İstanbul Üniversitesi’nin çok konuşulan ama pek bilinmeyen özel bir resim koleksiyonuvar. Yüzlerce eserin bulunduğu koleksiyonun önemli bir bölümünü Feyhaman Duranve Selim Turan’ın yapıtları oluşturuyor. Şimdiye dek sadece meraklıları tarafındangörülen bu büyük koleksiyon yakında Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenecek.İstanbul Üniversitesi’ne (İÜ) ait Feyhaman Duran (1886–1970) ve Selim Turan (1915-1994) koleksiyonlarının 2013 - 2014 döneminde Sakıp Sabancı Müzesi’nde (SSM) sergilenmesi planlanıyor. Normalde İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nın üst katında sergilenen koleksiyon, 148 yıllık binada geçtiğimiz aylarda başlayan restorasyon çalışmaları sebebiyle, Sakıp Sabancı Müzesi’nde korumaya alındı. Üniversite koleksiyonundaki Feyhaman Duran ve Selim Turan yapıtlarının Sabancı Üniversitesi bünyesindeki Sakıp Sabancı Müzesi’ne nakledilmesi için iki üniversite arasında protokol imzalandı. Protokol gereğince eserler; sayım ve devir teslim işlemlerinin ardından sigortalanıp, sanat eserleri taşınması konusunda uzmanlaşmış ekiplerce paketlenerek Sakıp Sabancı Müzesi’ne nakledildi. Koleksiyonun, İÜ Rektörlük Binası’nda olduğu gibi Sakıp Sabancı Müzesi çatısı altında da her türlü iklimlendirme ve güvenlik koşulları içinde korunmaları sağlanıyor. İÜ Rektörlük Binası’ndaki restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra geri dönecek eserlerin; bu süre içinde 2013 - 2014 döneminde Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenmesi bekleniyor. SSM’den herhangi bir açıklama alamadık ama İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, konuyla ilgili yazılı bir bilgilendirme yaptı. “İstanbul Üniversitesi binalarının yenilemesi ve restorasyonu ile İstanbul Üniversitesi’ne ait tarihi eserlerin toplumla buluşturulması niyetlerinin bir arada yaşam bulduğu İÜ Feyhaman Duran ve Selim Turan koleksiyonlarının Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenmesi projesi; iki üniversite arasında ortak ve örnek bir çalışma olacak.” diyen Söylet; konuyu şöyle detaylandırdı: “İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binasını İl Özel İdaresi’nin desteği ile restore ediyoruz. İÜ Feyhaman Duran ve Selim Turan koleksiyonları Rektörlük Bina’mızın 3. katında sergileniyordu. Restorasyon çalışmaları yaklaşık 2 yıl süreceği için bu çok değerli ve bize emanet edilen koleksiyonların zarar görmemesi ve restorasyon boyunca sanat severlerden uzak kalmaması amacıyla Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ile bir protokol imzaladık. Bütün eserler; konusunda uzman öğretim üyelerimiz tarafından tek tek sayıldı, fotoğraflandı, görüntülendi. Hepsinin envanter kayıtları çıkartıldı. Daha sonra bu eserlerin sigortası yapılarak, yine konusunda uzman ekiplerce müzeye nakledilmesi sağlandı. Üniversitemize ait olsa da dünya mirası olan bu eserler Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanat severlerle kısa bir zaman sonra buluşacak. İÜ Feyhaman Duran ve Selim Turan koleksiyonları sergisinin açılışını birlikte yapacağız.”FEYHAMAN DURAN EVİİstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin yanı başında kırmızı aşı boyalı küçük ve ahşap bir yapı var: Feyhaman Duran Kültür ve Sanatevi. Ressam Feyhaman Duran ve eşi Güzin Duran’ın 1969 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağışladıkları ev, 2001 Haziran ayından bu yana müze olarak hizmet veriyor.
↧
İstanbul Üniversitesi koleksiyonu SSM’de sergilenecek
↧
‘Siirtli Hamlet’ şehre sinema salonu getirir mi?
Helihazırda bir sinema salonu bulunmayan Siirt’te yeni sezonda gösterime girmesi planlanan “Siirtli Hamlet” adlı komedi filminin çekimlerine 23 Eylül’de başlanacak.Yapımcılığını Ferit Yüksek ve AYPİ yapım üstleniyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Serli Nişanyan oturacak. Filmin oyuncu kadrosunda Yeşim Salkım, Sümer Tilmaç, Oya Aydoğan ve Yaşar Alptekin gibi isimler yer alıyor. Filmin proje sahibi Ferit Yüksek, “1994 yılına kadar Siirt’te dört sinema vardı. Çevre illerden insanlar en şık kıyafetlerini giyer sinemaya gelirlerdi, şu anda gerçek bir salonu yok, bu yapımla ‘Siirt’te bir sinema salonu yapalım’ projesini de başlatacağım.” dedi. KÜLTÜR-SANAT
↧
↧
Dünyanın en iyi basın fotoğrafları
Dünyanın en prestijli basın fotoğrafları yarışması World Press Photo - Dünya Basın Fotoğrafları 2013 sergisi bu yıl beşinci kez Forum İstanbul’da düzenleniyor.Bugün açılacak sergide 124 ülkeden 5 bin 666 fotoğrafçının katıldığı yarışmadan toplam 150 eser yer alıyor. Serginin açılışına World Press Photo Yarışması’nda Genel Haberler Hikâyeler dalında birincilik ödülü kazanan İtalyan fotoğrafçı Alessio Romenzi ve ‘Flaş Haberler Tek Fotoğraflar’ dalında ikincilik ödülü kazanan Emin Özmen de katılacak. World Press Photo - Dünya Basın Fotoğrafları 2013 sergisi, 3 Eylül’e kadar ziyarete açık olacak. KÜLTÜR-SANAT
↧
Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası kampta
Sabancı Vakfı’nın 2009 yılından bu yana desteklediği, Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) çatısı altında faaliyet gösteren Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, Şef Cem Mansur yönetiminde 15 Ağustos – 6 Eylül tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi’nde kampa giriyor.Türkiye ve yurtdışındaki 14 farklı konservatuardan 80 öğrencinin özel elemeler sonucu bir araya gelerek oluşturduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’ndaki genç müzisyenler kamp süresince yoğun bir programa katılarak dünyanın en ünlü keman virtüözlerinden Shlomo Mintz ile Aya İrini’deki konsere ve ardından İtalya turnesi konserlerine hazırlanacak. Kamp süresince, müzik provalarının yanı sıra genç müzisyenler; “Demokrasi Laboratuvarı”, “Gençlik Atölyeleri” ve “Farkındalık” çalışmalarına da katılacak. Orkestra, ilk konserini 2 Eylül akşamı Aya İrini’de verecek ve bu konserde Barış İçin Müzik Vakfı Çocuk Orkestrası ile birlikte seyircilerine de bir sürprizi olacak. Orkestra, İstanbul konserinin ardından Verdi’nin 200. doğum yılı kutlamaları kapsamında, İtalya’da 7 konsere daha çıkacak. İtalya’daki ilk konserini Ravello Festivali’nde verecek olan gençler; Rossini, Beethoven ve Brahms’ın eserlerini seslendirecek. (www.genclikfilarmoni.org) KÜLTÜR-SANAT
↧
Küçükçekmece’de geleneksel sanat akademisi başlıyor
Küçükçekmece Belediyesi Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi Geleneksel Sanatlar Akademisi, on dört ayrı dalda vereceği dersler ile geleneksel sanatlar eğitimine başlıyor.Akademi’de Hat, Tezhip, Minyatür, Ebru, Cilt, Çini, Katı’, Kalemişi, Bilimsel Bitki İllüstrasyonu, Kağıt Restorasyonu, Temel Sanat Eğitimi, Kaligrafi, Osmanlıca, Arapça dersleri verilecek. Danışman ustaları ise hat sanatında Davud Bektaş, tezhip ve kalemişi sanatında Semih İrteş, minyatür sanatında Taner Alakuş, ebru sanatında Alparslan Babaoğlu, cilt sanatında İslam Seçen, Katı’ sanatında Dürdane Ünver, çinide Latife Aktan Özel ve Osmanlıca dersinde Nevzat Kaya. Geleneksel Sanatlar Akademisi’ne başvurular, 8 Eylül’e kadar Sefaköy, Cennet ve Halkalı kültür sanat merkezlerine yapılabilecek. Öğrenciler bir sınav ve bir mülakat ile tespit edilecek. Mülakatta başarı elde edenler eğitim alma hakkını kazanacak. (0212 411 08 85) KÜLTÜR-SANAT
↧
↧
‘Ben Edirne için yaşıyorum’
Kubbealtı Neşriyatı’nın Bursa ve Konya Defterleri’nden sonra yayımladığı Süheyl Ünver’in Edirne Defterleri, bir anlamda şehrin hüzün güldestesi… “Ben Edirne için yaşıyorum.” demişti Ünver. Bugün, yaşadığı şehir için bu sözü söyleyecek kaç kişi var?Geçen asrın hezarfeni (bin fen sahibi) Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver (1898-1986), Edirne Defterleri'nde, Muradiye'deki mezar taşı resimlerinin altına şöyle yazmış: “Edirnemizin en perişan yerleri: mezar taşları. Ne utanç, ne ayıp, tarif edemem. Bu mezbelelerde yatanların babaları, dedeleri olduğunu ve eskiden bugün kendileri gibi yaşadıklarını düşünmüyorlar. Bu âvâre torunlar, koca bir tarihimizin mezaristanlarımızda sergi halinde teşhir olunduğunun farkında değiller.” Bu cümleler, belki de onun bütün hayatının ıstırabıdır. Yok edilen tarih ve medeniyet karşısında koparılan feryat... Tıp tahsili gören Süheyl Ünver'in gönüllü olarak başladığı arşivciliği, şehir tarihçiliği, gelenekli sanatlarla ünsiyeti ve başta İstanbul olmak üzere gidebildiği her yerde tarihî eserleri kayda geçirme merakı, çok genç yaşlarda başlar. Hattat dedesinin konağında uyanan hat ve süsleme sanatlarına ilgisini, 1916'da girdiği Medresetü'l Hattatin'den aldığı icazetle kemale erdirir. Aynı yıllarda Hoca Ali Rıza Bey'den resim dersleri alır ve onunla İstanbul'u köşe bucak dolaşarak karakalem ve suluboya resimler yapar. Bütün bunlar, gelecekte binlerce defterde bütün tarihi varlığımızı kaydedecek olan Süheyl Ünver'in, hazırlık yılları gibidir. Kader sanki onu bir kurtarıcı olarak hazırlamaktadır. Tarihi varlığımızın dokusunu oluşturan dinî ve tarihî yapılarla sivil mimari örnekleri son yüz yıl içerisinde emsali görülmemiş bir yıkım yaşadı. Balkan Savaşları ve Kurtuluş Savaşı'ndaki düşman işgalleri, Cumhuriyet sonrası Tek Parti dönemindeki talanlar, 1950'den sonra modernleşme adı altında ‘laubalice' yapılan yıkımlar ile 60'lardan sonraki aşırı göç dalgası, binlerce tarihi varlığı yok ettiği gibi şehirlerin kimliğini de değiştirdi. Bütün bu yıkımların şahidi olan Ünver, yangından bir şeyleri kurtarmak ister gibi şehirden şehre koşarak gördüğü her yapıyı resmederek kayıt altına almaya çalıştı. Ahmet Güner Sayar, onun bu çabasının anlamını çok çarpıcı bir cümle ile özetler: “Bir fantezi olmasa bile şunu cesaretle ifade edebilirim: Dünyada Türk varlığına ait her şey yok olsa, fakat Süheyl Ünver'in defterleri ve arşivi kalsa, Türklüğün bu topyekûn yok oluştan dirilişe en kısa zamanda geçeceğini iddia edebiliriz.” Söz konusu talan ve tahripten en çok etkilenen şehirlerden biri Edirne'dir. İşgal yıllarındaki tarih katliamının ardından Cumhuriyet dönemindeki duyarsızlık ve yanlış uygulamalar, şehrin tarihî ve dinî yapılarını önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Kubbealtı Neşriyatı'nın Bursa ve Konya Defterleri'nden sonra yayınladığı Edirne Defterleri, bir anlamda şehrin hüzün güldestesi… Süheyl Ünver, 1950'lerin sonunda ve 60'lı yıllarda yaptığı çalışmalarla Edirne'yi kayda geçirdi. Günün her saatinde Edirne'yi sokak sokak gezerek mezar taşlarını, çeşmeleri, camileri, sebilleri, sokakları, köprüleri, ocak bacalarını, duvar kitabelerini resmetti, toplumu uyanışa çağırdı: “Selimiye'ye iki defa gittim. Birinde bilerek bir namaz kıldım. Camiin şimdi yerinde olmayan top kandili altında. Çelik borulu iskelenin yıkıldığında yaptığı hasarı üzülerek bir bir gördüm. Her şeye ilham kaynağı Selimiye! Neler neler düşündüm. Yer sarsıntısı çatlaklarının tamirine sevindim. Fakat daha yapılacak çok iş var…” “Edirne'nin en güzel pitoresk yeri” dediği Ayşe Kadın Sebili resminin altına, “Taşa toprağa milli ve olgun hüviyetini veren Türkler bulundukları yerlerde bunların en güzel örneklerini bırakmışlar.” dedikten sonra bunların yol açma bahanesiyle bir bir kaldırıldığını yazıyor. “Bunu ben Edirne'de maalesef çok gördüm. Ne yazık.” diye bitiriyor notunu. Süleymaniye Kütüphanesi'nde Edirne ve Edirneliler hakkında 23 defteri bulunan Ünver'in elimizdeki defterinin sayfaları insanı tarih içinde bir Edirne gezisine çıkarıyor. Gazi Mahmud Çeşmesi, İbrahimağa Çeşmesi, Muradiye'de İkinci Sultan Murad'ın Mevlevihanesi, Süleymaniye'de Kirazlı Mescid, İpsala'da Alaca Mustafapaşa Camii, köprüler, konaklar, mezarlıklar… Ünver el yazısıyla, bazen Latin harfleriyle kimi yerde de eski harflerle tuttuğu not ve izahlarla ‘Edirne Medeniyeti'ni kayda geçiriyor. Edirne Defterleri, bir yandan sevinç, çokça da hüzün veriyor insana. Sevinç, çünkü Türk tarihinin en büyük arşivcilerinden biri bizim için şehrin resimleyip saklamış; üzüntü çünkü, kitaptaki eserlerin çoğunun yerinde şimdi yeller esiyor; tahrip ve yıkım sürüyor. Gönül ister ki Süheyl Ünver'in binlerce defterinin tamamı yayınlansın, hüznümüze yeni hüzünler katacak olsa bile… “Ben Edirne için yaşıyorum.” demişti Ünver, bugün, yaşadığı şehir için bu sözü söyleyecek kaç kişi var?
↧
Yılmaz Güney Film Festivali'ne başvurular başladı
Batman Belediyesi ve Ortadoğu Sinema Akademisi'nin ortaklaşa gerçekleştireceği ve bu yıl dördüncüsü düzenlenecek Yılmaz Güney Kürt Kısa Film Festivali için başvurular başladı. Festivale yapılacak film başvurularında son tarihin 15 Eylül olduğu açıklandı.Batman'da bu yıl 13-17 Kasım tarihleri arasında 4'üncüsü düzenlenecek Yılmaz Güney Kısa Film Festivali için başvurular başladı. Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, Belediye Başkan Yardımcısı Gülistan Akel ile birlikte belediye meclis odasında konuyla ilgili basın toplantısı düzenledi.Kısa film ve kısa film öykü kategorilerinden oluşan yarışmalı bölümlerin yanı sıra uzun metrajlı filmler ile belgesel filmlere de gösterim kategorisinde yer verilecek. Festivalde, kısa film kategorisinde birinci seçilecek filme 7 bin, ikinci filme 5 bin, üçüncü filme ise 3 bin lira para desteği ödülü, kısa film öykü ödülü kategorisinde seçilecek öyküye ise 5 bin lira film yapım desteği verileceği belirtildi. Başkan Vekili Serhat Temel, "Bu günden itibaren film başvurularını almaya başlayacağımız Yılmaz Güney Film Festivali'ni genç Kürt sinemacıların, sanat yaratımlarını, özgün hikâyelerini, görsel zekâlarını, sinemanın dili ve kendi özel anlatım ifadeleri ile buluşturan bir platformun adresi kılmayı amaçlıyoruz." şeklinde konuştu. Festival'de yarışacak sinemacılar başvuru dosyalarını '4. Yılmaz Güney Film Festivali. Batman Belediyesi. Kültür Müdürlüğü. Kat : 4 No: 407 Batman' adresine göndermeleri gerekiyor.(CİHAN)
↧
Japonya ile müzikal yakınlaşmalar
‘Ertuğrul Fırkateyni’ ile yaklaşık bir asırdır tarihi ilişkilerimizin ‘uzaktan’ da olsa devam ettiği Japonya ile müzikal etkinlikler ile yakınlaşılıyor.‘Uzak Ülke Yakın Dost’ adı altında Türkiye ile Japonya arasında bir dizi müzik etkinliği gerçekleştirilecek. Türk Musikisi Vakfı, Okayama Türk Kültür Merkezi ve NİTTOKAİ Derneği’nin işbirliğiyle, Türkiye ve Japonya arasında kültür köprüleri kurmak amacıyla hazırlanan Uzak Ülke Yakın Dost projesi, İstanbul Heybeliada Su Sporları Kulübü’nde 17 Ağustos’ta gerçekleştirilecek. Etkinlik, Türk ve Japon sanatçılar tarafından verilecek ilginç bir konserle saat 21.00’de başlayacak. İlk konserde, Japon Korolar Birliği’ne bağlı Gossoda Waso Korosu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Tarihi Türk Müziği Topluluğu Mehter Bölümü birlikte sahne alacak. İki yetkin ve güçlü müzik topluluğu, Türk ve Japon kültürlerine ait eserlerden oluşan çarpıcı bir repertuarla karşısına çıkacakları İstanbullulara müzik şöleni sunacaklar. Etkinliğin ikinci adımı ise 2014 yılının Mayıs ayında Japonya’nın Tokyo ve Okayama şehirlerinde gerçekleştirilecek.
↧
Bana aileni anlat!
Ülkemizin bereketli festival takvimine bir yenisi daha ekleniyor.Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) tarafından gerçekleştirilecek Uluslararası Boğaziçi Film Festivali 14-30 Kasım arasında yeni umutlarla yola çıkacak. Festivalde, “Türkiye’de ve dünyada etik, estetik ve teknik bütünlüğe sahip sinema filmlerinin gelişmesine katkı sağlanması, genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesine maddi ve manevi destekler oluşturulması, ülke sinemamızın bir kimliğe kavuşması fikrinin gündemde tutularak gerekli faaliyetlerin yapılması, ülke sinemasının yurt-içinde ve yurtdışında tanıtılması” amaçlanıyor. Festival kapsamında animasyon ve kurmaca dallarında kısa film yarışması ve belgesel film yarışması düzenlenecek. Ayrıca, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın desteğiyle ‘Bana Aileni Anlat’ temalı kısa film yarışması gerçekleştirilecek. Bana Aileni Anlat temalı kısa film yarışmasına son başvuru tarihi 16 Eylül 2013. 50 bin TL’lik ‘Ahmet Uluçay Büyük Ödülü’nün yer aldığı yarışmada En İyi Kısa Film, En İyi Belgesel ve En İyi Animasyon dallarında ise 25 bin TL para ödülü verilecek.
↧
↧
Cin Çarpması’na yaz sezonunda 155 bin seyirci
Yönetmen Hasan Karacadağ’ın son filmi “Dabbe: Cin Çarpması”, Türk sineması için zor bir dönem olan yaz sezonunda önemli bir başarıya imza attı.Geride bıraktığımız bayram haftasının tek yerli yapımı olan ‘Dabbe: Cin Çarpması’, yüksek bütçeli Şirinler 2’nin ardından, Wolverine’i geride bırakarak bayram haftasını 2. sırada tamamladı. Filmin toplam izleyicisi sayısı ise ikinci hafta sonunda 155 bine ulaştı. Dabbe: Cin Çarpması, 1986 yılında Muğla’da cinleri kullanarak define bulan bir köylünün başından geçen bir olaydan uyarlandı. Yaşanmış, gerçek bir öyküden uyarlanan film, “Şimdiye kadar izlediğiniz bütün korku filmlerini unutun” sloganıyla 2 Ağustos’ta vizyona girdi.
↧
‘Can Evi’ bu yıl da kapalı
1999 yılında hayatını kaybeden, çağdaş Türk şiirinin önemli şairlerinden Can Yücel için bu yıl anma töreni yapılmayacak.Şairin eşi Güler Yücel, şairin mezarına düzenlenen saldırıyı kınamak için bu yıl da anma töreni yapılmayacağını, müzeye dönüştürülen Can Evi’nin de ziyarete açılmayacağını söyledi. Güler Yücel ve kızı Su Yücel, ölümünün 14’üncü yıldönümünde Can Yücel’in Muğla’nın Datça ilçesindeki mezarını ziyaret etti. Can Yücel’in diktiği asmadan topladığı yaprakları ve bir demet çiçeği eşinin kabrine bırakan Güler Yücel, mezara saldırıyla ilgili görülen davada beraat kararı çıkmasının kendilerini çok üzdüğünü söyledi. Güler Yücel, “Sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti. Peki, öyleyse bu saldırıyı kim ya da kimler yaptı? Gerçeğin bir an önce ortaya çıkmasını istiyoruz. Gerçek, gün ışığına çıkmadan Can’ın mezarını onarmayacağız. Can Evi’ni de geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ziyarete açmayacağız. Can Yücel hayranları bizi anlayışla karşılasın.” dedi.
↧
Roma’da ‘Soğuk’ rüzgârlar esecek
Roma Türk Film Festivali, üçüncü kez Türk sinemasını İtalya’nın başkentine taşıyor.T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun desteğiyle T.C. Roma Büyükelçiliği’nin katkılarıyla gerçekleştirilen festival, 26-29 Eylül arasında SRP İstanbul ekibinin organizasyonuyla gerçekleştirilecek. Roma Türk Film Festivali’nin onursal başkanlığını, günümüzde İtalyan sinemasının en önemli yönetmeni olarak İtalyan devleti tarafından kendisine onur nişanı verilen Ferzan Özpetek yapıyor. İki yıl önce, İtalyanların, Osmanlı döneminden bu yana korkulu bir ifadeyi esprili bir söylemle anlatmak için kullandıkları “Eyvah Türkler Geliyor – Filmleriyle Geliyor / Mamma Li Turchi – Arrivano Con I Film” sloganıyla yola çıkan festival bu yıl ‘Soğuk’ filmiyle açılacak. Dünya prömiyerini 63. Berlin Film Festivali’nde yapan Uğur Yücel imzalı film, İstanbul Film Festivali’nde de yarışmıştı. Uğur Yücel’in yazıp yönettiği filmde Cenk Medet Alibeyoğlu, Ahmet Rıfat Şungar, Valeriya Skorokhodova, Julia Vaniukova, Yulia Erenler, Şebnem Bozoklu, Rıza Sönmez ve Ezgi Mola rol alıyor. Çekimleri Kars’ta yapılan film, 3-19 Temmuz’da Sırbistan’da düzenlenen Paliç Avrupa Filmleri Festivali’nde, En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştı. Roma Türk Film Festivali, sadece Türk sinemasının öykülerini merak eden İtalyan seyircisi için değil, açtığı yeni dağıtım ve işbirliği olanaklarıyla, Türk sinemasının profesyonelleri için de sürekli güncel kalan, İtalyan sinemasının büyük destekçileri ve yapımcılarını bir araya getirerek ortak projelerin üretilmesine zemin hazırlayan bir platform olmayı amaçlıyor. Yakın zamanda programı açıklanacak festival, bu yıl 15 filmlik bir seçkiyle İtalyan sinemaseverler ile buluşmaya hazırlanıyor.
↧
Öyküdeki büyük sarsıntı
Depremin ve getirdiği acıların sıkça görüldüğü ülkemizde, bu yaşananlar edebiyata ne kadar yansıyor? Alakarga Yayınları, ‘Fay Boşluğu’ adlı kitapta Türk edebiyatındaki deprem öykülerini bir araya getirdi. Ömer Seyfettin’den Tanpınar’a Nezihe Meriç’ten Hakan Bıçakçı’ya öykücülerimizin depreme bakışı...17 Ağustos 1999 depreminin üstünden tam 14 sene geçti. Yaralar sarıldı, evler yeniden inşa edildi. Hayata kaldığı yerden, bir şekilde devam edildi ama o günlerin anıları silinmedi. İzmitli şair ve öykücü Kadir Yüksel de o derin sarsıntıyı yaşayıp yakınlarını göçük altında kaybedenlerden. Dergiciliğin getirmiş olduğu bir refleksle Yüksel, depremin hemen ardından, acılar henüz tazeyken, başlarından geçenleri öyküleştirmelerini istemiş dostlarından, “Üçüncü Öyküler” dergisinde yayımlamak üzere. Kısmet olmamış. Şimdi, 14 sene sonra, bir senelik çalışmanın ardından “Fay Boşluğu – Türk Yazınından Deprem Öyküleri”ni derledi Kadir Yüksel. Alakarga Yayınları tarafından neşredilen kitapta, aralarında Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nezihe Meriç, Muzaffer İzgü, Tomris Uyar, Hakan Bıçakçı, Aziz Nesin, Ahmet Ümit ve Bilge Karasu’nun da bulunduğu 28 yazarın öyküleri yer alıyor. Kadir Yüksel, kitabı hazırlarken Samipaşazade Sezai’den başlayarak Behiç Duygulu, Mehmet Seyda gibi artık az bilinen öykücülerle birlikte, günümüzün genç yazarlarını da dâhil ederek Türk öykücülüğünün bütün isimlerini ve öykülerini taramış. Ancak yolun sonunda depremle ilgili ulaşabildiği öykü sayısı 60’ı bulmuyor. “Depremle yaşayan bir ülke olmamıza rağmen, depremle ilgili öykü sayısı doğru orantılı değil.” tespitinde buluyor. Yüksel ve Türk öyküsünde depremin Gölcük depremiyle birlikte yoğunlaştığını söylüyor. Yazara göre 1999 yılından sonra roman ve şiirlerde de depremin izine daha sık rastlanmasının sebebi, olan biteni naklen televizyonlardan seyretme-miz, takip etmemiz. Tabiat olaylarına, afetlere karşı duyarsızlık konusunda, “Türk öykücüleri doğa olaylarından fazla etkilenmemiş olabilir ama insanın kendi içindeki depremi yazmışlar. Haksızlık etmek istemem.” diyor ve son 14 yıldır depreme daha fazla yer verilişini şöyle yorumluyor: “Bütün Türkiye’yi saran bir dayanışma ruhu oldu. Bu ruhun edebiyata yansımamasını düşünmek mümkün değil.” Büyük ustalara ya da adı sanı çok bilinmeyen öykücülere ait öyküler, kitapta kronolojik bir sırayla verilmiyor. Sözgelimi 1962’de dünyadan göç eden Tanpınar’ın “Erzurumlu Tahsin” adlı öyküsünün hemen ardından Barış Bıçakçı’nın 2006 yılında yayımlanmış “İyilikseverler” öyküsü yer alıyor. Yüksel bu durumu “İstedim ki öyküler baştan sona okunduğunda deprem öncesi, depremden önceki tedirginlikler, binaların durumu, deprem anı, çöküntü, göçler, kaçmalar, yer değiştirmeler ve insan ruhuna etkilerini yansıtsın. Öykücülerin dönemlerine göre değil, depremin seyrine göre bir kurgulama yaptım.” sözleriyle açıklıyor. “Fay Boşluğu” için tarama yaparken Yüksel’in izlediği yol ise önce büyük depremlerin tarihlerini çıkartmak olmuş. O dönemleri daha detaylı incelediğinde ise edebiyata az da olsa yansıdığını görmüş. Meşruti-yet’ten önce yaşanan büyük İstanbul depremi Ömer Seyfettin’in öykülerine yansıdığı gibi 1939’daki Erzincan depreminin izlerine de Tanpınar’da, Nazım Hikmet’te rastlamak mümkün. Kitabın girişindeki yazısında depremle yaşamaya alışma çağrılarına isyan eden yazara, o zamandan bu zamana ne değiştiğini soruyoruz. Umutsuz ve bir o kadar da çaresiz cevaplıyor: “Hiçbir şey değişmedi. Değişseydi, hâlâ binalara daha fazla kat çıkmak için çaba göstermezdik, denizi doldurmaya devam etmezdik!”‘Deprem hâlâ anlaşılmış değil’Alakarga Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Cem Kalender, depremleedebiyatı buluşturmaları-nın amacını şu cümlelerle anlatıyor: “Bu kitap aslın-da bir vazife, bir sorum-luluk. 17 Ağustos depremi yakın tarihimizin en bü-yük trajedilerinden biri. Tam olarak anlaşılmış, algılanmış da değil. Bun-dan dolayı, Türk edebi-yatı depreme nasıl bakıyor, nasıl bakmış, deprem algıları neler, bunu edebiyatçıların gözünden görmek ve tekrar ha-tırlatmak istedik. Deprem ve edebiyatı buluşturan Fay Boşluğu'nun bilimsel bir kitap olmaması da çok önemli. Ahmet Hamdi, Bilge Karasu, Aziz Nesin gibi büyük yazarların olması bizi heyecanlandırıyor.”
↧
↧
Apple’ın CEO’sunun hayatını anlatan ‘Jobs’ vizyona giriyor
Sinemaseverler bu hafta 7 yeni film ile buluşuyor. Haftanın öne çıkan filmi ise Apple'ın uzun yıllar CEO'uluğunu yapan Steve Jobs'un hayatını anlatan 'Jobs'. Film de 5 Ekim 2011 tarihinde 56 yaşında hayatını kaybeden Jobs'un ilk zamanları, gençlik yılları, ilk başarıları, düşüşü ve tekrar yükselişi konu ediliyor.İkonik Silikon Vadisinin ileri görüşlü mucidi Steve Jobs'u Ashton Kutcher'ın canlandırdığı biyografik film onu ve özel hayatının kesitlerini tanımlıyor, motivasyonlarını ve onu yönlendiren kişileri anlatıyor. Film buluşları ile dünyayı değiştiren Jobs'un ilk zamanları, gençlik yılları, ilk başarıları, düşüşü ve tekrar yükselişine odaklanıyor. Joshua Michael Stern'in yönettiği ve Ashton Kutcher, Dermot Mulroney, James Woods ile Matthew Modine'in oynadığı "Jobs" da Apple'ın efsanevi CEO'sunun hayatı farklı açılardan ele alınıyor.PERCY JACKSON: CANAVARLAR DENİZİPercy ve arkadaşları yarı tanrıları kurtarmak için sihirli Altın Post'u bulurlar. Çok tehlikeli sularda mücadele etmek zorunda kalan Percy ve ekibi, insanların Bermuda Şeytan Üçgeni dedikleri yere, yani "Canavarlar Denizi" ne girerler. Percy Jackson, mistik varlıklarla dolu bu yolculukta uyanmakta olan eski bir şeytanı durdurmak zorundadır. Thor Freudenthal'ın yönettiği ve Logan Lerman, Alexandra Daddario, Douglas Smith ile Leven Rambin'in oynadığı "Percy Jackson: Canavarlar Denizi" 3 boyutlu ve Türkçe dublaj seçeneği ile vizyona giriyor. AİLEM İÇİNModern tarımın rekabet dolu ortamında, Henry Whipple imparatorluğunu güçlendirirken oğlu Dean'in de kendisine yardım etmesini ister; ancak Dean'in gelecek planları çok daha farklıdır. Profesyonel bir araba yarışçısı olmak tek hayalidir. Çiftlik hakkında soruşturma açıldığında baba - oğul kendilerini bir krizin içinde bulacaklardır. Ramin Bahrani'nin yönettiği ve Dennis Quaid, Zac Efron, Kim Dickens ile Heather Graham'ın oynadığı "Ailem İçin", hırs, rekabet ve komplo içinde bir ailenin birbirine kenetlenip, ayakta kalma çabasının anlatıldığı bir film…TEPENİN UŞAKLARIDoktor olma hayali kuran Hikmet'in en büyük hayali Züleyha'sına kavuşmaktır. Ancak Züleyha'nın babası Sabri Ağa'nın, kızı için başka plânları vardır. Yedi köyün ortaklaşa kullandığı ve üzerinde maçlar yaptığı tepe'yi de sahiplenmektedir Sabri Ağa. Kendi kararlarının önünde engel olarak gördüğü herkes ve her şey için de sinsi plânlar geliştirmektedir. İsmet Eraydın'ın yönettiği ve Samet Karahasanoğlu, Ayşe Öztürk, Selahattin Çakır ile Koral Koç'un oynadığı "Tepenin Uşakları"nda gerçek karakterler rol aldı. SAVAŞIN GÖLGESİNDEAnne ve babası Hitler yanlısı olan Lore, savaş sonrası kardeşleriyle bir başına kalır. Nazi sempatizanları teker teker yakalanarak öldürülürken Lore dört kardeşini yanına alarak yollara düşer. Tehlikelerden kaçmaya çalışan Lore, bir Yahudi mülteciyle karşılaşır. Hayatta kalmak için hayatı boyunca düşman bildiği bir Yahudi'ye güvenmek zorundadır. Cate Shortland'ın yönettiği Saskia Rosendahl, Kai Peter Malina, Nele Trebs ile Mike Weidner'in oynadığı "Savaşın Gölgesinde", Hamburg Film Festivali'nde eleştirmenler tarafından En İyi Film ödülü almıştı. GÖSTER GÜNÜNÜ 2Küçük suikastçi Hit Girl ile genç koruma Kick-Ass'i son gördüğümüzde normal gençler Mindy ve Dave olarak yaşamaya çalışıyorlardı. Dave, mezuniyeti yaklaşırken Mindy'yle dünyanın ilk süper kahraman takımını kurmaya karar verir. Ne yazık ki Mindy, gizlice Hit Girl olurken yakalanınca işi bırakmak ve liseli kötü kızların dünyasını tek başına yönlendirmek zorunda kalır. Aaron Taylor Johnson, Chloe Grace Moretz, Christopher Mintz Plasse ile Morris Chestnut'un oynadığı "Göster Gününü 2", Jeff Wadlow'un kamerasından çıktı. KİRLİ OYUNNew York polisi olan babasının öldürülmesinden 15 yıl sonra Jonas Maldonado polis akademisine girer, mezun olur ve babasının eski ortağı Vito Sarcone'un başını çektiği ahlâksız polislerin bulunduğu bir gruba dahil olur. Malo bu şiddetli ortamda derinlere girer, babasının ölümünün arkasında yatan gerçekleri çözmeye başlar ve sebep olan kişiye hesap sormak için plân kurmaya başlar. Jessy Terrero'nun yönettiği ve Curtis Jackson, Forest Whitaker, Robert De Niro ile Malcolm Goodwin'in oynadığı "Kirli Oyun"un müziklerini ise dünyaca ünlü bas gitarist ve besteci olan Stanley Clark yaptı.(CİHAN)
↧
Türkçe filmde Karadeniz şivesi için altyazılı çözüm
Türkiye'de yarın vizyona girecek 'Tepenin Uşakları Orak Ayı 1980' filminde yoğun olarak kullanılan Karadeniz şivesinin daha iyi anlaşılması için filmde Türkçe altyazı kullanılacak.Trabzon Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Uzmanı olarak görev yapan Dr. İsmet Eraydın'ın yazıp, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği, Trabzonlu oyuncuların rol aldığı 'Tepenin Uşakları Orak Ayı 1980' filmi yarın vizyona giriyor. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nde basın toplantısı düzenleyen ve ilk kez uzun metrajlı bir film çektiğini söyleyen Dr. İsmet Eraydın, şöyle dedi:"Tepenin Uşakları Orak ayı 1980' filmi tamamen yerel prodüksiyon ile Trabzon'da çekildi. Türkiye'de benim bildiğim ilk kez tamamen yerel prodüksiyon ile yapılan filmdir. Kısa film olarak çekime başladık ama sosyal medyadan gelen olumlu mesajlar sonrası uzun metraj olarak çektik. Film, 80'li yıllardaki bir Karadeniz köyünü anlatıyor."86 OYUNCUNUN 6'SI AMATÖR OYUNCU, 80'İ KÖYLÜEraydın, şu ana kadar yapılmış en gerçek Karadeniz filmini çektiklerine inandığını belirterek şunları söyledi:"Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Acil Uzmanı olarak görev yapıyorum. Bu film için 86 amatör oyuncu ile çalıştık. Bunlardan sadece 6'sı amatör düzeyde tiyatro oynamış, Diğer 80'i köydeki insanlar. Şivesi, oyuncularıyla Karadenizi anlatıyor. Biz kendi şivemizi anlayabiliyoruz ama film Muğla'da da, İç Anadolu'da da vizyona girecek. Türkçe filme ilk kez Türkçe altyazı koyduk. Bu da bir ilk olacak. Karadeniz şivesi daha iyi anlaşılsın diye bunu yaptık. Ayrıca filmdeki İngilizce konuşma sahnelerini de Karadeniz şivesine çeviren altyazı koyduk. İlk başta 20 kopya ile çıkacaktık. Ama filme yoğun talep olunca 61 kopya ile çıkma kararı aldık. Biz 61'le özdeşleştik. Aylarda 61'nci gün olmadığı için, tersi 61 olsun diye 16 Ağustos'u vizyona çıkış tarihimiz olarak belirledik. Umarım filmi yoğun ilgi görür ve bizde emeklerimizin karşılığını alırız. Yaklaşık maliyet 400 bin TL'yi buldu. Kaynak da tamamen kendi imkanlarımızla sağlandı."KÖYLÜ HİKMET'İN HİKAYESİTrabzon'un Çiçeklidüz köyünde, 12 Eylül 1980 darbesinin yaklaştığı bir dönemde yaşanan olayları anlatan filmin konusu şöyle:"Filmin baş karakteri genç Hikmet'in babası Almanya'da çalıştığı için Hikmet, 'evin reisi' konumunda bulunuyor. Kışın okuluna devam edip yaz aylarında çobanlık yapan Hikmet'in en büyük hayallerinden biri öğrenimini ilerletip doktor olabilmek. Ancak, hem okuyup hem çalışmak onun için oldukça zor. Köyün en nüfuzlu ailesinin kızı Züleyha'ya duyduğu aşk eklenince Hikmet'in işi iyice zorlaşır. Yıllardır içinde sakladığı bu aşkı, arkadaşlarından aldığı telkinlerle Züleyha'ya anlatmaya karar veren Hikmet'in karşısında Züleyha'nın babası, Sabri Ağa gibi zorlu bir engel bulunmaktadır. Sabri Ağa'nın kızı için başka planları vardır. Öte yandan çevre köylerin birleşip üzerinde maç yaptıkları 'Tepe' de en büyük takıntılarından biridir ve bu tepe üzerinden köylülere karşı adeta bir savaş açmıştır."(DHA)
↧
Yunan sanatçı Karaindrou, Altın Portakal jürisinde
Dünya çapında tanınan Yunan besteci ve piyanist Eleni Karaindrou, 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ulusal jürisinde görev alacak.Çağdaş sinemanın ozanı kabul edilen Teo Angelopulos ile uzun yıllar birlikte çalışan ve Türkiye'de Sonsuzluk ve Bir Gün, Ağlayan Çayır ve Ulis'in Bakışı gibi pek çok filme hazırladığı müziklerle geniş bir hayran kitlesine sahip olan Eleni Karaindrou, Altın Portakal'ın büyük jürisinde yer almanın kendisi için mutluluk verici olduğunu söyledi. Chris Marker, Jules Dassin ve Margarethe von Trotta gibi ünlü yönetmenler için de özel müzikler besteleyen Eleni Karaindrou'nun, müziği gibi ünü de sınırları aşıyor. Geleneksel Yunan müziğini batı formlarıyla birleştiren piyanist, Avrupa'dan Asya'ya çok sayıda müziksevere ulaşmayı başarmış bir sanatçı. 20 film, 35 tiyatro oyunu ve 12 televizyon dizisi için müzik besteleyen Eleni Karaindrou, üretkenliğiyle isim yapmış bir besteci ve piyanist. Karaindrou, 20 uluslararası müzik ödülünün yanı sıra, 1982 yılında Selanik Film Festivali'nde (Hristoforos Hristoforis'in Roza filminin müziğiyle) en iyi müzik ödülünü almış ve 1992 yılında Europa Cinema'nın Premio Fellini ödülüne değer görülmüştü. Sinema dünyasındaki en etkileyici müzisyenlerden biri olarak kabul edilen, bestelediği film ve tiyatro müzikleriyle dünya çapında tanınan Yunan besteci ve piyanist Eleni Karaindrou, 50. Altın Portakal'ın Türkan Şoray başkanlığındaki ulusal jürisinde görev yapacak. ELENİ KARAİNDROU KİMDİR?Karaindrou, 1942'de küçük bir köyde doğdu. 7 yaşında annesi öldü. Babası onu da alıp Atina'ya yerleşti. Evin bodrumunda keşfettiği piyanoyla müziğe başladı. 11 yaşında Atina'da Hellenic (Yunan) Konservatuarı'na girdi. Piyano ve teori eğitimi aldı. Atina Üniversitesi'nde arkeoloji ve tarih okudu. Albaylar Cuntası sonrası oğlunu alıp Paris'e gitti. Sorbonne'da etnomüzikoloji, Scuola Cantorum'da orkestrasyon ve orkestra şefliği eğitimi aldı. Cunta yıkıldıktan sonra ülkesine döndü ve Manos Hacıdakis'in yönettiği Radyo-3'te klasik müzik ve etnik müzik programları hazırladı. Burada geniş bir Rembetiko arşivi oluşturdu. Film ve oyun müziklerinden oluşan albümleri tüm dünyada yüksek satış rakamlarına ulaştı.(CİHAN)
↧
Bu filmler engel tanımıyor!
Haziran ayında yapılması planlanan fakat Gezi Parkı olayları nedeniyle ileri bir tarihe ertelenen Ankara Engelsiz Filmler Festivali'nin yeni tarihleri belli oldu.Festival, 3-8 Eylül tarihleri arasında Cer Modern ve Cinemaximum Armada Sinemaları'nda gerçekleşecek. Görselliğe ve işitselliğe dayalı bir sanat dalı olan sinemada bile, gerekli düzenlemeler yapıldığında göremeyen veya işitemeyen seyircilerin diğer seyircilerle aynı seyir zevkini alabileceğini ortaya koymayı amaçlayan festivalin açılış filmi Rezan Yeşilbaş'ın 65. Cannes Film Festivali Kısa Film Yarışması'nda Altın Palmiye ödülü alan Sessiz Be Deng (2012) adlı kısa filmi. Tüm filmlerin sesli betimleme, ayrıntılı altyazı ve işaret dili eşliğinde gösterileceği festivalde; engeli olmayan seyirciler, festival stantlarından edinecekleri kulaklıklarla filmleri takip edebilecekler.
↧
↧
Bisikletli filmler eylülde İstanbul’da
Çeşitli doğa sporları yaparak büyüyen Brendt Barbur'un New York'ta bisiklete binerken geçirdiği kazanın ardından 2001'de hayata geçirdiği Bisiklet Film Festivali'nin 12.si için geri sayım başladı.Festivalin İstanbul ayağı (BFF İstanbul 2013), 14 Eylül'de KüçükÇiftlik Park'ta gerçekleşecek. Geçen yıl geniş kitleleri peşinden sürükleyerek sinema, müzik ve sanatın yanında dev bir bisiklet hareketine sahne olan BFF'in Büyükada Bisiklet Turu, bu yıl da yapılacak. Festival; 16 ve 17 Eylül tarihlerinde aralarında James Walsh ve Peter Sutherland gibi yönetmenlerin kısa metraj bisiklet filmlerinin de yer aldığı özel gösterimlerle devam edecek.
↧
Filmekimi’nde 40’a yakın film var
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 12.si düzenlenen Filmekimi, 28 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek.Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sinema keyfini Türkiye'nin farklı kentlerine taşıyacak Filmekimi'nde 40'a yakın film yer alıyor. Filmlerden biri, ilk kez gösterildiği Cannes Film Festivali'nde hem eleştirmenler hem de izleyiciler tarafından büyük ilgi görerek festivalin büyük ödülünü kazanan Blue Is The Warmest Colour / La Vie d'Adèle. Vodafone FreeZone sponsorluğundaki Filmekimi'nin biletleri 21 Eylül'de satışa çıkıyor.
↧
Kristal Kayısı için kısalar aranıyor
Malatya Uluslararası Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması'na başvurular başladı.Malatya Valiliği'nin koordinasyonunda, Malatya Kayısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından; TC Kültür Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Malatya Belediyesi ve İnönü Üniversitesi'nin destekleri ile 15-21 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 4. Malatya Uluslararası Film Festivali'nde kısa film heyecanı başlıyor. Yarışmaya katılmak isteyenler, festivalin www.malatyafilmfest.org.tr adresli web sitesinde yer alan Festival Yönetmeliği'ni dikkate alarak 20 Eylül 2013 tarihine kadar başvuru yapabilir. Başvuru için herhangi bir yaş, deneyim, tür ya da tema kısıtlaması bulunmayan yarışmaya, Eylül 2012 tarihinden sonra çekilmiş ve süresi 30 dakikayı aşmayan filmler kabul edilecek. Daha önce ulusal ya da uluslararası bir yarışmada ödül almış olmaksa katılım için bir engel değil. Emrah Kalan (Festival Kısa Film Program Koordinatörü), Nazif Tunç (yönetmen) ve Gökhan Yorgancıgil'den (yönetmen) oluşan ön jürinin değerlendirmesi sonucunda 15 film yarışmaya kabul edilecek. Birincinin Kristal Kayısı Ödülü yanı sıra 5 bin TL para ödülü de kazanacağı yarışmada, ödüle değer görülen film sahipleri, ödüllerini 21 Kasım 2013 Perşembe gecesi yapılacak Festival Ödül Töreni'nde alacak.
↧