Amerikan bağımsız sinemasının hamisi Robert Redford, ABD tarihinin kıyıda köşede kalmış parçalarını beyazperdeye taşımaya devam ediyor. Usta oyuncu ve yönetmen, bir önceki filmi ‘Suikast’te (The Conspirator), Abraham Lincoln suikastı sonrası kurulan mahkeme vesilesiyle ülkesinin tarihindeki bir hukuki kırılmayı anlatmıştı. Redford, bu kez 1970’lerden bir ‘gizli örgüt’ dosyası bırakıyor kucağımıza.Neil Gordon’ın aynı adlı romanından uyarlanan ‘Geçmişin Sırları / The Company You Keep’, 1960’ların sonunda Vietnam Savaşı karşıtı gösterilerde aktif rol alan bir yeraltı örgütünün yıllar sonra deşifre olma öyküsünü anlatıyor.Yaklaşık 40 yıl önce Weather Underground adlı Vietnam Savaşı karşıtı militan grubun aktif bir üyesi olan Nick Sloan, şimdilerde Jim Grant adıyla avukatlık yapmaktadır. Cinayet ve soygun suçlamasıyla FBI tarafından yıllarca aranan Grant, sürekli kimlik değiştirerek saklanmayı başarır. Ancak aynı grubun üyesi, iki çocuk annesi Sharon’ın beklenmedik bir şekilde FBI’a teslim olmasıyla örgütün diğer üyeleri için işler sarpa sarar. Olayların göbeğinde FBI kadar, yerel bir gazetenin acar muhabiri Ben Shepard da yer almaktadır. Köşeye sıkışan Jim Grant, yıllardır başarıyla gizlendiği FBI’dan kurtulmak için eski yöntemleri ve dostlarını kullanarak kaçmaya başlar.SENİN HİKÂYEN NE?‘Geçmişin Sırları’nın esas meselesi 70’ler kuşağının (68 de diyebiliriz) şimdilerde yaşadığı iç hesaplaşmadan ziyade, yeni nesle sorulan “Senin hikâyen ne?” sorusu. Esasında bu topraklarda da sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Her nesil, üzerine düşen hesaplaşmayı yapmadan yeni nesillere kendi gençliklerini, heyecanlarını, ideallerini, başka bir deyişle ‘görev ve yükümlülüklerini’ miras bırakma derdinde. Haliyle bu da, toplumsal olarak ‘yüzleşememe’ sorunu şeklinde karşımıza çıkıyor. Savaşı protesto etmek için giriştikleri bir banka soygunu ve cinayet nedeniyle aranan Weather Underground örgütünün üyelerinin yıllar sonraki hesaplaşmasında da bunu görüyoruz. Kimisi elde ettiği konumu koruma derdinde, kimisi bedel ödemeye yanaşmıyor. FBI’a itirafta bulunarak çözülme sürecini başlatan Sharon (Susan Sarandon) ise ‘yine olsa yine yaparım’ diyor. Malum, Susan Sarandon, Gezi Olayları vesilesiyle Türkiye gündeminde bir süre yer etmişti. Oscar’lı oyuncu, 25 Haziran’da eylemlere destek çağrısı yapmış, sonrasında ise Times’taki meşhur ilanın altına imza atmıştı. Bu filmdeki karakteriyle ‘pişman olmadığını’ bir kez daha vurguluyor! Oyunculuk açısından filmin Robert Redford, Susan Sarandon, Nick Nolte, Julie Christie, Richard Jenkins ve Sam Elliott’tan oluşan eski toprakları hayli sağlam. Fakat ‘yeni nesli’ temsil eden Shia LaBeouf için bunu söylemek zor. Transformers’ın setlerinde gezinen LaBeouf ile bu filmdeki ‘acar muhabir’ arasında kompozisyon olarak pek bir fark yok. Ne var ki, filmin meselesinin muhatabı da o. Eski topraklar, “Biz hata yapmış olabiliriz, ama hiç olmazsa hayata, devlete, dünyaya karşı bir duruşumuz vardı. Sizin neslin hikâyesi nedir?” diyor. Soru kışkırtıcı, fakat günümüz neslinin vereceği cevabı tahmin etmek zor değil: “Tweetlerime bakabilirsin!”
↧