Şair Adem Turan, 46 yazar ve şaire beş vakti nasıl geçirdiklerini sordu. “Güne nasıl başlıyorsunuz, hangi kapıları aralıyorsunuz, ikindi vakti dünyanın neresindesiniz, akşamlar hangi minval üzere geçiyor ve geceyi nasıl yaşıyorsunuz?” sorularına verilen cevaplar, edebiyatçıların zaman algısını da ortaya koyuyor.Yazarlara ve şairlere beş vakti sorma fikri nereden doğdu?Daha önce Gazze ile ilgili bir soruşturma yapmıştım, ‘Şairlerin Gazzesi’ adıyla kitaplaştı. Bu soruşturmalara devam etmek istedim. Bir şairin, bir yazarın bir gününü nasıl geçirdiğini merak ediyordum. Konuyu Rasim Özdenören’e açtım ve bu soruları ilk kez ona sordum. Çok beğendi. Onun destekleyici sözleri bana umut verdi ve başladım. Dünyabizim isimli internet sitesinde epey yayınladık, sonra başka dergilerde yazdık. Bunlar kitap hacmine gelince Beyan Yayınları ‘basalım’ dedi.İsimleri nasıl belirlediniz? Cevap vermek istemeyenler oldu mu?Yüze yakın şair ve yazardan soruları cevaplamalarını rica ettim, bunların içinde solcu yazar ve şairler de vardı. Bazıları “mahremimdir” diyerek cevap vermek istemedi, onlara saygı duyuyorum. Bazıları gizlenerek, bazıları da genel ifadelerle soruları cevaplandırdı. Kimi yazar ve şair dostlarım ise açık açık “Olanı gizlemeye gerek yok” düşüncesiyle dile getirdiler. Cevap veren 46 büyüğüm ve arkadaşım oldu. Belki biraz daha bekleseydim sayı artabilirdi ama savsar, soğur, basılsa da kıymeti-değeri kalmaz diye çok fazla beklemek istemedik.Kitapta şair ve yazarlar tarafından nelerin altı çiziliyor?Zaman bizim için çok önemli. Soruları sorarken cevap veren şair ve yazar dostlarımız zamanı nasıl sorgulamışlar onu bilelim istedim. Neticede kitabı elimize aldığımızda, 46 şair ve yazar bize sanki 46 çeşit zamanı gösteriyor. Herkes aynı zamanda yaşıyor belki ama farklı bir hayat tarzları var. Mesela Cihan Aktaş’a bakıyorsunuz mutfak işleriyle uğraşıyor, yürüyüş yapıyor, oturup yazmak istiyor. Fatma Esti öğretmenlik yapıyor. Öğrencileri ve evi arasında bir koşuşturması var. Kadın yazar ya da şairlerin yaşadığı zaman, onların zaman ve hayat algısıyla diyelim Atasoy Müftüoğlu’nun zaman algısı, sorumluluk duygusu farklı oluyor. Dikkat ederseniz, Rasim Özdenören deneme tarzında cevap vermiş, belki de o bazı şeyleri gizlemek istemiş, bilemiyorum. Mahmut Avcı şiirle karşılık vermiş, o da şiire, mısralara gizlenerek cevap vermeye çalışmış. Mustafa Oğuz’a bakıyorsunuz ‘namazsız olmaz’ diyor. Hasan Aycın mesela, çiziminde adeta “Hayat bir çizgiden yani namazdan ibarettir.” diyor. Bazıları şiir tadında, bazıları değil ama hepsinin zaman algısı, hayat algısı farklı farklı şeyler söylüyor.Yazar ve şairlerin zamanı yaşayışlarında ne tür farklılıklar var?Cevaplar geldikçe şunu anladım, herkesin zaman algısı kendi yaşantısına göre ayarlı. Herkes kendi zamanını, hayatını, vaktini yaşıyor. Kimisi geceye yığarak yaşıyor, kimisi de ‘hayır, gece uyumak ve istirahat içindir, insanlar gece uyumalı, erkenden hayata başlamalı ve hayatı güneşle birlikte karşılayarak öyle yaşamalı’ diye düşünüyor. Kimisi çok bunaltıcı buluyor günleri, namazı koştura koştura kıldığını, işe yine aynı telaşla gittiğini anlatıyor. Bazılarında ise çok mutsuz bir hal gördüm. O mutsuzluk onları öyle bir hale getirmiş ki büyük şehirler onları hayattan soğutmuş. Suavi Kemal Yazgıç işe iki saatte gittiğini iki saatte döndüğünü söylüyor mesela. Böyle olunca, suç burada zamanı yaşayamayanlarda mı yoksa hayatı o hale getirenlerde mi, diye sormak gerekiyor.Peki, kitap genç nesle ne söylüyor?Kitabın ortaya çıkmasıyla birlikte gelecek kuşaklar, gençler Türkiye’de yaşamış olan şair ve yazarlar nasıl yaşamışlar, neler yapmışlar görebilecekler. Zamanın sorgulandığını, şair ve yazarların hayatlarında neleri önemseyip neleri önemsemediğine dair ipuçları bulabilecekler. Bu açıdan da genç kuşaklara umut verecektir bence. Dünyanın her türlü kirliliğine rağmen yaşanmaya değer olduğunu, olumlu yaşanırsa öldükten sonra bunun ecrini alacağımızı, olumsuz yaşanırsa da kaybedeceğimizin ipuçlarını veriyor.
↧