Kurtuluş Günü, Yarından Sonra, Godzilla ve 2012 gibi felaket filmlerinin yönetmeni Roland Emmerich, ‘Beyaz Saray Düştü’de paranoya ve şovenizm adına yapılacak ne varsa yapıyor. Teknik açıdan sorunsuz olan filmin söylemi, yaşadığımız dünya için fazlaca ‘gülünç’ kaçıyor.Allah kimsenin başına vermesin; Amerika Birleşik Devletleri’nde bir askeri darbe olsa ne olur? Şu sıralar Mısır’daki askeri darbeye ‘darbe’ demekten kaçınan, olayları sadece ‘kaygıyla’ izlediğini bildiren ABD, bir darbeyle karşılaştığına nasıl bir manzara ortaya çıkar. Mesela, şöyle bir köşe yazarı, televizyon programcısı ya da akademisyen çıkar mı? “Ama Obama da çok yanlış işler yaptı canım; asker darbe yapmasın da ne yapsın?” Kim bilir...‘Beyaz Saray Düştü / White House Down’, adından da anlaşılacağı üzere ABD’de yaşanan bir askeri darbeyi, darbeye karşı direnen bürokrasiyi ve herkesi kurtaran bir kahramanı anlatıyor. Her şey ABD’nin siyahi başkanı James Sawyer’ın, dünya barışını tesis etmek için Ortadoğu’dan askerlerini çekmeye karar vermesiyle başlar. Üstelik Başkan, ABD ‘şer ekseni’nin üst sıralarında yer alan İran’ın yeni lideriyle de el sıkışmıştır. Büyük ölçekte olaylar bu şekilde cereyan ederken Washington D.C.’deki küçük bir evde yaşayan Cale ailesinin başka dertleri vardır. İşinden dolayı kızı Emily’yi ihmal eden koruma polisi John Ale, onun gönlünü almak için Beyaz Saray’da gezi turu ayarlar. Garip bir şekilde, Beyaz Saray’ın tarihine, Başkan’a ve askeri helikopterlere hayran olan Emily, babasının bu teklifiyle havalara uçar. Tur esnasında babası John da, Başkan’ın koruma ekibine katılmak için mülakata girer ancak kabul edilmez. Baba-kız gezisi sona ermek üzereyken Kongre Binası (Capitol) bombalı saldırıya uğrar. Bunun üzerine Beyaz Saray’a giriş ve çıkışlar kapatılır. Kızı ve bir grup turist ile birlikte binada mahsur kalan John; kızını, Başkan’ı ve ülkeyi kurtarmak için işe koyulur.‘FAİZ LOBİSİ’ DEĞİL, SİLAH LOBİSİAlman yönetmen Roland Emmerich’in felaket filmlerindeki maharetine Kurtuluş Günü, Yarından Sonra, Godzilla ve 2012’den âşinayız. Emmerich, ‘Beyaz Saray Düştü’ ile bütün bunların üzerine bir tuğla daha çıkıyor. Daha doğrusu, paranoya ve şovenizm adına yapılacak ne varsa kör bir iştahla yapıyor: Havada uçak düşürüyor, Kongre Binası patlatıyor, Beyaz Saray’ı yerle bir ediyor; yetmiyor Başkan’ın arabasıyla Beyaz Saray’ın bahçesinde silahlı kovalamaca sahneleri çekiyor… Daha da ötesi, bir baba-kız ilişkisinin kırılganlığı ile Amerikalıların göz pınarlarına hitap ediyor. Daha ne olsun?! Filmdeki oyunculuk konusunda ise “James Woods’tan gayrısı yalan” deyip geçelim. Teknik açıdan filme kusur atfetmek haksızlık olur. Sorun, senaryodaki söylemler ve bunların yaşadığımız dünya için ‘gülünç’ kaçması. Malum, Gezi olayları vesilesiyle ‘faiz lobisi’ ifadesi bir süre Türkiye gündemini meşgul etmişti. ‘Beyaz Saray Düştü’ filminde, Beyaz Saray darbesinin ardındaki güç, faiz lobisi değil, silah lobisi. Dünyaya barış getirmek isteyen ABD Başkanı’nın (Zaytung’dan alıntı bir cümle gibi, değil mi?) hamlelerini boşa çıkarmak ve silah pazarını kaybetmemek için büyük şirketler devreye giriyor. Sürprizi daha fazla bozmayalım. Fakat şu kadarını söylemek gerek, başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere ABD politikalarında belirleyici faktörlerin başında gelen ağır silah sanayii, bu ölçekte bir büyük bütçeli yapımda (filmin ABD’de Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz haftasında vizyona girdiğini hatırlatalım) ilk defa bu kadar açık bir şekilde hedef tahtasına oturtuluyor. Bir nevi, “Biz de barışı istiyoruz ama silah lobisi izin vermiyor” yakarışı. Filmin bu söylemine ‘Yetmez, ama evet’ deyip geçebiliriz belki. Ancak başka şeyler var. Öyle ki filmi izlerken, bu coğrafyadan bakınca insan ister istemez kendisiyle dalga geçiliyor gibi hissediyor. Başka bir ifadeyle film, Hollywood’un ve Amerikalıların dillere destan ‘felaket paranoyası’ üzerinden dünyanın geri kalanıyla, özellikle de Ortadoğu coğrafyasıyla dalga geçiyor. Böyle hissetmemizin sebebi elbetteki filmin ‘talihsiz’ zamanlaması. Mısır’da neredeyse canlı yayında tüm dünyanın izlediği bir darbeyle iktidarı deviren askerî yönetim hüküm sürerken ve başta Müslüman Körfez ülkeleri olmak üzere Avrupa Birliği (AB) ve ABD bu durum karşısında lâl kesilmişken ‘Beyaz Saray Düştü’nün seyri biraz zorlaşıyor. ABD’nin anavatanında, Başkanlık Sarayı’nda verdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesi, bu şartlar altında ancak acı gülümsemeler eşliğinde hazmedilebilir. Keşke işler, Hollywood’un anlattığı gibi yürüse; biz de yaşadığımız gerçeklik ile bize gösterilen ‘gerçekler’ arasındaki yaman çelişkiyi düşünmekten yüzümüzde oluşan acı tebessümü yok etsek ve filmin şamatasına, şatafatına, gürültüsüne ve göz alıcı görselliğine kendimizi kaptırabilsek…BEYAZ SARAY DÜŞTÜWHITE HOUSE DOWNYÖNETMEN: ROLAND EMMERICHOYUNCULAR: CHANNING TATUM, JAMIE FOXX, MaggIe Gyllenhaal
↧