Yaz mevsiminin ‘gişe canavarları’ bir bir perdeye dökülmeye devam ediyor. Bu haftanın nasibinde ‘Pasifik Savaşı / Pacific Rim’ var. Bu tür filmlerin ‘canavarlığı’ sadece gişedeki doyumsuz iştahlarına değil karakterlerine de yansıyor.Züccaciye dükkânına dalan fil gibi kaba, gösteriş meraklısı ve derdini her daim baş ağrıtan bir gürültüyle anlatmaya pek hevesli karakterler… Hele bir de ‘esas oğlan’ın mizah anlayışı kıt, hamaseti ve kasıntısı üst seviyedeyse vay halimize! Bu durumda, karanlıkta bekleyen seyirciler olarak, yönetmenin insafına kalıyoruz. ‘Pasifik Savaşı’nda olduğu gibi… Guillermo del Toro’nun yönettiği ‘Pasifik Savaşı’nda olaylar, 2020’lerde geçiyor. O zamana kadar uzaylı tehdidini hep gökyüzünden bekleyen insanoğlu, onların dev canavarlar halinde Pasifik Okyanusu’nun derinliklerinden çıkıp geleceğini öngöremez. Ve Japoncada ‘dev canavar’ anlamına gelen Kaiju’lar büyük şehirlere saldırdığında dünya çaresiz kalır. Dünya liderleri Kaiju’lara karşı, Almancada ‘avcı’ anlamına gelen Jaeger adlı büyük robotlar üretir. Bu robotlar, birbiriyle uyumlu iki insanın beyin gücüyle yönetilmektedir. Dünyanın kaderi, Kaiju’lar ile Jaeger’lar arasındaki savaşa bağlıdır.SUYUNDAN DA KOY, GUILLERMO!‘Gişe canavarı’ tabir edilen büyük bütçeli yapımların yapmadığı ne kaldı? Özgürlük Heykeli’ni yıktılar, Eyfel’i devirdiler, Beyaz Saray’ı ve Kızıl Meydan’ı bombaladılar, dinozorları dirilttiler, uzaylıları üstümüze saldılar, robotlarla gezegenler arası savaş başlattılar; hâsılı beyazperdede ‘kıyameti’ kopardılar! Daha başka ne yapılabilir? Guillermo del Toro bu soruya ‘ortaya karışık’ formülüyle cevap veriyor. Pasifik Savaşı’nda Godzilla, Transformers, Jurassic Park, Kurtuluş Günü gibi filmlerden ‘ortaya karışık’ bir malzeme çıkıyor. Del Toro’nun hakkını hepten yemeyelim, filmin görsel dünyası ve setler için ciddi anlamda kafa yorulduğu çok açık. Ancak pek çok sahne seyircide âşinalık hissi uyandırmaya müsait; üstelik bundan kaçınmak için çok çaba harcandığı halde. Mesela bu tür filmlerde iyice tüketilen ABD toprakları, bilhassa doğu kıyıları mekân olarak tercih edilmiyor. Görsellik adına yeni arayışların sonucu olarak, Kaiju’lar ile Jaeger’ların tahrip gücü yüksek savaşı için Sydney’deki meşhur Opera binası ve Hong Kong limanı kullanılıyor. Bu noktada biraz da gişe hesapları devreye giriyor. Filmde, siyahi oyuncu İdris Elba’nın önderliği, Japon Rinko Kikuchi’nin ana karakterlerden biri olması, Jaeger’lar arasında Rusların olması, Hong Kong’un mekan seçilmesi gibi tercihler filmin pazarlama ayağına yönelik hamleler olarak dikkat çekiyor. Zira Hollywood için özellikle Uzakdoğu, yabana atılamayacak ciddi bir pazar.HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ Filmin en orijinal karakterlerinden biri, karaborsacı Hannibal Chau. İki ‘Hellboy’ filminde olduğu gibi del Toro’nun burada da vazgeçemediği Ron Perlman’ın oynadığı bu karakter, öldürülen Kaiju’ların iç organlarından ve kemiklerinden karaborsa oluşturuyor. Çoğu zaman baş ağrıtan bir gürültü halinde seyreden Pasifik Savaşı’nın en akılda kalıcı bölümü ise Mako’nun (Rinko Kikuchi) çocukluğundaki travmanın anlatıldığı sahneler. Del Toro, burada bir ‘Spielberg klasiği’ne imza atarak, savaşın ortasında yüreklere dokunan masum bir anı yakalıyor. Ancak bu iki karakter ve söz konusu sahneler, Pasifik Savaşı’nın, Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro’nun kariyerinin en kişiliksiz filmi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bir karikatür gibi duran karakterler, onlar arasında işletilmeye çalışılan zoraki psiko-drama denemeleri, diyaloglarda ve temada göze çarpan entelektüel sığlık, Amerikan güreşini anımsatan kötü dövüş koreografisi… Jaeger’ların, Kaiju’ları durduracak keskin kılıçlara sahip olduğu halde, sırf aksiyon olsun diye yumruk yumruğa kavgaya girişmeleri gibi mantık hatalarına hiç girmeyelim. Yine de, “Üç boyut olsun, aksiyon olsun, görsel efekt olsun, dev canavarlar ve robotlar olsun da isterse çamurdan olsun” diyorsanız, buyurun salonlara…
↧