Filistinli sanatçı Reem Kelani, “Tanımadığım bir ülkenin hasretini çekiyorum” deyip ekliyor: “Filistin'i yalnızca İslami gerekçelerle gündeminize almayın, insani olarak da görün.”Aslen Filistinli Reem Kelani İngiltere'de doğup, Kuveyt'te büyüyüp Ortadoğu'nun müziklerinin izini süren bir sanatçı. Özellikle kadınların ürettiği müzik formları üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Kelani'yle Kardeş Türküler'le bu akşam Maslak TİM'de vereceği konser öncesinde buluştuk.Sizin müziğinizde Ortadoğu'da yaşanan çeşitliliğin ve Anadolu'nun izini sürmek mümkün. Bu sentezi nasıl yorumluyorsunuz?Birincisi tarihi olarak açıklayabiliriz. Osmanlı coğrafyasından gelen müzikleri tanıyoruz. Sadece müzikle sınırlı değil, yemeğini, kültürünü, müziğini biliyoruz. Bunların hepsi DNA'larımıza işledi. Bu bölgenin müziklerinin benim için önemli olmasının bir nedeni de bu müziklerin farklı sesleri içine alan müzikler olması. Kardeş Türküler'le çalışmayı sevmemin bir nedeni de bu. Türkiye müzikleri Roman, Karadeniz, Kürt, Arap... Farklı dilleri ve kültürel yapıları barındırıyor. Hem müzik hem kültür çok sesli. Güncel müzik açısından bakarsak, kendi müziğimizde hem Osmanlıların Arap müziğine hem Arapların Osmanlı müziğine etkisini görüyoruz. Bizim Büyük Suriye dediğimiz Lübnan, Filistin, Ürdün ve Suriye'yi içeren bölge Anadolu'nun hemen kapı komşusu. Mars'tan ya da ABD'den gelmedik. Benim annem Nasıralı babamsa Jeninli ve onların geldiği yer zaten Osmanlı'da Beyrut vilayeti olarak bilinen yer. İronik olan modern devletler gelmeden ve İngiltere'yle Fransa bu bölgeyi paylaşmadan önce biz kültürel olarak birbirine yakın yerlerdik. Kardeş Türküler'le çalıştığımda gördüm ki aslında kültürel olarak Anadolu'daki birisine Yemen'deki Müslümanlardan daha yakınım.İngiltere'de doğdunuz, Kuveyt'te büyüdünüz ve Filistin müziği yapıyorsunuz. Diasporada müzik yapmak nasıl bir duygu?Ben Londra'da doğan bir Filistinliyim, Kuveyt'te Filistin'i hiç bilmeden büyüdüm. Sürekli gurbet hasreti içimde oldu. Bunu romantik şiirsel bir şey olarak söylemiyorum. Bu gerçekten acıtıcı ve duyguları kanser eden bir his. Tanımadığım bir Filistin'e vatan hasreti duyuyorum. Filistinliler tarafından da gerçekten Filistinli olarak görülmüyorsun. Bu kişisel bir düşmanlık değil, kolektif bir düşünme biçimi. “Londra'daki bir Filistinli Filistin müziğinden ne anlayabilir ki?”, diye düşünüyorlar. Duygusal olarak da “Bizim gibi acı çekmiyor” diye düşünüyorlar. Gurbet acısı çok ağır ve karanlık, kötü yanı bu. Ya yüzmek ya da batmak zorundasın. Ben de şöyle bir yol buldum, nereye gidersem gideyim orası benim vatanım. Gittiğim her yerdeki insanlarla kendi vatandaşım gibi ilişki kuruyorum.Bu bir savunma biçimi mi?Bu benim hayatta kalma tekniğim. Öte yandan da müzikal olarak kulaklarım her türlü farklılığa açık. İngiltere'de bir köyde tamamen Hıristiyanlardan oluşan bir topluluğa konser veriyordum. Malezya'dan bir misafirimiz vardı. Birden ağlamaya başladı. Filistinli bir kadın İngiltere'nin bir köyünde şarkı söylüyor ve Malezyalı misafir ağlıyor. Konserden sonra gelip “Bana annemin sesini hatırlattınız” dedi. Bu aslında Filistinli herhangi birisinin gelip “Annemin sesini hatırlattınız” demesinden daha önemli. Gurbette yaşarken farklı kültürlerin müziklere açıkken, onlara seslenmeyi de başarabiliyorsun. Ortadoğu coğrafyası dağıldı. Artık sizinki gibi birçok gurbet hikâyesi var. Bu dağılmanın etkisini nasıl yorumlarsınız? Müzikte göç konusunda uzmanlaştım ve BBC'de bir program yapıyorum. Bir programda bir Ermeni arkadaşım bana “Bir şiiri yakabilirsin, bir resmi yakabilirsin ama bir şarkıyı asla yakamazsın, o insanlarla gezmeye devam eder.” demişti. Gomidas'ın yaşadıkları gibi. İnsanların bu şekilde sürekli göç etmesi kolektif hatıranın bir parçası artık. Aslında Hz. Adem'le Hz. Havva'nın Cennet'ten çıkarılmasından beri göç halindeyiz. Dolayısıyla kültür dediğimiz şey aslında müzelik olmuyor. Şarkılar da böyle. Bir şarkının Nasıra'daki söylenişiyle Ürdün'deki söylenişi birbirinden farklıdır. Ama şarkı aynı şarkı, form aynı formdur. İçeriği değişebilir. Diasporada yaşayan ve neredeyse göçebe toplumlar gibi sürekli hareket eden bir insan olarak form benim için hep aynı ama içerik her zaman yenileniyor, gelişiyor ve değişiyor. Sürekli göç de böyle bir değişiklik getirecektir. Ortadoğu müziği kadınlar eliyle yayılıyor diyebilir miyiz? Kesinlikle. Aşırılıklar kadınların sesini bastırmaya çalışıyor ama o kadınların sesini kısmak aslında imkansız. Çünkü doğurmaktan büyütmeye kadar her şey bizim işimiz. Bununla mücadele etmenin gereği yok, çünkü çocukların duyduğu ilk ses annelerinin sesi. Zaten savaşı baştan kaybediliyor. Konserde seslendireceğimiz şarkılarından birisi Mardin'den. Bu şarkıda Arap kadınlarının ürettiği bir formu şarkının içine yediriyorum. Bu formun Anadolu'da ve Antakya'da olup olmadığını merak ediyorum ama eminim ki, kadınlar bu formu kullanıyorlardır. Şimdiye kadar yaşadığınızı coğrafyanın sesini araştırdınız, bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Rüyalarım bile iki dilli artık. Yaptığım şey benim için bir hakikatse o gece rahat uyuyabilirim ama yaptığımı işi değerlendiremem. Daha neler mi yapmak istiyorum? Ohooooo. Çok şey. Son 9 yılımı Mısırlı besteci Seyyid Derviş üzerine araştırma yapmakla geçirdim ve onun üzerine bir albüm yapıyorum. Müzik mafya endüstrisi benden her zaman müziğimi politikadan ayrı tutmamı istiyor ama bu bana çok saçma geliyor. “Müziği politikadan ayrı tutun” diyenlerin kendisi politika yapanlar. Seyyid Derviş'in müziği İngiliz işgaline karşı durmanın bir aracı. Müzik içeriği kadar dinleyenleri etkilediği oranda da bir silahtır. Sanat budur. Filistinli şair İbrahim Tukan'ın şiirlerini İngilizceye çevirdim ve bunları caz olarak söyleyeceğim, bu da ikinci projem. Tukan 1940'tan önce yaşadı ve Filistin'in ulusal kimliğine vurgu yapan bir şairdi. İlke olarak her zaman 1940 öncesinde yaşayan Filistinliler üzerine çalışıyorum. Çünkü İsrail'in söylediği gibi Filistin'in işgale karşı bir tepki olarak uluslaşmadığını biliyorum ve her zaman bunu kanıtlayacak müzisyenler ve şairler üzerine çalışıyorum. Seçtiğim şarkılar da 1940 öncesi. Filistin meselesinin geldiği noktayı nasıl yorumluyorsunuz? Filistinli ve inançlı bir Müslüman olarak Türkiye'deki insanlar Filistinlilere destek olmak istiyorlarsa, bunu insani gerekçelerle yapsınlar, İslami gerekçelerle değil. Müslüman olmaktan gurur duyan bir insan olarak bunu söylüyorum. İnsanlar bana İslami gerekçelerle Filistin'i desteklediklerini söylediğinde onlara “Filistin'i İslam'la ilgili ajandanıza koymayın” diyorum. Bu çok önemli. İsrail'in 1948'deki işgalinin bir zulüm olduğunu kabul etmek en önemlisi. İsrail'in Filistin'i işgal etmesinin tek nedeni Kudüs ya da Mescid-i Aksa değildi, diğer gerekçeleri de görmek gerekiyor. Mavi Marmara üzerine İsrail'in tepkisi savunulamaz ama Erdoğan'ın bunu kendi propagandası için kullanması da doğru değildi.
↧