Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Dino Merlin İstanbul'da konser verdi

$
0
0

Boşnak şarkıcı Dino Merlin, İstanbul'da sevenleriyle buluştu.

Ora Arena'da gerçekleşen konserde konuşan Merlin, 8 yıl sonra İstanbul'da konser vermekten büyük mutluluk duyduğunu belirterek, "İstanbul dinleyicisi her zaman harikadır. Dünya çapında böyle harika bir dinleyici kitlesine sahip olmaktan dolayı çok mutlu ve minnettarım." dedi.

Fotoğraf: AA/ Kaan Burak Şen

Merlin, konserde son albümü "Hotel Nacional"ın yanı sıra "Kokuzna Vremena", "Danas sam OK", "Sredinom" gibi parçaları da seslendirdi.

Balkan dünyasının mega starı olarak bilinen sanatçının konseri, hayranları tarafından büyük coşkuyla izlendi.


İstanbul'un kadim bir arıtma tesisi vardı

$
0
0

Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan altyapı çalışmaları büyük ve de önemli bir uygulamadır. İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir.

SÜLEYMAN FARUK GÖNCÜOĞLU

Tarihî; Yarımada İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir. Bu tarihlerden sonrası kazılar, altyapı inşaat faaliyetleri bitti mi? Hayır bugünlere kadar hâlâ devam ediyor. Bu, bir nevi bu şehrin kara lekesi olarak duran bir alâmetifarikasıdır.

1913-1918 tarihleri arasını ise bir istisna olarak görmemiz gerekmektedir. Hem de hayırlı bir istisnadır. Siyasî; tarihimize bir baktığımızda Devlet-i Âliyye-i Osmanî;yye'nin zor yıllarıdır. Bir nevi koca imparatorluğun siyasî; çalkantılarla boğuştuğu, savaşların bütçeleri tükettiği bu yıllarda, Tarihi Yarımada içerisinde büyük ölçekte bir atık su ve kanalizasyon altyapı inşa çalışmaları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Balkan Harbi ve akabinde Birinci Dünya Savaşı sebebiyle sık sık sekteye uğrayan bu çalışmaların 1925 ile 1939 yılları arasında da devam ettirilmeye çalışıldığını da görmekteyiz.

Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı, bütün bu iktisadî; ve siyasî; iniş çıkışları, savaşlar ve toplumların oradan oraya atıldığı bu tarihi süreç içerisinde, atık su ve kanalizasyon çalışmalarını gerçekleştirme gayretleri dönemi itibarı ile dikkate alındığında, ciddî; bir eylem olarak uygulamaya girişildiğine şahit olunacaktır. Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan bu çalışma büyük ve de önemli bir altyapı uygulamasıdır. 1926 ve 1928 tarihli ilgili atık su ve kanalizasyon paftalarına bakıldığında ne denli ciddi bir altyapının tamamlanmış olduğu görülecektir.

1913–1918 tarihleri arasında yapılmış olan ilk altyapı çalışmalarında, atık su ve kanalizasyon tünelleri ve hattının döşenmesi çalışmalarının ardından, Cibali semti sahilinden Haliç'e bağlanan çıkış hattının olduğu yere bir de arıtma tesisi inşa edildiği görülmektedir. Haliç'e bağlanan atık su ve kanalizasyon hattının denizi ve Haliç'i kirletmesinin bir arıtma tesisi ile önlemeye çabalanması, dönemi içerisinde büyük bir öngörü ve şehircilik ve çevre anlayışıdır. Bu büyük atılımın gerçekleştirilmesi konusuna Osmanlı toplumu çok da yabancı değildir.

Doğal çevreyi koruyup muhafaza etme bilinci konusunda yabancı olunmadığının göstergesi de; yüzeyde yaşanan yağış ve çeşitli sebeplerle alüvyonun Haliç'i doldurmasını engellemek için Haliç çevresindeki alçak bitkilerin örtüsünü muhafaza etmek ve idame ettirmek için korumak üzere kurulmuş olan Fundacı Takımı'nın 15. yüzyıldan beri mevcudiyetidir. Bu yönden Osmanlı yönetimi ve toplumu, arıtma tesisi anlayışına pek de yabancı olunmadığını göstermektedir. Bugün tam tersi olsa da… Atık su ve kanalizasyon hattının Cibali'den çıkış verilmesinin bir nedeni de, semtte yer alan tütün deposu ve sigara fabrikasından kaynaklanan atık sularında, buradan temizlenerek Haliç'e salınması dikkate alınarak düzenlenmiştir.

İstanbul'un ilk arıtma tesisi olan bu sistemin benzeri uygulamasının ilk İngiltere'de olduğu bilinmektedir. Dünyada ikinci uygulama olan bu arıtma tesisi, üstlendiği sorumluluk açısından büyük bir değer taşımaktadır. İstanbul'un ilk, dünyada da ikinci arıtma tesisi Cibali'de inşa ettirilmiştir.

Bugün hâlâ görülebilecek halde olan bu arıtma tesisi varlığını korumaktadır. Kurulduğu tarihten itibaren 1960'lı yıllara kadar kullanılmış olan bu arıtma tesisi, faaliyette olduğu son yirmi yılda Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası'nın özel arıtma tesisi olarak görev yapmıştır.

1913 ile 1918 tarihleri arasında Tarihi Yarımada'da uygulanan atık su ve kanalizasyon hattı çalışmaları, Alman Weiss ve Freitag Şirketi tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu projeyi yürüten mühendis de Berlin Almanya'sından Edvard Wild idi. Bu tarihlerle yapılan altyapı çalışmaları proje paftaları yanında her bir çalışmanın inşa ve faaliyete geçirilişi, fotoğraflanarak belgelenmiştir. Belgelerin bir kopyaları Almanya'da bir kopyası da İstanbul'da, ilgili makamlara bırakılmasına rağmen maalesef akıbetleri hakkında bilgi sahibi değiliz.

CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK PLANLI MAHALLESİ: LEVENT

Cumhuriyet dönemi, İstanbul'un ilk planlanmış mahallesi olarak kurulmuş olan Levent Mahallesi, 1950'li yılların başında yerleşime açıldığında, düzenli yerleşimi ve yolları ile İstanbullular için hayal gibi bir yerleşim alanı idi. Ama, şehrin ve şehir hayatının çok uzağında bir yer idi.

II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların ardından şehirler yeniden düzenlenirken, bu dünya savaşında yer almayan Türkiye genelinde olduğu gibi, eski başkent İstanbul da, bir savaşa girmiş kadar etkilenmişti. 1950'lere doğru, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu şehirler de modernleşme programına alınmış ve İstanbul'da da yer yer uygulanmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet İstanbul'unun, ilk planlı, modern bir mahalle kuruluşu da, eski Levent Çiftliği'nde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Burası, bahçeli düzende planlanmış, bir orta sınıf mahallesidir. Ancak, bir yaşam alanı için gerekli her türlü sosyal ve iktisadi donanımı içeren mahalle olarak, okulu, dispanseri, çarşısı, camisi ve geniş park alanlarıyla modern bir yerleşim yeri idi. Caddeler ve yollar üzerinde, evlerin bahçeleri ile parklar dâhil olmak üzere otuz bini aşan ağaç dikilerek bölge hızlı bir şekilde yeşillendirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de ve İstanbul'da otomobil sahibi sayısının sınırlı olduğu yıllarda, mahallede inşa edilmiş her eve ait bir de garaj bulunmaktaydı.

Levent'in ilk evlerinin yapımına Emlak Kredi Bankası toplu konut projesi ile 1947 yılında başlanmış, 1950 yılında ise 1. Levent yerleşimi tamamlanmıştır. 1. Levent yerleşiminde evler, küçük ölçekli olup, bahçeli, bir veya iki katlı meskenlerden meydana gelmekteydi. 2. ve 3. Levent konutları ise büyük ve villa tipi olarak planlanmış, 4. Levent'te ise dönemine göre daha lüks ve çok katlı apartman dairelerini kapsayan bir yerleşim olarak oluşturulmuştur.

1954 yılında, Avrupa yakası için hazırlanan sanayi planında, Şişli-Mecidiyeköy Levent bölgelerinin de dâhil edilmesi ve Levent bölgesinde de ilaç ve diğer sanayi fabrikalarına yer verilmesi ile bölge, konut artı elit fabrika bölgesi oluvermesi ile hızla değeri artan bir yerleşim alanı olmuştur. 1950'lerde 983.041 olan şehir nüfusu, 1960'ların başında 1.466.535'e ulaşmasıyla bu yeni yerleşim alanı ve çevresi yoğun nüfus iskânına ve çevresinde yeni mahallelerin oluşmasına sebep olmuştur. 1980'lere baktığımızda ise Levent, ikamet yeri olmaktan çok, ticaret ve eğlence merkezi olmaya başlamışsa da, bugün İstanbul'un hâlâ en düzenli ve yeşil mahalle yerleşimidir.

İSTANBUL'UN KADİM BİR ARITMA TESİSİ VARDI

Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan altyapı çalışmaları büyük ve de önemli bir uygulamadır. İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir.

SÜLEYMAN FARUK GÖNCÜOĞLU

-

Tarihî; Yarımada İstanbul için 1913-1918 yılları arası, şehrin altyapı inşaatları ile geçmiştir. Bu tarihlerden sonrası kazılar, altyapı inşaat faaliyetleri bitti mi? Hayır bugünlere kadar hâlâ devam ediyor. Bu, bir nevi bu şehrin kara lekesi olarak duran bir alâmetifarikasıdır.

1913-1918 tarihleri arasını ise bir istisna olarak görmemiz gerekmektedir. Hem de hayırlı bir istisnadır. Siyasî; tarihimize bir baktığımızda Devlet-i Âliyye-i Osmanî;yye'nin zor yıllarıdır. Bir nevi koca imparatorluğun siyasî; çalkantılarla boğuştuğu, savaşların bütçeleri tükettiği bu yıllarda, Tarihi Yarımada içerisinde büyük ölçekte bir atık su ve kanalizasyon altyapı inşa çalışmaları gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Balkan Harbi ve akabinde Birinci Dünya Savaşı sebebiyle sık sık sekteye uğrayan bu çalışmaların 1925 ile 1939 yılları arasında da devam ettirilmeye çalışıldığını da görmekteyiz.

Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı, bütün bu iktisadî; ve siyasî; iniş çıkışları, savaşlar ve toplumların oradan oraya atıldığı bu tarihi süreç içerisinde, atık su ve kanalizasyon çalışmalarını gerçekleştirme gayretleri dönemi itibarı ile dikkate alındığında, ciddî; bir eylem olarak uygulamaya girişildiğine şahit olunacaktır. Osmanlı İstanbul'unun bir başkent oluşu yanında, dönemin ekonomik gücü içerisinde de değerlendirildiğinde, Tarihî; Yarımada'da yapılan bu çalışma büyük ve de önemli bir altyapı uygulamasıdır. 1926 ve 1928 tarihli ilgili atık su ve kanalizasyon paftalarına bakıldığında ne denli ciddi bir altyapının tamamlanmış olduğu görülecektir.

1913–1918 tarihleri arasında yapılmış olan ilk altyapı çalışmalarında, atık su ve kanalizasyon tünelleri ve hattının döşenmesi çalışmalarının ardından, Cibali semti sahilinden Haliç'e bağlanan çıkış hattının olduğu yere bir de arıtma tesisi inşa edildiği görülmektedir. Haliç'e bağlanan atık su ve kanalizasyon hattının denizi ve Haliç'i kirletmesinin bir arıtma tesisi ile önlemeye çabalanması, dönemi içerisinde büyük bir öngörü ve şehircilik ve çevre anlayışıdır. Bu büyük atılımın gerçekleştirilmesi konusuna Osmanlı toplumu çok da yabancı değildir.

Doğal çevreyi koruyup muhafaza etme bilinci konusunda yabancı olunmadığının göstergesi de; yüzeyde yaşanan yağış ve çeşitli sebeplerle alüvyonun Haliç'i doldurmasını engellemek için Haliç çevresindeki alçak bitkilerin örtüsünü muhafaza etmek ve idame ettirmek için korumak üzere kurulmuş olan Fundacı Takımı'nın 15. yüzyıldan beri mevcudiyetidir. Bu yönden Osmanlı yönetimi ve toplumu, arıtma tesisi anlayışına pek de yabancı olunmadığını göstermektedir. Bugün tam tersi olsa da… Atık su ve kanalizasyon hattının Cibali'den çıkış verilmesinin bir nedeni de, semtte yer alan tütün deposu ve sigara fabrikasından kaynaklanan atık sularında, buradan temizlenerek Haliç'e salınması dikkate alınarak düzenlenmiştir.

İstanbul'un ilk arıtma tesisi olan bu sistemin benzeri uygulamasının ilk İngiltere'de olduğu bilinmektedir. Dünyada ikinci uygulama olan bu arıtma tesisi, üstlendiği sorumluluk açısından büyük bir değer taşımaktadır. İstanbul'un ilk, dünyada da ikinci arıtma tesisi Cibali'de inşa ettirilmiştir.

Bugün hâlâ görülebilecek halde olan bu arıtma tesisi varlığını korumaktadır. Kurulduğu tarihten itibaren 1960'lı yıllara kadar kullanılmış olan bu arıtma tesisi, faaliyette olduğu son yirmi yılda Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası'nın özel arıtma tesisi olarak görev yapmıştır.

1913 ile 1918 tarihleri arasında Tarihi Yarımada'da uygulanan atık su ve kanalizasyon hattı çalışmaları, Alman Weiss ve Freitag Şirketi tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu projeyi yürüten mühendis de Berlin Almanya'sından Edvard Wild idi. Bu tarihlerle yapılan altyapı çalışmaları proje paftaları yanında her bir çalışmanın inşa ve faaliyete geçirilişi, fotoğraflanarak belgelenmiştir. Belgelerin bir kopyaları Almanya'da bir kopyası da İstanbul'da, ilgili makamlara bırakılmasına rağmen maalesef akıbetleri hakkında bilgi sahibi değiliz.

CUMHURİYET DÖNEMİNİN

İLK PLANLI MAHALLESİ: LEVENT

Cumhuriyet dönemi, İstanbul'un ilk planlanmış mahallesi olarak kurulmuş olan Levent Mahallesi, 1950'li yılların başında yerleşime açıldığında, düzenli yerleşimi ve yolları ile İstanbullular için hayal gibi bir yerleşim alanı idi. Ama, şehrin ve şehir hayatının çok uzağında bir yer idi.

II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların ardından şehirler yeniden düzenlenirken, bu dünya savaşında yer almayan Türkiye genelinde olduğu gibi, eski başkent İstanbul da, bir savaşa girmiş kadar etkilenmişti. 1950'lere doğru, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu şehirler de modernleşme programına alınmış ve İstanbul'da da yer yer uygulanmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet İstanbul'unun, ilk planlı, modern bir mahalle kuruluşu da, eski Levent Çiftliği'nde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Burası, bahçeli düzende planlanmış, bir orta sınıf mahallesidir. Ancak, bir yaşam alanı için gerekli her türlü sosyal ve iktisadi donanımı içeren mahalle olarak, okulu, dispanseri, çarşısı, camisi ve geniş park alanlarıyla modern bir yerleşim yeri idi. Caddeler ve yollar üzerinde, evlerin bahçeleri ile parklar dâhil olmak üzere otuz bini aşan ağaç dikilerek bölge hızlı bir şekilde yeşillendirilmeye çalışılmıştır. Türkiye'de ve İstanbul'da otomobil sahibi sayısının sınırlı olduğu yıllarda, mahallede inşa edilmiş her eve ait bir de garaj bulunmaktaydı.

Levent'in ilk evlerinin yapımına Emlak Kredi Bankası toplu konut projesi ile 1947 yılında başlanmış, 1950 yılında ise 1. Levent yerleşimi tamamlanmıştır. 1. Levent yerleşiminde evler, küçük ölçekli olup, bahçeli, bir veya iki katlı meskenlerden meydana gelmekteydi. 2. ve 3. Levent konutları ise büyük ve villa tipi olarak planlanmış, 4. Levent'te ise dönemine göre daha lüks ve çok katlı apartman dairelerini kapsayan bir yerleşim olarak oluşturulmuştur.

1954 yılında, Avrupa yakası için hazırlanan sanayi planında, Şişli-Mecidiyeköy Levent bölgelerinin de dâhil edilmesi ve Levent bölgesinde de ilaç ve diğer sanayi fabrikalarına yer verilmesi ile bölge, konut artı elit fabrika bölgesi oluvermesi ile hızla değeri artan bir yerleşim alanı olmuştur. 1950'lerde 983.041 olan şehir nüfusu, 1960'ların başında 1.466.535'e ulaşmasıyla bu yeni yerleşim alanı ve çevresi yoğun nüfus iskânına ve çevresinde yeni mahallelerin oluşmasına sebep olmuştur. 1980'lere baktığımızda ise Levent, ikamet yeri olmaktan çok, ticaret ve eğlence merkezi olmaya başlamışsa da, bugün İstanbul'un hâlâ en düzenli ve yeşil mahalle yerleşimidir.

Roket mermisi isabet eden cami restore edilecek

$
0
0

Kilis Müftüsü Mahmut Karatepe, Suriye'den atılan roket mermisinin isabet ettiği 450 yıllık Canbolat Tekye Camisi'nin restore edileceğini söyledi.

Kilis Müftüsü Mahmut Karatepe, Suriye'den atılan roket mermisinin isabet ettiği 450 yıllık Canbolat Tekye Camisi'nin restore edileceğini söyledi.

Tarihi camide incelemelerde bulunan Karatepe, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kentte yaşanan olayların son bulmasını temenni etti.

"Acılarımızı yaralarımızı birlikte saracağız"

Roket nedeniyle hasar oluşan caminin en kısa zamanda ibadete açılacağını vurgulayan Karatepe, şöyle konuştu:

"Bu belayı, afeti ve saldırıyı hep birlikte defedeceğiz. Sağduyuyu elden bırakmayacağız. Acılarımızı yaralarımızı birlikte saracağız. Allah kimseye devletsizliği yaşatmasın. Allah ülkemizi tökezletmesin. Suriye'den atılan roket mermisinin isabet ettiği cami restore edilecek. Vakfılar Bölge Müdürülüğü tarafından yürütülen ihale aşaması son aşamaya gelmişti. Bu olaydan sonra acilen restore işlemleri başlayacak. Bir an önce tadilata başlanılacak. Restorasyon işlemleri bittikten sonra güzel eser ibadete açılacak.''

'Hitchcock/Truffaut' belgeseli mayısta vizyonda

$
0
0

Alfred Hitchcock ve Francois Truffaut'nun buluşmasını konu edinen "Hitchcock/Truffaut" belgeseli mayıs ayında vizyona girecek.

Alfred Hitchcock ve Francois Truffaut'nun buluşmasını konu edinen "Hitchcock/Truffaut" belgeseli mayıs ayında vizyona girecek.

Truffaut'nun Hitchcock'la 3 gün boyunca yaptığı söyleşiden derleyerek 1966 yılında yayımladığı kitabı "Hitchcock´a Göre Sinema" kitabından hareketle hazırlanan belgeselde, Martin Scorsese, Wes Anderson, David Fincher, Kiyoshi Kurosawa ve Richard Linklater gibi sinema dünyasının pek çok ünlü yönetmenine "Bu kitap sinemaya bakışınızı nasıl etkiledi?" sorusu soruluyor.

Yönetmenliğini Kent Jones'un üstlendiği, iki usta yönetmene saygı duruşu olarak tanımlanan belgeselde, yönetmenlerinin ortak özelliklerini yansıtan filmlerinden özel seçilmiş sahneler de yer alıyor.

Belgesel, 13 Mayıs'ta sinemaseverlerle buluşacak.

Amerika bunu çok iyi kullanıyor'

$
0
0

Tiyatro ve sinema oyuncusu Uzunyılmaz, "Sinema çok güçlü bir silahtır ve Amerika bunu çok iyi kullanıyor. Batı da bunu bizim üzerimizde kullanıyor. Sinemayı bu açıdan değerlendirmemiz lazım." dedi.

Aslen tiyatro oyuncusu olduğunu söyleyen Mustafa Uzunyılmaz, oyunculuğa 1970'lerde Kenter Tiyatrosu'nda başladığını, Zeki Alasya, Metin Akpınar ile Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda 11 yıl oynadığını, son 18 yıldır da çeşitli sinema filmlerinde rol aldığını anlattı.

Kendisini oyuncu yerine aktör olarak tanımladığını ifade eden Uzunyılmaz, oyuncu tanımının yapılan işi "itibarsızlaştırdığı, basitleştirdiği ve bayağılaştırdığı" düşüncesini paylaştı.

Mesleklerinin asla bencilliği kabul etmediğini belirten Uzunyılmaz, "Çünkü biz bir ekip işi yapıyoruz. Hayatın ta kendisi, hayatın içindedir bizim işimiz." dedi.

"İran sineması kendi özünden yola çıktığı için başarılı"

Türk sinemasının içinde bulunduğu durumun kötü olduğu düşüncesini savunan Uzunyılmaz, yerli filmlerin yurtdışından ödül almasının Türk sinemasının iyi olduğu anlamına gelmediği yorumunu yaptı.

Uzunyılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunun en güzel örneğini İran sinemasında görebiliriz. İran sineması bir tane Oscar aldı ama sanıyorum 4 ya da 5 filmleri de Oscar'da yarıştı. Cannes'da yer alan bir sürü filmleri var ama haketmiş oldukları ödül. Bunu asla unutmamak lazım. Nedeni de şu, İran sineması kendi özündeki, kendi bağındaki kültürel değerlerle yola çıktı. Hiçbir zaman başkalarını taklit etmedi. Kendileri gibi oldular. O yüzden çok başarılılar. Neden biz filmlerimizi gönderiyoruz da Oscar'da yarışmıyor? Yarışmaz çünkü biz değiliz. Kendi zenginliğimizi, kültürümüzü, hayatımızı perdeye aktarmamız lazım."

"Ülkemi uyuşturucu baronu gibi gösteren filmde oynamadım"

Uzunyılmaz, kendisine de farklı rol teklifleri geldiğine değinerek, şu anısını paylaştı:

"Bana İngiltere'den teklif geldi. Dosya Türkçeye çevrilmiş bir halde geldi. Senaryoda, benim ülkem uyuşturucu tacirliğinde baron ülke olarak lanse ediliyordu. Bu başka bir arkadaşımıza gelse oynardı. Ben 3 yıl bu dosyayı beklettim, hiç açık vermedim. En sonunda 'Benim ülkemde böyle bir şey yok ya da ben başka bir ülkede yaşıyorum herhalde' dedim. Onlara, 'İngiltere güneş batmayan ülke olarak adlandırılıyor değil mi? O kadar çok sömürgeniz var ki ve hala devam ediyor. Önce siz kendi özünüzdeki eleştirel filmlerinizi yapın, beni de davet edin. Ben de gelip oynayayım. Ülkemi ben eleştiririm ama asla siz eleştiremezsiniz' dedim."

"Sinema çok güçlü bir silahtır"

"Sinema çok güçlü bir silahtır ve Amerika bunu çok iyi kullanıyor. Batı da bunu bizim üzerimizde kullanıyor. Sinemayı bu açıdan değerlendirmemiz lazım." şeklinde konuşan Uzunyılmaz, Türk sinemasının gelişmesi için sinema sektöründeki zihnin değişmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Antalya'ya 9 yeni müze geliyor

$
0
0

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Antalya Büyükşehir Belediyesince yapılan çalışmalar kapsamında kente 9 yeni müze kazandırılacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Antalya Büyükşehir Belediyesince yapılan çalışmalar kapsamında kente 9 yeni müze kazandırılacak.

Antalya Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamaya göre, yerli ve yabancı turistleri ağırlayan Antalya'da yeni müzelerle cazibe merkezleri artırılacak.

Antalya Büyükşehir Belediyesi "Kent Müzesi, Türk ve İslam Medeniyetleri Müzesi, Nekropol Müzesi, Evrenseki Yörük Müzesi, Sinema Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi, Doğa Temalı Eğlence Merkezi", Kültür ve Turizm Bakanlığı ise Etnografya Müzesi ve Mevlevihane'yi Antalya'ya kazandıracak. Ayrıca Antalya Müzesi yenilenecek.

Fecr Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü "Türk" yönetmenin

$
0
0

İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen 34. Uluslararası Fecr Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü "Abluka" filmiyle Türk Yönetmen Emin Alper aldı.

İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen 34. Uluslararası Fecr Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü "Abluka" filmiyle Türk Yönetmen Emin Alper aldı.
34'üncü Uluslararası Fecr Film Festivali'nin ödül töreni başkent Tahran'daki Vahdet salonunda gerçekleştirildi.
49 ülkeden 64 filmin gösterildiği festivalde "Abluka" filmiyle Türk yönetmen Emin Alper en iyi yönetmen ödülüne layık görüldü.
Geçen yıl en iyi yönetmen ödülünü Türk yönetmen Faruk Hacıhafızoğlu almıştı
Geçen sene düzenlenen 33. Uluslararası Fecr Film Festivali en iyi yönetmen ödülünü yine Türk yönetmen Faruk Hacıhafızoğlu "Kar Korsanları" filmiyle almıştı.

Tek kişilik dev oyun

$
0
0

Oyunun gösterimi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 32.Gençlik Festivali kapsamında 10 mayıs, saat:19:00'da Üsküdar Musahipzade Celãl Sahnesinde 3.gösterimiyle tiyatro severlerle buluşucak.

Hayyam'ın hiç bilinmeyen hayatına ışık tutmak, sadece şarap içip rubailer yazan bir adamın ötesinde bir bilim adamı olduğunu göstermek için yola çıktılar.

Bu tek kişilik oyun; Hayyam'ın yaşadığı dönemi, o dönemin siyasi yapısını, bilimin ve sanatın yerini, bir hükümdarın danışmanı olacak kadar yükselmesini, okumak- yazmak ve üretmek üçgeninin sonsuz döngüsünün hayatının her evresinde var olduğunu göstermek istiyorl. Bu oyun ;rasathane de ölümü kimden geleceğini bilmeden yaşamı sorgulayan bir adamın hikayesini konu alıyor.

“ Var olan bütün bilgileri bilir”

Hayyam'ı anlamak için, yaşamı anlamak ama önce ölümü anlamak gerekir. Dinlerin vadettiği ölüm sonrası hayatı, cenneti ve cehennemi, ölümü kavramak, sırrını çözmek ve insanlığı yol göstermek için cebirden, tıbba nice eserler verdi.

Zamanında onun için “ Var olan bütün bilgileri bilir” denmiştir. Hayatı boyunca gördüğü şeyler bu dünyayı sorgulatmış, diğer dünyaları düşündürmüş uzay, yıldızlar ona yol gösterici olmuştur.

Oyunun konusu

Hayyam bir sokak kavgasında Hasan İbni Sabbah ile tanışır. Hasan İbni Sabbah kendi gibi bilime meraklı ve bilgili bir gençtir. Hasan ile Hayyam bilgi alışverişinde bulunup, sohbetler ederler. Hayyam arkadaşını bilime ve bilim adamlarına gerçekten değer veren Nizamülmülk ile tanıştırır. Bu tanışmayla başlayan Nizamülmülk ile Hasan ilişkisi zamanla Hasan'ın kıskançlığıyla gerginleşir. Melikşah'ın ülkenin tüm harcamalarını gösteren bir hesap cetveli çıkartılmasını istemesiyle başlayan çekişme ölümüne bir savaşa dönüşür. Hayyam da bu savaşta arada kalacaktır. Artık rasathanesi onun her şeyi, ölümü beklediği yerdir.

Tüm izliyicilere şimdiden İyi seyirler…

YAZAN : ÖMER NACİ TOPCU

YÖNETEN : GÖKSEL ARSLAN

SAHNE -AFİŞ - DEKOR - KOSTÜM TASARIM UYGULAMA :

MARTA MONTEVECCHİ

DRAMATURG: HATİCE YURTDURU

MÜZİK TASARIM: ORHAN ENES KUZU

IŞIK TASARIM:MURAT SELÇUK

OYUNCU : EMRE NARCI

YÖN.ASİSTANI:EVRİM ARTUT


Dönem dizi'lerinin aranan yüzü

$
0
0

TRT'nin 29 Nisan Cuma gününden itibaren başlayacak, yeni TV dizisi "Sevda Kuşun Kanadında"nın galası, oyuncuların da katılımıyla Ankara'da, TRT Arı Stüdyoları'nda gerçekleştirildi.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun (TRT) 29 Nisan Cuma gününden itibaren başlayacak, yeni TV dizisi "Sevda Kuşun Kanadında"nın galası, oyuncuların da katılımıyla Ankara'da, TRT Arı Stüdyoları'nda gerçekleştirildi.

Son dönemde oynadığı diziler ve sinema filmlerinde adından sıkça söz ettiren ve bu sayede bir çok odül kazanan Ufuk Bayraktar'ı yine bu dönem dizisinde izliyici ekranda görecek

İnançlarının getirdiği barış mesajı ışığında sağduyulu duruşlarından taviz vermeyen bir grup gencin öyküsünün, imkansız bir aşk hikayesiyle harmanlanarak anlatıldığı "Sevda Kuşun Kanadında" dizisi, yansıttığı 1968-1972 arasındaki yıllarla bir dönem dizisi olma özelliğini taşıyor.

Senaristliğini Ahmet Tezcan'ın, yönetmenliğini Mesut Uçakan'ın, yapımcılığını Ahmet Nesim Şahin'in üstlendiği dizide, başrolleri, Ufuk Bayraktar, Murat Ünalmış, Deniz Baysal,, Müge Boz, İlker Kızmaz ve Yavuz Bingöl gibi isimler paylaşıyor.

Galaya dizi oyuncuları ve kamera arkası ekibin yanı sıra TRT Genel Müdürü Şenol Göka ve çok sayıda davetli katıldı.

Sevda Kuşun Kanadındanın yayın tarihi belli oldu

İlk dönem Kur'an-ı Kerim nüshalar sergileniyor

$
0
0

Suriye'nin başkenti Şam'da bulunan Emevi Camisi'nde 1917 yılında çıkan yangında kurtarılan Kur'an-ı Kerim'in ilk dönemine ait Küfi yazı türü nüshaları Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergileniyor.

Suriye'nin başkenti Şam'da bulunan Emevi Camisi'nde 1917 yılında çıkan yangında yok olmaktan kurtarılan Kur'an-ı Kerim'in ilk dönemine ait Küfi yazı türü nüshaları "Mucize Kitabın Muhteşem Hattı: Küfi" başlığı altında Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergileniyor.

Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Seracettin Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Sergimiz, İslam Kültür Sanat Platformu (İKSP) tarafından Türk Hava Yolları'nın katkıları ile düzenlendi. Eserlerin tamamı müzemize aittir. Burada toplamda 94 adet Kur'an nüshası sergiliyoruz. Sergide ilk Kur'an ciltlerinden başlayarak halifeler döneminden, Abbasi, Memluk, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait zengin bir arşiv bulunuyor." dedi.

Sergide, Şam'daki Emevi Camisi'nde çıkan büyük yangından kurtarılan 8. ve 9. yüzyıla ait rulo halindeki Kur'an-ı Kerim'lerin bulunduğunu aktaran Şahin, "Koleksiyonun en dikkat çekici bölümü ise, kuşkusuz parşömen ve kağıt üzerine yazılmış Kur'an yaprakları, rulo Kur'anlar ve üzerine deri kaplanmış ahşap ciltler. Kur'an nüshaları o dönemde Türk ve İslam Eserleri Müzesi Kurucu Heyeti Üyesi İsmet Bey'in refakatinde Şam'dan trenle İstanbul'a getirilmişti. Suriye'den getirilen ve paha biçilemeyen bu eserler, 'Şam Evrakları Koleksiyonu' olarak biliniyor." ifadelerini kullandı.

Küfi yazı

Küfi, Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi ve İslamiyet'in ilk yüzyıllarında "Himyeri" yazısının değişmesiyle oluşan dik, sert, köşeli bir yazı türü olarak tanımlanıyor. Arapça hat sanatında yaygın olarak kullanılan yazı türü olarak da biliniyor. Özellikle erken dönemde daha yuvarlak hatlara sahip örneklerine rastlanan Küfi yazısı, Kur'an yazmalarında ve yapıların cephelerinde de sıklıkla kullanılıyor. İslam hat sanatının en eski bilinen yazı türü olan küfi, ismini Kufe şehrinden alıyor.

Dünyada Kufi yazı türünde en geniş kapsamlı sergi olma özelliğini taşıyan “Mucize Kitabın Muhteşem Hattı: Küfi” sergisi, 30 Mayıs'a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

Vizyona 10 film girecek

$
0
0

Türkiye'deki sinema salonlarında bu hafta 3'ü yerli 10 film vizyona girecek.

Gary Marshall'ın yönettiği komedi türündeki "Özel Bir Gün", anneler gününde üç jenerasyonu bir araya getiriyor.

"Brooklyn"

Genç İrlandalı göçmen Eilis Lacey'nin 1950'ler Brooklyn'inde geçen hikayesini konu alan "Brooklyn"de başrolleri Saoirse Ronan, Domhnall Gleeson, Emory Cohen ile Hugh Gormley paylaşıyor.

"Baskın Günü"

Aksiyon meraklılarının ilgisini çekecek "Baskın Günü", Paris'te yaşayan Amerikalı genç bir yankesicinin içinde cüzdandan çok daha fazlasının bulunduğu bir çantayı çalmasının ardından CIA'in en çok aradığı isimler arasına girmesini anlatıyor.

"Bay Doğru"

Anna Kendrick, Sam Rockwell, Tim Roth, Douglas M. Griffin, James Ransone ve Anson Mount'un oynadığı "Bay Doğru"nun yönetmenliğini Paco Cabezas yaptı.

"Kurdun Uyanışı"

Shaofeng Feng, Shawn Dou, Ankhnyam Ragchaa ile Yin Zhusheng'in oynadığı "Kurdun Uyanışı" film 1967 yılında Moğolistan'ın iç kısımlarında geçiyor.

"Yeni Ahit"

2016 Altın Küre Ödüllerinde "Yabancı Dilde En İyi Film" adayı olan komedi filmi "Yeni Ahit", Benoit Poelvoorde, Catherine Deneuve, François Damiens gibi Fransız sinemasının tanınmış oyuncularını bir araya getiriyor.

"Ratchet and Clank"

Playstation 2'nin sevilen ve en çok satılan video oyunlarından olan "Ratchet & Clank" serisinin ilk sinema uyarlaması film, hayranlarına aksiyon dolu yeni bir evrenin kapılarını açmayı amaçlıyor.

"Kadere Tutsak"

Haftanın Türk filmlerinden "Kadere Tutsak"ta başrolleri, Murat Ünaloğlu, Ateş Kantaroğlu, Ümit Sağlam ile Şakir Aydın paylaşıyor.

"Magi"

Korku ve gerilim türündeki "Magi", hamile kızkardeşi Marla'nın ani ve esrarengiz ölümüyle ilgili gerçeği araştıran Amerikalı gazeteci Olivia Watson'un İstanbul'da yaşadığı macerayı konu alıyor.

"Emicem Hospital"

Türk filmi "Emicem Hospital", Film, Karadeniz'in küçük bir sahil kasabasında yer alan ve geleneksel yöntemlerle yönetilen tuhaf bir hastahanede geçen komik olaylar etrafında dönüyor.

Sıra Türkiye'deki setlerde

$
0
0

Hollywood'un ilk 'aksiyon yönetmeni' olan Fatih Uğurlu, şimdi de ilk 'dublör akademisini' kuruyor. Türkiye'de ses getiren işlerinin ardından bir süredir Hollywood'un tozunu attıran Uğurlu, bu alanda ilk olma ünvanını da koruyor.

Fatih Ugurlu, 26.04.1985 Eskisehir doğumlu İstanbul ve Hong Kong'ta ikamet ediyor. Uğurlu, Marmara Universitesi Spor Akademisi mezunu. Hong Kong Hit Hut CineAction School 2010 Aksiyon Yonetmenligi ve Ip isleri Egitimi USA Rick Seaman Dublor soforlugu 2014 USA Keir Beck 87Eleven Ip isleri egitimi 2014 Berlin, Germany Haeger, Keir Beck Ip isleri ust seviye egitimi 2016 Jackie Chan Stunt Team Action design and choreography 2013-2016 USA Exotics Racing, Yaris soforlugu 2014 USA Stunt University 2008 USA Bobby Yerkes Stunt School 2002 yilinda dublorluk ile sinema hayatina atıldı. Turkiyede cesitli film ve dizilerde dublorluk sahnelerinde gorev yaptiktan sonra isi daha kaliteli ve ust seviyelere tasiyabilmek icin 2007 yilinda Amerikaya gitti ve sonrasinda Hong Kong' ta aksiyon dizayni, koreograflik alanlarinda egitim aldi.

DÜNYA YILDIZLARIYLA ÇALIŞIYORLAR

Oskar odullu aktor Christian Bale'in Flowers of War adli filminde dublorlugunu yapti. Bunun yani sira unlu aksiyon oyuncusu Scott Adkins' in dublorlugunude yapti. Turkiye de gectigimiz yillirda cekilen Skyfall James Bond filminde Dublor Koordinatorlugu gorevini ustlendi. ayrica Russell Crowe Son Umut filminde Russell Crowe ile dovus sahnesi cekti ve aksiyon koordinatorlugu yapti.

UZAK DOĞU'DAN DA ALNININ AKIYLA DÖNDÜ

Hong Kong ve Cin de cesitli uluslararasi filmlerde aktor,dublor ve aksiyon yonetmeni olarak calismalari vardir. En son olarak Jackie Chan'in Kungfu Yoga adli filminde Jackie Chan ile dövüş sahnesi yaptı. Turkiye'ye donmek isteme sebebi Turkiye'de bu isin eksik ve bilincsiz sekilde yapildigini dusunmesinden ve aksiyon yonetmenligi kavramini baslatmaktir.

AKSİYON YÖNETMENİ

Türkiye'de dram ya da komedi ceken bir yönetmen aksiyon anlaminda hiçbir egitimi ve tecrubesi olmadigi halde bu isi ele almaktadir. Bu sebeple ortaya cikan sahnelerin kalitesi cok düşük ve yetersiz olmakta. Amaç aksiyon departmani ve aksiyon yonetmeni kurarak bu isi ust seviyelere tasimak. Aksiyon yonetmenligi adi altinda; Sahnelerin guvenli olmasi Aksiyon sahne dizayni koreografiler kamera acilari ve dogru lens kullanimi Aktorlerin aksiyona hazirligi Sahnelerin kurgusu.

'Türkiye'deki orkestralar, Türk şeflerle çalışmalı'

$
0
0

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi Aykal, "Türkiye'deki orkestralar, Türk şeflerle çalışmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konuda bir politikası olmalı." dedi.

Türkiye'de yasal olarak atanan ilk orkestra şefi ünvanı taşıyan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın daimi şefi Gürer Aykal, Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'a orkestralarda, daha fazla Türk şefin çalıştırılması çağrısında bulunarak, "Türkiye'deki orkestralar, Türk şeflerle çalışmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konuda bir politikası olmalı." dedi.

Gürer Aykal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de çok iyi orkestra şeflerin bulunduğunu ancak iyi tanınmadığını, orkestralarda da çok fazla görev alamadığını belirterek, orkestraların daha çok Türk şeflerle çalışması gerektiğini ifade etti.

Bunun gelecek için çok önemli olduğunu, eskiden Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda "Türk'ten şef olmaz" diye bir anlayış bulunduğunu aktaran Aykal, Türkiye'de yasal olarak atanan ilk orkestra şefi ünvanını taşıdığını bildirdi.

Bu atanma sürecinde bazı kesimlerin buna direnç gösterdiğini ifade eden Gürer Aykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben gençliğimde bunun savaşını verdim. Bu nedenle benim için orkestraları Türk şeflerin yönetmesi çok önemli. Türkiye'deki orkestralar, Türk şeflerle çalışmalı. Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konuda bir politikası olmalı. Kendi sanatçısına sahip çıkmalı. Bakan Mahir Ünal'a da sesleniyorum, orkestralarda kendi sanatçılarımız, kendi şeflerimiz daha fazla çalıştırılsın. Sanatta, orkestrada, futbolda her yerde yabancı hayranlığı var. Bunu aşmalıyız. Bu ülkenin orkestra şefleri çok iyi, bu nedenle bu ülkenin orkestralarında görev almalı, konserler vermeli."

Halaydan tangoya 14 danslı kutlama

$
0
0

Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) ve UNESCO ortağı sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilen Uluslararası Dans Komitesi tarafından belirlenen '29 Nisan Dünya Dans Günü', Avcılar'da 14 ayrı dans gösterisi ile kutlandı.

Avcılar Belediyesi kültür sanat etkinlikleri kapsamında düzenlenen 'Dünya Dans Günü' etkinliğine ev sahipliği yapan Barış Manço Kültür Merkezi hınca hınç doldu. İzleyicilerin oturacak yer bulamadığı salonda, ücretsiz olarak dans kurslarına devam eden kursiyerler becerilerini sergiledi. 'Nefes' isimli Semah ile başlayan etkinlikte, 'Roman Dansı', 'Halay', 'Modern Dans', 'Sirtaki', 'Kafkas Oyunu', 'Son Tango', 'Sarı Zeybek', 'Balkan Dansı', 'Oryantal', 'Hip Hop', 'Horon' ve 'Bachata' sergilendi. Belediye Başkanı Handan Toprak Benli, bir toplumu tanımak isteyenlerin halk oyunlarını ve kıyafetlerini incelediğini, Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gittiklerini, asırlardan bu yana bu topraklarda oynanan oyunlarla kadın ve erkeklerin yan yana, omuz omuza durduğunu söyledi. 'Dünya Dans Günü' kutlaması, dansçılar ve izleyicilerin bir ağızdan söylediği '10'uncu Yıl Marşı' ile sona erdi.

Halıcılığın tarihi müzede anlatılıyor

$
0
0

Nevşehir'in el sanatlarıyla ünlü Avanos ilçesinde yaklaşık bir ay önce açılan "Halı Müzesi"nde halının binlerce yıllık öyküsü ve geçirdiği evreler canlı ve cansız mankenler aracılığıyla aktarılıyor.

Müze oluşturulmasıyla ilgili yapılan çalışmaların fikir önderi Tufan Mani, AA muhabirine, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde geçmişte dokunan halıların yanı sıra dokumacılıkta kullanılan aletlerin de müzede sergilenmeye başlandığını söyledi.

Halıcılığın tarihinin 2 bin yıl öncesine kadar bilindiğini ifade eden Mani, kış aylarında soğuktan korunmak amacıyla Yörük çadırlarının etrafını kapatmak için keçi yününde dokunan halıların ilk çalışmalar olarak kabul edildiğini aktardı.

Kapadokya bölgesine gelen turistler için yaklaşık 25 yıldır el dokuması halıların satışa sunulduğunu belirten Mani, "Kapadokya bölgesini gezmek için gelen halı meraklılarına, halının geçmişini sözle anlatmaktan zorlanıyorduk, objelerin somut olarak sunulduğu müze sayesinde bunu kolaylaştırmış olduk." dedi.

Mani, müzenin girişinde dokuma öncesi iplere renk verilmesinin anlatıldığını, orta kısımda dokuma yapan kadınların izlenebildiğini ayrıca halıcılıkta geçmişten günümüze kullanılan aletlerin sergilendiğini, çıkış bölümünde ise nadir bulunan halıların görülebildiğini ifade etti.

Müzenin sorumlularından Necmi Kurtulmuş ise nadir bulunan halılar nedeniyle müzenin meraklılar tarafından ilgi gördüğünü, sergilenen halıların en önemli özelliklerinin geçmişte kullanıldıkları halde hiçbir onarım ve restorasyon gerektirmeyecek sağlamlıkta olduklarını söyledi.


Eskişehir'de 'nostalji defilesi' yapıldı

$
0
0

Eskişehir'de, Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu tarafından, Osmanlı döneminde giyilen bazı kıyafetlerin örneklerinin sergilendiği "nostalji defilesi" yapıldı.

Eskişehir'de, Osmangazi Kültür Dernekleri Federasyonu tarafından, Osmanlı döneminde giyilen bazı kıyafetlerin örneklerinin sergilendiği "nostalji defilesi" yapıldı.

Merkez Odunpazarı ilçesindeki Beylerbeyi Konağı Kültür Merkezi'nde düzenlenen etkinliğe, çok sayıda davetli katıldı.

Beylerbeyi Konağı Kültür Merkezi'nde Osmanlı dönemine ait çok sayıda kıyafet, savaş aleti ve menkıbe bulunduğunu belirten Çapa, şöyle konuştu:

"Bin yıllık tarihimizi altın sayfalara yazdıran o şanlı ecdadımızın, 3 kıta ve 7 denizde 623 yıl adaletle hükümranlık süren Osmanlı Devleti'nin torunlarıyız. Zaman zaman ecdadımızı bu binada çeşitli etkinlikler düzenleyerek anıyoruz. Bugün de çeşitli şehirlerden gelen misafirlerimize, Hayme Ana, Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman'ın kıyafetleriyle çekimler yaparak geçmişin güzelliklerini geleceğe aktaran bir köprü olduk. Etkinliklerimiz yaz mevsimi boyunca devam edecek."

Etkinlik sonrası ziyaretçilere ayran ve geleneksel Türk yemekleri ikram edildi.

Erzurum'da kitap fuarına yoğun ilgi

$
0
0

Erzurum Büyükşehir Belediyesince düzenlenen 3. Erzurum Kitap Fuarı, hafta sonunda kitapseverlerden yoğun ilgi gördü.

Erzurum Büyükşehir Belediyesince düzenlenen 3. Erzurum Kitap Fuarı, hafta sonunda kitapseverlerden yoğun ilgi gördü.

Erzurum Havuzbaşı Kent Meydanı'nda düzenlenen fuara ilişkin AA muhabirine açıklamada bulunan Erzurum Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mehmet Emin Öz, fuarın bu sene 67 yayınevinin katılımıyla gerçekleştiğini, 110 yazarın kitaplarını imzaladığını ve 60'a yakın söyleşi etkinliği yapılacağını anlattı.

"Erzurum Türkiye'nin en çok kitap okunan şehirlerinden biri"

Öz, Erzurum'daki ulusal çapta yayınevlerinin de fuara katıldığını aktararak, "Fuarda, bu sene üçüncü senemiz. Şimdilik 2 bin 500 metrekarelik bu alanda fuarımızı yapıyoruz, yerimiz maalesef biraz dar. Fuara ilgi bu sene daha da büyük oldu, önümüzdeki yıla 6 bin metrekarelik Kültür ve Kongre Merkezimizi yetiştirmeyi ve daha geniş bir alanda fuarımızı düzenlemeyi düşünüyoruz." dedi.

Erzurum'un Türkiye'nin en çok kitap okunan şehirlerinden biri olduğuna dikkati çeken Öz, "İlimizde kişi başına iki ya da üç kitap düşüyor. Okuru çok olan bir şehir. Fuarın tanıtımı için de Bingöl, Erzincan gibi çevre illerle de iletişim kurduk. Oralardaki üniversitelerden de otobüslerle öğrenciler getiriliyor. Erzurum'da zaten öğrencimiz, okurumuz çok. İlgiden memnunuz, yayıncılar da satıştan memnunlar." diye konuştu

Defterdarlık: Osmanlı Devlet Nizamının Omurgası

$
0
0

İlk kez Fatih Kanunnâmesi'nde defterdarın vazife ve salahiyetleriyle teşrifattaki yerinin tespit edilmiş olması ise müessesenin 15. yüzyıl ortalarında tamamen şekillendirilmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin iktisadî; yönetimi de bu temeller üzerine kurulmuştur. Osmanlı Devleti Defterdar'ı o kadar geniş yetkilere sahip olmasına rağmen, otokontrol sistemi içerisinde bir yönetim işleyişine sahipti. Defterdarlar Dî;vân-ı Hümâyûn üyesi idi.

Türk-İslam tarihi içerisinde, kadim bir devlet teşekkülünün ana kıstasları vardır. Bu vazgeçilmez kıstaslar, bugün Batı dünyasının sosyal devlet ve adalet sisteminde olmazsa olmazları olarak da dile getirmeye başladığını görmekteyiz. Avrupa Birliği kıstaslarının, Osmanlı Devlet nizamında 600 yıl boyunca uygulandığı ve öncesinin de Endülüs'te de var olduğu inkâr edilemez. Bugün, kadim Türk-İslam devlet geleneği ve nizamında, toplumun bir devlet olma şuuruna sahip olması. Devletin de bâkî; ve adil yönetim işleyiş ufku içerisinde olmazlarından biri de, kadim Türk-İslam devlet geleneği kadar kadim ‘Defterdarlık müessesesi'dir.

Sultan I. Murad zamanında tesis edildi

En kadim devlet kurumlarımızdan olan Defterdarlık Teşkilatı, Osmanlı devlet idaresi olarak, Sultan I. Murad (1362-1389) zamanında küçük bir beylik idaresinden sultanlık idaresi şekline dönüşümünün önemli bir rol oynayıcısıdır. Devletin sahip olduğu topraklar 95 bin kilometrekareden 500 bin kilometrekareye kadar genişlemekle kalmamış, devletin kurum ve kuruluşları bu dönemde teşekkül etmiştir. Osmanlı Devleti Avrupa'da topraklarını genişletirken aynı zamanda başkentini de Edirne'ye taşımıştır. Vezirlerin ve Divan üyelerinin sayısı artırılmıştır. Sultan I. Murad, devlet hazinesi ve mali teşkilatının yönetimini de Defterdar'a vermiştir. Şunu kabul etmek lazım ki, Sultan I. Murad, devletin kurum ve kuruluşlarının çekirdeğini teşekkül ettirmiştir.

Fatih Kanunnamesi'nde protokol yeri belirlendi

İlk kez Fatih Kanunnâmesi'nde Defterdar'ın vazife ve salahiyetleriyle teşrifattaki yerinin tespit edilmiş olması ise müessesenin 15. yüzyıl ortalarında tamamen şekillendirilmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin iktisadi yönetimi de bu temeller üzerine kurulmuştur. Osmanlı Devleti Defterdar'ı o kadar geniş yetkilere sahip olmasına rağmen, otokontrol sistemi içerisinde bir yönetim işleyişine sahipti. Defterdarların Dî;vân-ı Hümâyûn üyesi idi.

Dî;vân'daki yetki ve vazifelerine bakıldığında ise malî; konularla ilgili davalara Başdefterdar'ın baktığı ve hükümlerin yazılması için gerekli buyruklarında yine onun tarafından verildiği görülmektedir. Defterdarlar haftada dört gün, yalnızca salı günleri vezirlerle birlikte arza girerek malî; işler hakkında bilgi verirlerdi. Osmanlı Devleti, iktisadî; menfaatlerini korumak maksadıyla taşradaki defterdarların üzerine bir denetim makamını kurumlaştırmıştır. Nâzır-ı Emvâllik denen bu kurum, devletin iktisadî; menfaatlerini koruyacağına inandığı kişiye verdiği en üst seviyede bir kontrolörlük makamıydı.

Özellikle 17. yüzyıldan itibaren maliyenin bütün işlerinde tek merci olan Başdefterdar her akşam hazine işlemleriyle ilgili raporları alıp inceler, haftalık olarak ya da iki, üç günde bir bu raporlar hakkında vezir-i a'zama bilgi verir ve rapor sunardı. Osmanlı dönemi seferlerinde işleyişin sağlayıcı ana kurumda Defterdarlık ve Başdefterdar idi.

Başını verip sır vermeyen memur!

Sultan I. Mahmud döneminde, ‘defter emini' olarak görev yapan Server Efendi, vazifesine çok bağlı bir memurdu. ‘Kaide-i kadime' üzerine hareket eder ve herhangi bir suiistimale meydan vermemek için defterlerin dışarı çıkarılmasına izin vermezdi. Meydana gelen bir ihtilaf üzerine dönemin padişahı Sultan I. Mahmud arazilerle ilgili defteri istemiş, ancak Server Efendi, “Fatih Sultan Mehmed Hazretleri'nin Kanunnamesi'ne göre Defterhane'den gece vakti defter çıkarılması men edilmiştir. Sultanımız af buyursunlar, defterleri çıkaramam!” diyerek bu isteği reddetti. Server Efendi'nin cevabı kendisine ulaştığında gazaba gelen Sultan, bu memurun idamını ferman buyurdu. Sabah olduğunda huzura kabul edilen sadrazam, Server Efendi'nin davranışında haklı olduğunu arz etti. Sultan, yeni bir ferman çıkararak idam kararının uygulanmamasını emretti. Ancak iş işten geçmiş ve Server Efendi idam edilmişti. Görevi uğruna canından olan bu memura yaptığından pişman olan Sultan I. Mahmud, defter emininin defterhane binasının bahçesine defnedilmesini emretti.

Evliya Çelebi de maliyeci idi!

Ünlü denizci Seydi Ali Reis'ten başlayalım. Matematik bilgini olan bu değerli insan, coğrafya ve astronomi sahasında eserler vermiştir. Mirat-ül Kâinat adlı seyahatnamesi; İngilizce, Almanca ve Özbekçe'ye çevrilmiştir. Seydi Ali Reis, hayatının son yıllarında Diyarbakır Tımar Defterdarlığı'na atanmış ve ölene kadar bu görevde kalmıştır.

Ünlü hiciv şairi Nef'i… Sultan I. Ahmed zamanında İstanbul'a gelmiş, önce divan kâtipliği daha sonra vergi muhasebecisi (cizye muhasebecisi) olarak görev yapmıştır. Tarih yazarlarından Naima, muhasebeci, defterdar ve askeri defterdar olarak; Peçevî; ise Tokat Defterdarı olarak görev yapmış. Batılıların “Hacı Kalfa” diye tanıdığı; Cihannüma, Keşf üz Zünun, Fezleke, Tuhfet-ül Kibar ve Frengi Tarihi gibi büyük eserlerin sahibi Kâtip Çelebi'nin şairliği de vardı. Kâtip Çelebi, Başmuhasebe ikinci Halifeliği memuriyetinde de bulunmuş.

Meşhur seyahatnamenin yazarı Evliya Çelebi... Gümrük Vergisi ile ilgili bölümde de belirteceğimiz gibi; Sivas Valisi Murtaza Paşa ve Rumeli Beylerbeyi Melek Ahmed Paşa'nın emrinde çalıştığı dönemlerde; İç Anadolu, Arnavutluk ve Rumeli'nin muhtelif yerlerinde vergi memuru olarak çalıştı.

Divan şairi Nailî; Defterdarlık teşkilatına bağlı Mukataat kaleminde, yine divan şiirimizin zirvelerinden Nabî;, İstanbul'da Başmuhasebecilik ve Anadolu Muhasebeciliği görevlerinde bulunmuşlar. Divan şiirinin bir zirvesi de Koca Ragıp Paşa. Bu Paşa; Revan, Bağdat ve Ordu Defterdarlıkları ile maliye tezkireciliği yapmıştır.

'İstanbul'un Gözü' ABD'de sinemaseverlerle buluştu

$
0
0

Fotoğraf sanatçısı Ara Güler'in hayatını konu alan belgesel film "İstanbul'un Gözü", bu yıl 11'incisi düzenlenen Los Angeles Güneydoğu Avrupa Film Festivali'nde gösterildi.

Fotoğraf sanatçısı Ara Güler'in 60 yılı aşan kariyerine ışık tutan belgesel yapım "İstanbul'un Gözü", Güneydoğu Avrupa Film Festivali kapsamında Beverly Hills Laemmle's Music Hall'de gösterildi.

"İstanbul'un Gözü", dünya prömiyerini yaptığı Washington DC Bağımsız Film Festivali'nden "En İyi Film" ödülüyle dönmüştü.

Çağıl Nurhak Aydoğdu Kılıç'ın yönettiği "Yarım" ve yönetmenliğini Yağmur Altan'ın yaptığı animasyon türündeki "Tavşan Kanı" da festivalde sinemaseverlerle buluşacak.

2016 teması “göçmenler” olarak belirlenen festivalde bu yıl, farklı kültür ve geleneklerden gelerek hikayelerini Balkan ülkelerine taşıyan göçmenlerin hayatlarını yansıtan filmlere yer veriliyor. 20 ülkeden 45 yapımın yer aldığı festivalde ödül kazanan filmler, 5 Mayıs'ta yapılacak gala gecesinde belli olacak.

Taş Mektep' Milli Mücadele Müzesi oldu

$
0
0

Kayseri Lisesinin "Taş Mektep" olarak bilinen tarihi ana binası, Milli Mücadele Müzesine dönüştürülerek ziyarete açıldı.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, temelden su alması nedeniyle çürümeye yüz tutan tarihi Kayseri Lisesi binasını restorasyon çalışmasıyla yıkılmaktan kurtararak Milli Mücadele Müzesi'ne dönüştürdü.

Müzenin açılış töreninde konuşan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Çelik, kente önemli bir eser daha kazandırmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.

Müzenin Kayseri'nin marka değerine olumlu katkıları olacağına inandığını belirten Çelik,"Taş Mektep gerçekten önemli bir mimariye sahip. Böyle bir eserin gözümüzün önünde yok olup gitmesine tabii ki gönlümüz elvermezdi. Yaklaşık 11 milyon lira harcadık. Hamdolsun harcadığımıza da değdi, böyle bir eseri Kayseri'ye kazandırmış olduk. Bu yüz yıllık yapıyı tek tek elden geçirdik ve aslına uygun şekilde onardık. Modern müzecilik teknikleriyle, görsel ve işitsel olarak tüm değerleri gün yüzüne çıkarttık. Bu müzemizin iki ana teması var. Birisi milli mücadele, diğeri eğitim teması. Her iki konuyu da burada detaylı şekilde anlatmaya çalıştık."şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından müzenin açılış kurdelesi Kayseri Valisi Orhan Düzgün, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, AK Parti Kayseri Milletvekili İsmail Tamer, Mustafa Çelik ve diğer davetlilerin katılımıyla kesildi.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live