![]()
Aylık kitap tahlili ve eleştiri dergisi Ayraç, ağustos sayısını yavaşlığa ayırdı. Tüm dergiye yayılan ‘Cittaslow: Salyangoza Saklanan Şehirler’ başlıklı dosyada sadece; yavaş yaşamak ne demektir, bir şehir nasıl yavaş şehir olur gibi soruların cevapları yok. Yavaşlığın felsefesi, hızın psikolojisi ve kendini yavaşlığa adamış kitapların tahlilleri var. Hızımızı biraz azaltmak için belki işe yarar...Dosya, Milan Kundera’nın “Her şey çok hızlı geliştiğinde kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile…” cümlesiyle açılıyor ve yine onun cümleleriyle devam ediyor: “… unutma arzusu bir saplantı haline gelmiştir, bu nedenle, bu arzuyu tatmin etmek için, hız iblisine teslim olmuştur çağımız; kendi anımsamak istemediğini bize anlatmak için hızını artırır; çünkü kendinden bıkmıştır; kendinden tiksinmektedir…” Yine Kundera’ya göre yavaşlıkla anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bu yüzden de bir şeyi anımsamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır, buna karşılık, az önce yaşadığı bir olayı unutmaya çalışan insan da elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır. Hayatımız artık nasıl unutmak istediklerimizle doluysa biz koşuyoruz her yere. O yüzden de görmeden geçiyoruz her şeyi. Çünkü yavaşlamak biraz da fark etmek demek. Ve fark ettiklerinden keyif almak… Yavaşlığın keyfini kaçırdık, şimdi yeniden keşfinin telaşındayız.“RUHLARIMIZ BİZDEN UZAKTA KALDI”“İnsan fıtratında hız yoktur, insanın fıtratı olup bitenleri anlamaya ayarlıdır.” diyen Prof. Dr. Kemal Sayar’a göre ne yazık ki “Hızlanan insan bir ruh taşıdığını unutuyor.” Sayar’ı sanat bilimci Salime Kaman’ın anlattığı hikâye destekliyor: “Meksika’da İnka Tapınakları’na çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog birkaç yerli rehberle yola çıkar ve upuzun yolu çok kısa sürede yarılar. Ama yerliler yolun bir yerinde kendi aralarında konuştuktan sonra yere oturur ve beklemeye başlar. Ancak saatler sonra yerliler tekrar kalkıp yola devam eder. Arkeologlardan biri neden uzun süre durup beklediklerini yaşlı rehbere sorduğunda şu cevabı alır: “Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden uzakta kaldı. Oturup onların bize yetişmesini bekledik.” Benzer bir şekilde harita mühendisi Mevlüt Uçpınar’ın aktardığına göre; bir asır öncesinde hac niyetiyle yola çıkacak bir mümin, o dönemin en hızlı seyahat aracını değil, daha yavaş olanını tercih eder. Çünkü gidilen yol, varılmak istenen hedeften daha değersiz değil; aksine ulaşılacak hedefin bizzat kendisidir.“ÇOCUKLARA 1 DAKİKALIK MASALLAR”Modern ve hızlı bir dünyada yani günümüzde yaşayan Kanadalı gazeteci Carl Honore, akşamları yorgun argın eve gider ve oğlunu hızlıca uyutmaya çalışır çünkü daha yapacak çok işi vardır. Oğluna her akşam masal okumak bile ona yorucu gelmeye başlar. Tam o günlerde gazetede bir ilan görür: “Çocuklara 1 dakikalık masallar” Tam ‘işte aradığım şey’ derken birden bir şeylerin yanlış gittiğini fark eder ve onlarca dile çevrilen ‘Yavaşlığa Övgü’yü yazar. Hızlı yaşamanın aslında hiç yaşamamak olduğunu söyleyen Honore’i ‘Yürümeye Övgü’nün yazarı David Le Breton “Zamanın ve mekânın tadını çıkarma olan yürüyüş modernliğe bir naniktir.” diyerek destekler. Yavaşlığın felsefesini en iyi öyküleyen yapıtlardan biri ise J. M. Coetzee’nin ‘Yavaş Adam’ıdır. Coetzee kitapta; 60 yaşında geçirdiği bir bisiklet kazasından sonra o güne dek yalnız ve hızlı yaşadığı hayatını bir anda insanlara bağımlı ve çok daha yavaş yaşamak zorunda kalan Paul Rayment isimli bir fotoğrafçının öyküsünü anlatır.PAZARDA NAYLON YERİNE FİLEMutlu bir hayattan bahsetmenin ancak ve ancak yavaşlıkla mümkün olduğunu düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Üstelik bu keşif bir yerel kalkınma modeline dönüşerek yeryüzüne yayılıyor. Şimdilik 150 kentin üyesi olduğu Cittaslow’un (Sakin/Yavaş Şehir) temelleri; 1986’da Roma’da ünlü İspanyol Merdivenleri Meydanı’nda yaşanan bir olayla atılıyor. Meydanda açılan bir fast food dükkânının başta gazeteci Carlo Petrini olmak üzere pek çok kişi tarafından protesto edilmesi sonuç veriyor ve dükkân kapatılıyor. Bu zafer, mutfağıyla gurur duyan İtalyanları cesaretlendirince adını fast food karşıtı olan slow food’dan alan bir hareket başlıyor. Zamanla sadece yemek yemeyi değil bütün yaşamı etkilemeye başlayan bu hareketin felsefesi 1999’da kentlere uygulanmaya başlıyor ve Cittaslow Birliği kuruluyor. Birliğe Türkiye’den ilk katılan kent İzmir’in Seferihisar ilçesi. (2009) Onu Muğla’nın Akyaka, Aydın’ın Yenipazar, Çanakkale’nin Gökçeada, Sakarya’nın Taraklı, Isparta’nın Yalvaç, Kırklareli’nin Vize, Ordu’nun Perşembe ve Şanlıur-fa’nın Halfeti ilçesi izliyor. ‘Sakin Şehirler Hareketi’ne üye olan ilçelerde hayatın sakinliği ve yavaşlığı her alanda kendini gösteriyor. Örneğin oraların pazarlarında sadece yerel ürünler satılıyor, hatta naylon yerine file kullanılıyor. Ama olay bununla sınırlı değil. Mesela Seferihisar’da yaşı 75’i aşmış 400 kişiye onur yemeği veriliyor ve her birinin hatıraları tek tek dinleniyor. Bu hatıralar kitap olmakla kalmıyor ve hayata geçirilmeye çalışıyor. Yenipazar’da ise yerel bir kahraman Yörük Ali Efe öne çıkarılıyor, onun yaşadığı ev müzeye çevriliyor. Olan şey aslında tam da olması gereken yani insanlarla, daha doğrusu dünya ile gerçek bir bağ kurmak. Evet... Hepimizin hayatı çok telaşlı ama Mevlânâ’nın da dediği gibi, “Ey tez canlı, aceleci, ham kişi! Bir dama bile basamak basamak merdivenle çıkılır. Tencereyi ocakta yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerekir. Delice kaynayan tencerenin pişirdiği yemekten hayır gelmez.”