Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Fotoğrafın diliyle 'Dünyevi Hikayeler'

$
0
0

Fotoğraf sanatçısı Sadık Demiröz'ün 'Dünyevi Hikayeler' sergisi 20 Ocak'ta Beyoğlu'ndaki İstanbul Fotoğraf Galerisi'nde açıldı.

200'den fazla ulusal ve uluslararası ödülün sahibi olan Demiröz, manipülasyon tekniği ile fotoğrafın nesnel gerçekliğini kullanarak ürettiği eserlerle gerçeklik kavramlarını sorguluyor: “Gerçeküstü görüntüler elde etmek için, hayatın yansıması diyebileceğimiz “ fotoğrafik gerçekliği ” bir malzeme olarak kullanıyorum. Benim anlayışıma göre, fotoğrafik görüntüler, yaşamda yaptığım bağlantılar, tecrübe kazandığım birliktelikler ve yaşadığım ilişkilerimin bir görsel koleksiyonudur. Fotoğraf görsel olarak, bilinçli ya da bilinç dışı, karmaşık, soyut ve düşünsel kavramları ifade edebilir. Sürrealizm, Popart, Postmodernizm gibi sanat akımları, Marsel Dushamp, Andy Warhol, Starn Twins, Joel Peter Witkin, Mehmet Siyah Kalem, Yunus Emre gibi sanatçılar benim gelişim sürecime büyük etkileri olmuştur. Benim sanatsal görüşüm insan tecrübelerini vurgular. İlgili ya da ilgisiz görüntüleri katmanlar oluşturarak birleştirmek zihnimde var olan soyut gerçekleri oluşturmama olanak sağlar. Fotoğraflarımı yalnızlık ve izolasyon duygularını ifade etmek için kullanırım. Ayrıca konunun mizahi ya da üzücü taraflarını da göstermeye çalışırım. Fotoğraf hayatın gerçeklerini bir ayna gibi yansıtabilir fakat unutmayalım ki keşfedeceğimiz kendi dünyamız bildiğimiz bize öğretilen gerçeklerden daha gerçek olabilir.” Dünyevi Hikayeler 20 Şubat'a kadar görülebilir. (0212 237 36 52)

Sadık Demiröz

1969 yılında Balıkesir'de doğan Demiröz, ilk orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamladıktan sonra 1995 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi grafik bölümünden mezun oldu ve aynı bölümde öğretim elemanı olarak çalışmaya başladı. 1997 yılında Amerika'dan kazandığı bursla Savannah College of Art and Design'da fotoğraf dalında M.F.A. (Master of Fine Arts) yaptı. Eskişehir Fotoğraf Sanatı Derneği kurucularından olan Sadık Demiröz birçok özel ve resmi fotoğraf projelerinde yer aldı. Çalışmaları 30'dan fazla ülkede bianeller, festivaller, fotoğraf günleri gibi çeşitli etkinliklerde sergilendi. Eserleri resmi ve özel koleksiyonlarda bulunan Demiroz düzenli yayınlarda makaleler yazdı, sempozyum ve panellerde konuşmacı olarak yer aldı, fotoğraf yarışmalarında jüri üyeliklerinde bulundu.

1999 yılında Uluslararası Fotoğraf Federasyonu tarafından Artist of F.I.A.P. unvanıyla ödüllendirildi. Aynı yıl Photographic Society of America tarafından “Two Star Exhibitor” ünvanı verildi. 200'den fazla ulusal ve uluslararası ödül aldı. 1996 Yunus Nadi Fotoğraf Ödülü, 9. Devlet Fotoğraf Sergisi Başarı Ödülü, 39. Gaudi Medal (İspanya) ödülü bunlardan bazıları. Demiröz, halen atölyesinde çalışmalarına devam ediyor ve fotoğraf dersleri veriyor.

Sadık Demiröz-Beynime Yerleştirilmiş Görüntü

Sadık Demiröz-Merdivenden Yukarı Çıkan Adam


ENKA 28. kültür sanat buluşmaları başlıyor

$
0
0

Bu yıl 28.'si düzenlenecek ENKA Kültür Sanat Tiyatro Buluşmaları 1 Şubat'ta başlıyor.

ENKA İbrahim Betil Oditoryumu'nda 29 Mart'a kadar devam edecek etkinlikte Bir Delinin Hatıra Defteri (Dostlar Tiyatrosu), Ferhangi Şeyler (Ferhan Şensoy Tiyatrosu), Çingene Boksör (DeepBlueIdeas), Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş (İstanbul Devlet Tiyatrosu), Cimri (Semaver Kumpanya), Özel Kadınlar Listesi (Mam'art'), Personel (Craft), En Kısa Gecenin Rüyası (Moda Sahnesi), Dün Bugün (Tiyatro 2000) ve Kabuk (Galata Perform) yer alıyor. Etkinliklerin konser kısmında Çiğdem Erken'in Sahnelerden Aşk Şarkıları, Aydın Karlıbel'den Doğu Masalı ve Neşeli Pazarlar Konseri bulunurken programın tek sergisi ise Genco Gülan'ın ‘Antik Plastik'i. (www.enkasanat.org)

Bir Delinin Hatıra Defteri (Dostlar Tiyatrosu)

Ferhangi Şeyler (Ortaoyuncular)

Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş (İstanbul Devlet Tiyatrosu)

Personel (Craft Tiyatro)

Cimri (Semaver Kumpanya)

Çingene Boksör (DeepBlueIdeas)

Aydın Karlıbel (piyanist)

VİKO'dan çocuklara karne hediyesi

$
0
0

VİKO Çocuk Tiyatrosu, çocukları enerji verimliliği konusunda bilinçlendirmek için düzenlenen 'Aydınlık Bir Gelecek İçin' adlı oyununu sömestri tatilinde çocuklarla buluşturuyor.

Oyun, Üsküdar Koza Tiyatrosu'nda 30-31 Ocak'ta ücretsiz izlenebilecek. (0216 553 51 41)

Ali Emiri Efendi anılıyor

$
0
0

Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lügati't-Türk isimli eserini kültür hayatımıza kazandıran, Millet Kütüphanesi'nin kurucusu Ali Emiri Efendi, vefatının 92. yılında anılıyor.

Dersaadet Kültür Platformu'nun hazırladığı program bugün Fatih'teki Millet Yazma Eser Kütüphanesi'nde gerçekleştirilecek. Saat 14.30'da başlayacak programa Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin, Prof. Dr. Kemal Eraslan ve Doç. Dr. Sadık Yazar konuşmacı olarak katılacak. (0212 631 36 07)

SHREK müzikali başladı

$
0
0

2001'de en iyi animasyon Oscar'ını kazanan ve gişe hasılatıyla rekor kıran yeşil dev Shrek filminden uyarlanan Shrek The Musical, Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde sahnelenmeye başladı.

Broadway'de kapalı gişe oynayan, müziklerini Jeanin Tesari'nin bestelediği, şarkı sözlerini David Lindsay-Abaire'nin yazdığı müzikal, 7 Şubat'a kadar izlenebilecek. (www.zorlucenterpsm.com)

Yaşar Kemal'in kalemleri

$
0
0

Türkiye edebiyatının büyük ustası Yaşar Kemal'in ‘Kalemler' öyküsü, Sedat Girgin'in çizgileriyle yeniden okura sunuldu.

Yapı Kredi Yayınları'nın yayımladığı kitap, Neriman adlı küçük bir kız çocuğunun hırsızlıkla suçlanmasını anlatıyor. Sahip olduğu renkli kalemleri babasının çöpten topladığını arkadaşlarına söylemeye utanan ve bu yüzden hırsız ilan edilen Neriman'ın öyküsü 39 sayfa.

Çizim: Sedat Girgin

Gülten Akın'ın ‘en kalabalık doğum günü'

$
0
0

“Bu güz öleceğim, bütün işlerimi bitirdim.” diyen şiirimizin büyük ustalarından Gülten Akın, bir güz günü 4 Kasım 2015'te Ankara'da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

Şairin doğum günü olan 23 Ocak'ta şair dostları ve okurları, onun anısına bir kutlama gerçekleştirdi. Haydar Ergülen, Ömer Erdem ve Mehmet Can Doğan'ın ‘Gülten Akın şiiri'ni konuştuğu panelin ardından, Şükrü Erbaş da en sevilen Gülten Akın şiirlerini okudu. Törende pek çok şair ve yazarın yanı sıra Akın'ın kızı Can Cankoçak da vardı. Duygulandığını ifade eden Cankoçak, sadece “Bu, annemin en kalabalık doğum günü.” ifadesini kullanarak sahneden indi.

Gülten Akın-Fotoğraf: Selahattin Sevi, 2013

Paneli yöneten Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı, yazar Metin Celal, Gülten Akın'ın yaşam öyküsü hakkında bilgiler verdi. Akın'ın ilk şiirinden ölümüne kadar 60 yıl boyunca şiire hizmet ettiğini söyledi. Akın'ın şiir anlayışı hakkında da konuşan Celal, ‘yaşayan en büyük Türk şairi' ödülünü veren jüride yer aldığını da vurguladı. Jürinin ‘çok doğru bir karar verdiğini' kaydeden Metin Celal, Gülten Akın'sız şiir kamusunun ‘eksik' olduğunu savundu.

Mehmet Can Doğan, Ömer Erdem, Metin Celal, Haydar Ergülen

“ŞİİRİN EN İNCELİKLİ KADINIDIR”

Haydar Ergülen, Gülten Akın'ın ‘tanıştığı' ilk şair olduğunu söyledi. Ankara'da lise öğrencisi iken bir yakını tarafından Akın'ı ziyarete gittiklerini belirten Ergülen, ‘en büyük şair' ifadesine de katılmadığını vurguladı. “Bence Gülten Akın, Türkçe şiirin yaşayan en incelikli şairidir. En incelikli şair olmak, en büyük şair olmaktan daha değerlidir.” dedi. Gülten Akın'la ilgili bir kitap hazırlığı yaptığını da duyuran Ergülen, şair için 82 söz seçtiğini belirtti, çalışmanın “Gülten Akın İçin 82 Yeni Söz” başlığını taşıyacağını kaydetti. Gülten Akın'ı ‘şiirin su gibi akanı' olarak tanımlayan Ergülen, şairin şiirlerinde şefkat, merhamet, sabır, mücadele, sevgi gibi duygularını çıkardığını vurguladı.

“ŞİİRLERİNİ OKUDUĞUMDA DÜNYAM BÜYÜDÜ”

“Gülten Akın Türk şiirine sızmıştır.” diyen Ömer Erdem, şairin şiirinin ‘ağırdan ağırdan, kaynaya kaynaya, köklene köklene' şiire sızdığını ve büyüdüğünü söyledi. “Bir grubun, bir topluluğun bir anlayışın desteğiyle var olmuş değildir. Kendi şiiriyle bir kadın olarak var olabilmiş ve kendini sarsılmaz bir şekilde kabul ettirmiştir. Gücünün dışında başka güçlerin elemanı olmadı, emrine girmedi.” değerlendirmesini yaptı. Gülten Akın şiirleriyle üniversite kütüphanesinde tanıştığını söyleyen Erdem, “Gülten Akın benim kurucu şairlerimden biridir. Şiirleriyle öğrenci iken tanıştım. İlk kez şiirlerini okuduğumda dünyamın büyüdüğünü, genişlediğini hissettim. O günden sonra da bir daha şiirinden ayrı kalmadım.” şeklinde konuştu. Şair Mehmet Can Doğan ise Gülten Akın şiirini dönemsel değişimleri üzerinden inceleyen bir konuşma yaptı. Akın'ın ‘her şiir antolojisine girebilecek' birkaç şiirini de okudu.

Bir ‘like' uğruna ne güneşler batıyor!

$
0
0

Espri Sanatları Enstitüsü Kurumu'nun (E.S.E.K.) yeni oyunu EX S, sosyal medya saplantısının devreye girmesiyle kadın-erkek ilişkilerinin nasıl da yozlaşabileceğini gösteren 2,5 saatlik bir komedi. Yönetmen Uğur Uludağ'ın yapmaya çalıştığı sistem eleştirisi ise fazla espriye boğulmuş bir senaryonun gölgesinde kalmış.

Elektronik posta kutunuza düşen davetiyelerden birine ‘bu galaya gelmezseniz sosyal medya hesaplarınız hacklenir inşallah' notu yazılmışsa ne yaparsınız? Sonuçta binbir emekle kurduğunuz, gözünüz gibi baktığınız hesaplar onlar. Beddua da gayet içten edilmiş gibi duruyor. Hiç düşünmeden o galaya gidersiniz değil mi? Ben de öyle yaptım. Şaka bir yana, zekice hazırlanmış davetiye, oyunun konusu ile yakından ilişkili gibi duruyor ve bu yüzden ilgi de çekiyordu. Konu ise özetle ömrümüzün kalanını onlarsız düşünemeyeceğimiz sosyal medya araçlarının hayatımıza, ilişkilerimize yansımasının absürt bir hal alışı.
Merhum Gökhan Semiz ve Uğur Uludağ'ın 1990 yılında kurduğu Espri Standartları Enstitüsü Kurumu'nun (E.S.E.K) yeni oyunu EX S, ekibin diğer oyunları gibi genelgeçer tiyatro anlayışının bir miktar dışında. Türkiye'nin ilk bilimkurgu tiyatro oyunu da, ilk devam oyunu da hatta ilk suç-komedi oyunu da E.S.E.K üretimi neticede. EX S'te ‘ilk'lik bir durum yok ancak daha önce defalarca skeçlere konu olmuş bir meseleyi bütünüyle bir oyuna malzeme etmesi bakımından dikkate değer.
SEVGİLİNİN ESKİSİ Mİ OLUR?!
Geçtiğimiz çarşamba akşamı Profilo Kültür Merkezi'nde galası yapılan oyun, seyirciyi Barış Dinçel'in epeyce başarılı dekoru ile karşılıyor. Çok tipik bir bekâr evinin tam ortasındaki duvar baştan aşağıya şarj aletlerinin takılı olduğu prizlerle dolu. Ve sağda solda her geçen yıl hayatımıza yenilerini eklediğimiz sosyal paylaşım sitelerinin logolarının büyükçe halleri. Diyaloglarda iki kelimeden biri dijital. Tıpkı oyunun adı gibi. Bilmeyenler için EX tıp dilinde ölü, internet dilinde ise eski sevgili için kullanılan bir kısaltma. S ise oyunda geçen ‘sevgilinin eskisi mi olur, cep telefonu mu bu?' diyaloğundan anladığımız kadarıyla akıllı telefonlara gönderme. Oyun da tam olarak iletişim çağındaki iletişimsizliğe ve böylece biten ilişkilere odaklanıyor. Hepsi birbiri ile arkadaşı olan üç çift, aynı zamanlarda ciddi bir sebep olmaksızın ayrılıyorlar. Çiftler bu süre içinde birbirlerini sosyal medyadan takip edince olanlar oluyor. Çünkü sosyal medya dediğimiz şey biraz da ‘bakın ne kadar da mutluyum' demenin bir aracı. Mutluluğun gerçek olup olmadığının, kıskandırmak için mutluymuş gibi davranılıp davranılmadığının hiçbir önemi yok. İşin raconu bu. Bu kıskandırma oyunu ilişki durumunu güncellemeye kadar varınca ise kıyamet kopuyor.
Uğur Uludağ'ın seçtiği konu mizahi açıdan bol malzeme içermesine rağmen oyunculuklardan mı, senaryodan mı yoksa artık bu mesele ile ilgili esprilere doyduğumuzdan mı neden yeterince güldürmüyor. Ancak hemen herkesin bu sosyal medya çılgınlığına ucundan kıyısından bulaştığı düşünüldüğünde kendimizden de bir şeyler bulabileceğimiz bir oyun EX S.
Uğur Uludağ'ın yapmaya çalıştığı sistem eleştirisi ise afişte yazan şu cümlede gizli: Bir ‘like' uğruna ne güneşler batıyor!


Emek Sineması yine davalık

$
0
0

Emek Sineması'nın ‘yenilenmiş' hali de davalık oldu.

Uzun süren mahkeme sürecinden sonra yıkılan ve Serkil Doryan kompleksi içinde kopyası yapılan Emek Sineması'nın restorasyonunun aslına uygun yapılmadığı gerekçesiyle iddianame hazırlandı. Cumhuriyet'ten Hazal Ocak'ın haberine göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Kamer İnşaat yetkilileri aleyhine hazırladığı iddianamede, “Emek Sineması'nı aslına uygun restore etmedikleri ve komşu kültür varlıklarına zarar verdikleri” gerekçesiyle inşaat şirketinin yetkililerinin cezalandırılmaları talep edildi.

‘Babamın masası bile olmadı'

$
0
0

Dergâh dergisinin ocak sayısının konuğu Bekir Tunga Uyar. Şair Turgut Uyar'ın ilk eşi Yezdan Şener'le evliliğinden dünyaya gelen Tunga Uyar, Zeynep Arkan'a verdiği söyleyişide babası hakkında bilinmeyenleri anlatıyor.

Renkli kişiliği ve mizahi yanına dikkat çektiği babasını şu sözlerle anıyor Uyar: “Biz babama siz derdik. Ben hayatım boyunca sen diyemedim. ‘Siz' dediğiniz bir adamla neyi paylaşabilirsiniz?” Tunga Uyar, babasının yazma alışkanlığını ise şöyle anlatıyor: “Mesela bir şiir yazıyor, “şu şiiri bitirmem lazım” dediğini çok hatırlıyorum. Fakat geçip de ne yazsam dediğini hiç hatırlamıyorum. Zaten babamın hiç çalışma odası olmadı. Bırakın odayı, masası bile yoktu. Bir daktilosu, 4-5 tane kâğıt, o kadardı. “Söyleyişide Turgut Uyar'ın Tomris Uyar ile evliliğinden Edip Cansever ile dostluğuna kadar birçok ayrıntı yer alıyor.

Yeni yılın edebiyat dergilerinde ne var ne yok?

$
0
0

Varlık: Kapak dosyasında ‘Devlet' kavramını tartışan Varlık'ın son sayıdaki sürprizi, Can Bahadır Yüce'nin uzun bir aradan sonra yayınladığı şiir. “Eski Sular” şöyle başlıyor: “sessizliğinden tanıdım, eski sular / kıyısında kaç kere dünyadan caydım”. Haydar Ergülen'in, Metin Altıok'un 75. yaşını kutladığı yazı ve Yücel Kayıran'ın “Ahmet Oktay, Dekedans'ın Yüzyılı” incelemesi, edebiyat okurunu mutlu edecektir.

Yasak Meyve: Bu ayki “Şair ve Okuru”nun konuğu Yusuf Alper... Hem söyleşide hem de Veysel Çolak'ın yazısında Alper'in şiiri ve hayatı belirgin kılınıyor. Elbette Alper'den şiirler de yer alıyor. Tahir Abacı, Şairler Kahvehanesi'nde Esrar Dede'yi ağırlıyor. Gültekin Emre'nin Sennur Sezer ve Gülten Akın için yazdığı Akrostiş şiirler, ustalara bir armağan gibi.

Türk Edebiyatı: Bahtiyar Aslan yönetiminde çıkan Türk Edebiyatı'nın ocak sayısında İbrahim Öztürkçü, Mehmet Akif'in pek bilinmeyen Berlin Günlerini anlatıyor. Funda Özsoy'un konuştuğu Senail Özkan, Nietzsche'nin ‘üstün insan'ı ile Mevlânâ'nın ‘insan-ı kâmil'i arasında ilişkiler kuruyor.

Hece: Hece'nin geleneksel özel sayılarından otuz birincisi, Bosna'nın efsanevi lideri Aliya İzzetbegoviç'e (1925-2003) ayrılmış. “Bilgemiz Aliya İzzetbegoviç” başlıklı özel sayı, İzzetbegoviç'in hayatını ve mücadelesini bütün yönleriyle 832 sayfaya sığdırmaya çalışmış. Bibliyografya ve fotoğraf albümü de eklenmiş dergiye.

Sincan İstasyonu: İki aylık dergi, 81. sayıya ulaşmış. Son sayıda Ayşe Çetin'in “Borges ve Görmek”, Hüseyin Atabaş'ın “Şair ve Anne: Gülten Akın” ve Cemil Okyay'ın Gonca Özmen şiirinin tabiatla ilişkisini inceleyen yazısı dikkat çekici.

Berfin Bahar: Ocak sayısında Ayhan Aydın'ın, 100 yaşını gören şair-yazar Cahit Tanyol ile 1998'de yaptığı ve ilk kez yayınlanan söyleşi okunmayı bekliyor. Bir anlamda cumhuriyet dönemi düşünce ve edebiyat tarihinin özeti.

İtibar: Ercan Yıldırım'ın İsyan Ahlakı bağlamındaki Nurettin Topçu incelemesi dikkate değer. Cemiyet ve birey üzerine yeniden düşünme imkânı veriyor. Ali Görkem Userin'in Necip Tosun ile yaptığı kapsamlı söyleşiyi öyküyle ilgilenenler sevecektir. Emel Özkan'ın “Birdenbire” şiirinden bir dize: “Ölüm başından beri biliyormuş her şeyi”…

Bizim Külliye: Elazığ merkezli Bizim Külliye, son sayısında “Edebiyat ve Psikoloji” dosyasıyla çıktı. Başlığın altını doldurmaya çalışan çok sayıda yazıya yer verilmiş. Dosya çalışmanın ve akademisyenlere ağırlık vermenin faydası yanında dergiyi üründen uzaklaştırmak gibi bir tehlikesi var. Bizim Külliye, Anadolu'nun sıcak dilinden kopmamalı.

Don Kişot'un Ankara seferi başlıyor

$
0
0

Don Kişot'un yazarı Miguel De Cervantes, ölümünün 400. yılında ülkesi İspanya başta olmak üzere tüm dünyada anılıyor. Elli ayrı dilde yapılacak 2 bin anma programının Türkiye ayağında “Don Kişot'un İzleri” sergisi var. Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde 1 Şubat'ta açılacak sergide, Picasso ve Salvador Dali'nin yanı sıra 400 sanatçının Don Kişot resimleri yer alıyor.

Elindeki sıradan silahlarla dünyadaki kötülüklere, görünen-görünmeyen düşmanlara karşı savaş açan şövalye ruhlu Don Kişot'un hikâyesi, yüz yıllardır okurların ilgisine mazhar oluyor. İspanyol yazar Miguel de Cervantes Saavedra'nın yazdığı eser, dünyada en çok yayınlanan ve okunan romanların başında geliyor. Cervantes (1547-1616), ölümünün 400. yılında dünyada bir dizi etkinlikle anılıyor. Etkinliklerin en önemlileri Don Kişot sergileri. Bu amaçla Ankara'da 1 Şubat'ta açılacak “Don Kişot'un İzleri/ The Traces of Don Quixote” sergisi bugüne kadar Türkiye'de açılan en kapsamlı sergi olacak. Sergide Salvador Dali'den Pablo Picasso'ya kadar 200 sanatçının 400 eseri sanatseverlerin ilgisine sunulacak.

Sergide Türkiye'den sanatçıların eserleri de yer alıyor. Selçuk Demirel, Utku Varlık, Onay Akbaş, Prof. Devrim Erbil, Abidin Elderoğlu, Habip Aydoğdu, Yalçın Gökçebağ, Prof. Adnan Turani, Metin Yurdanur, Prof. Özdemir Altan, Prof. Fevzi Karakoç, Prof. Zafer Gençaydın'ın aralarında olduğu 40'a yakın ünlü Türk ressam Don Kişot için hazırladığı resim ve heykellerle sergiye katkıda bulunuyor.

EN BÜYÜK DON KİŞOT KOLEKSİYONU

Ankara'da sergilenecek Don Kişot koleksiyonu, dünyanın en büyük koleksiyonu olarak kabul ediliyor. 400 eser, Almanya'nın Goslar Modern Sanatlar Müzesi'nin Don Kişot Evi'nde yer alan ünlü koleksiyondan getirildi. Don Kişot Evi, Ortaçağ'dan kalma eski bir yapı. Don Kişot Evi'nde, Theodor Karl Peter Schenning'in özenle biriktirdiği, 18. yüzyıldan günümüze kadar Don Kişot üzerine yazılmış kitaplar, çizilmiş resimler ve üretilmiş özgün heykeller bulunuyor.

Serginin küratörü İbrahim Karaoğlu, “Sergiye katılan her sanatçımız kendi Don Kişot'unu yarattı. Kendi ruhlarındaki Don Kişot'u üflediler yapıtlarına.” diyor. İbrahim Karaoğlu, Bettina Ruhrberg küratörlüğünde ve Meryem Schultz, Jörg Kastner, Mustafa Güneş koordinatörlüğünde hazırlanan “Don Kişot'un İzleri” 6 Mart'a kadar görülebilecek.

Masumiyet Müzesi, bugün Londra'da açılıyor

$
0
0

Orhan Pamuk'un Çukurcuma'da açtığı ‘Masumiyet Müzesi'ndeki eşyanın replikalarından oluşan bir sergi bugün Londra'daki Somerset House'ta açılıyor.

Hürriyet'in haberine göre, NOBEL ödüllü yazar Orhan Pamuk'un aynı adlı romanının 2008'de yayınlanmasın ardından 2012 yılında kapılarını açan ‘Masumiyet Müzesi', Londra'nın önde gelen galerilerinden Somerset House'ta bir sergiye dönüşüyor. Müzede yer alan on üç vitrine ait replikalar, Somerset House'un Courtyard Galerisi'nde 27 Ocak - 3 Nisan tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. Masumiyet Müzesi romanında anlatılan 1970'ler ve 1980'ler İstanbul'undan eşyaların olduğu kutularla beraber Grant Gee'nin yönettiği, Venedik Film Festivali'nde ilk gösterimi yapılan ‘Anıların Masumiyeti' filminden videolar da bu sergide yer alacak. Orhan Pamuk'un katılımıyla gerçekleşecek ‘Masumiyet Müzesi Londra'da sergisinin açılışı bugün yapılacak. Londra'nın merkezinde Thames Nehri'nin kıyısında tarihi bir binada yer alan Somerset House, farklı disiplinlerden sanatçılarla gerçekleştirdiği sergilerle, İngiltere'nin en önemli sanat kurumları arasında yer alıyor.

AVRUPA'DA YILIN MÜZESİ SEÇİLMİŞTİ

Masumiyet Müzesi, açıldığından beri yerli ve yabancı ziyaretçilerden yoğun ilgi görmeye devam ediyor. Bir aşk hikâyesini eşyalarla anlatan müze, aynı zamanda 1950'lerden 2000'lere İstanbul'daki gündelik hayat üzerine pek çok detayı da koleksiyonunda barındırıyor. Masumiyet Müzesi, 2014 yılında Avrupa Müze Forum'u tarafından verilen, Avrupa'da Yılın Müzesi Ödülü'nü kazanmıştı. 2015 yılında gerçekleşen 14. İstanbul Bienali'nin mekânları arasında yer alan Masumiyet Müzesi, Achilles Gorky'nin işlerini ağırladı.

Masumiyet Müzesi.

‘Rüzgârın Hatıraları' Rotterdam yolcusu

$
0
0

Özcan Alper'in son filmi Rüzgârın Hatıraları, 27 Ocak'ta Hollanda'da başlayacak Rotterdam Film Festivali'ne seçildi.

Hamburg Film Festivali'nde dünya gösterimini yaptıktan sonra 52. Uluslararası Antalya Film Festivali'ne katılan film 29 Ocak'ta Hollanda'da seyirci karşısına çıkacak. Alper'in üçüncü uzun metraj yapımı olan Rüzgârın Hatıraları, çevirmen ve ressam Aram'ın, 2. Dünya Savaşı yaşandığı 1940'lı yıllarda, siyasi nedenlerle hayatını kurtarmak için İstanbul'dan kaçışını konu alıyor. Başrollerinde Onur Saylak, Sofya Khandamirova ve Mustafa Uğurlu'nun rol aldığı film Rotterdam'dan sonra 4 Mart'taki 21. Türkiye-Almanya Film Festivali ile 21 Mart'ta başlayacak 40. Hong Kong Film Festivali'nin Global Vision bölümüyle festival yolculuğunu sürdürecek. Rüzgârın Hatıraları son olarak Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) 2015 Türkiye Sineması Ödülleri'nde En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dahil dokuz dalda ödüle aday gösterilmişti.

Orhan Pamuk'tan yeni roman: Kırmızı Saçlı Kadın

$
0
0

Orhan Pamuk'un yeni kitabı Kırmızı Saçlı Kadın, 2 Şubat Salı günü okurla buluşacak. Dün kitabın müjdesini veren Yapı Kredi Yayınları, romanın ilk 20 sayfasını paylaştı. İlk baskısı 200 bin adet yapılan 204 sayfalık romandan bir bölüm yayınlıyoruz:

Orhan Pamuk'un yeni kitabı Kırmızı Saçlı Kadın 2 Şubat Salı günü okurla buluşacak. Yazarın Kafamda Bir Tuhaflık (2014) ve Resimli İstanbul (2015) kitaplarının ardından Yapı Kredi Yayınları'ndan (YKY) çıkacak yeni romanın adı Kırmızı Saçlı Kadın. Kitabın müjdesini veren yayınevi dün romanın ilk 20 sayfasını paylaştı.

Nobel'li yazar, Kırmızı Saçlı Kadın'da okurunu, otuz yıl öncesinin Gebze'sine götürüyor. Liseye başladığı yıl babası polisler tarafından götürülen ve bir daha ondan haber alamayan bir çocuğun gözünden anlatılan romanda Beşiktaş'taki evlerinden Gebze'ye taşınan bir anne ile oğulun öyküsü var. Roman, bir gencin yaşadığı aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden gidiyor.

Orhan Pamuk'un “Aslı'ya” (Akyavaş) ithaf ettiği roman, Nietzsche'nin Tragedya'nın Doğuşu, Sophokles'in Kral Oidipus ve Firdevsî;'nin Şehname adlı eserlerinden alıntı üç epigraf ile başlıyor. İlk baskısı 200 bin adet yapılan 204 sayfalık romanın ilk sayfalarından tadımlık bir bölüm yayınlıyoruz:

KİTAPTAN TADIMLIK

“Aslında yazar olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan sonra jeoloji mühendisi ve müteahhit oldum. Okuyucularım, hikâyemi anlatmaya başladım diye olayların sona erip arkada kaldığını da sanmasınlar. Hatırladıkça olayların içine daha çok giriyorum. Bu yüzden sizlerin de peşim sıra baba ve oğul olmanın sırlarına sürükleneceğinizi hissediyorum.

1985'te Beşiktaş'ın arkalarında, Ihlamur Kasrı'na yakın bir apartman dairesinde yaşıyorduk. Babamın Hayat adlı küçük bir eczanesi vardı. Eczane haftada bir sabaha kadar açık kalır, babam nöbet tutardı. Nöbetçi olduğu gecelerde babamın akşam yemeğini ben götürürdüm. Uzun boylu, ince, yakışıklı babam kasanın yanında yemeğini yerken ilaç kokusunu koklayarak dükkânda durmayı severdim. Otuz yıl sonra bugün, kırk beş yaşımda ahşap dolaplı eski eczanelerin kokusundan hâlâ hoşlanıyorum.

Hayat Eczanesi'nin çok müşterisi yoktu. Babam nöbetçi olduğu gecelerde o zamanlar moda olan taşınabilir küçük bir televizyona bakarak vakit öldürürdü. Bazan da babamı, ziyarete gelen arkadaşlarıyla alçak sesle konuşurken görürdüm. Siyasi arkadaşları, beni görünce konuşmayı bırakır, benim, tıpkı babam gibi yakışıklı ve sevimli olduğumu söyler, sorular sorarlardı: Kaçıncı sınıfa gidiyordum, okulu seviyor muydum, ileride ne olacaktım?

Siyasi arkadaşlarının yanında babamın huzursuz olduğunu gördüğüm için dükkânda fazla kalmaz, boş sefertasını alır, soluk sokak lambalarının ve çınar ağaçlarının altından yürüyerek eve dönerdim. Evde anneme, babamın siyasete meraklı arkadaşlarından birinin dükkânda olduğunu söylemezdim. Çünkü annem, babamın başının yeniden belaya gireceğini ya da durup dururken gene bizi bırakıp gideceğini düşünerek endişelenir, babama ve arkadaşlarına sinirlenirdi.

Ama babamla annemin aralarındaki sessiz kavgaların tek nedeninin siyaset olmadığını da fark ederdim. Bazan uzun süreler küsüşürler, aralarında neredeyse hiç konuşmazlardı. Belki de birbirlerini sevmiyorlardı. Babamın başka kadınları, pek çok başka kadının da onu sevdiğini seziyordum. Bazan annem başka bir kadın olduğunu benim anlayacağım bir şekilde konuşurdu. Annemle babamın kavgaları beni çok hüzünlendirdiği için onları düşünmeyi, hatırlamayı kendime yasaklamıştım.

Babamı en son ona yemek götürdüğüm bir gece eczanede gördüm. Lise birdeydim; sıradan bir sonbahar akşamıydı. Babam televizyondaki haberleri seyrediyordu. Daha sonra tezgâha yerleştirdiği yemeğini yerken, ben biri aspirin, diğeri de C vitamini ve antibiyotik isteyen iki müşteriye baktım ve parayı çekmecesi hoş bir zil sesi çıkararak açılan eski kasaya koydum. Eve dönerken son bir bakış attım babama; bana kapıdan gülümseyerek el salladı.

O sabah babam eve gelmemiş. Bunu öğleden sonra okuldan dönünce annem söyledi. Gözlerinin altı şişti, ağlamıştı. Babamın bundan önce olduğu gibi eczaneden alınıp Siyasi Şube'ye götürüldüğünü zannettim. Orada ona işkence eder, falakaya yatırır, elektrik verirlerdi.”

“Tahammülsüzlük kültürünün değişmesi gerekiyor”

İngiliz gazetesi The Times'a konuşan Orhan Pamuk, ‘Barış İçin Akademisyenler' bildirisinin ardından açılan soruşturmalarda imzacı akademisyenlerin gözaltına alınmasını eleştirdi. Yapılanların ‘kabul edilemez' olduğunu söyleyen Pamuk, “İmza kampanyasının teknik ayrıntılarına ve söylemine katılmayabilirsiniz ama sabahın yedisinde bir profesörün evine, sanki o profesör teröristmişçesine girmeye hakkınız yok.” açıklamasını yaptı. “Seküler muhalefetle aynı gemide olduğumu hissediyorum.” diyen yazar, “ülkedeki tahammülsüzlük kültürünün son bulması gerektiğini” ifade etti. Pamuk, Türkiye'deki siyasetçilerin ifade özgürlüğünü değil, kendi koşullarını iyileştirdiğini belirtti.


‘Tarihsiz Günlükler' Atina'da sergileniyor

$
0
0

Ressam Ahmet Yeşil'in ‘Tarihsiz Günlükler' adlı sergisi 5 Şubat'ta Atina Melina Kültür Merkezi'nde açılıyor.

TC Atina-Pire Başkonsolosluğu ve Atina Belediyesi Kültür, Gençlik ve Spor İşleri Müdürlüğü işbirliğiyle sergi, soprano Aytül Büyüksaraç ve piyanist Demet Eytemiz'in saat 19.30'daki dinletisiyle başlayacak.

Resimlerinde ip ve halatı simge olarak kullanan sanatçı, sanatını şöyle tanımlıyor: “Halatın nesnel kimliği üzerinden, sanatsal objeye dönüşen ip, halatın kendi ritminin yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmos plastik bir dile dönüşürken, sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşamda da her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle, görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen, renk, ışık, açık koyu değerler bize ait olanın yansımalarıdır. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal ekonomik, ekolojik düzeylerin plastik dille anlatımıdır.

Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibaret. Hiçbir deneyi inkar etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal… Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabasıdır. Tarihsiz Günlükler, 15 Şubat'a kadar görülebilecek. (+30 21 0345 2150)

Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler”, 2015, tuval üzerine yağlıboya, 120x90 cm.

Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler”, 2015, tuval üzerine yağlıboya, 85x60 cm.

Sadece arşivlik

$
0
0

15-19 Ağustos 2015 tarihleri arasında Bodrum'da 11. kez düzenlenen D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali'nin kayıtları yayınlandı.

İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Denis Matsuev, Buika, Sarah Chang, Eleni Karandriou ve Fazıl Say gibi dünyaca ünlü sanatçı ve orkestraların katıldığı festivalde icra edilen tüm besteler kayıt altına alınarak arşivlenmiş oldu. İki CD'den oluşan albüm satılmıyor, dağıtılmıyor, sadece festivalin arşivi olacak geleceğe kalacak.

Şef Charles Dutoit yönetimindeki Kraliyet Filarmoni Orkestrası'nın çaldığı, Rachmaninov'un Rus Ateşi eseri ile açılan ilk CD, Yunanlı ünlü piyanist Eleni Karaindrou'nun Theo Angelopoulos anısına çaldığı eserlerle devam ediyor. Ünlü yönetmenin filmlerine bestelediği iki eseri; “Eternity Theme” ve “To Vals Tou Gamou” da sanatçıya İstanbul Senfoni Orkestrası eşlik ediyor. İlk CD'nin üçüncü eseri, ‘Buika ile Senfonik Bir Akşam'. İspanyol şarkıcı Buika'ya, konserinde Toni Cuenca şefliğindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşlik ediyor. Genç Ustalarla Gün Batımı, Metamorphosis, Duygu Denizi, Dört Mevsim, Küçük Bir Sabah Müziği, ikinci CD'nin eserleri. (www.dmarinfestival.com)

Piyanist-besteci Eleni Karaindrou

Rezan Has Müzesi koleksiyonları, Google Cultural Institute

$
0
0

Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi koleksiyonları, Google Cultural Institute'de online olarak yayınlanmaya başladı.

Mayıs 2014'te sergilenmeye başlayan 'Urartu Takı Koleksiyonu' ve "Neolitik'ten Selçuklu'ya Sessiz Tanıklar", ilk aşamada sergilenen koleksiyonlar. Doğu Anadolu uygarlıklarından Urartulara ait, saray atölyelerinde üretilen takılarından oluşan koleksiyonda MÖ 8. ve 7. yüzyıla ait süs iğneleri, yüzükler, küpeler, bilezikler, kemerler, adak levhaları, pazıbentler, boyunluklar, kolyeler ve saç spiralleri yer alıyor. Ayrıca Google'ın, Street View uygulamasıyla yaptığı çekimi ile müzede sanal tur da atılabiliyor. Binden fazla kültür kurumu ile çalışarak toplamda 6 milyon fotoğraf, video, yazma ve diğer sanat, kültür ve tarih belgelerini derleyen Google Culturel Instite, dünyanın kültürel hazinelerini sunan sanal bir kültür projesi. (www.google.com/culturalinstitute)


Sanatın ikonları !f İstanbul'da

$
0
0

15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, Marlon Brando'dan Robert Mapplethorpe'a, Iris Apfel'den John Berger'a sanat, edebiyat ve sinema dünyasının ikon isimlerini bir araya getiriyor. Festivalin 'Sanat Hayat İçindir!' bölümünde gösterilecek filmler popüler sanatçıların hayatlarına daha yakından bakıyor.

Dünya prömiyerini Sundance'te yapacak ve Türkiye'de ilk kez !f'te gösterilecek 'Mapplethorpe: Look at the Pictures/Mapplethorpe: Fotoğrafa Bak!' 1989'da hayatını kaybeden Robert Mapplethorpe'a adanmış ilk belgesel olma özelliği taşıyor. Bölümün sinema dünyasından konukları ise Stevan Riley'nin Marlon Brando'nun yayınlanmamış ses kayıtlarından yola çıkarak çektiği 'Listen to Me Marlon/Dinle Beni Marlon' filmiyle Marlon Brando ve 35 yaşında vefat eden yönetmen Howard Brookner'ın ortaya çıkmamış kayıtlarından yeğeni Aaron Brookner yönetiminde çekilen 'Uncle Howard/Amcam Howard'la Howard Brookner oluyor. Festivalde New York'un moda ikonu olarak adından söz ettiren Iris Apfel'in hayatını konu alan 'Iris' de gösterilecek.

Tilda Swinton yönetti, Lena Dunham oynadı

'Sanat Hayat İçindir!' bölümünde ayrıca 1973 yılında yaşadığı şehri terk edip İsviçre Alpleri'ndeki Quincy'ye yerleşen John Berger'ı merkezine yerleştiren ve aralarında Tilda Swinton'ın da olduğu dört yönetmenin kısasından oluşan 'The Seasons in Quincy: Four Portraits of John Berger/Quincy'de Mevsimler: John Berger'ın Dört Portresi' ve Hilary Knight hakkındaki kısa belgesel 'It's Me, Hilary: The Man Who Drew Eloise/Ben Hillary: Eloise'i Çizen Adam'da yer alıyor. 15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali'nin biletleri 5-7 Şubat tarihlerinde İstanbul için, 19-21 Şubat tarihlerinde de Ankara ve İzmir için Biletix'te yüzde 10 indirimle ön satışa çıkacak. (www.ifistanbul.com)

Iris

Quincy'de Mevsimler: John Berger'ın Dört Portresi

Ben Hillary: Eloise'i Çizen Adam

Soraya'nın öyküsü Berlin'de

$
0
0

Meltem Yılmaz'ın yazdığı Soraya adlı roman, 66. Berlin Film Festivali'ne gidiyor.

Şimdiye kadar filmlerimizi yolcu ettiğimiz festivale bu yıl Türkiye bir de kitap ile katılacak. 11-21 Şubat arasında düzenlenecek 66. Berlin Film Festivali'nin 'Kitaplar Berlin'de adlı projesine dünyanın çeşitli ülkelerinden 11 kitap seçildi. ABD, İngiltere, İsveç ve Hollanda gibi ülkelerden yazarların eserlerinin de yer aldığı seçkide Türkiye'den Meltem Yılmaz'ın Soraya adlı romanı yer alıyor. Frankfurt Kitap Fuarı ile Berlin Film Festivali'nin 2006'dan beri gerçekleştirdiği Kitaplar Berlin'de projesinde seçilen eserler, yapımcıların dikkatine sunularak sinemaya uyarlanması için çalışma yapılıyor. Meltem Yılmaz'ın ikinci kitabı Soraya, Suriye'deki savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Soraya adlı bir kadının kendinden 30 yaş büyük bir adamla evlendirildikten sonra yaşadıklarını konu alıyor. KÜLTÜR-SANAT

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live