![]()
1995'te ‘Gün Doğmadan / Before Sunrise' ile başlayan ‘... Önce' filmlerinde üçüncü adıma geldik. Richard Linklater'ın yönetmenliğinde ve Julie Delpy ile Ethan Hawke'ın oyunculuğunda bugünlere gelen serinin son filmi ‘Geceyarısından Önce / Before Midnight', beklentileri fazlasıyla karşılıyor.Kadın-erkek ilişkilerine dair bu kadar klişeye açık ve seyirci açısından önyargı duvarına çarpmaya müsait böylesi bir hikâyenin her adımında şaşırtıcı bir ivme yakalamak takdiri hak ediyor. 18 yıl önce Paris'te bir trende tanışan Amerikalı yazar Jesse ile Fransız Celine'i, dokuz yıl önce Paris'te bir evde, belirsizlik içinde bırakmıştık. İkiliyi bu kez, 40'lı yaşlarında Yunanistan'da tatil yaparken buluyoruz. Bir taraftan ikiz kızları ile tatil yaparken diğer taraftan, Jesse'in ilk eşinden olan Hank'in sorunlarıyla uğraşıyorlar. Artık orta yaşlarında olan çiftin arasındaki mücadele ise kimi zaman cinsiyet farklılıkları tartışmasında bazen de kadın-erkek arasındaki görev ve sorumluluk paylaşımında patlak vermektedir. Bu tatlı-sert ama büyük kırılmalara meyyal kavgalar, onların sevgisini de sınayacaktır. Öncülü iki film gibi yine bir günü anlatan ‘Geceyarısından Önce'de Jesse ile Celine, ciddi bir muhasebeye girişiyor. Bu muhasebede, ilk karşılaşmalarından tekrar buluşmalarına, Jesse'in yazarlığından Celine'in iş tercihlerine, ikiz kızlarından Jesse'in diğer çocuğu Hank'e, Amerika'ya taşınmaktan Paris'te yaşamaya kadar hayatlarında ne varsa didik didik ediliyor. Geçmişlerine ve ilişkilerine dair konuşulmadık, ‘masaya yatırılmadık' hiçbir konu kalmıyor. Bu didişme, zekice diyaloglarla derinlik kazanıyor ve iki kişi arasında yaşanmaktan çıkıp bütün kadın-erkek ilişkilerini özetleyen bir hal alıyor. Burada, yönetmen Richard Linklater ile birlikte senaryoya katkıda bulunan Ethan Hawke ile Julie Delpy'nin hakkını teslim edelim. İki aktör, öyle uyumlu ki, 1940'lardaki meşhur Spencer Tracy-Katharine Hepburn ikilisini yakalamayı başarıyor. ‘Geceyarısından Önce', formüllere teslim olmadan, klişelere düşmeden, kendisiyle ilgili bütün önyargıları bir bir aşıyor. Entelektüel ve zekice diyaloglara sahip film, özellikle hikâye ve oyunculuk yönüyle serinin en olgun, en derinlikli, en mizahi ve tabii ki en iyi filmi.