Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Sinema ve edebiyat dünyası en iyi 40 filmi seçti

$
0
0

Edebiyat dergisi Notos'un, sinema ve edebiyat dünyasından 383 isme Türkiye sinemasının en iyi 40 filmini sorduğu araştırmasında, Yılmaz Güney'in ‘Yol' filmi birinci oldu.

Toplam 287 filmden, en yüksek oyu alan ilk 40 filmin belirlendiği soruşturmada, Yılmaz Güney'in yazıp Şerif Gören'in yönettiği ve 1982 Cannes Film Festival'inde Altın Palmiye kazanan ‘Yol' filmi birinci olurken onu Nuri Bilge Ceylan'ın ‘Bir Zamanlar Anadolu'da'sı izledi. Listenin üçüncü sırasında ise ‘Umut' filmiyle Yılmaz Güney bulunuyor.

Hürriyet gazetesinin haberine göre soruşturmanın sonuçları ve yorumları Notos dergisinin yarın piyasaya çıkacak sayısında yer alıyor.

İlk on film

1-Yol (Şerif Gören, 1982)

2-Bir Zamanlar Anadolu'da (Nuri Bilge Ceylan, 2011)

3-Umut (Yılmaz Güney, 1970)

4-Sevmek Zamanı (Metin Erksan, 1965)

5-Muhsin Bey (Yavuz Turgul, 1987)

6-Masumiyet (Zeki Demirkubuz, 1997)

7-Anayurt Oteli (Ömer Kavur, 1987)

8-Selvi Boylum Al Yazmalım (Atıf Yılmaz, 1977)

9-Susuz Yaz (Metin Erksan, 1963)

10-Sürü (Zeki Ökten, 1978)


Japon filmleri geliyor

$
0
0

Bu yıl 12.si düzenlenen İstanbul Japon Filmleri Festivali 3-13 Şubat tarihleri arasında Japonya İstanbul Başkonsolosluğu'nda gerçekleştirilecek.

Japan Foundation ve Akbank Sanat'ın işbirliğiyle düzenlenen festivalde Naomi Kawase'nin başyapıtlarından ‘AN' ve Hayao Miyazaki'nin son eseri ‘Rüzgar Yükseliyor' gibi günümüz Japonya'sını tanıtan altı film gösterilecek. Seçkide ayrıca Kenji Nakanishi'nin yönettiği Çiçeklerin Ardından (Hana no Ato), Keisuke Yoshida imzalı Benim Küçük Çiçeğim (Mugiko-San To), Hayatın Anahtarı (Kagidorobo No Method) ve 38. Japonya Akademi Ödülleri Animasyon dalında mansiyon kazanan Marnie Oradayken (Omoide no Marnie) filmleri de yer alıyor.

60 bin kişiye bir kütüphane düşüyor

$
0
0

Türkiye'de kitap okumaya ilginin azlığı yıllardır tartışılan bir konu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı kütüphanelerin sayısı ise tartışmaya ayrı bir boyut kazandırıyor.

Bakanlık bünyesinde 1084 halk, 48 çocuk olmak üzere toplam bin 132 kütüphane bulunuyor. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre, 31 Aralık 2014 tarihi itibarıyla nüfusu yaklaşık 78 milyon olan Türkiye'de 6 yaş üstü okuma yazma bilen yaklaşık 68 milyon kişi var. Bu veriler göz önünde bulundurulduğunda yaklaşık 60 bin kişiye bir bakanlık kütüphanesi düşüyor. Bakanlık bünyesindeki 109 kütüphane geçici olarak kapalı durumda. Dönüşüm yapılmış araçlar hariç bakanlığın gezici kütüphanesi yok. Buna karşılık Avrupa ülkelerindeki kütüphane sayıları Türkiye ile aralarındaki farkı gözler önüne seriyor. Örneğin Almanya'da 10.531, İngiltere'de 4 bin 620, İspanya'da 5 bin 209 kütüphane mevcut. Nüfusu 80 milyon olan Almanya'da yaklaşık 7 bin 500 kişiye 1 kütüphane düşüyor. Ünal Livaneli, Ankara

Oyuncu muyum, deli mi!

$
0
0

Aylık kültür ve sanat dergisi Yedirenk ocak sayısında oyuncu Nihal Yalçın'ı kapağına taşıyor. Son olarak Tatbikat Sahnesi'nde Antabus adlı tek kişilik oyunda şiddet görmüş bir kadını canlandıran Yalçın, oyunculuğunu ve hayatına dair bilinmeyenleri anlatıyor.

Kendisine sık sık “Neden oyunculuk yapıyorum?” sorusunu sorduğunu itiraf eden oyuncu yaşadıkları için “Bir bakıma delilik aslında. İnsanın bir başkasını oynamak istemesi, oynayıp mutluluk duyması ve bundan para kazanması bazen delilik gibi geliyor.” diyor. Yedirenk'in diğer söyleşi konukları sinema yazarı Atilla Dorsay, müzisyen Burçin Büke, ressam Habip Aydoğdu ve çizer Bahadır Baruter. Atilla Dorsay son kitabı Yeşilçam'da 100 Portre'yi Cem Güler'e anlatırken, Burçin Büke yeni albümü ‘Bir O Yana Bir Bu Yana' hakkında Ali Pektaş ile konuşuyor. İş Sanat Kibele Galerisi'nde ‘Kırmızı' adlı sergisi devam eden Habip Aydoğdu da Merve Kıyak Şahin'in sorularını cevaplıyor. Edebiyatımızın usta şairlerinden Nazım Hikmet'in 114. doğum yıldönümü de Samet Altıntaş'ın kaleme aldığı Nazım'ın Bursa Günlüğü yazısıyla anılıyor. (www.yedirenkdergi.com)

Anton Çehov gururla sunar!

$
0
0

Rus yazar Anton Çehov'un eserlerinden uyarlanan 7 film yarından itibaren Pera Film'in düzenlediği “Gökyüzü Işıldıyor: Çehov'a Övgü” programı kapsamında gösterilecek.

29 Şubat'a kadar Pera Müzesi'nde devam edecek gösterimlerde, Rusya'nın çağdaş yönetmenlerinden Karen Şaknazarov, Andrei Konçalovski, Nikita Mikalkov filmlerinin yanı sıra Nuri Bilge Ceylan'ın Çehov hikâyelerinden esinlendiği ‘Kış Uykusu' ile Louis Malle'in hayata veda etmeden önceki son filmi ‘42. Sokakta Vanya' da bulunuyor. Köpekli Kadın, Vanya Dayı, Otomatik Piyano İçin Bitmemiş Parça, Av Kazası, 42. Sokakta Vanya, Çehov'un Motifleri, Altıncı Koğuş ve Kış Uykusu'nun gösterim günleri ve saatleri ww.peramuzesi.org.tr'de.

Bu da caz tatili

$
0
0

Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen Uluslararası Nilüfer Caz Tatili Festivali yarın başlıyor.

Usta müzisyen, besteci Emin Fındıkoğlu'nun (üstte) Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde saat 19.00'daki konseriyle açılışı yapılacak festivale İbrahim Maalouf, Tomatito, Omar Sosa/Joo }Kraus Duo, Guillaume Perret & The Electric Epic, Torsten Goods&Band, Elina Duni&Colin Vallon, Birsen Tezer, Kerem Görsev Quartet, Jülide Özçelik, Karsu Dönmez, Nida Ateş&Elie Maalouf, Şallıel Bros. &Önder Focan, Ayşe Tütüncü ve Emre Karabulut Dörtlüsü, Ferit Odman Quartet, Elif Çağlar Quartet, Fun Fatale, Banu Güven Quartet, Atiye, Ece Göksu Quartet, Cenk Erdoğan &İkiz “Lahza” Şenay Lambaoğlu, Barış Demirel katılacak. Konserler, Nazım Hikmet Kültürevi, Podyum Park, 15 Eylül Kıraathanesi, Eker Meydan, Baob, Sanat Mahal, 22.02 Görükle Trio'da ücretli, Eker Meydan ve Podyum Park alanlarında ücretsiz izlenebilecek. (www.caztatili.com)

‘Homo Politicus' Avrupa Konseyi'nde

$
0
0

Ermeni soykırımı iddialarını konu edinen kısa film ‘Homo Politicus', Avrupa Konseyi'nde gösterime sunuldu.

Türkiye'de geçtiğimiz yıl 34. İstanbul Film Festivali'nin ‘100 Yıllık Acı' bölümünde gösterilen filmin yönetmeni Hacı Orman, “Ermeni olsak da olmasak da bu bir insanlık suçu. Filmin yüzleşmeye vesile olacağını düşündük.” ifadelerini kullandı.

Alman papaz Johannes Lepsiyus ile Enver Paşa'nın anılarından yola çıkılarak çekilen filmde iki isim arasındaki felsefi diyaloglar yer alıyor. Anılarında İttihat ve Terakki yöneticileriyle bizzat görüştüğüne yer veren Lepsiyus görüşmelerinde olaylara engel olunması gerektiğini söylüyor.

Filmin yönetmeni Hacı Orman bu filmin Ermeni meselesi ile yüzleşmeye vesile olacağını düşünüyor. Orman, “Acılar mukayese edilmez ama Yahudi soykırımı ile ilgili çeşitli filmler çekildi. Mark Nişanyan'ın, ‘Sessizliğin tahammül edilemez kötülüğü' cümleleri bu duruma uygun.” ifadelerini kullanıyor.

20 dakikalık filmdE Lepsius rolünde Peter Van Strombeck, Enver Paşa rolünde ise Türk asıllı Alman oyuncu Mehmet Yılmaz yer alıyor. Proje aşamasındayken Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu tarafından Yerevan'da düzenlenen atölyede mansiyon kazanan film, başta Alman yazar Franz Werfel olmak üzere, dönemin Alman ve Amerikalı tanıklarının bugün arşivlerde yer alan yazılı anlatımları, Enver Paşa'nın mektupları ve Talat Paşa'nın anıları gibi temel kaynaklara dayanıyor.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin kış dönemi toplantısında HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün teklifi ile gösterilen film şu ana kadar Türkiye, Ermenistan, ABD, Kanada, Bulgaristan, Almanya, İsviçre gibi ülkelerde seyirciyle buluştu.

Emine Ceylan'ın elem çiçekleri açtı

$
0
0

Emine Ceylan, altı yıl aradan sonra farklı bir sergi açıyor. Tophane-i Amire'de bugün başlayan “Elem Çiçekleri”, fotoğraf, resim ve enstalasyondan oluşan çok yönlü bir sergi. Fotoğraf sanatında 30 yılı geride bırakan ve bugüne kadar 14 sergi açan Ceylan için Elem Çiçekleri yeni bir başlangıç.

Emine Ceylan, her zaman şaşırtan sanatçılardan. Hindistan fotoğrafları, kızı Asiye'yi model olarak kullandığı ve oldukça ses getiren ‘Zaman Yolculuğu' kareleri, kardeşi Nuri Bilge Ceylan ile birlikte açtıkları “Babam İçin” sergisi… Hepsinde farklı bir sanatçı vardı karşımızda. Altı yıldır atölyesine kapanan Ceylan, şimdi de sürpriz çalışmalar hazırladı. Hedefi sergi açmak değildi, çalışmaktan duyduğu zevk, yeni bir işe başlama tutkusu, başarmak ya da başarısızlık... Bu duyguları deneyimlemek istedi. Cesare Pavese'nin “Bir sanatçı için en korkunç şey, başlama duygusunu yitirmesidir.” sözüne inat, o duyguyu yitirmeden sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar çalıştı, çalıştı, çalıştı ve ortaya, Baudelaire'den ödünç aldığı isimle ‘Elem Çiçekleri' çıktı.

Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde bugün başlayacak olan “Elem Çiçekleri”, fotoğraf, resim ve enstalasyondan oluşan çok yönlü bir sergi. Ceylan, Baudelaire'in temel aldığı melankoli duygusunun kendisiyle, fotoğraflarıyla ve resimleriyle ortak birlikteliğe sahip olduğunu düşündüğü için sergisine bu ismi verdiğini söylüyor.

Elem Çiçekleri, iki bölümden oluşuyor. Tophane-i Amire'nin beş kubbe olarak adlandırılan büyük salonunda, 6 yıllık emeğin ürünü olan yağlıboya resimler, karışık teknikle hazırlanmış görseller ve resimleriyle bütünlük arz eden büyük boy siyah-beyaz fotoğraflar yer alıyor. Tek kubbe olarak adlandırılan 250 metrekarelik küçük salonda ise “Yalnız Kadınlar Arasında” adını verdiği enstalasyon izlenebilecek.

KÜÇÜK GELİNLERİN ACISI İLHAM VERDİ

Emine Ceylan'ın yağlıboya tablolarında kendi hikâyesi, hayatındaki insanlar, sevdikleri var. Köy yaşantısı, abla-kardeş, anne-kız sevgisi, eşekler ya da kayınvalidesi... Ceylan'ın eşi, ressam Alaattin Aksoy'un annesi Asiye Aksoy da bu hikâyenin bir parçası. İlk kez denediği enstalasyonda ise kadınların yalnızlığına değiniyor sanatçı. Hayatlarındaki anlamı yitirmiş, ebedi yalnızlığa mahkûm olmuş, belki de lanetlenmiş kadınlar… “Yalnız Kadınlar Arasında” adlı enstalasyonun çıkış noktası, Güneydoğu'da intihar eden küçük gelinler. “O küçük gelinler beni çok sarstı. 2014'te intihar eden Siirtli Kader'den çok etkiledim. Fakat bu enstalasyon kadın şiddeti üzerine değil sadece, kadınların yalnızlığı üzerine bir deneme.” diyor Ceylan.

Sergide yağlıboya resimlerin yanı sıra karışık teknikle hazırlanmış görseller ve büyük boy siyah-beyaz fotoğraflarda yer alıyor.

Elem Çiçekleri, bugüne kadar 14 kişisel fotoğraf sergisi açan Ceylan için milat sayılabilir. Sanatçı, artık sadece fotoğraf çekmeyecek, resim yapacak, enstalasyon hazırlayacak. Ölüm, yokluk, yolculuk, zaman, melankoli temaları üzerine çalışan Ceylan'ın yağlıboya tabloları da resimleriyle örtüşüyor. Onun sanatını en güzel Fransız şair Paul Claudel'in bir sözü ifade ediyor: “Zaman hiç kaybolmaz, kaybolan biziz.”


Çok yönlü bir Emine Ceylan kitabı

Elem Çiçekleri sergisi, Ceylan'ın son altı yıldaki üretimlerinden oluşuyor ama sergiye eşlik eden 480 sayfalık kitap, sanatçının bütün dönemlerini yansıtan retrospektif bir eser gibi hazırlanmış. Baştan sona Ceylan'ın tasarımı olan kitabın her bölümünün başında, sanatçının kendisi ve aileden birinin yazdığı yazılar yer alıyor. Kızı Asiye, kuzenler Akın Aksu, Tahir Musa Ceylan bu isimler arasında. Kitapta annesine ve babasına yazdığı şiirsel denemelerine de yer veren Ceylan, “Çok içsel, kişisel ve bana özgü bir kitap oldu.” diyor.

“Eski zaman insanları gibiyim”

Emine Ceylan, bunca yıl sanatın içinde ama hep popülerlikten uzak durdu. On tane iş yapıp sergi açan, fuarlarda fıldır fıldır eser satma telaşına düşen birçok sanatçının aksine asude ve sessiz bir yaşamı tercih etti. Daha da önemlisi, onun çalışma anlayışı ve disiplini. İğneyle kuyu kazmaya ve derinleşmeye inanan kaç sanatçı var? Altı yıldır atölyesinden resim yapan sanatçı bakın ne diyor: “Resimleri çalışırken altı yıl boyunca kimseye göstermedim, kapanıp çalıştım. Hiç kimse, ne kardeşim gördü, hatta kocam ressam, o bile görmedi. Ama sergi açmak için, bir hedefe varmak için resim yapmadım. Çalışmak, bunu başarmak istediğim için yaptım. Bunları hiç sergilemeyebilirdim. Resmin en zevkli yanı bence yaparken, sunuş kısmını sevmiyorum. Çünkü, ne yazık ki anlamsız geliyor. Artık çok farklı duyarlıklar var günümüzde. Ben farklı bir kulvarda yürüdüğümü düşünüyorum. Sosyal medyanın ön planda olduğu, daha yüzeysel tüketimin önemsendiği bir toplum haline geldik. Ben buna hitap etmiyorum. İğneyle kuyu kazmaya ve derinleşmeye inanan bir insanım. Eski zaman insanları gibi. Şimdi anlık tüketimler var. Instagramı sanat sanıyorlar, anlık paylaşımları beni yükseltmiyor, keyif vermiyor. Ama kendi başıma çalışırken içine girdiğim mücadele, başarı, başarısızlık… Bunlar daha heyecan verici.”


Mavi Bisiklet'in gösterimine Berlin engeli

$
0
0

Bir çocuğun büyüklerin dünyasında karşılaştığı adaletsizliklere karşı çözüm arayışını anlatan Mavi Bisiklet filmi 11-21 Şubat 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 66. Berlin Uluslararası Film Festivali'nin Generation Kplus kategorisinde yarışacak.

Filmin Berlin'e gitmeden önce Türkiye'deki gazetecilere 3 Şubat'ta Cinemaximum Kanyon'da gerçekleşmesi planlanan gösterimi, festival komitesinin getirdiği kısıtlama sebebiyle iptal edildi. Ümit Köreken ve Nursen Çetin Köreken'in birlikte kaleme aldığı filmin yönetmenliğini Ümit Köreken üstleniyor. Çekimleri Konya-Akşehir'de gerçekleştirilen Mavi Bisiklet'in başrol oyuncuları civar köylerden seçilen ve uzun süre kamera önü oyunculuk eğitimi alan çocuklardan oluşuyor.

Bir fırtına aldı bizi

$
0
0

Son olarak, Yetenek Avcısı'nı (2014) yönetmen Craig Gillespie, yeni filminde 1952 yılında yaşanmış bir doğa olayını perdeye aktarıyor.

18 Şubat 1952'de New England'da sert bir fırtına çıkar ve doğu sahil şeridindeki kasabaları vurmaya başlar. 150 metrelik iki petrol tankeri parçalanır ve mürettebat denizde mahsur kalmıştır. Webber ve üç adamı motorlu bir ahşap tekneye binerek Pendleton'ı bulur, kasırganın ortasında kalan mürettebatı dalgaların arasından geri getirir.

Sağım yalan solum yalan

$
0
0

Almanya'nın Oscar adayı Yalan Labirenti, Yabancı Dilde En İyi Film dalında 9 filmlik kısa listede yer almıştı.

Kamera kullanımından mizansenine, oyuncu tiplerinden senaryo ve kurgusuna kadar katıksız bir Hollywood filmi gibi çekilen yapım, her yönüyle bir ‘Oscar projesi'. 2. Dünya Savaşı'nın ardından dünyanın Auschwitz'teki soykırıma ve ne tür bir vahşet yaşandığına dair en ufak bir fikri yoktur. Genç savcı Johann, bazı belgelere ulaşınca olayın üzerine gider.

Masum değiliz, hiçbirimiz

$
0
0

En iyi film ve yönetmen dâhil 6 dalda Oscar'a aday gösterilen Spotlight, 2001 yılında ABD'nin Boston şehrinde gerçekleşmiş bir gazetecilik öyküsü.

Boston Globe'un başına geçen Marty Baron, özel haber ekibi Spotlight'a bir konu verir. Ekip, 30 yıl boyunca düzinelerce çocuğu istismar ettiği iddia edilen yerel bir rahip hakkında araştırma yapmaya başlar. Araştırma derinleştikçe Kilise'nin bu tür rahipleri sistematik olarak koruduğu ve bu uygulamanın hayal edilemeycek kadar korkunç boyutlara ulaştığı ortaya çıkar.

!f İstanbul'dan ‘birleştirici' program

$
0
0

Dünyanın birçok ülkesinden bağımsız filmi bir araya getiren !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, bu yıl 15. yaşını kutluyor. İş Bankası Maximum Kart partnerliği ve Mars Cinema Group ortaklığında gerçekleşen festivalin programı dün düzenlenen basın toplantısında direktörler Pelin Turgut ve Serra Ciliv tarafından açıklandı.

!f İstanbul'un açılış filmi bu yıl yönetmenliğini Charlie Kaufman ile Duke Johnson'ın yaptığı ‘Anomalisa' ile olacak. Dünyanın önemli festivallerinde gösterilen yapımların seyirciyle buluşacağı galalar bölümünde ise 23 film izleyici karşısına çıkacak. Seçkide, Cannes'da En İyi Yönetmen Ödülü'nü kazanan ve 9. yüzyılda Çin'de sevdiği adamı öldürmesi için görevlendirilen bir kadın suikastçının duygusal ikilemini konu alan ‘The Assassin/Suikastçı', İngiliz belgeselci Grant Gee'nin Orhan Pamuk'un ‘Masumiyet Müzesi'nden esinlenerek çektiği ‘Innocence of Memories/Masumiyet Müzesi', Sean Baker'ın iPhone 5s cep telefonu ile ‘Tangerine' ve Josh Mond'un Sundance'te Seyirci Ödülü alan ilk filmi ‘James White' filmleri öne çıkıyor.

KAPANIŞ FİLMİ ‘DEMOLITION'

!f'in klasikleşen bölümü ‘!f Kült'te Türkiye'de ilk kez gösterilecek Toshio Matsumoto'nun 1969 tarihli filmi ile ‘Funeral Parade of Roses/Güllerin Cenaze Töreni' bulunuyor. Yönetmenliğini yaptığı ‘Dallas Buyers Club/Sınırsızlar Kulübü' ile oyuncularına Oscar kazandıran Jean-Marc Vallée'nin son filmi ‘Demolition/Yeniden Başla' ise festivalin kapanış filmi olacak. Türkiye'de ilk kez !f İstanbul'da gösterilecek Demolition'ın başrolünde Jake Gyllenhaal yer alıyor. Eşini bir trafik kazasında kaybeden yatırım uzmanı Davis'in bir otomat makinesine sinirlenip şirkete mektup yazması sonrası gelişen olayları anlatan filmde Gyllenhaal'a Naomi Watts ve Chris Cooper eşlik ediyor.

!f İstanbul'un yarışmalı bölümlerinden ‘Keş!f'te bu yıl 9, ‘Aşk & Başka Bi' Dünya'da ise 8 film yarışacak. 18 Şubat'ta İstanbul'da başlayacak festival 3-6 Mart tarihlerinde Ankara'da ve İzmir'de sinemaseverlerle buluşacak. Biletler 5-7 Şubat arasında İstanbul için, 19-21 Şubat arasında Ankara ve İzmir için Biletix'te yüzde 10 indirimle ön satışa çıkacak.

Bir gazoz içtim hayatım değişti

$
0
0

İftarlık Gazoz, ‘güldürürken ağlatan' filmlerden. İlk bakışta Dondurmam Gaymak'ı akla getirse de, Çağan Irmak filmi izlediğinizi hissettiren yapım, yönetmenin diğer filmlerinden ayrı bir yerde duruyor.

Orhan Pamuk'un Yeni Hayat romanındaki ünlü giriş cümlesini hatırlayalım: “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” İftarlık Gazoz filminde, içtiği bir gazozdan sonra hayatı değişen 11 yaşındaki Adem'i izliyoruz. İlk başta Dondurmam Gaymak'ı akla getirse de, bildik bir Yüksel Aksu veya bütün sahne ışığına rağmen bir Cem Yılmaz filmi değil İftarlık Gazoz. Katıksız bir Çağan Irmak filmi. ‘Ege şamatası'nı koyu bir melodramın kıyısına bırakan, politik zemine sahip bir yapım...

12 Eylül 1980 sonrası askeri yönetimin hakim olduğu günlerde gerçekleşen bir ölüm orucu sahnesi ile açılıp aynı sahnenin devamıyla kapanıyor film. Aradaki bölüm ise 1970'lerde bir Ege kasabasında geçiyor. 5. sınıfı yeni bitiren Adem (Berat Efe Parlar), yaz tatilinde Gazozcu Cibar Kemal Usta'nın (Cem Yılmaz) yanında çalışmak ister. Babasından izni koparan Adem, gazozcu çırağı olarak işe başlar. Ramazan ayının başıdır; Adem, küçük olduğu için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli oruca niyet eder. Fakat Ege'nin yaz sıcağında, bir de gazoz satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir...

Baştan sona bir Çağan Irmak filmi izlediğimizi hissettirse de Yüksel Aksu'nun farklı olarak yaptığı bir şey var. Sinemamızda örneğine az rastlayacağımız türde bir ‘dinî; zemini' var İftarlık Gazoz'un. Bu zemin, kaba softa bir dindarlık elbisesinden uzak, günlük hayatın içinde doğal olarak kendine yer bulan bir din olgusuyla karşılaştırıyor bizi. Tıpkı Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi, İftarlık Gazoz'un kasabasında din, günlük hayatın doğal bir parçası. Ayrıştırıcı değil, birleştirici bir unsur; bir buluşma noktası. İçkisini içen Ramazan gelince oruca başlıyor, teravihine gidiyor. Oruç tutmayanlar oruçlulara saygı gösterdiği gibi oruçlular da ‘yiyenlere' karşı yobazlık yapmıyor.

DİNİN GÜNLÜK HAYATTAKİ YERİ

Günümüzde siyaset kanalının da etkisiyle ayrıştırıcı bir unsur haline gelen dinin ve onun kurumsallaşmış bazı kurumlarının toplumun önemli bir kısmında dine karşı oluşturduğu negatif çağrışımlar göz önüne alınınca Yüksel Aksu, kaybettiğimiz ‘birlikte yaşama' değerlerinin üzerine kuruyor hikâyesini. Filmin ayrışma unsuru din değil, siyaset veya günlük hayatın rutinleri. Bu yönüyle İftarlık Gazoz, ‘Sinemamızda dinin günlük hayattaki yeri' konulu muhtemel bir araştırma için çok önemli veriler sunuyor. Üzülerek söylemek gerekir ki, Yüksel Aksu'nun şaşırtıcı bir doğallıkla resmettiği bu tablo, günümüz Türkiye'sinde Kaf Dağı'nın ardında.

AİLE KOMEDİSİNDEN MELODRAMA

İstanbul'daki son konserinde Sezen Aksu, “Öleceğiz, hayatı ciddiye almaktan” demişti. Hayat ciddiye alınmayacak kadar başıboş yaşanmaz tabii ki. Fakat Sezen Aksu Türkiye'de yaşadığının farkında. Futboldan siyasete hatta günlük hayatın rutinlerine kadar hemen her konuyu ‘ölümüne' tartışan bir toplumdayız. Yüksel Aksu dinin, siyasetin, sınıf meselelerinin ya da günlük işlerin bir ölüm-kalım meselesi haline gelmediği ‘yitik' bir dünya resmediyor. Nitekim, bu kayıp dünya, siyaseti ölümüne ciddiye alan birilerinin eliyle bozuluyor.

İftarlık Gazoz son yarım saatinde koyu bir melodrama dönüşen ‘aile komedisi'ne giriştiği için, meselelerini derinlemesine ele almaktan uzak. Her şeyden evvel, tür buna müsait değil. Bu meselelere mizah elbisesiyle değinip geçiyor Yüksel Aksu; fakat hatırı sayılır bir etki oluşturduğu söylenebilir. Görsel olarak belli bir dili tutturan yönetmen, şafak vakti tütün tarlasındaki çalışmayı resmettiği, 12 Yıllık Esaret filmini anımsatan bölümde sinemamıza unutulmaz bir sahne armağan ediyor.

GÜLDÜRÜRKEN AĞLATAN FİLMLERDEN

Adem'in küçüklüğünde, 61 gün kefaret orucuyla ilgili cami hocasının (Macit Koper) yaptığı ikazların finale bağlanması hikâyenin bütünlüğü içinde yerine oturuyor. Ancak çoklu final ile son bölümün uzatılması melodram yanını koyulaştırsa da filmi ağırlaştırıyor. Oyunculuklarda, Cem Yılmaz'ın yönetmene teslim olduğu ve rolüne çalıştığı her halinden belli. Küçük oyuncu Berat Efe Parlak da rolünün karşılığını veriyor. Fakat filmin yıldızı anne rolündeki Ümmü Putgül.

“Hem güldüren hem ağlatan” filmlerden olma kaygısını açık eden İftarlık Gazoz, ‘Arzu Film ekolünü bugüne taşıdığı' iddiasındaki birçok komedimsinin yanında çölde vaha gibi. Fakat kendi kulvarında, bitiş çizgisine varmak için çok vakit kaybeden, mesele ve karakterlerini derinleştiremeyen bir maraton koşucusu.

Caz festivali başladığı gün, biletleri tükendi

$
0
0

Türk Caz'ının duayeni Emin Fındıkoğlu ile açılışı gerçekleşen Uluslararası Nilüfer Caz Tatili Festivali başladı…

Kültür ve sanat kenti Nilüfer' de 29 Ocak – 21 Şubat tarihleri arasında gerçekleşecek olan Uluslararası Nilüfer “Caz Tatili” Festivali kapsamında, Türkiye ve dünya starları caz severlerle buluşmaya devam edecek.

Bursa Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ‘‘İlklerin kenti Nilüfer'de yine çok farklı, etkili ve uluslararası çapta gündem yaratacağımıza inandığımız caz tatili festivalimiz başladı. 24 gün 24 performans ile devam edecek festivalimizin biletleri tükendi. Cazın Türkiye'deki duayeni Emin Fındıkoğlu güzel performansıyla bize uğur getirdi. Tüm ekibimize ve sanatseverlere gönülden teşekkür ediyorum'' dedi.

Usta müzisyen ve besteci Emin Fındıkoğlu ‘‘İyi müzisyenlerle dolu, kalabalık bir festival... Geniş bir yelpazenin içinden örnekler müzikseverlerin dikkatini çekecektir. Bu festival için Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve ekibine çok teşekkür ederim'' dedi.

Küçük yaşlarda başlayan müzik tutkusunu, Amerika'ya giderek Berklee Caz Okulu'nda aldığı eğitimle perçinleyen Türkiye'nin sayılı üstatları arasında gösterilen usta müzisyen ve besteci Emin Fındıkoğlu, 29 Ocak'ta gerçekleşen açılış kokteylinde Nazım Hikmet Kültürevi'nde müzik severlerle buluştu.

Farklı kültürlerin, farklı sesleri ve yorumlarının yer alacağı Uluslararası Nilüfer “Caz Tatili” Festivali'nde büyüleyici bir müzik yolculuğuna çıkmak için bavulunuz hazır mı?

Festival hakkında…

İbrahim Maalouf, Tomatito, Omar Sosa/Joo Kraus Duo, Guillaume Perret & The Electric Epic, Torsten Goods&Band, Elina Duni&Colin Vallon, Birsen Tezer, Kerem Görsev Quartet, Jülide Özçelik, Karsu Dönmez, Emin Fındıkoğlu+12, Nida Ateş&Elie Maalouf, Şallıel Bros. &Önder Focan ‘Funkbook' , Ayşe Tütüncü ve Emre Karabulut Dörtlüsü, Ferit Odman Quartet, Elif Çağlar Quartet, Fun Fatale , Banu Güven Quartet, Atiye “çok sevgili caz”, Ece Göksu Quartet, Cenk Erdoğan &İkiz “Lahza” Şenay Lambaoğlu, Barış Demirel gibi cazın sihirbazları Uluslararası Nilüfer “Caz Tatili” Festivali'nde unutulmaz bir müzik şölenine damga vuracak… Festival kapsamında düzenlenecek seminer ve paneller ile cazın ustaları müzik severlere farklı bir deneyim yaşatacak…

Festival'in açılış töreni Türk Caz'ının Duayeni Emin Fındıkoğlu'nun konseri ile 29 Ocak 2016'da yapılacak. Uluslararası Nilüfer “Caz Tatili'nin Caz Noktaları; Nazım Hikmet Kültürevi, Podyum Park, 15 Eylül Kıraathanesi, Eker Meydan, Baob, Sanat Mahal, 22.02 Görükle Trio Sahneleri olarak belirlendi…

Eker Meydan ve Podyum Park alanlarında ücretsiz olarak izlenebilecek konserler, diğer salonların kültür sanat gişelerinde 10.00 TL ila 15.00TL olarak iki farklı fiyatla müzikseverlerle buluşacak.


Ece Dorsay, Kanyon'da başarılı bir konser verdi

$
0
0

Genç sanatçı, şarkılarını yazan, besteleyen, çalan ve özel stüdyosunda kayıt yapan Ece Dorsay, Kanyon AVM'nin halka açık Cuma konserlerinde bir saatlik bir konser verdi.

Dorsay'ın özellikle yakın zamanda dijital ortamda sunulan üçüncü albümü Dünyamın Haritası albümünden parçalar sunduğu konserini özel hayranları ve genç bir seyirci kesimi izledi.

Aralarında kimi sanatçılar ve babası Atilla Dorsay'la birlikte birkaç müziksever sinema yazarının da bulunduğu konserin sonunda bir hayranının çiçek sunduğu Dorsay, konserlerine ve müzik çalışmalarına inatla devam edeceğini de açıkladı.

Sultan 2. Mahmut'un tuğrası Etnografya´da

$
0
0

Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) ikamet eden Türk kökenli bir vatandaş, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) üzerinden Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Müdürlüğü ile iletişime geçerek, kendisinde bulunan Osmanlı Devlet Armasını, Türkiye'ye teslim etmek için başvuruda bulundu.

Osmanlı Devlet Arması, Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'ın talimatının ardından Los Angeles Türk Başkonsolosluğu yetkililerince teslim alındı ve diplomatik kargo ile Türkiye'ye, Etnografya Müzesi Müdürlüğüne teslim edildi.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Müdürlüğü tarafından incelemeye alınan Osmanlı Devlet Armasındaki tuğranın, Sultan II. Mahmud'a (1808-1839) ait olduğu ortaya çıktı. Armadaki güneş simgesi, devletin büyüklüğünü, güneşin ortasındaki tuğra en büyük Müslüman-Türk Hanedanını, kavuk; saltanat ve hilafeti, çiçekler; müsamahayı, terazi; adaleti, kitap; Kuran-ı Kerim'i, silahlar; orduyu, madalyonlar; çeşitli milletlerden oluşan Osmanlı toplumunu temsil ediyor. Atlas kumaş üzerine renkli ipliklerle işlenen armanın çerçevesi ise günümüze ait.

(DHA)

Pera'da klasikler ve Türk müziği

$
0
0

Pera Müzesi, bu akşam saat 17.00'de gerçekleşecek “Klasik Cumartesi” serisine “Mozart 260 Yaşında” konseriyle devam ediyor.

Konserde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın başkemancısı Pelin Halkacı Akın, genç kuşağın önemli piyanistlerinden İris Şentürker ile birlikte, Mozart'ın üç farklı döneminde bestelediği keman-piyano sonatlarından örnekler seslendirecek. Pazar günü ise saat 15.30'da, “İstanbul Şarkıları” konseriyle müzede bu kez Türk müziği ezgileri yankılanacak. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen “Türk Müziği Konserleri”nin bu ayki misafir solisti Melihat Gülses. Usta yorumcuya udda Osman Nuri Özpekel, kanunda Taner Sayacıoğlu, kemençede Lütfiye Özer, neyde Volkan Yılmaz ve viyolonselde Volkan Ertem eşlik edecek.

Yüz yılın filmleri Notos'ta

$
0
0

Edebiyat dergisi Notos, her yıl farklı bir konuda düzenlediği ve bu yıl onuncu kez gerçekleştirilen geleneksel yıllık soruşturmalarının sonuçlarını şubat-mart, 56. sayısında açıkladı.

Bu yılki soruşturmanın konusu: Yüz Yılın 40 Filmi. Dergi, bugüne dek yapılan yerli filmlerle ilgili bir soruşturmayla hem sinemamızın birikimini değerlendirmeyi hem de kamuoyunun seçimlerini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Yapılan geniş soruşturma sonunda ortaya çıkan 40 filmlik liste, bir belge niteliği taşıyor. 383 yazar ve sinemacının oylarıyla Şerif Gören'in yönettiğ ‘Yol' filmi birinci seçildi. Derginin genel yayın yönetmeni Semih Gümüş, yazısında “Sinema günümüzün sanatı ve en geniş yığınlara ulaşan sanat. Ona karşı ilgisiz durmak olanaksız. Üstelik sanatın aldığı yeni biçimleri ve sanat ile alıcısı arasındaki ilişkilerin nasıl değiştiğini anlamak için de sinema çok olanaklı bir sanat.” diyor.Notos'un bu sayısında genç yönetmenler Emin Alper ve Özcan Alper ile yapılmış kapsamlı bir söyleşi de yer alıyor. Özcan Alper ve Emin Alper ile hem son filmleri hem de kendi yönetmenlik deneyimleriyle sinemamızın sorunları konuşuluyor.

Barış İçin Müzik Caddebostan'da

$
0
0

Barışın sesini müzikle duyurmayı hedefleyen Barış için Müzik Vakfı, Kadıköy konserlerine bir yenisini eklemeye hazırlanıyor.

100 çocuktan oluşan Barış için Müzik Senfoni Orkestrası, vakfın sürekli şefi Samuel Matus yönetiminde, bu akşam saat 20.00'de Caddebostan Kültür Merkezi'nde bir konser verecek. Ücretsiz olarak izlenebilecek konserde orkestra M·rquez, Elgar, Bernstein, Dvor·k'tan eserler seslendirecek. Konserde ayrıca Barış için Müzik Vakfı bünyesinde iki nesil senfoni orkestrası sahnede olacak. Vakfın en ileri düzeydeki orkestrası Beethoven, yaşları 13-19 arasında değişen yaklaşık 60 kişiden oluşuyor. İkinci nesil orkestra olarak adlandırılan Mozart Orkestrası'nda 10-18 yaş aralığındaki gençler yer alıyor.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live