![]()
İrlandalı yönetmen Neil Jordan, ‘Vampirle Görüşme’den 19 yıl sonra yeniden ‘kan emiciler’in dünyasına giriyor. Vampirlerin aristokrat hallerine bir kez daha karşı çıkan Jordan, ‘Byzantium’da kadın dayanışmasından destek alıyor.Bağımsız sinemanın ustalarından Jim Jarmusch’un bile ‘vampir filmi’ çektiği göz önüne alınırsa ‘vampir sineması’nın yükselişinden endişe duyabiliriz! Jarmusch, ülkemizdeki festivalleri dolaşan, vizyon için ise 14 Şubat 2014’ü bekleyen ‘Sadece Âşıklar Hayatta Kalır’ adlı filminde, modern zamanlardaki yozlaşmaya ‘vampir asaleti’, müzik ve aşk ile karşı koyabileceğimizi fısıldıyor. İrlandalı yönetmen Neil Jordan ise bugün gösterime giren ‘Bir Vampir Hikâyesi / Byzantium’ filmiyle vampir asaleti denen aristokratik tavra karşı savaş açıyor. Eğlence sektöründe çalışan Clara, herkesin gözü önünde yaşamasına rağmen gizemli bir hayata sahiptir. İşlediği cinayetin ardından kızı Eleanor’la birlikte bir kıyı kasabasına sığınır. Burada Noel adlı bir adamla karşılaşan Clara, onun annesinden miras Byzantium adlı pansiyonunda kalmaya başlar. Hayatını yalanlar üzerine bina eden Clara’nın aksine Eleanor, gerçekleri söyleyip üzerindeki yükten arınacağı bir arkadaşa ihtiyaç duyar. Arkadaş canlısı Frank tam aradığı gibidir; ancak Eleanor’un söyleyeceği gerçekler sadece kendisini değil, annesi de dâhil olmak üzere hayatındaki herkesi geri dönüşü olmayacak şekilde etkileyecektir. Hatırlanacağı gibi, yönetmen Neil Jordan, vampirlerin dünyasına yabancı değil. 1994 yılında Ann Rice’ın romanından uyarladığı ‘Vampirle Görüşme / Interview with the Vampire’ filminde Tom Cruise, Brad Pitt, Antonio Banderas ve Christian Slater’ı bir araya getirmiş ancak teknik dallar dışında BAFTA ve Oscar listesine girememişti. 19 yıl önce vampirler arasındaki o aristokrat tavrı eleştiren Jordan, bugün onlara savaş ilan ediyor! ‘Vampirle Görüşme’de erkekler cephesinden anlattığı hikâyeyi bu kez ‘ezilen’ kadınların yanında durarak perdeye taşıyor.VİKTORYA DÖNEMİNİN KADINLARI‘Byzantium’, vampirlerin tıpkı Tapınak Şövalyeleri ya da gizemli bir aristokrat topluluk gibi konumlandırıldığı vampir filmleri kervanına yeni bir halka ekliyor. Bu yönüyle öncüllerinden pek bir farkı yok. Ancak işin içine kadın dayanışmasını katarak ‘farkını’ gösterme telaşında. Bunun için de toplumun alt tabakasından, geçimini ‘bedenini kiralayarak’ kazanan bir kadın ve onun masumiyet timsali kızını merkeze alıyor. Hikâyenin kaynağının 19. yüzyıla kadar gitmesi ve aristokrat erkeklerin ‘kullanıp attığı’ bir kadının asırlar sonra intikamını alması şeklindeki okunmaya müsait olması da kadın dayanışmasını pekiştiriyor. Filmin erkekleri ya aristokrat kibrinden mustarip ya da hain, üçkâğıtçı ve sefil. En iyi erkek ise annesinin mirasını bile idare etmekten aciz, beceriksiz ve hımbıl Noel, ki o da adıyla bile bir ‘varlık’ olmaktan uzak… ‘Erkek düşmanı’ olarak nitelenebilecek filmi aslında (Clara’nın durumu dolayısıyla) ‘kötü kan’ın ortadan kaldırılma öyküsü olarak görmek de mümkün. İrlandalı Neil Jordan’ın ‘Byzantium’u başka bir gözle izlendiğinde ise Viktoryen hikâye anlatıyor seyirciye. Clara ve kızı Eleanor’un erkekler dünyasında, erkeklere rağmen ama onların yardımını umarak var olma savaşı, vampir öyküsünden bağımsız olarak Kraliçe Viktorya’nın 19. yy. İngiltere’sini resmediyor. Bu yönüyle Clara ve kızı Eleanor’u Dickens, Doyle, Conrad, Eliot ve Wilde gibi erkek yazarlar karşısında çetin bir var olma savaşı veren Bronte Kardeşler, Emily Dickinson ya da Christina Rossetti’ye benzetebiliriz. Dahası, Eleanor’un Frank’la yaşadığı aşka benzer ilişkiden beklentisi, kendisinin olduğu gibi kabul edilmesi ve yazdığı hikâyelerin birileri tarafından okunmasıdır. Filmin oyunculuk kısmında, son dönemin yükselen genç oyuncularından Saoirse Ronan görevini hakkıyla yerine getirirken, Gemma Arterton’a kötü diyemesek de karakterinin yükünü omuzlamakta biraz zayıf kaldığını söyleyebiliriz. Sam Riley’yi ise başta ‘Kontrol’ olmak üzere daha iyi rollerde izlemiştik; burada biraz ‘idareci’ davranmış. Neil Jordan ise ‘Vampirle Görüşme’ye nazaran içerik yönüyle daha dolu ama teknik açıdan daha zayıf bir filme imza atıyor. Filmin efektli bölümleri ve dönem sahneleri yetersiz kalıyor. Dolayısıyla hikâyesindeki katmanlarını, senaryo ve teknik alanlar ile yukarılara taşımayı başaramıyor.