ENBE Orkestrası, Darüşşafaka için çalıyor
‘Gergedan’ Ankara’da
Bursa'nın kitaplı günleri başladı
Ne yüzyıl ama!
Hafta sonuna ‘Selam’ damgası: 3 günde 418 bin seyirci izledi
Bağlama ustaları CRR’de buluşuyor
Haldun Taner için bir sergi
‘Türk ve Arap dünyası arasında sağlam köprüler kuruluyor’
Edebiyatın, Çanakkale ile acıklı imtihanı
Bartın Tiyatro Festivali, 21. yılında
Filmlerdeki yaş sınırlamasının kriteri ne?
Film yıldızı değil şovmenim
Geoff Eley, faşizmin tarihini anlatacak
Adana, bir aylığına tiyatro şehri oluyor
"Ahlaksızlığın egemen olduğu bir şiddet toplumuna doğru gidiyoruz"
Böyle şehre böyle filozof
Kendine has hayat felsefesi olan Mustafaali ikinci filmde ‘kovuğundan' çıkarak İstanbul'a ayak basıyor. Gökova'nın Çökertme Koyu'nda tüm hırslardan arınmış bir şekilde yaşayan Mustafaali babasının hastalığı nedeniyle İstanbul'a gelmek zorunda kalır. “Ben böyle hayata karşıyım” diyen bu garip köylü ile karşılaşması İstanbul için hiç de iyi olmaz. İstanbul'un kafası iyice karışır.
]Kentsel dönüşüm gençliği
İstanbul'un hızla değişen semtlerinden Çekmeköy'de yaşayan bir grup arkadaşın yaşadıklarını anlatan film, etkileyici bir gençlik ve değişim portresi sunuyor. Yaşadıkları mahallede gitgide alanları daralan gençler, yaptıkları müzik sayesinde hayallerini sürdürmeye çalışır. Mahallelerindeki kentsel dönüşüm ve hızla değişen demografik yapı, doğup büyüdükleri bu semtte onları bir ‘yabancı'ya dönüştürür.
]
Kader sana da gülecek
Kostümleri ve abartılı oyunculuklarıyla dikkat çeken filmde, babasına destek olmak isteyen Ella üvey annesi ile üvey kızkardeşlerini dostça karşılar. Ne var ki babası ölünce, onların kıskanç ve zalim yüzüyle karşılaşır. Sonunda küllerle kaplı bir hizmetçiden başka bir şey olmaz. Artık Sindirella olarak çağrılan Ella umudunu hiçbir zaman yitirmeyerek, kendisine yapılan kötülüklere rağmen cesur ve nazik olmaya kararlıdır.
]Çanakkale Savaşı'nın derinlerini görelim
Bugün 13 Mart 2015... Beş gün sonra Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü kutlanacak. Aslında geçen yıldan itibaren 2015’e özel pek çok plan, program yapıldı. Geçen hafta sona eren CNR Kitap Fuarı’nın teması Çanakkale Zaferi’ydi. Eylül 2014’te gerçekleştirilen 4. Çanakkale Bienali’nin kavramsal çerçevesi de aynıydı. 31 Mayıs’ta başlayacak 43. İstanbul Müzik Festivali ise özel sipariş edilen Çanakkale bestesiyle açılacak. Türkiye’nin dört bir yanında büyük zaferin 100. yıldönümü için kutlamalar yapılıyor, sergiler açılıyor. Çanakkale ruhunu yaşatma gayesiyle hazırlanan ‘100 yılda 100 etkinlik’ kapsamında kitaplar yayımlanıyor, oyunlar sahneleniyor hatta defile düzenleniyor. İtiraf etmek gerekirse, iyi niyetlerle yola çıkılarak hazırlanan bu programlar arasında dişe dokunur iş sayısı çok fazla değil. İstanbul’da, Yeni Cami’nin arkasındaki İş Bankası Müzesi’nde 10 Mart Salı günü açılan ‘Derinlerden Siperlere Çanakkale 1915’ sergisi biraz farklı. Serginin arkasında belgeselci Savaş Karakaş’ın 20 yıllık emeği var.
Serginin küratörü Savaş Karakaş, 1974’te kaybettiği dedesinin kucağında, 5 yaşında.
BİR GAZİNİN UZUN HİKÂYESİ
Hafız Hilmi Coşkun, 31 Mayıs 1894’te dünyaya geldi. Subay ya da öğretmen olmak hayaliydi. Seferberlik ilan edilince Çanakkale Savaşı’nda İngilizlerle 14. Tümen’de 55. Alay’da savaştı. Ardından Kafkas ve Filistin cephelerinde Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Bu savaşlarda şarapnel parçalarıyla kolu, bacağı sakat kaldı. 22 Ekim 1922’de askerlikten terhis oldu, babasının vasiyetini tutarak emeklilik maaşını devlet hazinesine bağışladı. Bundan sonra hayatına Akçakoca’da öğretmenlik yaparak devam etti. Hilmi Coşkun, o yıllarda, yaşadığı acıları ve yoklukları yazmakla kalmadı, belki ileride bunlar hatırlanır diye torununa ‘Savaş’ adını verdi. Evet, torun Savaş Karakaş, 1995’ten bu yana Çanakkale Boğazı’nda yaptığı batık gemi araştırmalarıyla, 1974’te vefat eden dedesinin izini sürüyor. 1990’lı yıllarda özel televizyonlarda sunuculuk yapan Karakaş, 20 yılda pek çok savaş gemisini belgeledi, filme aldı. Ünlü sualtı araştırmacılarıyla Boğaz’ın dibini keşfe çıktı. Şimdi de bütün bunları dedesinin hikâyesiyle birlikte ‘Derinlerden Siperlere Çanakkale 1915’ sergisinde sunuyor.
Küratörlüğünü Savaş Karakaş’ın yaptığı, Prof. Dr. Haluk Oral’ın danışmanlığında hazırlanan sergide, deniz ve kara savaşları iki ayrı bölümde anlatılıyor. Kara savaşları holünde, Çanakkale Savaşları’nda kullanılmış askeri obje ve malzemeleri vitrinlerde görüyoruz. Burada her iki tarafa ait süngü, matara, kılıç, tel kesme makasları, siper kürekleri, tüfek ve tabancalar gibi askeri malzemenin yanında pipolar, taraklar, sefer tasları, kaşık, çatal gibi özel eşyalar sergileniyor. Bütün bu eşyaya savaş şartları ve siperlerde yaşananlara dair asker anıları eşlik ediyor.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ, ÇÜNKÜ...
Çanakkale Boğazı, 65 kilometre uzunluğunda bir su yolu ama elbette dostça gelenler için... Düşmanca gelenler için geçilmez bir kale. 18 Mart’ı anlatan deniz savaşları holü, büyük bir Çanakkale Boğazı maketiyle başlıyor. ‘Çanakkale geçilmez’ cümlesinin romantik bir söylemden öte, nasıl bir gerçeklik olduğu bu bölümde anlatılıyor. Nusret Mayın Gemisi’nin kumandanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey ile mayın grup komutanı Nazmi Bey, 7-8 Mart gecesi, 26 mayını Boğaz’ın en dar yeri olan Karanlık Liman’dan denizin derinliklerine gönderir. Dibe giden mayınlar 4 buçuk metre yükselir ve avlarını beklemeye başlar. 18 Mart’ta, yani zaferin kazanıldığı gün, Boğaz’dan geçmeye çalışan düşman gemilerinin altlarında büyük patlamalar olur. Her biri 2 metre 7 cm yüksekliğindeki 26 mayının replikasının sergilendiği bu bölümde, o gece hangi gemide, nerede patlama olduğunu dakika dakika anlatan panolardan okuyabiliyorsunuz. Serginin en dikkat çeken bölümü ise dalgaların altında neler yaşandığını gösteren küp şeklinde hazırlanmış mavi renkli hareketli panolar ile Mustafa Kemal Atatürk’ün bugüne kadar hiç sergilenmemiş üç tümen emri.
7 ÇANAKKALE BELGESELİ
Savaş Karakaş’ın, batırılan gemilerin belgeselini çektiğini söylemiştik. Sergi alanlarındaki ekranlarda ve projeksiyonlarda Kuş Bakışı Çanakkale Boğaz’ı, Kuş Bakışı Gelibolu Yarımadası ve Heroes of Gallipoli (Gelibolu’nun Kahramanları) videoları sessiz olarak tekrarlanırken, Çanakkale Savaşları üzerine yedi farklı belgeselin de gösterimleri yapılıyor. Derinlerdeki Tarih (54 dakika), Çanakkale Geçilemedi (110 dakika), Boğaz (5 dakika), Destanlaşan Gemiler (8 dakika), Çanakkale Geçildi mi? (45 dakika), Derinlerden Yansımalar (47 dakika), Gelibolu’nun Derin Sırları (45 dakika).
Serginin danışmanı Haluk Oral da 30 yıldan bu yana Çanakkale Savaşı ile ilgili bilgi, belge topluyor. Özellikle savaş alanındaki insan hikâyeleriyle yakından ilgileniyor. Sergide bu hikâyelere yer verilmiş. Oral’a göre adı az bilinen İbradılı İbrahim, hakkı verilmemiş kahramanlardan Yarbay Mehmet Şefik, Türk askerlerini anlatan Alman Hans Kannengiesser ve ateşkes gününde 300’den fazla fotoğraf çeken Plevne Ryan lakaplı Charles Snodgrass Ryan’ın Çanakkale’deki rollerini mutlaka bilmemiz gerekiyor. Oral’ın dediği gibi, zaferi kazanalı 100 yıl oldu ama Çanakkale ile ilgili keşfedilmeyi bekleyen daha çok hikâye, bilgi ve belge var.
Avustralya Savaş Müzesi’nden 20 özel fotoğraf
Çanakkale ile ilgili bir diğer önemli sergi, Pera Palace Otel’de açılacak. Avustralya Savaş Müzesi’nin arşivinde yer alan, Çanakkale Savaşı’nın bugüne kadar yayınlanmamış 20 adet fotoğrafından oluşan koleksiyon, 18 Mart-30 Haziran tarihleri arasında otelin Atatürk Müze Odası’nda sergilenecek.
‘Onbeşlilerin Trajedisi’ Küçükçekmece’de
‘100. Yılında Çanakkale’ sergisi ise 17 Mart’ta Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi Sergi Salonu’nda görülebilir. Küratörlüğünü Erkan Doğanay’ın yaptığı sergide, dönemin fotoğraflarından oluşan belgesel görüntülerde ‘Onbeşlilerin Trajedisi’ olacak.
Bursa Kitap Fuarı’nda konferans
Yarın başlayacak TÜYAP Bursa Kitap Fuarı’nda da Çanakkale’nin 100. yılıyla ilgili sergi, söyleşi ve paneller yapılacak. TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek fuarda ‘Yüzyıl Öncesinde Dünya Medyasında Çanakkale Savaşları Sergisi’ izlenebilir. Mustafa Armağan, 15 Mart Pazar günü saat 15.45’te Cumalıkızık Salonu’nda ‘Sultan Abdülhamid’in Çanakkalesi’ni, 16 Mart Pazartesi 15.45’te ise Çekirge Salonu’nda “‘anakkale Zaferi’ni anlatacak. 19 Mart Perşembe günü saat 18.00’de ise Çekirge Salonu’nda İhsan Sönmez, Halil Ersin Avcı, Bahadır Yenişehirlioğlu ‘Çanakkale Ruhu’nu konuşacak.
İstanbul Şehir Tiyatroları’nda özel gösterim
‘100. Yılda Darülbedayi’den Selam-Çanakkale 1915’ belgeseli ise 17 Mart Salı akşamı saat 20.00’de Kâğıthane Sadabat Sahnesi’nde ücretsiz sahnelenecek. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın hazırladığı ve yaklaşık 100 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilecek belgesel gösteride Seyit Onbaşı ile İngiliz Deniz Eri Joe Murray, Kınalı Ali’yle Anzak askeri Jonny 100 yıl sonra aynı sahnede buluşacak.
]Bir mucizedir yaşamak
Prenses Kaguya Masalı, bir veda filmi. Gökteki Kale’nin, Komşum Totoro’nun, Ateşböceklerinin Mezarı’nın, Ruhların Kaçışı’nın, Rüzgârlı Vadi’nin, Yürüyen Şato’nun son yoldaşı; Ghibli Stüdyoları’nın son uzun metraj filmi. Ghibli’ye de böylesi bir veda yakışırdı; insanlığın dünyadaki ‘mucizevi’ macerasını anlatan bir masal...
Ateşböceklerinin Mezarı’nın (1988) yönetmeni Isao Takahata’nın imzasını taşıyor Prenses Kaguya Masalı. Bir zamanlar, bir orman köyünde yaşlı bir oduncu yaşarmış. Yaşlı karısından başka kimsesi olmayan bu oduncu, bir gün ormanda bambu kesmekle uğraşırken yerden bir bambunun filizlendiğini görür. Bambunun yanına gidince, içinden küçücük bir çocuk çıktığını fark eder. Çocuğun cennetten gönderildiğine inanan adam, akranlarına göre hızlı büyüyen bu çocuğa iyi bir hayat yaşatmak için şehre taşınır ve onu bir prenses gibi yetiştirir. Fakat Kaguya’nın aklı, doğup büyüdüğü kırlarda ve çocukluk arkadaşlarındadır.
Prenses Kaguya Masalı felsefesi, erdemi, gösterdiği ve göstermediğiyle tastamam bir doğu filmi. Hikâyeyi ‘eğlencelik’ hale getirmek için olmadık şaklabanlıklara ve plastik hamlelere girişmiyor. Bir suluboya tablosunun hareketlenip hikmetli bir masala dönüşmesini izler gibi izlettiriyor kendini. Prenses Kaguya’nın dünyaya gelişi, tıpkı insanın dünyaya gelmesi ve gözünüzün önünde bir çocuğun hiç fark etmeden büyümesi gibi bir ‘mucize’. Film, ölümün de bu mucizevi hayatın bir parçası olduğu gerçeğini, hatta dünyanın yükünü düşündüğümüzde ‘tesellisini’ ikna edici bir sadelik ile perdeye yansıtıyor. Prenses Kaguya Masalı, bir süredir animasyon dünyasının yönünün kaydığı ince hesaplı, formüllerle işlenmiş, eğlence dozu ve satılabilirliği ön planda olan Batılı çizgi formlardan uzak, Doğu’nun hikmetini kuşanmış felsefi bir masal...
]