20. Altın Koza Film Festivali, geçtiğimiz pazartesi akşamı, tarihinin en ‘havalı’ açılışını yaptı. Türk sinemasının ‘dört yapraklı yonca’sı ile başlayan festival, yarışma filmleri ve yarışma dışı gösterimleri ile havasının boşuna olmadığını gösteriyor.Reha Erdem’in, Kürt sorununa ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ masalı penceresinden yaklaştığı ‘Jîn’ filmiyle açıldı festivalin uzun metraj yarışma bölümü. Yeni filmi ‘Şarkı Söyleyen Kadınlar’ için Toronto Film Festivali’ne giden Reha Erdem, söyleşiye yetişebilseydi belki soru-cevaplar vesilesiyle daha net konuşabilirdik ama genel olarak filmin beğenildiğini söyleyebiliriz. ‘Jîn’in ardından gelen iki isimli ‘Yol Ayrımı / Hadi Baba Gene Yap’ filmi Emre Yalgın’ın ikinci uzun metrajı olmasına rağmen bir ‘ilk film’ gibiydi. Tanzimat romanlarındaki gibi adındaki ikilikle kafa karıştıran film, fazlalıkları, amatörlükleri, senaryo zaafı ve kötü oyunculuklarıyla, ‘Jîn’in masalsı ve etkileyici atmosferinden sonra seyirciyi ‘gerçek dünyaya’ döndürdü! Gerçeklik demişken, ‘Eve Dönüş Sarıkamış 1915’i atlamak olmaz. Alphan Eşeli imzalı film, savaşın acımasızlığını ve insan üzerindeki yıkıcı etkisini hiçbir savaş sahnesi göstermeden anlatmayı başarıyor. Jîn ile birlikte festivalin favorisi olmaya aday iki film, ‘Köksüz’ ile ‘Yozgat Blues’, İstanbul Film Festivali’nden sonra bu kez Adana’da ‘kapışıyor’. Deniz Akçay Katıksız’ın ilk filmi ‘Köksüz’, parçalanmış bir aileye çeviriyor kamerasını. İyi yazılmış, iyi oynanmış ve yönetilmiş bir ilk film bulmak bu devirde zor! Dolayısıyla ‘Köksüz’, senaryo ve kadın oyuncu dallarının şimdiden en güçlü adayı konumunda. Ailenin 17 yaşındaki ergen üyesi İlker’in bir sahnesinin, seyircinin bir bölümü tarafından aşırı bulunduğunu da ekleyelim.AH ŞU CEMAATLER YOK MU?!Mahmut Fazıl Coşkun’un ‘Yozgat Blues’ filmi, aidiyet meselesi üzerine dertleri olan bir yapım. İstanbul’dan Yozgat’a gelen iki ‘sahne sanatçısı’nın yerlileş(eme)me öyküsü de denebilir. Film, Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer ve Nadir Sarıbacak’ın oyunculukları, incelikli senaryosu ve usta işi yönetmenliğiyle ödül listesinin güçlü adaylarından. Tarık Tufan ile birlikte senaryoyu yazan Mahmut Fazıl Coşkun, tıpkı Uzak İhtimal’deki gibi büyük bir meseleyi hayatın küçük detayları üzerinden sakin bir dille, olabildiğince sade ve etkili anlatıyor. Filmde, Tansu Biçer’in oynadığı berber karakterinin katıldığı bir esnaf sohbeti sahnesi, seyircinin dikkatinden kaçmadı ve söyleşide ‘beklenen’ soru geldi: “O sahne gerekli miydi? Neden cemaat sohbeti gösteriyorsunuz?” Coşkun ise kibarca, o sahnenin bir ‘yapıştırma’ değil, karakterin bulunduğu esnaf çevresiyle ilgili olduğunu ifade etti. Aslında, seyircinin ‘esnaf sohbeti’ne takılmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü ‘Yozgat Blues’dan önce Biket İlhan’ın yönettiği ‘Yarım Kalan Mucize’ filminden çıktılar. ‘Baba beni okula gönder’ tadında başlayıp Köy Enstitüleri güzellemesine dönüşen yapım, Kemalist ideolojinin üsttenci bakış açısını bünyesinde toplayarak sinemada ‘eşine az rastlanır’ bir örnek ortaya koyuyor. Halkın bir bölümünü gerici, yobaz ve cahil olarak nitelemekten çekinmeyen filmin esas ‘sürprizi’ ise gösterim sonrası yapılan söyleşide karşımıza çıktı! Yetkin Dikinciler, Dolunay Soysert ve Ayten Uncuoğlu’nun yer aldığı oyuncu kadrosunun gençlerinden Umut Beşkırma, bir soru üzerine, Köy Enstitüleri’nin misyonuna dair ilginç bir ‘tespit’ yaptı: “Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bugün tekkeler, zaviyeler, cemaatler olmazdı”. Dün gösterilen ‘Hayatboyu’ ile ‘Soğuk’, İstanbul Film Festivali’nde seyirci karşısına çıkmıştı. Aslı Özge’nin filmi ‘Hayatboyu’, Yeni Türk Sineması’nda fazla örneğini görmediğimiz orta sınıf şehirli adam’a dair ilgi çekici tespitler yapıyor. Uğur Yücel imzalı ‘Soğuk’ ise adı gibi biraz soğuk bir film; alışmak, ısınmak zor. Bugünün programında ise dört film var: ‘Lal’, ‘Çanakkale Yolun Sonu’, ‘Daire’ ve ‘Gözümün Nuru’. Beki Probst başkanlığındaki jürinin ödül listesi yarın akşam düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde açıklanacak.
↧