli toplulukları arasında gösterilen Moskova Virtüözleri'ni, şef Vladimir Spivakov yönetecek. Sanatseverlerin heyecanla beklediği gecede şef Spivakov orkestra şefliğinin yanı sıra Vivaldi'nin keman konçertosunu yorumlayarak izleyicileri kemanıyla da büyüleyecek. Konserde solist olarak J. Haydn ve W. A Mozart yorumlarıyla beğenilen piyanist Ma Sin A sahne alacak. Moskova Virtüözleri konseri, 18 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek.FARKLI TARZIYLA İSVİÇRELİ PİYANİST WERNER BÄRTSCHİFestivalde sahne alacak isimlerden biri olan İsviçreli piyanist ve besteci Werner Bärtschi; izleyicisine heyecan veren, kendine özgü yorumu ile dikkat çekecek. Farklı tarzlarda bestelediği kırkın üzerinde eseri bulunan sanatçının repertuvarında; Rönesans döneminden çağdaş müziğe kadar oldukça geniş sayılabilecek aralıkta eserler yer alırken, 20 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek konserde sanatçı; Beethoven, Franz Liszt ve Othmar Schoeck gibi bestecilerin eserlerin yanı sıra kendi bestelerini de yorumlayacak.ANDANTE GECESİNDE KHEOPS ENSEMBLE VE BİR DÜNYA PRÖMİYERİKlasik müzik dergisi 'Andante' adına yapılan gecede, bu yıl oldukça keyifli bir grup olan Kheops Ensemble sahne alacak. Klasik ve çağdaş eserleri, caz ve dünya müziği ile harmanlayarak izleyiciyi keyifli bir müzik yolculuğuna çıkaran Kheops Ensemble'ın sahne alacağı gecede; Antalya Piyano Festivali'nin siparişi üzerine Muhiddin Dürrüoğlu tarafından bestelenen "Anadolu'dan Sahneler" isimli eserin dünya prömiyeri yapılacak. Konserde ayrıca, Beethoven, Fazıl Say, G.Gershwin ve Nino Rota'nın eserleriyorumlanacak. 2006 yılında kurulan dünyanın farklı sahnelerinde izleyici ile buluşan grup; Muhiddin Dürrüoğlu ( piyano), Ronald Van Spaendonck (klarinet)ve Marie Hallynck'tan (cello) oluşuyor. Andante Gecesi, 22 Kasım'da izlenebilecek.AZİZA MUSTAFA ZADEH CAZ TRİO'DAN MUHTEŞEM GECEÜnlü piyanist, besteci ve şarkıcı Aziza Mustafa Zadeh Caz Trio da festivalde sahne alacak.Âşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım" adlı eseriniyorumlayan Azeri sanatçıya, konserde Ralf Cetto (bas)ve Simon Zimbardo ( vurmalılar) eşlik edecek.24 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek konser, festivalin kaçırılmaması gereken konserleri arasında yer alıyor.İTALYAN PİYANİST ANDREA LUCCHESİNİ DE FESTİVALDEİtalyan piyanist Andrea Lucchesini, festivalin en renkli gecelerinden birine imza atacak. Genç yaşta Milano'daki La Scala Tiyatrosu'ndaki performansı ile "Dino Ciani" ödülünü kazanan ve ardından uluslararası üne kavuşan Lucchesini;İtalyan besteci Domenico Scarletti ve Luciano Berio'nun eserlerindeki kusursuz yorumuyla dikkat çekerken,26 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde sanatseverlerle buluşacak.SAHNEDE İSPANYOL RÜZGARI ESECEKBir piyanist, bir flamenko şarkıcısı ve izleyicinin nefesini tutarak izleyeceği enfes bir İspanyol gecesi. Rosa Torres Pardo (piyano) ve Rocio Marquez Limon'dan (vokal) oluşan"Suite Espanola" izleyicilere unutulmaz bir gece yaşatacak. Enrique Granados, Isaac Albéniz, Federico García Lorca ve Manuel de Falla'nın özgür müziğinden esinlenen aynı zamanda geçmişin köklerini arayan tınıları birleştiren ikili; müzikleriyle izleyenlere eski ve yeninin ruhunu bir arada sunacak. Müziğin her iki dünyasınakeşif yolculuğuna çıkaran ikili, etkileyici sahneleriyle 28 Kasım'da sanatseverlerle buluşacak.FESTİVAL GRAMMY ÖDÜLLÜ MİCHEL CAMİLO İLE SON BULUYORFestival, bu yıl dünyaca ünlü latin caz piyanisti ve besteci Michel Camilo'nun vereceği muhteşem konserle sona erecek. Kapanış konserinde Camilo'nun yeni bestesi olan"Piyano Konçertosu No: 1"in Türkiye prömiyeri yapılacak. Camilo aynı zamanda konserde "G. Gershwin'in Rhapsody in Blue" adlı eserini yorumlayacak. Dünyanın farklı sahnelerinde verdiği konserlerin yanı sıra"Amo Tu Cama Rica " ve "Los Peores Años de Nuestra Vida" gibi filmlerin müziğine de imza atan Michel Camilo;Türkiye'de ilk kez bir orkestrayla birlikte sahne alacak. Gecede sanatçıya şef Gürer Aykal yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası eşlik edecek. 30 Kasım'da Antalya Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek caz gecesinin ardından festival seyircisine veda edecek.HALK KONSERLERİŞehirde Müzik Var sloganıyla yola çıkan festival, 14'üncü yılında halkla buluşmaya devam edecek. Şehrin uzak bölgelerinde yaşayan ve konserlere gelme şansı olmayanlar, Antalya'nın farklı noktalarında gerçekleşecek ücretsiz halk konserleriyle festivali takip edebilecekler. İlçelere kadar uzanan bir programla hazırlanan festivalde bu yıl ücretsiz olarak düzenlenecek üç halk konseri yer alıyor. Konserlerden ilki festivalin sanat yönetmeni olan Fazıl Say konseri. Say, 9 Kasım'da Manavgat'ta izleyicilerle buluşacak. Meral Güneyman 13 Kasım'da Kepez'de, Ferhan -Ferzan Önder ise 15 Kasım'da Akdeniz Üniversitesi'nde bir konser verecek.ÖĞRENCİLER SANATÇILARLA ÇALIŞMA İMKANI BULACAKFestival bu yıl sanatçıları ve öğrencileri farklı atölye çalışmaları ile bir araya getirmeye devam edecek.Dünyanın farklı ülkelerinden gelen sanatçıların gerçekleştireceği atölye çalışmalarında, öğrenciler sanatçılarla çalışma imkanıyakalayacak. Festival boyunca devam edecekatölye çalışmaları Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İsmail Baha Sürelsan Konservatuvarı, Antalya Koleji ve ATSO Güzel Sanatlar Lisesi'nde gerçekleşecek.ŞEHİR PİYANOLARI HER YERDEİlk olarak geçenyıl şehrin farklı noktalarına yerleştirilen ve Antalyalı sanatseverler tarafından ilgi gören "piyanolar" bu yıl da şehre renk katmaya devam edecek. Şehirdeki herkesin klasik müzikle tanışmasını ve sınırsızca piyano çalmasını amaçlayan etkinlik kapsamında; tramvay,alışveriş merkezleri ve havaalanı gibi birçok yere piyano konulacak. Şehirdeki piyanolar ile birlikte festival 14. yaşında da Antalya'nın her bölgesine müziği taşıyacak.MÜZİK ÜZERİNE SÖYLEŞİLERSanatseverler festivalde müzik yazarları ile klasik müzik üzerine sohbet edebilecek. Etkinliklerde Andante Dergisi Yayın Koordinatörü ve Radikal Gazetesi Müzik Yazarı Serhan Bali,"Klasik müzik sanatının dünyada ve Türkiye'de 20. yüzyıldan 21. yüzyıla değişen konumu ve algılanışı"; Uzman Müzikolog Ersin Antep de "Bayburt'ta Zulüm Efsanesi ve Bizim Müzik Tarihçemizden Kesitler" başlıklı bir söyleşi gerçekleştirecek.Ayrıca M. Mesut Özderin'in koleksiyonunun yer aldığı sergi festival süresince AKM fuayede sanatseverlerle buluşacak.(İHA)
↧
İbn Haldun için uluslararası sempozyum
14. yüzyılda Kuzey Afrika’da yaşayan siyaset, sosyoloji, tarih ve medeniyet üzerine önemli eserler kaleme alan Mukaddime’nin yazarı İbn Haldun için, Bağcılar Belediyesi ve Fatih Sultan Mehmet (FSM) Üniversitesi uluslararası bir sempozyum düzenliyor.28-29 Eylül tarihlerinde Holiday Inn Airport Otel’de gerçekleşecek sempozyum, dün aynı mekânda yapılan bir toplantı ile basına tanıtıldı. Toplantıda Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı ile FSM Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Recep Şentürk, sempozyum hakkında bilgi verdi. Başkan Çağırıcı, 3. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu’nu Bağcılar’da düzenlemekten mutluluk duyduklarını belirtti. Recep Şentürk ise “Siyaset ve İktisat Arasında Medeniyet – Uygulamalı İbn Haldunculuğa Doğru” üst başlığını taşıyan sempozyumun detaylarını anlattı. İki günlük sempozyumda, başta Türkiye olmak üzere 17 ülkeden 41 davetli, 9 oturumda bildiri sunacak. Takdim konuşmasını Prof. Dr. Şerif Mardin’in yapacağı sempozyumda Afrika Çalışmaları Birliği Başkanı Ali Mazrui, Salih Shahsivari, Bruce Lawrence gibi tanınmış akademisyen, tarihçi, sosyolog, yazar ve gazeteciler İbn Haldun’un hayatı, eserleri ve bilim dünyasına etkilerini tartışacak. Sempozyumda “İbn Halduncu Yaklaşımla Arap Baharı” ve Gezi olaylarının da konuşulacağı “Asabiye ve Sosyo-Politik Hareketler” başlıklı sunumlar dikkat çeken oturumlar arasında yer alıyor. (www.ibnkhaldunsociety.org)
↧
Batı’dan bakınca İzmir...
Victor Hugo, İzmir için “İzmir, bir prensestir… Başında güzel şapkasıyla…” demiş Doğulular’da (1829)...Bir yönüyle hep Batı’ya açık olmuş bir şehrin Avrupa sanat ve edebiyatında yer almaması düşünülemez elbette. Fakat bu yansımalar bugüne kadar pek fazla göz önüne gelmemiş. Kısmet bugüneymiş. Bugün, İzmir’in önemli sanat mekânlarından Arkas Sanat Merkezi’nde bir sergi açılıyor; 18 ve 19. yüzyılların İzmir’ini Batılı seyyahların gözünden anlatan bir sergi… İzmir’e dair bugüne dek hiç gün yüzüne çıkmamış pek çok eseri bir araya getiren sergi; gerek eser çeşitliliği, gerekse uluslararası işbirliği açısından şehri bu kadar kapsamlı bir şekilde ele alan ilk etkinlik. Sergi için; Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’ın Koleksiyonu’nda yer alan eserlerin yanı sıra Türkiye, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda ve İsviçre’deki müze, kütüphane ve özel koleksiyonlardan yaklaşık üç yüz resim ve belge İzmir’e geldi. Sergiye ellerindeki eserlerle destek veren kurumlar arasında; Louvre, British Museum, Rijksmuseum Amsterdam, Greenwich The National Maritime Museum, Bibliothèque nationale de France, Ecole des Beaux-Arts Paris, Beaux-Arts Bordeaux, Beaux-Arts de Lausanne ve Marsilya Ticaret Odası bulunuyor. “18. ve 19. Yüzyıllarda İzmir: Batılı Bakışlar” adlı serginin hikâyesi, ticaretin kalbi Marsilya’da başlıyor. Sergiyi ziyaret edecekler; Marsilya’dan yola çıkan bir gemiyle İzmir’e gelerek 18. ve 19. yüzyıllarda İzmir’i ziyaret eden bir seyyahın gözünden şehri tanıma fırsatı bulacaklar. Bu nostaljik yolculukta ziyaretçileri; eski seyahat-nameler, ilk kez sergilenen fotoğraflar, gravürler, tablolar, nüfus ve sosyal yaşama ait belgeler karşılayacak. Sergideki fotoğraflar sayesinde İzmir’in antik tiyatrosu, kalesi, limanı, gümrüğü, rıhtımı, çarşısı, “Frenk” sokağı, Fransız usulü kafeleri ve Borsa Sarayı gibi dönemin ünlü yapıları görülebilecek. Tüm bu yapılar; önce Balkan Savaşları daha sonra I. Dünya Savaşı ve son olarak da 13-16 Eylül 1922 yıllarında gerçekleşen yangın sebebiyle çoktan yok olmuş.
↧
↧
İslam estetiği tüm dünyayı etkiledi
İstanbul Tasarım Merkezi, Ensar Vakfı ve Ümraniye Belediyesi işbirliği ile gerçekleştirilen “1. Uluslararası İslam Sanatında Geometrik Desenler Sempozyumu”, önceki gün Ümraniye Nikah Sarayı’nda başladı.Sabah saat 11.00’de yapılan “Türkiye’de İslami geometrik desenler” başlıklı oturuma ABD’den Carol Bier ve Jay Bonner, İngiltere’den Eric Broug, Azerbaycan’dan Hacali Necefoğlu, İran’dan Reza Sarhangi katıldı. Öğleden sonra ise konuşmacılar tek tek sunum yaptı. Yabancı bilim adamlarının yaptığı sunumlar, İslam sanat ve estetiğinin İslam dışı dünyayı da etkilediğini ortaya koyarken, bu estetik anlayışın, çağdaş yorumlarla bugün de uygulanabilirliğini ve örneklerini göstermesi bakımından ilgi çekiciydi. 20 yıldır İslam sanatında geometrik desenler üzerine çalışan Eric Broug, sunumunun birinci bölümünde İslam sanatında geometrik desenlerin ya da tasarımların günümüzdeki modern sanat ve tasarımlardaki örneklerine değindi. Avustralya, Amsterdam, Fas ve İspanya’dan örnek yapılar gösteren Broug, İslam sanatının bu binalardaki yansımalarını ortaya koydu. Mesela iki yıl önce Avustralya’da trenlerde aktarım yapan insanların konaklaması için tren istasyonu kenarına inşa edilen bir binayı anlattı. İslami geometrik desenlerden yola çıkılarak yapılan binada hem geleneksel hem de modern şekillerin nasıl kullanıldığını gösterdi ve: “10 katlı geometrik tasarım kullanıyorlar bu binada. Hem geleneksel hem modern güzel bir yapısı var. Mimarlar, ‘yeni ne yapabiliriz’ fikrinden hareketle bir iş çıkarmış.” dedi. ‘İslam sanatkarlarından öğreneceğimiz unsurlar 5 maddede toplanabilir’İspanya’nın güneyinde İslami geometrik tasarımların oldukça yaygın olduğunu ifade eden Broug, bu sanattan ilham alarak endüstriyel tasarımların ortaya çıkabileceğini de ifade etti. Broug, sunumunun ikinci kısımda 14. ve 16. yüzyıldan örnekler vererek ‘Osmanlı ya da Selçuklu döneminde çalışmış zanaatkârlardan neler öğrenebiliriz?’ sorusuna cevap veren açıklamalarda bulundu: “Selçuklular, kendilerinden önceki sanatı-sanatçıları taklit etmemiş daha güzel tasarımlar ortaya koymuşlar. Bu ruh da İslami tasarım açısından çok uygun. En yetenekli sanatçılar, geçmişte yapılanların üstüne bir şeyler katmış insanlardır.” Broug, İslam sanatkârlarından öğrenebileceğimiz unsurları beş maddede sıraladı ve şöyle açıkladı: “Beceri, yaratıcılık, detaya çok dikkat etme, inovasyon ve kompozisyon. Yani çizmek ve süsleyebilmek... Türkiye’de bu zaanatkârlardan çok olduğunu biliyorum. Kendilerinden geleneksel geometrik desenlerin özünü koruyarak, daha önce yapılmamış yeni bir iş, tasarım ya da sanat ortaya çıkarmaları istenebilir.” Kâbe için yaptığı minber tasarımıyla tanınan Jay Bonner ise geometrik desenlerin İslam kültüründeki yükselişinden, özellikle Selçuklular dönemindeki seviyesinden bahsetti. Kudüs’ün erken dönemlerinden, Yemen’den, Endonezya’dan, Türkiye’den ve Abbasi döneminden örnekler verdi. Bonner, “İslam sanatlarının geometrisi Müslüman olmayan kültürleri bile etkilemiştir.” dedikten sonra bu görüşünü dört örnek üzerinden anlattı. İlki Ermenistan’dan, mezar taşına benzeyen bir anıt. Bu anıtı, Selçuklulardan esinlenilerek yapılmış bir Hıristiyan tapınağındaki desen takip ediyor. Mısır’daki bir kiliseden gösterdiği desenin ise muhtemelen Müslüman sanatkâarlar tarafından yapıldığını ifade etti Bonner. Üçüncü olarak, İspanya Cordoba’daki bir sinagogdan, oldukça iyi bilinen benzer bir deseni izleyicilerin dikkatine sundu. Daha sonra da yeni dünyadan, Peru’dan, 12 yıldızı ve asitmetrik tekrarı olan sıra dışı bir deseni gösteren Bonner, “İslam estetiği dünya genelindeki birçok sanatçıyı etkilemiştir.” diyerek, İslam sanatının Müslüman olmayan kültürler üzerindeki etkilerinin tahmin edilenden de fazla olduğunu dile getirdi.ETKİNLİKTE BUGÜN VE YARIN 29 Eylül’de sona erecek sempozyumda bugün ve yarın ‘Klasik Yöntemler’ başlığı altında tebliğler sunulacak. Bugünün programında, Selçuk Mülayim ve Mirek Majewski’nin sunumlarının ardından Reza Sarhangi ile Carol Bier’in atölye çalışmaları var. 15.30’da Mirek Majewski rehberliğinde Şehzadebaşı Camii’ne ‘teknik gezi’ yapılacak. Yarın ise Jean-Marc Castera ve Emil Macovicky’nin sunumlarının ardından Jay Bonner ile J.M. Castera’nın atölye çalışmaları ve Çinili Köşk’e teknik gezi yapılacak. Cuma ve cumartesi günlerindeki sunum ve atölye çalışmaları ise ‘Modern Uygulamalar’ başlığı altında gerçekleştirilecek. Sempozyumdaki tüm oturumları, daha sonra Ensar Vakfı’nın internet televizyonundan izleyebilirsiniz.
↧
Bakan Çelik, Magarsus Antik Kenti'ni gezdi
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, bir dizi ziyaret için geldiği Adana'da, Karataş ilçesinde kazıları devam eden Magarsus Antik Kenti'ni de gezdi. Antik kentte incelemelerde bulunan Bakan Çelik, "Bundan sonrasında bu kültürel mirasa sahip çıkılması konusunda yapılması gereken ne çalışma varsa burada size açık çek veriyorum" dedi.Magarsus Antik Kenti'nde düzenlenen törende konuşan Çelik, ilçenin son yıllarda üst ve altyapılarla ilgili yatırımlar aldığını, bundan sonra da bu gelişmelerin devam edeceğini kaydetti. Adanalı ve Karataşlıların bölgedeki antik ve kültürel mirasa sahip çıkılması konusunda gösterdiği hassasiyete dikkat çeken Çelik, "Sayın valimiz Magarsus Antik Kenti'ne sahip çıkılması için çok yoğun talep geldiğini söyledi. Biz de bakanlık olarak en üst düzeyde destek vermeyi hem Karataşlılara hem buradaki kültürel mirasa olan saygımız gereği karar verdik. Bundan sonrasında bu kültürel mirasa sahip çıkılması konusunda yapılması gereken ne çalışma varsa burada size açık çek veriyorum. Hepsine destek vereceğiz" dedi.Karataş'da turizmin daha çok gelişebilmesi, buranın sahip olduğu muhteşem denizin ve iklimin hak ettiği karşılığı bulması için elinden geleni yapacağını ifade eden Bakan Çelik, Karataş'a özel bir ilgi gösterdiğini vurguladı. Çelik, şöyle konuştu:"Çalışkanlığınız ve emekleriniz her türlü takdirin üzerindedir. Hepsi kendi dinamizmi içinde yürüyor. İhtiyaç olan şeylerle ilgili projeler yapılmış, yavaş yavaş hayata geçiyor. Bir kısmı da yakında hayata geçiyor. İnşallah kısa zamanda tamamlanacak. Önümüzdeki günlerde hep beraber Karataş'ın hak ettiği karşılığı daha çok bulması için çalışacağız. Özellikle kültürel miras, buradaki turizmin geliştirilmesi, alt ve üst yapı yatırımlarının artırılması Karataş bakımından özel ilgi alanımız olacak."Bakan Çelik antik kentte incelemelerde bulunurken, Adana'nın en küçük ilçesinde bile derin bir tarih olduğunu ifade ederek, "Karataş'ta geliyorsunuz bir noktada duruyorsunuz, buradan Büyük İskender'in zamanına doğrudan bağlanıyorsunuz. Sağ olsun hocalarımız, arkadaşlarımız bu değerli eserleri kazandırıyorlar. Devletimiz hükümetimiz bunların ortaya çıkması için, daha çok kıymetli olması için ellerinden gelen desteği veriyor. İnşallah bu çalışmalarımızı yakından takip edeceğiz. Beni en çok sevindiren şeylerden bir tanesi Magarsus'taki antik kentle ilgili gelişmelerin hem Adana'da hem Türkiye'de çok geniş yer bulması" diye konuştu.Karataş Belediye Başkanı Fatih Balıkçı ise, Karataş'ın 3 bin yıl önceki tarihine bir pencere açarak, tarihinin oluştuğu topraklarda ataları eliyle yapılan eserlerin en önemlilerinden biri olan Magarsus Antik Kenti'nin ortaya çıkartılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, katkılarından dolayı Bakan Çelik'e teşekkür etti.Balıkçı, Karataş'ın bugün çok önemli bir gün yaşadığını belirterek, "Üzerinde bulunduğumuz topraklar 3 bin yıl öncesi Avrupa'dan Asya'ya ulaşan bir ticari merkez olarak kurulmuş, liman şehridir. Adı da Magarsus'tur. Bu şehir birçok medeniyete beşiklik yapmıştır. Tarihimizden de anlaşıldığı gibi halkımız arasında dört direkli olarak anılan bu mevki insanlık tarihinin önemli bir sayfasıdır" şeklinde konuştu.Konuşmaların ardında Bakan Ömer Çelik, Vali Hüseyin Avni Coş ve diğer konuklar kazı alanını gezdi. Bakan Çelik, burada kazı ekibinden bilgiler aldı.(İHA)
↧
Başrolünde 'çarşı' olan film vizyona giriyor
Sinemaseverler bu hafta vizyona giren 8 yeni film ile buluşuyor. Haftanın öne çıkan filmi bir anlamda ‘Çarşı’ grubunun başrolünü oynadığı “Benimle Oynar mısın?”. Filmin yönetmen koltuğunda Aydın Bulut otururken, Uğur Polat, Eyşan Özhim, Ertan Saban, Arif Erkin, Ömer Gedik kadroda yer alan isimlerden bazıları.Bir kadınla kızının uzun bir ayrılıktan sonra tekrar birbirlerini bulma serüveninin anlatıldığı "Benimle Oynar mısın?"ın senaryosu Aydın Bulut ve Eyşan Özhim'e ait. 6 hafta süren filmin çekimleri "mahalle ruhu"ndan hâlâ uzaklaşmamış olan Beşiktaş'ta gerçekleşti. Beşiktaş bir semt olarak değil bir karakter olarak filmin içinde yer aldı… O nedenle Çarşı gurubu filmin başrollerinden birini oluşturuyor. Aydın Bulut'un yönettiği ve Uğur Polat, Eyşan Özhim, Ertan Saban ile Arif Erkin'in oynadığı "Benimle Oynar mısın?"ın yapımcısı yine Eyşan Özhim.3 KADIN 3 KADERHer yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, çocuklar da dahil kadınlara taciz ve tecavüzün çoğalarak sürdüğü bir ülke. Film, Yeşilçam sinemasının klâsik örneklerinin biraz daha dışına çıkarak, duygusal atmosferiyle kadın dramını irdeleyen hikâyelerden oluşuyor. Bu hikâyeler hepimizin yaşadığı, gördüğü ve kapalı kapılar ardından duyumlarıyla kulaklarımızı tırmalayan acı gerçeklerden meydana geliyor. Esma Ünal, Aleyna Eroğlu, Meltem Telli ile Cumhur Sarı'nın oynadığı "3 Kadın 3 Kader"i, Faik Ahmet Akıncı yönetti.KATLİAM GECESİDavison ailesi, ailenin büyüklerinin evlilik yıldönümleri vesilesiyle şehirden uzak izbe bir evde toplanırlar. Bu kutlamanın davetsiz ilk misafiri ise ailenin genç üyelerinden Crispian'ın yeni kız arkadaşı Erin'dır ve başlarda ortama bu durumun gerginliği hakim olur. Ancak kısa süre sonra yaşanmaya başlayacak olan sürpriz dehşet, aile bireylerinin zihinlerindeki tüm korku tanımlarını yerle bir eder. Adam Wingard'ın yönettiği ve Sharni Vinson, Nicholas Tucci, Wendy Glenn ile Joe Swanberg'in oynadığı "Katliam Gecesi", ABD yapımı korku türünde.KARNAVAL36 yaşındaki Alis, babası onu evden kovunca arabasında yaşamaya başlar. Sonuç alamadığı iş görüşmelerinden sonra bir gün kendini Karnaval adlı halı yıkama makinesi pazarlarken bulur. Alis bir gün, düğün pastaları yapan Demet´le karşılaşır. Demet´in en büyük hayali, İstanbul´a gitmektir. Alis´in içe kapanıklığına inat, Demet ne kadar hırçın olsa da Karnaval onları hayallerinde buluşturur. Can Kılcıoğlu'nun yönettiği ve Serdar Orçin, Tülin Özen, İpek Bilgin ile Sait Genay'ın oynadığı "Karnaval"ın prömiyeri 32. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin ulusal yarışma bölümünde gerçekleştirilmişti.BLUE JASMINE: MAVİ YASEMİNHayatı paramparça olan Jasmine'in, zengin bir iş adamı olan Hal ile evliliği de dahil olmak üzere hiçbir işi yolunda gitmemiş, üstüne tüm parasını da kaybetmiştir. Zarif ve sosyetik bir New York'lu olan Jasmine her şeye baştan başlamaya karar verince San Francisco'da mütevazı bir hayatı olan kardeşi Ginger'ın yanına taşınır. Woody Allen'in yönettiği ve Cate Blanchett, Alec Baldwin, Sally Hawkins ile Peter Sarsgaard'ın oynadığı "Blue Jasmine: Mavi Yasemin", ABD'de salon başına 102.000 $ hasılat ile sinema tarihinin en yüksek altıncı gişe hasılatını yaptı.BÜYÜK KUMARSon sınıf öğrencisi Richie okul parasının tamamını yatırdığı, online kumar oynatan iş adamı Ivan Block tarafından dolandırıldığını düşünür ve Costa Rica'ya doğru yola çıkar. Block'un sonsuz varlık sözü vermesi üzerine ikna olan Richie, Block hakkındaki gerçekleri öğrenince tüm plânlar alt üst olacaktır. Block, Richie'nin zekâsından son derece etkilenir ve ona tüm sırlarını vereceğine söz verir. Brad Furman'ın yönettiği ve Justin Timberlake, Gemma Arterton, Ben Affleck ile Anthony Mackie'nin oynadığı "Büyük Kumar"ın senaryosunu Brian Koppelman yazdı.MALAVİTA: BELALI TANIKBir mafya patronu ve ailesi, bir çeteyi ispiyonladıktan sonra tanık koruma programı ile Fransa'nın küçük bir kasabasına yerleştirilir. Ajan Stansfield'in tüm çabalara rağmen Fred Manzoni, karısı Maggie ve çocukları Belle ve Warren eski alışkanlıklarından kurtulamaz ve problemlerini "aile" yöntemleri ile çözerken kimliklerini ele verirler. Robert De Niro, Dianna Agron, Michelle Pfeiffer ile Tommy Lee Jones'un oynadığı "Malavita: Belalı Tanık", Luc Besson'un kamerasından çıktı.ÖYLE SEVDİM Kİ SENİ1906 yılında taş ustası olarak Santa'dan Yalta'ya giden Mustafa Usta'nın torunu Olga, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla işsiz kalır ve Trabzon'a çalışmaya gelir. Olga, herkesin Nataşa olarak algılandığı bir dönemde Cemal'in karşısına çıkar. Göç, parçalanan aileler ve önyargılar filmin konusunu oluşturuyor. Orhan Tekeoğlu'nun yönettiği ve Oktay Gürsoy, Alma Terzic, Duygu Yıldız ile Tevfik Erman'ın oynadığı "Öyle Sevdim ki Seni", kırık bir aşk öyküsünü anlatıyor.(CİHAN)
↧