Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 7489

Güç, seni zayıflatır

$
0
0
2000’li yıllar, sinemada zombilerin yeniden ‘dirilişine’ sahne oldu. Danny Boyle, 2002’de ‘28 Gün Sonra’ filmiyle ‘uyuyan devi’ uyandırdı ve zombiler yeni milenyumda da beyazperdeye musallat oldu.Türün klasikleri yeniden çekildi, zombilerin şekline şemailine ayar verildi; yetmedi iş komediye ve gençlik romantizmine kadar gitti. Televizyon dünyası da bu rüzgârdan nasiplendi; üç sezondur ödüllere doymayan The Walking Dead dizisinde yüzünü gösterdi ‘eski dostlar’. Hatta genç sinema yazarları Talip Ertürk ile Murat Emir Eren, ‘meteliksiz’ kalma pahasına yönetmen koltuğuna oturdular ve ‘Ada: Zombilerin Düğünü / 2010’ filmiyle bu ‘dirilişe’ Türkiye’den kayda değer bir katkı yaptılar. Eğer Robert Wiene’nin ‘Dr. Caligari’nin Odası / 1920’ ile J. Searle Dawley’nin 16 dakikalık ilk ‘Frankenstein / 1910’ uyarlamasını türün ‘ata’ları saymazsak, zombilerin sinema macerası 1932’de başlıyor. Victor Halperin, Afrika’da yamyamlık üzerine araştırmalar yapan gazeteci-yazar William Seabrook’un 1929’da kaleme aldığı ‘Sihirli Ada’ kitabını sinemaya uyarlayınca ‘yaşayan ölüler’ beyazperdeye adımını atmış oldu. Fakat 1968’de George A. Romero bu işe el atana kadar derli toplu bir ‘zombie’ türünden söz etmek zor. Romero, ölüleri yeniden hayata döndürerek modern toplumlar üzerine bir alegoriye girişiyordu. ‘Dünya Savaşı Z’, zombi filmleri içinde kendine nasıl bir yer açar, şimdiden bunu kestirmek güç; ancak bir ‘kıyamet’ filmi olarak çok etkileyici. Marc Forster’ın yönettiği film, iki çocuklu bir aileden yola çıkarak dünyanın kıyamete varışını anlatıyor. Film, ünlü komedi yazarı ve oyuncusu Mel Brooks’un oğlu Max Brooks’un 2006’da ABD’de yayımlanan aynı adlı romanından uyarlama. Kitapta, zombilerin saldırısı bir alegori olarak yer alıyor. Alt sınıflar ve dünyanın ‘geri bırakılmış’ milletleri bir virüs salgını sonucu, üst sınıflara, onların ‘kaleleri’ konumundaki şehirlere saldırıyor. Film, kitabın bu özelliğini vurgulamaktan biraz kaçınmış. Sadece birkaç yerde, mesela virüsün kaynağının araştırıldığı bölümlerde bir işaret var. Filmin en güçlü vurgusu, zayıflık. Brad Pitt’in oynadığı Gerry Lane, “Onları yenmek için zayıf (hasta) olmalıyız” diyor. Sürprizleri bozmamak için detayları salonlara bırakalım. ‘Dünya Savaşı Z’, kanlı canlı bir zombi filmi bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir. Film, türün alamet-i fârikası tedhiş görüntülerinden kaçınıyor. Bu yönüyle türünün en ‘temiz’ filmi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zombilere getirdiği en önemli yenilik, onları güce karşı duyarlı hale getirmesi. Bir de, saldırıların gruplardan ziyade insan seli şeklinde olması. Bu tercih, görsellik açısından kan revan görüntülerinden daha etkileyici. Diğer taraftan, ‘Dünya Savaşı Z’yi kendi felsefesiyle vurmak mümkün: “En güçlü yanımız, en zayıf yanımızı ortaya çıkarır.” Filmin en güçlü yanı olan kıyamet öncesi atmosfer ve görsellik, aynı zamanda onu zombi türü içinde arka sıralara doğru sürükleyen özellikler. Başka türlü söylersek: ‘Dünya Savaşı Z’, felaket/kıyamet filmleri alanında Roland Emmerich’in ‘2012’sinden çok daha iyi; fakat zombi türünde ‘28 Gün Sonra’nın hayli gerisinde. Senaryo, zombilerin özelliklerinden, organize olma süreçlerinden ya da virüsün mahiyet ve gelişiminden ziyade, ‘beyaz insanın’ onlara karşı kendini nasıl koruyacağına odaklanıyor. Senaryonun bu tutumu hem kitabın özünün ıskalanmasına yol açıyor hem de filmi, zombi türü içinde zayıflatıp salgın filmi türüne itiyor. Bu yüzdendir ki ‘Dünya Savaşı Z’, Steven Soderbergh’in ‘Salgın / Contagion’ filmiyle Danny Boyle’un ‘28 Gün Sonra’ filmlerinin bileşimine ‘The Walking Dead’ dizisinin enjekte edilmiş hali gibi duruyor.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 7489

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue