1890’larda ortaya çıkan taş plaklar, dönemin en önemli olaylarından biriydi.Batı’nın büyük bestecilerine bile ilham kaynağı olan alaturka müziği böylece ilk defa saklanabilir ve her yerde defaten dinlenebilir hale gelmişti. Münir Nurettin Selçuk, Hafız Sadettin Kaynak, Hamiyet Yüceses… Dönemin bütün usta isimleri taş plaklardan seslenir olmuşlardı ama ne yazık ki taş plakların geride kalmasıyla, o gelenekten ve o sesten bir kopuş yaşandı. O eski seslerin kederi ve ışıltısı ile aramıza çok zaman girdi.Bundan beş yıl önce bir araya gelen Alaturka Records, müzik için neredeyse kutsal sayılabilecek bir amaçla yola çıktı ve Kalan etiketiyle “Girizgâh” adlı bir albüm yayınladı. Girizgâh’ın ve bundan sonra topluluk tarafından yayınlanacak albümlerin tek bir amacı var, o da taş plakların kaldığı yerden bir devrin sâdâsına, müzik geleneğine yeniden ulaşmak... Bir devrin sâdâsı konusuna girmeden önce Alaturka Records’un bir araya geliş hikâyesini dinlemekte fayda var. Sanat Yönetmeni Uğur Işık, onları bu çalışmaya iten sebeplerin hikâyesini kısaca şöyle anlatıyor: “Arkadaşlarla bir araya geldiğimizde ya Batı müziği ya da taş plak dinliyorduk. Günümüzde neden bu şekilde müzik icra edilemiyor diye düşündük ve biz de taş plaklar gibi kayıt yapalım dedik. Safiye Ayla’dan, Münir Nurettin Selçuk’tan, Necmi Rıza Ahıskan’dan güzel eserleri bulalım, birebir ezberleyelim, aynı ruhta yapalım… Yaptık, birebir olmadı.” Dinledikleri insanlar o türün, o sanatın en iyi icracıları elbette ama Işık’ın anlattığına göre o ustaların dönemindeki müzik türü, Türk müziğindeki bir tavır bir yerde bitiyor; bizim beğendiğimiz ve biten şey ne ise başka bir şeye dönüşüp devam ediyor.Teknoloji geldikten sonra tembellik başlıyorTaş plaklardan günümüze kadar geçen neredeyse 100 yıllık bir süreçte teknolojide büyük ilerlemeler yaşandı. Türk musikisindeki (Işık, ‘alaturka’ sözcüğünün daha uygun bir ifade ediş olduğunu belirtiyor) bu kopuşun ve dönüşümün teknik sebeplerinin neler olabileceğini soruyoruz Işık’a. Ona göre taş plaklardan sonra bulanık bir dönem başlıyor. Bunun nedeni, iyi müzisyenlerin değerinin azalması. İyi müzisyenler ilgi görmez oluyor, çünkü: “Taş plaklarda iş yapmak zor, kayıt yapmak için çok iyi müzisyen olmak lazım, icracının sesi, akordu çok iyi, çok güçlü olacak ki kayıt iyi yapılsın. Bir tane mikrofon, balmumuna çiziyor, o kalıba basılıyor sonra da o sonsuza kadar kalıyor. Sanatçının akordu diri olmak zorunda, insanlar konser salonundaymış gibi, uzakta izleyenler varmış gibi söylüyordu. Teknoloji geldikten sonra ise tembellik başlıyor. Taş plakların bitip başka kayıt sistemlerine geçilmesiyle birlikte her şey kolaylaşıyor; düzeltmeler, süslemeler ve makyaj dönemi başlıyor. Daha sonra da akortlar pesleşiyor, ağırlaşıyor, yumuşama başlıyor, tonlar düşüyor.”Her şey gibi müzik de bir değişime uğruyor yıllar içinde ve bu değişim ani ya da radikal bir şekilde değil, yavaş yavaş, dönüşe dönüşe gerçekleşiyor. Arada kaybedilen Türk müziğindeki o tavrı araştırırken Alaturka Records’un gördüğü şey Safiye Ayla’nın Münir Bey’in eserlerine çok iyi çalıştığı olmuş: “En bildik eserler üzerine bile oturup bir şeyler yapmak gerekiyordu. Nedir bunlar? Kelimeye anlamını yüklemek, devrinin tavrını, bestekârların ruhunu oturtmak gibi yapmamız gereken çok şey çıktı karşımıza.” Ali Ufkî Bey (Wojciech Bobowski), Dimitri Kantemir gibi 17. yüzyıl bestecilerinin taş plaklardaki kayıtlarını incelemişler öncelikle. Türk müziği nasıl icra ediliyordu diye analiz edilmiş, oradan Batı müziğiyle paralellik kurup o dönem nasılmış, neler yapılmaması gerekiyor bunlara karar verilmiş. “En bildiğimiz şarkıda bile o dediğimiz çalışmaları yapıyoruz. Diyelim ki taş plaktan geçiyoruz, oradan ezberliyor, havasını, tavrını, devrini hissediyor sonra oturuyoruz, sohbet sırasında üstüne çalışıyoruz.”O dönemin müzikal anlamda farklılıklarını sorduğumuzda ise Işık, konuyu şöyle açıklıyor: “Makam anlayışı farklı, günümüzün makamları değil, tavır farklı, melodik yapı farklı… Dini müzik de olsa, mehter de olsa daha çok güç, dinamizm gibi duygular var, ağlaklık yok içinde. Sade de olsa, o dönemi yaşıyorsunuz.” Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir müzikal kopuşun gerçekleşmediğini anlatıyor sanatçı. Alaturka öyle bir noktaya çekilmiş ki ona göre, meyhanelere sokulmuş bir müzik haline gelmiş. “Müziğimize özenenler, Mozart’ın bile ilham aldığı alaturkaya mehterden, dini altyapıdan özendiler. Bize özenirken meyhaneden özenmediler. Ne yazık ki bu hale kadar geldi. Bunda suç kimde, tamamen müzisyenlerde. Ama şimdi alaturka gerçek manasını buluyor.”
↧