Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan altyapı çalışmaları büyük ve de önemli bir uygulamadır. İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir.
SÜLEYMAN FARUK GÖNCÜOĞLU
Tarihî; Yarımada İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir. Bu tarihlerden sonrası kazılar, altyapı inşaat faaliyetleri bitti mi? Hayır bugünlere kadar hâlâ devam ediyor. Bu, bir nevi bu şehrin kara lekesi olarak duran bir alâmetifarikasıdır.
1913-1918 tarihleri arasını ise bir istisna olarak görmemiz gerekmektedir. Hem de hayırlı bir istisnadır. Siyasî; tarihimize bir baktığımızda Devlet-i Âliyye-i Osmanî;yye'nin zor yıllarıdır. Bir nevi koca imparatorluğun siyasî; çalkantılarla boğuştuğu, savaşların bütçeleri tükettiği bu yıllarda, Tarihi Yarımada içerisinde büyük ölçekte bir atık su ve kanalizasyon altyapı inşa çalışmaları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Balkan Harbi ve akabinde Birinci Dünya Savaşı sebebiyle sık sık sekteye uğrayan bu çalışmaların 1925 ile 1939 yılları arasında da devam ettirilmeye çalışıldığını da görmekteyiz.
Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı, bütün bu iktisadî; ve siyasî; iniş çıkışları, savaşlar ve toplumların oradan oraya atıldığı bu tarihi süreç içerisinde, atık su ve kanalizasyon çalışmalarını gerçekleştirme gayretleri dönemi itibarı ile dikkate alındığında, ciddî; bir eylem olarak uygulamaya girişildiğine şahit olunacaktır. Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan bu çalışma büyük ve de önemli bir altyapı uygulamasıdır. 1926 ve 1928 tarihli ilgili atık su ve kanalizasyon paftalarına bakıldığında ne denli ciddi bir altyapının tamamlanmış olduğu görülecektir.
1913–1918 tarihleri arasında yapılmış olan ilk altyapı çalışmalarında, atık su ve kanalizasyon tünelleri ve hattının döşenmesi çalışmalarının ardından, Cibali semti sahilinden Haliç'e bağlanan çıkış hattının olduğu yere bir de arıtma tesisi inşa edildiği görülmektedir. Haliç'e bağlanan atık su ve kanalizasyon hattının denizi ve Haliç'i kirletmesinin bir arıtma tesisi ile önlemeye çabalanması, dönemi içerisinde büyük bir öngörü ve şehircilik ve çevre anlayışıdır. Bu büyük atılımın gerçekleştirilmesi konusuna Osmanlı toplumu çok da yabancı değildir.
Doğal çevreyi koruyup muhafaza etme bilinci konusunda yabancı olunmadığının göstergesi de; yüzeyde yaşanan yağış ve çeşitli sebeplerle alüvyonun Haliç'i doldurmasını engellemek için Haliç çevresindeki alçak bitkilerin örtüsünü muhafaza etmek ve idame ettirmek için korumak üzere kurulmuş olan Fundacı Takımı'nın 15. yüzyıldan beri mevcudiyetidir. Bu yönden Osmanlı yönetimi ve toplumu, arıtma tesisi anlayışına pek de yabancı olunmadığını göstermektedir. Bugün tam tersi olsa da… Atık su ve kanalizasyon hattının Cibali'den çıkış verilmesinin bir nedeni de, semtte yer alan tütün deposu ve sigara fabrikasından kaynaklanan atık sularında, buradan temizlenerek Haliç'e salınması dikkate alınarak düzenlenmiştir.
İstanbul'un ilk arıtma tesisi olan bu sistemin benzeri uygulamasının ilk İngiltere'de olduğu bilinmektedir. Dünyada ikinci uygulama olan bu arıtma tesisi, üstlendiği sorumluluk açısından büyük bir değer taşımaktadır. İstanbul'un ilk, dünyada da ikinci arıtma tesisi Cibali'de inşa ettirilmiştir.
Bugün hâlâ görülebilecek halde olan bu arıtma tesisi varlığını korumaktadır. Kurulduğu tarihten itibaren 1960'lı yıllara kadar kullanılmış olan bu arıtma tesisi, faaliyette olduğu son yirmi yılda Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası'nın özel arıtma tesisi olarak görev yapmıştır.
1913 ile 1918 tarihleri arasında Tarihi Yarımada'da uygulanan atık su ve kanalizasyon hattı çalışmaları, Alman Weiss ve Freitag Şirketi tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu projeyi yürüten mühendis de Berlin Almanya'sından Edvard Wild idi. Bu tarihlerle yapılan altyapı çalışmaları proje paftaları yanında her bir çalışmanın inşa ve faaliyete geçirilişi, fotoğraflanarak belgelenmiştir. Belgelerin bir kopyaları Almanya'da bir kopyası da İstanbul'da, ilgili makamlara bırakılmasına rağmen maalesef akıbetleri hakkında bilgi sahibi değiliz.
CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK PLANLI MAHALLESİ: LEVENT
Cumhuriyet dönemi, İstanbul'un ilk planlanmış mahallesi olarak kurulmuş olan Levent Mahallesi, 1950'li yılların başında yerleşime açıldığında, düzenli yerleşimi ve yolları ile İstanbullular için hayal gibi bir yerleşim alanı idi. Ama, şehrin ve şehir hayatının çok uzağında bir yer idi.
II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların ardından şehirler yeniden düzenlenirken, bu dünya savaşında yer almayan Türkiye genelinde olduğu gibi, eski başkent İstanbul da, bir savaşa girmiş kadar etkilenmişti. 1950'lere doğru, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu şehirler de modernleşme programına alınmış ve İstanbul'da da yer yer uygulanmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet İstanbul'unun, ilk planlı, modern bir mahalle kuruluşu da, eski Levent Çiftliği'nde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Burası, bahçeli düzende planlanmış, bir orta sınıf mahallesidir. Ancak, bir yaşam alanı için gerekli her türlü sosyal ve iktisadi donanımı içeren mahalle olarak, okulu, dispanseri, çarşısı, camisi ve geniş park alanlarıyla modern bir yerleşim yeri idi. Caddeler ve yollar üzerinde, evlerin bahçeleri ile parklar dâhil olmak üzere otuz bini aşan ağaç dikilerek bölge hızlı bir şekilde yeşillendirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de ve İstanbul'da otomobil sahibi sayısının sınırlı olduğu yıllarda, mahallede inşa edilmiş her eve ait bir de garaj bulunmaktaydı.
Levent'in ilk evlerinin yapımına Emlak Kredi Bankası toplu konut projesi ile 1947 yılında başlanmış, 1950 yılında ise 1. Levent yerleşimi tamamlanmıştır. 1. Levent yerleşiminde evler, küçük ölçekli olup, bahçeli, bir veya iki katlı meskenlerden meydana gelmekteydi. 2. ve 3. Levent konutları ise büyük ve villa tipi olarak planlanmış, 4. Levent'te ise dönemine göre daha lüks ve çok katlı apartman dairelerini kapsayan bir yerleşim olarak oluşturulmuştur.
1954 yılında, Avrupa yakası için hazırlanan sanayi planında, Şişli-Mecidiyeköy Levent bölgelerinin de dâhil edilmesi ve Levent bölgesinde de ilaç ve diğer sanayi fabrikalarına yer verilmesi ile bölge, konut artı elit fabrika bölgesi oluvermesi ile hızla değeri artan bir yerleşim alanı olmuştur. 1950'lerde 983.041 olan şehir nüfusu, 1960'ların başında 1.466.535'e ulaşmasıyla bu yeni yerleşim alanı ve çevresi yoğun nüfus iskânına ve çevresinde yeni mahallelerin oluşmasına sebep olmuştur. 1980'lere baktığımızda ise Levent, ikamet yeri olmaktan çok, ticaret ve eğlence merkezi olmaya başlamışsa da, bugün İstanbul'un hâlâ en düzenli ve yeşil mahalle yerleşimidir.
İSTANBUL'UN KADİM BİR ARITMA TESİSİ VARDI
Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan altyapı çalışmaları büyük ve de önemli bir uygulamadır. İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir.
SÜLEYMAN FARUK GÖNCÜOĞLU
Tarihî; Yarımada İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir. Bu tarihlerden sonrası kazılar, altyapı inşaat faaliyetleri bitti mi? Hayır bugünlere kadar hâlâ devam ediyor. Bu, bir nevi bu şehrin kara lekesi olarak duran bir alâmetifarikasıdır.
1913-1918 tarihleri arasını ise bir istisna olarak görmemiz gerekmektedir. Hem de hayırlı bir istisnadır. Siyasî; tarihimize bir baktığımızda Devlet-i Âliyye-i Osmanî;yye'nin zor yıllarıdır. Bir nevi koca imparatorluğun siyasî; çalkantılarla boğuştuğu, savaşların bütçeleri tükettiği bu yıllarda, Tarihi Yarımada içerisinde büyük ölçekte bir atık su ve kanalizasyon altyapı inşa çalışmaları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Balkan Harbi ve akabinde Birinci Dünya Savaşı sebebiyle sık sık sekteye uğrayan bu çalışmaların 1925 ile 1939 yılları arasında da devam ettirilmeye çalışıldığını da görmekteyiz.
Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı, bütün bu iktisadî; ve siyasî; iniş çıkışları, savaşlar ve toplumların oradan oraya atıldığı bu tarihi süreç içerisinde, atık su ve kanalizasyon çalışmalarını gerçekleştirme gayretleri dönemi itibarı ile dikkate alındığında, ciddî; bir eylem olarak uygulamaya girişildiğine şahit olunacaktır. Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan bu çalışma büyük ve de önemli bir altyapı uygulamasıdır. 1926 ve 1928 tarihli ilgili atık su ve kanalizasyon paftalarına bakıldığında ne denli ciddi bir altyapının tamamlanmış olduğu görülecektir.
1913–1918 tarihleri arasında yapılmış olan ilk altyapı çalışmalarında, atık su ve kanalizasyon tünelleri ve hattının döşenmesi çalışmalarının ardından, Cibali semti sahilinden Haliç'e bağlanan çıkış hattının olduğu yere bir de arıtma tesisi inşa edildiği görülmektedir. Haliç'e bağlanan atık su ve kanalizasyon hattının denizi ve Haliç'i kirletmesinin bir arıtma tesisi ile önlemeye çabalanması, dönemi içerisinde büyük bir öngörü ve şehircilik ve çevre anlayışıdır. Bu büyük atılımın gerçekleştirilmesi konusuna Osmanlı toplumu çok da yabancı değildir.
Doğal çevreyi koruyup muhafaza etme bilinci konusunda yabancı olunmadığının göstergesi de; yüzeyde yaşanan yağış ve çeşitli sebeplerle alüvyonun Haliç'i doldurmasını engellemek için Haliç çevresindeki alçak bitkilerin örtüsünü muhafaza etmek ve idame ettirmek için korumak üzere kurulmuş olan Fundacı Takımı'nın 15. yüzyıldan beri mevcudiyetidir. Bu yönden Osmanlı yönetimi ve toplumu, arıtma tesisi anlayışına pek de yabancı olunmadığını göstermektedir. Bugün tam tersi olsa da… Atık su ve kanalizasyon hattının Cibali'den çıkış verilmesinin bir nedeni de, semtte yer alan tütün deposu ve sigara fabrikasından kaynaklanan atık sularında, buradan temizlenerek Haliç'e salınması dikkate alınarak düzenlenmiştir.
İstanbul'un ilk arıtma tesisi olan bu sistemin benzeri uygulamasının ilk İngiltere'de olduğu bilinmektedir. Dünyada ikinci uygulama olan bu arıtma tesisi, üstlendiği sorumluluk açısından büyük bir değer taşımaktadır. İstanbul'un ilk, dünyada da ikinci arıtma tesisi Cibali'de inşa ettirilmiştir.
Bugün hâlâ görülebilecek halde olan bu arıtma tesisi varlığını korumaktadır. Kurulduğu tarihten itibaren 1960'lı yıllara kadar kullanılmış olan bu arıtma tesisi, faaliyette olduğu son yirmi yılda Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası'nın özel arıtma tesisi olarak görev yapmıştır.
1913 ile 1918 tarihleri arasında Tarihi Yarımada'da uygulanan atık su ve kanalizasyon hattı çalışmaları, Alman Weiss ve Freitag Şirketi tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu projeyi yürüten mühendis de Berlin Almanya'sından Edvard Wild idi. Bu tarihlerle yapılan altyapı çalışmaları proje paftaları yanında her bir çalışmanın inşa ve faaliyete geçirilişi, fotoğraflanarak belgelenmiştir. Belgelerin bir kopyaları Almanya'da bir kopyası da İstanbul'da, ilgili makamlara bırakılmasına rağmen maalesef akıbetleri hakkında bilgi sahibi değiliz.
CUMHURİYET DÖNEMİNİN
İLK PLANLI MAHALLESİ: LEVENT
Cumhuriyet dönemi, İstanbul'un ilk planlanmış mahallesi olarak kurulmuş olan Levent Mahallesi, 1950'li yılların başında yerleşime açıldığında, düzenli yerleşimi ve yolları ile İstanbullular için hayal gibi bir yerleşim alanı idi. Ama, şehrin ve şehir hayatının çok uzağında bir yer idi.
II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların ardından şehirler yeniden düzenlenirken, bu dünya savaşında yer almayan Türkiye genelinde olduğu gibi, eski başkent İstanbul da, bir savaşa girmiş kadar etkilenmişti. 1950'lere doğru, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu şehirler de modernleşme programına alınmış ve İstanbul'da da yer yer uygulanmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet İstanbul'unun, ilk planlı, modern bir mahalle kuruluşu da, eski Levent Çiftliği'nde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Burası, bahçeli düzende planlanmış, bir orta sınıf mahallesidir. Ancak, bir yaşam alanı için gerekli her türlü sosyal ve iktisadi donanımı içeren mahalle olarak, okulu, dispanseri, çarşısı, camisi ve geniş park alanlarıyla modern bir yerleşim yeri idi. Caddeler ve yollar üzerinde, evlerin bahçeleri ile parklar dâhil olmak üzere otuz bini aşan ağaç dikilerek bölge hızlı bir şekilde yeşillendirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de ve İstanbul'da otomobil sahibi sayısının sınırlı olduğu yıllarda, mahallede inşa edilmiş her eve ait bir de garaj bulunmaktaydı.
Levent'in ilk evlerinin yapımına Emlak Kredi Bankası toplu konut projesi ile 1947 yılında başlanmış, 1950 yılında ise 1. Levent yerleşimi tamamlanmıştır. 1. Levent yerleşiminde evler, küçük ölçekli olup, bahçeli, bir veya iki katlı meskenlerden meydana gelmekteydi. 2. ve 3. Levent konutları ise büyük ve villa tipi olarak planlanmış, 4. Levent'te ise dönemine göre daha lüks ve çok katlı apartman dairelerini kapsayan bir yerleşim olarak oluşturulmuştur.
1954 yılında, Avrupa yakası için hazırlanan sanayi planında, Şişli-Mecidiyeköy Levent bölgelerinin de dâhil edilmesi ve Levent bölgesinde de ilaç ve diğer sanayi fabrikalarına yer verilmesi ile bölge, konut artı elit fabrika bölgesi oluvermesi ile hızla değeri artan bir yerleşim alanı olmuştur. 1950'lerde 983.041 olan şehir nüfusu, 1960'ların başında 1.466.535'e ulaşmasıyla bu yeni yerleşim alanı ve çevresi yoğun nüfus iskânına ve çevresinde yeni mahallelerin oluşmasına sebep olmuştur. 1980'lere baktığımızda ise Levent, ikamet yeri olmaktan çok, ticaret ve eğlence merkezi olmaya başlamışsa da, bugün İstanbul'un hâlâ en düzenli ve yeşil mahalle yerleşimidir.