BuluTiyatro’nun sahnelediği ‘Evim! Güzel Evim!’ oyunu, gücün altında ezilen kadına vurgu yapıyor. Usta oyuncu Füsun Demirel’le 22 sene sonra tiyatroya döndüğü Melek karakteri üzerinden aile kavramındaki kadını konuştuk.BuluTiyatro (BuluT), 2012 yılında kurulan henüz çok genç bir tiyatro olmasına rağmen toplumsal konuları ele aldığı oyunlarıyla dikkat çekiyor. Metinleri Ebru Nihan Celkan tarafından yazılan BuluT’un son oyunu; Füsun Demirel, Fatih Özkan, Burcu Çelik ve Özlem Karadağ’ın rol aldığı bir aile hikâyesi: “Evim! Güzel Evim!” Oyun, aile kavramını ele alış şekliyle önemli soruları da beraberinde getiriyor; “Aile nedir? Aileyi bir arada tutan dinamikler nelerdir? Babanın ailedeki görevi, fonksiyonu nedir? Korkuyla işlenmiş bir aile, ne kadar ailedir?” Melek, Caner, Umut ve Yasemin’in hikâyesi çok tanıdık bir hikâye… Erkek egemen toplumda yetişen baskıcı, eşini komşularıyla bile görüştürmeyecek kadar kıskanç babalar ile onların eşlerinin ve kızlarının hikâyesini irdeliyor yazar. Öfkeli, huzur kaçıran, ailesine güvenmeyen ve onlarla hiç de ilgilenmeyen baba figürünün nasıl bu hale geldiğini 22 yıl sonra yeniden sahnelere dönen Füsun Demirel’e soruyoruz. Usta oyuncu, “İnsanlık tarihi açısından eşitlik ne zaman vardı da ne zaman bozuldu, tam bilemiyorum. Sanırım erkek, fiziksel gücü nedeniyle avlanmaya ve yiyecek bulmaya gittiğinde, dişi de üreme işiyle ilgili olarak korumasızca kovuklarında, inlerinde beklemeye başladığında roller de belirlenmiş oldu...” diyor ve ekliyor: “İyi de, uygarlıkla birlikte insanoğlunun beyni de devreye girdi. Peki, 2000’li yıllarda hâlâ o beyin nerede? Ailede babayı öfkeli, şiddete yönelik, saldırgan, güvensiz yapan dinamiklerden mi söz etmeliyiz. Böyle bir şey yok ki... Baba bunları iktidarını koruma içgüdüsüyle kendi yaratıyor.”‘AİLEDE DEMOKRASİ YOKSA AİLE KURUMU İKİYÜZLÜDÜR’ Oyunda yer alan sert baba figürü aynı zamanda hükmeden ve gözünü dikip devamlı halkını gözetleyen ‘devlet baba’ ile de benzerlikler taşıyor. Birbiriyle bu denli örtüşen bu ‘baba’ların neden bu kadar huzursuz ve otoriter olduklarıyla ilgili de Demirel şu yorumda bulunuyor: “Erk kişide ego çok yüksektir. İster çocukları ve eşi olsun, ister toplumu temsil eden yurttaşlar olsun, kendisine körü körüne bağlı olmasını ister. Tartışmayı, düşünce üretmeyi sevmez. Hep kendisine secde edilsin ister. Yani demokrasinin olmadığı yerde erk’in kuralları geçerlidir ve tektir. Huzursuz ve otoriterlerdir çünkü en küçük bir karşı ses kendi otoritesini, iktidarını yerinden oynatacağından panik halindedir. Bu da kendisinin daha çok sertlik ve şiddet yanlısı olmasını doğurur.” Melek ve kızları oyun boyunca, ara ara sahnede konumlandırılmış aynada kendilerine bakıyorlar. Her biri ama özellikle Melek, aynada sadece kendini görüyor. Demirel’e aynanın Melek için ne zaman kendisini değil de gerçeğini yansıtacağını soruyoruz. Demirel, şöyle bir cevap veriyor: “Aynaya bakmasını bildiğinde!” Meleklerin aynada gördüğünü değil, aynanın arkasında olan biten yaşam gerçeğini kabullendiğinde sorunlar hafifleyecektir Demirel’e göre. Bunların dışında Melek’in anneliği, eşliği üzerinden şiddet ve türlü hakaret görmesine karşın ailesini ayakta tutma çabasına değiniyoruz. Demirel, çoğunlukla kadınların bu duruma çocukları için katlandığını dile getiriyor: “Kendi acı çeker, şiddet görür, kadınlık onuru zedelenir ama çocukları için buna katlanır. Ailede demokrasi olmazsa aile kurumu ikiyüzlüdür. Tam da ülke yönetimi gibi. İktidarlar demokrasi kültürünü benimsemez ve otoriter bir anlayışla yönetmeye kalkarsa bu ikiyüzlü yönetim anlayışında ülkede kriz olur, isyan çıkar...” Kadınların kendi kararları, kendi hayatları üzerindeki haklarına gelince, Demirel, bu konudaki düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Beni hiç kimse bu ülkede çoğunluk kadınların özgür iradeleriyle oy kullandıklarına, giyim kuşamına karar verdiklerine, meslek seçimlerine, çalışma hayatlarına karar verdiklerine inandıramaz. Mutlaka ailedeki baba, abi, amca, dayı, eş, aile dışında çeşitli eğitim kurum hocaları, çalışma hayatındaki amirleri, vb. erk kişilerin kız çocuğu ve kadın üzerinde bir hâkimiyeti söz konusudur. Bizim amacımız bu baskıcı örtüyü kaldırmak. Başımız açık ya da kapalı, önemli olan üzerimizdeki bu baskıcı, despot örtüyü kaldırmak ve soluk almak.” “Evim! Güzel Evim!” bugün Taksim’deki “sekizin-cikat’’ta, 4 Mart Salı günü Sabancı Üniversitesi’nde, 15 Mart’ta ise Bursa’da izleyiciyle buluşacak.
↧