İlk filmi ‘Mommo – Kızkardeşim’ ile birçok ödül alan Atalay Taşdiken’in yeni filmi ‘Meryem’i izlerken acıyla kıvranmak kaçınılmaz.Hz. Meryem’in kıssası ile birlikte okumaya müsait ve harikulade bir potansiyel taşıyan hikâyenin, klişelere kurban edilmesini izlemek acı verici. Üstelik mizansenleri, kadrajları, oyuncu yönetimi vesilesiyle göz alıcı bir yönetmenlik becerisi her sahnede kendini güçlü bir şekilde hissettiriyorken… Meryem, düğünden altı gün sonra kocasının İstanbul’a gitmesiyle kaynana evinde yalnız kalır. Kayınpederi iyi davransa da kaynanası, görümcesi, eve gelen sütçü, hatta askerden dönene eski ‘takıntısı’, Meryem’in çilesini artırmaktadır. Çektiği sıkıntıları dert yandığı annesi ise Meryem’in dirlik-düzeni bozulmasın düşüncesiyle ona hep sabır tavsiye eder. Sade bir dili ve sakin bir anlatımı olan ‘Meryem’, Türk sinemasının 50 yıllık klişelerini bünyesinde topluyor. Taşrada kadın olmanın zorlukları, kocası gurbete giden kadının yaşadıkları, gelin-kaynana anlaşmazlığı, sütçünün sarkıntılığı, askerden dönen gencin psikolojisi… ‘Meryem’, bütün bu klişeleri yeniden üretmeden olduğu gibi günümüze aktarıyor. Fakat abartıya ve duygu sömürüsüne meyletmediği, bunları ustaca dokunuşlarla birleştirdiği için göze batmıyor. Hatta ‘ezilen Türk kadınının’ kendi ayakları üzerine durmasını desteklediği için övgü bile toplayabilir. O halde, “Mahsun Kırmızıgül’ün suçu, günahı neydi?” Ayrıca, seyircinin hoşuna gidebilir, fakat Atalay Taşdiken’in, kapanış jeneriğinden önce hikâyenin gerçekliğine dair perdeye düştüğü not, filmin güçlü finalini büyük ölçüde zayıflatıyor. Bununla birlikte ‘Meryem’, vizyon seyircisi için de festival seyircisi için de ‘bulunmaz’ bir film. Özellikle, Türkan Şoray’ın jüri başkanlığındaki Altın Portakal’da ödül şansı yüksek. Zira, ‘sultan’ın kariyeri boyunca oynadığı bütün kadınların dertleri ‘Meryem’de mevcut!HAFTANIN DİĞER FİLMLERİZAFERE HÜCUM / RUSHYÖNETMEN: RON HOWARDOYUNCULAR: CHRIS HEMSWORTH, DANIEL BRÜHL, OLIVIA WILDE Rakibin kadar varsın‘Akıl Oyunları’ ve ‘Frost/Nixon’ gibi biyografi filmlerinin Oscar ödüllü yönetmeni Ron Howard’ın yönettiği ‘Zafere Hücum’, haftanın en sürükleyici filmi. Chris Hemsworth ile Daniel Brühl’ün oynadığı film, Formla 1 yarışlarına ilgi duymayanların bile sıkılmadan izleyebileceği bir yapım. 1976 yılında gerçekleşen Alman Grand Prix Yarışı’nda Niki Lauda’nın kullandığı Ferrari ikinci turun ardından sonunda yaşadığı trajik kaza nedeniyle yarış dışı kalır ve birincilik ezeli rakibi James Hunt’a gider. Bu kaza sonrasında Lauda çok ağır yaralanır fakat hırsı ve öfkesiyle 42 gün sonra pistlere döner. İki yarışçı arasında italyan Grand Prix’i ile başlayan mücadele diğer yarışlarda devam eder.DIANAYÖNETMEN: OLIVER HIRSCHBIEGELOYUNCULAR: NAOMI WATTS, NAVEEN ANDREWSBir Diana var Diana’dan içeriParis’te geçirdiği ‘şüpheli’ trafik kazası sonucu 1997’de hayatını kaybeden Galler Prensesi ‘Diana’nın hayatı, ‘talihsiz’ bir yapımla vizyona giriyor. Talihsiz, çünkü kötü bir senaryo ve yönetim söz konusu. Film, özellikle İngiltere’de çok sert eleştiriler aldı. Film, Lady Diana ile Pakistanlı kalp cerrahı Dr. Hasnat Khan arasındaki aşkı anlatıyor. Bazı kaynaklara göre Dr. Hasnat Kahn, Leydi Diana'nın gerçek aşkıydı ve iki yıl süren bu birlikteliğin ardından prenses derin bir üzüntü yaşadı. Film, Prenses Diana ve Hasnat Kahn’ın 1995-1997 yılları arasında yaşadıklarından yola çıkıyor.ALEX CROSSYÖNETMEN: ROB COHENOYUNCULAR: TYLER PERRY, JEAN RENOBir Alex değil!‘Hızlı ve Öfkeli’ ile Mumya serilerinin yönetmeni Rob Cohen’in düşük kalibredeki yeni filmi, tüm derdini “İntikam almak istiyorsan yola çıkmadan önce iki mezar kazacaksın” sözü üzerine inşa ediyor. Detroit Polis Departmanı'nda çalışan, psikoloji eğitimi almış cinayet masası dedektifi Dr. Alex Cross, kariyeri boyunca çok sayıda ilginç vaka ile karşılaşmıştır. Ancak son olay, onun için bile zordur. Kurbanlarını vahşi şekillerde öldürüp her seferinde arkasında bir Picasso tablosu bırakan bu seri katilin peşine düşer.
↧