Dev bir oyuncu kadrosunun kamera karşısına geçtiği Sürgün İnek filminin fragmanı yayımlandı. Yaşanmış bir olaydan esinlenilen Sürgün İnek'in çekimleri Temmuz ayında Muğla-Yatağan ilçesinin Bozüyük köyünde gerçekleşti. Yaklaşık iki yıldır üzerinde çalışılan filmin fragmanı sinemaseverlerin beğenisine sunuldu.“SÜTÜNÜ HELAL ET SARIKIZ”… Atatürk büstünün kırılmasına neden olan ve içinden çıkılamayacak inanılmaz olaylara yol açan Sarıkız, filmin başrol oyucusu! 'Bin yıl'ın komedi şöleninde Sarıkız'a Türk sinemasının yıldızları eşlik ediyor... Hasan Kaçan, Şebnem Sönmez, Fırat Tanış, Cezmi Baskın, Eşref Kolçak, Yılmaz Gruda ve Köksal Engün... Sürgün İnek, 28 Şubat'ta kendi gününde seyircisiyle buluşacak. FİLMİN KONUSU Yıl 1997...Düşüncelerinden ötürü insanların sürüldüğü günlerde, sıra Gomalak köyündeki bir ineğin özgürlüğüne gelmiştir. Şevket ve Cemile kendi halinde yaşayan,birbirlerini ve inekleri Sarıkız'ı çok seven bir çifttir. Bu çiftin hayatları ineklerinin Atatürk büstünü kırmasıyla birden bire içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu olayın çığ gibi büyüdüğüne, hadisenin köy sınırlarını aştığına, şaşkınlık ve korkuyla şahit olurlar. Muhtarından, ihtiyar heyetine, bürokratından, askerine herkes bir ineğin peşine düşer. Mesele büyüdükçe işle sağından solundan ilgili bütün kişiler kendilerini trajikomik bir hal içinde bulur. Olaylar giderek bir komedi şölenine dönüşür. Kahramanlarımız düştükleri bu durumdan nasıl sıyrılacaklardır? Özgürlüğünü kaybeden Sarıkız eski mutlu günlerine dönebilecek midir?
↧
İşte Sürgün İnek'in fragmanı
↧
Biraz da ‘gerçekleri konuşalım’
Pera Müzesi, film etkinlikleri kapsamında 2014 yılına iki farklı program ile giriyor.Gerçek hikâyelerin anlatıldığı 6 belgeselin gösterileceği "Gerçekleri Konuşalım: Belgeseller" programının ilk gösterimi 11 Ocak Cumartesi günü saat 14.00'te Yaşadığım Ev (The House I Live In) belgeseli ile yapılacak. 22 Ocak'a kadar gösterilecek diğer belgeseller, Kız Manken (Girl Model), Koşucular Kasabası (Town of Runners), Kulak Ver (Sound it Out), Tabloid, Gerçek Hayatta (In Real Life), Kulak Ver (Sound it Out). 24 Ocak'ta başlayacak "Bu Kino Çox Gözal: Azerbaycan Sineması" kapsamında ise Azeri sinemasının yönelimlerini gösteren sekiz filmlik seçki sunulacak. Arşın Mal Alan, Yarasa, Buta, Kale, Kutsal Hayvan, 40. Kapı, Çövkan, Çölcü filmlerinin gösterim tarihleri ve saatleri hakkında ayrıntılı bilgi www.peramuzesi.org.tr'de.
↧
↧
Hayal et, gerçek olsun
Elif Refiğ’in ilk uzun metraj filmi ‘Ferahfeza’, tersane işçisi Ali’nin öyküsünü anlatıyor.Baskıcı babası Raif ve acar arkadaşı Kısmet’le Tuzla tersane bölgesinde tedarikçi olarak çalışan Ali, 20 yaşında hayalci bir gençtir. Denize açılan gemileri seyrederken kendisi için daha güzel bir hayat olduğuna inanır. Bir gece Kısmet’le şehri başka bir açıdan görmek için bir kulenin tepesine tırmanır. Çevreye bakınırken karşıdaki duvarda yarım yapılmış bir gemi grafitisi gören Ali, bunun bir işaret olduğuna inanır.
↧
‘Tanırım, iyi çocuktur’
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ve FIPRESCI ödüllerini alan ‘Çocuk Pozu’, Yeni Romanya Sineması’nın son örneklerinden.Bükreş’in üst sınıf ailelerinden Cornelia Keneres, oğlu Barbu’nun sebep olduğu ölümcül bir trafik kazasından sonra ‘yüksek yerlerdeki’ bağlantılarını devreye sokar. Barbu, kazada küçük bir çocuğu öldürmüştür. Cornelia, bu durum karşısında oğlu hakkındaki gerçekleri öğreneceği gibi onun durumunu düzeltmek için her şeyini ortaya koymaya gayret edecektir.
↧
Gel gör beni aşk neyledi
2008 yılında çektiği ‘Mevlana’ belgeseli ile beğeni toplayan yönetmen Kürşat Kızbaz, bu kez Yunus Emre’nin ‘aşk arayışı’nı kurgusal bir öyküyle perdeye taşıyor.Film, yüzyılları aşarak şiirleriyle günümüze taşıyan; barış, kardeşlik ve İlahi aşk düşünceleriyle evrensel düzeyde benimsenmiş Yunus Emre’nin yolculuğunu anlatıyor. Derviş Yunus, bu yolda Hacı Bektaş’a, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’ye, Barak Hazretleri’ne ve Taptuk Emre’ye uğrayarak her menzilden gönlünü zenginleştirerek ayrılıyor.
↧
↧
Japon Filmleri Festivali, Akbank Sanat’ta
10. İstanbul Japon Filmleri Festivali, yarın Akbank Sanat’ta başlıyor. 25 Ocak’a kadar sürecek festival, Japonya’nın İstanbul Başkonsolosluğu, Japan Foundation ve Akbank Sanat işbirliğiyle gerçekleştirilecek.Festival, yarın saat 17.00’de yönetmen Hirokazu Kore-eda’nın 2013 Cannes Uluslararası Film Festivali Jüri Ödülü kazanan ‘Benim Babam, Benim Oğlum’ filmi ile açılacak. Festivalde, çağdaş Japon sinemasından Yukiko Mishima’nın yönettiği ‘Mutluluk Veren Ekmek’ ve Makoto Shinkai’nın yönettiği ‘Benden Sana’ filmleri; animasyon kuşağında çağdaş Japon anime dünyasını temsil eden yönetmen Makoto Shinkai’nin ilk eserlerinden ‘Yıldızın Sesi’, ‘Saniyede 5 Santimetre’, ‘Kulenin Gizemi’ ve yönetmen Nizo Yamamoto imzalı ‘Miyori’nin Ormanı’ ve tarihi bir roman olan ‘Eihei’nin Rüzgarı, Dogen’nin Hayatı’ adlı kitaptan uyarlanan ‘Zen’ filmleri gösterilecek. Filmlerin orijinal dillerinde (Japonca) ve Türkçe altyazılı olarak gösterileceği festival, ücretsiz olarak izlenebilecek. (www.akbanksanat.com / 0212 252 35 00)
↧
Düştük mahpus damlarına...
Güncel bir haber ile başlayalım. 17 kez aday olduğu Oscar heykelciğini üç kez evine götüren usta oyuncu Meryl Streep, geçtiğimiz salı günü katıldığı bir ödül töreninde Walt Disney hakkında ağır ithamlarda bulundu.Variety’de yer alan habere göre Streep, Disney’in hayatını anlatan ve bu yılın Oscar adayları arasında yer alan ‘Saving Mr. Banks’ filminden hareketle, 1966’da vefat eden ünlü yapımcının cinsiyetçi ve ırkçı olduğunu ifade etti. ABD medyasında küçük çaplı bir sansasyona sebep olan bu olay, Hollywood’da zaman zaman dile getirilen ‘kadın düşmanlığı’nı yeniden tartışmaya açabilir. Malum olduğu üzere kadın oyuncular söz konusu olduğunda Hollywood’da ‘yaş haddi’ uygulaması devreye giriyor. Erkek oyuncular 50’sinde ya da 60’ında bile romantik yapımlarda ya da aksiyon filmlerinde başrolü kapabilirken; kadınlara 40’ından sonra yan rollerde nevrotik ninelik ya da bunalımlı annelik reva görülüyor. Bugünden itibaren gösterime giren ‘Kaçış Planı / Escape Plan’ filmi, yaş haddi uygulamasının tersten bir örneği. 68 yaşındaki Sylvester Stallone ile 67 yaşındaki Arnold Schwarzenegger, İsveçli Mikael Hafström’ün yönettiği aksiyon-macera filminde başrolü paylaşıyor. Ömrünün büyük kısmı hapiste geçen Ray Breslin (Sylvester Stallone), bir firar uzmanıdır. Özel bir güvenlik şirketinin yöneticisi Breslin’in görevi, hapsihanelerin güvenlik açıklarını bulmaktır. Önce bir mahkûm olarak hapishaneye girer ve sonra oradan kurtularak ücretini kazanır. Bir gün CIA, Breslin’e hayatının teklifini yapar. Uluslararası suçluların kaldığı, yeri bilinmeyen, yüksek güvenlikli bir hapishaneye girip oranın güvenlik açığını bulması teklif edilir. Düştüğü tuzaktan habersiz bir şekilde hapishaneye yerleşen Ray, çok geçmeden bunun iş anlaşması değil, ‘paralel bir yapı’ tarafından kendisine kurulan komplo olduğunu fark eder. Ray, hapishanenin azılı suçlularından Emil Rottmayer’den (Arnold Schwarzenegger) destek alarak hapishaneden kaçış planı hazırlar.NOSTALJİK VE TEKNOLOJİK DOKUNUŞLAR‘Kaçış Planı’ Sylvester Stallone’nin hapishaneye düştüğü ilk film değil. Daha önce Pele ile birlikte ‘Zafere Kaçış’ için kalecilik yapmış; ‘Hürkan’da gaddar hapishane müdürüne karşı ayaklanmış ve nihayet ‘Tango ve Cash’te Kurt Russell ile birlikte firara girişmişlerdi. ‘Kaçış Planı’ ise tam olarak söylemek gerekirse ‘Tango ve Cash’ ile ‘Hürkan’ karışımına teknoloji sosu ilave edilerek oluşturulmuş. Üzerine de bir tutam etnik ve dini çatışma kırıntıları. ‘Tango ve Cash’in alaycı mizahından yoksun olmakla birlikte, ‘Hürkan’daki Donald Sutherland’in gaddarlığından makul ölçüde nasiplenmiş bir hapishane müdürü olarak Jim Caviezel’i sunuyor. Hikâyesindeki düğümleri yerli yerinde kullanması ve seyirciye sunduğu küçük sürprizlerin yanı sıra ‘aydınlatıcı’ final sekansıyla da vaat ettiklerini yerine getirmiş oluyor. ‘Kaçış Planı’nın İsveçli yönetmeni Mikael Hafström, memleketinde çıkış yaptıktan sonra postu Hollywood’a seren Avrupalılardan. Ne yazık ki, ‘Hafströmgiller’ kendi topraklarındaki parlaklığı ‘okyanus ötesinde’ gösteremiyor. Beklendiği üzere, Hollywood’a entelektüel bir Avrupalı dokunuşu getirmek yerine mevcut çarklar içinde bir ‘memur yönetmen’ olup çıkıyorlar. Sözgelimi Hafström, ‘evinde’ çektiği ve ailedeki baskıcı hayatın sosyal çevrede daha da acımasız bir şekilde sürdüğünü gösteren 2003 yapımı ‘Şeytana Karşı / Ondskan’ filmindeki başarısına bir daha ulaşamadı. ‘Kaçış Planı’ ise İsveçli yönetmenin ABD’de çektiği en iyi film. Başka bir deyişle, Hollywood’a gitti gideli formülleri doğru düzgün uyguladığı ve vasatın altına düşmediği tek film! Stallone ile Schwarzenegger’i oyunculuk yönüyle kritiğe tabi tutmak gereksiz bir uğraş. Zira onlar kariyerleri boyunca oyunculuktan ziyade aksiyon yıldızlığı yaptıkları için bu filmde de durum değişmiyor. Hapishane müdürü rolündeki Jim Caviezel ise senaryonun kendisinden istediği donukluğu başarıyla yansıtsa da etkili bir performans sergileyemiyor. Doğrusu, senaryonun da öyle derinlikli karakter tahlilleriyle ilgilendiği söylenemez. Olay örgüsünün ön planda olduğu senaryoda odak nokta kaçış planının detayları. Dolayısıyla karakterler formüllerin ihtiyaç duyduğu kadar deşiliyor. ‘Kaçış Planı’, vaat ettiklerini yerine getiriyor. İddialı bir söylemde bulunmadığı için, hayal kırıklığına yol açmıyor. Klasik tabirle ‘eli yüzü düzgün’ bir hapishane ve firar öyküsü anlatarak hikâye, senaryo ve karakter açısından daha fazlasının peşine düşmüyor. ‘Arnie ve Syl’ ile teknolojik dokunuşlu nostaljik bir yolculuğa çıkıp hoşça vakit geçirmek isteyenler için uygun bir seçenek.HAFTANIN FİLMLERİ
↧
Can, kabuk değiştirdi!
Erdal Öz tarafından 1981 yılında kurulan Can Yayınları, bundan böyle okurun karşısına, 33 yıldır bir geleneğe dönüşen sade, beyaz kapağıyla ve logosuyla değil, Utku Lomlu'nun tasarladığı yeni yüzüyle çıkacak.Yayınevi önceki akşam Cezayir Lokantası'nda bir davetle yenilenme gerekçelerini de açıkladı. Can Öz, bu radikal değişikliği şu cümlelerle anlattı: "Bu yıl Türkiye'de hepimizi çok etkileyen olaylar oldu. Bunların bana gösterdiği şey öncelikle şu oldu: Bizim hiçbir zaman işimizi çok iyi yapmama lüksümüz yok. Çünkü bir güvencemiz yok. Çünkü yayıncı olmakla zaten otoriteye karşı bir pozisyon almak, yazarlarınızı, sanatçılarınızı korumak ve onların arkasında durmak zorundasınız. Bugünün Türkiye'sinde bu çok çok daha zor. Yayıncı olup işinizi çok iyi yapmazsanız, tehlike altındasınız. Bu sene özellikle 31 Mayıs'ta başlayan olaylar bize bunu gösterdi.” Öz, bundan böyle yayınevini değil, yazarlarını ön plana çıkarma yolunu tercih edeceklerini de sözlerine ekledi. KÜLTÜR-SANAT
↧
Hünkar Kasrı'nda ‘Dönüşüm'
Eminönü'ndeki Yeni Cami Hünkâr Kasrı, gelenekli sanatları ağırlamaya devam ediyor.İstanbul Ticaret Odası tarafından 2005 yılında restore edilen kasrın 9-24 Ocak tarihleri arasındaki konuğu, seramik sanatçısı Ahmet Nejat Birdevrim. 60 kadar seramik eserin, bilhassa panonun yer aldığı serginin ismi ‘Dönüşüm'. KÜLTÜR-SANAT
↧
↧
Mûsikîmizde iz bırakanlara vefa
Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu ve Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın birlikte hazırladığı “Mûsıkîmizde İz Bırakanlara Vefa’ sohbetlerinin ikincisi bugün saat 16.00’da Çemberlitaş’taki Köprülü Mehmet Paşa Medresesi’nde yapılacak.Vefatlarının 50. ve 77. yıllarında Zeki Ârif Ataergin ve Ûdî Nevres Bey’in anılacağı programda Cumhurbaşkanlığı Klâsik Türk Müziği Korosu Şef Yardımcısı Mehmet Güntekin konuşacak, ayrıca bestekârların eserlerinden örnekler sunulacak. (0212 516 23 56)
↧
Bir ideal insanın romanı Mihmandar
İskender Pala’nın Hz. Eyyub el Ensari’nin hayatını konu alan kitabı Mihmandar (Kapı Yayınları) dün Eyüp Belediyesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla tanıtıldı.Davette konuşan Pala, tarihi romanlar yazmasının ardındaki sebebi şu sözlerle anlattı: “Bugün insanlar eğlenmek için para, zaman ve enerji ayırabiliyorlar ama öğrenmek için kimse bunları ayırmıyor. O halde aydınların eğlenceye çok meyyal olan bu toplumu eğlendirirken onlara bir şeyler öğretebilmenin yolunu araması gerekiyor. Bu bakımdan roman bu çağın eğlence aracıdır. Siz bir romanı güzel yazdığınızda, insanlar hem eğlenirken hem de pek çok şeyi öğrenmiş olabilirler. Ben bunun için tarihi romanlar yazıyorum. İnsanlara bir şeyleri öğretebilmek için.” Şimdiye dek yayımladığı 5 tarihi romanda mücadelenin, gönül derinliğinin, sanatın en önemli şahsiyetlerini konu edindi yazar. Pala’nın son romanında İstanbul’un manevi sahibi sayılan Eyüp Sultan’ı seçmesinin ise Pala’nın anlatımıyla iki sebebi var: “Birincisi, o bir hizmetkardı ama sultanlar kendisine hizmet etti. Kanuni Sultan Süleyman onun huzurunda kılıç kuşanarak ancak sultan olabildi. O hizmetkardı ama o ihtişamın içerisinde ona hizmet edebilmek bize şereftir diye... İkincisi ise, eğer mücadeleyle, ideal adamı olmak istiyorsak, o bize yeterince örnektir. 80 yaşında bir insanın Medine’den kalkıp, iklimine alışık olmadığı Konstantiniyye önlerine kadar gelebilmesi, bir ideal adamı olmasındandır.” Hz. Muhammed’in (sas) gelecekte İstanbul’un fetholunacağını haber vermesi kadar, Eyüp Sultan’ı o yaşında buralara kadar getiren Efendimiz’in “Konstantiniyye yakınlarında salih bir kul defnolunacaktır.” sözünü de hatırlattı Pala. Toplantıda konuşan Belediye Başkanı İsmail Kavuncu ise Mihmandar’ın Eyüp Sultan’ı anlatmak ve daha fazla kişiye ulaşmasında önemli bir rolü olacağına inancını dile getirdi.
↧
Komşudan hikâyeler var!
İstanbul Modern, kuruluşunun 10. yılı kapsamında Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar başlıklı yeni sergiyi sanatseverlere sunuyor. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi komşu coğrafyalardan günümüz sanatına dair 17 ülkeden 35 sanatçının eserlerinin yer aldığı sergide, pek çok hikâye var.Videoda sırtı dönük hayatını anlatıyor. Ona dair bildiklerimiz portre ve peyzaj resimleri, onaylanmamış resmî evrakları, diploma ve sertifikaları birebir taklit ederek hayatını kazanan biri olduğu. Arnavutluk’ta ahşap bir kulübede hayatına devam ediyor. Sesinden yaşını kestirmek zor. Dağınık atölyesinde Leonardo ve Michelangelo gibi ustaların çalışmaları, kopyalanmış sanat eserleri, mezuniyet diplomaları ve ölüm belgeleri, Walter Benjamin’in “Bir mekânda yaşamak orada izler bırakmaktır” sözünü hatırlatırken, bu ressam, kendi deyişiyle ‘Bir fırça, bir mürekkep ve bir usta gerektiren’ her şeyi yapabiliyor. Kim bilir kaç kişi hazırladığı sahte belgelerle can vermiş, kaçı hayat bulmuştur, kendisi de hesabını yapamıyor. Küçücük dünyasında yaptığı koca işleri anlatırken sesindeki muziplik bir yana, kendisinden sahte bir diploma hazırlaması için gelen adama, “Gidebilirsin, artık sen de bakan olabilirsin” deyişi günümüzde yaşanılan sahteliklere, üzeri acemice örtülen hakikatlere denk düşüyor. Bu ‘ressam’dan, Arnavut sanatçı Adrian Paci’nin de aralarında bulunduğu İstanbul Modern’de açılan “Komşular-Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar” başlıklı yeni sergiyle haberdar oluyoruz. Paci’nin birebir kopyalayıp sergi mekânına taşıdığı Piktor (Ressam) adlı bu ahşap kulübe ve içindekiler gerçek ile kurgu, sanat ile zanaat arasındaki karmaşık ilişkiyi sorgularken, sergideki diğer eserlerle birlikte pek çok hikâyeye davet ediyor. İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında açtığı bu yeni sergide, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi komşu coğrafyalardan günümüz sanatına dair 17 ülkeden 35 sanatçının eserleri var. Küratörlüğünü Çelenk Bafra ve Paolo Colombo’nun üstlendiği sergi, günümüz sanatında dillerle, anlatılarla, sözlü gelenekle ve halk tiyatrosuyla ilişki kuran ve bu formları kullanan eserlere odaklanıyor. Hikâye anlatımı ve yolculuk şemsiyesi altında, göçmenlik, göçebelik, gezginlik, dil, çeviri ve kültürel aktarım sanatçıların ele aldığı konular arasında. Sergide Furat al Jamil, Mounira Al Solh, Maja Bajevic, Eteri Chkadua, Ana Cigon, Rena Effendi, Mona Hatoum, Lamia Joreige, Hayv Kahraman, Hatice Karadağ, Sevdalina Kochevska, Pavlos Nikolakopoulos, Michail Pirgelis, Younès Rahmoun, Yehudit Sasportas, Wael Shawky, Slavs and Tatars, Živadinov, Zupancic Turšic gibi sanatçıların yanı sıra, Türkiye’den Abdülcanbaz (Turhan Selçuk), Nezaket Ekici, Cevdet Erek, Gül Ilgaz, Aslı Sungu, Fahrettin Örenli, Burcu Yağcıoğlu, Nasra Şimmes, Hatice Karadağ ve Nil Yalter gibi isimler var.Bölgenin zengin sanat anlayışıPaolo Colombo, Komşular sergisi için, “‘Komşu’ sanatçıların yetenek, imgelem ve kudretlerini yansıtan onca ilginç yapıt arasında seçim yapmak zorlu bir süreçti, olası küratöryel tereddütlerimizin müsebbibi, bölgenin zengin sanat dünyasıdır.” diyor. Çelenk Bafra ise serginin komşu bölgelerin sanatından bir seçki olmaktan ziyade içinde bulunduğumuz coğrafyadaki kültürel komşulukları anlama çabasına işaret ettiğini söylüyor. İstanbul Modern’in 10 yıllık geçmişiyle, bölgenin önde gelen modern sanat müzelerinden biri olabileceğini kanıtladığını söyleyen İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ise “İstanbul Modern, hem tarihsel bir miras olarak bu coğrafyanın dönüşümünde aktif bir rol üstleniyor hem de sınırlar ve kimlikler arasında ortak bağlam ve ilişkilerin aracısı olmaya çalışıyor.” diyor. Fransız yazar Michel del Castillo, Türkçeye Gitar olarak çevrilen kitabında “Sanatçı gözleri açıkken düş görür ve bu düşleri biçimlendirir. Hiçbir şeyi uydurmaz. İnsanda zaten var olan tutkuları ve kusurları, özlemleri ve pişmanlıkları betimler.” der. Edebiyattan çokça beslenen sergideki sanatçıların nasıl bir dünyaya dikkat kesildiklerini, nasıl düşler kurduklarını kolayca okumak mümkün. Bu düşler geldikleri coğrafyayı ve onun zenginliğini de ele veriyor. Atinalı Pavlos Nikolakopoulos’un Dante’nin Malebolge’sinden ilham aldığı sergideki 270 çizimden oluşan “Üstüngörü” adlı eseri; Şamlı Adib Fattal’ın naif bir ressamı ele veren kâğıt üzerine minyatürü andıran renkli çizimleri; Bakülü Rena Effendi’nin günümüzde hâlâ kendini muhafaza edebilen hayat tarzlarını anlattığı fotoğrafları; Beyrutlu Mounira Al Solh’un dört ekranda izlenebilen Arapça 19 atasözü ve deyişini birebir canlandırdığı videosu; Bağdatlı Hayv Kahraman’ın ahşap üzerine yağlıboyalarındaki figürler dikkat edilecek eserler arasında. Sergideki 13 sanatçının çalışmalarının yer aldığı “Tekrarlar mısın?” adlı programla, ana serginin bir bölümü olarak kurgulanan ve çeşitli sanatçıların eserlerinin olduğu özel bir video odası da yer alıyor. Bir maniniz yoksa, 8 Mayıs’a kadar İstanbul Modern’deki komşu ülkelerden gelen eserleri görebilirsiniz.
↧
‘Yaşayan Mirasımız’ sergisi Dolmabahçe’de
İnsan ve Medeniyet Hareketi’nin “Yaşayan Mirasımız Selçuklu” geleneksel Türk sanatları sergisi önceki gün Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde tekrar sanatseverlere sunuldu.Sergiye özel Selçuklu medeniyetine dair eserler hazırlayan; A.Mahmut Peşteli, Atilla Yusuf Turgut, Faruk Dinçer Eratlı, Faruk Taşkale, Fisun Onomay, Fuat Başar, Gürcan Mavili, Gürkan Pehlivan, Güvenç Güven, Hülya Dillek, Hüsamettin Yivlik, Hüseyin Gündüz, İslam Seçen, Melis Uludağ, Meryem Güney, Meyçem Ezengin, Münevver Üçer, Nursen Güven ve Özcan Özcan’ın çalışmalarını 16 Ocak’a kadar görebilirsiniz.
↧
↧
Altın Lale için başvuru, 31 Ocak’ta sona eriyor
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 33. İstanbul Film Festivali, bu yıl 5-20 Nisan 2014 tarihleri arasında, 10. kez Akbank sponsorluğunda gerçekleştirilecek.Türkiye’den katılacak filmler için son başvuru günü 31 Ocak Cuma. Altın Lale Ulusal Yarışması’nda en iyi filme 150 bin TL, en iyi yönetmene 50 bin TL, Onat Kutlar anısına verilecek Jüri Özel Ödülü’nü kazanacak filme 30 bin dolar, en iyi kadın oyuncu ve en iyi erkek oyuncu ödüllerine ise 10 bin TL para ödülü verilecek. CMYLMZ Fikirsanat aracılığı ile verilen Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü ise 30 bin TL. (film.iksv.org)
↧
Los Angeles’ta yarışacak kısa filmler belli oldu
Bu yıl üçüncü kez düzenlenecek Los Angeles Türk Film Festivali’nin kısa film yarışmasında yarışacak adaylar belli oldu.Festivalin Kısa Film Yarışması’nın 10 finalisti, ünlü film eleştirmeni ve LACMA Film Independent serisi küratörü Elvis Mitchell tarafından açıklandı. Mitchell’ın yarışmaya başvuran iki yüz bir film arasından seçtiği on kısa filmin yönetmenleri, festival boyunca Los Angeles’ta misafir edilecek ve mart ayında filmlerini Hollywood’un tarihi sineması Egyptian Theater’da sergileme imkânı bulacaklar. Seçilen filmler ve yönetmenleri şöyle: Avni Amca (Çiğdem Topaloğlu), Birlikte (Barış Çorak), Boş Köy (Hakan Hücüm), Kafa (Koray Sevindi), Kor (Cihan Sağlam), Mama (Ahmet Bikiç), Nefs (Aksel Bonfil), Patika (Onur Yağız), Şeref Dayı ve Gölgesi (Buğra Dedeoğlu), Yolculuk (Nadim Güç). Geçtiğimiz yıllarda Derviş Zaim ve Semih Kaplanoğlu’nun başkanlığını yaptığı jüride bu sene yer alacak isimler şubat ayında açıklanacak.
↧
Yapımcılar Yunus ve Mevlânâ filmini ticarî görmüyor
Kürşat Kızbaz, Çanakkale ve Mevlânâ’dan sonra ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ filmiyle yeniden izleyici karşısında. 16 Ocak’ta Avrupa’da da vizyona girecek filmin senarist, yönetmen ve yapımcılığını üstlenen Kızbaz ile yeni filmini konuştuk.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun Kürşat Kızbaz. Henüz üniversiteyi bitirmeden çektiği ‘Rumi Ahlaf’ adlı belgesel ile ABD’den eğitim bursu kazandı ve filmi aynı ülkede 25 üniversitede gösterildi. Mezuniyetinden sonra ‘Çanakkale 1915’ adlı bir belgeseli yönetti. 2008 yılında daha profesyonel şartlar ve destekler ile çektiği ‘Mevlana: Aşkın Dansı’ belgeseli, 65 ülkede gösterildi, Discovery Channel Europe başta olmak üzere televizyonlarda yayımlandı. 33 yaşındaki genç yönetmen şimdi de ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ ile seyirci karşısında. “Ben film ile siyaset değil sanat yapmaya çalışıyorum.” diyen Kürşat Kızbaz, bunu yaparken “bu ülkeyi bu ülke yapan” değerlerin fikirlerini anlatma heyecanı duyduğunu söylüyor. İlk filminden itibaren resmî ve özel kuruluşlardan aldığı hatırı sayılır desteği de buna bağlıyor. ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ için Kültür Bakanlığı’nın 300 bin TL maddi destek verdiği göz önüne alınırsa, Kızbaz’ın sözlerine hak vermek gerek: “İnsanlar ve kurumlar bana değil, Mevlana projesine ya da Yunus Emre’nin filmine destek verdiler.” “Mevlânâ ve Yunus, benim duygu ve düşünce dünyamda önemli yeri olan insanlar. Birbirlerine vesile oluyorlar diyebilirim. Mevlânâ’yı araştırırken Yunus’a varıyorsunuz.” Bundan sonra sırada bir ‘Hacı Bektaş-ı Veli’ filmi mi var?’ sorusuna ise “Neden olmasın?” diye cevap veriyor. Kızbaz, zor bir yükün altına girdiğinin farkında. Fakat fazla seçeneği de yok: “Kendi değerlerini anlatıp evrensele ulaşmaya çalışan çok büyük yapımcılarımız yok, maalesef. Neden ben hem yapımcı, senarist ve yönetmenim? İyi birisi olsaydı zaten benden önce yapardı ya da birlikte yapardık. İnsanlar belki de Mevlânâ’yı ve Yunus’u ticari bir iş olarak görmüyorlar.”DEĞERLERİMİZİN HATIRLANMASI İÇİN...‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’ni bir şeylere karşı bir duruş olarak tanımlıyor Kürşat Kızbaz. Neye karşı bir duruş sergilediğini kendisinden dinleyelim: “Kaybolan değerlerimizin unutulmasına, hatırlatılmamasına; sinemamızda bizi biz yapan değerlerin anlatılmamasına karşı… Mesela bir Hacı Bektaş-ı Veli filmi de yok bizde. Yunus Emre’nin ilahilerinin altında müthiş bir felsefe olduğunu gençlerimiz bilmiyor.” “Sinemamızda bugüne kadar böyle bir film yapılmadı.” diyen Kürşat Kızbaz’a göre filmin ayırt edici özelliği, Yunus Emre’yi ele alış şeklinde saklı: “İslamiyet’in yumuşak yüzünü evrensel değerlerle insanlara anlatması; sevgiyi ve barışı, Yunus Emre’nin evrensel düşüncelerini anlatması açısından böylesi yapılmadı.” Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ ve Taptuk Emre’yi öyküye dâhil eden Kızbaz, aralarında iki asır bulunan Hallac-ı Mansur ile Yunus’u buluşturma fikrine ‘kendi okumaları’ndan yola çıkarak karar vermiş. “10 yıldır tasavvuf okuyorum. Bu filmi ortaya çıkarırken, belgesel olmadığı için, yan karakterleri zamanı aşarak getirmek istedim. Hallac-ı Mansur da çok özel bir karakterdi. Ene’l-Hak dediği için derisi yüzülen bir insan, Yunus’un felsefesine yakındır. Çünkü Yunus da Allah’ı yakından hissedebildiği için dışlanmıştı.” ‘Kendi okumaları’ dışında Kürşat Kızbaz’ın Yunus Emre hakkında beslenme kaynakları ise hayli geniş: “Tasavvuf ve Yunus Emre ile ilgili Türkiye’de kim varsa onlarla ya oturup konuşmuş ya da kitaplarını okumuşumdur. ” Vizyon dışında filmin diğer alanlardaki yolculuğu ise başka yapımcılar için ‘kıskandırıcı’. ‘Yunus Emre: Aşkın Sesi’, şimdiden Bahreyn’den Zürih’e, ABD’den Hindistan’a kadar birçok yerden gösterim daveti almış. Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY), filmi Türk cumhuriyetlerinde gösterecek. Yunus Emre Enstitüleri, şubeleri vasıtasıyla filmi dünyada göstermek istiyor…
↧
Çukurova 7. Kitap Fuarı, Orhan Kemal Sempozyumu'yla açılıyor
Çukurova 7. Kitap Fuarı, "Orhan Kemal 100 Yaşında" sempozyumu kapsamında bir dizi etkinlik ve sergiyle yarın kapılarını kitapseverlere açıyor.60 etkinlik ve 300 yazarın kitapseverlerle buluşacağı Çukurova 7. Kitap Fuarı yarın kapılarını kitapseverlere açıyor. 230'un üzerinde yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenen Çukurova Kitap Fuarı'na 6 gün boyunca aralarında Doğan Hızlan, Ayşe Kulin, Canan Tan, Mustafa Balbay, Can Dündar, Gülten Dayıoğlu, Ahmet Ümit, İpek Ongun, Yekta Kopan, Haydar Ergülen, Ercan Kesal ve Nebi Özgentürk gibi pek çok ünlü yazar ve şair konuk olacak.Açılış gününde ayrıca senarist ve yönetmenliğini Nebil Özgentürk'ün üstlendiği "Sanatımızın Hatıra Defteri" belgeseli, "Orhan Kemal" bölümü gösterimi yapılacak ve tasarımını Sadık Karamustafa'nın yaptığı, Orhan Kemal'in Adana'da geçirdiği yıllar ve eserlerinden seçme metinlerden oluşan "Bereketli Topraklar Yolculuğunda Orhan Kemal 100 Yaşında" sergisi sanatseverlerle buluşacak.Sempozyum kapsamında ayrıca "Yaşamı ve Eserleri ile Orhan Kemal, Türk Edebiyatı'nda Orhan Kemal ve İzleri, Edebiyattan Sinemaya Orhan Kemal, Türkiye Yazarlar Sendikası'nın Anıt Yazarı Orhan Kemal 100 Yaşında, Bursa Cezaevi'nde Bir Çukurovalı, Çukurova'dan Bir Orhan Kemal Geçti" başlıkları altında paneller düzenlenecek.Çukurova 7. Kitap Fuarı, TÜYAP Fuar Alanı'nda 10.00 - 20.30 saatleri arasında 20.30'a kadar açık olacak.(İHA)
↧
↧
Yine yeniden ‘dünya kenti İstanbul’
1996’da Topkapı Sarayı dış avlusundaki tarihi Darphane-i Amire binasında açılan “Dünya Kenti İstanbul Sergisi”, 18 yıl aradan sonra yeniden açılıyor.Değişen, dönüşen, herhangileşen İstanbul’a hafıza tazeletmeyi amaçlayan “Yine, Yeni: Dünya Kenti İstanbul” adlı sergi, 15 Ocak-22 Şubat tarihleri arasında Karaköy’deki Galata Rum Okulu’nda ziyaret edilebilecek.
↧
Tarantino yeni filmi için kolları sıvadı
Amerikalı yönetmen Quentin Tarantino, 2012’deki son filmi Zincirsiz’in (Django Unchained) ardından yeni filmi için kolları sıvadı. Ünlü yönetmenin, “The Hateful Eight” adını verdiği yeni filmi de western türünde olacak.Filmin senaryosunu bitiren Tarantino, çekim tarihleri konusunda ise henüz herhangi bir açıklama yapmadı. Tarantino geçtiğimiz aylarda Zincirsiz’i çekerken çok eğlendiğini ve türe dair yeni şeyler öğrenerek tecrübe edindiğini dile getirmişti. Oyuncu kadrosunu şekillendirmeye çalışan Tarantino’nun, daha önce iki kez çalıştığı Christoph Waltz ile tekrar çalışmak istediği de yapılan yorumlar arasında.
↧
Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin dünyası
İlim ve İrfan dergisi, ocak sayısında tasavvuf hayatının önderlerinden Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ni işliyor.Dergide, Prof. Dr. Necdet Tosun, Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Prof. Dr. Süleyman Derin ve Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ni ve Nakşibendiliği değerlendiriyor. Yakup Çerhi, Ubeydullah Ahrar, Saadettin Kaşgari, Abdurrahman Molla Cami, İmam Rabbani, Mevlana Halid Bağdadi Hazretleri Prof. Dr. Derin’in kaleminden anlatılıyor. Prof. Dr. Mustafa Kara ise tasavvufun ete kemiğe büründüğü mekanları yani tekkeleri kaleme alıyor yazısında. Kıymetli bir tasavvuf büyüğünü, Ebü’l-Hasan Şazeli’yi ise Şaban Karaköse, derginin portre bölümünde anlatıyor. Kinin ve intikamın insanı sürüklediği felaketlere işaret eden İsmail Acarkan, “Kin ve intikam kalbi karartır” başlıklı yazısında bu hususta en güzel yolun affetmek olduğuna vurgu yapıyor. Ömer Döngeloğlu, Said Yavuz, Kâmil Yeşil, Kemal Özer ve Zahit Yakın bu sayının diğer yazarları. (0212 694 98 98)
↧