Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Russell Crowe’un Çanakkale filminde İstanbul da olacak

$
0
0
‘Akıl Oyunları’ filmiyle Oscar alan Avustralyalı oyuncu Russell Crowe’un Çanakkale Savaşı’yla ilgili filminin bazı sahneleri İstanbul’da çekilecek. Fatih Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre, daha önce Argo, Skyfall, Taken 2, Two Faces of January gibi Hollywood filmlerine ev sahipliği yapan Fatih, bu kez Çanakkale Savaşı’nda çocuklarını kaybeden ve onları aramak için Türkiye’ye gelen bir babanın hikâyesinin anlatıldığı filmin çekimlerine mekân olacak.Yönetmenliğini ve başrolünü Russell Crowe’un üstlendiği ‘The Water Diviner’ (Kutsal Su) adlı filmin çekimlerinin 2013 sonunda başlaması planlanıyor. Balat, Sultanahmet, Ayasofya ve çevresinde geçmesi düşünülen İstanbul çekimleri dışında, filmin diğer sahneleri için Edirne ve Kapadokya’da da mekân bakıldı. Filmde beyazperdeye savaş sahnelerinden çok insan hikâyeleri ve ailelerin arka planda yaşadıkları yansıyacak. Filmin Türkiye ayağını Anka Film ve yapımcı Ali Akdeniz üstlendi. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, ilçenin zaten doğal bir film platosu olduğunu belirtti. Kendilerinin de tarihi dokuya yönelik yaptıkları çalışmalarla bu zenginliğin ayakta kalması için çalıştıklarını ifade eden Demir, şunları kaydetti: “Sadece Hollywood’un değil, Bollywood’un da gözü Fatih’te. İlçemize dev prodüksiyonlu projeler kadar, Hint yapımları ve yabancı diziler de büyük ilgi gösteriyor. Bunun yanı sıra bugün ülkemizde severek takip edilen birçok yerli yapım da yine Fener-Balat, Eminönü, Samatya, Sultanahmet ve çevresi gibi yerlerde çekiliyor. Fatih Belediyesi olarak hepsine destek vermeye, yardımcı olmaya çalışıyoruz.”

Yayıncılar dev birleşmeden endişeli

$
0
0
Dünyanın en büyük yayınevlerinden Penguin ile Random House geçtiğimiz ayın sonunda 'Penguin Random House' adıyla tek çatı altına girdi. Kitap pazarının dörtte birini elinde bulunduran Penguin Random House, butikyayıncıları ve bağımsız kitapçıları endişelendiriyor.İngiltereli bağımsız kitapçılar geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük kitap devi Amazon'un önlenemez yükselişi karşısında yeni bir eylem başlatmıştı: “Mahallenizdeki kitapçıdan alışveriş edin.” Eylemi başlatan kitapçılar özellikle kişisel web sayfası olan yazarlara seslenerek, sitelerinde kitaplarının satışı için okurlarını Amazon'a yönlendirmemesini istedi. Pek çok yazar bu çağrıya kulak verdi ve sitelerinden Amazon'un linkini kaldırarak okurlarından en yakınlarındaki kitapçıdan alışveriş yapmalarını istedi. Yeni yaşanan gelişme ise dünyanın en büyük yayınevlerinden Penguin ve Random House'un geçtiğimiz ayın sonunda tek çatı altına resmen girmesi. Dünyanın önde gelen iki büyük yayınevinin bu birlikteliği hem bağımsız kitapçıların hem de butik yayıncıların yeni derdi. Apple, Amazon ve Google'un karşısında yenilmemek için birleşen Penguin Random House ‘şimdilik' kitap pazarının dörtte birini elinde bulunduruyor ve yeni dönemle birlikte yılda 5 bin farklı başlıkta kitap yayımlamayı planlıyor. Bu birleşmeden sonra dünyanın en büyük altı yayıncısı Simon and Schuster, Harper Collins, Random House, Macmillan, Penguin ve Hachette listesi, beşe düşmüş oldu. Haliyle bu iki dev yayıncının birleşmesi butik yayıncılara ve bağımsız kitapevlerine ayrılan alanı gittikçe daraltıyor. İki büyük yayınevinin kuruluş hikâyeleri ve arkalarındaki ‘güç' ise bahsedilmeye değer. Penguin 1935'te Allen Lane tarafından Londra'da kurulur. Lane, tüccar bir zekâyla Ernest Hemingway ve Agatha Christie'nin kitaplarını bir paket sigara fiyatına satmaya başlar, kitaplar epey rağbet görür. 1924'te Bennett Cerf ve Donald Klopfer tarafından New York'ta kurulan Random House ise klasik eserleri geniş kitlelere yaymakla işe başlar. Her iki yayınevi de sırtını iki büyük medya devine dayar. Random House'un ardında Alman medya devi Bertelsmann, Penguin'in ardında ise Financial Times gibi pek çok yayının sahibi olan Pearson var. Bertelsmann, ortaklığın yüzde 53'üne, Pearson da yüzde 47'sine sahip durumda. New York'ta merkezini kuran Penguin Random House, yayıncılık dünyasında yeni bir yönetim modelinin de habercisi. Penguin Random House'un yöneticileri ise bu birleşmeden hayli memnun.KİTAP ÇEŞİTLİLİĞİ AZALACAKJennifer Rankin'e göre bağımsız İngiliz yayıncı Andrew Franklin bu birleşmenin yazarlar için kötü bir haber olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Her yıl on beş bin kitabı iyi bir şekilde nasıl basar bir yayınevi? Bünyesindeki yazara kitabının özel ve önemli olduğunu nasıl hissettirir?” İngiliz Yazarlar Sendikası'ndan Nicole Solomon ise pazarı elinde bulunduran yayıncıların öyle küçük çaplı yayın işlerine pek yeltenmeyeceğini, büyük para getirecek kitaplar üzerine yoğunlaşacaklarını söylüyor. Diğer bir endişe de erkek egemen bir yönetim modelinin yayın dünyasına gittikçe hâkim olması; çünkü senelerdir kadınların başını çektiği yayıncılık dünyası üst kadrolarda hızla değişiyor ve bu işin duayenleri bir bir çekilmek zorunda kalıyor. Bir diğer endişeli senaryo ise yayımlanacak kitap çeşitliğinin her geçen gün azalacak olması. Tüm bu gelişmelerle birlikte yayın dünyasının daha da hareketleneceği, dengelerin değişeceği ortada. Türkiye'de henüz böyle ‘dev' birleşmeler yaşanmasa da yayıncıların bu dönüşümler, yeni yönetim modelleri ve teknoloji karşısında tedbir almaları kaçınılmaz gibi duruyor.

Belediye müzeleri bayramda açık

$
0
0
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’ye bağlı Yerebatan Sarnıcı, Panorama 1453 Tarih Müzesi ve Miniatürk, Ramazan Bayramı’nda da kapılarını ziyaretçilerine açık tutacak.Müzelere girişte 7 yaşından küçük çocuklardan, özürlülerden ve 65 yaş üzeri ziyaretçilerden ücret alınmıyor. Ayrıca öğretmen, polis ve askeri personele de indirimli tarife uygulanıyor.

Yeniden ‘Kelebeğin Rüyası’

$
0
0
Şubat ayında gösterime giren Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği Kelebeğin Rüyası, 11 Ekim tarihinde bir kez daha vizyona girecek.Başrolleri Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat ve Belçim Bilgin’in paylaştığı filmde Farah Zeynep Abdullah, Taner Birsel ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi isimler yer alıyor. 1940’lı yıllarda yaşamış ve genç yaşta veremden ölmüş iki şairin hayatını anlatan filmde Yılmaz Erdoğan, edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil’i oynuyor.

Şair Sedat Umran hayatını kaybetti

$
0
0
Türk şiirinin önemli isimlerinden Sedat Umran, yaşamını sürdürdüğü Darülaceze’de dün hayatını kaybetti.Usta şair Sedat Umran, bir süre önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış, tedavisinin ardından yeniden Darülaceze’ye getirilmişti. Umran’ın cenazesi dün ikindi namazını müteakip Zincirlikuyu Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. 1926’da İstanbul’da doğan Sedat Umran, 1948’de İÜ Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Çeşitli kuruluşlarda çevirmenlik yaptı. 1974’te İzmit Sümerbank Boru Fabrikası’ndan çevirmen olarak emekli oldu. İlk şiir kitabı Meş’aleler’i kendi imkânları ile 1949’da bastırdı. İkinci kitabı “Leke” 1979 yılında Soyut dergisi yayınları arasında yayımlandı. Umran, bu kitabı ile tanındı. ‘Gittin Taş Atarak Denizlerime’ isimli şiir kitabı ise 1990’da Akabe Yayınevi tarafından basıldı. Şair son yirmi yıldır değişik dergilerde yer alan şiirlerini Kara Işıldak adı altında topladı. Umran’ın Almancadan çok sayıda çeviri şiirleri de bulunuyor.

Miyasoğlu için anma programı

$
0
0
Geçtiğimiz hafta vefat eden yazar Mustafa Miyasoğlu için 15 Ağustos 2013 Perşembe günü bir anma programı yapılacak.Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından düzenlenen program, derneğin “Bâbıâli Sohbetleri”ni gerçekleştirdiği Timaş Kitapkahve’de akşam saat 18.00’de başlayacak. Miyasoğlu ile mesai arkadaşlığı yapan Hüseyin Sarıkoç’un yönetiminde gerçekleşecek anma programına, merhum edebiyatçının yakınları, dostları, sevenleri, okuyucuları ile şair ve yazarlar katılacak. Konuşmacılar, Mustafa Miyasoğlu’nun eserleri, fikirleri ve ideallerini konuşacak, hâtıralarını dinleyicilerle paylaşacak. Toplantı tüm okurlara açık olacak. (0212 511 23 23)

Göksel Baktagir’den Arap ezgileri

$
0
0
Kanun üstadı Göksel Baktagir, geçtiğimiz kasım ayında sessiz sedasız 14. albümünü yayınladı. “Hayal Gibi Ezgiler/Kalb-i Coşku”nun diğerlerinden farkı, Arap ezgilerinden esinlenerek, içine oryantal tınılar katılarak oluşturulması. 300’ün üzerinde bestesine her geçen gün yenilerini ekleyen sanatçıyla ‘sükunetle’ karşılanan son albümünü konuştuk.Son albümünüz tını ve içerik yönüyle diğerlerinden farklı. Nedir bunun sebebi?Altı yıl önce Tunus’a ilk gittiğimde inanılmaz büyük bir coşkuyla karşılandığım gibi, oradan dönüşte elime bir sürü DVD kopyaları verildi. Konservatuarda bir öğrenci diplomayı almaya hak kazanmak için bir enstrümanıyla yaklaşık 45 dakikalık resital veriyor. Baktım ki icra etmek zorunda oldukları o eserler arasında benim de bestelerim var. Tamburi Cemil Bey’den sonra bu topraklarda yetişen bir müzisyenin bestelerinin o ülkelerde değer bulması kültürümüzün devamlılığı açısından farklı mutluluk yaşattı bana. Ben de biraz o ülkenin renklerine bürünmüş, daha oryantal tınılarda besteler yapmaya gayret gösterdim.Peki, albüm bize ne anlatıyor?Bu albümle birlikte ben, içimizdeki coşkunun merkezine bir yolculuk yapmak istedim. Dolayısıyla ortaya daha coşkulu bir albüm çıktı. Ama bu coşkunun yanında bir yandan toplumsal yapımızla bağdaşan o hüzün hali de kendini gösteriyor. Hayatın kendisini içeren akıcı bir müzik yolculuğu olsun istedim. ‘Yâ Allah’ adını verdiğim kapanış eseri daha derinlikli bir parça. Orada Rashid Ghulam, Hazreti Ali’nin Peygamber Efendimiz’i (sas) öven sözlerinden çok derinlikli bir nutku şerifi Arapça kaside olarak seslendirdi. Bu açıdan manevi tarafı da çok ağırlıklı.Bir de kanun virtüözü Halil Karaduman’a ithaf ettiğiniz bir parça var…Albümün tamamlanmasına çok az kala, 8 Ekim 2012 günü kaybettik Halil ağabeyimizi. Ben de, hem derinliğin hem de coşkuların sanatkârı olan kıymetli büyüğümüz Karaduman’a bir gönül hediyesi olarak, onun aziz ruhuna bir parça hediye etmek istedim. Eseri, bizim ve Doğu’nun çok derin makamı olan hicaz makamında besteledik.Sizi Arap topraklarında bu kadar etkileyip albüm yapmanıza sebep olan duygu neydi?Tunus’tan geldikten sonra yakın dönemlerde Arap ülkelerinden birtakım davetler aldık ve aramızda gitgide büyüyen bir gönül birlikteliği oluştu. Orada her seferinde dikkatimi çeken ve daha çok heyecanlandıran şey ise Arap dünyasının bizim öksüz kaldı dediğimiz saz müziğinin işlenmesi noktasında Türkiye’ye nazaran daha doğru temeller üzerinde bir yaklaşımları olmasıydı. Mesela Tunus’ta her sene enstrümantal müzik festivalleri yapılıyor, bir ud sanatçısı on bin kişilik salonu doldurabiliyor. Bu beni çok cezbediyor. Siz bir enstrüman sanatçısı olarak oradaki bir davete katılıyorsunuz ve orada ruhları besleyen hazır bir potansiyel gruba konser veriyorsunuz.Bizim enstrümantal müziğe yaklaşımımızla onların yaklaşımı arasında ne gibi farklar var?Onların müzik kültürleri içinde, dikkat ederseniz sözlü bölümün yanında bir o kadar enstrümantal bölüm kullanılıyor. Arap müziği sanki zaman durmuş gibi çok daha geniş, uzun soluklu eserler içerir. Ancak daha oryantal yapıda seyrettiği için daha ritmik ve daha melodik bir müzik türü Arap müziği. Ve enstrümanların uzun soluklu bölümleri de aslında kendi kültürel kimliklerini oluşturuyor. Enstrümanlara ayrı bir muhabbetle bağlılar. Oysa bizim müziğimizde, musiki kültürünü taşıyan enstrümanlardır. Ama uzun yıllar bu enstrümanlar refakat denilen konumda kalmış. Neden? Çünkü sözlü müziğimiz çok daha önde gitmiş ve bu yüzden maalesef enstrümanlarımız için yazılmış eserler çok kısır kalmış.Neden böyle olmuş peki?Benim hiçbir zaman desteklemediğim ve sevmediğim bir yaklaşım vardır, hep duyarız, derler ki “Udi Nevres Bey öyle bir hüzzam bestelemiş ki ben bunun üzerine ne koyayım?” İnanın zaten bizim yaptığımız o besteler öyle abide eserleri gölgelemek adına yapılmıyor ki! Bugün Tamburi Cemil Bey de yaşamış olsaydı o saz müziği formlarında ne yenilikler yapacaktı kim bilir. Biz müzeci mantığında, bize miras kalan değerleri sadece işleyip üzerine bir şey koymazsak bitirebiliriz bu müziği. Öte yandan, usta çırak ilişkisini yaşatmalıyız. Ama herkesin hocayla buluşma şansı yok. Dolayısıyla metot dediğimiz kitap eksikliğimiz o kadar fazla ki, yüzyıllar boyunca meşk devam etmiş ama o birikimini kitaba dönüştüren çok az olmuş. Böyle olunca enstrümanlarımızın gelişimi için gerekli olan yollarda bir tıkanma meydana gelmiş.

Erol Akyavaş için son günler

$
0
0
Yaz başında İstanbul Modern’de açılan Erol Akyavaş retrospektifini görmek için son günlerdeyiz.Akyavaş’ın 1950’li yıllarda başlayan ve 1990’lı yılların sonuna uzanan yarım yüzyıllık sanatsal birikiminden kapsamlı bir seçki sunan sergi 25 Ağustos’ta sona erecek. 290 yapıtın yer aldığı “Erol Akyavaş-Retrospektif” isimli sergide sanatçının hem Doğulu hem Batılı olma ikilemiyle ürettiği yapıtları yer alıyor. Bunlar arasında “Hallac-ı Mansur”, “Fihi Ma Fih”, “Enel Hak” ve “Kabe” gibi başyapıtlar da var.KÜLTÜR-SANAT

Erol Evgin’den 44. yıl anısına konser

$
0
0
Bir dönemin dillerden düşmeyen şarkılarına imza atan Erol Evgin, 44. sanat yılını konser ile kutluyor.Sanatçı, 16 Ağustos Cuma akşamı saat 21.00’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde müzikseverlerle buluşacak. Turkcell Yıldızlı Geceler kapsamında gerçekleşecek konserde Evgin’e Firuz İsmailov yönetimindeki senfoni orkestrası eşlik edecek. Muhtemelen birkaç neslin yan yana izleyeceği konserde sürpriz konuklar da sahne alacak.KÜLTÜR-SANAT

Ramazan’da el sanatlarına büyük ilgi

$
0
0
Ramazan ayı boyunca Eyüp ve Sultanahmet’te geleneksel Türk el sanatlarına yönelik Bilkent Kültür Girişimi’nin (BKG) yaptığı atölye çalışmalarında 700 kişi eğitim aldı.600 kişi de kendi eserlerini meydana getirdi. Her yaş grubu tarafından büyük ilgi gören ebru, çini, mozaik, cam üfleme, boncuk ve çömlek sanatlarının yer aldığı atölye çalışmaları kapsamında Süleyman Çanakçılı ve Eda Özbekkangay ebru sanatı, Pınar Kumcu çini sanatı, Yusuf Çolak mozaik sanatı, Ahmet Karaahmetoğlu cam üfleme sanatı, Pelin Bakırhan boncuk sanatı, Şerif Akşit ise çömlek sanatını icra etti. KÜLTÜR-SANAT

George Clooney bir kez daha Oscar’a oynuyor

$
0
0
İlk kez 2005 yapımı ‘İyi Geceler, İyi Şanslar / Good Night, and Good Luck’ filmiyle kamera arkasına geçen George Clooney, dördüncü yönetmenliğinde Oscar’ı istiyor.Oyuncu ve yapımcı olarak iki Oscar’ı bulunan George Clooney, ‘The Monuments Men’ filmi ile yönetmen olarak bu ödüle uzanmayı hedefliyor. Bilindiği gibi Clooney, İyi Geceler, İyi Şanslar filmiyle yönetmen ve senarist olarak Oscar’a aday olmuş, ancak aynı yıl yer aldığı Syriana filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüyle yetinmişti. İkinci Oscar’ını geçen yılın ‘en iyi filmi’ seçilen ‘Argo’nun yapımcısı olarak alan Clooney, yeni filmi ‘The Monuments Men’de Matt Damon, Cate Blanchett, Bill Murray, John Goodman ve Jean Dujardin gibi yıldız isimleri bir araya getirdi. Gerçek bir olaydan uyarlanan film, 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan bir hırsızlık olayını anlatıyor. Bir grup Amerikalının Nazilerin elinden yüzlerce sanat eserini kaçırmaya çalışmasını ve Nazilere karşı yapılan çıkartmalar arasında geçen 11 aylık sürede yaşananları anlatıyor. Robert M. Edsel’in aynı adlı eserinden uyarlanan filmin çekimleri tamamlandı ve post-prodüksiyon çalışmalarına geçildi. ABD’de 18 Aralık 2013’te vizyona girecek filmin şimdiden 2014 Oscar’larının güçlü adaylarından biri olması bekleniyor.KÜLTÜR-SANAT

Süheyl Ünver koleksiyonu koruma altına alınıyor

$
0
0
İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü kurucusu, aynı zamanda gelenekli sanatların inceliklerinin günümüze ulaşmasına çok büyük katkısı olan, sanatkâr Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in hazine niteliğinde olan ve bugün önemli bir kısmı Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi’nde muhafaza edilen dosya defterlerden oluşan koleksiyonu, koruma altına alınıyor.Dosyalar içinde hat ve tezhip örnekleri, minyatürler, kalıplar, levhalar, fotoğraflar gibi orijinal belgelerin yanı sıra Ünver’e ait mektup, dergi, davetiye, gazete küpürü, makaleler ve kitapçıkların da bulunduğu zengin bir koleksiyon yer alıyor. Kitap Şifahanesi ve Arşiv Dairesi Başkanlığı tarafından 2012 Kasım ayından bu yana Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi konservasyon biriminde yürütülen çalımalarda Ünver’in dosyaları içindeki belgeler, özel tasarlanan arşiv zarflarına ve dosyalarına yerleştiriliyor. Belgeleri sadece mekanik yöntemlerle dosyalara yerleştirmek için uzun bir ön çalışma gerçekleştirildi. Lignin içerikli odun hamuru kâğıttan yapılma belge ve gazeteler ile diğer belgeler birbirlerine temas etmeyecek şekilde saklandı. Fotoğraflar için ise içinde alkali tampon bulunmayan ve özellikle fotoğrafların saklanması için üretilen arşiv zarfları kullanılıyor. Onarım gerektiren belgelere en az müdahale anlayışı ile gerekli işlemler uygulandı. Yapılan uygulamalar yazılı ve fotoğraflı olarak belgelendi. İşlemleri biten belgeler hazırlanan zarf ve dosyalara yerleştirilerek mekanizmalı arşiv kutuları içine konuldu ve kutular yatay biçimde depolandı. Bu çalışma sırasında tüm dosyaların ve defterlerin sayısallaştırılması tamamlanarak Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi bünyesinde kurulması planlanan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Araştırma Merkezi içinde araştırmacıların hizmetine sunulacak.

Nadide eserlerin tıpkıbasımı yapılıyor

$
0
0
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, arşivlerindeki değerli eserlerin tıpkıbasımı ile bazılarının çevirisini yayımlamayı hedefleyen bir proje başlattı. Tıpkıbasımı yapılan ilk 6 eser ile çevirilen ilk 3 eser yayımlandı.Aralarında Sultan III. Mustafa Divanı, Kamusu’l-Muhit Tercümesi, Cevhername, Acâyibü’l-Mahlukat gibi eserlerin yer aldığı bu kitaplar, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’nin bahçesinde sergileniyor. Yazma ve Nadir Eserler Daire Başkanı Hüseyin Kutan, “Arşivlerimizde 140 koleksiyon bulunuyor. Yayımladığımız eserleri bu koleksiyonlardan seçtik.” diyor. Çevirilerin ve tıpkıbasımların devamı gelecek.Osmanlı’da siyasî ve iktisadi olaylara dairOrijinal adı Târih-i Cülûs-ı Sultân Mustafa Han-ı Sâlis olan eser, Osmanlı’daki protokol usullerini anlatıyor. Eser, Sultan III. Mustafa ve Koca Ragıp Paşa’nın emriyle III. Mustafa’nın cülus törenini tertip eden Teşrifatçı Mehmet Akif Bey tarafından kaleme alınmış. 30 Ekim 1757-14 Mayıs 1761 yılları arasındaki teşrifat törenlerinin yanı sıra dönemin siyasî, askerî ve iktisadî olaylarına dair önemli bilgiler içeren eser, Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun giriş yazısıyla sunuluyor. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Esad Efendi Koleksiyonu’ndaki nüshası esas alınan bu tıpkıbasım, yazarı tarafından yazılmış tek nüsha olduğu için çok kıymetli.Mütercim Asım Efendi’nin sözlüğüÇevirisi yapılan eserler arasında önemli olanlardan biri, Mütercim Asım Efendi’nin 19. yüzyılda yazdığı Kamûsu’l-Muhit Tercümesi. Eser, bir yandan Arapçanın dil ve kültür servetini, diğer yandan Türkçenin zengin söz varlığını göstermesi bakımından değerini koruyor. Osmanlı döneminde birçok baskısı yapılan eserin, bizzat yazarının tashih ederek Sultan II. Mahmud’a takdim ettiği ve Hamidiye Koleksiyonu’na kayıtlı nüsha, yayımlanmış diğer nüshalarla karşılaştırılarak Prof. Dr. Mustafa Koç ve Doç. Dr. Eyüp Tanrıverdi tarafından yayına hazırlandı. Altı ciltte tamamlanacak eserin ilk iki cildi basıldı.Cevherler üzerine yazılmış ilk eserOsmanlı coğrafyasında cevherlerle ilgili yazılmış ilk eser olan Cevhernâme, 15. yüzyılda yaşayan önemli alimlerden Muhammed bin Mahmud Şirvânî tarafından kaleme alınmış. Şirvânî, aslında madenler ve değerli taşlar hakkında Cevhernâme ve Tuhfe-i Murâdî adlarıyla iki eser yazıyor. 1430’da Cevhernâme’yi bazı eklemeler yaparak düzenliyor ve Tuhfe-i Murâdî adıyla II. Murat’a takdim ediyor. Prof. Dr. Mustafa Argunşah tarafından yayına hazırlanan bu eserin tıpkıbasımı için, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Ayasofya Koleksiyonu’ndaki nüsha esas alındı.İlahiyat, astronomi, botanik, zooloji bir aradaTıpkıbasımlar serisi altında yayımlanan Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât, ansiklopedik bilgiler veren değerli bir eser. Coğrafya ve astronomi konularına ait başlıkların bulunduğu eserde; ilahiyat, astronomi, botanik, zooloji gibi bilimlere dair birçok bilgi yer alıyor. Prof. Dr. Günay Kut tarafından yayına hazırlanan Acâyibü’l-Mahlûkât’ın tıpkıbasımında Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyonu’ndaki nüsha esas alınıyor. Bu nüshayı 12. yüzyılda Muhammed bin Mahmud et-Tusi Farsçaya çevirmiş. Nüshayı değerli kılan üç nokta var; yazılış tarihi, eski Anadolu Türkçesi ile kaleme alınmış olması ve edebî değeri.Nefis, bilgi nazariyesi ve ahlaka dairHicri 4. asırda yaşayan Ebu’l-Hasan Muhammed b. Yûsuf el-Âmirî’nin kaleme aldığı Kitâbü’l-Emed Ale’l-Ebed’de (Sonsuzluk Peşinde), nefsin bedenden ayrıldıktan sonraki durumu anlatılıyor. Nefis, bilgi nazariyesi ve ahlaka dair görüşlerin de belirtildiği kitapta, İslam ve Yunan felsefeleri arasındaki farklılıklar incelenerek ikisi arasındaki karşılaştırmalara yer veriliyor. Kitâbü’l-Emed Ale’l-Ebed’in Türkçeye çevrilmesinin sebebi; İslam felsefesinin doruk noktasına ulaştığı Hicrî 4. ve 10. yüzyılda, bu alanda birçok eser veren Âmirî’nin en önemli eserlerinden biri olması. Yakup Kara tarafından çevrilen kitap, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Servili Koleksiyonu’na kayıtlı tek nüsha.Fatih Sultan Mehmet’e sunmak için özel hazırlanan geometri kitabı1201-1274 yılları arasında yaşayan Nasîrüddîn-i Tûsî, Öklid’in Usul ile Batlamyus’un el-Macesti eserlerinden derleyerek hazırladığı Tahrîru Usûli’l-Hendese ve’l-Hisâb (Öklid’in Elemanlar Kitabının Tahriri) o dönemde yazılan, eski Yunan ve İslam dünyasında geometri alanındaki en temel eser. Bu eser, Fatih Sultan Mehmet zamanında padişaha sunulmak istenmiş fakat bu sunum için daha özenli bir nüsha hazırlanmış, eser bu nedenle daha kıymetli. Millet Yazma Eser Kütüphanesi Feyzullah Efendi Koleksiyonu’ndaki eserin tıpkıbasımı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun giriş metni ile sunuluyor.

Kadifekale’deki antik tiyatro gün yüzüne çıkarılıyor

$
0
0
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kadifekale'deki gecekondular arasında kalan 16 bin kişilik Antik Roma Tiyatrosu'nu gün yüzüne çıkarabilmek için 11 milyon TL'lik kamulaştırma yaptı, 28 binanın yıkımını gerçekleştirdi.Geçmişi 8 bin 500 yıla uzanan, İzmir'in tarihi mirasının ortaya çıkarılması ve korunmasına yönelik çalışmalar aralıksız sürüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, Kadifekale'deki Antik Roma Tiyatrosu'nun gün yüzüne çıkarılması amacıyla başlattığı kamulaştırmalarda bugüne kadar 10 milyon 940 bin 532 TL lira bedeli ödendi. Kadifekale'de gecekondular arasına sıkışıp kalan tiyatronun çıkarılması için yaklaşık 12 bin 972 metrekarelik alan üzerinde bulunan 164 adet parsel için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırma kararı alınmıştı. Büyükşehir Belediyesi, bugüne kadar 98 parseli kapsayan 8 bin 901 metrekarelik alanın tapusunu aldı. Bölgedeki yıkımlarına da başlayan Belediye, bugüne kadar 28 binanın yıkımını gerçekleştirdi.Proje kapsamında öncelikle, arkeolojik yüzey araştırması yapılarak tiyatroya ve sur duvarlarına ait antik arkeolojik mimari kalıntılar ile Antik Tiyatro'nun gerçek yeri tam olarak tespit edildi. İzmir 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na sunulan 'Antik Tiyatro ve Kadifekale 1. Derece Arkeolojik SİT Alanının Genişlemesi' önerisi kurul tarafından kabul edildi ve tiyatro ile Kadifekale'nin 1. derece arkeolojik SİT alanı genişledi. Bunun sonucunda, antik tiyatro alanında bilimsel kazı çalışmalarının gerçekleştirilmesi, Kadifekale ve Antik Tiyatro'nun kente kazandırılması amacıyla imar plan revizyonları yapıldı, yeni imar planları hazırlandı. Ayrıca, bölgede yaşayan vatandaşların bilgilendirilmesi, katılımı ve görüşlerini almak için toplantı düzenlendi. (CİHAN)

Mommo’nun devamı Meryem 20 Eylül’de

$
0
0
‘Mommo-Kız Kardeşim’ filminin ödüllü yönetmeni Atalay Taşdiken’in yeni filmi ‘Meryem’ vizyon için gün sayıyor.20 Eylül’de gösterime girecek filmin başrollerinde Zeynep Çamcı, İsmail Hacıoğlu ve Mehmet Usta oynuyor. Çekimleri Konya’nın Akşehir ve Beyşehir ilçelerinde yapılan filmin diğer oyuncuları ise Mustafa Uzunyılmaz, İpek Bilgin, Zerrin Sümer, Yeliz Akkaya, Gafur Uzuner ve Serhat Özcan. Filmin müziklerinde ise ‘Harry Potter ve Ateş Kadehi’ ve ‘Aşkım Benim’ filmlerinde besteci ve aranjör olarak yer alan dünyaca ünlü müzisyen Youki Yamamato imzası var. ‘Meryem’in hikâyesi, ‘Mommo-Kız Kardeşim’in devamı niteliğinde.

Almanya için ‘bağlama’ vakti

$
0
0
Almanya’da bu yılın enstrümanı ilan edilen bağlama ile ilgili altı aydır devam eden programların en önemlisi 14-15 Eylül günlerinde Berlin’de düzenlenecek 2. Uluslararası Bağlama Sempozyumu ve Bağlama Atölyesi. Ekim ayında ise Berlin Gençlik Orkestrası’nın, Wagner ve Verdi gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin eserlerini icra edeceği konserde bağlama sesi yükselecek.Geçtiğimiz şubat ayında; Türklerin, ama en çok da gurbettekilerin gönlünü okşayan bir haber geldi Almanya’dan. Bağlamanın Almanya’da yılın enstrümanı seçildiğini haber veren Berlinli müzik otoriteleri, yıl boyunca yapılacak etkinliklerle, Türklerle özdeşleşen bu aleti Almanlara tanıtmak istediklerini söylüyorlardı. Yıl sonuna kadar sürecek etkinliklerden en önemlisi önümüzdeki ay Berlin Müzik Konseyi’nin İTÜ Devlet Konservatuarı ve Orient-Institute işbirliği ile düzenleyeceği Uluslararası Bağlama Sempozyumu. Yurtdışında düzenlenen ilk bağlama sempozyumu olan etkinlik kapsamında aralarında İTÜ Devlet Konservatuarı Bağlama Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Koç ile İTÜ Öğretim Görevlisi ve THM sanatçısı Erol Parlak’ın da olduğu 7 akademisyen bağlamanın teknik özelliklerinden sosyolojisine ve tarihçesine kadar bir dizi konuda bilgilerini sunacak. 14-15 Eylül günlerinde düzenlenecek sempozyumda bağlamaya dair teorik bilgilerin yanı sıra Türk halk sazının icrasına ve yeni tekniklere yönelik çeşitli atölye çalışmaları yapılacak. İTÜ’den Sinan Cem Eroğlu ve Dr. Tolgahan Çoğulu’nun yönetiminde düzenlenecek atölye çalışmasında Oğur sazı, kopuz, perdesiz saz gibi bağlama çeşitlerinden örnekler sunulacak. Sempozyumdaki diğer bazı konu başlıkları ise şunlar: ‘Milliyetçilik ve Müzik Arasında Bağlama’, ‘Bağlamanın Avrupa’daki Gelişimi’, ‘Hollanda ve Almanya’da Bağlama’, ‘Bağlamada Yeni Çalma Teknikleri’. Sempozyumun en ilgi çekici oturumlarından birinin de Josef Metternich Müzik Yüksekokulu Müdürü Ruddi Sodemann’ın yapacağı ‘Bir Alman Müzik Okulunda Bağlama Deneyimleri’ başlıklı sunum olması bekleniyor. Yöneticiliğini yaptığı okulda 6 yıldır bağlama dersleri verilen Sodemann, bu dersler sırasında yaşadıkları tecrübeleri ve gözlemlerini anlatacak. Almanya’nın birçok eyaletinde düzenlenen ‘Gençler Müzik Yapıyor’ (Jugend Muzisiert) yarışmasında jüri üyeliği de yapan Sodemann, bağlamanın Almanya’da tanınmasında büyük katkısı olan bir isim.Yeri gelmişken, bağlamanın Berlin eyaleti tarafından ‘yılın enstrümanı’ seçilmesine kadar gelen süreçte bahsi geçen yarışmanın etkisinin büyük olduğunu da söyleyelim. Jugend Muzisiert, Almanya genelinde 1963 yılından beri gençler arasında düzenlenen bir yarışma. Cumhurbaşkanlığı himayesinde Alman Müzik Konseyi’nin (Musikrat) düzenlediği yarışma, gençleri müziğe teşvik etmek misyonu taşıyor. Bugün müzik alanında ün yapmış birçok Alman’ın ilk performansını sergilediği bu yarışmaların son yıllardaki ayrılmaz parçalarından biri de bağlama. Henüz eyaletler çapında keman ve piyano gibi aletlerle yarışan bağlamanın federal düzeydeki yarışmada yerini alması ise yakın. Bu dilek aynı zamanda Berlin eyaleti Müzik Konseyi Başkanı Dr. Hubert Kolland’a ait: “Berlin’in müzik kültürünün bu yeni üyesinin kamuoyunda daha tanınır hale gelmesini istiyoruz. Umuyorum 2015’te federal çapta düzenlenecek Jugend Muzisiert yarışmasında bağlama sesi de duyarız.” Kolland’ın dileği gerçekleşir mi bilemeyiz. Ancak geleneksel sazımızın şimdiden ‘die Bağlama’ olarak Alman diline dahil olduğu kesin. Net olan bir başka bilgi ise yine etkinlikler kapsamında kasım ayında Wagner ve Verdi gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin eserlerinin, bağlamanın da dahil olduğu bir orkestra tarafından icra edileceği Berlin Gençlik Orkestrası konseri. Orkestraya ‘Geleceğin Dahi Bestecisi’ olarak adlandırılan Sinem Altan piyanosu, Özgür Ersoy ise bağlaması ile eşlik edecek. 20 ve 27 Ekim tarihlerinde ise geçmiş yıllarda Jugend Muzisiert yarışmalarında dereceye giren gençlerin performanslarını sergileyeceği konserler olacak.Sırada kaval sempozyumu varProf. Dr. Adnan Koç/İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müdürü: “Bağlama Almanların eğitim planlarına da girecek. Çalışmaları devam ediyor. Ayrıca nefesli enstrümanlar üzerine yoğunlaşmış Bulgaristan Plovdiv Müzik ve Dans Sanatları Akademisi ile aralıkta 1. Uluslararası Kaval Sempozyumu yapmayı planlıyoruz. Konservatuar olarak komşu ülkelerimizle müzik alanındaki işbirliğimiz devam edecek. Kasımda Türk Musikisi Vakfı ile birlikte Japonya’da Türk müziğini tanıtmaya gideceğiz.

Roma Türk Film Festivali perdelerini ‘Soğuk’ ile açıyor

$
0
0
3. Roma Türk Film Festivali, yapımcı Uğur Yücel'in 'Soğuk' adlı filmi ile açılıyor. Film, Sırbistan Paliç Avrupa Filmleri Festivali'nden ödülle dönmüştü.SRP İstanbul, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu Kurulu'nun katkıları ile; Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği'nin teşviki ile tertip edilen Roma Türk Film Festivali 26 - 29 Eylül tarihlerini kapsıyor.Ünlü yönetmen Ferzan Özpetek'in Onursal Başkanı, organizatör Serap Engin'in Başkanı olduğu festival, bu sene de Türk Sineması'nın tüm renklerini İtalyan seyircisiyle buluşturacak. Festival, prömiyerini 63. Berlin Film Festivali'nde yapan ve Türkiye'de henüz vizyona girmeyen Uğur Yücel imzalı 'Soğuk' filmi ile perdelerini açıyor. Senaryosu da Uğur Yücel'e ait olan filmde Cenk Medet Alibeyoğlu, Ahmet Rıfat Şungar, Valeriya Skorokhodova, Julia Vaniukova, Yulia Erenler, Şebnem Bozoklu, Rıza Sönmez ve Ezgi Mola rol alıyor. Konusu Kars'ta geçen film, Berlin ve Sırbistan'dan sonra üçüncü buluşmasını İtalyan seyirci ile yapacak.Film, 3-9 Temmuz tarihli Sırbistan Paliç Avrupa Filmleri Festivali'nde 'Parallels and Encounters' bölümünün 'En İyi Filmi' ödülüne layık görülmüştü. (CİHAN)

İlginç film hikayesi 43 yıl sonra bitiyor

$
0
0
Mersin'de 1970 yılında 16 yaşındaki bir gencin çektiği filminde oynadıkları için 12 Eylül askeri yönetimi tarafından dayaktan geçirilen köylülerin hikayesi, 43 yıl sonra tamamlanacak.O dönem filmi çekmeye çalışan 16 yaşındaki Zeynel Korkmaz'ın oğlu Yönetmen Yasin Korkmaz, babasının yarıda kalan filmini tamamlamak için filmde oynadıkları için dayak yiyen köylülerle bir araya geldi. Köylülerin içinde yeniden dayaktan korkanlar olsa da filmin bitmesini isteyenler tekrar rol alacaklarını belirtti. Komedi tarzında ele alınan filmin ismi ise 'Netekim Karakolu.'12 Eylül 1980 askeri darbesinin mağdurlarından Toroslar köylüsünün hikayesi filme konu oluyor. Gerçeğe dayanan olayların işlendiği 'Netekim Karakolu'nda, 12 Eylül'ün tüm yönleri ele alınıyor. Sadece siyasilerin değil, aynı zamanda gündelik hayatını sürdürmeye çalışan köylü, çiftçi ve yörüklerin de mağduriyetini anlatan film, daha önce sinemaya konu olmamış ayrıntıları barındırıyor. Filmin çekimlerine sonbaharda başlanacak.Yönetmen Yasin Korkmaz, Sanat Yönetmeni Deniz Sandalcı ve Görüntü Yönetmeni Kadir Baziki, olayın yaşandığı Mersin'in Erdemli ilçesinde köylülerle bir araya geldi. Erdemli ilçesi başta olmak üzere pek çok belde ve köyde dönemin belediye başkanları, muhtarları, bekçileri, belediye çalışanları, çiftçiler ve ev kadınlarıyla yapılan görüşmelerde, yaşananların anlaşılması açısından önemli dokümanlar oluşturuldu.Filmin hikayesi ise kısaca şöyle: 1970 yılında Toroslar'ın eteklerinde yaşayan bir grup genç, amatör olarak sinema filmi çekmeye kalkışır. Başlarına gelen ilginç olaylar nedeniyle film yarıda kalır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde gençlerden birinin evinde çektikleri filme ait fotoğraflar, senaryo ve 16 mm film makaraları bulunur. Gençler aksiyon filmi çekmek istemiştir ama o dönemin askeri yönetimi başka şeyler peşindedir. Başta film çekmeye çalışan gençler olmak üzere filmde oynayan bütün köylü silahlı suç örgütü kurmaktan ve gerilla eğitimi almaktan günlerce karakolda tutulur ve sorgulanır. Köylünün ifadeleri doğrultusunda örgütün arkasında Stalin mi? Franko mu? Yada Churchill mi olduğu konusu da komutanın kafası karışmıştır.Yaşanmış gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak hazırlanan film 12 Eylül 1980 darbesini mizahi bir dille anlatıyor.(CİHAN)

Sezen Aksu ile yaz konserleri

$
0
0
Kahkahadan Hüzne, Hayatın Bütün Halleriyle: Sezen Aksu’yla Geleneksel Yaz Konserleri başlıyor.Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşecek konserlerin ilki 23 Ağustos Cuma günü. İkinci konser ise 24 Ağustos Cumartesi aynı mekânda olacak. Saat 21.00’de başlayacak konserlerin repertuar ve düzenlemeleri ise Fahir Atakoğlu önderliğindeki Acoustic Band’e ait. Ayrıca sahnede her biri kendi alanında isim yapmış uluslararası müzisyenlerin doğaçlamalarla kendi virtüözlüklerini sergileyecekleri bölümler de yer alacak. Sezen Aksu 6-7 Eylül’de de İstanbullularla buluşacak. (0216 556 98 00) KÜLTÜR-SANAT

Kadifekale’de antik tiyatro gün yüzüne çıkarılıyor

$
0
0
Kadifekale’deki gecekondular arasında kalan 16 bin kişilik Antik Roma Tiyatrosu gün yüzüne çıkarılıyor.İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, Kadifekale’deki Antik Roma Tiyatrosu’nun gün yüzüne çıkarılması amacıyla başlattığı kamulaştırmalarda bugüne kadar 10 milyon 940 bin 532 TL harcandı. Kadifekale’de gecekondular arasına sıkışıp kalan tiyatronun çıkarılması için yaklaşık 12 bin 972 metrekarelik alan üzerinde bulunan 164 adet parsel için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırma kararı alınmıştı. Büyükşehir Belediyesi, bugüne kadar 98 parseli kapsayan 8 bin 901 metrekarelik alanın tapusunu aldı. Bölgede yıkımlara da başlayan belediye, 28 binanın yıkımını gerçekleştirdi. Proje kapsamında öncelikle, arkeolojik yüzey araştırması yapılarak tiyatroya ve sur duvarlarına ait antik arkeolojik mimari kalıntılar ile Antik Tiyatro’nun gerçek yeri tam olarak tespit edildi. İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na sunulan ‘Antik Tiyatro ve Kadifekale 1. Derece Arkeolojik Sit Alanının Genişlemesi’ önerisi kurul tarafından kabul edildi ve tiyatro ile Kadifekale’nin 1. derece arkeolojik sit alanı genişledi. Bunun sonucunda, antik tiyatro alanında bilimsel kazı çalışmalarının gerçekleştirilmesi, Kadifekale ve Antik Tiyatro’nun kente kazandırılması amacıyla imar plan revizyonları yapıldı, yeni imar planları hazırlandı. Ayrıca, bölgede yaşayan vatandaşların bilgilendirilmesi, katılımı ve görüşlerini almak için toplantı da düzenlendi. İZMİR CİHAN
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live