Kubbealtı Neşriyatı’nın Bursa ve Konya Defterleri’nden sonra yayımladığı Süheyl Ünver’in Edirne Defterleri, bir anlamda şehrin hüzün güldestesi… “Ben Edirne için yaşıyorum.” demişti Ünver. Bugün, yaşadığı şehir için bu sözü söyleyecek kaç kişi var?Geçen asrın hezarfeni (bin fen sahibi) Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver (1898-1986), Edirne Defterleri'nde, Muradiye'deki mezar taşı resimlerinin altına şöyle yazmış: “Edirnemizin en perişan yerleri: mezar taşları. Ne utanç, ne ayıp, tarif edemem. Bu mezbelelerde yatanların babaları, dedeleri olduğunu ve eskiden bugün kendileri gibi yaşadıklarını düşünmüyorlar. Bu âvâre torunlar, koca bir tarihimizin mezaristanlarımızda sergi halinde teşhir olunduğunun farkında değiller.” Bu cümleler, belki de onun bütün hayatının ıstırabıdır. Yok edilen tarih ve medeniyet karşısında koparılan feryat... Tıp tahsili gören Süheyl Ünver'in gönüllü olarak başladığı arşivciliği, şehir tarihçiliği, gelenekli sanatlarla ünsiyeti ve başta İstanbul olmak üzere gidebildiği her yerde tarihî eserleri kayda geçirme merakı, çok genç yaşlarda başlar. Hattat dedesinin konağında uyanan hat ve süsleme sanatlarına ilgisini, 1916'da girdiği Medresetü'l Hattatin'den aldığı icazetle kemale erdirir. Aynı yıllarda Hoca Ali Rıza Bey'den resim dersleri alır ve onunla İstanbul'u köşe bucak dolaşarak karakalem ve suluboya resimler yapar. Bütün bunlar, gelecekte binlerce defterde bütün tarihi varlığımızı kaydedecek olan Süheyl Ünver'in, hazırlık yılları gibidir. Kader sanki onu bir kurtarıcı olarak hazırlamaktadır. Tarihi varlığımızın dokusunu oluşturan dinî ve tarihî yapılarla sivil mimari örnekleri son yüz yıl içerisinde emsali görülmemiş bir yıkım yaşadı. Balkan Savaşları ve Kurtuluş Savaşı'ndaki düşman işgalleri, Cumhuriyet sonrası Tek Parti dönemindeki talanlar, 1950'den sonra modernleşme adı altında ‘laubalice' yapılan yıkımlar ile 60'lardan sonraki aşırı göç dalgası, binlerce tarihi varlığı yok ettiği gibi şehirlerin kimliğini de değiştirdi. Bütün bu yıkımların şahidi olan Ünver, yangından bir şeyleri kurtarmak ister gibi şehirden şehre koşarak gördüğü her yapıyı resmederek kayıt altına almaya çalıştı. Ahmet Güner Sayar, onun bu çabasının anlamını çok çarpıcı bir cümle ile özetler: “Bir fantezi olmasa bile şunu cesaretle ifade edebilirim: Dünyada Türk varlığına ait her şey yok olsa, fakat Süheyl Ünver'in defterleri ve arşivi kalsa, Türklüğün bu topyekûn yok oluştan dirilişe en kısa zamanda geçeceğini iddia edebiliriz.” Söz konusu talan ve tahripten en çok etkilenen şehirlerden biri Edirne'dir. İşgal yıllarındaki tarih katliamının ardından Cumhuriyet dönemindeki duyarsızlık ve yanlış uygulamalar, şehrin tarihî ve dinî yapılarını önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Kubbealtı Neşriyatı'nın Bursa ve Konya Defterleri'nden sonra yayınladığı Edirne Defterleri, bir anlamda şehrin hüzün güldestesi… Süheyl Ünver, 1950'lerin sonunda ve 60'lı yıllarda yaptığı çalışmalarla Edirne'yi kayda geçirdi. Günün her saatinde Edirne'yi sokak sokak gezerek mezar taşlarını, çeşmeleri, camileri, sebilleri, sokakları, köprüleri, ocak bacalarını, duvar kitabelerini resmetti, toplumu uyanışa çağırdı: “Selimiye'ye iki defa gittim. Birinde bilerek bir namaz kıldım. Camiin şimdi yerinde olmayan top kandili altında. Çelik borulu iskelenin yıkıldığında yaptığı hasarı üzülerek bir bir gördüm. Her şeye ilham kaynağı Selimiye! Neler neler düşündüm. Yer sarsıntısı çatlaklarının tamirine sevindim. Fakat daha yapılacak çok iş var…” “Edirne'nin en güzel pitoresk yeri” dediği Ayşe Kadın Sebili resminin altına, “Taşa toprağa milli ve olgun hüviyetini veren Türkler bulundukları yerlerde bunların en güzel örneklerini bırakmışlar.” dedikten sonra bunların yol açma bahanesiyle bir bir kaldırıldığını yazıyor. “Bunu ben Edirne'de maalesef çok gördüm. Ne yazık.” diye bitiriyor notunu. Süleymaniye Kütüphanesi'nde Edirne ve Edirneliler hakkında 23 defteri bulunan Ünver'in elimizdeki defterinin sayfaları insanı tarih içinde bir Edirne gezisine çıkarıyor. Gazi Mahmud Çeşmesi, İbrahimağa Çeşmesi, Muradiye'de İkinci Sultan Murad'ın Mevlevihanesi, Süleymaniye'de Kirazlı Mescid, İpsala'da Alaca Mustafapaşa Camii, köprüler, konaklar, mezarlıklar… Ünver el yazısıyla, bazen Latin harfleriyle kimi yerde de eski harflerle tuttuğu not ve izahlarla ‘Edirne Medeniyeti'ni kayda geçiriyor. Edirne Defterleri, bir yandan sevinç, çokça da hüzün veriyor insana. Sevinç, çünkü Türk tarihinin en büyük arşivcilerinden biri bizim için şehrin resimleyip saklamış; üzüntü çünkü, kitaptaki eserlerin çoğunun yerinde şimdi yeller esiyor; tahrip ve yıkım sürüyor. Gönül ister ki Süheyl Ünver'in binlerce defterinin tamamı yayınlansın, hüznümüze yeni hüzünler katacak olsa bile… “Ben Edirne için yaşıyorum.” demişti Ünver, bugün, yaşadığı şehir için bu sözü söyleyecek kaç kişi var?
↧