Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Dağlarca Şiir Ödülü açıklandı

$
0
0

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın anısını yaşatmak, Türk şiirinin gelişimine katkıda bulunmak ve şiiri hayata daha çok katmak amacıyla bu yıl ilk kez düzenlenen Dağlarca Şiir Ödülü'nü kazananlar belli oldu.

Beşiktaş Belediyesi tarafından PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası'nın desteği ile gerçekleştirilen Dağlarca Şiir Ödülü'nü Şükrü Erbaş ile Ömer Erdem paylaştı. Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Haydar Ergülen, Sennur Sezer ve Tarık Günersel'den oluşan seçici kurul, Şükrü Erbaş'ı “Pervane”, Ömer Erdem'i ise “Pas” adlı kitaplarıyla ödüle değer gördü. Seçici kurul ödül gerekçesini şöyle açıkladı: “Şükrü Erbaş ve Ömer Erdem'in farklı şiir dünyaları olsa da, onları insana ve hayata bakışlarındaki evrensel algı birleştiriyor. Onların şiirlerinde ‘gaz lambasıyla duvarlara dünyaları çizen çocuklar' da var, ‘kelebeği incitmeden geçip giden bulutlar' da. Şiirler boyunca zalimin, mazlumun, acının ve kederin ve zulmün… insanın izini sürüyorlar vicdanın sesiyle. Tıpkı Dağlarca gibi.” Ödül, 18 Ekim Pazar günü saat 18.00'de Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi'nde düzenlenecek törenle sahiplerine sunulacak.


Gerçek hikayelerin peşinden gidiyoruz

$
0
0

Sayıları bir yıldır hızla artan popüler kültür-sanat ve edebiyat dergilerine bir yenisi daha eklendi: Bavul.

Bu dergiyi rakiplerinden ayıran önemli bir fark var. Bavul, motivasyonunu tamamen sokaktan alıyor. Derginin genel yayın yönetmeni Önder Abay, söz konusu sokak olduğunda, akıllara ilk gelen isimlerden biri. Kendisini takip edenler bilir, Abay, bir hafta çöpçülerle çöp topluyor, bir başka hafta mezar kazıyor, bir diğer hafta ise ölü yıkıyor ve ‘Sokakta Birgün' isimli köşesinde yazıyordu. İlk sayısında, ‘arabeskin kraliçesi' Bergen kapağı ile çıkan Bavul'da, Uğur Yücel, Nejat İşler, Ercan Kesal, Barış İnce, Murat Meriç gibi kendi alanlarında önemli isimler yazıyor. Tabii bir de ‘öteki' isimler... Bavul'un yazarları arasında, şiir ödüllü bir duvar ustası, bir şizofren ve bir de Tarlabaşı'nda nam salmış hırsız var! Derginin genel yayın yönetmeni Önder Abay ile ‘Bavul'un içindekileri konuştuk.

Bir sokak ve edebiyat dergisi olan Bavul, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?

Bir tarafıyla, daha önce denenmiş bir tarz var. Bu tarz, sokak ve edebiyat tarzı… Sokak, her zaman için merak edilen bir yer oldu. Geçmişten bu yana, edebiyat, bir zümrenin arasına sıkışıp kaldı. Biz, yeni yazarlara ulaşabilme adına, sokağı bir artı değer olarak görüyoruz. Mesela bir dergi çıkarmak istiyorsanız aklınıza otuz kişi gelir. Bunların üç-dört tanesi, genel yayın yönetmeni ve editörlerden oluşur ve diğerleri de popüler yazarlardan. Ancak 2012 ile birlikte bu tarz değişmeye başladı.

Son dönemlerde, yayın hayatına başlayan Ot, Kafa, Fil gibi dergiler ciddi bir okur kitlesi yakaladı. Bavul, bu popülerlikten mi yararlanmak istiyor?

Elbette bu saydığınız dergilerin açtığı alandan yürüyoruz. Bu yolda, onlara benzemeden özgün bir tarz belirleyeceğiz. Mesela bizim, çok iyi bir taş duvar ustası yazarımız var. İsmi Deniz Karanfil. Kendisinin hem Turgut Uyar hem de Cemal Süreya şiir ödülü var. Bir başka arkadaşımız, on yıldır şizofreni tedavisi görüyor. Biz, yazardan çok yazıyı çağırıyoruz. Mesela Bergen kapağını kim yazar, dedik. Murat Meriç müzikal anlamda yazdı, Uğur Yücel'i aradık. Yücel, iki yıl Bergen ile aynı pavyonda çalışmış! “Bunu kimse bilmez.” dedi. Bir de tekstil atölyelerinden bir kişiye yazdırdık Bergen'i.

Bergen, ötekini temsil ettiği için mi bir sembol niteliği taşıyor Bavul adına?

Bizi en çok ne mutlu etti biliyor musunuz? İlk gün, dergimiz Bağcılar'da bitti. Bağcılar'a fazla dergi göndermiştik. Ticarî; olarak baktığınızda kötü bir adım aslında çünkü Bergen'i Türkiye'de otuz yaş ve üstü bilir, altı tanımaz. Bergen, kadına şiddetin sembolüdür. Türkiye değişti diyorlar ama değişen bir şey yok. Özgecan ile Bergen aynı mezarlıkta yatıyor. Bergen'e ahd-ı vefa göstermek istedik…

Sokak neden önemli bir popüler kültür sanat dergisi için?

Çünkü sokak gerçektir. Dizi ve filmlerden başka hayatlara özendirilen bir kuşak yetişiyor. Bunu biz Gezi eylemleri sırasında gördük. Türkiye sol hareketi içerisinde hep bir tartışma vardır; gençler neden apolitik? Kimse apolitik değilmiş aslında. Sokak bize bunu öğretti. Biz, gerçek hikâyelerin peşinden gidiyoruz. Bütün öğrendiklerimizi sokakta sınayabiliriz ve ancak sokak bizi eşitleyebilir.

Hedef kitlesi kimler Bavul'un?

Biz de bunu kendi aramızda yaklaşık altı ay tartıştık. 20 kişilik bir kadro emek verdi. Şunu söyledik arkadaşlara, “Biz hedef kitlemizi belirleyemeyiz ama hedef kitlemiz olmayanları belirleyebiliriz.” Bugün zalimden yana olanlar, zulme göz yumanlar hedef kitlemiz değil ama onların dışında herkes hedef kitlemizde. Tarlabaşı'nda nam salmış bir hırsız tecrübelerini yazacak, bit pazarında bir esnafa sayfamızı açacağız.

11 müze dolaştı, sıra Ankara'da

$
0
0

Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi, yine bir koleksiyon sergisine ev sahipliği yapıyor. Avrupa'nın önemli koleksiyonerlerinden Ernst August Quensen, 30 farklı ülkeden 80 sanatçının eserinin yer aldığı koleksiyonu, sadece ABD'de 11 müze dolaşmış.

Ankara, iki yıldır şanı şöhreti dünyaya yayılmış koleksiyon sergileri ağırlıyor. İlki geçen kış Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde açılan “Ellerin Büyüsü”ydü. Ünlü plastik cerrah Prof. Hans Zilch, Pablo Picasso, Auguste Rodin, Salvador Dali, Eugène Delacroix, Le Corbusier, Man Ray, Joseph Beuys, Georg Baselitz gibi dünya sanatına yön veren sanatçıların ‘el' ile ilgili resimleri ve heykellerinden 30 yılda muazzam bir koleksiyon oluşturmuştu. Ve bu koleksiyonu tüm dünyayı gezmişti. Aynı mekânda önceki akşam yine özel bir koleksiyon sergisi açıldı. Ernst August Quensen'in, 30 farklı ülkeden 80 sanatçının eserinin yer aldığı koleksiyonu “Dünyanın Renkleri” adıyla sergileniyor.

Ernst August Quensen, Avrupa'nın en önemli koleksiyonerlerinden biri. Aynı zamanda Almanya'daki Lampspringe Quensen Müzesi'nin sahibi. Serginin açılışına katılan Quensen, Avrupalı sanatçıların kitaplarını yayımlamış ve onlara kendi müzesindeki litografi atölyesinde özel çalışma imkânı sunmuş. Ernst August Quensen, koleksiyonunun ABD'de 11 müzede sergilendiğinden söz ederek, insanların tüm yeteneklerine rağmen hâlâ barışı tesis edemediklerini dile getiriyor ve ekliyor: “Barış için sanata ve hayal gücünün büyük ustaları sanatçılara daha fazla görev düşüyor.”

TÜRKİYE'DEN 17 SANATÇI VAR

Sergide Türkiye'den Burhan Doğançay, Habip Aydoğdu, Mehmet Güler, Hasan Pekmezci, Fevzi Karakoç, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Devrim Erbil, Onay Akbaş, Mehmet Aslan Güven, Hayati Misman, Hüsamettin Koçan, Onay Akkaş, Hanefi Yeter, Atilla Atar, Süleyman Saim Tekcan, Mehmet Aydoğdu, Gören Bulut, Adnan Çoker gibi sanatçıların eserleri de yer alıyor. Küratör İbrahim Karaoğlu, “Quensen'in koleksiyonu büyük beğeni kazanmış. Yıllarca emekler vererek oluşturduğu Lampspringe'deki atölye, New Mexico'daki Tamarind Atölyesi'yle birlikte sanata eşsiz değerler katmış. Bu sergide yer alan yapıtlar Quensen'le birlikte oluşturduğumuz özel bir seçki. Bu seçkiye bizim sanatçılarımız da katılsın istedim. Bu nedenle çok daha özel bir konsept oluştu. Çağdaş dünya sanatının 1950 sonrası birikiminin, yönelim ve yönsemelerinin görsel bir belleği oldu.” diyor.

Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann, küratörler Ernst August Quensen ve İbrahim Karaoğlu, koordinatörler Meryem Shultz ve Jörg Kastner'in de yer aldığı serginin açılışına yoğun bir ilgi vardı. Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi'nin Aliye Berger, Abidin Dino, Fikret Mualla, Eren Eyüboğlu, Osman Hamdi Bey salonlarında, üç kata yayılan sergi 31 Ekim'e kadar açık kalacak.

Mimarlar T Buluşmaları'nda

$
0
0

Şişecam Düzcam tarafından Dünya Mimarlık Haftası'nı kutlamak üzere bu yıl ikincisi düzenlenen ‘T Buluşmaları', bugün Harbiye'deki Askeri Müze'de gerçekleştirilecek.

“Mimarinin Şeffaf Yüzü” temalı etkinliğin bu yılki konuk konuşmacısı MVRDV mimarlık ofisinin kurucu ortağı, Hollandalı ünlü mimar Winy Maas olacak. Mimarlar, tasarımcılar ve yapı sektörünün önde gelen temsilcilerinin katılacağı T Buluşmaları saat 18.30'da başlayacak.

Piyanist İdil Biret, konserini, öldürülen arkeologlara adadı

$
0
0

Ünlü piyanist İdil Biret'in sanat hayatının anlatıldığı ‘Bir Harika Çocuğun Portresi' belgeselinin Ankara'daki ilk gösterimi Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi'nde yapıldı.

Ardından İdil Biret'in sunduğu piyano resitalini davetliler ayakta alkışladı. Biret, konseri Suriye'de IŞİD'li teröristler tarafından katledilen Palmira antik kentinin bakımından sorumlu arkeoloji profesörü Halid Esad'a adadı.

Ankara Kalesi'nde geçtiğimiz mart ayında açılan Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, dün akşam önemli bir sanat etkinliğine ev sahipliği yaptı. Dünyaca meşhur piyano virtüözü İdil Biret'in hayatını konu alan ‘Bir Harika Çocuğun Portresi' belgeselinin Ankara'daki gösterimine yoğun ilgi vardı. Yoel Meranda'nın yapımcılığını, Eytan İpeker'in yönetmenliğini üstlendiği belgeselde İdil Biret'in 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün huzurunda verdiği ilk konserden 1949'da Fransız Radyosu'nda yaptığı ilk mülakata kadar birçok ayrıntı yer alıyor. Biret'in çeşitli ülkelerde verdiği konserlerden çekimlerin yer aldığı belgeselde Biret'in sanat ve özel hayatıyla ilgili konuşmaları da bulunuyor.

Belgesel gösteriminin ardından sahne alan Biret, J. Sebastian Bach'ın Kromatik Fantezi ve Füg başlıklı heyecan verici eserini çalarak başladı. Daha sonra Frederik Chopin sekiz etüdünü çalan ünlü piyanist, 100. ölüm yılı anısına Alexander Scriabin'in 8 etüdüyle konserini tamamladı. Dinleyicilerin ayakta alkışladığı Biret, konserini ‘Tüm terör kurbanlarına ve Palmira Antik Kenti koruyucusu arkeoloji şehidi Prof. Halid Esad'a adadı. Suriye'de Palmira antik kentinin bakımından sorumlu arkeoloji profesörü Halid Esad, kentin kontrolünü elinde bulunduran IŞİD'li teröristler tarafından katledilmişti.

Ünlü piyanist, etkinliğin sonunda davetliler için albümlerini ve hakkında yazılan kitabı imzaladı.

Boğaziçi'nde klasik zamanlar

$
0
0

Bu yıl 19.su düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik Günleri dün kuşağının en iyi viyolonselcilerinden biri kabul edilen Daniel Müller-Schott konseri ile başladı.

4 Mayıs 2016'da sona erecek program kapsamında 23 konser gerçekleştirilecek. Evin İlyasoğlu'nun koordinatörlüğünde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Sahnesi'nde düzenlenecek program, “Yaylı Çalgılarla Düşler” dinletisinin ardından Berlin Deutcshe Opera Oda Orkestrası'nın konseri ile devam edecek. Hades Kuarteti'nin “Dört Genç Dört Coşku” konserinden sonra Selin Gürol, Alican Süner ve Kemal Cem Yılmaz klasik müzikseverleri “Yirminci Yüzyıla Yolculuk”a götürecek. Piyanist Elena Bashkirova ile Patrizia Ricci ve Giulia Biagetti flüt-org ikilisi de ilk kez Albert Long Hall'de olacak. Aralık ayında ise çok kültürlülük temasına yer veren; Ermenilerin ve Yahudilerin geleneklerini yerel ezgileriyle anlatan teatral bir dinleti sunulacak. Ayırntılı bilgi www.klasikmuzik.boun.edu.tr'de.

İş'te klasik müzik de var, edebiyat da...

$
0
0

İş Sanat, önceki akşam Ortaköy'de düzenlenen bir davetle sezon programını açıkladı.

15 yılı 600'ü aşkın etkinlikle geride bırakan İş Sanat'ın bu yılki programını da yine Sanat Yönetmeni Filiz Ova aktardı. İlk konser 5 Kasım'da. Parlayan Yıldızlar serisinde de geçtiğimiz mayıs ayında Meriç Soylu Ödülü'ne değer görülen Hande Küden, Poyraz Baltacıgil ve Ferhat Can Büyük, Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile açılışı yapacaklar.

Andreas Scholl ve Iestyn Davies, günümüzün en iyi oda orkestraları arasında gösterilen The English Concert eşliğinde 17 Kasım'da Harry Bicket'in şefliğinde sahneye çıkacak. Grammy ödüllü Tine Thing Helseth, Johann Strauss Orkestrası, Kremerata Baltica, Anna Vinnitskaya, İsveçli mezzo-soprano Anne Sofie von Otter, İngiliz keman virtüözü Daniel Hope ve daha pek çok isim izleyiciyle buluşacak.

Sezonun ilk caz konseri Güney Afrika'nın duayen piyanistlerinden 81 yaşındaki Abdullah İbrahim'in son albümü Mukashi ile olacak. 27 Kasım'da gerçekleşecek bu konserin ardından Avishai Cohen, Cecile McLorin Salvant, Jack DeJohnette ve son olarak Carlos Santana'nın da övgülerini almış saksafoncu Charles Lloyd ile piyanist Jason Moran da konser verecekler. Dünya müziğinin önemli üç ismi de yine bu sezon İş Sanat sahnesinden izleyiciyle buluşacak. Pink Martini'nin solisti olarak tanınan Storm Large ilk solo albümü La Bonheure ile, flamenkonun ezgilerini sahneye taşıyacak. Miguel Poveda ve İranlı sanatçı Rita Yahan Faruz Fars ve Batı kültürünü harmanladığı şarkılarıyla konser verecek.

Yerli projelerde ise Kubat, Hüsnü Şenlendirirci, Hüseyin Sermet ve Fora Baltacıgil “Virtü-Öz Türküler” projesiyle, Candan Erçetin Kardeş Türküler ile, Kenan Doğulu, Çağan Irmak, Sunay Akın ve Onu Akın, son olarak Emel Sayın, Erkan Oğur ve Ali İhsan Ekber ile sahnede olacaklar. Geçen yıl oldukça ilgi gören Orhan Veli, Cemal Süreya, Nazım Hikmet, Sait Faik Abasıyanık ve Haldun Taner gibi şair ve yazarların okunduğu sahne performansları bu yıl da devam edecek. (www.issanat.com.tr)

Geride ‘buruk bir acı' bıraktı

$
0
0

Edebiyatımızın en önemli kadın şairlerinden Sennur Sezer, dün sabah 72 yaşında hayatını kaybetti. Yayıncılık sektöründeki üretkenliği ile de tanınan Sezer, Yeşilçam klasiklerinden ‘Buruk Acı' şarkısının söz yazarıydı. Fakat o sözler hep ‘Türkan Şoray'a ait diye bilindi. Sezer'in cenazesi bugün Teşvikiye Camii'nden kaldırılacak.

Türk edebiyatı dün bir kadın şairini kaybetti. Şair, yazar Sennur Sezer, eşi Adnan Özyalçıner'le birlikte yaşadığı evde hayata veda etti. Sennur Sezer için bugün saat 12.00'de, yazarı olduğu Evrensel Gazetesi'nin Kocamustafapaşa'daki merkez binası önünde anma töreni düzenlenecek. Sezer'in cenazesi, Teşvikiye Camii'nde kılınacak ikindi namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Edebiyatımızın en önemli kadın şairlerden biri olan Sennur Sezer, şairliğinin yanı sıra edebiyat ve edebiyat tarihi alanında da eserler verdi. Sezer, gerçek ve müstear adıyla sinemamızda senaryolar kaleme aldı. Çeşitli ansiklopedi ve antolojilerin oluşturulmasında payı bulunan Sennur Sezer, gençliğinde Taşkızak Tersanesi'nde çalışırken başladığı politik mücadelesini ömrünün son gününe kadar sürdürdü.

12 Haziran 1943'te Eskişehir'de doğan Sennur Sezer, 1959'da İstanbul Kız Lisesi'nin ikinci sınıfından ayrıldıktan sonra Taşkızak Tersanesi'nde çalışmaya başladı. 1965 yılında Varlık Yayınları düzelticiliğine geçti. 1967 yılında Adnan Özyalçıner ile evlendi. 1982 yılına kadar çeşitli yayınevlerinde ve ansiklopedilerde düzeltmenlik, metin yazarlığı yaptı.

‘ŞİİRİN YORULMAZ İĞNESİ'

Başta Evrensel Gazetesi ve Evrensel Kültür olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlanan Sezer'in yayınlanmış çok sayıda kitabı var. Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanan "Şiirin ve Umudun Yorulmaz İğnesi, Sennur Sezer" isimli kitapta şöyle yazıyordu: "Rivayet edilir ki, Mevlânâ, Yunus Emre için, 'Geçtiğim bütün yollar boyunca, önüm sıra o Türkmen kocasının ayak izlerini gördüm' demiş. Hangi işi yaparsa yapsın kişi, hangi hünerin erbabı olursa olsun, ressam, tiyatrocu, sinemacı, şair, romancı ya da kalaycı, makinist, çömlekçi, terzi, ana ya da baba, Sennur'dan öğreneceği bir şey vardır."

Deneme ve çocuk kitapları da kaleme alan Sennur Sezer'in başlıca şiir kitapları şöyle: Gecekondu (1964), Yasak (1966), Direnç (1977), Sesimi Arıyorum (1982), Kimlik Kartı (ilk üç kitap, 1983), Bu Resimde Kimler Var (1986), Afiş (1991), Kirlenmiş Kâğıtlar (1999), Bir Annenin Notları (Seçme Şiirler 2002), Dilsiz Dengbej (2001), Akşam Haberleri (2006), İzi Kalsın (2011). Ayrıca, Sezer'in 2001'de yayımlan Az Masraflı ve Kolay Yemekler adlı bir de yemek kitabı bulunuyor.


Bir arşiv hatası

Sennur Sezer, eşi Adnan Özyalçıner'in 'Buruk Acı' isimli romanından aynı adla 1969'da sinemaya uyarlanan ve Türkan Şoray, Tanju Gürsu ile Muzaffer Tema'nın başrollerini paylaştığı film için yapılan Buruk Acı şarkısının da söz yazarıydı. Ancak bir yanlışlık sonucu TRT arşivine söz yazarı olarak Türkan Şoray'ın adı kaydedilmişti.

BURUK ACI

Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı?

Hayat öyle bir han ki, acı içimde hancı?

Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı

Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı?

Yıllar yılı gönlümde bir gün sabah olmadı?

Bu ne bitmez çileymiş, neden hâlâ dolmadı

Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı

Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı.

Sennur Sezer, 4 Ekim Pazar günü Dağlarca Şiir Ödülü'nün toplantısına katılmıştı.

Metin Celal/Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı: "Sennur Sezer, Türk şiirinin toplumcu damarının yaşayan en önemli ustalarından biriydi. Çok önemli konuları olduğu kadar hayattan ince ayrıntıları da toplumcu bakışı ve kendine has söyleyişi ile ustalıkla şiirlerine konu edindi. Çağdaş Türk şiirinde "kadın şair" denilince akla gelen en önemli iki addan biriydi. Sennur Sezer, sadece şiiriyle değil bir şair olarak toplum içinde duruşuyla da iyi bir toplumcuydu. Toplumsal olaylarda sorumlu bir aydın olarak her zaman tavır almış, Mücadelenin en ön saflarında yer almıştır. Yazarların örgütlenmesi ve haklarının takibi konusunda çok önemli katkıları vardır. Yazar örgütlerinde yıllarca görev yapmıştır. İyi şair, sorumlu aydın olmasının yanında onlarca yıldır yayıncılığımıza ve kültür-sanat gazeteciliğimize de büyük emek vermiştir. Editör, redaktör, düzeltmen olarak, derlediği kitaplarla yayıncılık sektörünün çalışkan bir emekçisiydi. Tüm bunların yanında her zaman dostluğunu özleyeceğimiz bir ablamızdı. Türk şiiri de, yayıncılık ve gazetecilik sektörleri de eksikliğini her zaman hissedecek, dostları özlemle anacaktır."

Asuman Susam/Şair: "Hem şaşkınım hem çok üzgün. Sennur Sezer, yalnızca şiiriyle değil edebiyatın diğer alanlarına dair verimleriyle de düşün emeği ile de çok özel ve önemli bir isim. Toplumun vicdanı ve belleği olmuş bir şair. Hepimiz geçip gideceğiz bu dünyadan. Önemli olan bıraktığımız ses. Sennur Sezer, şiirlerine bıraktığı seste hep yaşayacak. Hep kıymetle. "Nehrin denize kavuşuvermesi/ orda fırtınaların dindiği yerde" Sennur Sezer..."

Adnan Özer/Yazar: "Sennur Abla ile çok eskiden tanışıyoruz. 1978 olması lazım. Fikirlerimiz çatışırdı ama birbirimize olan sevgi ve saygımız hiçbir zaman eksilmedi. Çok çalışkan bir insandı. İşçi kesimine de yakın olduğu için yazma çizme işini kol emeği olarak görürdü. Hiçbir zaman ünlü olayım, çok para kazanayım diye düşünmedi. O kuşakta öyle bir zihniyet yoktu. Edebiyatı inandığı için yapardı. Halka yakın bir şairdi. Bu tür şair ve yazarların halka edebiyatı sevdirmede pedagojik bir özelliği var. Son emekçi yazarlardan biriydi. Ama şiiri biraz gölgede kalmıştır. Gülten Akın'ın gölgesinde kaldı. 1980 öncesinde edebiyat ve sanat iç içeydi. Ondan sonra tam tersi tarafa savrulunca Sennur Sezer gibi isimler gözden düştü. Bir de şiir için iyi çalışmalar yapılmıyor, amatörleşme var. Biz de bunun içindeyiz. Ben de dergi çıkardım, kabahatin büyüğü değil, ama küçüğü bende. Şimdi şiiri çok tartışılacak ama kıymeti yok tabi."

Ahmet Büke/Yazar: "Şennur Sezer denince aklıma önce çıplak emek geliyor. Yaralı, bir yanı üzgün ama öteki yanı -sol yanı- çok umutlu, militan ve doğurgan. O bir kalem işçisiydi. İyi şiirler, iyi mektuplar, güzel öyküler yazdı. Belki farkında değiller ama şimdi yazan, çizen gençlerin üzerinde Adnan ağabey ile büyük emeği var. Rahmetli dedem, bir ölüm olduğunda, üzülmeyin dinlendi, derdi. Evet, Şennur Sezer şimdi dinleniyor. Bir testide dinlenen serin bir su gibi artık."


Gerçeküstü bir adam

$
0
0

Uzun süredir ‘sade suya tirit' filmler yapan usta yönetmen Woody Allen, Mantıksız Adam'da da bu çizgisini bozmuyor.

Orta yaş bunalımındaki bir profesörün yaşadıklarını mizahi bir dille anlatan filmde, Abe Lucas, son dönemlerde yaşamaktan zevk alamayan, duygusal olarak dibe vurmuş bir felsefe profesörüdür. Abe, yaptığı hiçbir şeyle fark oluşturamadığına inanır. Hayatında yeni bir sayfa açmak için küçük bir kasabada ders vermeye başlar. Burada tanıştığı insanlar Abe'in hayatını değiştirecektir.

Terapiden korkma

$
0
0

İspanyol sinemasının genç ustalarından Alejandro Amenabar imzalı film, yönetmenin önceki filmlerinin gerisinde kalıyor.

Yıldız oyuncu kadrosuyla dikkat çeken yapımda olaylar 1990 yılında Minnesota'da geçiyor. Dedektif Bruce Kenner, babası John Gray'i çok korkunç bir suçla itham eden Angela'nın başına gelen olayı araştırmaktadır. John hiç kimsenin beklemediği bir şekilde, olayı hatırlamasa da suçunu kabul eder. Tanınmış psikolog Dr. Raines anılarını canlandırmak için John'a yardımcı olur.

İkiz kulelerde bir cambaz

$
0
0

Robert Zemeckis'in yönettiği Tehlikeli Yürüyüş / The Walk, gerçek bir olaydan uyarlama.

Özellikle final bölümünde üç boyut ve IMAX teknolojisinin kullanımıyla heyecan ve gerilim dolu sahneler barındıran filmin, hikâyesini anlatırken biraz fazlaca ‘laubali' olduğu söylenebilir. Film, Fransız cambaz Phillippe Petit'nin 1974'te New York'taki ünlü Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin arasına gerdiği ip üzerinde yürüyüşünün hikâyesini anlatıyor.

Oyun yazarları aranıyor

$
0
0

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından düzenlenen ‘Sevda Şener 2. Tiyatro Oyunu Yazma Yarışması'na başvuruları başladı.

Türk tiyatrosuna yeni metinler ve yazarlar kazandırmak amacı ile Prof. Dr. Sevda Şener anısına, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde tiyatro oyunu yazma yarışmasının 2'ncisi düzenleniyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye'nin birçok bölgesinden katılımın sağlandığı yarışma bu yıl da Türkçe yazılmak koşulu ile yurtiçinden ve yurtdışından tüm katılımcı yazarlara açık olacak. Yarışmanın son proje teslim tarihi 15 Ocak 2016. Katılacak eserlerde belli bir konu kısıtlaması bulunmayan yarışmada, dereceye girecek olan eserler Şehir Tiyatroları repertuvarına alınarak teknik ve sanatsal uygunluğu gözetilerek sahnelenebilecek. Yarışma koşulları ve şartname ile ilgili detaylı bilgiye Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın internet sitesinden (http://tiyatro.eskisehir.bel.tr) ulaşılabilir. (0222 330 45 00)

Hindi Zahra, 17 Ekim'de geliyor

$
0
0

Türkiye'de yüksek sesli (amplified) canlı performans altyapısına sahip tek kapalı çok amaçlı müzik ve gösteri merkezi Volkswagen Arena, önümüzdeki hafta iki konsere ev sahipliği yapacak.

Caz ve dünya müziğini kendine has üslubuyla harmanlayan Hindi Zahra ve geniş bir Latin, lounge ve caz müzik repertuvarına sahip Pink Martini, Türkiyeli müzikseverler ile buluşacak. Kendine özgü üslubunu, caz ve Fas kökenlilerinden gelen enstrümanlarla zenginleştiren Hindi Zahra, Babylon Presents konserleri kapsamında 17 Ekim Cumartesi günü saat 18.00'de Volkswagen Arena'da olacak. Türkiye'ye birçok kez gelen Pink Martini ise 18 Ekim Pazar günü aynı sahnede konser verecek. (biletix)

Canlandırma Günleri başladı

$
0
0

Fransız Kültür Merkezi ve Canlandıranlar Derneği işbirliğiyle bu yıl üçüncü kez İstanbul'da kutlanan Uluslararası Canlandırma Günleri, üç gün boyunca hem küçükler hem büyükler için zevkli bir film programı sunacak.

Dün başlayan ve yarın akşam sona erecek etkinliğin öne çıkan yapımlar arasında Türkiye'de ilk kez gösterilecek Bir Orman Varmış (Il …tait Une Forêt) belgeseli de yer alıyor. İmparatorun Yolculuğu filminin yönetmeni Luc Jacquet ve botanist Francis Hallé'nin işbirliğiyle gerçekleşen film, yedi yüzyıl süresince tropikal ormanların oluşumunu ve yaşamını şiirsel bir dil ile anlatıyor. Festival kapsamında, genç yaşına rağmen çok sayıda projede çalışmış ve ödül kazanmış genç yönetmen Elsa Duhamel'in, Yeşil Ayaklar (Les Pieds Verts) adlı kısa metraj belgesel animasyon filmi gösterilecek. Ayrıca Duhamel yarın saat 12.00'de Fransız Kültür Merkezi'nde bir söyleşi gerçekleştirecek. Festival gösterimleri Fransız Kültür Merkezi'nde yapılacak. (www.canlandiranlar.com)

Nobel, ‘gazeteci' Svetlana Alexievich'e gitti

$
0
0

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından verilen Nobel Edebiyat Ödülü'nün bu yılki sahibi Beyaz Rusyalı yazar Svetlana Alexievich oldu. Uzun yıllar gazetecilik yapan 67 yaşındaki yazar, gazeteci olarak tanık olduğu Çernobil faciası ve Sovyetler Birliği'nin dağılması gibi tarihî; olayları eserlerinde işledi. Alexievich'in Türkçede yayımlanmış iki kitabı var.

Merakla beklenen Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi belli oldu. Hemen her yıl tahmincileri ve bahisçileri ters köşeye yatıran İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, bu yıl adı konuşulan, ‘beklenen' bir isme ödül verdi. 67 yaşındaki Belaruslu (Beyaz Rusya) yazar ve gazeteci Svetlana Aleksandrovna Alexievich, Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Akademi'nin Başkanı Sara Danius, ödül açıklamasında, “Alexievich'in çalışmaları, günümüz dünyasında eziyet ve cesaretin anıtıdır.” dedi. Alexievich, bu ödülü alan 14. kadın yazar. Hatırlanacağı gibi Nobel Edebiyat Ödülü, geçtiğimiz yıl Patrick Modiano'ya verilmişti.

1948'de Ukrayna'da doğan Svetlana Alexievich, Beyaz Rusya Devlet Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden 1972'de mezun oldu. Sonrasında bazı yerel gazetelerde çalıştıktan sonra, Neman isimli edebiyat dergisinin muhabiri oldu. Yazarlığının yanı sıra röportajlarıyla da tanınan Alexievich, 1972'de üniversiteden mezun olduktan sonra yerel gazetelerde çalışarak muhabirliğe başladı. Ülkesini ve dünyayı etkileyen ve gazeteci olarak tanık olduğu Çernobil faciası, Sovyetler Birliği'nin yıkılması gibi tarihi olayları eserlerinde işledi. 2. Dünya Savaşı ve Doğu Bloku'nun dağılması gibi süreçleri yaşayanlarla röportajlar yaptı.

GAZETECİLİK ROMANLARINI BESLEDİ

Gazeteciliği yazarlığını besleyen bir isim Svetlana Alexievich. Gazeteciyken yaptığı söyleşiler, romanlarının da altyapısını oluşturdu. İlk kitabı Savaşın Kadınsı Olmayan Yüzü'nü 1985 yılında yazdı. Kısa sürede birçok baskı yapan kitap, 2 milyondan fazla sattı. Yazar, romanında 2. Dünya Savaşı'nı daha önce anlatılmamış bir şekilde dile getiriyordu. Roman, baştan sona savaşa tanıklık eden bir kadının monoloğu şeklinde ilerliyordu.

Ülkesinde bir anda önemli bir figür haline gelen Alexievich'in yazıları Aleksandr Lukaşenko rejimi tarafından hoş karşılanmadı. 2000 yılında hakkında yasal kovuşturma başlatıldı. Bunun üzerine terk etmek zorunda kaldığı ülkesine ancak 2011 yılında dönebildi. Aradan geçen 10 yıllık süre boyunca Paris, Gothenburg ve Berlin gibi şehirlerde siyasi sürgün olarak yaşadı. Romanlarında Sovyet döneminde yaşayan insanları merkeze alan yazarın en önemli eserlerinden biri Sovyetler Birliği-Afganistan Savaşı'nı anlattığı Çinko Çocukları. Bir diğeri ise Türkiye'yi de etkileyen Çernobil nükleer faciasını konu alan Çernobil'den Sesler. Sovyetler Birliği'nin dağılması sonucu umutsuzluğa kapılan ve yeni döneme uyum sağlayamayıp intihar eden insanların öykülerinin anlatıldığı Ölümle Efsunlananlar da yazarın önemli eserlerinden biri. Son Tanıklar: Çocuksu Olmayan Öyküler isimli kitabında ise savaş, kadın ve çocukların gözünden anlatılıyor.

Svetlana Alexievich'in eserleri, Türkçe de dahil olmak üzere 19 dile çevrildi. Yazarın anı-biyografi türündeki Nazi İşgalinde Sovyet Kadınlar (Tübitak Yayınları) ile Çernobil Faciası'nın 500 tanığıyla 10 yıl boyunca yaptığı röportajlardan oluşan Çernobil'den Sesler (Aytaşı Yayınları) adlı kitapları Türkçeye çevrildi. Kitapların yanı sıra 21 belgeselin metnini hazırlayan Alexievich, üç tiyatro oyununun da senaryosunu yazdı. Nobel ödülleri, Alfred Nobel'in ölüm tarihi olan 10 Aralık'taki törende sahiplerine verilecek.

Twitter'dan teşekkür etti

Nobel Edebiyat Ödülü'nün açıklanması ile birlikte, Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'te yaşayan Svetlana Alexievich'in evinin önü gazeteci akınına uğradı. Nobelli yazar, ödül için Twitter hesabından bir teşekkür açıklaması yaptı: “İsveç Akademisi beni 2015 Nobel Edebiyat Ödülü ile onurlandırdı. Şimdi İsveç'ten telefon aldım. Mutluyum, çok mutluyum! Teşekkürler.”


Festivalde ‘ayrımcılık' var

$
0
0

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından bu yıl beşinci kez düzenlenen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali 16 Ekim'de başlıyor.

Her yıl farklı bir tema çerçevesinde gerçekleştirilen festivalde bu sene adalet ve ayrımcılık konulu filmler gösterilecek. Açılışı, 15 Ekim'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gösterilecek “Alias Maria” filmiyle yapılacak festivalde tüm filmler, Beyoğlu Atlas ve Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi'nde izlenebilecek. Adana Altın Koza ve Venedik Film Festivali'nden birçok ödül alan “Abluka” da festivalin filmleri arasında. 22 Ekim'de sona erecek festivalin programı www.icapff.com.tr'de.

‘Doğu'nun Merkezine Seyahat' bitiyor

$
0
0

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde haziran ayında açılan “Doğu'nun Merkezine Seyahat 1850-1950 - Pierre de Gigord Koleksiyonu'ndan İstanbul'da Gezginlerin 100 Yılı” sergisi 17 Ekim Cumartesi günü sona erecek.

Ekrem Işın ve Catherine Pinguet eş küratörlüğünde hazırlanan sergide, Osmanlı dönemi fotoğrafları ve efemera alanında dünyanın önde gelen koleksiyoncularından biri olan Pierre de Gigord'un koleksiyonundan derlenen, fotoğraf, kartpostal, afiş, ilan, broşür, yemek mönüleri ve objelerin bulunduğu 160 parça eser yer alıyor. (www.iae.org.tr)

‘Sinema Emek Ödülü', Agah Özgüç ve Suzan Kardeş'in

$
0
0

Malatya Uluslararası Film Festivali kapsamında, bu yıl ikincisi verilecek olan “Sinema Emek ödülllerinin sahipleri açıklandı.

Sadece beyazperdenin önünde değil arkasında da sinemaya emek veren isimleri unutmayan ödül, bu yıl sinema yazarı ve tarihçisi Agah Özgüç ile birçok tiyatro topluluğu ve film ekibinde makyaj uzmanı olarak görev yapan Suzan Kardeş'e takdim edilecek. Bu yıl altıncı kez düzenlenecek olan Malatya Uluslararası Film Festivali 6-12 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

En ‘korumacı' festival

$
0
0

Bu yıl 16'ncı kez düzenlenecek olan Türkiye'nin ilk belgesel film festivali Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali dün başladı.

Safranbolu Belediyesi tarafından düzenlenen festivalin bu yılki ana teması “Kültürel Miras ve Korumacılık”. Yarın sona erecek festivalde paneller, söyleşiler, resitaller ve sergiler gibi birçok etkinlik yer alırken, yarışmaya katılan 55 belgesel film arasından dereceye girenler de açıklanacak. Bu ödüllerin yanı sıra Suha Arın Özel Ödülü, TÜRKSOY Özel Ödülü ve Türk Dünyası Özel Ödülü de verilecek. Ayrıca hayatını belgesele adayanlar teması ile usta bir yönetmene de “Yaşam Boyu Onur Ödülü” takdim edilecek. Yarın akşam saat 19.30'da başlayacak ödül töreni Yansımalar konseri ile sona erecek.

FKM, ‘Ben Muzaffer' ile sezona başlıyor

$
0
0

Çemberlitaş'taki Fırat Kültür Merkezi Tiyatrosu, sezonu bu akşam 19.00'da sahneleyeceği ‘Ben Muzaffer' oyunuyla açıyor.

FKM Tiyatro'da Ben Muzaffer dışında dört yeni oyun daha var. Vesile, Bir Hilal Uğruna Batan Güneşler, O'nu Beklerken ve on ikinci yılına giren Tuna Boyu. Bir FKM klasiği haline gelen Tuna Boyu, tekrar seyircisiyle buluşacak. FKM Tiyatro'nun genel koordinatörü A.Servet Aktosun, çok heyecanlı olduklarını, perdelerini aralamak için sabırsızlandıklarını ifade ediyor. (www.fkm.com.tr)

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live