‘Kaptan Amerika: Kış Askeri’, üç yıl önceki ilk filmin hantallığından sıyrılıyor. Aksiyon kozunu ölçülü kullanan film; alt metni, politik göndermeleri, referansları ve görselliği ile blockbuster kategorisinin başarılı bir örneği olarak öne çıkıyor.Hollywood’a yansıdığı kadarıyla anlıyoruz ki, ABD’nin kendi sistemini koruma içgüdüsü hayli kuvvetli. Sydney Pollack klasiği ‘Akbabanın Üç Günü’nden (1975) bu yana, sistemin kirli çamaşırlarını temizlemek için kendi adamlarını harcayabildiğini biliyoruz. Sağ olsun Hollywood, hepten bu ‘yanlış’ düşünceye meyledip Amerikan sistemi hakkında olur olmaz suizanlara kapılmamamız için şu bilgiyi eklemeyi de ihmal etmiyor: Sistem ne kadar kirlenirse kirlensin, mutlaka demokrasi ve özgürlükten yana tavır koyan bir kahraman çıkar ve bunun hesabını sorar. (Bu bağlamda, Edward Snowden’i de bunlardan sayabiliriz!) Bir bakıma, sistem hep temiz kalır. Kimi zaman, ‘bazı paraleller’ işi rayından çıkarabilir ama müsterih olun; ABD hem kendi güvenliği hem de dünyanın huzur ve refahı için gerekeni yaparak bu ‘paralel yapı’ları tasfiye eder!‘Kaptan Amerika: Kış Askeri’nde bu temaların tekmili birden başarılı bir senaryo çatısında bir araya getiriliyor. 2011’deki ilk filmde Yüzbaşı Steve Rogers’ın, nam-ı diğer Kaptan Amerika’nın doğuş hikâyesine tanıklık etmiştik. Filmde, Rogers’ın 2. Dünya Savaşı sırasında Kaptan Amerika olarak bilinen süper askere dönüşeceği deneysel bir programa katılması ve Red Skull’ın liderliğindeki HYDRA organizasyonuyla savaşması konu edilmişti.Bugün gösterime giren ikinci adımda günümüze gelen Steve Rogers, ABD merkezli bir uluslararası casusluk ve suçlarla mücadele kuruluşu olan SHIELD’ın çatısı altında görev yapmaktadır. Operasyonların başındaki Nick Fury saldırıya uğrayınca SHIELD’ın geçmişi ve geleceğiyle ilgili hayati bilgiler Rogers’ın eline geçer. Bu sırada, SHIELD’ın başkanı konumundaki Alexander Pierce, Steve Rogers ve arkadaşlarını ‘paralel’ ilan ederek vatana ihanetle suçlar. Rogers, Natasha ve Sam’in yardımıyla elde ettiği bilgiler ışığında HYDRA’nın yok olmadığını, aksine SHIELD’ı kullanarak dünyayı kaosa sürüklemek üzere olduğunu fark eder.‘Kaptan Amerika: Kış Askeri’, Hollywood’un yıllar boyu işlediği, ‘sistemin kendini temize çekme’ temasının bütün damarlarını bir havuza akıtıyor. İçinde, sistemin hedef haline getirdiği ve kendini temize çıkarmaya çalışan kahraman teması da var, bilimsel çalışmaların nasıl korku imparatorluğuna yol açabileceği tezi de... İkinci Dünya Savaşı’ndaki çılgın projeler de var, ‘eski ABD’ ile yeni ABD’nin ulusal güvenlik, kişisel hak ve özgürlükler üzerine giriştiği mücadele de... Çok katmanlı, geniş bir skalada ilerleyen bu temalar yumağı; her zaman olduğu gibi kişisel bir dostluk ve fedakarlık öyküsü üzerinden harmanlanıyor.İlk filmin üstüne çıkıyorBu topraklarda yaşayanlar için meselenin başka boyutları da var elbette. Mesela, ‘Kaptan Amerika: Kış Askeri’nin ‘MİT Yasası’nın TBMM’de görüşüldüğü günlerde gösterime girmesi, güldürmeyen, kötü bir şaka gibi. Filmin olay örgüsü, son üç aydır maruz bırakıldığımız suni ‘paralel yapı’ gündeminin nasıl bir perdeleme olduğunun detaylı bir özeti niteliğinde. Diğer taraftan, Meclis’te görüşülen MİT Yasası dolayısıyla yakın geleceğimizin fragmanını izler gibiyiz. Filme gidecekler, muhtemelen bu yazılanları daha iyi anlayacak.Vaat ettikleri açısından bakınca filmin hedefi tutturduğu söylenebilir. Anthony ve Joe Russo kardeşlerin yönettiği ‘Kış Askeri’, ilk filmin hantallığından sıyrılarak dinamik bir yapıya bürünmüş. Dolayısıyla ‘Kaptan Amerika: Kış Askeri’ alt metni, politik göndermeleri, popüler sanata yaptığı referansları, etkileyici görselliği ve aksiyon kozunu ölçülü kullanmasıyla büyük bütçeli yapımlar (blockbuster) kategorisinin başarılı bir örneği olarak öne çıkıyor.
↧