Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Baharı müjdeleyen çiçekler

$
0
0

İki yıl önce gösterime giren Selam filmi, gergef gibi örülen bir dantelanın nakışları arasında yolculuk yapmıştı. İnsanlığa ‘selam’ götüren öncülerin, onların kametine nispeten cılız kalacak hikâyesini izlemiştik. Kalitesinden ziyade, yollara düşenlerin hatırına sinelere basılmıştı film. Tunaboyu şehidi Ali Aytekin’in, Moğolistan bozkırında Anadolu’dan bir nişane gibi uzanan Âdem Tatlı’nın, çalıştığı okulun bahçesini mezarıyla yeşerten Erkan Çağıl’ın aziz hatıraları hürmetine…  

Selam: Bahara Yolculuk, ilk filmde dağınık bir şekilde anlatılan öykünün başlangıcına götürüyor bizi. 160 ülkede açılan okulların nüvesinin atıldığı Beşinci Kat’ın görüntüleri ile açılıyor film. Yaklaşık 25 yıl önce Altunizade’deki mekanda, bir külahın içinden çektikleri kâğıtta adı yazılı ülkeye ardına bakmadan giden fedakâr öğretmenlerden birinin öyküsünü izliyoruz. Kurayı çeken, nasibine çıkan ülkenin yerini bulmak için soluğu dünya haritasının başında alıyor. İsmail Bey’in nasibine Kırgızistan çıkmıştır. Bavulunu hazırlayıp ailesiyle vedalaşan İsmail, uçakta karşılaştığı Mehmet ile beklenmedik bir şekilde kader arkadaşlığı yapar.

Türkiye’de işinde bazı sıkıntılar yaşayan Mehmet, alelacele yurtdışına kaçmıştır. Ortalık yatışana kadar Kırgızistan’da kalması gereken Mehmet, kendini İsmail’e yardım ederken bulur. İkili, Kırgızistan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan okul açma iznini alıp Isık Göl kıyısındaki metruk binaya doğru yola çıkar. Bina harap haldedir, okulun açılmasına da üç ay gibi kısa bir zaman vardır. Bu sırada bölgede etkin bir adam olan Taştan’ın okul binası ile ilgili başka planları vardır.

BEŞİNCİ KAT İLE BAŞLIYOR

Selam: Bahara Yolculuk, ilk filmin dağınıklığını unutturan bir prodüksiyon, yönetmenlik, senaryo ve oyunculuğa sahip. Erkan Çıplak’ın yazdığı senaryo, meselenin başlangıcına giderek doğru bir hamle yapıyor. Beşinci Kat’ta gezinen kamera, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin odasına kadar süzülerek, önden giden o öğretmenlerin motivasyonuna dair ‘bam teli’ne dokunan bir sahne sunuyor. Ayrıca, “Bu işi neden yapıyorsunuz?” sorusuna cevap arıyor. İsmail öğretmene, hem Mehmet hem de yerel halk tarafından bazen anlamak için çoğu zaman da şüphe ile soruluyor bu soru: “Neden geldin?” Evet, şimdilerde hayatları destan gibi anlatılan o öncüler, gittikleri yerlerde kırmızı halılar ile karşılanmadı. Senaryo, hikâyenin duygusal ve dramatik yanlarını ortaya koyarken, bu gerçekleri ve yerel halkın kafasındaki soru işaretlerini de yansıtıyor.

Sinema açısından ‘mistik’ kaçabilecek unsurlar öyküden mümkün mertebe arındırılmış. Daha önce yapılan bir yanlıştan, fedakârlığın hikâyenin ana malzemesi olmasından  kaçınılmış. Temelde bir okul açma hikâyesi var, fedakârlık bir motif ve karakterlerin ‘doğal’ özelliği olarak veriliyor.

“BUNLARA SU BİLE YOK!”

“Bunlara destek veren, çocuğunu bunların okuluna kaydettiren karşısında beni bulur. Bunlara su bile yok!” diyen Taştan’ın kimi temsil ettiği çok açık. Bu okulları kapattırmak için kıtalar dolaşan, devlet başkanlarıyla görüşen, onlara para teklif eden bir Cumhurbaşkanımız var. Paranoyalara sarılarak eğitim kurumlarını terörle ilişkilendirmeye çalışanlar, o fedakâr öğretmenleri terörist ilan edenler kendi talihsizliklerine yansın. Selam: Bahara Yolculuk’un, böyle bir iklimde vefa örneği sergileyerek okulların açılmasında ciddi katkıları olan Hacı Kemal Erimez ile Turgut Özal’ı anması ve Cengiz Aytmatov’u unutmaması kayda değer.

Teknik açıdan, Hamdi Alkan’ın yönetmenliği Mahsun Kırmızıgül’ün tarzını anımsatıyor. Görsel yönden çok iyi kadrajlar var filmde, fakat bu güzel fotoğrafların hikâyeye hizmet ettiğini söylemek zor. Bu açıdan bakıldığında Mucize ile Selam: Bahara Yolculuk’un öyküsü ana hatlarıyla birtakım paralellikler içeriyor. Devamlılık hataları ve sahne geçişlerindeki sorunların göze battığı filmde senaryo kadar oyunculuklar da öne çıkıyor. Gürol Güngör’ün ölçülü performansı ve Mert Yavuzcan ile yakaladıkları kimya filmi sürükleyen bir unsur. Aslıhan Güner ve Merve Sevi de görevlerini yerine getiriyor.

HAFTANIN FİLMLERİ


]

Çinileri bir de böyle görün

$
0
0

Dijital tabanlı ve etkileşime açık bir müze deneyimi yaşatan projede, 12. yüzyıl ve sonrasının çini sanatı örnekleri sunuluyor. Teknoloji ve sanat kooperatifi DECOL tarafından hologram (üç boyutlu lazer fotoğraf) tekniğiyle hazırlanan enstalasyonu görmek için bugün son gün.

]

ODTÜ’de sanat günleri başladı

$
0
0

12 Nisan’a kadar devam edecek sanat günlerinde 16 Mart’ta, Avrupa’da kısa sürede ün kazanan Hollanda doğumlu genç Türk müzisyen Karsu Dönmez konser verecek. Konser ODTÜ KKM Kemal Kurdaş Salonu’nda saat 20.00’de başlayacak. Aynı salonda 18 Mart Çarşamba günü Ankara Devlet Tiyatrosu, Çalıkuşu oyununu sahneleyecek. Etkinlik çerçevesinde “İkinci Doğa” temasıyla açılan sergide 75 sanatçının 100’den fazla eseri bir ay süreyle gezilebilecek.

]

Öğrenciler Burhan Doğançay için çizecek

$
0
0

Serbest konulu 11. Doğançay Müzesi Ortaokullar Resim Yarışması’na İstanbul’da okuyan 5., 6., 7. ve 8. sınıf öğrencileri katılabilir. Yarışmada dereceye girenlere çeşitli mansiyon ve eserlerini sergileme imkanının yanı sıra eğitimlerine katkı olarak para ödülü de verilecek. Eserler, Adnan Çoker (ressam), Beral Madra (küratör, sanat eleştirmeni), Vasıf Kortun (araştırma ve programlar direktörü SALT), Mehmet Lütfi Şen (küratör) ve Bergin Azer’den (Doğançay Müzesi müdürü) oluşan seçici kurul tarafından değerlendirilecek. Dereceye giren 50 resimden oluşan serginin açılışı, katalog dağıtımı ve ödül töreni 28 Mayıs’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak. (0212 244 77 70)

]

Akbank’ın kısa filmleri geliyor

$
0
0

10 gün boyunca yurtiçi ve yurtdışından geniş katılımlı atölye çalışmaları ve söyleşilerin yapılacağı festivalde bu yıl ilk kez “Dünyadan Kısalar” bölümüyle uluslararası yarışma gerçekleştirilecek. Festivalde, Festival Kısaları, Dünyadan Kısalar, Kısadan Uzuna, Deneyimler, Belgesel Sinema, Yarışma Dışı Seçki ve Özel Gösterim bölümlerinde bu yıl 23 ülkeden toplam 86 kısa film ve 2 uzun metraj film seyirciyle buluşacak. Festivalin söyleşi ve atölye çalışmalarında Berlin Film Festivali Kısa Film Bölümü Küratörü Maike Mia Höhne, yönetmen Jessica Woodworth, Yeşim Ustaoğlu, Tülin Özen, Sermet Yeşil ve Ahmet Rıfat Şungar, görüntü yönetmeni Florent Herry gibi isimler deneyimlerini sinemaseverlere aktaracak. Festivalin ulusal ve uluslararası yarışmalarında En İyi Film’e 5 bin dolar para ödülü verilecek.

]

Her yönüyle Çanakkale Zaferi

$
0
0

Saat 10.00’da açılış konuşmalarıyla başlayacak olan sempozyumda ‘Çanakkale Literatürü’, ‘Çanakkale’de Hayatını Kaybedenler’ ve ‘Dünya Kamuoyunda Çanakkele’ başlıklı üç oturum yapılacak. Programın konuşmacıları arasında Prof. Dr. Süleyman Beyoğlu, Prof. Dr. Mustafa Çolak, Doç. Dr. Mücahit Özçelik, Doç. Dr. Hamdi Doğan yer alıyor. Kültür Merkezi’nde ayrıca Muzaffer Albayrak’ın hazırladığı ‘Osmanlı Arşiv Belgelerinde Çanakkale’ sergisi ile Ertan Toy’un ‘Çanakkale Savaşları Önemli Olaylar’ başlıklı illüstrasyonları izlenebilir. Mersin Devlet Opera ve Balesi ise 18 Mart Çarşamba günü Metin Tufan’ın “Çanakkale Şehitleri Oratoryosu” eserini seslendirecek. Program Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’nda saat 10.30’da başlayacak.

]

Çanakkale için, ‘İki Kitap Bir Heves’

$
0
0

Saat 19.00’da Çanakkale Objeleri Sergisi açılışıyla başlayacak anma etkinliğinde saat 20.00’de Sunay Akın tek kişilik oyunu “İki Kitap Bir Heves”i oynayacak. Sergi, tiyatro oyunları, konserler, söyleşiler, imza günü ve sunumların yer alacağı etkinlikler 22 Mart’a kadar devam edecek.

]

ENBE Orkestrası, Darüşşafaka için çalıyor

$
0
0

Behzat Gerçeker’in kurduğu ENBE Orkestrası 20 Mart Cuma günü saat 20.30’da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda konser verecek. Betül Demir, Burcu Güneş, Erdal Çelik, Hayyam, Işın Karaca, Ziynet Sali ve genç yetenekler Büşra Periz, Cem Belevi, Haydar Yılmaz, İlyas Yalçıntaş, Rümeysa, Tuvana Türkay’ın eşlik edeceği konserin gelirleri Darüşşafaka sınıflarının teknolojik altyapısını yenilemek için kullanılacak.

]

‘Gergedan’ Ankara’da

$
0
0

Eugene Ionesco’nun yazdığı dünya klasikleri arasında sayılan Gergedan’ın yönetmenliğini Barış Erdenk üstleniyor. Modern insanın çaresizliğini ele alan oyunda Mert Kırlak, Hakkı Kuş, Özlem Boyacı, Mete Ayhan, Mustafa Kılıkçı, Yalçın Özen, Emel Alnady, Ayhan Bekdemir, Gülşah Eraraç, Berkay Gökçek, Gamze Kılıkçı, Orçun Tiryaki, Mert Tiryaki, Didem Seçil Üner ve Sanem Yeles rol alıyorlar.

 

]

Mimar Sinan’da Didem Madak günleri

$
0
0

“Şiiri Hayattan Kurtarmak: Didem Madak Sempozyumu” 26-27 Mart günlerinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Sempozyuma Deniz İncedayı, Seval Şahin, Necmiye Alpay, Zeynep Direk, Rûken Alp, Esra Yalazan, Birhan Keskin, Neşe Yaşın, Şükran Yücel, Müjde Bilir, Zeynep Köylü, Mahmut Temizyürek, Baki Asiltürk, Eren Aysan, Sezai Sarıoğlu, Asuman Susam, Ritta Cankoçak ve İpek Şahbenderoğlu farklı yönleriyle Didem Madak şiirini anlatacak. Etkinlikte MSGSÜ Modern Dans Bölümü “Güneşin Bıyıkları” başlıklı bir gösteri sunacak. “Ah! Kosmos” grubu da bir müzik performansı sunacak.

]

Gregor Samsa, bir sabah böcek olarak uyanalı 100 yıl oldu

$
0
0

“Dönüşüm” 20. yüzyılın en çok atıfta bulunulan kurgu yapıtlarından biri olarak değerlendirildi. 50 sayfalık bu kısa hikâyeyi, ilk kez genç bir hukuk öğrencisiyken okuyan Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez şöyle demişti: “İlk cümlede neredeyse yataktan düşüyordum. Hayret etmiştim… İlk cümleyi okuyana kadar kimsenin böyle yazabileceğini düşünmüyordum, eğer bilseydim yazmaya daha uzun zaman önce başlamış olurdum, böylece derhal kısa hikâyeler yazmaya koyuldum.”

Türkçeye “Dönüşüm” veya “Değişim” adıyla pek çok kez çevrilen öykü, ülkemizde en çok okunan kitapların başında geliyor. Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulmasıyla başlayan ve hayatındaki değişiklikleri anlatan öykü, acaba bizim edebiyatçılarımızı nasıl etkiledi? Dört yazar, bu sorumuza cevap verdi. Ayrıca Kafka’nın tüm eserlerini daha geniş bir okur kitlesine ulaştıran Cem Yayınevi’nin sahibi Ali Uğur, eserin Türkiye’deki yayın sürecini ve ismi hakkındaki tartışmaları değerlendirdi.

ENİS BATUR:

“İlk okuduğumda çok gençtim, her şeyi yanlış anlamıştım”

“Şu an 38-39 arası ateşle yatıyorum, Samsa’dan farkım yok! Şunu söyleyebilirim: Kitabın adı Türkçeye yanlış çevrilmiştir, ‘Dönüşüm’ değil, ‘Başkalaşım’ olmalıdır. Kapakta sık sık hamamböceği kullanılmıştır, Kafka oysa yayıncısını uyarmıştır, “sakın hamamböceği koymayın kapağa” diye, çünkü-elbette-ortada böcek falan yoktur. İlk okuduğumda çok gençtim, her şeyi yalan yanlış anlamıştım.”

AHMET BÜKE:

“Kitabı bankın üzerine bırakıp gittim”

“Dönüşüm’ü lise sona giderken Karşıyaka’da bir kitapçıda görüp almıştım. Cebimdeki paraya en uygun kitap olduğunu hatırlıyorum. Bu yüzden hep ince kitapları sevdim. Ucuz ve güzel olurlar. Hemen bir parka oturup okudum. Şuna karar vermiştim: “Yazmak benim işim olamaz.” Kitabı bankın üzerinde bırakıp gittim. Acaba benden sonra okuyan oldu mu onu?”

AHMET ÜMİT:

“Kitaptan etkilenip bir öykü yazdım”

“Dönüşüm’ü çok gençken okumuştum. 12 Eylül öncesinde. Beni çok etkileyen bir metindir. Bunun üzerine yazdığım bir hikâye vardır. 1997-98’de çıkardığımız ‘Yine Hişt’ dergisinde yayımlanan ‘Praglı Bir Kavka Kuşu’ adlı öykü Kafka’yla yüzleşmemdir. Hikâyede Kafka ile İstanbul’da karşılaşıyorum ve sonra onun bir elektrik direği üzerine hamamböceğine dönüşmesine tanık oluyorum. Dönüşüm, modern çağda insanın ortak bir travmasını, sorununu dile getiriyor. İnsanın, insan olarak değerinin ortadan kalkmasını, metalaşmasını anlatır. Aslında Karl Marks’ın Kapital kitabında metafetişizm diye sayfalarca anlattığı konuyu Kafka bir imgeyle özetlemiştir.”

SIRMA KÖKSAL:

“Hayatımı beni böcekleştirmesinler diye kurguladım”

“Dönüşüm’ü 13 yaşımda okumuştum ilk kez. O yaşta o güne okuduklarıma benzemeyen farklı bir şey olduğunu düşünmüştüm. İlk başta hemen her şeyi anladığımı sanmıyorum ama sürekli aklıma takıldı, birçok zaman kendimi farkında bile olmadan kitabın sahnelerinin içinde hissettiğimi hatırlıyorum. Sonra, sanıyorum bir yıl kadar sonra yeniden okuduğumda daha iyi anladım neyi anlattığını. Gençken, yaşamı tek başınıza belirleyebileceğinizi sanıyorsunuz. Samsa olmamak için her şeyi yapmaya hazırdım. Bütün hayatımı beni böcekleştiremesinler diye kurgulamaya çalıştım. Ama sonra, büyüyünce aslında bireylerin tek başlarına bu durumla baş edemeyeceğini, yanlış bir hayatın doğru yaşanamayacağını, bu nedenle de bireyin değil, insanın böcekleşmemesi gerektiğini düşünür oldum. Kafka’nın yayıncısı olmaktan gurur duyuyorum tabii. Ama Can Yayınları listesine baktığımda zaten sık sık “sizleri okuyarak ben oldum, aldınız başınıza belayı...” diye geçiriyorum içimden. Umarım beni ben yapmış yazarlarımın yüzünü kara çıkartmıyorumdur.

Türkiye’de ilk kez 1959’da yayımlandı

Ali Uğur (Cem Yayınevi’nin sahibi):“Deği-şim’in ilk çevirmeni, Fransızcadan yaptığı çeviriyle, Vedat Günyol’dur. Bu çeviri 1959’da Ataç Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Değişim kitabını özgün dili olan Almancadan çeviren ilk kişi, Kâmuran Şipal’dir. Kâmuran Bey daha sonra Kafka’dan günümüze kalan tüm metinleri peyderpey dilimize kazandırmıştır. Şu anda Türkçede en çok çevrilen kitapların başında gelen Değişim’in ne yazık ki ikincil dillerden (başta İngilizce) yapılan çevirileri Almancadan yapılan çevirilerin önüne geçmiş durumda. Kitabın adının nasıl çevrileceği  Kafka çevirmenleri, hatta okurları arasında bile tartışma konusu olmuştur. Vedat Günyol ve Kâmuran Şipal Değişim’i, Ahmet Cemal ve diğerleri Dönüşüm’ü yeğlemekteler. Çünkü Almanca özgün ad olan Verwandlung, diğer Batı dillerine kolay çevrilen bir kavram: Metamorfoz. Ama ne yazık ki, dilimizde tam bir karşılığı yok. Soranlara şaka yollu, Ovidius’un Metamorfosis adlı yapıtının Başkalaşımlar adıyla çevrildiğini ve neden Kafka’nın ünlü kitabı için bu adın düşünülmediğini karşı soru olarak yönelttiğimiz bile olmuştur.

‘Değişim’ adının yeğlenmesinin nedeni ise şu: Kafka araştırmacılarının çoğu, metinde Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesinden çok, bu olaydan sonra ailesinin yaşadığı değişimin daha önemli olduğunu öne sürüyorlar. Metin, ilk bakışta algılandığı gibi Samsa üzerine olmaktan çok Samsa’nın ailesi üzerinedir. Bu nedenle, metnin adında ‘Değişim’ yeğlenmiştir. Kâmuran Bey’in yayınevimizde yayımlanan çevirisinin ardından gelen, metin Heinz Politzer’in bir inceleme yazısıdır. Bu konu üzerine en doyurucu açıklamayı orada bulabilirsiniz.”

]

Bursa'nın kitaplı günleri başladı

$
0
0

TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde 22 Mart’a kadar açık kalacak fuarda aralarında İlber Ortaylı, Gülten Dayıoğlu, Can Dündar, Doğan Hızlan, İnci Enginün, Deniz Kavukçuoğlu, Hakan Bıçakçı, Buket Uzuner, Yalvaç Ural ve Yekta Kopan’ın da bulunduğu pek çok yazar, şair ve bilim insanı okurlarıyla buluşacak. 300 yayınevinin katılımıyla gerçekleştirilecek fuarda, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Ayrıca, Türk tiyatrosunun usta ismi Haldun Taner’in 100. yaşı fuarda çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Girişin ücretsiz olduğu 13. TÜYAP Bursa Kitap Fuarı her gün 10.00-19.30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

]

Ne yüzyıl ama!

$
0
0

Hafızamızı biraz yoklayalım… Son 100 yılın şahitlik ettiğimiz kısmında neler yaşadık, neler gördük geçirdik? Peki ya biz henüz dünyaya gelmeden önce yaşananlar?.. Biraz başa saralım isterseniz. Kurtuluş Savaşı, 1923'te Cumhuriyet'in kuruluşu, ardından devrimler… Savaşın etkileri Anadolu'da uzun yıllar devam etti. İleriki zamanlarda ise insanlar, yüzlerce yıldır iç içe yaşadığını unutup toplumsal belleğe bir darbe yaptılar. Yaşanan olaylardan sonra çoğu Ermeni, Rum, Yahudi ve Kürt, ülkeden göç etmek veya kimliğini gizlemek zorunda kaldı. Şimdi biraz da yakına gelelim: Roboski, Gezi olayları, artan kadın cinayetleri… Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bir de bizim tanık olmadıklarımız, uzak coğrafyalarda yaşandığı için hiç de haberdar olmadıklarımız var… Hafta başında Salt Beyoğlu'nda açılan "Yüzyılların Yüzyılı" adlı sergi, toplumsal hafızada yer eden ve yankıları hâlâ süren bu tarihsel dönüşümleri inceliyor.

Zarlar ve İnsanlar (Didem Pekün)

“BİZ MATERYAL DEĞİLİZ!”

Tarihsel bir süreci kapsayan çalışmaların yer aldığı sergi, video, resim, fotoğraf ve yerleştirmelerle farklı coğrafyaların, kültürlerin travmalarını ele alıyor. Mısır, Almanya, Türkiye gibi 11 ülkeden tarihi öneme sahip an, dönem ve olaylarının yer aldığı çalışmalardan en etkileyici olanı Kanadalı sanatçı Kapwani Kiwanga'nın “…Maji'nin yalan olduğuna dair rivayetler” isimli çalışması. 1905-1907 yılları arasında Tanzanya'daki savaştan izleri günümüze taşıyan Kiwanga, savaşla ilgili araştırmalarında Avrupa'da ve Tanzanya'da farklı bulgular elde etti. Etnografya müzelerinde ve ulusal müzelerde sömürgeci anlayışla yürütülen bu savaşa dair sadece somut materyallere rastlarken, Tanzanya'da hatıralara dayanan sözlü bir tarihle karşılaştı: “Biz materyal değiliz!” Sanatçı bu durumu anlatabilmek için iki video hazırladı. İlkinde Berlin Etnografya Müzesi'nde Maji Maji Savaşı'ndan kalan somut izler (taşlar, boncuklar ve belirsiz nesneler) ele alınıp incelenirken, diğerinde, elinde hiçbir şey olmadığı halde varmış gibi bir inceleme yapıyor, bu sayede acıları soyutlaştırarak, tarihe tanıklık edilmesini sağlıyor.

Sergide dikkat çeken çalışmalardan bir diğeri, Dilek Winchester'a ait “Sanki bizden önce hiçbir şey söylenmemişçesine”. 1928 yılında gerçekleşen Harf Devrimi'ndan sonra bir gecede insanların ümmi (okuma-yazması olmayan) olması ve sonrasını inceliyor sanatçı. Arap alfabesinden Latin alfabesine geçişte konuşulan ve yazılan dil arasına sıkışmayı, oraya hapsolmayı; Ermeni, Yunan, İbrani, Latin ve Arap harfleriyle zengin bir dilsel karmaşayı ortaya seriyor. Böylece Winchester farklı kültürlerin tarihsel bir aradalığı konusunu ele alarak kültürel geçmiş ile şimdiki zaman arasında yeni bir diyalog kurma olasılığını irdeliyor. Didem Pekün ise ‘Zarlar ve İnsanlar' isimli çalışmasında yakın geçmişten, 2011'den günümüze, Londra ve İstanbul'da çektiği 26 mini-videoyla hem siyasi olayları (2011'de Londra'daki Occupy hareketi ile 2013 yılında gerçekleşen Gezi Parkı olayları), hem de hayatın ve doğanın heyecanını yansıtıyor.

…Maji’nin yalan olduğuna dair rivayetler (Kapwani Kiwanga)

EVİNİ YIK, TEKNE YAP...

“Evini yık, ondan bir tekne yap ve hayat kurtar!” Hera Büyüktaşçıyan'ın 6-7 Eylül olaylarından yola çıkarak hazırladığı enstalasyon; Judith Raum'un 1889 yılında yapımına başlanan Anadolu ve Bağdat Demiryolları’na ait Alman arşivlerinden kaydettiği bilgilerle oluşturduğu “eser”; Yasemin Özcan'dan “üçyüzbir” ve diğer dört çalışmanın yanı sıra Erinç Aslanboğa, Natalie Heller ve Bahar Temiz'in "İz Sürücü" adlı sunum-performansı da görmeye değer bir çalışma. 3 Nisan'a kadar çarşamba ve cuma günleri 18.30 ve pazar günleri 16.30'da gerçekleştirilecek “İz Sürücü”de kişisel tarih, toplumsal bellek, imgeler, olayların üzerimizde bıraktığı izler, travmalar sorgulanıyor.

Ulusal gerginlikler ve başarısız diplomasinin etkilerinden öznel tarih okumalarına uzanan “Yüzyılların Yüzyılı” sergisi 24 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilir.

Eser (Judith Raum)

]

Bağlama ustaları CRR’de buluşuyor

$
0
0

Bu yıl ilki gerçekleştirilecek Bağlama Günleri, 23 Mart Pazartesi günü saat 10.00'da bağlama sergisiyle başlıyor. Sergide, telli sazların çoğunun atası sayılan, folklorik anlamda halk müziğimizin asli sazı olan ve bin yılları aşan derin bir geçmişe sahip bağlamanın günümüzde yaygın kullanılan türleri sergilenecek. Program saat 12.00'deki Çetin Akdeniz Ustalık Sınıfı/Master Class eğitimiyle devam edecek. Saat 14.00'te başlayacak “Türkiye, Avrupa ve Çevre Kültürlerde Bağlama” başlıklı paneli Prof. Dr. Erol Parlak yönetecek, Prof. Dr. Gülnaz Abdullahzade, Doç. Martin Greve konuyu tartışacak. Birinci gün, 16.30'daki fuaye Rzayev Elçin Raşidoğlu, Adem Tosunoğlu'nun konserlerinin ardından saat 20.00'deki Âşık Veysel'i anma konseri ile sona erecek. Bağlama Günleri'nin ikinci günü saat 12.00'de Nuray Hafiftaş Ustalık sınıfı ile başlayacak. Yücel Paşmakçı'nın yöneteceği “Toplumsal, Kültürel ve Simgesel Özellikleriyle Bağlama” paneline Öğr. Gör. Okan Murat Öztürk, Araş. Gör. Erdem Şimşek katılacak. Bağlama Günleri'nin birincisi saat 20.00'deki ‘Erdal Erzincan ve Bağlama Orkestrası'nın konseriyle sona erecek.

]

Haldun Taner için bir sergi

$
0
0

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi (CKM) işbirliğiyle hazırlanan “Bir güçlü yazar, bir güzel insan: Haldun Taner 100 Yaşında” sergisi yarın Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde açılıyor. Sanatçının fotoğrafları, özel eşyaları ve kitaplarının yanı sıra yazarın hayatının belirli dönemlerini, ilgi alanlarını ve edebi yolculuğunu anlatan sergi, 16 Nisan’a kadar görülebilir.

]

‘Türk ve Arap dünyası arasında sağlam köprüler kuruluyor’

$
0
0

Başkent Riyad’da bu yıl dokuzuncusu düzenlenen ve 11 gün devam eden uluslararası kitap fuarının onur konuğu ülke Güney Afrika’ydı. 29 ülkeden 915 yayınevinin katıldığı fuarda Türkiye’den sadece Nil Yayınları yer aldı.

Fuarda Nil Yayınları standını ziyaret eden Suudi Arabistan’ın önde gelen âlimlerinden belagat uzmanı Prof. Dr. Abdullah bin Salih bin Muhammed El-Urayni, Türkçeden Arapçaya çevrilen eserleri inceledi. Türkiye’de yayımlanan tek Arapça dergi olan Hira’da makaleleri de yer alan Prof. El-Urayni, Hira’nın Türk-Arap kültürü arasında mükemmel bir köprü görevi üstlendiğini ve ilişkileri güçlendirdiğini belirtti ve sözlerine şöyle devam etti: “Hira, bildiğim kadarıyla yaklaşık 100 yıldan sonra Türkiye’de yayımlanan tek Arapça dergi. Arap vatanı semalarında parlayan bir yıldız. Bizi birbirimize bağlayan bir köprü. Çağdaş Türk kültürü için bu köprüye ihtiyacımız var.”

Hira Dergisi Suudi Arabistan Mekke bürosunda görevli Mehmet Altan ise fuara her yıl katıldıklarını, dünyanın farklı ülkelerinden, özellikle Arap dünyasından yüksek seviyede ilgi gördüklerini söyledi. Altan, önceki yıllardaki gibi bu yıl da en çok satan kitaplarının Risale-i Nur Külliyatı ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitapları olduğunu belirtti.

‘Gülen’in üslubunda samimiyet var’

Nil Yayınları standını ziyaret eden Suudi Arabistan’ın önde gelen âlimlerinden belagat uzmanı Prof. Dr. Abdullah bin Salih bin Muhammed El-Urayni, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerini değerlendirdi. Gülen’in kitaplarındaki üslup ve samimiyetin önemine işaret eden yazar, “Başka eserlerde bu lezzeti bulamıyorum.” dedi.

Gülen’in ifadelerinde doğruluk ve derin bir samimiyet bulunduğunu dile getiren Prof. El-Urayni, “Bu doğruluk, samimiyet ve içtenlik onu sevmemi, söylediklerinden istifade etmemi sağlıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi açık, net bir vizyona sahip.” dedi.

Yirmiyi aşkın kitabı bulunan Muhammed El-Urayni, Gülen’in geleneksel duyuş ve anlatım metotlarının yanı sıra modern bir üsluba da sahip olduğunu ifade ederek şöyle dedi: “Söz kalpten çıkarsa kalbe girer. Gülen, açık, net bir vizyona sahip. Birçok âlimde bunu göremiyoruz. Mecazlar, benzetmeler ve ifade üslubunda kullandığı en modern söyleyişler, onun yazılarına farklı bir lezzet veriyor.”

]

Edebiyatın, Çanakkale ile acıklı imtihanı

$
0
0

Mehmed Emin Yurdakul, Ağaoğlu Ahmet, Yusuf Razi Bel, Nazmi Ziya Güran, Çallı İbrahim, Ömer Seyfeddin, Celâl Sâhir Erozan, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Yekta Madran, Müfid Râtib, Ali Cânip Yöntem, İbrahim Alâettin Gövsa, Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Hıfzı Tevfik Gönensay, Hakkı Süha Gezgin... 1915 Haziran’ının sonlarına doğru, otuz kadar şair, yazar, ressam ve bestekâr Harbiye Nezareti Karargâh-ı Umumi İstihbarat Şubesi Müdürlüğü’nden birer tezkere aldılar. Yazıda, Çanakkale’de muharebe alanlarını gezerek duygu ve düşüncelerini anlatmaları isteniyordu. Davete olumlu cevap verenler, 11 Temmuz Pazar sabahı, kollarında beyaz üzerine yeşil defne dalları işlenmiş işaretler bulunan haki keten elbiselerini giymiş, kabalaklarını başlarına geçirmiş olarak Sirkeci Garı’nda buluştular, fakat Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret, Halit Ziya, Süleyman Nazif gibi ünlü isimleri aralarında göremeyince büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Omuzlardaki yük daha da ağırlaşmıştı. Her birinden Arıburnu ve Seddülbahir cephelerini gezdikten sonra kendi sanatlarının diliyle kahramanlık ve zafer neşideleri bekleniyordu. Edebi Heyet, Arıburnu ve Seddülbahir’de on gün geçirir. Yazar Beşir Ayvazoğlu, bu geziyi, sonucunu ve bugüne kadar uzanan yansımalarını kaleme aldı. Ayvazoğlu, “Edebiyatın Çanakkale ile İmtihanı” (Kapı Yayınları) kitabının ilk bölümünde Edebi Heyet’teki isimleri fotoğraflarıyla birlikte tek tek tanıtıyor. “Kim Davet Edildi, Kim Edilmedi” başlığı altındaki ikinci bölümde Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret ve Mehmed Akif Ersoy’un heyette neden yer almadığını açıklıyor.

Edebi Heyet’in Çanakkale’ye ziyaretini ve dönüşünü 13 bölümde anlatan Beşir Ayvazoğlu, edebiyatımızın bu konuda neden başarısız olduğunu Sonsöz’de şöyle açıklıyor: “Çanakkale’de yazılan, Mehmed Akif gibi büyük bir şairin bile bütün şairlik kudretini kullandığı halde zor anlatabildiği bir destanı, Mehmed Emin Yurdakul’dan ve gencecik, tecrübesiz –ve kabiliyetleri sınırlı- şairlerden beklemek büyük bir hata ve haksızlıktı. Başarısızlığın sorumluluğu elbette heyeti teşkil ederken yanlış kararlar verenlerindir.” Çanakkale ile ilgili bugün bile dişe dokunur bir film, tiyatro, sergi, yayın sayısının az olması acaba yine bu yanlış kararlarla açıklanabilir mi?

]

Bartın Tiyatro Festivali, 21. yılında

$
0
0

Bartın Cumhuriyet Alanı’ndaki festival yürüyüşü ve bildiri okunmasıyla başlayacak olan festivalde 4 Nisan’a kadar Özgür Ateş Sanat Merkezi, Bartın Sanat Tiyatrosu, Mahşer-i Cümbüş, Ereğli Sanat Kurumu, YÖN Sanat Atölyesi, Bartın Belediye Tiyatrosu, Tiyatro Çınar, Irak Atölye oyunlar sahneleyecek, söyleşiler düzenleyecek. (0378 227 89 19)

]

Hafta sonuna ‘Selam’ damgası: 3 günde 418 bin seyirci izledi

$
0
0

Film, ilk 3 günde 418 bin 557 kişi tarafından izlenerek büyük bir başarı elde etti. Film, bu hafta sonunun en çok izlenen yapımı oldu. Birçok ilde büyük ilgiyle karşılanan yapım, neredeyse kapalı gişe oynadı. Yönetmenliğini Hamdi Alkan’ın yaptığı, başrollerinde Aslıhan Güner, Gürol Güngör, Merve Sevi ve Mert Yavuzcan’ın yer aldığı filmin vizyona girdiği sinema salonları önünde uzun kuyruklar oluştu. Aynı anda Avrupa’da da gösterime giren film, yurtdışındaki ülkelerde de yoğun bir ilgiyle karşılandı.  Selam Bahara Yolculuk’un yapımcısı Haluk Örgün, filmin başarısı ve gördüğü ilginin kendilerini çok mutlu ettiğini dile getirdi. “Vizyon öncesi ‘Selam Bahara Yolculuk’un, 2015 yılının en beğenilen filmlerinden biri olacağını düşünüyorduk.” diyen Örgün, “İzleyiciler de bu düşüncemizde bizi yanıltmadı. Tüm film ekibine ve oyuncularımıza da gösterdikleri büyük özveri için teşekkür ediyorum.” dedi. Örgün, “Dünyanın tüm çocuklarını evlatları bilmiş, gittikleri her yeri vatan kabul etmiş, hayatlarını bir valize sığdırabilenlerin ‘mefkure muhacirleri’nin hayatlarına, filme giderek ortak olan tüm izleyicilere teşekkürlerimi sunuyorum. Görev yaptıkları ülkelerin güzellik ve zorluklarını anlatırken gözleri parıldayan, öğrencilerinden bahsederken gözyaşlarına boğulup onları usta bir hatip gibi anlatan bu öğretmenlere ‘İsminiz nedir?’ diye sorulduğunda, büyük bir mahcubiyetle başlarını öne eğip, isimlerini söylemek istemeyenlerin hikâyesinin filmine ilk hafta gösterilen bu ilgi, Anadolu insanının öğretmenlerine sahip çıktığının bir göstergesidir.” ifadelerini kullandı.

]

Filmlerdeki yaş sınırlamasının kriteri ne?

$
0
0

Bana çok tuhaf geliyor

Atilla Dorsay: Bütün dünyada sansür kalkmış durumda ama yaş sınırlaması var. Bu da makul bir şey. Ama bu uygulamayı dünya görüşünüzü, hayat pratiğinizi ve ideolojinizi kabul ettirmek için bir araca dönüştürürseniz bu toplumsal bir suçtur. Bahara Yolculuk ile iki filmlik bir seriye ulaşan Selam filmlerini izlemedim. Ama filmlerin birçok Türk aydını gibi benim de gönülden tasvip ettiğim, ülke içinde ve dışında büyük hayranlıkla karşılanan “Türk okulları” olayına ciddi, içten ve içeriden bir yaklaşım getirdiğini biliyorum. Türk okulları son çeyrek yüzyılda yalnız bizim açımızdan değil, evrensel eğitim alanında bir büyük ve yararlı girişim sayıldı. Bunları anlatan filmlerin 13+ yaş sınırlaması ile gösterilmesi doğrusu filmleri görmemiş olsam da bana çok tuhaf geliyor. Bu filmlerde çocukları ya da çok genç insanları irkiltebilecek, incitebilecek ve yaralayabilecek ne olduğunu en geniş bir tahayyül ve tasavvur yaklaşımıyla bile düşünmek olanaksız. Belli ki burada da iktidarın bu girişime ve son dönemde “Cemaat”ten gelen her şeye karşı son derece menfi ve hatta yıkıcı bakışı egemen olmuş. Herhalde yaş sınırlaması denen şeyin dünya ölçüsünde en anlamsız ve vahşice uygulamalarından biri sayılabilir.

Politik bir refleks...

Uğur Vardan:İktidarın kendince düşman bellediği herkese karşı tavrı malum. Dolayısıyla bu tavır gün geliyor alanlarda, gün geliyor sinema salonlarında tezahür ediyor. Filmlere getirilen yaş sınırlama kriterleri de iktidarın tipik tavrını yansıtıyor; taraflı... Ben bir filmin erotik ya da pornografik olması durumunda getirilen yaş kriterlerinde bir problem olduğunu sanmıyorum, bu noktada ‘konsensüs’ her kesim tarafından kolayca sağlanabilir. Lakin iş filmin politik duruşuna ve iktidarın rahatsız olabileceği görüşlerine gelince sorun başlıyor. Nitekim bunun somut örneğini geçen sezon Onur Ünlü imzalı ‘İtirazım Var’da görmüştük. Sıra dışı bir imamın portresinin çizildiği filme önce 18+ yaş sınırı getirildi, sonra gelen tepkiler doğrultusunda sınır 15 yaşa indirildi. Bu konuda kriterler evrensel olarak aşağı yukarı bellidir. Irkçı, ötekileştirici, nefret suçu vs. gibi zaten normal hukukun ve hayatın kapsamı içinde suç sayılan unsurların dışında hareket eden her filmin fikirsel ve zihinsel yolculuğu açık olsun!.. Pornografik özellikler içeren yapımlar için zaten yaş sınırları bellidir, öte yandan mesela Lars von Trier’in ‘Nemfomanyak’ adlı filmi herkese yasaklanmıştı; buna da ‘sansür’ diyoruz... Son olarak ‘Selam’ örneğinde ise sanırım yine politik bir refleksin harekete geçirildiği anlaşılıyor.

]
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live