Zaman’ın aylık kitap eki Kitap Zamanı, yarın çıkacak eylül sayısının kapağını 25 Eylül 2003’te dünyadan göçen ünlü entelektüel ve yazar Edward Said’e ayırdı. Kızı, oğlu, asistanı, öğrencileri ve çalışma arkadaşları Said’i Kitap Zamanı’na anlattı. Can Bahadır Yüce’ye bir söyleşi veren Najla Said, babasıyla ilgili önemli ayrıntılar aktardı.20. yüzyılın en önemli entelektüellerinden Edward Said (1935-2003), bu dünyadan gideli 10 yıl oldu. Bugün Ortadoğu sanki onun yokluğunu iyice göstermek ister gibi ‘bahar’ ile hazan arasında gidip geliyor. Yaşasaydı, hiç şüphesiz Batı medyası ve akademi dünyası, onun Ortadoğu konusunda ne söyleyeceğine kulak kesilirdi. 1978 tarihli Şarkiyatçılık (Orientalism) kitabıyla düşünce tarihinde silinmez bir iz bırakan Edward Said’i, 10. ölüm yıldönümünde kızı Najla anlattı. New York’ta yaşayan tiyatro sanatçısı Najla Said, Kitap Zamanı’nın eylül sayısında Can Bahadır Yüce’nin sorularını cevapladı. Oyunlarıyla Doğu-Batı arasında köprü kurmayı amaçlayan Najla, geçtiğimiz günlerde yayımlanan Looking for Palestine adlı kitabında çocukluğundan bu yana süregelen kimlik arayışını ve babasına dair anılarını anlatıyor. Najla, Edward Said’in kendisi için öncelikle ‘baba’ olduğunun altını çiziyor: “Ben Edward Said’in öğrencisi olmadım. O benim babamdı. Kim olduğumu ve olacağımı belirlemekte, kitaplarının çok az etkisi oldu. Benim için Edward Said bir yazar ya da akademisyen değil bir insandı. ‘Babacığım’dı. Ve her iyi babanın yapacağı gibi özgüvenimi kazanmama yardımcı oldu.” Hassasiyetini, tutkusunu, sanata ve edebiyata olan ilgisini, çalışma alışkanlıklarını ve empati duygusunu babasından aldığını söyleyen Najla, ‘Looking for Palestine’ kitabının Amerikan göçmen anlatısındaki bir boşluğu dolduracağını düşünüyor. Ortadoğu gibi zor ve kafa karıştırıcı bir konuda, yaşadığı tecrübelerin ve kimlik arayışının ‘uzlaştırıcı’ bir tarafı olduğunu ifade ediyor.ÜNLÜ ‘TAŞ ATMA’ FOTOĞRAFI BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL!Najla Said, söyleşisinde Edward Said’in ‘İsrail askerlerine taş attığı’ o ünlü fotoğrafa dair gerçeği de açıklıyor. Kitapta da yazıya dökülen olayı Said’den dinleyelim: “Haziran 2000’de ailece Lübnan’ın güneyini ziyaret etmiştik. İsrailliler o bölgeyi 25 yıl işgal ettikten sonra yeni çekilmişlerdi. Güney Lübnan’ın bağımsızlığını sembolik bir şekilde kutlamak için insanların (Lübnan’da) terk edilmiş bir İsrail kontrol kulesini taşlayabildikleri bir yer vardı. Babam ve ağabeyim kimin daha iyi taş fırlatabileceği konusunda bir yarışa girdi (bu elbette taşları niyetlenen amaçla atmıyorlardı anlamına gelmez, çünkü öyle atıyorlardı ama orada kimse yoktu). Sonra bir fotoğrafçı fotoğrafı patlattı, ardından da bir basın ajansına sattı. Fotoğraf, babamın ‘İsrailli askerlere’ taş attığı şeklinde yanlış bir altyazıyla birlikte internet sitelerinde ve gazetelerin manşetlerinde yer aldı. Olay son derece gülünç ve saçmaydı.” Bugünlerde Ortadoğu barışına dair umutlu olmanın zorluğundan bahseden Najla Said, atılması gereken adımlara vurgu yapıyor. Babasının kendisine söylediği, “Biz dünyadan çekip gidene kadar –benim kuşağım, Şaron’lar, Arafat’lar, hepimiz- hiçbir şey değişmeyecek. Bu işi düzeltmek sizin kuşağa düşer.” sözünü ise âdeta bir hedef olarak görüyor: “Temel sorunların ben hayattayken, bizim kuşak tarafından çözülüp çözülmeyeceğini bilmiyorum ama kesinlikle ileriye dönük adımlar atacağımızı biliyorum. Atmak zorundayız. Atacağız.”
↧