Depremin ve getirdiği acıların sıkça görüldüğü ülkemizde, bu yaşananlar edebiyata ne kadar yansıyor? Alakarga Yayınları, ‘Fay Boşluğu’ adlı kitapta Türk edebiyatındaki deprem öykülerini bir araya getirdi. Ömer Seyfettin’den Tanpınar’a Nezihe Meriç’ten Hakan Bıçakçı’ya öykücülerimizin depreme bakışı...17 Ağustos 1999 depreminin üstünden tam 14 sene geçti. Yaralar sarıldı, evler yeniden inşa edildi. Hayata kaldığı yerden, bir şekilde devam edildi ama o günlerin anıları silinmedi. İzmitli şair ve öykücü Kadir Yüksel de o derin sarsıntıyı yaşayıp yakınlarını göçük altında kaybedenlerden. Dergiciliğin getirmiş olduğu bir refleksle Yüksel, depremin hemen ardından, acılar henüz tazeyken, başlarından geçenleri öyküleştirmelerini istemiş dostlarından, “Üçüncü Öyküler” dergisinde yayımlamak üzere. Kısmet olmamış. Şimdi, 14 sene sonra, bir senelik çalışmanın ardından “Fay Boşluğu – Türk Yazınından Deprem Öyküleri”ni derledi Kadir Yüksel. Alakarga Yayınları tarafından neşredilen kitapta, aralarında Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nezihe Meriç, Muzaffer İzgü, Tomris Uyar, Hakan Bıçakçı, Aziz Nesin, Ahmet Ümit ve Bilge Karasu’nun da bulunduğu 28 yazarın öyküleri yer alıyor. Kadir Yüksel, kitabı hazırlarken Samipaşazade Sezai’den başlayarak Behiç Duygulu, Mehmet Seyda gibi artık az bilinen öykücülerle birlikte, günümüzün genç yazarlarını da dâhil ederek Türk öykücülüğünün bütün isimlerini ve öykülerini taramış. Ancak yolun sonunda depremle ilgili ulaşabildiği öykü sayısı 60’ı bulmuyor. “Depremle yaşayan bir ülke olmamıza rağmen, depremle ilgili öykü sayısı doğru orantılı değil.” tespitinde buluyor. Yüksel ve Türk öyküsünde depremin Gölcük depremiyle birlikte yoğunlaştığını söylüyor. Yazara göre 1999 yılından sonra roman ve şiirlerde de depremin izine daha sık rastlanmasının sebebi, olan biteni naklen televizyonlardan seyretme-miz, takip etmemiz. Tabiat olaylarına, afetlere karşı duyarsızlık konusunda, “Türk öykücüleri doğa olaylarından fazla etkilenmemiş olabilir ama insanın kendi içindeki depremi yazmışlar. Haksızlık etmek istemem.” diyor ve son 14 yıldır depreme daha fazla yer verilişini şöyle yorumluyor: “Bütün Türkiye’yi saran bir dayanışma ruhu oldu. Bu ruhun edebiyata yansımamasını düşünmek mümkün değil.” Büyük ustalara ya da adı sanı çok bilinmeyen öykücülere ait öyküler, kitapta kronolojik bir sırayla verilmiyor. Sözgelimi 1962’de dünyadan göç eden Tanpınar’ın “Erzurumlu Tahsin” adlı öyküsünün hemen ardından Barış Bıçakçı’nın 2006 yılında yayımlanmış “İyilikseverler” öyküsü yer alıyor. Yüksel bu durumu “İstedim ki öyküler baştan sona okunduğunda deprem öncesi, depremden önceki tedirginlikler, binaların durumu, deprem anı, çöküntü, göçler, kaçmalar, yer değiştirmeler ve insan ruhuna etkilerini yansıtsın. Öykücülerin dönemlerine göre değil, depremin seyrine göre bir kurgulama yaptım.” sözleriyle açıklıyor. “Fay Boşluğu” için tarama yaparken Yüksel’in izlediği yol ise önce büyük depremlerin tarihlerini çıkartmak olmuş. O dönemleri daha detaylı incelediğinde ise edebiyata az da olsa yansıdığını görmüş. Meşruti-yet’ten önce yaşanan büyük İstanbul depremi Ömer Seyfettin’in öykülerine yansıdığı gibi 1939’daki Erzincan depreminin izlerine de Tanpınar’da, Nazım Hikmet’te rastlamak mümkün. Kitabın girişindeki yazısında depremle yaşamaya alışma çağrılarına isyan eden yazara, o zamandan bu zamana ne değiştiğini soruyoruz. Umutsuz ve bir o kadar da çaresiz cevaplıyor: “Hiçbir şey değişmedi. Değişseydi, hâlâ binalara daha fazla kat çıkmak için çaba göstermezdik, denizi doldurmaya devam etmezdik!”‘Deprem hâlâ anlaşılmış değil’Alakarga Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Cem Kalender, depremleedebiyatı buluşturmaları-nın amacını şu cümlelerle anlatıyor: “Bu kitap aslın-da bir vazife, bir sorum-luluk. 17 Ağustos depremi yakın tarihimizin en bü-yük trajedilerinden biri. Tam olarak anlaşılmış, algılanmış da değil. Bun-dan dolayı, Türk edebi-yatı depreme nasıl bakıyor, nasıl bakmış, deprem algıları neler, bunu edebiyatçıların gözünden görmek ve tekrar ha-tırlatmak istedik. Deprem ve edebiyatı buluşturan Fay Boşluğu'nun bilimsel bir kitap olmaması da çok önemli. Ahmet Hamdi, Bilge Karasu, Aziz Nesin gibi büyük yazarların olması bizi heyecanlandırıyor.”
↧