Bugün gösterime giren Süperman serisinin yeni filmi, Süperman’in lakaplarından ‘Man of Steel’ (Çelik Adam) adını taşıyor. Bu adımda Süperman, insanın hayattakikadim sorularıyla boğuşuyor: Neciyim, nereden geldim, nereye gidiyorum?Marvel’in çizgi roman serisi Batman’i yeniden vitrine çıkaran Christopher Nolan’ın yönettiği ‘Batman Başlıyor’un (2005), belki de serinin cümlesi olan soruyu hatırlayalım. Babası, ileride Batman olacak Bruce Wayne’e soruyor: “Neden düşeriz Bruce?” Cevabı da ondan öğreniyoruz: “Tekrar ayağa kalkmayı öğrenebilmek için.” 300 Spartalı filmiyle parlayan Zack Snyder’ın yönettiği yeni Süperman uyarlaması ‘Man of Steel’e bu ‘felsefi’ cümle ışığında bakılabilir. Malum, çizgi roman dünyasının iki ‘ezeli rakibi’ Marvel ile DC Comics’in sinemadaki kapışması son yıllarda iyice kızıştı. Marvel’in sinemadaki üstünlüğüne karşı epeydir esaslı bir cevap veremeyen DC Comics, Batman Başlıyor’dan bir yıl sonra ‘Süperman Dönüyor’ ile atağa geçmişti. ‘Olağan Şüpheliler’ ve ‘X-Men’ serisinin ilk iki filmindeki başarısından dolayı yönetmen Bryan Singer’a emanet edilen film, tam bir hayal kırıklığıydı. DC Comics’in bu ‘düşüşünden’ sonra Marvel, üst üste uyarlamalar ile aradaki farkı açtı. Kaderin cilvesine bakın ki, şimdi DC Comics, Bruce Wayne’in babasından öğrendiği ‘hayat felsefesi’ne sığınmaya çalışıyor. Ancak, ‘Man of Steel’ için söylersek, Süperman’in ‘tekrar ayağa kalkmayı’ yeterince öğrenemediği görülüyor.NECİSİN, NEREDEN GELDİN, NEREYE GİDİYORSUN?Allah’tan Türkiye’deyiz. Yoksa bir Süperman filminin değerlendirmesine ‘Batman cümlesi’ ile başlamak ABD’de infiale sebep olabilirdi. Gerçi, liberal Batman’ciler ile Cumhuriyetçi Süpermen’ciler arasındaki çizgi epey azalmış gibi. Zira ‘Man of Steel’in yapım ve senaryosu, Batman’i yeniden ayağa kaldıran Christopher Nolan ile David S.Goyer’in ellerine teslim edildi. Haliyle bu durum, mavi taytlı kahramanı biraz değiştiriyor. Yeni film, Süperman’in lakaplarından ‘Man of Steel’ (Çelik Adam) adını taşıyor. Bu adımda Süperman, insanın hayattaki kadim sorularıyla boğuşuyor: Neciyim, nereden geldim, nereye gidiyorum? Hikâye, temelde 1978 ve 1980’de çekilen ilk iki Süperman filminin öyküsünü esas alıyor. Richard Donner’ın yönettiği, Marlon Brando, Christopher Reeve ve Gene Hackman’ın oynadığı ilk film, Kal-El’in anavatanı Kripton’dan Dünya’ya gönderilmesi ve Süperman’e dönüşmesini, sonrasında da baş düşmanı Lex Luthor ile mücadelesini anlatıyordu. Richard Lester imzalı ikinci filmde ise Kripton’dan kovulan General Zod önderliğindeki grubun dünyaya saldırması işleniyordu. Man of Steel, bu iki öyküyü birleştiriyor; bir farkla, Lex Luthor’un görünmediği filmde, General Zod filmin ‘kötü adam’ yükünü tek başına omuzluyor. Üzerine hayli özenildiği anlaşılan Kripton gezegeni bölümünden sonra Süperman’in Dünya macerası, geriye dönüşler (flashback) ile ilerliyor. İlkin bir balıkçı teknesinde görüyoruz Clark Kent’i. Denizin ortasında alev alan büyük bir yük gemisinin mürettebatını kurtarıyor. Sonra çocukluğuna gidiyor, nehre düşen okul otobüsünde arkadaşlarının imdadına yetişiyor. Derken, sırrını saklamak için yollara vuruyor kendini, değişik işlerde çalışıyor; ardından bir flashback daha… Sonra birden Kanada’da, Louis Lane’in haber için geldiği bir buz vadisinde bitiveriyor. Kripton’dan sonraki flashback bombardımanı yorucu ve yersiz. Burada denenmeye çalışılan ‘Batman taktiği’nin öyküye felsefi bir derinlik katmayı amaçladığı çok açık. Nispeten başarılı da oluyor. Clark’ın dünyaya niye geldiği ve sürekli ‘saklaması’ öğütlenen süper güçlerini ne zaman ve nerede kullanacağı gibi dertler iyi vurgulanmış. Babasının ahlaki telkinleri de belli bir derinlik katıyor karaktere. Fakat bu ahlaki telkinlerin ve dünyaya geliş amacının iki baba tarafından sürekli tekrarlanması; deyim yerindeyse senaryonun 15 dakikada bir ‘özet’ geçmesi bir süre sonra kabak tadı veriyor. Üstelik, Kripton’dan geldiği ve Clark Kent ismiyle dünyalılar arasında yaşadığı gazete ve televizyonlara haber olmuş; canlı yayınlarla Dünya’yı uzaylılardan kurtarmış bir Süperman’in nasıl olup da bundan sonraki filmlerde kimliğini gizleyip gazetecilik yapacağı gibi çetin bir soru kolaylıkla görmezden gelinmiş. Man of Steel’in Süperman’e getirdiği en önemli yenilik, elbisede. Daha onca açık tondaki kırmızı ve mavi tayt, elden geçirilerek karanlık maviye ve koyu kırmızıya dönüşüyor. Taytın üzerine giydiği kırmızı slip ise tamamen terk edilmiş. Zack Snyder’ın alamet-i farikası olan görsellik, Man of Steel’in en önemli kozu. Üç boyut ve Imax teknolojisinin de desteğiyle Kripton bölümleri başta olmak üzere filmin görsel atmosferi çok başarılı. Fakat bu konuda da şöyle bir handikap var; seyirci aşırı dozdan yorulabilir. Finale doğru gerçekleşen iki kişilik kapışmada meşhur Metropolis şehrinde taş üstünde taş kalmıyor! Oyunculuklar yönüyle İngiliz Henry Cavill’in iyi hazırlandığı ve rolün altından kalkmayı başardığı görülüyor. Ancak genç Clark’ı canlandıran Dylan Sprayberry’nin daha başarılı olduğu söylenebilir. Russell Crowe, Kevin Costner, Diane Lane, Laurence Fishburne’ün görevlerini layıkıyla yerine getirdiği filmin en iyileri ise General Zod performansıyla Michael Shannon ve Louis Lane’e zarif ve güçlü bir yorum katan Amy Adams. Son olarak, Man of Steel, ‘Batman ekibi’nin çabalarıyla hikâyede belli bir felsefî-ahlakî derinlik yakalıyor. Ancak kurguda sık sık başvurulan geriye dönüşler ve infolar (açıklama) ile bu derinlik yavanlaştırılıyor. Görsel efektler ve aksiyon alanındaki aşırı doz ise hikâyede yakalanmaya çalışılan bu derinliği ciddi şekilde zedeliyor.
↧