Kültür Bakanlığı, Risale-i Nurların kamulaştırılmasının yolunu açan maddeyi, Zeki Müren’in ‘Beklenen Şarkı’ eserini gerekçe göstererek savundu. Ancak dün dershanelerde kullanılan ‘dönüştürme’ taktiği bugün Risale-i Nurlara, yarın tiyatro, opera ve baleye de uygulanacak.Soma'daki maden faciasında ölen 301 madencinin haklarını korumak üzere Meclis'e getirilen fakat sonra iktidara yakın işadamlarına rant kapısını ardına kadar açan torba yasaya eklenen ve Risale-i Nurları kamulaştıran madde, Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi. Torba bu şekliyle yasalaşırsa, Risale-i Nurların basımı artık Bakanlar Kurulu'nun yetkisine geçiyor. Maddede Risale-i Nur adı geçmiyor, “Memleket kültürü için önemli görülen eserler üzerindeki hakların, hak sahiplerinin münasip bir bedel talep etme hakları saklı kalmak kaydıyla eser sahibinin ölümünden sonra, koruma süresinin bitiminden önce Bakanlar Kurulu kararıyla kamulaştırılabilmesine…” deniliyor. Bu düzenlemenin, yayınevlerine bandrol verilmediği için uzun süredir basılamayan Risale-i Nurlar için yapıldığı biliniyor.Kültür Bakanlığı, şu ana kadar aksi yönde bir açıklama yapmış değil. Kamuoyunda aylardır tartışılan ve hem yayıncıların hem de okurların endişe içinde olduğu bir konuda bakanlığın bir tek kelime açıklama yapmamış olması, kamuoyuna rağmen keyfi bir çalışmanın yürütülmekte olduğu şüphesini artırıyordu. Dün Hürriyet gazetesinde yer alan haberden, Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, “Tek bir konuya odaklanmamak gerekir. Zeki Müren'in ‘Beklenen Şarkı' adlı çalışmasını Muazzez Abacı ile Ajda Pekkan düet albümlerine almak istiyor. Ama vârislikle ilgili sıkıntı nedeniyle koyamıyorlar. Bu tür sorunlar da var.” dediğini öğreniyoruz. Bu açıklama, maddenin Risale-i Nurlar için getirildiğinin kabullenilişi. Zeki Müren de galiba olayın magazin kısmını tamamlıyor. Yani devlet sansürünü Zeki Müren de görecek; bir başka deyişle, Zeki Müren de devleti görecek! Tabii, öte yandan, bakanlığın, iki sanatçının bir şarkısı albümlerine koyamadıklarından haberdar olup, bu sorunu çözmek için Soma madencileri için Meclis'e gelen torba yasaya madde ekleme duyarlığı insanı duygulandırıyor.DÜN DERSHANE, BUGÜN RİSALE-İ NUR, YARIN TİYATRO-OPERA VE BALEAK Parti hükümeti, ne yazık ki pek çok konuda inanılırlığını yitirdi. Dün Taraf gazetesinde yer alan, “Torbaya her gün, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları zanlılarını kurtaracak ya da AKP'ye yakın işadamlarına yarayacak bir madde ekleniyor.” haberi, bu konudaki endişeleri güçlendiriyor. Dershaneleri kapatacak yasa gündeme geldiğinde, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve müsteşarı başta olmak üzere bakanlar ve parti yetkilileri, bunun bir kapatma değil, dönüştürme olduğunu iddia etmişti. Fakat öyle olmadığı, olmayacağı, gün gibi ortadaydı ve geldiğimiz noktada, ‘dönüştürücü' hiçbir somut adım atılmadan dershaneler kapatıldı. Yapılan bütün açıklamalar, kamuoyunu yatıştırma ve hazırlama çabasıydı. Daha açık söyleyelim, ortada bal gibi bir takiyye vardı. Aynı uygulama, şimdi Bediüzzaman Said Nursi'nin dev külliyatı Risale-i Nur için yapılıyor. Zeki Müren'in bir şarkısının başka sanatçıların albümüne alınması gibi gülünç bir gerekçe üretilip takiyye yoluna gidiliyor. Sonuç: Risalelerin basımı devlet tekelinde! Bundan 12 yıl önce, ‘devleti küçültmek' vaadiyle iktidar olan bir partinin, bugün ceberut devletin yerine geçtiği zannıyla her şeyi devletleştirme gayretine girişmesi, hakikaten trajikomik.Dün dershanelerin, bugün Risale-i Nurların başına gelenin, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal'in dediği gibi yarın Nazım Hikmet'in, Necip Fazıl'ın, Sabahattin Ali'nin başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Aynı şekilde, Türkiye'deki bütün sanat kurumlarını tek elde toplama amacı güden Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) yasa tasarısında bu filmi bir kez daha izliyoruz. 2013 Mayıs ayından bu yana sanat dünyasında bir hayalet gibi dolaşan TÜSAK söylentileri, bakanlık yetkilileri tarafından önce yalanlanmış, 2014 Ocak ayında ise kabul edilmiş, fakat "Hiçbir sanat kurumunun kapanması söz konusu değil." denilerek "mevcut kurumların yeniden yapılandırılacağı" söylenmişti. Ne kadar tanıdık değil mi? 12 Kasım 2013'te ‘eğitime darbe' başlığıyla yayınlanan dershane kapatma düzenlemesi de önce inkar edilmiş, daha sonra kabul edilmiş ama "içerik farklı" denmişti. Çok geçmeden bizzat Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı tarafından ‘dönüştürme' adı altında dershanelerin kapatılacağı dillendirilmişti.TÜSAK’ta da bizi bekleyen manzara aşağı yukarı aynı. Sanat kurumları ile ilgili tüm yetkilerin 11 kişilik bir kurula devredileceği tasarıya göre, bu 11 kişilik heyet Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek. Yani, Türkiye'de tiyatro, opera ve bale alanında alınacak her karar doğrudan hükümete bağlanacak. Dershanelerden bugüne gelinen süreçte artık daha net görülüyor ki TÜSAK, hükümetin yargı-medya-iş dünyası ile yetinmeyip hayatın ve sanatın her alanınında tahakküm kurma anlayışının yeni ürünü. Geçen yıl Devlet Tiyatroları'nda yapılmak istenen fakat sonuçlandırılamayan girişimler de TÜSAK'ın kurumsallaşmasıyla hayata geçirilecek. Böylece, dün dershanelerde hükümetin istediği gibi sonuç veren ‘dönüştürme' formülü bugün Risale-i Nurlara, yarın tiyatro, opera ve baleye, belki Metin Celal'in endişeyle belirttiği gibi Nazım Hikmet, Necip Fazıl ve Sabahattin Ali'ye de uygulanacak. KÜLTÜR-SANAT
↧