Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR

'Yarasaların sığınağı'na ışıklandırma

$
0
0

Trakya'nın turizme açık tek mağarası olan Dupnisa'nın çevresi ve ziyarete açık bölümü ışıklandırıldı.

Trakya'nın turizme açık tek mağarası olan Dupnisa'nın çevresi ve ziyarete açık bölümü ışıklandırıldı.

Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı Sarpdere köyünde bulunan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İl Özel İdaresinin çalışmaları doğrultusunda düzenlenerek 2003'te hizmete açılan Dupnisa Mağarası, 16 türde yaklaşık 60 bin yarasaya ev sahipliği yapıyor.

İkinci jeolojik zamana ait mermerler içinde, birbirine bağlı iki kat ve üç bölümünden oluşan mağara, ışıklandırma çalışmasıyla daha etkileyici bir görünüme kavuştu.

Kırklareli Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Fikret Macit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "yeraltı cenneti" olarak bilinen Dupnisa'nın yürüyüş parkurları ve ışıklandırmasıyla daha güzel bir görünüme sahip olduğunu söyledi.

Macit, mağaranın çok zengin bir eko sisteme sahip olduğunu vurguladı.

Yarasaların yaz döneminde depoladıkları besinlerle hayatlarını sürdürdüğünü aktaran Macit, "Yazın enerji depolayan yarasalar, kış uykusunda ürkütülmemeli. Çünkü, ürkerlerse stresten hayatlarını kaybediyorlar. Ayrıca, enerji harcadıkları için de güçsüz düşüp ölüyorlar. Dolayısıyla Dupnisa Mağarası'nı 15 Mayıs-15 Kasım'da ziyarete açıyoruz. Mağaramız ziyarete kısa süre önce açılmasına rağmen 30 bin ziyaretçiye ulaştık. Mağaranın ziyaretçi sayısı her geçen gün artıyor." şeklinde konuştu.


Tarkan EXPO'da konser verdi

$
0
0

Ünlü şarkıcı Tarkan, Cumhurbaşkanlığı himayesinde olan EXPO 2016 Antalya'da hayranlarıyla buluşarak, bir konser verdi.

Ünlü şarkıcı Tarkan, Cumhurbaşkanlığı himayesinde olan EXPO 2016 Antalya'da hayranlarıyla buluşarak, bir konser verdi.

Kır Aktivite Alanı'nda sahneye çıkan Tarkan, "Acımayacak", "Sevdanın Son Vuruşu", "Bu Gece", "Vay Anam Vay ve "Dudu" gibi şarkılarını seslendirerek, hayranlarına keyifli bir akşam yaşattı.

Basın mensuplarının sadece iki şarkıda görüntü ve fotoğraf alabildiği konsere, binlerce müzik sever ilgi gösterdi.

Açıldığı günden bu yana EXPO alanında Jose Carreras, Fransız Soprano Emma Shapplin, Grammy ödüllü ABD müzik grubu Maroon 5, efsane grup Simply Red, Deep Purple, İngiliz Status Quo, Dj Afrojack gibi dünyaca ünlü sanatçılar da konser verdi.

Gençlik festivali denince akla, Kuşadası geliyor...

$
0
0

Kuşadası Belediyesi'nin katkılarıyla düzenlenen Kuşadası Gençlik Festivali, 14-17 Temmuz tarihleri arasında Davutlar Sevgi Plajı'nda yapılacak. 14 Temmuz tarihinde gerçekleşecek olan Emre Aydın, Umut Kuzey ve Supernova Reggae Band konserlerinin halka açık ve ücretsiz olacağı festivale binlerce gencin katılması bekleniyor. Dört gün boyunca MFÖ, Duman, Hayko Cepkin, Pilli Bebek gibi Türk rock müziğinin birbirinden ünlü solist ve grubuna ev sahipliği yapacak olan Gençlik Festivali, Kuşadası'nda bir ilk olma özelliği taşıyor.

Davutlar Sevgi Plajı, dört günlük kamplı müzikli bir gençlik festivaline ev sahipliği yapacak. Kuşadası Belediyesi'nin katkılarıyla Umut Kuzey koordinatörlüğünde düzenlenecek olan festivalin başlayacağı ilk gün olan 14 Temmuz'da düzenlenecek Emre Aydın, Umut Kuzey ve Supernova Reggae Band konserleri halka açık ve ücretsiz olacak. 4 gün boyunca aralarında, MFÖ, Pilli Bebek, Duman, Gripin, Hayko Cepkin, Pinhani, Jehan Barbur, Niyazi Koyuncu, Hüsnü Arkan, Seksendört gibi birbirinden ünlü 24 grup ve soliste ev sahipliği yapacak olan Kuşadası Gençlik Festivali'nin geleneksel hale getirilmesi hedefleniyor.

Aydın, Söke, Manisa, İzmir ve Muğla'dan turların düzenleneceği kamplı Kuşadası Gençlik Festivali'nin programı şöyle:

14 TEMMUZ PERŞEMBE

-Supernova Reggae Band (20.00)
-Umut Kuzey (21.30)
-Emre Aydın (23.00)

15 TEMMUZ CUMA

-Başıbozuk (16.00)
-Yok Öyle Kararlı Şeyler (17.00)
-Jehan Barbur (18.00)
-İskender Paydaş (Fatma Turgut-Ferman Akgül) (19.30)
-Pinhani (21.00)
-Pilli Bebek (22.30)
-MFÖ (00.00)

16 TEMMUZ CUMARTESİ

-Keti (16.00)
-Sattas (17.00)
-Niyazi Koyuncu (18.00)
-Hüsnü Arkan (19.30)
-Flört (21.00)
-Gripin (22.30)
-Duman (00.00)

17 TEMMUZ PAZAR

-YMKTB (16.00)
-Can Gox (17.00)
-Metin Türkcan-Murat İlkan (18.00)
-Ogün Sanlısoy (19.30)
-Aylin Aslım (21.00)
-Seksendört (22.30)
-Hayko Cepkin (00.00)

Teoman Zelvi

Cihan Haber Ajansı - AYDIN Muhabiri

'Topçu ve Kısakürek'i anlamadan...

$
0
0

Gazeteci-yazar Mehmet Doğan, "Türkiye'de Necip Fazıl'ı ve Nurettin Topçu'yu gerçek anlamda tanıyıp anlamadan yeni bir dünya kavrayışı ve gelecek tasavvuru oluşturmak iddiası ciddiye alınamaz." dedi

Gazeteci-yazar Mehmet Doğan, "Türkiye'de Necip Fazıl'ı ve Nurettin Topçu'yu gerçek anlamda tanıyıp anlamadan yeni bir dünya kavrayışı ve gelecek tasavvuru oluşturmak iddiası ciddiye alınamaz." dedi.

"İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fazıl" isimli yeni kitabını okuyucuyla buluşturan Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kitapta Topçu ve Kısakürek'i çeşitli yönleriyle ele aldığını söyledi.

İki yazarı, "Türkiye'nin bugününü hazırlayan fikri dönüşümün yol açıcıları" olarak tanımlayan Doğan, "Nurettin Topçu, tamamen fikri sahada kalmış, siyasete meyletmemiş, aktüellikten kaçınmış bir mütefekkirdir. Necip Fazıl Kısakürek ise siyaseti gözeten popüler bir fikri muhalefetin öncüsü olmuş, okur-yazar kitlenin dine yönelişinde mühim rol oynamıştır." ifadelerini kullandı.

Mehmet Doğan, Topçu'nun kitleleri etkilemekten ve etrafında kalabalıklar toplamaktan kaçınan bir yazar olduğuna işaret ederek, "Topçu, gösterişsiz ve nümayişsiz 'maden işçiliğini' seçmiş, yakın hedefler yerine uzun vadeli bir mücadelenin zeminini hazırlamıştır." diye konuştu.

"Bir dönemin fikir ve mücadele hayatını anlatmaya çalıştım"

Gazeteci-yazar Doğan, kitapta iki farklı mütefekkir üzerinden bir dönemin fikir ve mücadele hayatını anlatmaya çalıştığının altını çizdi.

İki usta ismin aynı dönemin insanı olduğunu kaydeden Doğan, "Necip Fazıl, Nurettin Topçu'dan 4-5 yaş büyüktür. Topçu Türkiye'nin ilk fikri muhalefet dergisi Hareket dergisini 1939'da, Necip Fazıl ise adıyla özdeşleşen Büyük Doğu dergisini 1943'te yayınlamaya başlamıştır. Türkiye'nin modern öğretim görmüş dindar kesiminin iki yol açıcısı, Nurettin Topçu ve Necip Fazıl'dır." değerlendirmesinde bulundu.

"Topçu ve Kısakürek, gelenekçi veya modern kavramlarıyla tanımlanamaz"

Doğan, Kısakürek'in "gelenekçi", Topçu'nun "modern" bir düşünür olarak algılandığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben 'gelenekçi' olarak tanımlamanın Necip Fazıl'ı açıklamakta yeterli olmadığını düşünüyorum. Kısakürek, modern şiirimizin, edebiyatımızın birkaç öncü şahsiyetinden biridir. Düşünce olarak da pür gelenekçi olduğu söylenemez. Dini kavrayış itibarıyla selefilik karşıtı olması hasebiyle ancak gelenekçi sayılabilir. Topçu ise modern kelimesinin kavram çerçevesine sığmayan bir düşünürdür. Din, gelenek yok sayılarak doğru anlaşılamaz. Düşünce gelenekten yoksunsa modern olamaz. Topçu, bu topraklardaki tarihi ve medeni köklerimizi güçlü bir kavrayışla ele alarak görüşlerini geliştirmiştir."

Mehmet Doğan'ın yeni kitabı, Türkiye Yazarlar Birliği Yazar Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu.

Uluslararası yarışmada birinci oldu

$
0
0

Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Klarnet Bölümü lise öğrencisi Çelik, Gürcistan'ın Borjomi kentinde düzenlenen 5. Uluslararası Müzik Festivali'nde "En iyi romantik eser performansı" dalında birinci oldu.

Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Klarnet Bölümü lise öğrencisi Sultan İpek Çelik, Gürcistan'ın Borjomi kentinde düzenlenen 5. Uluslararası Müzik Festivali'nde "En iyi romantik eser performansı" dalında birinci oldu.

Farklı uluslardan genç ve yetenekli müzisyenleri desteklemek, dostane ilişkilerin oluşturulması ve geliştirilmesi amacıyla düzenlenen 5. Uluslararası Müzik Festivali'ne ABD, İtalya, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Kazakistan, Letonya ve Litvanya'dan genç yetenekler katıldı.

Festivalde Türkiye'yi temsil eden Mersinli genç klarnetçi Çelik, etkinlikte Camille Saint-Seans'ın Klarnet Sonatı ve Michelle Mangini'nin Pagina D'Album eserlerini seslendirdi. Çelik, festivalde "En iyi romantik eser performansı" dalında birinciliği elde etti.

Çelik, festivale zorlu bir süreçin ardından katıldığını vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:

"Festivale, ömrünü tamamlamış, neredeyse ses çıkarmanın imkansız olduğu bir klarnetle hazırlandım fakat festivalde elde ettiğim başarı ile ülkemi en iyi şekilde temsil ettiğimi görmek, benim için mutlulukların en büyüğü olmuştur. En büyük hayalim, iyi bir klarnetle ülkemi başka festival ve yarışmalarda da temsil etmek. Öğretmenim George Kovziridze'ye ise en derin saygılarımı sunarım." ifadesini kullandı.

Evinin salonunu sergiye çevirdi

$
0
0

Manisalı şair yazar Nazmi Alper Tanrıverdi, 50. sanat yılında, farklı bir etkinliğe imza atarak evinin salonunu sergi salonuna çevirdi. Şimdiye kadar 20'den fazla şiir sergisi açan Tanrıverdi sergilerini ziyarete gelemeyen öncelikle mahalle sakinleri ve Manisalıları evinin salonunda şiir yolculuğuna çıkaracak. 1 hafta açık kalacak olan sergi sabah 11.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.

Yıllarca kimya sektöründe makine teknikeri olarak çalıştıktan ve emekli olmasının ardından yazdığı şiirleri kitaplarda toplayarak şiir severlerle buluşturan Nazmi Alper Tanrıverdi, şimdiye kadar farklı şehirlerde açtığı şiir sergisini şimdi de evinin salonunda açtı. 50. sanat yılında evinin salonunu sergi salonuna çeviren Tanrıverdi, fotoğrafların üzerine yazılmış şiirlerinin yanı sıra aldığı ödülleri de ziyaretçileriyle paylaşıyor.

Henüz 6 aylıkken annesini kaybeden ve hiç tanıyamayan aslen Kütahyalı olan ve 36 yıldır Manisa'da yaşayan şair yazar Nazmi Alper Tanrıverdi ilk şiir deneyiminin ilkokulda anneler günü için düzenlenen programda yazdığını belirterek, “Anneler günü için bir şiir programı yapılacaktı. Biden annelerle ilgili şiirler bulup okumamız istendi. Şiir okumayı çok severdim. Kütüphaneye gittim bütün kitapların daha önceden alınmış olduğunu gördüm. Ben de kimsenin almadığı bilmediği bir şiir okumak istiyorum o yüzden ilk şiirimi hiç tanıyamadığım annem için yazdım. Salondaki herkes çok duygulandı ağladı. O ilk şiirimi babamın polis olmasından dolayı sürekli taşınmalardan birinde kaybettim. Ondan sonra 1966 yılında Van'da bulunan annemin mezarı başında bir şiir daha yazdım” diyerek şiire başlayan yolculuğunu anlattı.

Sergilerine gidemeyenler için özel sergi

Fotoğraf sergisi, resim sergisi gibi sergilerin açıldığını ve kendinin de ‘Neden bir şiir sergisi olmasın' diyerek çıktığı şiir sergisi yolculuğunun ilk durağının 2004 yılında Antalya'da başladığını aktaran Tanrıverdi, “İlk sergimi 2004 yılında Antalya Kültür Pasajında açmıştım. Daha sonra Türkiye'nin farklı il ve ilçelerinde Manisa da dahil olmak üzere 20'nin üzerinde kişisel sergi açtım. Sanat hayatımın 50. yılında sergilerime gelemeyen özellikle de mahalle sakinlerimin ve Manisalıların bu sergiye gelmeleri için evimin salonunu hazırladım. İnşallah gelenler olur, gezenler olur, faydalananlar olur. Bir hafta boyunca sabah 11.00 ile saat 16.00 arasında sergim açık kalacak. Sergimi gezebilir Manisalılar özellikle de mahallemin insanları” dedi.

Dördüncü şiir kitabı yolda

Yamaya ilk kez annesiyle ilgili şiiriyle başladığını hatırlatarak devam eden Tanrıverdi, “O şiir benim şiirlerimin ilk tuğlası oldu. Daha sonra peş peşe şiirler gelmeye başladı. En son 1999 senesinde emekli olduktan sonra etrafımın ricası ve baskısıyla ‘Bu kadar şiir yazıyorsun bunu kitaplaştır, herkes faydalansın' dediler ve ilk şiir kitabım 1999 yılında 'Seher Yelleri' ismiyle çıktı. Arkasında ikinci kitap ‘Hep sırılsıklam' 2003 yılında geldi. 2007 yılında da ‘O adam' isimli üçüncü şiir kitabımı çıkardım. Bu arada denemelerim oldu. Hür Işık Gazetesinde 10 senede binin üzerinde yazdığım köşe yazısından 150 tanesini ayırdım ve bir kitap haline getireceğim. Ayrıca 4'üncü şiir kitabım da bilgisayarda hazır basımını bekliyoruz. Hala üretmeye devam ediyorum” diye konuştu.

‘Şiirlerimle okumayı sevdiler'

Yerelde sanatın hangi türü olursa olsun gerçekten zorlanıyorsunuz” diyen Tanrıverdi şunları söyledi:

“Hatta benim ziyaretçi defterimde sergilerimi gezenlerden biri demiş ki, ‘Sizin en büyük şansızlığınız Manisa gibi dar bir bölgede bu işlerle uğraşmanız ama şevkiniz kırılmasın' diye yazmış. Önceliğim gençleri kahve köşelerinden uzaklaştırıp, şiire, edebiyata, halk müziğine, sanat müziğine yönlendirebilmekti. O neden ben hem şiiri sevdirdiğimi düşünüyorum gençlere hem de Türk Halk Müziğini sevdirdiğimi düşünüyorum. Çünkü ‘Fotoğraflarla Türkülerimiz' sergisi gerçekten büyük bir ilgi gördü. Birçok kişi türküyü sevmeye başladı. Şiiri de sevmeye başladılar. Hatta birçok kişi yine deflerle yazmışlar, ‘Hocam ben okumayı sevmiyordum ama sizin yazdığınız şiirleri okurken, okumayı sevdim, okumaya başladım, artık kitap okuyorum' diyenler var. Bu da demek oluyor ki ben doğru yoldayım. Gençleri yönlendirebilmişim. Bana yetiyor bu çok mutlu oluyorum.”

‘Şiir benim yaşam tarzım'

Şiirin kendisi için bir yaşam tarzı olduğunu vurgulayan Tanrıverdi, “Şiir her ne kadar duyguların dili olsa da benim için bir yaşam tarzı. Çok duygusal bir insanım. En ufak bir şeyde burnumun direği sızlar, hüzünlenirim. Şiirlerimin içinde belki çok nadirdir içinde hüzün olmayan, bir elin parmaklarını geçmez. Kendi yaşantımı aksettiren şiirlerdir bunlar. Kendi yaşantımı anlatırım ama bunun yanı sıra eşten dosttan, arkadaştan veya radyoda televizyonda dinlediğim bazı haberlerden etkilenerek yazdığım şiirler olmuştur. Sergideki fotoğrafların yüzde 80'i de kendime ait fotoğraflardır. Yüzde 20'si de bulamadığım için başkalarından temin ettiğim fotoğraflardır. Resim merakım da var. Yağlı boya tablolar yapıyorum. 50'inci sanat yılımı kutluyorum ama şöyle söyleyeyim geçen sene Altın Elma Beste yarışmasında 542 eserin içerisinde benim güftesini yazdığım eser birinci oldu. Ama ne valilik tarafından ne belediyeler tarafından hiçbir şekilde destek almadım. Manisa kör sağır, kültür ve sanata. Mesela açtığım bu sergiye bir iki kişi gelir mi gelmez mi bu sergiye bilemiyorum. Kültür insanı olarak, görev insanı olarak ben görevimi yaptım diye düşünüyorum” dedi.

Şehzadeler ilçesi Peker Mahallesindeki Okan Divrik Parkının yanında bulunan 1705 Sokak No:9/3 Fatmahanım Apartmanında bir hafta açık kalacak olan sergi 11.00-16.00 saatleri arasında gezilebilecek.

Bursa Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması başladı

$
0
0

Bursa Büyükşehir Belediyesince 30'uncusu düzenlenen Uluslararası Bursa Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması'nda, dansçılar ülkelerinin geleneksel kıyafetleriyle performanslarını sergiledi.

Bursa Büyükşehir Belediyesince 30'uncusu düzenlenen Uluslararası Bursa Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması'nda, dansçılar ülkelerinin geleneksel kıyafetleriyle performanslarını sergiledi.

Akşam saatlerinde ülkelerin halk dansları toplulukları, Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen törende 8'er dakikalık gösteri sundu.

Bursalıların yoğun ilgi gösterdiği törende, ülkelerinin geleneksel kıyafetlerini giyen dansçılar, performanslarıyla izleyenlere keyifli dakikalar yaşattı.

Yarışmaya Bosna Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Cibuti, Gürcistan, Hindistan, KKTC, Karadağ, Kazakistan, Kore, Kırgızistan, Kolombiya, Kosova, Litvanya, Makedonya, Meksika, Polonya, Romanya, Şili, Tunus, Türkmenistan, Ürdün ve Yunanistan gibi ülkelerden katılan halk dansları ekipleri, yöresel danslarını ve kültürlerini tanıtıyor.

"Altın Karagöz" ödülünü alacak ülke, final gösterilerinin ardından belli olacak.

Evinin salonunu sergiye çevirdi

$
0
0

Manisalı şair yazar Nazmi Alper Tanrıverdi, 50. sanat yılında, farklı bir etkinliğe imza atarak evinin salonunu sergi salonuna çevirdi. Şimdiye kadar 20'den fazla şiir sergisi açan Tanrıverdi sergilerini ziyarete gelemeyen öncelikle mahalle sakinleri ve Manisalıları evinin salonunda şiir yolculuğuna çıkaracak. 1 hafta açık kalacak olan sergi sabah 11.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.

Yıllarca kimya sektöründe makine teknikeri olarak çalıştıktan ve emekli olmasının ardından yazdığı şiirleri kitaplarda toplayarak şiir severlerle buluşturan Nazmi Alper Tanrıverdi, şimdiye kadar farklı şehirlerde açtığı şiir sergisini şimdi de evinin salonunda açtı. 50. sanat yılında evinin salonunu sergi salonuna çeviren Tanrıverdi, fotoğrafların üzerine yazılmış şiirlerinin yanı sıra aldığı ödülleri de ziyaretçileriyle paylaşıyor.

Henüz 6 aylıkken annesini kaybeden ve hiç tanıyamayan aslen Kütahyalı olan ve 36 yıldır Manisa'da yaşayan şair yazar Nazmi Alper Tanrıverdi ilk şiir deneyiminin ilkokulda anneler günü için düzenlenen programda yazdığını belirterek, “Anneler günü için bir şiir programı yapılacaktı. Biden annelerle ilgili şiirler bulup okumamız istendi. Şiir okumayı çok severdim. Kütüphaneye gittim bütün kitapların daha önceden alınmış olduğunu gördüm. Ben de kimsenin almadığı bilmediği bir şiir okumak istiyorum o yüzden ilk şiirimi hiç tanıyamadığım annem için yazdım. Salondaki herkes çok duygulandı ağladı. O ilk şiirimi babamın polis olmasından dolayı sürekli taşınmalardan birinde kaybettim. Ondan sonra 1966 yılında Van'da bulunan annemin mezarı başında bir şiir daha yazdım” diyerek şiire başlayan yolculuğunu anlattı.

Sergilerine gidemeyenler için özel sergi

Fotoğraf sergisi, resim sergisi gibi sergilerin açıldığını ve kendinin de ‘Neden bir şiir sergisi olmasın' diyerek çıktığı şiir sergisi yolculuğunun ilk durağının 2004 yılında Antalya'da başladığını aktaran Tanrıverdi, “İlk sergimi 2004 yılında Antalya Kültür Pasajında açmıştım. Daha sonra Türkiye'nin farklı il ve ilçelerinde Manisa da dahil olmak üzere 20'nin üzerinde kişisel sergi açtım. Sanat hayatımın 50. yılında sergilerime gelemeyen özellikle de mahalle sakinlerimin ve Manisalıların bu sergiye gelmeleri için evimin salonunu hazırladım. İnşallah gelenler olur, gezenler olur, faydalananlar olur. Bir hafta boyunca sabah 11.00 ile saat 16.00 arasında sergim açık kalacak. Sergimi gezebilir Manisalılar özellikle de mahallemin insanları” dedi.

Dördüncü şiir kitabı yolda

Yamaya ilk kez annesiyle ilgili şiiriyle başladığını hatırlatarak devam eden Tanrıverdi, “O şiir benim şiirlerimin ilk tuğlası oldu. Daha sonra peş peşe şiirler gelmeye başladı. En son 1999 senesinde emekli olduktan sonra etrafımın ricası ve baskısıyla ‘Bu kadar şiir yazıyorsun bunu kitaplaştır, herkes faydalansın' dediler ve ilk şiir kitabım 1999 yılında 'Seher Yelleri' ismiyle çıktı. Arkasında ikinci kitap ‘Hep sırılsıklam' 2003 yılında geldi. 2007 yılında da ‘O adam' isimli üçüncü şiir kitabımı çıkardım. Bu arada denemelerim oldu. Hür Işık Gazetesinde 10 senede binin üzerinde yazdığım köşe yazısından 150 tanesini ayırdım ve bir kitap haline getireceğim. Ayrıca 4'üncü şiir kitabım da bilgisayarda hazır basımını bekliyoruz. Hala üretmeye devam ediyorum” diye konuştu.

‘Şiirlerimle okumayı sevdiler'

Yerelde sanatın hangi türü olursa olsun gerçekten zorlanıyorsunuz” diyen Tanrıverdi şunları söyledi:

“Hatta benim ziyaretçi defterimde sergilerimi gezenlerden biri demiş ki, ‘Sizin en büyük şansızlığınız Manisa gibi dar bir bölgede bu işlerle uğraşmanız ama şevkiniz kırılmasın' diye yazmış. Önceliğim gençleri kahve köşelerinden uzaklaştırıp, şiire, edebiyata, halk müziğine, sanat müziğine yönlendirebilmekti. O neden ben hem şiiri sevdirdiğimi düşünüyorum gençlere hem de Türk Halk Müziğini sevdirdiğimi düşünüyorum. Çünkü ‘Fotoğraflarla Türkülerimiz' sergisi gerçekten büyük bir ilgi gördü. Birçok kişi türküyü sevmeye başladı. Şiiri de sevmeye başladılar. Hatta birçok kişi yine deflerle yazmışlar, ‘Hocam ben okumayı sevmiyordum ama sizin yazdığınız şiirleri okurken, okumayı sevdim, okumaya başladım, artık kitap okuyorum' diyenler var. Bu da demek oluyor ki ben doğru yoldayım. Gençleri yönlendirebilmişim. Bana yetiyor bu çok mutlu oluyorum.”

‘Şiir benim yaşam tarzım'

Şiirin kendisi için bir yaşam tarzı olduğunu vurgulayan Tanrıverdi, “Şiir her ne kadar duyguların dili olsa da benim için bir yaşam tarzı. Çok duygusal bir insanım. En ufak bir şeyde burnumun direği sızlar, hüzünlenirim. Şiirlerimin içinde belki çok nadirdir içinde hüzün olmayan, bir elin parmaklarını geçmez. Kendi yaşantımı aksettiren şiirlerdir bunlar. Kendi yaşantımı anlatırım ama bunun yanı sıra eşten dosttan, arkadaştan veya radyoda televizyonda dinlediğim bazı haberlerden etkilenerek yazdığım şiirler olmuştur. Sergideki fotoğrafların yüzde 80'i de kendime ait fotoğraflardır. Yüzde 20'si de bulamadığım için başkalarından temin ettiğim fotoğraflardır. Resim merakım da var. Yağlı boya tablolar yapıyorum. 50'inci sanat yılımı kutluyorum ama şöyle söyleyeyim geçen sene Altın Elma Beste yarışmasında 542 eserin içerisinde benim güftesini yazdığım eser birinci oldu. Ama ne valilik tarafından ne belediyeler tarafından hiçbir şekilde destek almadım. Manisa kör sağır, kültür ve sanata. Mesela açtığım bu sergiye bir iki kişi gelir mi gelmez mi bu sergiye bilemiyorum. Kültür insanı olarak, görev insanı olarak ben görevimi yaptım diye düşünüyorum” dedi.

Şehzadeler ilçesi Peker Mahallesindeki Okan Divrik Parkının yanında bulunan 1705 Sokak No:9/3 Fatmahanım Apartmanında bir hafta açık kalacak olan sergi 11.00-16.00 saatleri arasında gezilebilecek.


Kapalıçarşı'da restorasyon yarın başlayacak

$
0
0

Tarihi Kapalıçarşı'da restorasyon çalışmaları yarın başlayacak.

Fatih Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, yılda 92 milyon kişinin ziyaret ettiği 554 yıllık Kapalıçarşı'da ilk olarak çatı restorasyonu gerçekleştirilecek.

Yıllar süren hazırlık çalışmalarının ardından çatı restorasyonu, Fatih Belediyesi'nin katkılarıyla yapılacak.

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yarın düzenlenecek törende çatıya ilk tuğlayı koyarak, restorasyon çalışmalarını başlatacak.

İstanbul'un ‘valide' camileri

$
0
0

Osmanlı tarihinin kritik dönemlerinde iktidarda olan valide sultanlar, payitaht İstanbul'da yaptırdıkları camiler ile de zamana mühür vurmuşlar. Bu camiler, şehrin çeşitli semtlerinde, beton işgaline rağmen hâlâ bir şeyler söylüyorlar, anlayana…

Ahmet Hamdi Tanpınar, “İstanbul, büyük mimarî; eserlerinin olduğu kadar küçük köşelerin, sürpriz peyzajların da şehridir. Hatta iç İstanbul onlarda aranmalıdır.” der Beş Şehir'de. Mesela valide sultanların yaptırdığı camiler, bu manzaraya işaret eden parçalar. Şehrin muhtelif semtlerine kondurulmuş bir çiçek bahçesi gibi duran bu tarihî; eserler, günümüz İstanbul'unun da nefes odaları adeta. Kimi camiler yapılırken banisi vefat ettiği için öksüz kalmış, kimileri de estetik çizginin manasını üflüyor.

Atik Valide Camii: Cami, Yahya Kemal'in “Atik Valde'den İnen Sokakta” şiirinde bir Ramazan günü hissettiği duyguları kaleme alması ile de meşhur. Eski Valide Camii olarak da tanınan bu güzide yer, II. Selim'in eşi, III. Murad'ın annesi Afife Nur Banu Sultan tarafından 1583'te Mimar Sinan'a külliye olarak yaptırılır. Cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, kervansaray, hamam, darülkurra, darüşşifadan oluşan yapılar grubunda günümüzde sadece cami ve 16. yüzyıl ayrıntılarını kaybetmiş hamam, özgün işlevini sürdürüyor. Toptaşı Cezaevi hariç, diğer eserler ise restore bekliyor. Altı ayak üstünde yer alan caminin mihrap tarafındaki çiniler ise İznik çinilerinin en güzel örneklerinden. Evliya Çelebi'nin deyişiyle ‘tarif olunmaz bir hayr-i azim' olan mabet, Üsküdar içinde bir ada gibi…

Yeni Valide Camii: 1708'de inşaatına başlanan ve 1711'de tamamen ibadete açılan Yeni Valide Camii, Valide-i Cedid olarak da biliniyor. Üsküdar merkezde, iskeleye yakın bu eser, II. Ahmet'in ve III. Mustafa'nın annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan tarafından Kayserili Mehmet Ağa'ya yaptırılır. İkişer şerefeli iki minaresi olan caminin içi kadar avlusu da huzur dağıtan bir iklime kapı aralıyor. Avluya beş ayrı kapıdan girmek mümkün… Valide Sultan, banisi olduğu caminin kapısını bekliyor sanki bir cennet bahçesini andıran türbesi ile…

Bezmiâlem Valide Sultan Camii: Bezmiâlem Valide Sultan, II. Mahmud'un eşi, Abdülmecid'in ise annesi. Osmanlı'nın hayırsever sultanlarının başında gelir. Caminin inşasına Valide Sultan zamanında başlanmış, ancak vefatı üzerine Abdülmecid Han tarafından tamamlanmıştır. Denize nazır caminin tasarımı ise Ermeni mimar Garabet Balyan'a ait. 1855 senesinde bir cuma selamlığıyla ibadete açılır. Sanat tarihçilerine göre caminin en belirgin biçimsel özelliği net bir kurgu ve geometriye sahip olmasıdır. Yine yeni klasikçiliğin 19. yüzyılın ortasındaki en bütüncül örneği kabul edilir. Burası, tek parti döneminde, 1948 senesinde Denizcilik Müzesi olarak kullanılmış, 1966 yılında ise yeniden restore edilerek hizmete açılmıştır.

Pertevniyal Valide Sultan Camii: Cami 1869-1871 yılları arasında yaptırılır. Banisi II. Mahmud'un eşi, Abdülaziz Han'ın annesi Pertevniyal Valide Sultan'dır. Eserin mimarı, Montani'dir. Ancak ünlü mimar Sarkis Balyan'ın da çizimlere dâhil olduğu söylenir. Camideki süslemelere hâkim renk, altın yaldızla parlatılan mavidir. Aksaray Meydanı'na bakan avlu kapısı Osmanlı taş oyma sanatının nadide bir eseri olarak kabul edilir.

Valide Camii: Osmanlı tarihinde valide sultanların yönetimdeki dönemleri kritik zamanlara tesadüf eder. Bazılarına göre devleti bir ana merhametiyle sarıp sarmaladıkları, bazılarına göre de onların muhteris davrandıkları iddia edilir. Bu iki görüşün arasında kalmış bir başka kadın sultan ise Hatice Turhan Sultan'dır. I. İbrahim'in eşi, ‘Avcı' lakabı ile meşhur IV. Mehmed'in annesidir. O, çoğu padişahtan daha fazla iktidarda kalmıştır, 34 sene… Bu, aynı zamanda mezkûr valide sultanlar arasında da en uzun süredir. Rumelikavağı'nda 1682-1688 yılları arasında kardeşi Yusuf Ağa adına bir cami yaptırır. Bugüne kadar çeşitli onarımlar gören cami, Rumeli Kavağı Camii veya Yusuf Ağa Camii olarak da biliniyor.

Tarihi 'Misis değirmenleri' restore ediliyor

$
0
0

Adana'da, Ceyhan Nehri üzerindeki Roma dönemine ait Misis değirmenleri, restore edilerek özgün yapısına kavuşturulacak.

Yüreğir Belediye Başkanı Mahmut Çelikcan, yaptığı yazılı açıklamada, tarihi yeniden yaşatmak ve su değirmenlerinin nasıl çalıştığını göstermek amacıyla çalışma başlattıklarını bildirdi.

Roma dönemine ait 2. ve 3. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen, 1970'li yıllara kadar da kullanılan 2 su değirmenini restore edeceklerini belirten Çelikcan, "Değirmenleri restore edip çevre düzenlemesi yaparak, eski özgün yapısına kavuşturacağız. Bununla ilgili olarak ihale aşaması tamamlandı ve yüklenici firmaya yer teslimi yapıldı. Bu çalışmayla Anadolu'da kaybolmakta olan su değirmenleri yeniden kentimize kazandırılıyor." ifadesini kullandı.

Bölgedeki çatışmalardan ikinci kez evleri yıkıldı

$
0
0

Hakkari'nin Yüksekova ilçesindeki operasyon sırasında evleri yıkılan Danış çifti, ikinci kez aynı mağduriyeti yaşadıklarını belirtti.

İlçede 13 Mart'ta ilan edilen ve 30 Mayıs'ta kısmi zamanlı olarak kaldırılan sokağa çıkma yasağı sırasında yaşanan çatışmalardan dolayı evleri yıkılan Danış ailesi, yardım bekliyor. İlçenin Cumhuriyet Mahallesi'nde oturan 70 yaşlarındaki Hamdi ve Server Danış çifti, gidecek yerleri olmadığı için yıkılan evlerinin önünde kalıyor.

50 yıl boyunca inşaatlarda çalıştığını belirten Hamdi Danış, “Ben şu anda 70 yaşındayım. Bu başıma gelen ikinci felaket. Daha önce de köylerimizdeki evlerimizden olduk. Göç edip buralara yerleştik, şimdi aynı felaketi bir daha yaşadık. 70 yaşımdan sonra artık tekrar çalışıp bir ev yapabilecek takatim yok. Evim yerle bir olmuş. Bahçemde yüzlerce meyve ağacı vardı, tüm meyve ağaçları kurumuş” dedi.

Çaresizce ortada kaldıklarını belirten Danış, “Allah'tan şu anda bir kapı açmasını bekliyoruz. Zararımız ne zaman karşılanır bilmiyorum. Yaşım ilerlediği ve hasta olduğum için çalışacak durumum da yok. 7 ameliyat geçirdim. İlçe Kaymakamlığı ve belediye tarafından dağıtılan gıda yardımları dışında şu ana kadar bir yardım almadık. Gidecek yerimiz yok, dışarıda kalıyoruz. Yetkililerden bir an önce mağduriyetlerimizin giderilmesini istiyoruz” diye konuştu.

Yarışmasının birincisi Türkmenistan

$
0
0

Bursa Büyükşehir Belediyesince düzenlenen Uluslararası Bursa Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması'nda, birincilik ödülünü Türkmenistan ekibi kazandı.

Bursa Büyükşehir Belediyesince bu yıl 30'uncusu düzenlenen Uluslararası Bursa Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması'nda, birincilik ödülünü Türkmenistan ekibi kazandı.

Bosna Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Cibuti, Gürcistan, Hindistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Karadağ, Kazakistan, Kore, Kırgızistan, Kolombiya, Kosova, Litvanya, Makedonya, Meksika, Polonya, Romanya, Şili, Tunus, Türkmenistan, Ürdün ve Yunanistan'dan halk dansları toplulukları, Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu'nda son kez performanslarını sergiledi.

Geleneksel kıyafetleriyle sahne alan katılımcı grupların, ülkelerinin dansları ve kültürlerini tanıttığı etkinliğe sanatseverler ilgi gösterdi.

Jürinin değerlendirmesi sonucu birinciliği elde eden Türkmenistan ekibi, "Altın Karagöz Ödülü" ve 10 bin avronun sahibi oldu. Yarışmada ikinciliği Gürcistan, üçüncülüğü ise Şili ekipleri elde etti.

Yarım asırdır toprağa şekil veriyor

$
0
0

Bilecik'te yaşayan 74 yaşındaki çömlek ustası Salim Yaşar, çocukluğunda babasından öğrendiği mesleğinde yarım asrı geride bıraktı.

Bilecik'in Pazaryeri ilçesine bağlı Kınık köyünde yaşayan ve mesleğinde yarım asrı geride bırakan 74 yaşındaki çömlek ustası Salim Yaşar, çömlekçiliğin yaşatılması için desteklenmesini istedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilen "sanatçı tanıtım kartı" sahibi de olan Yaşar, elleriyle yoğurup şekillendirdiği toprak vazo, biblo ve testileri, tarihi şahsiyetlerin portrelerini işleyerek sanat eserlerine dönüştürüyor.

Bulgaristan'dan gelen göçmenler tarafından yaklaşık 150 yıl önce kurulan Kınık köyünde oturan Yaşar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, baba mesleğini ömrünün sonuna kadar yaşatacağını söyledi.

Yaşar, Kültür ve Turizm Bakanlığının kendisini "sanatçı" belgesine layık gördüğü için onur duyduğunu dile getirerek, "Topraktan geliyor ekmeğimiz, aşımız. Toprağa dökülüyor terimiz, gözyaşımız. Bitmez tükenmeyen toprakla, sanatla savaşımız. Bu toprağın göğsünde dinlenecek başımız." dedi.

"Yaşadığım yerin tarihine ışık tutmaya çalışıyorum"

Mesleğe 13 yaşında babasının yanında başladığını ifade eden Yaşar, şöyle konuştu:

"1969 yılında Almanya'ya gittim. 14 yıl porselen fabrikasında çalıştıktan sonra tekrar köyüme dönerek mesleğime devam ettim. 1992 yılında Vietnam'da çömlek ustası olarak çalıştım. 5 yıl süreyle Vietnamlılara çömlekçiliği öğrettim. 5 yıl sonra döndüğüm köyümde, farklı ürünler üretmeye başlayarak sanatımı kaldığım yerden devam ettirdim. 50'den fazla fuar ve organizasyonlara katıldım. Birçok alışveriş merkezi ve okullarda etkinliklere katılarak çömlekçiliği tanıtıp, sevdirmeye çalıştım. Ben kişisel tasarımlarımla hem kaybolmaya yüz tutan mesleğimi yaşatmanın mücadelesini veriyor hem de yaşadığım yerin tarihine ışık tutmaya çalışıyorum."

'Harry Potter kötü bir örnek'

$
0
0

"Efendi ve Aşim:Köprü ve Ötesi Mührün Sırrı" isimli kitabını okuyucuyla buluşturan yazar Akbaydar, Harry Potter tarzındaki kitap ve filmlerin çocukları olumsuz yönde etkilediğini ileri sürdü.

"Efendi ve Aşim:Köprü ve Ötesi Mührün Sırrı" isimli ilk kitabını okuyucuyla buluşturan gazeteci-yazar Neslihan Akbaydar, Harry Potter tarzındaki kitap ve filmlerin çocukların hayal dünyasını olumsuz yönde etkilediğini ileri sürdü.

Gazetecilik mesleğini 23 yıldır sürdüren Akbaydar, uzun süredir üzerinde çalıştığı fantastik roman serisinin ilk kitabının yazım sürecine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, mesleği dolayısıyla farklı ortamlarda çok fazla insanla tanıştığını söyledi.

Tanıştığı insanlardan bazılarının yaşamlarında birden bire meydana gelen sıra dışı ve kötü gidişi durdurmak, sorunlara çare bulmak üzere kendilerinden yardım istemeye başladığını belirten Akbaydar, "Bu hikayelerle bana gelmelerine önce şaşırıyordum. Hikayelerini niye bana anlatıyorlardı anlamıyordum? İki yıl kadar sürekli böyle insanlarla bir arada kaldım." diye konuştu.

"10 yıl büyü konusunu araştırdım"

Akbaydar, çevresinde yaşananlardan etkilenerek, 10 yıl boyunca büyü konusunu araştırdığını ifade ederek, şöyle devam etti:

"Büyü, Kuran'daki ayetlerde net bir şekilde yasaklanmıştır. Allah, 'Büyüyü yapan, yaptıran, götüren, getiren ve vesile olanların hiçbiri benim cennetimin yüzünü göremeyecek.' diyor. Buna rağmen insanlar, insanlara doğa üstü varlıkları ve onların güçlerini kullanarak gerçekten kötülük yapıyor. Tıpkı Felak Suresi'nin söylediği gibi büyüyle, kötülük yaptıran insanlar var."

Akbaydar, araştırmalarının boşa gitmemesi için "Efendi ve Aşim: Köprü ve Ötesi Mührün Sırrı" kitabını yazdığını belirterek, kitapta kendisine anlatılan hikayeler ile bire bir gördüğü olaylardan alıntı yaptığını ve olayları yaşayan kişilerin isimlerini değiştirdiğini dile getirdi.

Kitabının diğer dillere çevrilerek, yabancı okuyucuya ulaşmasını da istediğini aktaran Akbaydar, şöyle devam etti:

"Oradaki insanlara, 'Sizin büyücü Gandalf'ınız ve Harry Potter'ınız maalesef yanlış örnekler. İsterseniz bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Bahsettiğiniz büyü, güç ve sihirle bu varlıkların güçlerinden faydalanmanın gerçek hayatta insanlara nelere mal olduğunu gelin hep birlikte görelim' dediğim bir kitap oldu. Bütün seri boyunca Efendi ile Aşim'in kahramanlık hikayesini ve insanlara zarar veren bu varlıklarla verdiği mücadeleyi okuyacağız."

Akbaydar, kitabında bütün fantastik romanlarda olduğu gibi iyilerle kötüleri savaştırdığını ifade ederek, "Kendimizi dünyayı kurtarma macerasının içinde bulacağız. Araştırma sürecinde çok sayıda kişinin hikayesini dinledim ve bu konuda çalışan bir hocanın çalışmalarını uzun yıllar izledim. Toplam 6 kitaplık bir seriye imza atacağım." dedi.


Saraydan Şiirler okuyucuyla buluştu

$
0
0

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, Osmanlı padişahlarının şiir dünyasının kapılarını aralayan "Saraydan Şiirler" kitabını okuyucuyla buluşturdu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür AŞ, Osmanlı padişahlarının şiir dünyasının kapılarını aralayan "Saraydan Şiirler" kitabını okuyucuyla buluşturdu.

Osmanlı Devleti'ni yönetmenin yanı sıra, şiir yazan 25 Osmanlı padişahının şiirlerinin yer aldığı kitap, merhum tarihçi Vahid Çabuk tarafından kaleme alındı.

Osmanlı'nın şiir dünyasının kapılarını aralayan kitapta, Yıldırım Bayezid'den Sultan Mehmed Reşad'a 25 Osmanlı padişahının hayat hikayeleri de okuyucuya sunuluyor.

Saraydan Şiirler okuyucuyla buluştu

$
0
0

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, Osmanlı padişahlarının şiir dünyasının kapılarını aralayan "Saraydan Şiirler" kitabını okuyucuyla buluşturdu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür AŞ, Osmanlı padişahlarının şiir dünyasının kapılarını aralayan "Saraydan Şiirler" kitabını okuyucuyla buluşturdu.

Osmanlı Devleti'ni yönetmenin yanı sıra, şiir yazan 25 Osmanlı padişahının şiirlerinin yer aldığı kitap, merhum tarihçi Vahid Çabuk tarafından kaleme alındı.

Osmanlı'nın şiir dünyasının kapılarını aralayan kitapta, Yıldırım Bayezid'den Sultan Mehmed Reşad'a 25 Osmanlı padişahının hayat hikayeleri de okuyucuya sunuluyor.

Buika 7 Ağustosta İstanbul'da konser verecek

$
0
0

İspanyol şarkıcı Buika, Turkcell Yıldızlı Geceler konserleri kapsamında İstanbul'da müzikseverlerle buluşacak.

İspanyol şarkıcı Buika, Turkcell Yıldızlı Geceler konserleri kapsamında İstanbul'da müzikseverlerle buluşacak.

Sanatçı, Çeşme ve Bodrum konserlerinin ardından, 7 Ağustos'ta Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda sahne alacak.

Birçok şarkısı filmlerde ve televizyon dizilerinde de kullanılan Buika, ikinci albümü "Mi Nina Lola" ile "İspanyol Müzik Ödülleri"nde "En İyi Prodüksiyon" ve "En İyi İspanyolca Albüm" dallarında, "El Ultimo Trago" albümü ile de "Latin Grammy Ödülleri"nde "En İyi Tropikal Albüm" dalında ödüle layık görüldü.

Piyanoda bir yıldız doğuyor: 10 yaşında onlarca bestesi var

$
0
0

Henüz 10 yaşında onlarca beste yapan ve “Hedefim Fazıl Say gibi büyük bir piyanist olmak” diyen Mersinli minik piyanist Birgülüş Beril Esen, müzik yeteneğiyle şimdiden geleceğin yıldızı olmaya aday.

Bestelerini tüm dünyaya aktarmayı amaçlayan Birgülüş, isteğini tek cümleyle ifade etti: “Müzikle dolsun dünya.”,

Birgülüş Beril Esen, henüz 10 yaşında Mersinli müzik tutkunu minik bir deha. Nilgün-Kenan Esen çiftinin tek çocukları Birgülüş'ün, bu minik yaşında bile onlarca yeteneği var. Gelecek Koleji'nde okuyan ve 5. sınıfa geçen, anne ve babasının bebekliğinden itibaren klasik müzik dinleterek büyüttüğü, henüz bebekken konserlere götürdüğü Birgülüş, müzik yeteneğini 4 yaşında göstermeye başladı. Ailesinin aldığı orgla 4 yaşında tanışan Birgülüş, kendisine akordeonla eşlik ettiği annesiyle birlikte şarkılar çalmaya başladı.

10 yaşında 30'a yakın bestesi var

8 yaşında piyano çalmak istediğini söylemesiyle eve alınan piyano, Birgülüş'ün müzik yaşamında büyük bir adım oldu. Piyano çalmaya başlamasıyla kendi bestelerini de yapmaya başlayan Birgülüş'ün daha şimdiden 30'a yakın bestesi var. Dünyaca ünlü bestecilerin eserlerini piyanoda hiç zorlanmadan yorumlayan Birgülüş, geçen yaz başladığı bağlama ve önümüzdeki yıl başlayacağı kemanla da çaldığı enstrüman sayısını artırmayı hedefliyor.

BİLSEM'in müzik bölümünü birincilikle kazandı

Geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Mersin Bilim ve Sanat Merkezi'nin (BİLSEM) müzik bölümünü birincilikle kazanan Birgülüş, hem okuluna gidiyor hem BİLSEM'e devam ediyor hem de Turhan Alıcı Kültür Merkezi'nde piyano ve bağlama derslerine devam ediyor. Burada, piyano öğretmeni Yılmaz Soğuk'tan piyano, bağlama öğretmeni Turhan Alıcı'dan da bağlama dersleri alan Birgülüş, İHA muhabirlerine kendi bestesi ‘Opsidiyen' ve ‘Hüzün' ile Johann Sebastian Bach, Johann Friedrich Franz Burgmüller gibi dünyaca ünlü bestecilerin eserlerinden mini bir konser verdi.

Bağlamadaki yeteneğini de sergileyen Birgülüş, hedeflerini ve müzik yolculuğunu İHA'ya anlattı. Henüz 4 yaşındayken annesinin aldığı orgla çalmaya başladığını belirten Birgülüş, “Daha sonra artık piyano çalmak istediğimi söyledim ve 2. sınıfta piyanoya başladım. O zamandan bu yana da piyano çalışıyorum. İlk başta öğretmenim yoktu, bana annem öğretti. Annem akordeon çalıyordu. Annem ve babam da destek oluyorlar bana. Annem bana eskiden bildiği parçaları çalıyor bazen piyanonun karşısına geçip. Ben de onları çalmaya çalışıyorum. Ayrıca bazı zamanlarda yapılmış besteleri kimsenin yardımı olmadan çıkartıyorum” dedi.

“Piyanoya başladığım zaman beste yapmaya da başlamıştım”

İlk bestesini piyano çalmaya başladığı 8 yaşında yaptığını ve o günden bu yana da beste yapmaya devam ettiğini söyleyen Birgülüş, “İlk bestemi yaptığımda içimden bir melodi geçmişti. Sonra öğretmenimin verdiği biraz daha zorlaşan parçaları çalarken aklıma değişik melodiler geldi. Onlarla da beste yapıp isimlendirmeye başladım. Şu ana kadar kaç bestem olduğunu bilmiyorum, sayamayacağım kadar çok. 2. sınıftan bu yana, piyanoya başladığım zaman beste yapmaya da başlamıştım. Anneler Günü gibi özel günlerde çalıyorum bestelerimi. Misafir geldiğinde de konser veriyorum” diye konuştu.

“Hedefim, Fazıl Say gibi büyük bir piyanist olmak”

Geçen yaz 1,5 ay bağlama dersi aldığını, önümüzdeki yıl da keman çalmayı öğreneceğini dile getiren Birgülüş, piyanoda yaptığı bestelerini de Türkiye ve tüm dünyada yaşanan olaylar üzerine kurgulayabiliyor. En sevdiği canlıların kediler olduğunu ve onlar için besteler yaptığını belirten Birgülüş, “Bir ara bombalar patlamıştı, onlar için hüzünlü bir beste yapmıştım. Mutlu olduğumda da yaparım. Konserlerde çalan müzikleri değiştirerek, bazen de sevdiklerime beste yapıyorum” şeklinde konuştu.

Beste yapmaya da devam edeceğini kaydeden Birgülüş, hedefini ise şöyle anlattı: “İlerideki hedefim, Fazıl Say gibi büyük bir piyanist olmak. Özel bir yere gittiğimizde orada çalan müziği aylarca aklımda tutup içimde seslendiriyorum. Sonra farklı müzikler yapıyorum. Hep kafamda, bazen aklımın gittiği de oluyor. Tüm bestelerimi dünyaya aktarmak istiyorum. Onlar da böyle yarpsınlar, müzikle dolsun dünya.”

“İleride Birgülüş Beril Esen bestelerini dinleyeceğiz”

Birgülüş için “Gururumuz, medarı iftiharımız” diyen bağlama öğretmeni Turhan Alıcı da Birgülüş'ün müziği çok severek yaptığını vurguladı. Alıcı, “Onunla birlikte çalışmak bizim için çok kıymetli bir şey. Batı müziği atölyemizde Yılmaz Hocamızın öğrencisi. Çok güzel çalışıyorlar, birlikte çok iyi şeyler yaptılar. Birgülüş'ü özel kılan şey, doğru çalgıyla doğru işi yapıyor. Birgülüş, yaptığı işle çok bütünleşen, onu çok seven bir çocuk. Sürekli çalıyor, sürekli egzersiz yapıyor, derdini anlatıyor, bir şey söylüyor bize besteleriyle. Çok güzel şeyler üretiyor. İleride duyacaksanız, Birgülüş Beril Esen bestelerini dinleyeceğiz. Biz şimdi dinlerken bile gerçekten şaşırıyoruz” ifadelerini kullandı.

“Doğduğundan bu yana müzikle büyüdü”

Anne Nilgün Esen ise Birgülüş'ün doğduğundan bu yana müzikle hep iç içe olduğunu, bebekken hep klasik müzik dinleterek büyüttüklerini söyledi. Daha sonra konserlere, opera ve bale gösterilerine götürmeye başladıklarını anlatan Anne Esen, şöyle devam etti:

“Orada hep uyurdu, küçücüktü çünkü. Ama bir fark ettik ki, uyanık olduğu bir zamanda aslında uyurken dinlemiş olduğu müziği bize söylüyor. O zaman ben ‘Bu kızda gerçekten bir müzikal yetenek var' dedim. Sonra anaokulunda öğretmenleri keşfettiler, mutlaka bir müzik aletine yönlendirilmesi gerektiğini söylediler. Birinci sınıfla birlikte piyanoyla başladık. Doğru bir enstrümanla başladık galiba ki, çok güzel bütünleşti piyanoyla. Ben en çok onun bestelerini seviyorum. Çünkü Birgülüş çok farkındalığı olan bir çocuk. Türkiye ve dünyadaki bütün olayları izliyor, onlar için besteler yapıyor. Bir ara bombalar patladığında onun için beste yapmıştı. Suriyeliler için besteler yaptı. İlk bestesi zaten benim içindi, ‘Canım Annem' bestesini yapmıştı. Ben onun bu şekilde gitmesini ve ileride farkındalığı olan gerçek bir sanatçı olmasını diliyorum. Gurur duyuyorum kızımla, çok seviyorum onu.”

“Kalbinin melodilerini dinliyorum”

Kızından piyano öğrenmeye başlayan baba Kenan Esen de duygularını şu cümlelerle dile getirdi:

“Ben onu dinlerken çok heyecanlanıyorum, çok duygulanıyorum. Onun direk kalbinin melodilerini dinliyorum. Herkesin, tüm dünyanın da dinlemesini arzu ederim. Çünkü çok güzel bir kalbi var. Tüm çocukların kalbi zaten çok güzel, yeter ki, ortaya çıkartılabilsin, doğru bir yöne sevk edilebilsin. Ona inanıyorum. Sonuna kadar desteğimiz sürecek kızımıza. Canımız feda ona.”

Metropolitan Müzesi'nde sergiledi

$
0
0

New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi'nin konuk sanatçı programı çerçevesinde çalışmalar yapan İstanbul doğumlu sanatçı Peter Hristoff, Türkiye'de dokuttuğu halılardan oluşan bir sergi açtı.

New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi'nin konuk sanatçı programı çerçevesinde çalışmalar yapan İstanbul doğumlu sanatçı Peter Hristoff, Türkiye'de dokuttuğu halılardan oluşan bir sergi açtı.

New York'un tanınan güzel sanatlar okulu School of Visual Art'ta (SVA) öğretim görevlisi olan Hristoff, müzenin eğitim bölümündeki stajyer lise öğrencileriyle gerçekleştirdiği proje kapsamında, Türkiye'deki bir halı atölyesinde Türk kilim desenlerini kullanarak halılar dokuttu.

Hristoff'un İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı Çamlık köyündeki bir halı atölyesinde dokuttuğu halılar, müzenin giriş katındaki eğitim bölümü salonunda gösterilmeye başlandı.

AA muhabirine halı konusundaki çalışmaları hakkında bilgi veren Hristoff, müzedeki halı projesiyle, yıllardır yapmayı düşündüğü hayalini gerçekleştirdiğini bildirdi.

Hristoff sözlerini şöyle sürdürdü:

"1990'lardan beri halı desenleri çiziyorum. Niyetim her zaman, bir gün Türkiye'ye gidip, halılar dokutmaktı. 2005 senesinde Ayasofya Müzesi'nden orada sergi yapmak üzere bir teklif geldi. Ancak kendi kendime düşündüm, resimlerim Ayasofya Müzesi için hem konu olarak hem boya olarak uymaz. Ona göre karar verdim. İlk desenlerimi alıp, Türkiye'de halı olarak dokutayım istedim. O zaman 10 tane halı dokuttum."

Bu sergiden bir yıl sonra Türkiye'de "Meandros Projesi"den, Aydın'ın Söke ilçesine bağlı Güllübahçe köyünde yaz boyunca kalıp oradaki festival için bir seri halı hazırlama teklifi alan Hristoff, bunu memnuniyetle kabul ettiğini söyledi. Hristoff daha sonra bu projeye uygun motifler çizip, ardından da o motifleri kullanarak halı kompozisyonlarından oluşan eserlerini sergilediğini belirtti.

Metropolitan'da açtığı sergideki halıların biraz farklı olduğunu ifade eden Hristoff, önceden çalıştığı atölye yerine, çalışmalarını Selçuk ilçesine bağlı Çamlık köyündeki Can halı atölyesinde dokutarak bu projeyi gerçekleştirdiğini bildirdi.

SADAT, milli bir projedir

$
0
0

FETÖ ve PKK medyasının türlü iftiralarla hedef haline getirdiği Uluslararası Savunma Danışmanlık, İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (SADAT) Yönetim Kurulu Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, iddiaların arkasında Türkiye'nin milli menfaatlerini baltalamak isteyen uluslararası odakların bulunduğunu söyledi.

FETÖ ve PKK yanlısı medyada günlerdir SADAT'ın silahlı komando eğitimi verdiği, DAEŞ'lileri eğittiği gibi ciddiyetten yoksun iddialar dillendiriliyordu. İddiaları Zaman aracılığıyla cevaplandıran Tanrıverdi, bu yayınların savunma sanayii hizmetlerinin engellenmesine yönelik oyunlar olduğunu söyledi. “SADAT'ın faaliyetleri uluslararası önemi olan ve milli meseledir.” dedi.

SADAT ÜZERİNDEN CUMHURBAŞKANI'NA İFTİRA

Türkiye'de savunma sanayii hizmet sektörü oluşturulması ve sektörün mevzuatının çıkarılması için çabaladıklarını söyleyen Tanrıverdi, TBMM ve Genelkurmay Başkanlığı nezdinde bu yönde girişimleri olduğunu anlattı. 2012'de de, Türkiye'de savunma sanayii hizmet sektörü oluşturmaya yönelik girişimleri sırasında haklarında iftira niteliğinde yayınlar yapıldığına dikkat çeken Tanrıverdi, “Basında akla mantığa sığmayacak iddialar yer alıyor. Karalama kampanyalarının iki ayağı var. Birinci ayağı, SADAT'ı gizemli bir konuma oturtup arkasından SADAT üzerinden Cumhurbaşkanı'na yüklenmek, iftira kampanyalarına malzeme yapmak. İkincisi de Türkiye'de devrim niteliğinde olan savunma sanayii hizmet sektörünün oluşmasına dönük kanun teklifi gündeme gelince, bu alanda faaliyet yapan küresel güçlerin çıkarlarının zedelenmesi ihtimali doğdu. Bunu önlemeye yönelik kara propaganda yapıyorlar.” dedi.

SADAT hakkında basında yer alan iddiaların tamamen asılsız, yalan ve muhalefetin en çirkini olduğunu dile getiren Tanrıverdi, “SADAT hiçbir terör örgütüyle ilişkilendirilemez. Terörist veya herhangi bir terör örgütü ile eğitim verecek bir misyonu yoktur. Terör örgütü üyelerine kamplarda eğitim verildiği katmerli bir yalandır. Suriye'deki muhalefetle veya oluşumla herhangi bir konuda işbirliği ve eğitim verme gibi bir durum yoktur. SADAT'ın herhangi bir kampı yoktur. Bunlar tamamen masa başında atılan iftiralar silsilesidir.” ifadelerini kulandı.

‘SADAT RAKİPLERİNİ RAHATSIZ ETTİ'

ABD'nin SADAT'a benzer 70'e yakın farklı şirketinin olduğunu ve küresel güçlerin benzer birçok şirketlerinin halen İslam coğrafyasında faaliyet gösterdiğini aktaran Tanrıverdi, “Bu devletler mevzuatlarını, kanunlarını savunma sanayii hizmetlerini, dış politikaya yönelik düzenlemişlerdir. SADAT'ın mevzuat ve kanun öneri faaliyetleri, uluslararası sektördeki rakiplerini rahatsız etti. Onun kontrolündeki Türkiye ayaklarında, SADAT'a karşı bir karalama kampanyası oluşturuldu.” diye konuştu.

‘MESELE MİLLİ BOYUTLARDADIR'

SADAT'ın İslam devletlerinin tek çatı altında toplanması ve savunma işbirliğinin sağlanmasına yönelik mevzuat çalışmaları yapan şirket olduğunu belirten Tanrıverdi, şunları söyledi: “SADAT, Müslüman coğrafyada faaliyet gösteren Batılı savunma danışmanlık şirketlerinin yerini almaya taliptir. Türkiye'de bu konuda SADAT gibi şirketlerin artmasını sağlayacak mevzuatın oluşmasını Batılı güçler kendilerine büyük bir tehdit olarak görüyorlar. Temennimiz odur ki devlet mekanizması da bu sektörün önemini daha iyi kavrar. Çünkü bu tür karalama kampanyaları devletin bu konuda karar alma mercilerini tereddüde düşürüyor. Bu mesele milli boyutlardadır. SADAT olarak benzer şirketlerin çoğalması için uğraş veriyoruz.”

‘FETÖ-PKK HEDEFE ALIYORSA ALTINDA HAYIRLI BİR İŞ VARDIR'

Mevzuatın çıkması halinde Türkiye'nin sektörde İslam dünyasıyla, savunma sanayii ve savunma ittifakı konusunda güçleneceğini belirten Tanrıverdi, “Bu konu uluslararası önemli bir konu ve milli meseledir. Böyle bir durumu bu derecede çirkin iftiralarla karalamaya çalışmak ancak milli olmayan çevrelerce mümkündür. FETÖ-PKK ve bazı medya kuruluşlarının bir kurumu, bir şirketi veya kişiyi hedefe alıyorsa biliniz ki altında hayırlı bir iş vardır. Küresel güçlerin menfaatlerini destekleyen çirkin muhalefetin yaptıklarını görüyoruz.” şeklinde konuştu.

Cengiz Han'ın torunları 1000 yıl öncesini yaşattı

$
0
0

Dünya tarihinin en büyük imparatorluğunun hüküm sürdüğü ve Türklerin ana yurdu olan Moğolistan'ın bağımsızlığını ilan ettiği 1921'den beri ülkede milli bayram olarak Naadam Festivali düzenleniyor.

Festivalde yöresel kıyafetlerini giyen Moğollar birbirinden renkli sahne oluşturdular. 8 yıldan beri görevde olan Moğolistan Cumhurbaşkanı Elbegdorj Tsakhia'nın, görev süresi dolması nedeniyle bu yıl son kez açılışını yaptığı festivalde yerel kıyafetlerle Moğol dansı yapması izleyiciler tarafından ayakta alkışlandı. At kuyruğundan yapılmış Moğol sancağının stada dikilmesi ve bir tarafta Şaman ateşinin yanmasıyla başlayan festivalde Moğol İmparatorluğu'nun kuruluşu ve Cengiz Han'ın savaşlarını binlerce asker, atlarla, ses ve efekt eşliğinde müthiş bir gösteriyle canlandırdı. Festival nedeniyle otellerde yer kalmazken, gelen yabancı turistler, Moğol göçebelerinin geleneksel ‘Ger' ya da ‘Yurt' adı verilen çadırlarında misafir oldu. Festivalde Sumo güreşçileri, attığını vuran keskin nişancı okçulardan, âşık oyuncuları ve Moğolistan'ın uçsuz bucaksız çayırlarında dayanıklılığı ile ünlü Moğol atları üzerinde rüzgârla yarışan aralarında 5-8 yaş grubunun da olduğu 372 atlının katıldığı 25 kilometrelik yarış da nefes kesti. Moğol geleneklerine göre yarıştan sonra birinci gelen atın terini silmenin o kişiye uğur getirdiğine inanılıyor. Önceki yıllara nazaran büyük bir ilgi gören Naadam Festivali'ni 5 bini yabancı turist olmak üzere binlerce kişi izledi. CÜNEYT BİTİKÇİOĞLU MOĞOLİSTAN


Tophane'de Mimar Sinan sergisi

$
0
0

İstanbul'da düzenlenen UNESCO Dünya Miras Komitesi 40. Oturumu kapsamında Tophane-i Amire'de Mimar Sinan sergisi açıldı.

Serginin açılış töreninde konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ahmet Selamet, vefatının üzerinden 428 yıl geçmesine rağmen günümüz mimarlarının onun eserlerini hâlâ hayranlıkla izlediğini, eserlerindeki mekân kullanımıyla akustik sistemine gıptayla baktıklarını belirtti. Mimar Sinan'ın dehasının daha iyi anlaşılması için bu serginin çok önemli olduğunu vurguladı. Bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı Mimar Sinan sergisi olduğunu ifade eden Selamet, İstanbulluları ve şehrimizi ziyarete gelenleri bir ay sürecek bu muhteşem sergiye davet etti. Mimar Sinan üzerine yapılan sergi, ‘gök', ‘kubbe' ve ‘boşluk' kavramları üzerine inşa edilmiş ve Mimar Sinan'ın, özellikle Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Selimiye camilerini gökkubbeyle ilişkilendirme yaklaşımı, gökkubbenin boşluğuyla yapının doluluğunun yer değiştirmesi anlamına geliyor. Sergide 30 ana fotoğraf ve 60'ı aşkın yardımcı fotoğraf bir araya getirildi ve bu çalışmanın bir kitabı da basıldı. YASİN İŞLEYEN İSTANBUL

İlk 'Türk' sözcüğü

$
0
0

TİKA'nın koordinasyonuyla Bilge Tonyukuk anıt alanında kazı çalışmaları yapan Prof. Ahmet Taşağıl ve ekibi iki yeni yazılı taş anıt buldu. Anıtlarda Türklerin birlik-beraberliği, düşmanla işbirliği yapan içerideki hainlere karşı neler yapıldığı, kazanılan zaferler anlatılıyor.

Moğolistan'da iki yeni Türk taş anıtı bulundu. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın (TİKA) koordinasyonuyla yapılan çalışmalar sonunda, Bilge Tonyukuk anıt alanında toprak altından çıkarılan taşların en önemli özelliği, ‘Türk' sözcüğünün geçtiği en eski yazılı kaynak olması. Moğolistan'ın başkenti Ulan Batur'a 20 kilometre uzaklıktaki Nalayh ilçesinde yer alan 725 senesine ait Bilge Tonyukuk anıt alanında yapılan kazılarda, iki yeni Türkçe anıt bulundu. Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl başkanlığında yürütülen çalışmalarda çözümü yapılan metinlerde, Türklerin Orta Asya'dan dünyaya yayılması, düşmanlara karşı tutumu, birlik ve beraberlik ruhunun sağlanması gibi önemli konulara yer veriliyor.

Birinde 35, diğerinde 27 satır var

Kazı alanında sorularımızı yanıtlayan Prof. Taşağıl, Türkiye'nin Türk tarihine ilişkin önemli varlıkları TİKA vasıtasıyla dünyanın birçok yerinde korumaya aldığını anlattı. Taşağıl, “Türk tarihinin çok önemli anıtlarını bulduk. Şimdiye kadar çoktan bunlara ulaşmamız lazımdı, geç bile kaldık. Burada mezar yok ama, gelecek nesillere ders verilmek üzere yazılmış iki anıt taş var. Birincide 35, ikincide 27 satır var. Bu metinlerde Türklerin birliği, bütünlüğü, düşmanlarla işbirliği yapmaması ve devlet idaresinin nasıl olması gerektiği, olaylardan gelecek nesillerin çıkartması gereken dersler anlatılıyor.” şeklinde konuştu. Göktürkler üzerine dünyanın en önde gelen uzmanlarından biri sayılan Prof. Taşağıl, kazı yaptıkları bölgenin Dokuz Oğuz bölgesi olduğunu belirtti. Anıtların bulunduğu yerin, eski Türk boylarının en doğu sınırında bulunduğunu vurgulayarak, “Bundan sonra Moğollar var. Türk sınırı buradan başlıyordu. Asıl merkezi Orhun. Kuzey Sibirya Türk eserleriyle dolu. Bunların korunması ancak Türk hükümetinin katkısıyla olur.” dedi.

Yeni bulunan iki taş anıttaki yazıların içeriğine ilişkin bilgiler de veren Prof. Taşağıl şöyle devam etti: “Burası zamanında bir külliyeydi. İnsanlar ve gelecek nesiller ibret alsınlar diye meramını yazdırıp, tören alanı yapıyorlar. Anıtkabir gibi sembolik duvar var. 2. Göktürk devleti nasıl kuruldu, düşmanla nasıl savaştı, hainler iç ve dış düşmanlarla nasıl işbirliği yaptı, bunlar nasıl engellendi? Devletin nasıl idare edileceği konusunda cümleler var.”

Bölgede Türk tarihine ilişkin yeni eserlerin sık sık bulunması TİKA'yı harekete geçirdi. TİKA, eserlerin tanıtılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla anıtların bulunduğu bölgede bir müze kuracak. TİKA'nın Moğolistan Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı'yla işbirliği çerçevesinde bölgede 18 kişilik bir ekiple çalıştıklarını ifade eden Prof. Taşağıl, kısa süre içinde müzenin temelini oluşturacaklarını söyledi.

Kapalıçarşı'ya tarihin en büyük onarımı

$
0
0

Dünyanın en eski ve en büyük kapalı alışveriş merkezlerinden olan İstanbul Kapalıçarşı'nın onarımı için dün ilk tuğla konuldu.

Tarihinin en kapsamlı onarımına tabi tutulacak olan Kapalıçarşı'daki onarımı Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir başlattı. Uzun ve titiz bir hazırlık döneminden sonra başlatılan onarım çalışması Aralık 2017'de bitirilecek. Temel atma töreninde konuşan Demir, Kapalıçarşı'nın şu durumda restore edilmesinin bir rüya olduğunu ve olağanüstü gayretlerle bunu gerçekleştirdiklerini söyledi.

Restorasyon için Deprem Yasası değiştirildi

Deprem Yasası'nın 15. maddesinin Kapalıçarşı'nın değiştirildiğini söyleyen Demir, bu kanunun onaylandıktan sonra Kapalıçarşı'ya özel yönetim kurulu oluşturulduğunu belirtti. Demir, “Kapalıçarşı'ya özel kanun oluşturuldu, daha sonra yönetim kurulu oluşturuldu. Kapalıçarşı'nın restorasyonunu 3 ana kısma ayırdık. Bunlardan ilki çatı, ikincisi soğutmanın ve ısıtmanın yapılabileceği, temiz suyun verileceği altyapı, üçüncüsü ise şüphesiz yer yer anında müdahale edilebilecek güçlendirme çalışmaları olacak.” diye konuştu. Demir, Kapalıçarşı'nın tarihi dokusunu bozmamak için her tarafının değil, tespit edilen problemli yerlerinin restore edileceğini belirterek; “Kapalıçarşı'nın her tarafı restorasyona alınmayacak. Bizim bildiğimiz, esnaf ve mülk sahibinin bildiği acil müdahale edilmesi gereken yerler var. Onlara müdahale edilecek, ondan sonra diğer kısımlara yavaş yavaş gelinecek.” dedi. Çatının onarımlarının 2017'nin Aralık ayında bitirilmesi hedefleniyor. Altyapı çalışmaları ise Büyükşehir'e bağlı İSKİ koordinasyonunda yapılacak. Altyapı ve güçlendirme çalışmaları ile ilgili bilgiler ise önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacak.

Kazasız Kul Olmaz

$
0
0

İstanbul Gelişim Sanat tarafından 81 ilde sahnelenmeyi hedefleyen 'Kazasız kul olmaz' adlı oyun seyircilerin beğenisine sunuldu. Dünyada ilk defa yapılan uygulamada, seyirciler özel koltuklarda oyunu izliyor. Oyun başlamadan yapılan anons ile seyircilerde kemerlerini bağlamaları isteniyor.

İstanbul Gelişim Sanat 'Kazasız kul olmaz' adlı oyunu 81 ilde sahnelemek üzere seyircilerin beğenisine sunuldu. Dünyada bir ilke imza atan İstanbul Gelişim Sanat, iş ve trafik kazaları ayrıca ilk yardıma dikkat çekiyor. Yazan yöneten Zahrettin Çelik sanat danışmanlığını Şevket Çoruh Vatan Şaşmaz, Proje danışmanlığını Ali Yücel Güler Oktay Gündoğdu, yaptığı 81 il kapsamlı ''kazasız kul olmaz'' adlı oyun seyircilerin beğenisine sunuldu. Proje, Uluslararası Radyocular Birliği tarafından yılın alkışı hak edenler ödülüne layık görüldü. Konusu, ülkemizde kanayan yarası haline gelen iş ve trafik kazalarının akabinde ilkyardımın önemine vurgu yapmaktadır.

Seyirciler Emniyet Kemeri Taktı

Dünyada bir ilke imza attılar; Koltuklarda özel olarak emniyet kemeri tasarlandı.anons geldikten sonra seyirciler emniyet kemerlerini takıyor ve kemer takılmadan oyun başlamıyor. konukların çocuklarıyla ilk defa böyle yararlı bir etkinlikte bulunmalarından çok memnun olduklarını bu tarz projelerin çoğalmasını ifade ettiler

Oyunun yazarından…

Kazasız kul olmaz oyununu yazan ve yöneten Zahrettin Çelik, oyun hakkında şöyle dedi:

“Kendi imkanlarımızla Kavşaklar tali yoları, şantiyelerde gözlemler araştırmalar yaparak hem skeç haline getiriyoruz hem de bu verileri çeşitli kurum ve kuruluşlara paylaşıyoruz.Keşkeler olmaması için kazasız kul olmaz oyununu 2009'da kaleme aldık. Bilindiği üzere istatistikler ve kaza oranlarına baktığımızda iş ve trafik kazaları pek iç açıcı değil. Ülkemizde yılda 8 bin kişi sadece trafikte hayatını kaybediyor. Dünyada 3. Avrupa'da ise 1. Sıradayız Dünya genelinde 1.6 milyon insan yaşamını yitirmektedir bu kayıplar sosyoekomik ve sosyokültürel tahribi sizin takdirinize bırakıyoruz. Kaza oranları çok yüksek. Hal böyle iken bizde bu hassas konuları sahne sanatlarına taşıyarak bilinçli, duyarlı birey ve toplum modeli oluşturma amacındayız. Oyunumuzu yurdun her tarafında halka sunacağız oyunun içinde tek bir mesaj değil birçok konuya değinmek istedik. Eğitsel niteliği taşıyan bu oyun 7' den 70'e seyirciyle buluşturmayı hedefliyoruz” dedi..

Hedefimiz ve Misyon

İlk yardımın önemini hatırlatmak, İş ve trafik kazalarının minimuma getirmek, işveren ve personelerin oyundaki hatalarını görmelerini sağlamak, konuya duyarlı kurum ve kuruluşlara örnek göstermek, toplum olarak sağlık personellerine karşı hoşgörülü olmayı hatırlatmak, projemiz köy okullarının giyim, kırtasiye, gıda gibi konularda katkıda bulunmaktadır..

İstanbul gelişim tiyatrosunun misyonu, kadına şiddet, iş kazaları, trafik kazaları ilk yardım, köy okulları gibi konuları dramatize ederek toplumu bu yönde farkındalık oluşturma çabasındadır.

Basın Konseyi'nden darbeye karşı duran medyaya tebrik

$
0
0

Basın Konseyi Yüksek Kurulundan yapılan açıklamada, "Demokrasiden yana dik duruşu nedeniyle medyamızın tüm bileşenlerini gururla tebrik ederiz" ifadesine yer verildi.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine karşı dik duruşu dolayısıyla medyayı tebrik etti.

Basın Konseyinden yapılan yazılı açıklamada, Türkiye'nin alçakça bir darbe girişiminin üstesinden, devletin tüm birimlerinin, halkın, medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının ortak direnişleri ve gayretleri sayesinde kurtulduğu belirtildi.

Basın Konseyinin, demokrasiye yönelik gayri meşru teşebbüslere yönelik taviz vermez duruşunun net ve kararlı olduğu vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Bu vesileyle, darbe girişimi sırasında saldırıya uğrayan tüm basın organlarımıza ve çalışanlarına yönelik geçmiş olsun dileklerimizi tekrarlıyoruz. Olaylarda kaybettiğimiz arkadaşımıza rahmet diliyor, haber peşinde yaralananlara geçmiş olsun diyoruz. Demokrasiden yana dik duruşu nedeniyle medyamızın tüm bileşenlerini gururla tebrik ederiz. Demokratik hukuk devletine yönelik bu saldırıdan sorumlu olan her bir kişinin hak ettiği cezayı alması, Basın Konseyinin de kuvvetle desteklediği, milletimizin ortak dileğidir."

Açıklamada, amaçları anayasal demokratik düzeni yok etmek olan darbecilere karşı devletin vereceği cevabın, demokratik düzenin kuralları ve hukuk çerçevesinde olması gerektiği aktarıldı.

'Kendilerini mağdur hissedenler darbeye tiyatro diyor'

$
0
0

Tiyatro ve sinema oyuncusu Alacakaptan, "Kendilerini darbenin başarıya ulaşamamasından mağdur hissediyorlar ki böyle bir açıklamada bulunuyorlar, darbeye 'tiyatro' diyorlar" dedi.

Tiyatro ve sinema sanatçısı Ulvi Alacakaptan, 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişimine aşağılayıcı anlamda "tiyatro" denilmesinden rahatsızlık duyduğunu belirterek, şunları söyledi:

"47 yıllık tiyatro yaşamım boyunca, darbe zamanları dışında da ne yazık ki başbakanlardan, bakanlardan 'Tiyatro yapma, burayı tiyatroya çevirdiniz' gibi sözleri çok duydum. Tiyatronun aşağılayıcı anlamda kullanılması aslında yabancı lisanlarda da var. Bizim zamanımızda kullanılırdı ama bir darbeye 'tiyatro' demek için insanın hayal dünyasını epey genişletmesi gerekiyor. Hatta normal yollarda yetmez galiba, bazı maddelerle desteklemek gerekiyor. Benim hayretimi uyandıran şey tiyatrocuların bunu demesi."

Daha önce şahit olduğu darbeler sırasında tiyatrocuların kendilerini "Biraz mağdur hissettikleri" için darbeleri hafife almadığı gözlemini paylaşan Alacakaptan, "Kendilerini darbenin başarıya ulaşamamasından mağdur hissediyorlar ki böyle bir açıklamada bulunuyorlar, darbeye 'tiyatro' diyorlar. Bu aslında akıldan, izandan yoksunluk. Bırakın sağcılığı, solculuğu, Türkiye'yi sevmeyi, sevmemeyi, bu hakikaten bir cinnet hali." diye konuştu.

"Darbeyi küçültmek için 'tiyatro' deniyor"

Ulvi Alacakaptan, başarısız darbe girişimi sırasında masum insanların öldürüldüğüne, TBMM'nin bombalandığına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın canına kastedildiğine dikkati çekerek, "Böyle bir tiyatro yok, bu tiyatroya da haksızlık oluyor, tiyatroculara da haksızlık oluyor. Ama bir panik halinde darbeyi küçültmek için, kitlelerin gözünden düşürmek için maalesef 'tiyatro' deniyor." dedi.

O gizemli kadın bulundu

$
0
0

Hollandalı ünlü ressam Vincent Van Gogh'un bir cinnet anında kestiği kulağını gönderdiği genç kadının kimliği, 128 yıl sonra ortaya çıkarıldı.

Hollandalı ünlü ressam Vincent Van Gogh'un bir cinnet anında kestiği kulağını gönderdiği genç kadının kimliği, 128 yıl sonra ortaya çıkarıldı.

"The Art Newspaper" dergisi, ard izlenimci akımın en önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Van Gogh ile ilgili geçen hafta yayımlanan yeni bir kitapta verilen bilgileri araştırarak ressamın kesik kulağını bir çiftçinin kızı olan Gabrielle Berlatier adlı genç kadına gönderdiğini buldu.

Kitaptaki ayrıntıların peşine düşen dergi araştırmacıları, genç kadının adına bir süre tedavi gördüğü Paris'teki Pasteur Enstitüsü kayıtlarından ulaştı.

Dergi araştırmacıları, 1888'de 18 yaşında olan ve Arles'in 10 kilometre doğusundaki Moules köyünde yaşayan Gabrielle'in Van Gogh'un iki arkadaşı tarafından işletilen ve ressamın birkaç ay üst katındaki odada kaldığı "Cafe de la Gare" adlı kafede temizlikçi olarak çalıştığını kaydetti.

Arşivlerden Gabrielle'in izini süren araştırmacılar, Van Gogh ile ilişkisi sır olarak kalan genç kadının olaydan birkaç yıl sonra evlendiğini belirledi.

Art Newspaper araştırmacılarından Van Gogh uzmanı Martin Bailey, makalesinde "Genç kadının ismini bularak gizemin sadece bir kısmını çözdük. Şimdi de Gabrielle'in kim olduğunu, Van Gogh ile ilişkisini aydınlatmamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Bernadette Murphy, genç kadının ilk adını geçen hafta yayımladığı "Van Gogh's Ear: The True Story (Van Gogh'un Kulağı: Gerçek Öykü)" adlı kitabında vermiş, soyadını ise akrabalarından izin alana dek sır olarak saklayacağını açıklamıştı. Kitapta Van Gogh'un sanıldığı gibi kulağının bir kısmını değil, tamamını kestiği ileri sürülüyor. Gabrielle, ressamın "Bunu dikkatle sakla" notuyla gönderdiği kulağını hizmetçilik yaptığı otelde almıştı.


Halkımız artık uyanmıştır

$
0
0

Şair, yazar Nuri Pakdil, "Halkımız artık uyanmıştır, oynanan oyunların ayırdına varmıştır. Kumpaslara, manipülasyonlara, takiyelere inanmayacak kadar bilinçli ve kararlıdır." dedi.

Şair-yazar Nuri Pakdil, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halkın silahlı ve vahşi bir darbeyi önlediğini belirterek, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere yöneticilerin soğukkanlı tutumlarını kutladı.

Darbe girişiminin yaşandığı gece sosyal medyadan "İnsanımı sonuna kadar savunacağım. Özgürlüğümü sonuna kadar savunacağım. İnsanlar, yanınızdayım! Yüreğimizi ortaya koyma zamanıdır!" paylaşımında bulunduğunu hatırlatan Pakdil, "Meşru yönetime, dolayısıyla Türkiye'ye karşı yapılmaya çalışılan darbe ve darbecileri lanetliyor, kınıyor, ayıplıyorum. Büyük bir direniş gösteren sivil halkımızın yanındayım ve bu direnişi sonuna kadar destekliyorum." diye konuştu.

"Tankların karşısında dimdik durabilmek öyle kolay ve azımsanacak bir şey değildir"

Pakdil, Türkiye'de yapılan bütün darbelerin cuma günleri yapıldığına dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

"27 Mayıs, 28 Şubat, 12 Mart darbeleri, hepsi cuma günü olmuştur. Halkın 'mübarek gün' duygusunu istismar etmek için böyle yapıyor olabilirler diye düşünüyorum. Halkımız, geçmiş darbelere karşı da tepkiyi bir şekilde vermiştir ama canını ortaya koyarak verdiği böyle fiili bir tepkiyi ben ilk kez görüyorum. Halkımla gurur duydum, canını ortaya koyarak silahların, kurşunların, tankların karşısında dimdik durabilmek öyle kolay ve azımsanacak bir şey değildir."

"Darbecilerin, başarılı olduğunda canlarımıza okuyacağına bile bile böyle bir darbeye karşı koymak yeryüzünün en onurlu eylemidir." görüşünü dile getiren Pakdil, "Darbeye karşı olduğumuzu ve karşı koyanların yanında olduğumuzu daha ilk dakikalarda ilan ettik. Korkakların yaptığı gibi, darbenin başarılı olup olmayacağının anlaşılmasını beklemedik." dedi.

"Halkımızdan paralelcilerin oyunlarına gelmemelerini istirham ediyorum"

Pakdil, tüm silahlı darbelere karşı, halkın seçtiği yönetimin yanında olmak gerektiğini savunduğunu dile getirerek, "Halkımız artık uyanmıştır, oynanan oyunların ayırdına varmıştır. Kumpaslara, manipülasyonlara, takiyelere inanmayacak kadar bilinçli ve kararlıdır. Bundan sonra da kimlerle diyalog kurduklarına, kendilerini kimlerin etki altına almaya çalıştığına dikkat etmelerini, paralelcilerin oyunlarına gelmemelerini istirham ediyorum." şeklinde konuştu.

'Asıl tiyatro, tiyatrocuların darbeye 'tiyatro' demesidir'

$
0
0

Gazeteci, yazar ve tiyatrocu İnanç, "Asıl tiyatro, tiyatrocuların darbeye 'tiyatro' demesidir. Takma beyinli insanlar kendilerinin sözcüleri olamaz, olamamışlardır." dedi.

Gazeteci, yazar ve tiyatrocu Üstün İnanç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hayatında karşılaştığı ilk darbenin İstanbul'da üniversite öğrenimi gördüğü sıradaki 27 Mayıs 1960 darbesi olduğunu, babasının devlet memuru olması sebebiyle büyük sıkıntılar yaşadığını anlattı.

İnanç, şöyle devam etti:

"Demokrat Parti Fatih Gençlik Kolları başkanıydım. Üzülüyordum ama yapacak bir şey yoktu. Sokağa çıkma yasakları vardı. Yine de iyi kötü bir takım insanların yardımını gördüm bu arada. Şimdi Fatih'te üniversite binası gibi kullanılan yer eskiden kaymakamlık olarak kullanılıyordu. Askerin tayin ettiği cübbeli bir adam kaymakamdı. Orada her gün 'Silahlar nerede?' diye soruyorlardı, 'Yok böyle bir şey' deyince, 'Var namussuz, yalan söylüyorsun' diye dayak yiyordum. Kendi ayaklarımla gidiyordum, her gün adam beni dövüyordu ve dövdürüyordu çok acı bir şekilde."

Ardından gazetecilik yaptığı sırada 12 Mart 1971 muhtırasına şahit olduğunu aktaran İnanç, "12 Eylül en kuvvetli darbedir. Bunların hepsini yaşadık. 12 Eylül 1980 darbesinde ise Tercüman gazetesinde redaktörlük ve muhabirlik yapıyorduk." diye konuştu.

"Kısakürek, 'Hiçbiri darbe değildir bunların. Kasıtlı, dış ülkelerin yaptığı işler.' derdi"

İnanç, şahsen tanıştığı Necip Fazıl Kısakürek'in 27 Mayıs darbesine "opera darbesi" dediğini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kısakürek, 'Hiçbiri darbe değildir bunların. Kasıtlı, dış ülkelerin yaptığı işler.' derdi. Hiç unutmam, 27 Mayıs'ta Akis dergisi siyah beyaz çıkarak 1 milyon bastı ve sattı. Dergide, küçük bir haber vardı ve orada gece saat üç, üç buçuk sıralarında Amerikan büyük elçisinin kapısının çalınarak uyandırıldığı, 'Ordu darbe yaptı' denilince, 'Haberim var rahatsız etmeyin' dediği anlatılıyordu."

Darbe geleneğinin, 31 Mart ayaklanmasıyla 1908'de ilan edilen Meşrutiyet döneminden beri devam ettiği görüşünü dile getiren İnanç, "15 Temmuz'daki darbe girişiminde yaşananlar 31 Mart olaylarının kapanışı ve finalidir. Bu iş bitmiştir. Bu işi, bu bitişi veren millettir. Canını feda eden, şehit olan, ölen insanlardır. Bundan sonra bu iş olmaz, bu iş bitti, bu defter kapandı." yorumunu yaptı.

"Takma beyinli insanlar kendilerinin sözcüleri olamaz'

Üstün İnanç, özellikle tiyatro sanatçılarının darbe girişiminin, "bir tiyatrodan ibaret" olduğunu söylediklerine değinerek, şunları söyledi:

"Çünkü darbe başarısız oldu mu, oldu. Başarısız kılan hükümet mi, hükümet. 'Ona karşı duracağım, hükümeti başarılı göstermeyeceğim, Cumhurbaşkanı'nı cesur ve kahraman göstermeyeceğim, bunun için bir şeyler yapmam lazım' diye düşünüyorlar. Asıl tiyatro, tiyatrocuların darbeye 'tiyatro' demesidir. Takma beyinli insanlar kendilerinin sözcüleri olamaz, olamamışlardır."

"Komünist oyuncular dışlanınca piyasaya girdiler"

İnanç, 1951 yılında Demokrat Parti iktidarı zamanında Devlet Tiyatrolarında 'komünist toplaması" diye bir hadise yaşandığını anlatarak, komünist olduğu belirlenen oyuncuların devlet tiyatrosundan çıkarıldığını hatırlattı.

Devlet Tiyatrolarından çıkarılanların içinde usta oyuncular da olduğunu ifade eden İnanç, şunları aktardı:

"Bu insanlar işsiz kalınca özel tiyatrolar açtılar. İstiklal Caddesinde 20'ye yakın tiyatro vardı. Böyle bir üreme oldu, bu üremenin neticesinde onlar tabii birçok çırak yetiştirdiler. Komünist uzantıydılar, dışlanınca piyasaya girdiler. Orhan Kemal gibi isimlerden çok büyük eserler sahnelediler. Bakıyorsunuz, 15 tane salon, hepsi solcu. En olumlusu Lale Oraloğlu idi. 'Sol mol anlamam ben tiyatro bilirim' derdi."

Demokrasi havarileri darbe girişimine karşı iki çift laf söylemeliydi

$
0
0

Piyanist Uğurlu, "Demokrasi havarisi olduklarını iddia eden, her vesilede demokrasinin altını çizen insanların, darbe girişimine karşı da iki çift laf söylemeleri gerekirdi." dedi.

Piyanist Tuluyhan Uğurlu, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınadı.

Uğurlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, darbe girişimi başladığında evinde olduğunu, Boğaziçi Köprüsü'ne askerlerin yığıldığını televizyonlardan öğrendiğini, silahlı kuvvetlere bağlı zırhlı araçların yolda olduğu görüntüleri izleyince bir kalkışma olduğunu anladığını anlattı.

Yaşananlar sırasında endişelendiğini belirten Uğurlu, şöyle devam etti:

"21'inci yüzyılda darbe ne demek? Meclisimizin bombalanması ne demek? Bence o gece kırılma anı, meclisimizin bombalanması anıydı. Meclisi bombalamak demek halkı, demokrasiyi, geleceğimizi, yarınlarımızı bombalamak demektir. Bu kabul edilemez."

Uğurlu, evinden bütün şehri rahatlıkla görebildiğini ifade ederek, "Etrafıma baktım her yer ışıl ışıl, bütün camiler ışıl ışıldı. Önce sosyal medyaya yazmaya başladım derhal, sonra dışarıya çıktık." diye konuştu.

Uğurlu, darbe girişiminde halktan yana duruş sergilemeyen sanatçılar olduğuna değinerek, "Vallahi ben çok üzülüyorum tepki göstermeyenlere. Demokrasi havarisi olduklarını iddia eden, her vesilede demokrasinin altını çizen, her vesileyle Osmanlı'ya, atalarımıza, inançlarımıza laf söyleyen insanların, darbe girişimine karşı da iki çift laf söylemeleri gerekirdi." görüşünü dile getirdi.

'Şehir Tiyatroları olarak yaşananları tiyatroya taşımak vazifemizdir'

$
0
0

İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Süha Uygur:"Yaşananları tiyatroya taşımak Şehir Tiyatroları olarak da bizim vazifemizdir. Devlet Tiyatrolarının da özel tiyatronun da vazifesidir." dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni, tiyatro sanatçısı Süha Uygur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 15 Temmuz gecesi yaşanan Fetullahçı Terör Örgütü'nün(FETÖ) başarısız darbe girişimi sırasında İstanbul'a doğru geldiğini, darbe girişiminde bulunulduğu haberini yolda aldığını anlattı.

Haberi aldığında "Bu devirde darbe olur mu?" diye düşündüğünü aktaran Uygur, şöyle devam etti:

"Patlayan bomba endişesi vardı. Bir gün önce Fransa'da patlayan bombadan sonra önce 'Yine mi patlama oluyor?' diye düşündük. Ama maalesef zaman geçtikçe ve ne yazık ki üzülerek bize bunları yaşatanları bir daha lanetleyerek, gerçek yavaş yavaş hepimize geldi. Ondan sonra yaşananları biliyoruz."

"Eğer millet sokağa çıkmasaydı belki biz bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık"

Uygur, Boğaziçi Köprüsünde darbe girişimine direnirken askerlerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybedenler olduğunu hatırlatarak, "Köprüde ölen sevgili kardeşime ve oğluna ve diğer şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum. Çok büyük bir fedakarlık örneği gösterdiler. Ülke adına umut taşıdılar, bu çok değerli. buna kalben inanıyorum." diye konuştu.

Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi uçurumun eşiğinden döndüğü yorumunu yapan Uygur, şöyle devam etti:

"Bir takım hainlerin ülkemizi ele geçirmek, demokrasiyi yok etmek gibi alçakça saldırısına maruz kaldık. Ama milletimizin el ele gücüyle bu hainlere fırsat verilmedi. Bu güzel ülkemizin el ele verdiğimiz zaman, omuz omuza durduğumuz zaman bütün kötülükleri yeneceği gerçeğini dünyaya gösterdik. Umarım bir daha böyle bir şey yaşanmaz."

"Sanatın gücünü bir kez daha göstereceğiz"

Tiyatrocular olarak başarısız darbe girişiminin şokunu üzerlerinden atmaya başladıklarını dile getiren Uygur, "Darbe girişimi sırasında yaşananlar tiyatro sahnesine yansıyacak mı?" sorusuna şöyle cevap verdi:

"İşlerimize artık yavaş yavaş dönüp, normal hayatımıza sürdürmenin telaşındayız. Tabii ki bunlar değerlendirilecektir. Yaşananları tiyatroya taşımak Şehir Tiyatroları olarak da bizim vazifemizdir. Devlet Tiyatroları'nın da özel tiyatronun da vazifesidir. Bununla ilgili şu an, şu vardı ya da bu yapılır demek yanlış olur. Ama canı gönülden bu geçiyor. Bunu da inşallah tiyatroda hayata geçireceğiz. Sanatın, tiyatronun gücünün ne olduğunu da orada da bir kez daha görmüş olacağız."

"Şu an burada konuşabiliyorsak darbe girişimine karşı çıkarak şehit olan insanların sayesinde"

Süha Uygur'un kardeşi tiyatro sanatçısı Behzat Uygur da Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınayarak, "Şu an burada konuşabiliyorsak, bu darbe girişimine karşı çıkan ve o uğurda şehit olan insanların sayesinde konuşabiliyoruz." dedi.

Uygur, başarısız darbe girişimini Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Karabiga'da açık alanda 3-4 bin kişiye sahneledikleri oyundayken öğrendiğini, oyunu kesmemeye karar verdiğini anlattı.

Sanatçı olarak kendi adına darbeye teslim olmamak gerektiğini düşündüğünü aktaran Uygur, şöyle devam etti:

"Darbe girişimi haberini alınca oyunumuzu sonuna kadar oynamaya karar verdik ve hiç kesmeden oyunumuzu bitirdik. Babam Nejat Uygur 1974 yılında Kıbrıs Savaşı sırasında karartma ilan edildiğinde, İzmir'de açık hava tiyatrosunda oyun oynarken, 'Hayır, ben oyunuma devam edeceğim' dedi. Spot olarak iki tane mavi ışık taktı. 'Tiyatro durmamalı' dedi ve oyununa devam etti. Biz de ustamızla aynı yolda gitmeye çalışıyoruz."

"Halkın dayanışması inanılmaz güzeldi"

Babası Uygur'un "Kan grubum vatan haini olmayan herkese uyar" sözünü hatırlatan Uygur, şunları söyledi:

"Biz de onun evlatları ve çırağı olarak aynı yoldan devam ediyoruz. Şu an burada konuşabiliyorsak, bu darbe girişimine karşı çıkan ve o uğurda şehit olan insanların sayesinde konuşabiliyoruz. Belki onlar böyle karşı çıkmasalardı, iş başka yerlere gidebilirdi. Herkesin de dediği gibi, siyasetçilerin de dediği gibi halkın birleşmesi ve dayanışması inanılmaz güzeldi ve örnek olması gereken bir davranıştı. Onlara minnettarız."

Sanatçı Perihan Savaş'tan 'birlik ve beraberlik' çağrısı

$
0
0

Sinema ve tiyatro oyuncusu Perihan Savaş, FETÖ'nün darbe girişimini kınayarak, "Zaman birlik ve beraberlik zamanı. Birlik ve beraberlik içinde olursak hepimiz kazanırız." dedi.

Sinema ve tiyatro oyuncusu Perihan Savaş, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınayarak, "Zaman birlik ve beraberlik zamanı. Birlik ve beraberlik içinde olursak hepimiz kazanırız." dedi.

Savaş, darbe girişimini oğlunun ve kızının yolladığı mesajlardan öğrendiğini, televizyonu açınca Boğaziçi Köprüsü'nde askerleri görünce, ilk olarak bomba ihbarı olduğunu düşündüğünü anlattı.

1980 darbesine tanık olduğunu aktaran Savaş, şunları söyledi:

"Ben 1980 dönemini yaşadığım için bir anda aklıma darbe olabileceği geldi. Nasıl kötü oldum, oğlum dışarıdaydı. Aradım, 'Oğlum hemen bulunduğunuz yerden çıkın.' dedim. Onlar da Fatih taraflarındaydı. 22 yaşındaki oğlum, 'Anne darbe olmuş, askerler var, askerler halka ateş açar mı?' diye sordu. 'Yok, böyle bir şey olmaz.' dedim. 5 dakika sonra oğlum aradı, 'Anne askerler halka ateş açıyorlar' deyince o anda üzüntüden dudağım patladı."

Perihan Savaş, oğluyla güvenli bir yere ulaşana kadar telefonda konuştuğunu ifade ederek, 15 Temmuz'da yaşananları "korkunç bir gece" olarak tanımladı.

"Asker kılığına girmiş teröristler"

Yaşananların 80 darbesinden kötü olduğunu dile getiren Savaş, şöyle devam etti:

"1980 döneminde halk sokağa çıkmamıştı. Halk artık bazı şeylere 'dur' diyor, dur demesi de lazım. Biz 'demokrasi' istiyoruz, darbe istemiyoruz. Darbeden çok çekmişiz zaten onun için her zaman demokrasiye gönül veren insanlarız. Ben bir sanatçı olarak aynı şekilde ülkemde huzur, barış, refah istiyorum. Oradakilere asker bile diyemiyorum, terörist diyorum. Asker kılığına girmiş teröristler. 'Laik Türkiye Cumhuriyeti için darbeye hayır' diyelim."

Savaş, tiyatrocu arkadaşlarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda darbeye karşı tepki gösterdiğini dile getirerek, darbe girişimi sırasında sanatçıların içinde birtakım duygular yaşadığını, olayın şokuyla hemen tepki veremeyenler olabileceğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye

$
0
0

EXPO 2016 Antalya'daki Çin bahçesinde kaligrafi sanatı yapan Qiming Fu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iletilmek üzere, "Barış, huzur, mutluluk ve güven" yazılı bir çalışma gerçekleştirdi.

EXPO 2016 Antalya'daki Çin bahçesinde geçmişi yüzyıllara dayanan Çin kaligrafi sanatını yapan Qiming Fu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için üzerinde "Barış, huzur, mutluluk ve güven" yazılı bir çalışma yaptı.

Sanatçı Qiming Fu, EXPO 2016 Antalya sergi alanındaki Çin bahçesinde el yazması eserlerini ve resimlerini sergiledi.

Eserleri ziyaretçilerce büyük ilgi gören Quiming Fu, Çin ile Türkiye'nin köklü bir dostluğu bulunduğunu söyledi. Türkiye'deki darbe girişimine çok üzüldüğünü ifade eden Qiming Fu, bu nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iletilmek üzere özel bir hediye hazırladığını dile getirdi.

Turuncu renkli ve yaldızlı bir özel kağıt üzerine özel boya ve fırçalarla "T.C Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Barış, huzur, mutluluk, güven" yazan Qiming Fu, şunları söyledi:

"Burada da yazdığı gibi Türkiye'ye güvenli bir gelecek diliyorum. Çin'den buraya gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan'a böyle bir çalışmayı hediye etme imkanı bulduğum için çok mutluyum. Burada da yazdığı gibi Türkiye'ye barış, huzur ve mutluluk diliyorum." dedi.

Qiming, hazırladığı kaligrafi çalışmasını Erdoğan'a ulaştırılmak üzere EXPO 2016 Antalya Ajansı Genel Sekreteri Yardımcısı Mücahit Şengül'e teslim etti.

Şengül de EXPO 2016 Antalya'nın sembolü olan şakayık plaketi verdi.

'Kayıp Şehir Pteria' gün yüzüne çıkarılıyor

$
0
0

Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlı Şahmuratlı köyü yakınlarında bulunan ''Kayıp Şehir Pteria Antik Kenti''nde kazı sezonu sona erdi.

ABD'li arkeolog Dr. Scott Branting başkanlığındaki 45 kişilik kazı ekibi, yapılan çalışmalarda önemli bulgulara rastladı.

Dr. Scott Branting, yaptığı açıklamada, Şahmuratlı-Kerkenes Harabeleri'nde 22 yıldır kazı çalışmalarında yer aldığını, kazı yapılan alanların sırlarla dolu olduğunu belirtti.

Kerkenes'te M.Ö. 600 yıllarında bir medeniyetin yaşadığını söylemenin mümkün olduğunu aktaran Branting, bölgede yapılan kazı çalışmalarının çok uzun yıllar alabileceğini söyledi.

"Demirçağı'na ait birtakım objeler ve buluntular elde ettik"

Kazı ekibi başkan yardımcısı Koç Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Yasemin Özarslan da 15 Mayıs'ta başladıkları kazıların tamamlandığını ifade ederek, "Bu yıl Kerkenes Demirçağı kentinin kuzey kesiminde bir yapı adasında kazı çalışmaları yaptık. Bu yapı adası kentteki 757 yapı adasından sadece bir tanesidir. Kazı çalışmalarına farklı illerden ve farklı üniversitelerden gelen 30 kişilik araştırmacı ve öğrenci grubu katıldı. Ayrıca, Şahmuratlı köyünden de 15 kişilik bir ekip bizlere yardım etti." dedi.

Bu yıl yapılan kazı çalışmalarında önemli bulgular elde ettiklerine dikkat çeken Özarslan, şunları kaydetti:

"Kentin kuzey kesimindeki birtakım binaları ve açık alanları kazıyoruz. Şu anda sütunlu bir binanın kazı çalışmalarını tamamlamış bulunuyoruz. Bu sütunlu binanın çevresinde farklı bina grupları, yapı grupları ve bunların aralarındaki sokakları, açık alanları kazdık. Özellikle taşla döşenmiş caddeler ve sokaklara rastladık. Bunların büyük bir kısmını açmış bulunuyoruz. Bu binalar ve odalar içerisinde her zaman olduğu gibi Demirçağı'na, yani M.Ö. 7. yüzyıl sonlarına ait birtakım objeler ve buluntu grupları elde ettik."


'Bu destansı duruş sinemaya aktarılacaktır'

$
0
0

Yönetmen Mesut Uçakan, "Bu olay, bütün dünyaya örnek olacaktır. Bu destansı duruş sinemaya güzel bir şekilde aktarılacaktır. Çekilecek filmler halktaki bilinçlenmeyi çok daha büyütecektir." dedi.

Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine karşı Taksim Meydanı'nda, "demokrasi nöbeti" tutanlar arasında yönetmenler Mesut Uçakan ve İsmail Güneş de bulunuyor.

Darbe kalkışması nedeniyle toplumun birçok kesiminden isim meydanlarda nöbet tutuyor, Taksim Meydanı'nda nöbet tutan yönetmenler İsmail Güneş ve Mesut Uçakan darbe girişimi hakkında, AA muhabirine konuştu.

İsmail Güneş, darbelerle ilgili "Gülün Bittiği Yer" adında filmi olduğunu, kendisinin de darbe zamanlarında doğduğunu söyledi.

Güneş, zorla gelmiş her darbe teşebbüsüne "ama"sız karşı durulması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Ama' demek çok aşağılıkça, çok edepsizce bir şey. 'Bu bir oyundur, senaryodur' diye yazdıklarında ben de onlara dedim ki, 'Ben 30 yıldır yönetmenlik yapıyorum. Benim gördüklerim ne oyuna benziyor, ne tiyatroya benziyor ne de senaryoya benziyor.' Bana, 'kafanı keseceğiz, seni piyasadan sileceğiz' diye mesaj attılar, kimini tanıyorum, kimini tanımıyorum. Darbeyi birinci elden hissedenler sanatçılardır. Bir sanatçı darbeye karşı çıkmıyorsa onda bir sorun vardır. Darbe geldiğinde önce fikri, düşünceyi yok eder, bir robot insan arzu eder. Sanatçının birinci şıkkıdır darbeye karşı olmak. Eğer bir sanatçı darbeye karşı çıkmıyorsa ahlaksızdır, çünkü sanat, ahlakla yapılan bir iştir."

"Darbe kalkışmasını planlayanların asıl korkması gereken millettir"

Son olarak TRT'de yayınlanan Sevda Kuşun Kanadında dizisinin yapımcılığını üstlenen yönetmen Mesut Uçakan ise sadece Türkiye'yi değil, tüm dünyayı şaşırtacak bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirtti.

Uçakan, "Bir kez daha içimizdeki hainleri kullanan dış mihraklar bir kalkışmaya girişti. Buna şaşılacak şekilde halk karşı koydu. Bu halk artık bilinçlendi, bu halk teknolojiden de yararlanarak kendi organize olabiliyor. 'Bu halk ciddi manada içten çürüdü, yozlaştı' denilirken böyle olmadığı büyük bir vatan aşkı, temelde Allah aşkı içerisinde olduğu, şehitlik aşkı içerisinde olduğu bu vesileyle görülmüş oldu." diye konuştu.

Milleti "sürü" olarak görenlerin, artık bu milleti hesaba katarak adım atmaları gerektiğini vurgulayan Uçakan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu darbe kalkışmasını planlayanların asıl korkması gereken millettir. Bu darbe kalkışmasına tiyatro, senaryo diyenler de bu işi maniple etmek isteyenlerdir. Halka ateş eden, halkı bombalayan bir zihniyetten çıkar ancak bu senaryo, tiyatro sözleri. Sayın Cumhurbaşkanımızı kastederek bu yorumu yapanlar bilmeli ki, onu bütün millet tanıyor, ondaki merhameti biliyor, ona güveniyor ve ondan dolayı zaten sokaklara dökülüyor. Sokaklara dökülen sadece AK Partililer değil, herkes var. Bu halkın kahramanlığı, asırlar boyu görülmemiş olaylardan biridir. Bu olay, bütün dünyaya örnek olacaktır. Bu destansı duruş sinemaya güzel bir şekilde aktarılacaktır ve aktarılması da lazım. Çekilecek filmler halktaki bilinçlenmeyi çok daha büyütecektir."

Turizme 'demokrasi mitingi' etkisi

$
0
0

Turizm sektörü temsilcileri, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminden sonraki birkaç gün rezervasyon iptalleri olduğunu, şu anda ise yurt dışından rezervasyon akışının yeniden başladığını belirtti.

Turizm sektörü temsilcileri, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminden sonraki birkaç gün rezervasyon iptalleri olduğunu, şu anda ise yurt dışından rezervasyon akışının yeniden başladığını belirtti.

Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Yusuf Hacısüleyman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'ye turist taşıyan tur operatörlerinin çok soğukkanlı davrandığını, böylelikle sektörde olabilecek kayıpları önlediklerini söyledi.

Darbe girişiminin ardından ilk 3 gün bazı uçak seferlerinin iptal edildiğini belirten Hacısüleyman, 18 Temmuz akşamından itibaren uçak seferlerinin normale döndüğünü ve tüm uçuşların gerçekleştirildiğini bildirdi.

Hacısüleyman, söz konusu 3 günde yaklaşık 50 bin kişilik rezervasyonun iptal edildiğini dile getirerek, "Ama böyle bir durum için bu, çok da büyük bir sayı değil. Bugünlerde yurt dışından tekrar rezervasyon akışımız başladı. Halkın büyük ilgi gösterdiği demokrasi mitingleri ve bu mitinglerin çok barışçıl bir şekilde geçmesi, dış basına çok olumlu yansıdı. Bu sayede misafirlerimiz ülkemizin güvenilir olduğunu ve her şeyin normal olduğunu algıladılar." dedi.

"Önemli olan ileriye bakmak"

Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) Başkanı Ali Kızıldağ da turizmin barış içinde yeşerdiğini belirterek, "Bizim hiç tasvip etmediğimiz, hiç istemediğimiz olaylar oldu. Milletimize ve sektörümüze geçmiş olsun, çok büyük bir badire atlattık." dedi.

Darbe girişimine Türk halkının dünyada eşi benzeri olmayan bir tepki verdiğini dile getiren Kızıldağ, "Düşünün dünyada bu tür eylemler olduğunda, tankın önüne bir kişi çıktığında olay oluyor, büyük sembol oluyor. Bizde yüzlerce, binlerce insan tankların önünde durdu. Ben bunun başka bir örneği olduğunu zannetmiyorum. Bu, bizim ülke olarak, vatandaş olarak demokrasiye ne kadar bağlı olduğumuzu gösteriyor. Bu imajı çok iyi kullanabiliriz." diye konuştu.

Antalya ve Türkiye coğrafyasını tanıyan insanların Antalya'da sorun olmadığını bildiğini, Türkiye coğrafyası ile ilgili bilgi sahibi olmayan insanların ise darbe girişiminin ardından biraz çekingen kaldığını ifade eden Kızıldağ, "Bir taraftan rezervasyonlar var, bir taraftan iptaller de aldık. Memurların izin iptali de bizi etkiledi, fakat bunlar yaşandı, geçti, önemli olan ileriye bakmak." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye bizim için çok önemli"

Antalya'da tatil yapan Rus Kristina Pchelintseva da iki gündür Antalya'da bulunduğunu belirterek, "Tatil için 10 yıldır Antalya'ya geliyorum. Türkiye bizim için çok önemli, son dönem yaşadıklarınızla ilgili vatandaşlarınız için biz de dua ettik. Hiçbir ülkede Türkiye'deki gibi güzel tatil yapamıyoruz. Ülkenize güzel günler diliyoruz. Moskova'ya dönünce bütün arkadaşlarıma da söyleyeceğim, Antalya'da hiçbir tehlike yok, beni korkutan hiçbir şey olmadı." diye konuştu.

'Sevgi Evi'ndeki umudun hikayesi'

$
0
0

TRT TV Filmleri Projesi kapsamında çekilen "Bir Gün Bir Çocuk", "TRT Ev Sineması" kuşağında, yarın izleyiciyle buluşacak.

Yönetmen Sinan Sertel, "O çocuklar veya 'biz' diye bir ayrım yapmıyor film. O çocuklar da normal insanlar gibi. Hatta yer yer çok daha güçlü karakterler. Bu filmi izleyen bir çocuğun hayata daha sıkı bağlanmasını, hayata dair umutlarının tazelenmesini amaçladım." dedi.

TRT TV Filmleri Projesi kapsamında çekilen 33 filmden biri olan "Bir Gün Bir Çocuk", "TRT Ev Sineması" kuşağında, yarın izleyiciyle buluşacak.

Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Sinan Sertel AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilk kez uzun metraj bir film çektiğini ve fikir aşamasının yaklaşık üç yıl öncesine dayandığını söyledi.

Sertel, zengin ve başarılı bir pedagog olan Mete karakterinin, maddi anlamda bir eksikliği olmamasına rağmen mutlu olamamasını ve hayatındaki büyük değişimi filmde ele aldıklarını dile getirdi.

Yedi yıllık eşi Aslı'yla, çocuk sahibi olma konusunda ciddi tartışmalar yaşayan Mete'nin çocuk istemediğini aktaran Sertel, "Bir Gün Bir Çocuk" filminin, Mete'nin yaşadığı değişim üzerinden, aile müessesesini anlattığını vurguladı.

Bir mülteci kampında yaşayan çocukları gördükten sonra bu hikayeyi yazmaya karar verdiğine işaret eden Sertel, şu bilgileri verdi:

"O çocuklar veya 'biz' diye bir ayrım yapmıyor film. O çocuklar da normal insanlar gibi. Hatta yer yer çok daha güçlü karakterler. Bu filmi izleyen bir çocuğun hayata daha sıkı bağlanmasını, hayata dair umutlarının tazelenmesini amaçladım. Böyle bir motivasyonum vardı. İnşallah da muvaffak olmuşuzdur. İzleyiciler filmde, kendine dair bir umut hikayesi görecek. 'Bir Gün Bir Çocuk' filmi, Sevgi Evi'ndeki bir umut hikayesi diyebiliriz."

Film için yazılan "Hu Hu Komşu Komşu" şarkısına yoğun ilgi

Yıllardır çekmek istediği uzun metrajlı filmi, TRT TV Filmleri Projesi sayesinde çektiğine değinen Sertel, "Bizim için çok değerli oldu bu projede yer almış olmak. Gerçekten Türk sineması adına çok etkili ve anlamlı bir adımdı. Gişe ve sanat sineması arasında sıkışan ben ve benim gibi birçok insana yol gösterme açısından çok iyi bir proje. Film çekmek için tek atımlık kurşunun var. Bu şansı doğru bir şekilde kullanmak çok önemli ve çok tecrübe gerektiriyor. Bu anlamda TRT TV Filmleri Projesi, Türk sinemasının geleceği adına çok büyük bir hamle. Türk sinemasında kırılma noktası olacak." diye konuştu.

Filmin prodüksiyon açısından da dikkat çekici olduğunun altını çizen Sinan Sertel, sözlerine şöyle devam etti:

"Rap şarkıcısı Yener Çevik, bizim filmimiz için, 'Hu Hu Komşu Komşu' isimli bir şarkı yaptı. Ona bir klip çektik ve sosyal medyada hızla paylaşılıyor. İzleyici sayısı bir haftada 45 bine yaklaştı. Şarkı 15 Temmuz darbe girişiminden önce yazılmasına rağmen, sözleri tam da bugünü anlatıyor. Güzel bir tevafuk oldu. Birlik ve beraberliğe bir vurgu var. Dil ve ırk ayrımı gibi konulara dikkati çekiyor. Hatta Yener'in üzerindeki tişörtte, bir tankı çeken çekici görseli var. Darbe girişimine gösterilen direncin bir simgesi gibi."

Cemil Büyükdöğerli'nin Mete karakterini canlandırdığı filmde, Mehmet Usta, Denizhan Akbaba, Veysi Aslan, Yiğitalp Karadayı, Oğulcan Kaya, Çağan Efe Ak, Burak Oruç, Ahmet Harun Şimşek, Mehmet Acar, Nimet Gürbüz, Oğulcan Aşıkoğlu, Yaşar Uzel, Renan Karagözoğlu gibi isimler rol alıyor.

Görüntü yönetmenliğini İlker Berke'nin yaptığı filmin müzikleri ise Ali Saran imzası taşıyor.

Yapımcılığını Turgay Şahin'in üstlendiği "Bir Gün Bir Çocuk", yarın akşam 20.00'de TRT 1 kanalında izlenebilecek.

Orhan Gazi'nin yaptırdığı cami gün yüzüne çıkıyor

$
0
0

Bursa'nın İznik ilçesinde Orhan Gazi'nin yaptırdığı caminin gün yüzüne çıkarılması için yürütülen kazılarda son cemaat yeri bulundu.

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin desteği ile yürütülen kazı çalışmalarına İznik Müze Müdürlüğü başkanlık ediyor. Karabük Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Nuri Kılavuz'nun danışmanlığında yapılan kazılar Kırgızlar Türbesi karşısındaki zeytin bahçesinde sürüyor. Uzmanlar, önceki günlerde caminin son cemaat yerinin ortaya çıkartıldığını söyledi. 5 metre eninde ve 25 metre uzunluğundaki son cemaat kısmının zemini 28x28 metre ebadında pişmiş kırmızı tuğla karolardan oluşuyor.

Orhan Gazi'nin İznik'i kuşattığı sırada 1325 yılında yaptırdığı anlaşılan Osmanlı'nın en erken yan mekanlı camiinin iki cephesinde misafirlerin kalması için bölümler mevcut. Bu yapılara 'tabhane', yan mekanlıya da 'zaviyeli' deniliyor. Caminin en önemli özelliği ise çinileri. Yapı, o dönem 2 metre yüksekliğe kadar altıgen yapıdaki çinilerle süslü ve buradaki çiniler Osmanlı Devleti'nin en erken tarihli İznik çinileri olarak biliniyor. Kazılar sırasında toprak altından çok sayıda çini parçaları da çıktı.