Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

2. Abdülhamit'in hayatı dizi oluyor

$
0
0

"Diriliş Ertuğrul" ve "Filinta" gibi dizileri ilgi gören TRT'de de Sultan 2. Abdülhamit'in hayatını konu alan yeni bir yapım izleyici ile buluşacak.

Son yıllarda tarihi dizelere ilginin artması ile döneme damga vuran karakterleri konu alan projelere yeni̇leri̇ ekleni̇yor.

"Diriliş Ertuğrul" ve "Filinta" gibi dizileri ilgi gören TRT'de de Sultan 2. Abdülhamit'in hayatını konu alan yeni bir yapım izleyici ile buluşacak.

"Filinta" dizisinin yapımcısı Yusuf Esenkal, yeni dizi projesi "Abdülhamit" hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Aynı sette yeni bir dizi hazırladıklarını belirten Esenkal, "Eylül ayından itibaren inşallah yine TRT ekranlarında Abdülhamit dizisini izleyemeye başlayacağız." dedi.

Bazı dizilerin gerçek olmayan, kurgusal bir kahraman üzerine yazıldığına dikkati çeken Esenkal, "Fakat 'Abdülhamit' tamamen gerçek karakterlerden oluşan, o çetrefilli dönemi yansıtan ve o dönem yaşananları kronolojik olarak anlatacak bir dizi olacak. Bu yönleriyle daha farklı ve büyük bir proje olacak." ifadelerini kullandı.

"Çekimlerde Yıldız Sarayı da kullanılacak"

Dizide, sete ek olarak Yıldız Sarayı'nın da çekimlere dahil edileceğini ifade eden Esenkal, yeni bir set hazırlamaya gerek görmediklerini kaydetti.

"Amacımız, doğru tarih bilinci oluşturmak"

Projenin TRT tarafından incelendiğini aktaran Esenkal, "TRT'nin doğru tarih bilinci oluşturmak için geçmişte yaşananlardan dersler sunan çalışmaları ortada. Bizim de amacımız, geçmişte yaşananları ekrana yansıtıp insanların hem o dönemi doğru bir şekilde öğrenmesini sağlamak hem de bu döneme dair mesajlar vermek." değerlendirmesini yaptı.


Alevi ve Sünni kanaat önderlerinden birlik vurgusu

$
0
0

Adıyaman'ın Kahta ilçesinde düzenlenen lokma etkinliğinde bir araya gelen Alevi ve Sünni kanaat önderleri, birlik ve beraberlik vurgusu yaptı.-

Adıyaman'ın Kahta ilçesinde düzenlenen lokma etkinliğinde bir araya gelen Alevi ve Sünni kanaat önderleri, birlik ve beraberlik vurgusu yaptı.

İlçeye bağlı Ortanca köyündeki Derviş Yusuf Ziyareti'nde tertiplenen lokma etkinliğinde buluşan kanaat önderleri, kardeşlik mesajı verdi.

Etkinliği organize eden Alevi Dedesi Hüseyin Turan, gazetecilere yaptığı açıklamada, savaşların durması, kanın akmaması, barış ve huzurun hakim olması için dua ettiklerini söyledi. Burada mezhep olarak asla ayrım yapmadıklarını vurgulayan Turan, "Değişik mezheplere mensup olmamıza rağmen birbirimizi can gibi, kardeş gibi seviyoruz." dedi.

İstanbul'dan etkinlik için gelen Alevi Dedesi İsmail Büyükşahin de insanların farklı mezheplere sahip olmasının bir zenginlik olduğunu söyledi. Terör olaylarının kendileri için büyük bir tehlike olduğunu dile getiren Büyükşahin, "Türkiye'mizde yaşanan terör olayları bizim için, Türkiye için büyük bir lekedir. Bu olaylar asla Türkiye'ye yakışmamaktadır. Bizim birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var." diye konuştu.

Zeytinyağı müzesi'ne dönüştürülüyor

$
0
0

Hatay'ın Altınözü ilçesinde yaklaşık 300 yıl önce kurulan ve geleneksel yöntemlerle zeytinyağı üretilen tesis, restorasyon çalışmasıyla birlikte zeytinyağı müzesi haline getiriliyor.

Hatay'ın Altınözü ilçesinde bir zamanlar zeytinyağı tesisi olarak kullanılan, ancak teknolojinin gelişmesi sonucu atıl durumda kalan yaklaşık 300 yıllık tesis, restore edilerek "zeytinyağı müzesi" haline getiriliyor.

Eskiden köy olan ve günümüzde mahalle statüsüne kavuşan Tokaçlı'da yer alan, taş yapıdan oluşan, içerisinde zeytinyağı saklama depoları bulunan, atla zeytin kırımından, kuyularda zeytinyağının tutulmasına kadar tamamen geleneksel üretimin yer aldığı tesis, yapılan restorasyonla adeta yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.

Tokaçlı muhtarı İbrahim Çilingir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, zeytinciliğin köylerinin en önemli gelir kaynaklarından biri olduğunu, bir zamanlar hemen her evin önünde atla zeytin kırılan taşların bulunduğunu söyledi.

Köylerinde bir zamanlar aktif olarak kullanılan, insanların zeytinyağı çıkardığı bir tesisin yer aldığını anlatan Çilingir, ancak buranın zaman içerisinde teknolojik gelişmelerle atıl duruma geldiğini ve kullanılmadığını kaydetti.

Binanın bakımsızlık nedeniyle yıkılmaya başladığına işaret eden İbrahim Çilingir, 3 yıl önce bir vakfın desteğiyle kolları sıvayarak tesiste restorasyon çalışmasına başladıklarını belirtti.

Tarkan'a düğün hediyesi 'ahşapkari tablo'

$
0
0

İstanbul'da tekniğini ve ismini bulduğu "ahşapkari" sanatı ile tavla zarı büyüklüğündeki doğal ahşap parçaları boya kullanmadan birleştirerek eserler yapan 60 yaşındaki Mehmet Şakir Ünlü, bu ay evlenen Tarkan için hazırladığı tabloyu sanatçıya hediye etmek istiyor.

stanbul'da tekniğini ve ismini bulduğu "ahşapkari" sanatı ile tavla zarı büyüklüğündeki doğal ahşap parçaları boya kullanmadan birleştirerek eserler yapan 60 yaşındaki Mehmet Şakir Ünlü, bu ay evlenen Tarkan için hazırladığı tabloyu sanatçıya hediye etmek istiyor.

İstanbul'da uzun yıllar reklam işleriyle uğraşan Ünlü, bu süreçte ahşap sanatına ilgi duymaya başladı ve araştırmaları sonucu yaklaşık 4 yıl önce tekniğini ve ismini kendi bulduğu sanata yöneldi.

Atatürk, Meryem Ana, Hazreti İsa, Madonna, Yeşil Türbe, kılıç kalkan oyunu figürlü tablolar yapan Ünlü, son olarak hayranlık duyduğu sanatçı Tarkan'ın tablosunu hazırlamaya başladı. Ünlü, bu tabloyu bitirip Tarkan'a düğün hediyesi olarak vermeyi hedefliyor.

Eserlerini, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki Ulusal Bursa Kültür Sanat Festivali'nde de sergileyen Mehmet Şakir Ünlü, ahşapkari sanatını ahşabın doğal renklerinden ve parçacıklarından yaptığını söyledi.

Boya ve benzeri malzemeler kullanmadığını belirten Ünlü, saç ve sakal gibi vurgulu tonların bulunduğu bölgelerde ise ahşap kaplamadan yararlandığını ifade etti.

Yoğun çalışması halinde tabloyu 15-20 günde bitirebileceğini belirten Ünlü, "Tarkan'ı seviyorum, güzel bir sanatçı. Kendisine düğün hediyesi olarak bu tabloyu vermek istiyorum. Umarım çabalarımdan sonuç alırım ve Tarkan'a bu tabloyu ulaştırırım." diye konuştu.

Cannes'da ödüller dağıtılacak

$
0
0

Cannes Film Festivali'nin ödülleri bugün sahiplerini bulacak.

Cannes Film Festivali'nin ödülleri bugün sahiplerini bulacak.

Yönetmen Woody Allen'in yarışma dışı kategoride yer alan "Cafe Society" filminin gösterimiyle açılan festival, sona erecek.

Başkanlığını "Mad Max" serisi filmlerin yönetmeni George Miller'in yaptığı jüri, 21 film hakkındaki değerlendirmelerini açıklayacak.

Festivalde yarışanlar arasında, yönetmenler Pedro Almodovar, Ken Loach, Sean Penn, Xavier Dolan, Paul Verhoeven ve Dardenne kardeşlerin filmleri de bulunuyor.

Festivalde, Allen'in "Cafe Society" filminin yanı sıra Steven Spielberg'in "The BFG" ve Jodie Foster'ın "Money Monster" filmleri de yarışma dışı filmler bölümünde gösterildi.

Törende bu yıl Altın Palmiye Onur Ödülü Fransız aktör Jean-Pierre Leaud'e verilecek. Leaud, Fransız Yeni Dalga akımının kurucularından François Truffaut'un filmlerindeki Antoine Doinel karakterini canlandırmış ve pek çok filmde rol almıştı.

Diğer taraftan festival yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleşti. Polisin yanı sıra toplamda 400 asker ve jandarma da festival alanı ve çevresinde görev yaparken, şehrin tümünde 500 güvenlik kamerası kullanıldığı bildirildi.

Türkiye' sergisi ziyarete açıldı

$
0
0

Dışişleri Bakanlığınca, Dünya İnsani Zirvesi kapsamında düzenlenen ve fotoğraflarının AA'nın arşivinden oluştuğu "İnsanlık İçin Birleşen Millet, Türkiye" sergisi, uluslararası katılımcılarından büyük ilgi görüyor.

Dışişleri Bakanlığınca, Dünya İnsani Zirvesi kapsamında düzenlenen "Turkey, A Nation United for Humanity/İnsanlık İçin Birleşen Millet, Türkiye" sergisi, uluslararası katılımcılarından büyük ilgi görüyor.

Zirve girişinde kurulu çadırda yer alan sergiyle ilgili AA muhabirine açıklamada bulunan sergi küratörü Nihal Varlı, sergide Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) ile Türk Kızılayı'nın uluslararası alanda ekonomik, sosyal, kültürel katkılarının, acil ve geniş zamanlı insani yardım çalışmalarının fotoğraflar ve videolar desteğiyle interaktif olarak yansıtıldığını anlattı.

Sergide yer alan fotoğrafların Anadolu Ajansı'nın (AA) arşivinden oluştuğunu hatırlatan Varlı, şöyle konuştu:

"AA'nın kurumlarımızın çalışmaları esnasında çektiği fotoğrafları ayrı ayrı kategorize ettik, 'Yardım Ulaştırıyoruz', 'Acıyı Paylaşıyoruz', 'Önemsiyoruz', 'Gülücük Yayıyoruz' gibi üst başlıklarla sergiliyoruz. Sergide Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat katıldığı çalışmaların fotoğrafları da yer alıyor."

Sergide kurumların sadece insani yardım çalışmalarının değil, ayın zamanda yatırımlarının, oluşturdukları iş sahalarının da videolarının bulunduğunu aktaran Varlı, görüntülerin ise Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun arşivlerinden oluştuğunu kaydetti.

Sergiyi ziyaret eden İngiliz Parlementosu Lordlar Kamarası üyesi Baroness Emma Nicholson da serginin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ederek, şu düşüncelerini paylaştı:

"Türk Kızılayı dünya yardım organizasyonları içerisinde, amacından hiç sapmadan, sürekliliğini devam ettiren en güçlü organizasyonlardan biri. Ben de Kuzey Irak'ta, Musul'da Türk Kızılayı ve Kızıl Haç ile birlikte bulunma şansına sahip oldum. Türk Kızılayı'nın ne kadar fedakar, olağanüstü işler yaptığına birebir şahit oldum."

Sergi, Dünya İnsani Zirvesi boyunca ziyaretçiler tarafından gezilebilecek.

Erkan abilerini bağırlarına bastılar

$
0
0

Geçtiğimiz günlerde Cihangir'de kendisini görüntüleyen muhabirlere tatsız olaylar yaşayan Erkan Can, gönül aldı

Yaşananlardan büyük üzüntü duyan usta oyuncu, basın mensuplarıyla buluşup özür diledi.

Gazeteciler de Erkan Can'ı sevdiklerini söyleyerek uzunca sohbet ettiler.

“Bu tatsız olay için hepinizden özür diliyorum. Ben böyle bir insan değilim” diyen sanatçı daha sonra gazetecilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

Altın Portakal ödüllü sanatçı kâğıt mendil satarak geçiniyor

$
0
0

Türk sinemasına uzun seneler hizmet veren ve Altın Portakal ödülü alan ‘Maden' filminde ışık şefi olan Ömer Ekmekçi, Beyoğlu'nda kâğıt mendil satarak geçiniyor.

Bin 200 lira emekli maaşı aldığını ancak yetmediğini söyleyen Ekmekçi, kendisine yardım eli uzatılmasını bekliyor. Ömer Ekmekçi, Antalya 15. Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film ödüllü ‘Maden'de ışık şefi olarak ödül aldı. Birçok filmde de ışık şefliğini yapan 76 yaşındaki Ömer Ekmekçi, bin 200 lira emekli maaşıyla geçinemeyince İstiklal Caddesi'nde kâğıt mendil satarak yaşamını sürdürüyor. Tarlabaşı'nda oturduğu eve 500 lira kira verdiğini söyleyen Ömer Ekmekçi, yardım istiyor. Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney, Kadir İnanır dahil bütün artistlerle çalıştığını söyleyen Ömer Ekmekçi, “Fatma Girik'in suratına pudra bile sürmüşlüğüm var. Işıkçı olarak sinema sektörüne 50-60 sene hizmetim var. Emekliyim ama kirada oturuyorum. İş olduğu zaman çağrıyorlar ve gidiyorum. Hastalıklarımla da mücadele ediyorum. Ciğerlerimden ve dizlerimden rahatsızlığım var. Vücudumda kaşınan yerler anında sivilce oluyor. Sandalyeden düşünce de yüzümden yaralandım.” dedi. ‘Şeytan' lakaplı Ömer Ekmekçi'yi tanıdığını belirten Yeşilçam Sokak'taki Sinemacılar Cafe'de çaycılık yapan Zülfikar Öner “Kendisi çok zor durumda. Yolda kâğıt mendil satıyor. İyi durumda değil. Kimsesizler Yurdu'na götürüyorlar. Giydiriyorlar yediriyorlar ama durmuyor. Sonra bir bakıyorsunuz tekrar çıkmış gelmiş. Ödül alan Maden filminin ışık şefiydi. Birçok sinema filminin de ışık şefiydi.” diye konuştu.


Beethoven'nın 9. Senfoni'si Süreyya Operası'nda

$
0
0

Avrupa'da her seslendirilişinde büyük bir yankı uyandıran Ludwig van Beethoven'nın 9. Senfoni'si, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu ve Orkestrası tarafından Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi'nde seslendirildi.

Klasik müzik eserlerinin içinde gerek müzikal, gerek içerdiği hümanist mesajlar ile insanlığa armağan edilmiş bir başyapıt olarak kabul edilen 9. Senfoni için müzikseverler salonu erken saatlerde doldurdu. Dört bölümden oluşan senfonide, Murat Kodallı orkestra yönetmeni, Arda Agoşyan koro şefi, Evren Ekşi soprano, Özge Belen mezzosoprano, Hüseyin Likos tenor, Zafer Erdaş bas olarak sahne aldı.

Türk tiyatrosunu SchweInfurt'a getirdik

$
0
0

Oyuncu ve yönetmen Engin Seçgin, 10 yıl Almanya Şehir Tiyatrosu'nda oyunculuk yapmış ve hâlâ da oynamaya devam ediyor. Kurduğu ‘The Companies' ile Almanya'da Türkçe oyunlar sergileyen oyuncu, “Almanya'da doğdum, büyüdüm fakat Türkçe düşünüyorum ve rüya görüyorum.” dedi.

Almanya'da “The Companies” adlı bir tiyatro kuran oyuncu ve yönetmen Engin Seçgin, tiyatroda Türk oyunları sahnelediğini, oyunların Alman ve Türk izleyiciler tarafından büyük ilgi ile karşılandığını söyledi. Almanya'da doğup büyüdüğünü belirten Seçgin, çocukluğundan beri sahneyi hayal ettiğini, 17-18 yaşlarındayken, arkadaşlarının da aralarında yer aldığı bir grup tarafından Schweinfurt'ta sahneye konulan amatör bir oyunu izlerken, o oyunun içinde bulunma isteği duyduğunu anlattı. Seçgin söyle konuştu: “Okuma provası yapıyorlardı, bir kişi eksikti. Yönetmen teksti okumamı istedi, okudum, sonra da oynamamı istedi. Yani, tiyatroya alaylı olarak başladım.”

Sonradan dahil olduğu tiyatro grubunu “Mozaik Tiyatro” adlı bir dernek olarak hayata geçirdiğini ve başkanı olduğunu aktaran Seçgin, “Mozaik Tiyatro'ya Türkiye'den Devlet Tiyatroları'ndan Semih Sergen, Yavuz İmsel, Erden Alkan gibi hocaları getirdim. Bu hocalarımla yoğun bir usta-çırak ilişkisi geçirdim. Sahnede pişerek serüvenim başladı. O dernek, bir süre sonra dağıldı.” diye konuştu.

“Türkçe tiyatro yapmayı özlediğimi fark ettim”

Seçgin, “Tiyatro yapacağız, eğleneceğiz diye başladığım iş, iki ayda bir oyun çıkardığım profesyonel bir yere evrildi.” dedi, 10 sene Almanya Şehir Tiyatrosu'nda oynadığını, hala da oynamaya devam ettiğini anlattı. Derneğin kapanmasının ardından Türk tiyatrosundan on yıl boyunca koptuğunu dile getiren Seçgin, “On yılın sonunda Türkçe tiyatro yapmak istediğimi fark ettim tekrar. ‘The Companies'i kurdum, böylece Schweinfurt'a ilk Türk tiyatrosunu biz getirdik.” dedi. Seçgin, ‘The Companies' bünyesinde ilk olarak Ray Cooney'in “Hangisi Karısı” oyununu sahnelediklerini ifade etti, oyunun süpervizörlüğünü usta tiyatrocu Haldun Dormen'in yaptığını söyledi.

“Tiyatromuzun ismini Haldun Dormen koydu”

“Almanya'da doğdum büyüdüm fakat Türkçe düşünüyorum ve rüya görüyorum.” ifadesini kullanan Seçgin, “En başta bu işe başlamamın nedeni Türkçe oyun oynamak istememdi. Türk tiyatro kültürünü buradaki insanlarla, özellikle Almanlarla paylaşma isteğimdi. Haldun Dormen'le de çalışmak istiyordum. Schweinfurt'ta çok şey yaşadım ve burada yapmak istedim bu işi. Hedefim kesinlikle amatör değil profesyonel bir tiyatromuzun olmasıydı. Tiyatromuzun ismini Haldun Dormen koydu.”

Seçgin, Türkiye'de “Ne Münasebet”, “Filinta” gibi dizilerde rol aldığı bilgisini vererek, tiyatrosunun muhit olarak sadece Almanya'ya bağlı olmadığını, Türkiye dahil dünyanın her yerinde oyun sahnelemek istediğini kaydetti.

“Ben tiyatrodan geliyorum. Sinema ve televizyon işi yapıyor olsam da tiyatrodan kopmam söz konusu olamaz.” düşüncesini dile getiren Seçgin, “Bu iş tek kurşunluk bir iş değil, tiyatro ve başka yerlerde de oynamaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.

Hasbahçe'de Geleneksel Okçuluk Yarışması

$
0
0

Kağıthane Belediyesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen okçuluk yarışması her yıl olduğu gibi bu yıl da Sadabad Yaz Etkinlikleri kapsamında Hasbahçe Güreş Sahası'nda gerçekleştirildi. Katılımın yoğun olduğu okçuluk yarışması; geleneksel, modern ve atlı olmak üzere üç farklı kategoride yapıldı.

Bu yıl Macaristanlı okçuların da katıldığı yarışmada, koşan at üzerinden yapılan atlı kategorisi yarışması, etkinliğe ayrı bir renk kattı. Yaklaşık 50 sporcunun yarıştığı müsabakalar, tarihi ve modern atış tekniklerinin sunulduğu teatral gösteriyle başladı. Türk okçuluk tarihinin temsili olarak anlatıldığı programda okçuluğun önemi anlatıldı; yaylar ve kıyafetleri ile sahne alan okçuluk ekibi tarafından gösteriler sergilendi. İstanbullulara unutulmaz bir gün yaşatan ekip, Türk okçuluk eğitimi, geleneksel ok atışları, atış duruşları ve savaşlarda ok kullanımı gibi alanlarda okçuluk kültürünü tanıttı. Islık oku, hedef ve menzil atışları yapan okçular, çeşitli modern ve geleneksel ok atış kategorilerinde yarıştı. İçinde 10 adet çeyrek altın bulunan küpü vurma yarışması ise büyük ilgi gördü. Sporcular, içinde 10 adet çeyrek altın bulunan küpü vurmak için kıyasıya yarıştı. Küpü tam ortasından vurmayı başaran Lütfullah Özçay, küpün içerisinde yer alan ödülü kazandı. Yarışlar sonunda dereceye giren yarışmacılara protokol tarafından ödülleri verildi. Okçuluk Yarışması'na Kağıthane Kaymakamı Hasan Göç, belediye başkan yardımcıları Mevlüt Öztekin ve Ömer Kır'ın yanı sıra yurt dışından gelen Macaristan Dışişleri Bakanlık Müsteşarı Istvan Nikola, Macaristan Büyükelçisi Gabor Kiss, Macaristan Başkonsolosu Balaz Heindrich ve Macar Kültür Merkezi Müdürü Gabor Fodor da katıldı.

1 milyon 200 bin liradan satışa çıkacak

$
0
0

Osmanlı dönemine ait 16. yüzyıldan kalma sade işçilikli tombak miğfer, Nişantaşı Müzayedenin gerçekleştireceği 60. müzayedede, 1 milyon 200 bin lira açılış fiyatıyla satışa sunulacak.

Osmanlı dönemine ait 16. yüzyıldan kalma sade işçilikli tombak miğfer, Nişantaşı Müzayedenin gerçekleştireceği 60. müzayedede, 1 milyon 200 bin lira açılış fiyatıyla satışa sunulacak.

Nişantaşı Müzayedenin sahibi Ali Ulukaya, The Sofa Hotel'de yarın gerçekleştirilecek müzayedeye ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, 60. müzayedede, son yılların en önemli eserlerinden oluşan 199 eserin sanatseverlerle buluşacağını aktardı.

Eserlerin farklı koleksiyonlardan geldiğini dile getiren Ulukaya, müzayedeye ilişkin şu bilgileri verdi:

"Türkiye'nin en önemli koleksiyonlarından birine ait 16. yüzyıl tombak miğfer ve kahvedan, Osmanlı döneminden kalma 12.05 karat elmas taşlı küpe ve 7.45 karat elmas kolye, III. Napolyon dönemine ait eski kesim pırlanta ve zümrüt taşlı hem yüzük hem kolye ucu olarak kullanılabilen broş, billur, opalin ve Çeşm-i Bülbül'den oluşan Beykoz koleksiyonları müzayedede yer alıyor."

Osmanlı dönemine ait çok sayıda eserin yer aldığı müzayedede ayrıca Türkiye'deki müzayedelerde ilk defa satışa çıkan Sultan II. Abdülhamid tuğralı gümüş sehpa da sanatseverlerle buluşacak.

İdomeni kampında bulunan sığınmacılar tahliye ediliyor

$
0
0

Yunanistan'ın Makedonya sınırındaki İdomeni kampında bulunan sığınmacılar, Yunan polisi tarafından ülkenin kuzeyindeki diğer kamplara götürülmek üzere tahliye ediliyor.

Yunanistan'ın Makedonya sınırındaki İdomeni kampında bulunan sığınmacılar, Yunan polisi tarafından ülkenin kuzeyindeki diğer kamplara götürülmek üzere tahliye ediliyor.

Sabah saatlerinde başlayan ve çok sayıda emniyet mensubunun katıldığı helikopter destekli tahliye operasyonu devam ediyor. Yaklaşık 500 sığınmacı otobüslere bindirilerek diğer sığınmacı kamplarına yerleştirilmek üzere bölgeden ayrıldı.

Tahliye operasyonunu yürüten Yunan polisi, basın mensuplarının İdomeni'deki sığınmacı kampına girmesine izin vermiyor. Sınırın Makedonya tarafındaki tel örgülere yakın bölgelerden görüntü almak isteyen basın mensupları da sınıra yaklaştırılmıyor.

Yunanistan yetkililerince dün yapılan açıklamada, tahliye operasyonu sırasında sığınmacıların zorlanmayacağı ve şiddet kullanılmayacağı belirtilmişti.

Tahliyenin bir haftadan uzun sürebileceğine işaret eden yetkililer, İdomeni'deki kampın boşaltılmasıyla iki aydan daha uzun süre sığınmacılar tarafından ulaşıma kapalı tutulan uluslararası demiryolunun da yeniden açılabileceğini söyledi.

Trafolar üç boyutlu resimlerle süsleniyor

$
0
0

Balıkesir'deki Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri, merkez Karesi ilçesindeki 10 trafoyu, tarihi değerlerin üç boyutlu resimleriyle süslüyor.

Balıkesir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Karesi Belediyesi iş birliğinde başlatılan "Trafo Renklendirme Yarışması" kapsamında merkez Karesi ilçesinde 10 noktadaki trafolar, üç boyutlu resimlerle süslenmeye başlandı.

Karesi Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, "Trafo Renklendirme Yarışması"na katılan fakülteden öğretim üyeleri ve öğrenciler, 2'şerli gruplara ayrılarak, Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Karesi Beyi, Sarı Kız, saat kulesi, şadırvan gibi Balıkesir'in tarihi değerlerini üç boyutlu olarak trafolara çiziyor.

Yarışma kapsamında yapılan ve derinlik hissi veren eserler, vatandaşlardan da ilgi görüyor.

Karesi Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, projeyi ilçeye estetik görünüm kazandırmak, sanatı sokaklara ve binalara yansıtarak vatandaşlara hissettirmek için başlattıklarını bildirdi.

Jamala Kiev'de konser verdi

$
0
0

Eurovision Şarkı Yarışması'nda, "1944" adlı şarkısıyla birinciliği elde eden Kırımlı Tatar sanatçı Jamala, Ukrayna'nın Başkenti Kiev'de konser verdi.

Eurovision Şarkı Yarışması'nda, "1944" adlı şarkısıyla birinciliği elde eden Kırımlı Tatar sanatçı Jamala, Ukrayna'nın Başkenti Kiev'de konser verdi.

Konser öncesinde düzenlenen basın toplantısına katılan Jamala, basın mensuplarının sorularını cevapladı.


Hasankeyf tarihi ve kültür varlıkları ile taşınacak

$
0
0

Ilısu Barajı'nın tamamlanması ile su altında kalacak Hasankeyf'teki tarihi eserler yeni yerleşim birimine taşınmaya hazırlanılıyor.

Ilısu Barajı'nın tamamlanmasıyla suyun altında kalacak Hasankeyf'teki tarihi eserler, yeni yerleşim birimine taşınarak ilçenin tarihi ve kültürel dokusu korunacak.

Ilısu Baraj Gölü altında kalacak tarihi Hasankeyf'in yeni yerleşim yeri ile ilgili çalışmalar sürüyor. Belediye ve İlçe Jandarma Komutanlığı dışında bütün kurumların taşındığı yeni yerleşim yerine Ilısu Barajı ve HES Projesi Kültürel Varlıkları Koruma ve Kurtarma Çalışmaları kapsamında getirilecek tarihi ve kültürel eserler, buradaki Kültür Parkı'nda sergilenecek.

Çalışmalarda El-Rızk Cami minaresi, Kızlar Cami, Sultan Süleyman Han Cami giriş kapıları, Koç Cami, İmam Abdullah Türbesi ve Zaviyesi, Zeynel Bey Türbesi, hamam, kale kapısı gibi tarihi yapılar parça ve bütünsel olarak taşınacak. Taşıma işine ilk olarak kasım ayında Zeynel Bey Türbesi ile başlanacak.

Hasankeyf Kaymakamı Faruk Bülent Baygüven, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zeynel Bey Türbesi'nin taşınmasına ilişkin ihale sürecinin tamamlandığını bildirdi.

Taşınacak eserlerin yeni yerleşim birimindeki Kültür Parkı içerisine veya çevresine yerleştirileceğini kaydeden Baygüven, şöyle konuştu:

"Yeni ilçe de tarihi eserleri bünyesinde barındıracak. Ziyaretçiler gelip, görebilecek. Bu eserler, barajda su tutulmasıyla oluşacak göl havzası kıyısında kalacak. Olayın kültürel ve tarihi boyutu dışında turizm boyutu da olduğu için el sanatlarına yönelik projeler de hayata geçirilecek. Keçe, kilim, kök boya yeniden canlandırılacak. Bununla ilgili esnafımızla görüşüyoruz. Üretilecek yöresel ürünler de satışa sunulacak."

'Kabuğuna çekilmeyen insanların hikayesi'

$
0
0

TRT TV Filmleri Projesi kapsamında çekilen 33 filmden biri olan "Bünyamin", yarın "TRT Ev Sineması" kuşağında izleyiciyle buluşacak.

Yönetmen Serdar Gözelekli, "Bünyamin çok ilginç bir film oldu gerçekten. Örneğini veremiyorum. 'Neye benziyor?' diye soruyorlar ama cevabı yok. Absürtlüğün içinde ayakları yere basan bir hikaye." dedi.

TRT TV Filmleri Projesi kapsamında çekilen 33 filmden biri olan "Bünyamin", yarın "TRT Ev Sineması" kuşağında izleyiciyle buluşacak.

Filmin yönetmeni Serdar Gözelekli AA muhabirine yaptığı açıklamada, başrollerini Serkan Ercan, Görkem Yeltan'ın paylaştığı filmin çekimlerinin yaklaşık 1 ay sürdüğünü, genç ve keyifli bir ekiple çalıştıklarını söyledi.

Senaristin genç yaşına rağmen algılarının çok açık olduğunu ve gelecek vaat ettiğini aktaran Gözelekli, senaryoyu okuduğunda çok heyecanlandığını anlattı.

Filmi, "Hayal" karakteri üzerine kurduklarını kaydeden yönetmen şöyle konuştu:

"Bünyamin'de, çok yapılmış bir konu olan, 'bir yazarın yazdığı hikayedeki karakterin canlanması' üzerine gidiliyor. Biz bunu bambaşka bir şekilde işledik. Absürte ve Amerikan klişelerine dayadık. İzleyici kendisinden çok şey bulacak. Hayal, hiçbir işi yolunda gitmeyen, yeni boşanmış, çocuğunun velayetini üzerine alamayan, depresyonda bir karakter. Hayata tutunmaya çalışıyor ve bu arada karşısına Bünyamin çıkıyor. Hayal de Bünyamin'le beraber kendi kendine rehabilite oluyor."

Fantastik türündeki "Bünyamin"in senaryosu, 1995 doğumlu genç senarist Nurhan Elif Özer'e ait.

Serkan Ercan'ın "Bünyamin" karakterini canlandırdığı filmde, Funda Güray, Deniz Karaoğlu ve Hikmet Karagöz de rol alıyor.

İzmir'in en büyük 'levanten köşkü'ne restorasyon

$
0
0

Osmanlı döneminde İzmir'de ticaretle uğraşan İskoç Paterson ailesince kullanılan ve 30 yıldır atıl bulunan, kentin en büyük "levanten köşkü" restore edilecek.

Osmanlı döneminde İzmir'de ticaretle uğraşan İskoç Paterson ailesince kullanılan ve 30 yıldır atıl bulunan, kentin en büyük "levanten köşkü" restore edilecek.

İzmir Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, 30 yıldır atıl bulunan 157 senelik Paterson Köşkü'nün restorasyonu için 13 Haziran'da ihale düzenlenecek.

Kentin önemli sivil mimari örnekleri arasında gösterilen köşk, restorasyonun ardından, kültür amaçlı kullanılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilecek. Restorasyonla, köşkün özgün mimarisine uygun olmayan tadilatlar da eski haline döndürülecek.

Sevda Kuşun Kanadında

$
0
0

Sevda Kuşun Kanadında, statükonun üretmiş olduğu oryantalist formel/kurumsal yapı marifetiyle gerginliklerin zamanla kanlı çatışmalara dönüştüğü zaman dilimini ele alması bakımından birinci dereceden bizim hikâyemiz... Sevdası kuşun kanadında kalmış o günün gençleri, şimdilerde dökülmüş ak saçlarıyla torunlarına dokunaklı anılarını paylaşmakla meşguller.

Satır aralarında düşünsel hikâyemizin bulunduğu bir TRT dizisi Sevda Kuşun Kanadında. Modern tasallutun paradoksundan kurtulmaya çabalayan ve çoğu kez taklitten kurtulamamanın dramatik hikâyesi.

Hikâye dediysek, fantastik bir hikâye değil. Acıların bile konuşulamadığı, oldukça realist ve oldukça çatışmacı bir dönemden bahsediyoruz. Başından beri Cumhuriyet döneminde, simgeler ve tercihler üzerinden gelişen bir çatışma hep var oldu. Aydınlarla millet ve ikisini militer yöntemle gütmeye müheyya yönetici elitist bir yapı arasında gerilim yüklü psikolojik bir harp yürütüldü. İdeolojileriyle görünür kılınmayan ama simgeler ve tercihler üzerinden gelişen bir çatışma yaşandı ve kan döküldü.

Tartışmaların, eleştirilerin fitili ilkin Batı'da ateşlendi. O ateş bizim coğrafyaya da sıçradı ve canımızı yaktı.

Batı dünyasında tartışmalar ve eleştiriler, daha çok Antonio Gramsci'nin Hapishane Defterleri ile Aydınlar ve Toplum, Julien Benda'nın Aydınların İhaneti, J. Paul Sartre'ın Aydınlar Üzerine, A.W. Gouldner'in Entelektüelin Geleceği, Michel Foucault'nun Entelektüelin Siyasi İşlevi, Edward Said'in Entelektüel, Zygmunt Bauman'ın Yasa Koyucular ve Yorumcular, Noam Chomsky'nin Modern Çağda Entelektüellerin Rolü, Karl Marx'ın Das Kapital, Engels, Hegel gibi isim ve eserleri etrafında oluştu.

Bizde, 1928 -harf devrimi ile- sonrası aydın, bizatihi dönemin siyasal pergeline göre değer buldu. Bu nedenle aydın, entelektüel, bilim adamı, akademisyen, sanatçı sıfatıyla anılanlar, çoğunlukla birinci elden yerli kaynakları okuyamaz, Osmanlıca bilmez ve kendisini Batılı-Oryantalist merkezlerin tercümeleri ile tanır. Bununla taraf olur, hakikati keşfettiğini zanneder. Bu biricik üst düzey egoyla kendine benzemeyeni dışlar, ötekileştirir, boğmaya, nihayetinde yok etmeye çabalar.

Cemil Meriç bu durumu Jurnal'de şöyle ifade etmişti: “Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entelijansiyanın kafatası yanında birer aklıselim mihrakı… İmparatorluğun birbirine düşman etnik unsurlarından mürekkep yamalı bohçası dikiş yerlerinden ayrılalı beri biz kendine düşman insanlar haline geldik. Mazi yok, tarihimizi tanımıyoruz. Din ölüm yatağında. İnsanları bir araya getiren hiçbir ideoloji doğmadı… Bu millet on senede bir değişen hafızasız nesiller amalgamı.” İşte Sevda Kuşun Kanadında, statükonun üretmiş olduğu bu oryantalist formel/kurumsal yapı marifetiyle gerginliklerin zamanla kanlı çatışmalara dönüştüğü zaman dilimini ele alması bakımından birinci dereceden bizim hikâyemiz.

Geçmişte kanlı çatışmaların stratejisini kuranlar, gençliğin kanının dökülmesiyle kendine meşru alan açmaya çalıştı. Bu hâl, halk ile aydın arasındaki mesafeyi her geçen gün çoğalttı. Halkın sivil tercihlerine yönelik yapılan darbelerde Türkiye aydını, ya darbecilerden yana olmak ya da sesiz kalmak gibi trajik bir pozisyonda yer aldı. Aydın kimliğinden jakobenizme kayış… Bu durum, jakobenik kayış aydınını; Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanında, -içinde deha taşıdığına inanan- meşhur karakteri Raskolnikov'a yaklaştırdı. İnsanları önce sıradan ve sıra dışı olarak ayırma, sonra sıradan insanları edilgen, güdülmesi gereken ve cahil olarak kategorize etme…

Oysa 68 Kuşağı'nın çocuklarıydılar. Çocuktular, ufacıktılar. Top oynadıklarında acıkırlardı. Acıktıklarında evde dağ gibi oturan annelerinin yanına koşar, domates yahut biber salçalı şimdiki uşakların sos dediği karışımdan harika fakir kebabı tandır ekmeğiyle karınlarını doyururlardı. Ayaklarında siyah lastik ayakkabılar, ceplerinde küçük çakılar, dudaklarında uzun hava ıslıkları, ellerinde plastik toplarıyla sokağın özgür havasına, çift kale maça koşan çocuklardılar. Fakir ama gururlu, mahcup ama vakurlu, yamalı pantolonlarıyla geleceklerine dair umutlu, yaşadıkları hal ile mutluydular.

Sonra boy attılar. Her yıl biraz daha siyah beyaz filmlerle büyüdüler. Halk sinemasında gazozlarını yudumlarken oldukça mutluydular. Kaçamak gittikleri sinema çıkışı babalarından yedikleri Osmanlı tokadına suratını düşürmeyecek kadar saygılı, bir o kadar efendiydiler. Buna rağmen, arkadaşlarıyla paylaştıkları anın hazzını hiçbir şeye değişmediler. Ellerinde romanları, gazete ekleri, zihinde hayalleri, İspanyol paça pantolonları, boğazlı kazakları, parkeleri, saygıyı hak eden aşkları… Ütopyalarında huzur dolu ülkeleri…

Yaşları ilerledikçe sevdaları da büyüdü.

Çayları kaçaktı!

Sevdaları kaçaktı!

Müzikleri kaçaktı!

Sigaraları kaçaktı!

Ama yürekleri yerliydi.

Onları kaçağa mahkûm edenler, hayatlarını çalmaya taliptiler.

Üniversitede ne yaptıysa okudukları kitaplar, kanlarına girerek yaptı. Daha çok memleket meselelerini konuşur oldular. Vatanı daha yaşanır hale sokmanın kavgasına tutuştular. Kahredici ince hastalıklarını fark edenler, ellerinden kalemi alıp silahı tutuşturdular. Sağdakiler ve soldakiler ayırımına mahkûm gençler, Truman Doktrini'nin ve Marshall'in dolarlarına kurban seçilmişlerdi. Yurdum insanı yakışıklı fidanlarını, nazenin kızlarını toprağının bağrına Ekim Devrimi'nin sonbahar yaprağı gibi saldı. Radyolardan acılı saunda dönüşmüş Muharrem Ertaş türküleri…

Çarmıhlar, zincirler, sopalar, çelik dolaplar, elektrik şokları ile desteklenen engizisyon işkenceleri geride kalanları hizaya sokuyordu.

Zindan duvarları şahitti.

Tarih şahitti.

Vallahi Allah görüyordu. Dünya yıkılıyor, kıyamet kopuyordu. Oligarşik elit, dökülen kanlarla şartları olgunlaştırıyordu. Gençlerin uğruna can verdikleri vatan, sessiz çığlıklara bürünmüştü. Bu cehennem girdabından sağ çıkanlar, sonrasında her günlerini bedel ödeyerek yaşadılar. O günden bugüne, toprağa canlarından can düşürenler için her dakikası binlerce yıla bedel yıllar sel gibi akıp geçmişti.

Unutulan şuydu:

Modernizm, millet kavramının karşısına ulus-devleti yerleştirmiş, milleti halklara bölerek, ırksal ayrım ve sınıf farkları üzerine sistemini kurgulamıştı. Ve dolayımıyla her sempati ve antipatiklik; dini değerlere, etnik değerlere göndermeler üzerinden yapılmıştı. Aydınsa Batı düşünüşünün dinsel, ırksal ayrım ve sınıf farkları üzerinden yükseldiğini çok sonraları tartışacaktı.

Sevdası kuşun kanadında kalmış o günün gençleri, şimdilerde dökülmüş ak saçlarıyla torunlarına dokunaklı anılarını paylaşmakla meşguller. Hikâyenin sonunda şu dizeler hep vardır:

Vatanım milletim insanlar kardeşlerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna

Adın kurtuluştur ama söylememeliyim

Can kuşum umudum canım sevgilim.

Teşekkürler, Ahmet Tezcan, Mesut Uçakan, Ahmet Nesim Şahin. Teşekkürler TRT.

Liseliler Necip Fazıl'ı klip ile yad etti

$
0
0

Konya'da Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) üyesi lise öğrencileri, Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının 33'üncü yılı münasebetiyle klip çekti.

Konya'da Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) üyesi lise öğrencileri, Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının 33'üncü yılı münasebetiyle klip çekti.

Mevlana Müzesi, Karatay Medresesi ve Sille gibi şehrin tarihi mekanlarında çekilen ve 30 öğrencinin, Kısakürek'in "Gençliğe Hitabe"sini seslendirdiği klip, paylaşıldığı sosyal medyada yoğun ilgi gördü.

Kısakürek'in, "Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... 'Zaman bendedir ve mekan bana emanettir' şuurunda bir gençlik..." cümleleriyle başlayan klip, ünlü şairin sesinden "Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes. Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es" dizeleriyle son buluyor.

MTTB Konya İl Başkanlığı Orta Öğretim Birim Başkanı Mücahit Sağır, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Necip Fazıl Kısakürek'in ilmi ve fikri anlamda gençliğe yol göstererek ağabeylik yaptığını anımsattı.

Üstad'ın fikir ve eserlerinin MTTB için de büyük önem taşıdığına işaret eden Sağır, "Yaklaşık 30 arkadaşımız ile kentin farklı mekanlarında 2 ay süren bir çalışma ile bir klip hazırladık. Öğrenci arkadaşlarımız ile üstadın Gençliğe Hitabesi'ni seslendirdik. Vefatının 33'üncü yılında da sosyal medyada yayınlayarak kendisini andık." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da konuşmalarında sık sık Necip Fazıl'ın şiirlerini okuduğuna dikkati çeken Sağır,"Cumhurbaşkanımız da geçmişte MTTB'de görev yapmıştır. Necip Fazıl'ın söylemleri ile Cumhurbaşkanımızın cümlelerindeki netliğin benzediğini düşünüyorum. Konuşmalarında milletimizin duygularına tercüman oluyor. 'Hakkı hak bilip hakkı savunan, batılı batıl bilip batıldan kaçınan' söylemleri, 'Kim ne der' değil de, 'Hak ne der' diye hareket etmesi, halkın Cumhurbaşkanı olması çok önemli. Biz de Cumhurbaşkanımız gibi üstadın şiirlerini ve söylemlerini gerçekten çok önemsiyoruz."ifadelerini kullandı.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live