![]()
Okurun tiyatro yazılarından aşina olduğu Hüseyin Sorgun, bir öykü ve iki tiyatro eserinin ardından ilk romanı "Paramparça"yı (Profil Yayınları) yayımladı.Parçalı bir kurguyla günümüz insanının zihinsel bölünmüşlüğüne odaklanan kitapta başarılı bir psikolog olan Faruk Sermet Zafer'in kendini arayışı anlatılıyor. Sorgun, bu arayışı ‘Leyla kapısından girip Mevla kapısında sonlanan bir yolculuk' olarak nitelendiriyor.Aslında biz sizden “Putperest” isimli romanınızı okumayı beklerken siz Paramparça ile çıktınız karşımıza. İsim değişikliği mi oldu yoksa bu yepyeni bir roman mı?Romanın isminin Putperest olmasını düşünüyordum. Bu ismi koyarken amacım, zamanın ve mekânın fraktallığına, parçalılığına bir gönderme yapmaktı. Çünkü cahiliye döneminde Kâbe'de üç yüz altmışa yakın putun varlığını biliyoruz. Her güne bir put düşüyor neredeyse… Fakat ontolojik olarak bu göndermenin romanın hakikatini anlatmaktan uzak düşeceğini düşünerek doğrudan maksadı ifade etmek için ‘Paramparça' ismini uygun gördüm.Kitapta bir psikoloğun dünyasına ortak oluyoruz; ama psikoloğumuz yardıma muhtaç halde. Alışık olmadığımız bir durum. Bu nasıl olur?Oldu valla… Aslında Faruk Sermet Zafer'in mesleği kadar kişiliği ve yaşadıkları da önemli. Diğer insanların maneviyatını, psikolojisini sağlıklı hale getirmek isteyen bir insanın, psikolojik olarak zor zamanlar yaşaması bir ironi kuşkusuz. Bu ironi, F. Sermet Zafer olarak bir kimlik inşa etmiş ve yol almış bir adamın isminin başındaki Faruk'u keşfi ile nasıl bir yolculuğa çıktığını da ifade ediyor. Modernleşme serüvenimizin rol modellerinin kendi kültüründen uzaklığının, yabancılaşmasının izlerini de görmek lazım bu “alışık olmadığımız” durumda. Böyle baktığımızda, “beyaz Türk” ironisinin hayli alışık olduğumuz bir durum olduğu görülecektir.Üne ve başarıya kavuşmuş Sermet Zafer'in bilinçaltında ulvi olana yöneldiğini görüyoruz. Zafer kendi hayatıyla bize terapi mi yapıyor?Romanın başkişisinin hayatı bizatihi bir terapinin değil, bir romanın konusu kuşkusuz. Aksi durumda bütün okurları hasta koltuğuna oturtuyor olmam gerekir ki bundan hayâ ederim. Bazen bir şeyler isteriz hayatta, onları elde ettiğimizde aslında istediklerimizin onlar olmadığını düşünürüz. Ya da istediğimizin onlardan öte, onlardan aşkın bir şey olduğunu hissederiz. Faruk Sermet Zafer'in dibe vurduğu an da aslında buldukları ile yüzleşmesi ya da belki de kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini düşündüğü, hayatının kontrolünü kaybettiği bir ana tanıklık ediyor. Bu tanıklık, Faruk Sermet Zafer'in Leyla kapısından girip Mevla kapısında sonlandırdığı bir yolculuktur.Kitapta karşımıza sık çıkmayan bir kurgu kullanmışsınız. Bir geçmişteyiz bir gelecekte, bir gerçekteyiz bir rüyada. Böyle kafa karıştırıcı bir kurgunun riskleri yok mu?Risk her zaman vardır. Kitap bir geçmişte bir gelecekte değil de şimdiki zamanda bir anda konulan bir noktanın, geçmişe doğru giden eliptik bir seyridir belki. Pavese, hayatı bir toplama işlemine benzetir. Bir işlem hatası yapmış iseniz, işlemlerinizi geçmişe doğru gözden geçirmeniz gerekir. Her epizod, geçmişe doğru kıvrılan ve gelecekte sonlanan birçok hikâyenin kendi realitesi ve hakikati içerisinde gözden geçirilmesidir.Hikâyede parçalı bir seyir var aynı zamanda…Fraktal bir hayat yaşıyoruz. Özellikle dijital devrim, Android cep telefonları, bilgisayar vs. zamanın tekliğini parçalıyor. Belki de günümüz insanının yorgunluğu biraz da bu çok sayıda açık kalmış pencereden kaynaklanıyor. Keyif mecburiyete dönüşüyor. Zamanın birliğini çalan her şey bizi parçalıyor, dağıtıyor. Köyümüze dönme duygusu bundan belki de, zamanı birlemek için. Rilke'nin dediği gibi parçalanmış bir hayatı ancak küçük parçalar halinde anlatabilirsiniz. Ben de öyle yaptım. Parçaları bir araya getirdim, Paramparça çıktı. Okur, hikâyeyi bir meddah gibi bütünleyecek ve dahi kendisini de… Kendi hikâyesini de…‘Roman gayret, sabır ve sevgi istiyor’Öykü, tiyatro, roman… Edebiyatın bütün imkânlarından yararlanıyor gibisiniz. Bir yerde karar kıldınız mı? Ve hangi tür kendinizi daha iyi ifade etme imkânı sağladı?Karar kıldığım tek yer yazının hanesidir. Bu haneden hammaddesi harf olan mamul üretmek hayalim. Bu uğurda kimi zaman kısık ateşte kimi zaman harlayarak da olsa ateşi diri tutmaya çalışıyorum. Ve her hikâye kendi hacmiyle, kendi simasıyla, yüzleriyle ve kendi çilesiyle geliyor. Sabırla karşılıyorum. Türler konusunda ancak şunu söyleyebilirim, roman gerçekten bir iklim meselesi. O iklimi uzun süre muhafaza etmek gayret, sabır ve sevgi istiyor. Bundan sonrası için yazmayı düşündüğüm hikâye, roman, öykü ve oyunlar var. Kısmet olursa ve hangisi diğerinden rol çalarsa yazmaya devam etmek, duamdır.