Edebiyat dergisi Hece, 26. özel sayısını ‘İslâm Medeniyeti'ne ayırdı. Yetkin kalemlerin inceleme ve değerlendirmelerini bir araya getiren 655 sayfalık dergi, İslâm Medeniyeti’nin geçmişte nasıl tesis edildiği ve gelecekte nasıl inşa edileceği üzerine analizler içeriyor.Geçtiğimiz yıl haziran ayında ‘Medeniyet' özel sayısı çıkaran edebiyat dergisi Hece, bir yıl aradan sonra ‘İslâm Medeniyeti' özel sayısını okurla buluşturarak önemli bir kaynakça oluşturuyor. Hacmiyle olduğu kadar içeriğiyle de bir kitaplığı dolduracak kadar özel sayıya imza atan Hece, bu yoldaki 26. adımında yine titiz bir çalışmayla karşımızda. Yeri gelmişken buraya bir şerh düşelim. Burgazada bahsinde Sait Faik'ten, yatılı okul deyince Füruzan'dan ya da Salinger'dan, Boğaziçi ve müzik denildiğinde Tanpınar'dan, erguvan ve hüzün dile geldiğinde Hilmi Yavuz'dan bahsetmemek nasıl ‘affedilmeyecek' bir hataysa medeniyet bahsinde İbn Haldun'u yâd etmemek de yazanı/konuşanı hakikate borçlu kılar. Bir başka deyişle, medeniyet bahsinde İbn Haldun'u anmadan geçmek hakikate vefasızlık olur. Bu büyük İslâm düşünürü, 7 ciltlik dünya tarihi kitabına ‘giriş' niyetine kaleme aldığı Mukaddime'de, ‘umran' terimi üzerinden medeniyeti, hatta daha geniş ifadesiyle kültür, medeniyet ve tarihi bir araya getirir. Onun beş asır geçtikten sonra bile tazeliğini koruyan şu sözü, Hece'nin ‘İslâm Medeniyeti' özel sayısı için yerinde bir serlevha olabilir: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” İbn Haldun'un bu sözünü başlangıç noktası aldığımızda Hece'nin özel sayısı daha esaslı bir bakış açısıyla okunuyor. Beş bölümden oluşan ‘İslâm Medeniyeti' özel sayısının ilk bölümünde kavramsal çerçeve çiziliyor. Lütfi Bergen, Vefa Taşdelen, Hicabi Kırlangıç, Murat Erol, Zeynep Kot ve daha başka isimler, İslâm Medeniyeti'ni oluşturan kavramlara ve alanlara dair değerlendirmelerini sunuyor. Özellikle Hicabi Kırlangıç'ın ‘Cennetin Üç Dili' başlıklı yazısı, bir kültürel alan olarak Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesinin ‘medeniyet dili' oluşuna vurgu yapıyor.NASIL BİR TOPLUM?‘İslâm Medeniyeti'nin Toplum Kurgusu'na ayrılan ikinci bölümde İslâm'ın nasıl bir toplum ve hayat amaçladığı daha çok geçmişten örneklerle ele alınıyor. Konunun bugüne ve geleceğe bakan yönünde ise takdir edersiniz ki daha çok ‘ödev ve sorumluluklar' düşüyor. ‘İslâm Medeniyeti ve Hayat' başlığının altındaki üçüncü bölümde Rasim Özdenören, Cemal Şakar, Köksal Alver, Ömer Lekesiz, Akif Emre, Necati Mert ve daha birçok yetkin kalem, konunun can damarı İslâm'ın bir medeniyet olarak hayata yansımasını ele alıyor. Haliyle bu bölümde İslâm'ın tarihsel gelişimi, ortaya çıkan medeniyetin topluma kazandırdığı yaşama alışkanlıkları, kültürel, sosyal ve ekonomik değerler ve en nihayetinde günümüze kadar uzanan Batı karşısında İslâm Medeniyeti'nin durumu derinlemesine ele alınıyor. Bir pekiştirme ve genel değerlendirme niteliğindeki dördüncü bölüm Ömer Faruk Dönmez, Mustafa Orçan, Dinçer Ateş, Vehbi Sınmaz, Hüseyin Güneş ve Atasoy Müftüoğlu'nun katılımıyla dikkat çekici bir ‘Soruşturma'dan müteşekkil. Bu özel sayıyı değerli bir kaynak haline getiren beşinci bölüm ise Yusuf Turan Günaydın'ın titiz çalışmasıyla vücuda gelen ‘Kaynakça' bölümü. Diyebiliriz ki, sadece bu kaynakça bile İslâm Medeniyeti özel sayısının niteliğini belirleyecek bir kriter sunmak için yeterli. Şu bir gerçek ki, ‘medeniyet' kavramının uzunca bir süredir Batı ile özdeşleştirildiği günümüz dünyasında kendi kaynaklarına dayanarak bir medeniyet inşa edebilmek için öncelikle bu hâkim anlayışla yüzleşmek hayati bir gereklilik. Atasoy Müftüoğlu bu can alıcı duruma şöyle dikkat çekiyor: "Tarih ve medeniyet anlayışının Batı dünyası tarih ve medeniyetiyle özdeşleştirildiği bir dönemde, her şeyden önce, bu yaklaşımla, bu çarpık/ırkçı yaklaşımla radikal bir hesaplaşmaya cesaret edilebilmelidir. Yeni bir medeniyet ufku üzerinde çalışabilmek için, yeni bir düşünsel ufka ihtiyacımız olduğunu kaydetmeliyiz." İçeriği itibarıyla ‘bulunmaz' sıfatını hak eden ‘İslâm Medeni-yeti' özel sayısındaki makale, yazı, değerlendirme ve incelemelerin kesiştiği bir nokta ayrıca dikkat çekici. ‘Nasıl' tesis edildi, yükseldi; topluma ve hayatın kendisine neler kattı meselesi ağırlıkta olsa da İslâm Medeniyeti, bir tahakküm aracına dönüşen (Batı kaynaklı) teknoloji ve sanayi karşısında, en nihayetinde estetik alanında ‘kaybettiğimiz' bir yitirilmiş cennet olarak karşımıza çıkıyor. Hece'nin özel sayısının belki de en önemli işlevi bu alanda olacaktır; medeniyetin yeniden inşasının bugün hakkıyla anlaşılmadığının, mazruftan ziyade zarfa emek harcandığının idrak edilmesi… (0312 419 69 13)
↧