“Dedim: yeni ay, yârin kaşları gibisin! / Dedi: Ne haddim olur? At nalına benzerim ben”Bu dizelerin sahibi, Hasankeyf mirinin kızı Selma'yı görene kadar sıradan bir din âlimi idi. Kim bilebilirdi ki bu diline pelesenk olmuş aşk, etkisi yüzyıllara yayılacak ilahi bir serenatın öncü sarsıntıları olacak ve Selma'nın gözlerinde zuhur etmiş ilahi sevda, bu sufinin kaleminden suret-i öz'e yaklaşacak.
Sevgi ve güzelliğin şairi Şeyh Ahmed-i Nişani yahut bilinen adıyla Melaye Ceziri; kadim Mezopotamya topraklarının bereketinde yeşermiş yüzlerce tasavvuf ehlinden sadece biridir. Aşkın her halini işlemiştir Ceziri. Güzellik ise her daim yanı başında yer almıştır. Evren bir aynadır ona göre, Tanrının bütün sıfatlarının yer ile gök arasına yansıdığı sonsuz bir irfan deryası. Her varlığa aşk ile bakar, âşıktır bütün yaratılmışlara.
Muhammedi hakikati aramakla geçmiştir Ceziri'nin hayatı. Mürşitlerin elinden bir kadeh içmek uğruna diyar diyar gezip durmuştur. Selma, onu öz'e ulaştıracak bir sebeptir sadece.
Ruhunu terbiye etmeden ilahi güzelliğe varmak imkânsızdır der Ceziri. Âşık ve maşuk yektir onun için. Ruh bedenden ayrılırken, bütün saflığı ile ulaşmalıdır hakikat kapısına. Selma da diğer her şey gibi bir hiçtir aslında. Kelam ve tasavvuf vadisindeki tek gerçek O'dur. Her kelimesi, her hecesi, her nefesi asıl maksuduna ve matlubuna hizmet için çıkmıştır yola… Sarhoşluğu bundandır.
Ne var ki bir tek Mela değildir bu mey ile sarhoş olan. Kırmızı Medrese'de hakikatin sırlı ummanlarında kaybolan bir derviş daha vardır. Ceziri'nin hazinesinden heybesini doldurmaya gelmiştir bu naçar. Kürtçenin Yunus'u diyenler de vardır onun için. Mahlası kuşların talebesi anlamına gelen Fakiye Teyran, Bahçesaray (Müküs) mirinin oğlu Muhammed'dir.
Rivayet odur ki kuşlarla konuşur Faki. Bir tek bilenlerin anladığı bir dildir bu. Yeryüzünde hangi alfabe ile yazılırsa yazılsın, hangi lisan ile seslendirilirse seslendirilsin, bütün dillerin üstünde bir üst dildir. Bilgelerin ve hakikate ulaşmışların dilidir. Bilmeyenler için sükût, bilenler için ilahi kelamdır. “Ehline helal, naehle haram olan” bu irfan, Faki'de Kürtçe dile gelmiştir.
Faki'nin mahbubuna seslenişi, tabiatın sırlarıyla mühürlenmiştir. Doğanın bahşettiği güzelliklerde, O'nun tecellisini aramıştır. Bahçesaray'ın eşsiz dağ ve ovalarında kuşlar ile konuşur Faki. Ağaç ile su ile.
“Ey su, ey su; sen de mi âşıksın, dertlisin? / Dalgaları etrafa savurur; durmaksızın akar, mutsuz musun?” diye seslenirken Faki, sırrını sorar suya. Sahib'in cemaline ermektir maksadı. Su ile olan muhabbetini kalp gözü ile dinleyenler, aşk bahçesinin ermişlerinden olurlar.
Kaş nedir, kirpik nedir? Ağız mesela, neyin yoludur? Yanağa sarkan zülüf müdür birliğe gölge düşüren? Dert etmemiştir Faki hikmetin dilini kim anlar diye.
Bir emirin oğludur Faki. Reddeder dünyevi bütün şatafatı. Bir cübbesini alır bir de nefsini. Aşındırmadık yol bırakmaz Mezopotamya'nın uçsuz bucaksız dağlarında ve ovalarında.
“Bir kuşa gönlünü kaptırmıştır. Her yaratılmışa o kuşu sorar. Derler ki, bir Süleyman Peygamber vâkıftır kuşların diline bir de Fakiye Teyran. Ermişlik mertebesinden sonra dengbej olur.
Gösterişsiz bir kavalı kendisine layık bulur. Anka kuşunun sesidir kavalında yankılanan. Dinleyenler put kesilir, kımıldayamaz, adeta büyülenirler.” diye anlatır Yaşar Kemal…
Fakiye Teyran, Melaye Ceziri'nin yanında yıllarca kalır. Sonra ayrılırlar ve her biri ayrı yer ve zamanlarda cemale yürürler. Seneler geçer aradan ve başka bir üstadın kalemine düşer izleri. Hakkâri'nin bir dağ köyünden çıkıp dünya edebiyatına ölümsüz eserler bırakmış Ahmed-i Hani, ikisini de hayır ile yâd eder. Aşkın en güzel anlatıcılarındandır Ahmed-i Hani. Kalemi, dokunaklı hikâyelerin nüvelerini atar edebiyatın karanlık dehlizlerine. Mürekkebinden dökülen izler, silinmez bir ukde bırakır okuyanların içinde. Mem ile Zin'in hikâyesi de; Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi efsaneleşmiştir üstadın kaleminde. Mem ile Zin'in destansı aşkları, Kırmızı Medrese'nin ayak bastığı topraklarda yeşermiş, oradan bütün dünyaya binlerce dize ile yayılmıştır.
Cizre, 16. yy itibarıyla Kürt tasavvuf edebiyatının kaynağı gibi görünse de, esas itibarıyla Kürt coğrafyasının birçok yerinde, çok sayıda önemli tasavvuf âlimleri yetişmiş ve öğretileri günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Nakşibendilik gövdesine Halidilik aşısı yapmış Halid bin Ahmed ya da bilinen adı ile Mevlânâ Halid-i Bağdadi de bunlardan biridir. İslam dünyasında, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'den sonra “Mevlânâ” lakabıyla anılan ve bu isimle ünlenen ikinci kişi olduğuna bakılırsa, etkinlik alanı anlaşılmış olur.
Medreseler, tekkeler, dergâhlar; manevi doygunluğa ulaşmanın hasreti ile tutuşan nice gariplerin uğrak yeri olagelmiştir. Baba Tahir'den Molla Gürani'ye; Şeyh Abdulkadir Geylani'den Bediüzzaman Said Nursi'ye; Melaye Bate'den İbn-i Hallikan'a; sessiz birer çığlık gibi asırlar boyu yankılanmışlardır faniliğin ortasında.
Mezopotamya coğrafyası, bu kadim kültürü diri tutan yüzlerce irfan yuvasına, günümüzde dahi ev sahipliği yapmaya devam etmektedir.
Kürtçe tasavvuf dünyasının bu önemli âlimleri ve eserleri, TRT Kurdi ekranlarında farklı programlarla seyirciye ulaştırılıyor. Kanal bu konuda 4 başarılı programa imza atıyor.
Seyda (Seyda)
Medrese kültürü TRT Kurdî; ekranlarında tekrar canlanıyor. Bir kanaat önderi olarak Seydaların, günümüz problemlerine bakışlarının yer alacağı program “Seyda” Dr. Vecihi Sönmez'in sunumuyla, cuma günleri, saat 20.15'te izleyicilerle buluşuyor.
Mêvanê Dilan (Gönüllerin Misafiri)
Abdulvasi Yaz'ın sunumuyla, TRT Diyarbakır stüdyolarında cuma günleri saat 16.00'da ekranlara gelen Mêvanê Dilan (Gönüllerin Misafiri), dini meseleleri Kur'an-ı Kerim ve hadislerden referanslarla yorumlayıp izleyiciye aktarmaktadır.
Qesî;devan (Kasidevan)
Yüzyıllar süren serüvenlerinin ardından günümüze kadar ulaşmayı başarmış, müzik ve din kültürünün ahenkle harmanlandığı kasideler; Grup Tillo'nun eşsiz yorumları ile cumartesi akşamları saat 20.15'te TRT Kurdî; ekranlarında.
Melayê Cezirî; Okumaları
Kürt edebiyatının en önemli emektarlarından; şair, filozof, din âlimi Melayê Cezirî;'nin günümüze ulaşan eserleri, elyazması nüshaları ve edebiyata bakış açısı, Prof. Dr. Abdülbaki Turan'ın okumaları ile TRT Kurdî; ekranlarında yeniden gün yüzüne çıkıyor.