Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Hisar'daki caminin gerçek hikayesini 87 yaşındaki mimar Doğan Tekeli anlattı "Caminin temelini sağlamlaştırdık"

$
0
0

Rumelihisarı'nda 1884'de yıkılan caminin yeniden inşa edilmesi çok tartışıldı, çok konuşuldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, oyuncu Defne Halman'ın Sadri Alışık Ödül Töreni'nde söylediği "Rumelihisarı sahnesine mescit yapmak isteyenlere izin vermeyelim. Hep beraber sesimiz çok yüksek çıkıyor. Beraber direnelim" sözlerine cevap verdi: “Siz kimin bağından kimi kovuyorsunuz” dedi. Mevzu büyüdü, büyüdü. ‘Defne Halman yalnız değildir' kampanyaları düzenlendi. Olayın aslını ve 1884'ten bugüne olan biteni ise, Hisar'ı 1957'de düzenleyen ekipte yer alan 87 yaşındaki mimar Doğan Tekeli yazdı.

Doğan Tekeli

Cumhuriyet gazetesinde bir yazı kaleme alan Tekeli soruyor: “Son yıllarda yıktıranın kim olduğu belirtilmeden ya da Rahmetli Celal Bayar suçlanarak caminin yıktırıldığı, yerine gösteri alanı yapıldığı iddiasıyla hayali din düşmanları yaratılıyor. Bugün gösteri alanının korunmasını isteyenlere cami düşmanı elitler denerek hücum ediliyor… Bugünkü iktidarımız da tıpkı Demokrat Parti gibi tarihsel-kültürel mirasımız olan yapıları, kendine göre kullanmayı istiyor. Acaba bunlar, siyasi iktidarların ideolojilerine göre düzenlemelerini bozup, yeni düzenlemeler yapabilecekleri yerler midir?”

Doğan Tekeli'nin Cumhuriyet'teki yazısı:

Rumelihisarı Açıkhava Tiyatrosu platformu üzerine “yeni bir tiyatro dekoru” gibi oturtulması tartışma yaratan Ebu'l-Feth Camisi hakkındaki gerçekleri birinci ağızdan dinleyin.

Rumelihisarı ile birlikte inşa edildiği tahmin edilen Kaleiçi Camisi'nin, 1884 yılında; “Büyük felaket” diye adlandırılan depremde yıkıldığı biliniyor. Zaten Albert Gabriel'in, 1890-1900 yılları arasında hazırladığı Rumelihisarı restitüsyonu çizimlerinde de caminin, sadece temelleri görülüyordu.

1957'de Rumelihisarı'nın, bir askerî; açık hava müzesi ve park olarak düzenlenmesi kararlaştırılmış ve bir proje yarışması açılmıştı. Yarışma jürisinde; başta Sedad Hakkı Eldem olmak üzere 7 uzman yer alıyordu. Yarışma programında; yeni yaya yolları, mehter gösterileri için bir gösteri alanı ve manzara terasları tasarlanması isteniyordu. Programda camiden söz edilmiyordu. Biz de yarışmaya hazırlanırken gezdiğimiz Hisar'da, caminin yıkık minaresinden başka bir izine rastlamamıştık.

Temelini sağlamlaştırdık

Yarışma jürisi, projemizi, 6/1 oy çokluğuyla birincilik ödülüne layık gördü. Hisar'ın bağlı bulunduğu Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü, uygulama projelerinin yapımı ve inşaatın kontrolü işini de büromuza verdi. Biz de Topkapı Sarayı uzmanları ve tarihçilerle işbirliği içinde görevimizi tamamladık. 1958 yılında Hisar, bu yeni işleviyle hizmete açıldı.

İnşaat sırasında, alan temizlenirken ortalarda, eski bir sarnıcın duvarları ile en altta, cami temelleri ortaya çıktı. Temelleri, dar ve gevşek yapılı göründüğü için caminin, bazı boğaz camileri gibi ahşap yapılı olabileceğini düşündük. Temelleri olduğu haliyle sağlamlaştırarak bıraktık.

İddialar kasıtlı

Projemizin ana fikri, yeni düzenlemenin tarihsel yapıya zarar vermeden hatta temas etmeden gerçekleştirilmesi şeklindeydi. Bu düşünceyle gösteri alanı, cami temellerine değmeyen ve tek bir kolon tarafından taşınan betonarme bir plak olarak tasarlandı, gerçekleştirildi. Bu açıklamayla medyada cami temellerinin örtüldüğü, toprak doldurularak gösteri alanı yapıldığı iddialarının, bilgisizce ya da kasıtlı yapılmış iddialar olduğu görülecektir.

Gerçekte, yıkıldığı 1884'ten 2005'e kadar bu caminin yeniden yapılması olmamıştır. Rumelihisarı İskele Camisi inşa edildikten sonra belki de Hisar Camii'ne ihtiyaç kalmamıştı.

Son yıllarda yıktıranın kim olduğu belirtilmeden ya da Rahmetli Celal Bayar suçlanarak caminin yıktırıldığı, yerine gösteri alanı yapıldığı iddiasıyla hayali din düşmanları yaratılıyor. Bugün gösteri alanının korunmasını isteyenlere cami düşmanı elitler denerek hücum ediliyor.

Popüler sanat yanlışı

Biz uygulamamızla Demokrat Parti iktidarının başarıyla gerçekleştirdiği restorasyondan sonra bu tarihi mekân için amaçladığı kullanış biçimini, mimarlık ve yeniden kullanım kuralları içinde gerçekleştirmeye çalışmıştık. Açıldığı yıllarda bu çalışmamızın kamuoyunda büyük beğeni kazandığı, o zamanın gazete koleksiyonlarında görülebilir.

Hisar'ın, bu yeni yaşamındaki gösteri alanı, ilk yıllarda amacı doğrultusunda sadece mehter gösterileri ve halk oyunları için hizmet veriyordu. Birkaç yıl sonra, büyük tiyatrocu Muhsin Ertuğrul, Hisar'ın bu yeni atmosferini beğenerek burada klasik tiyatro eserlerinin sahnelenebileceğini düşünmüş; “Hamlet” ve “Kral Lear” gibi eserleri başarıyla sergilemişti. Ancak; bizim on, on beş dakikalık ve ayakta izlenecek gösteriler için tasarladığımız ve Rumelihisarı iç mekânına daha uygun olduğunu düşündüğümüz serbest düzenli kademeler, Muhsin Ertuğrul'un talebiyle ve bize danışılmaksızın, rahat oturulur amfi basamaklarına dönüştürülmüştü.

Sonraki yıllarda tiyatroya ilgi azalır gibi olunca gösteri alanı, yapılış amacının dışında, aşırı yüksek sesle icra edilen popüler sanatın emrine verildi. Bence asıl yanlış olan buydu. Ve üç yıl önce isabetli bir kararla, bu gösteriler durduruldu.

Oturma alanı yıkılmalı

Yeni Ebu'l-Feth Camisi, bence ideolojik yönü ağır basan bir kararla, ihtiyaç olup olmadığına bakılmadan inşa edilmiştir. Caminin aslını gösteren bir belge bulunamadığı için 1850'lerde karakalemle yapıldığı tahmin edilen, net olmayan bir resme dayanılarak; “olsa olsa böyle olurdu” mantığıyla uygulanmıştır. Bugünkü iktidarımız da tıpkı Demokrat Parti gibi tarihsel-kültürel mirasımız olan yapıları, kendine göre kullanmayı istiyor. Acaba bunlar, siyasi iktidarların ideolojilerine göre düzenlemelerini bozup, yeni düzenlemeler yapabilecekleri yerler midir?

Bugünkü hali ile cami mevcut sahne platformu üstünde yeni bir tiyatro dekoru gibi duruyor. Caminin yıkımı artık söz konusu olmadığına göre; en azından yeni bir çevre düzenlemesi ile zemine bağlanması, çevredeki oturma alanının ve üstüne oturduğu platformun yıkılması gerçekleştirilmelidir.


Shakespeare ile düşünmek

$
0
0

Kim olduğu hâlâ merakla araştırılan ve geçen yıl ölümünün 400. yılında anılan William Shakespeare'in tiyatro metinleri Moda Sahnesi'nde tartışılacak.

14 Mart'ta başlayacak olan ‘Shakespeare ile Düşünmek' seminerinde, Shakespeare'in Tarihsel ve Çağdaş Kaynakları, Macbeth, Hamlet, Kral Lear, Venedik Taciri, Yaz Gecesi Rüyası, Kış Masalı eserleri konu edilecek. 8 hafta sürecek programa katılım ücretli. (www.modasahnesi.com) KÜLTÜR-SANAT

Lady Gaga'nın mimarı konuşacak

$
0
0

Lady Gaga, Google, Diesel, H&M, Samsung ve Vice Media gibi dünyaca ünlü markalara proje üreten, mimarlığı her alanda uygulayan Prof. Mark Foster Gage, Geberit'in konuğu olarak ‘Zamanın Ötesinde Tasarım Kâşifleri' etkinliği kapsamında bugün Fulya Yapı-Endüstri Merkezi'nde olacak.

Tasarımı; teknoloji ve malzemeyle buluşturan Prof. Mark Foster Gage, tüm dünyada ses getiren Khaleesi kod adıyla da bilenen West 57th Street Tower projesiyle adından sıkça söz ettirmişti. Gage'in, ‘Tasarım Akışkanlığı' başlıklı konuşması 18.30'da başlayacak. (www.yemetkinlik.com)

Rus sinemasının yaşayan efsanesi Pera Film'de

$
0
0

Pera Film, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Rus sinemasının en önemli kadın yönetmenlerinden Kira Muratova'nın filmlerinden oluşan bir seçki sunuyor.

Gölgede Kalmış Aşk başlıklı programda sinemanın yerleşik kalıplarını reddeden Rus yönetmen Muratova'nın 6 uzun metrajlı filmi izlenebilecek.
5 Mart Cumartesi günü saat 19.00'da yönetmenin Kısa Karşılaşmalar filmiyle başlayacak Gölgede Kalmış Aşk seçkisi, 19 Mart'a kadar sürecek. Seçkide, yönetmenin Kısa Karşılaşmalar, Tutkular, Astenik Sendrom, Akortçu, Üç Hikaye ve Çehov'un Motifleri adlı filmleri gösterilecek. “Rus sinemasının yaşayan efsanesi” olarak kabul edilen Kira Muratova 1934 Moldova doğumlu. Sovyet döneminde yapıtları ideolojik koşullara uyum sağlayamayan sanatçı, bugün de ticari eğilimlerin uzağında kalmayı tercih ediyor. Son 55 yılda yaptığı 20 film, toplumun en temel özelliklerini dile getirme konusunda farklı bir estetik ve beceri ortaya koyuyor. Savaş sonrası Sovyet sinemasının en önemli sinematografilerinden birini oluşturan Muratova'nın başı hep sansürle belaya girdi, bir dönem Sinemacılar Sendikası'ndan ihraç edildi. Sonunda glasnost dönemi başladığında yeni bir kuşak tarafından keşfedildi. 1987'de filmleri ilk kez Sovyetler Birliği dışında gösterildi ve kısa sürede başyapıt ilan edildi. Günlük yaşamın acımasızlığını sansasyonelliğe ya da ahlakçılığa düşmeden aktardığı filmleriyle hayranlık uyandıran Kira Muratova, her döneminde iktidarı rahatsız etmeyi sürdürdü. Pera Film'deki gösterimler indirimli müze giriş bileti (10 TL) ile izlenebilecek. (www.peramuzesi.org.tr) KÜLTÜR-SANAT

Ankara'nın 24 yıldır bitmeyen 'Senfoni' binası

$
0
0

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) binası inşaatı ‘bitmeyen senfoniye' dönüştü. 1992'de başlayan süreç, 24 yıldır devam ediyor. Binanın mimarları Semra ve Özcan Uygur'un, o yıl 2 yaşında olan kızları üniversiteyi bitirip yüksek lisansını tamamladı. Bu süreçte dört cumhurbaşkanı değişti. Ama CSO'nun yeni binası bitmedi.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) binası inşaatı ‘bitmeyen senfoniye' dönüştü. 1992 yılında yeni bina yapımı için proje yarışması ile başlayan süreç, tam 24 yıldır devam ediyor. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde CSO binasının yetersizliği gündeme gelmişti. 46 proje arasından Semra ve Özcan Uygur çiftinin hazırladığı proje birinci seçilmişti. Mimar çift şimdi 60 yaşında. Aradan geçen zaman zarfında çiftin o yıl 2 yaşında olan kızları üniversiteyi bitirip yüksek lisansını tamamladı. Bu süreçte dört cumhurbaşkanı değişti. Ancak devlet, bir süre atıl duran, bazen ağır aksak ilerleyen binayı hizmete açamadı. Şimdi işlerin fiilen durduğu CSO inşaatı için 100 milyon TL yeni bütçe ayrıldı. Özcan Uygur, “Ertuğrul Günay, bakanlığı döneminde sorunları çözüp, inşaatın epey mesafe almasını sağladı. Abdullah Gül cumhurbaşkanıyken sahada inceleme yaptı ve bitirilememesine hayret etti.” dedi.

Uygur çifti, 1993 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile sözleşme imzaladı ve yeni CSO binası için uygulama projeleri hazırlanmaya başladı. Proje tamamlanmadan 1995 yılında inşaat ihalesi yapıldı. Temeli 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından atıldı ve inşaat yavaş da olsa devam etti. Alman akustik uzmanı ile Bayındırlık Bakanlığı arasında yaşanan iletişim ve koordinasyon sorunları projeye yansıdı. Aradan yıllar geçti, iş uzadıkça uzadı ve inşaat senelerce atıl durdu. Aksaklıklar sonucunda salonlara ilişkin projeler 2008 yılında bitti. Yönetmelikler değişince 2010 yılında yeniden bir sözleşme yapıldı.

CSO'DA İŞ FİİLEN DURDU

Mimar Özcan Uygur, Ertuğrul Günay'ın Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde bizzat devreye girdiğini, kendisini davet edip projenin serencamını sorduğunu belirtti. Günay'ın Çevre ve Şehircilik Bakanı'nı arayıp sorunu çözdüğünü dile getiren Uygur, “Ertuğrul Bey çok ilgilendi. Bugüne gelmesinde onun çok emeği var. Şimdi ayrılan para tükendiği için yapım işi fiilen durdu. Yeniden ikmal inşaatına çakılması gerekiyor.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül'ün inşaat sahasını gezdiğini ve bu kadar sürede tamamlanamamış olmasına inanamadığını dile getiren Uygur, “Sayın Abdullah Gül'e brifing verdik, çok hayret etmişti. Sayın Gül'ün görev süresi bitti, bina yerinde bekliyor.” dedi. Bu tip mekânların ülkenin reklamı olduğunu vurgulayan Uygur, “Bu işler üst düzeydeki insanlar sahiplenmeyince yürümüyor. Çünkü; rant içermiyor. Burada verilecek bir konserle Türkiye'nin tanıtımına büyük katkı sağlanmış olur.” ifadelerini kullanıyor.

100 MİLYON BÜTÇE DAHA

Yumurta formundaki yeni CSO binası, Sıhhiye'de 154 bin metrekarelik arazi üzerinde inşa ediliyor. 5 bloktan oluşan yapının toplam inşaat sahası 62 bin metrekare. Proje 2 bin kişilik konser salonu ve 500 kişilik küre biçimli oda müziği salonunu içeriyor. Orta bölümde ise fuaye alanı bulunuyor. Diğer bloklarda koro çalışma ofisleri var. Ayrıca 800 araç kapasiteli otopark da mevcut. Binanın yapımını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan Kültür ve Turizm Bakanlığı devraldı. Proje için 100 milyon TL yeni bütçe ayrıldı.

Yeni bir dergi, yeni umutlar: Çevrimdışı İstanbul

$
0
0

İki aylık edebiyat dergisi Çevrimdışı İstanbul'un ilk sayısı çıktı. Yayın kurulu Efe Duyan, Gonca Özmen, Gökçenur Ç., Kadir Aydemir, Melike İnci, Selahattin Yolgiden, Vildan Bizer ve Zerrin Yılmaz'dan oluşan dergi, kare kod uygulaması ile yazarların metinlerinin yanı sıra seslerini ve görüntülerini de okura ulaştırmayı amaçlıyor.

Derginin ilk sayısında iki dosya konusu yer alıyor. ‘Bellek ve Edebiyat' dosyasına Mediha Göbenli, Shohana Akter, David Baber, Melike İnci, Matthias Göritz, Lâl Hitay, Animal Triste yazılarıyla katkıda bulunuyor. Dosyaya, pek çok edebiyatçının ilk anılarını anlattığı bir soruşturma da eşlik ediyor. Doğumunun 100. yılında andığımız Behçet Necatigil'e ayrılan ikinci dosyada ise Ayşe Sarısayın, Necatigil Arşivi'nin kuytularından: Edebiyat Matineleri; Asuman Susam, ‘Arada' Kalmışın ‘İç' Sıkıntısı; Gonca Özmen, Bir Çevirmen Olarak Necatigil ve Gökçenur Ç., Necatigillerden Behçet ile yer alıyor.

Her sayı, tema dosyalarının yanı sıra şiir, öykü, eleştiri ve soruşturmaların yer alacağı Çevrimdışı İstanbul'da dünya şiirinden çeviriler de yer alıyor. Bu sayıda Ursula K. Le Guin'in şiirleri var. Diğer çeviri şiirler ise Lloyd Schwartz'dan. Geniş bir hacme sahip olan dergi, öykü, şiir ve yazılarla okuruna zengin bir içerik ve keyifli bir serüven vaat ediyor. (0212 496 10 50, www.puntokitap.com)

İtalyan filmleri Kadıköy'de

$
0
0

Geçtiğimiz ay Alman sinemasına ev sahipliği yapan Yeldeğirmeni Sanat, bu ay İtalyan filmlerini sinemaseverlerle buluşturacak.

Kadıköy Belediyesi bünyesindeki merkez, mart ayı boyunca İtalyan sinemasının son örneklerinin gösterileceği bir program düzenliyor. İtalyan Kültür Merkezi'nin katkılarıyla her pazartesi gerçekleştirilecek etkinlik, 7 Mart akşamı saat 19.30'da Alessio Maria Federici'nin yönettiği 2013 yapımı ‘Benden Uzak Dur' filmiyle başlayacak. Giovanni Veronesi imzalı komedi filmi ‘Zurnanın Son Deliği' (2013) 14 Mart'ta, Edoardo Leo'nun yönettiği ‘Günaydın Babacığım' (2012) 21 Mart'ta gösterilecek. Programın son filmi Daniele Ciprì imzalı ‘Oğlu Yaptı' (2012) ise 28 Mart'ta gösterilecek. Tamamı ücretsiz olacak gösterimler Yeldeğirmeni Sanat'ta her pazartesi saat 19.30'da yapılacak. (0216 337 00 58)

Dinlemeye doyamadık...

$
0
0

Yıllardır birlikte verdikleri konserlere doyulmayan Erkan Oğur ve İsmail Demircioğlu, bu akşam İstanbul'un yeni mekânlarından MOİ Sahne'de olacak.

Perdesiz gitarı icat eden ve dede bağlama, kopuz, cura gibi kökeni 2 bin yıl önceye dayanan enstrümanlar kullanan Oğur ile divan sazı ve bas gitar gibi enstrümanlar kullanan Demircioğlu konserde yine sevilen türkülerini seslendirecek. Konserin başlama saati 21.00. İkitelli'deki Mall of İstanbul alışveriş merkezinin içindeki MOİ Sahne'de, yarın akşam ise Sermiyan Midyat'ın yazıp yönettiği tek kişilik gösteri ‘Sermiyan Midnight' var.


Don Kişot sergisini bir ayda 11 bin kişi gezdi

$
0
0

Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde 1 Şubat'ta açılan ‘Don Kişot'un İzleri' sergisini bir ayda 11 bin kişi gezdi.

6 Mart'ta sona erecek sergide 200'e yakın sanatçının 400'ün üzerinde çalışması yer alıyor. İspanyol yazar Miguel de Cervantes'in ölümünün 400. yılı anısına Çankaya'da açılan ‘Don Kişot'un İzleri' sergisinin açılışı 4 binin üzerinde sanatseverle gerçekleştirilmişti. Sergi, bugüne kadar Türkiye'de açılan en büyük Don Kişot sergisi olma özelliği taşıyor. Küratörlüğünü İbrahim Karaoğlu'nun yaptığı sergide, 40 yerli sanatçı da eserleriyle yer alıyor. İbrahim Karaoğlu, Bettina Ruhrberg küratörlüğünde ve Meryem Schultz, Jörg Kastner, Mustafa Güneş koordinatörlüğünde hazırlanan sergi, Ankara'nın ardından İstanbul, İzmir ve Antalya'da açılacak.

SİYAD Ödülleri ‘Abluka' altında!

$
0
0

Emin Alper'in ikinci uzun metraj filmi Abluka, Venedik'te başladığı ödül yolculuğuna dün akşam da devam etti.

Sinema Yazarları Derneği'nin (SİYAD) yılın ‘en iyi'lerini belirlediği ödül töreninin galibi Abluka oldu. SİYAD üyelerinin oylarıyla yılın en iyi filmi seçilen Abluka, yönetmen, senaryo ve kurgu dallarında da ödüle uzanarak 48. SİYAD Ödülleri'ni ‘abluka'ya aldı.

Oyuncu Tuğrul Tülek'in sunumuyla Şişli Kent Kültür Merkezi'ne sinema dünyasından birçok isim katıldı. Gecede, 10 adaylıktan dördünde ödüle ulaşan Abluka'nın en güçlü rakibi Sarmaşık iki ödülde kaldı. Filmdeki performanslarıyla Nadir Sarıbacak en iyi erkek oyuncu, Özgür Emre Yıldırım da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerinin sahibi oldu. Esme Madra'ya en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran, Emine Emel Balcı imzalı Nefesim Kesilene Kadar filmi Ahmet Uluçay En İyi İlk Film ödülüne layık görüldü. Bulantı, Rüzgarın Hatıraları, Çekmeceler ve Çekmeköy Underground filmlerinin bir ödülle ayrıldığı gecede, İngiliz yönetmen Ben Hopkins'in Hasret adlı yapımı en iyi belgesel ödülüne uzandı.

48. SİYAD ÖDÜLLERİ

Film: Abluka

Yönetmen: Emin Alper (Abluka)

Senaryo: Emin Alper (Abluka)

Kadın oyuncu: Esme Madra (Nefesim Kesilene Kadar)

Erkek oyuncu: Nadir Sarıbacak (Sarmaşık)

Yardımcı kadın oyuncu:Şebnem Hassanisoughi (Bulantı)

Yardımcı erkek oyuncu:Özgür Emre Yıldırım (Sarmaşık)

Görüntü yönetimi: Andreas Sinanos (Rüzgarın Hatıraları)

Müzik: Acarkan Özkan, Uran Apak, Erhan Seyran (Çekmeköy Underground)

Kurgu: Osman Bayraktaroğlu (Abluka)

Sanat yönetimi: Hüseyin Binay, Aslıhan Tiryaki (Çekmeceler)

Belgesel: Hasret (Ben Hopkins)

Kısa film: Salı (Ziya Demirel)

Ahmet Uluçay En İyi İlk Film: Nefesim Kesilene Kadar

Yabancı film: Mad Max: Fury Road

Tiyatro Festivali edebiyatla kol kola

$
0
0

Bu yıl 3-28 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan 20. İstanbul Tiyatro Festivali'nin programı açıklandı. 21 yerli oyunun prömiyer yapacağı festivalde, Orhan Pamuk'un Gizli Yüz senaryosu, Elif Şafak'ın Baba ve Piç kitabı sahneye taşınıyor. Portekiz edebiyatının ünlü ismi Fernando Pessoa'nın hayatını anlatan ‘Zululuzu' da dünya prömiyerini İstanbul'da yapacak.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, bu yıl 20'nci kez kapılarını açmaya hazırlanıyor. 3-28 Mayıs 2016 arasında gerçekleşecek festivalde yurtdışından 9, Türkiye'den 23 oyun, dans ve performanstan oluşan 32 gösteri ve 18 yan etkinlik 25 farklı mekânda sanatseverlerle buluşacak. Önceki akşam Rahmi M. Koç Müzesi'nde gerçekleştirilen toplantıda direktör Leman Yılmaz festivalin detaylarını açıkladı, ardından Onur Ödülleri sahiplerini buldu. Ödüller Türk tiyatrosunun duayen isimleri; Metin Akpınar ve Şahika Tekand'a takdim edildi. Son ödül ise festivalin sonunda, 1949 yılında Bertolt Brecht tarafından kurulan Berliner Ensemble'a verilecek.

FESTİVAL KİTAPLANIYOR

1989 yılından bu yana gerçekleştirilen 20 festivalde sahnelenen yerli ve yabancı oyunlarla ilgili ayrıntılı bilgi içerecek özel bir kitap da hazırlanıyor festival kapsamında. Kitapta ayrıca 20 yıl boyunca festivalin direktörlüğünü yapan Dikmen Gürün ile İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz'ın bir söyleşisi de yer alacak. Orhan Pamuk'un “Gizli Yüz” senaryosu, Fernando Pessoa'nın hayatının sahnelendiği “Zululuzu” gibi oyunların yanında İranlı üç kadının devrimden bugüne dek uzanan hayatlarındaki sıkışmışlığı anlatan “Her Gün Biraz Daha”, Türkiye'deki halk danslarından esinlenen “Gerçek Hayattan Alınmıştır” ve Robert Lepage'ı, müzik, büyü ve görsel imgelerle sahneyi dönüştürdüğü oyunu “Needles and Opium” yabancı yapımlar arasında.

Gösteriler ve yan etkinliklerin düzenleneceği mekânlara gelecek olursak, Alt, Caddebostan Kültür Merkezi, Cevahir Sahnesi, Fransız Kültür Merkezi, garajistanbul, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Kumbaracı50, MSGSÜ Bomonti Yerleşkesi 2. Kat, Moda Sahnesi, Müjdat Gezen Tiyatrosu 29 Ekim Sahnesi, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi, Pera Müzesi, Sahne KHAS, Salon İKSV, SALT Galata bunlardan sadece bazıları. (tiyatro.iksv.org)

Vanya, Sonya, Masa ve Spike

Gerçek Hayattan Alınmıştır

Gizli Yüz

Godot'yu Beklerken

Kahramanın El Kitabı

Zululuzu

Macbeth_

Üç Kızkardeş

Restore edilen ‘Sürü' İstanbul Film Festivali'nde

$
0
0

İstanbul Film Festivali'nin Groupama işbirliğiyle gerçekleştirdiği Türk Klasikleri Yeniden projesi için bu yıl Sürü filmi restore edilecek.

Yılmaz Güney'in cezaevinde senaryosunu yazdığı film, 7-17 Nisan arasında yapılacak 35. İstanbul Film Festivali kapsamında özel bir gösterimle seyirciyle buluşacak. Zeki Ökten'in yönettiği, Tarık Akan, Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz'in oynadığı 1978 yapımı film, 1979 Locarno ve 1980 Antwerp film festivallerinden ödül aldı, 1980 Antalya Film Festivali'nde de En İyi Film dahil altı dalda ödül kazandı.

Londra düştü, düşüyor

$
0
0

Üç yıl önce, Antoine Fuqua'nın yönetiminde perdeye gelen Olimpos Düştü filmi, hikâyesinde pek bir değişiklik olmadan Londra'ya taşınıyor.

İlk filmdeki Gerard Butler'lı oyuncu kadrosunun korunduğu filmin yönetmen koltuğuna bu kez İran asıllı İsveçli yönetmen Babak Najafi oturuyor. Banning, İngiltere başbakanının Londra'da düzenlenecek cenaze töreninde ABD Başkanı Asher'ın yakın koruması olarak görevlendirilir. Ancak törenin başladıktan hemen sonra Londra'da bombalar patlamaya başlar...

Dalgaları aş da gel

$
0
0

Gençlerin odağında olduğu distopya filmlerinin sayısı son dönemde iyice arttı.

Beşinci Dalga da bu ‘furya'ya eklemlenmeye çalışan bir yapım. Benzerlerinin epey uzağında kalan film, yüzeysel kalmaktaki ısrarıyla şaşırtıyor. Uzaylıların dört saldırı dalgası dünyayı kırıp geçirir. Korkunun hüküm sürdüğü bir ortamda, Cassie umutsuzca kardeşini bulmaya çalışır. İnsanlığa son darbeyi indirmesi beklenen 5. dalgaya hazırlanırken, genç kız kendisinin son umudu olabilecek genç bir adamla işbirliği yapar.

Yozgatlılar İstanbul'da

$
0
0

Türkiye televizyon ve sinema sektörüne hızlı bir giriş yapan Endemol Shine'ın yapımcılığında çekilen Kaçma Birader, son dönemin benzer komedi işlerinden biri.

Yozgatlı bir ailenin İstanbul'a uzanan yol macerasını konu alan filmde, Yozgat'ta belediye otobüsü şoförlüğü yapan Muammer ve ailesinin hikâyesi anlatılıyor. Evin küçük oğlu Erdinç, kimseye haber vermeden, sevdiği kızın peşinden İstanbul'a gidince ailesi de ani bir kararla onu aramak için yollara düşer. Hepsi birbirinden ilginç ailenin İstanbul seyahati maceralı bir hal alır.


Fakir ama gururlu ve mutlu [VİZYONDAKİLER]

$
0
0

Yağmurdan kaçıp Kent Pasajı'na adım atınca ne yalan söyleyeyim, merdivenaltı düğün salonlarının verdiği o boğucu hissiyatı hatırladım.

Fuaye alanının girişinde Uğur Vardan'ı gördüğümde düğün sahiplerinden biriyle karşılaşmış gibiydim. Hoş beş etmeye kalmadan kan ter içinde kaldık. Boğucu bir havasızlık...

Önceki akşam Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Ödül Töreni öncesi bunaltıcı bir hava vardı fuayede. Salona girince biraz ferahladık ama nerede Cemal Reşit Rey, nerede pasaj içinde eksi 1. kattaki Şişli Kent Kültür Merkezi! Acaba, SİYAD olarak son birkaç yıldır fincancı katırlarını ürkütmesek, protesto etmesek, müsaade buyrulduğu kadar özgürlükle yetinsek, ‘Yeni' Emek Sineması'na karşı çıkmasak, politik mesajlardan uzak dursak bu hallere düşer miydik? CRR'den pasajlara ‘düşünce' böyle şeyler akla gelebiliyor. Fakat tören sonrası, ‘fakir ama gururlu' insanlara has bir rahatlama vardı içimde. İyi ki de böyle olmuş!

CEM YILMAZ, MURATHAN MUNGAN, ARZU OKAY...

48. SİYAD Ödül Töreni, Cem Yılmaz'ın şaka tufanıyla başlayınca tören burada bitti diye düşünmedim değil. Bundan sonra ne olabilirdi ki, hepimiz evlerimize dağılabilirdik artık. Fakat öyle olmadı. Başta organizasyon ekibinin popülizmden uzak, sade ama nitelikli tercihleri; Murathan Mungan, Arzu Okay gibi ‘sürpriz' konukları ve nihayet Tuğrul Tülek'in müthiş sunumuyla önceki akşamki tören sadece SİYAD'ın değil, Türkiye'deki bu tür ‘küçük-orta ölçekli' ödül törenleri tarihindeki müstesna yerini şimdiden aldı.

Onur Ödülleri'nin Menderes Samancılar ve Gülsen Tuncer'in yanı sıra, belgesel ve kısa filmin iki emektarına verilmesinin ne kadar anlamlı bir seçim olduğu tören sırasında bir kez daha anlaşıldı. Belgesel sinemacı Ahmet Soner ile Türkiye'de kısa filmin en büyük çilekeşi Hilmi Etikan'ın ödüllendirilmesi kıymetliydi. Senaryo ödülünü takdim için kürsüye gelen Murathan Mungan'ın konuşması ise ‘tarihi' sayılabilir. “Gezi'nin öyküsüne sahip çıkanlar Sur'un, Cizre'nin, Amed'in hikayelerine neden yabancıdır?” sorusu öncelikle sanat ve düşünce dünyasını hedef alsa da bu ülkede yaşayan herkese dokunacak nitelikte.

Cem Yılmaz ve Murathan Mungan'dan sonra törenin sürprizi Arzu Okay'dı. Ahmet Uluçay En İyi İlk Film Ödülü'nü vermek için sahneye çıkan oyuncu, salonda yaşı tutan birçok sinemaseveri heyecanlandırmaya yetti: “Arzu Okay mı o gerçekten?!” Seyirciyi törenden uzaklaştıran bir şarkıcıya mini konser verdirmek yerine, dikkatleri salonda tutan iki sahne performansıyla törene es vermek isabetli bir tercihti.

Ödül listesinde sürpriz bir karar yoktu; her ödül hak edene gitti. Emin Alper'in filminin listeyi ‘Abluka'ya alacağı az çok belliydi. Belki, yönetmen dalında Tolga Karaçelik ödül alabilirdi. Ama sonuçta SİYAD ödülleri ‘dengeleri' gözeten bir jürilik sistemiyle değil, üyelerin puanlama usulüyle belirleniyor.

TUĞRUL TÜLEK İÇİN ‘BİLEKLİK' SATIŞI YAPILSIN!

Son dönemin SİYAD ödül törenlerinde televizyon canlı yayınının da etkisiyle her şeyin çok güzel, kusursuz ve dakik olması için fazlasıyla titizleniliyordu. Fakat Türklere has organizasyon zaafımız genlerimize işlediği için illa ki bir yerde patlak veriyordu; Türkiye'deki hemen her törende olduğu gibi. Salonda da ister istemez bir ‘kasıntı' hali oluyordu. Bu yıl, canlı yayın baskısı ortadan kalkıp küçük bir salona geçince kasıntı havası dağıldı ve ‘biz bize' bir ortam oluştu. Törendeki aksaklıkların göze batmamasının nedeni de bu samimiyetti. Bundan sonraki törenler için göz ardı edilmemesi gereken bir konu. ‘Mekân sahibi' olmasına rağmen Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü'nün protokol konuşmasına gönül indirmemesi, bu tür törenlere katılacak bütün siyasilere örnek olmalı.

Törenin sunucusu Tuğrul Tülek ayrı bir parantezi hak ediyor. Tülek'i tiyatro sahneleri kadar sinema ve televizyondan da gözümüz ısırıyordu ama bu kadar iyi bir sunucu olduğunu bilmiyorduk. SİYAD Yönetim Kurulu, hiç vakit kaybetmeden Tülek'in önüne beş yıllık sözleşme koymalı. Bunun için gerekirse Cem Yılmaz imzalı ‘bileklik' satışına bile başlanabilir!

HAFTANIN FİLMLERİ

Semender'in vedası

$
0
0

Gazeteci, yazar ve şair Ahmet Oktay dün hayatını kaybetti. 83 yaşında hayata veda eden Oktay, Necatigil Şiir Armağanı'nın yanı sıra Yeditepe Şiir Armağanı, Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Şairi, Altın Portakal Şiir Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Hizmet Ödülü gibi birçok ödülün sahibiydi.

Türk şiiri dün Ahmet Oktay'ı kaybetti. 83 yaşında hayata veda eden şairin cenazesi, bugün Erenköy Galip Paşa Camii'nde öğle vakti kılınacak namazın ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

Gazeteci, yazar ve şair Ahmet Oktay, birçok ödülün sahibiydi. Şiire başladığı yıllar eserlerinde Ahmed Arif etkisi görülen Oktay, 1960'lardan sonra toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla İkinci Yeni'ye yöneldi. Destansı bir söyleyişle yazdığı şiirlerinde zengin kelime dağarcığı ile kendine has bir çizgi benimsedi.

Asıl adı Ahmet Oktay Börtecene olan şair, eserlerinde soyadını hiç kullanmadı. 1933 yılında Ankara'da doğan Oktay, yazmaya ortaokul sıralarında başladı. İlk şiiri, 1949-1950 yılları arasında Gerçek dergisinde yayımlandı. Lise öğrenimini tamamlamayan yazar, erken yaşta çalışmaya başladı.

MAVİ HAREKETİ YILLARI

Ahmet Oktay, 1950'li yıllardaki Mavi Hareketi'nin öncü isimlerindendi. Hareketin aynı adlı yayın organı Mavi dergisinde yazıları ve şiirleriyle etkin bir rol oynadı. Gazeteciliğe başlaması ise 27 Mayıs sonrasına denk düşer. Oktay, 1961 yılında Yeni İstanbul gazetesinin Ankara bürosunda parlamento muhabiri olarak profesyonel gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde ve TRT Haber Merkezi'nde muhabirlik, haber müdürlüğü yaptıktan sonra 1982'de TRT'den emekli oldu. Bir süre daha Milliyet Gazetesi'nde çalışmaya devam eden Ahmet Oktay, 1993 yılında görevinden ayrılarak kendini tümüyle yazıya verdi.

Şiir kitaplarından özellikle Yol Üstündeki Semender (1987) Behçet Necatigil Şiir Ödülü almasının da ötesinde içerdiği şiir isimleriyle de önem kazanmıştır. Her bir şiirinde intihar etmiş bir şairi şiire dönüştürmüş ve o şairin üslubuyla kendi dilini ustalıkla birleştirmiştir. Türkiye'de birçok şiirsever, bu şiir kitabı nedeniyle gizli kalmış Türk ve yabancı şairleri farklı yanlarıyla öğrenebilmiştir.

Ahmet Oktay, Her Yüz Bir Öykü Yazar ile kazandığı 1987 Necatigil Şiir Armağanı'nın yanı sıra Yeditepe Şiir Armağanı (1965), Yol Üstündeki Semender ile 1991 Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Şairi, Ağıtlar ve Övgüler ile 2002 Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü, Hayalete Övgü ile 2012 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Hizmet Ödülü almıştır.

‘Yol Üstündeki Semender' şiirinden

(...)

Dün geceydi yandım

“yaşayan sağlam delile

dayanarak yaşasın”

diyen ayetle

Ey Rab

çürük benim delilim

Nereye ait ki

bu hicranlı suret?

Bu gözler

çoktan kesti dünyayla o karanlık

sohbetini.

Satranç ve dil

yeniktir ezelden

Bakıyorum pencereden

sırtımda patiska bir gömlek

ve avcumda

Allahın eli,

yerin en dibine

“Yalnız hüznü vardır

kalbi olanın”*

(...)

‘Şiirimizin öncü isimlerindendi'

Haydar Ergülen: Ahmet Oktay, şiirimizin, eleştirinin ve düşünce hayatımızın öncü isimlerindendi. Ana akımın içinde rahatlıkla yer alabilecek bir şairken, yazılarında ve kitaplarında söz ettiği, öngördüğü alternatif arayışları daha önemli gördü. Bu hiç kuşkusuz yenilikçi ve öncü bir yazar, aydın tavrıdır. Şiirleriyle de gerçekten uzun ve derin izler bırakacak bir şairdir. Başta şiir olmak üzere bazı yapıtlarının öne çıkmış olması, diğer yapıtlarının gölgede kalacağı anlamına gelmiyor. Etkileyici, kapsamlı, yol gösterici bir külliyat bıraktı.

Ömer Erdem: Ahmet Oktay, 1950 sonrası şiirimizin ve edebiyatımızın tam da içinden bütün emeğiyle geçen ender şairlerden birisidir. Mavi ile başlayan edebiyat tanıklığı ve yakınlığı, II. Yeni ve sonrası bütün edebiyat tür ve açılımlarını algılamış, bazen şair, bazen eleştirmen bazen de gazeteci kimliğiyle göz ve yer doldurmuştur. Sadece popüler kültür üzerine yazdığı kitap bile ömürlük çalışmalar arasındadır. Şiirinin ve şairliğinin tam da yerini bulduğunu, kültürel ve tematik yoklayışlarının kendi içinde etkiler ürettiğini söyleyemem. Ne var ki, entelektüel birikim ve bütünlüklü kavrayış bakımından, yazı yazacaklara örnek kişiliklerden birisidir. Evinde son ziyaretimde biraz değil çokça umutsuz hatta terk edilmişlik havası hissetmiştim. Buradaki toplumsallık, bir yazı adamına yönelik horluğun unutulmaz karşılığı oldu zihnimde. Ne diyeyim. Burası böyle bir ülke.

Horasan'ın parlayan incileri

$
0
0

Yaklaşık 40 yıldır savaşlarla boğuşan Afganistan'da, Herat ve Mezar-ı Şerif kentleri, günlük şehir yaşantısı ve tarihi yapılarıyla savaştan uzak bir görüntü sergiliyor.

Afganistan'ın, Herat ve Mezar-ı Şerif kentleri, günlük yaşantısı ve tarihi yapılarıyla, bölgede yaklaşık 40 yıldır devam eden savaşlardan uzak bir görüntü sergiliyor.

"Asya'nın kalbi" diye anılan, bir zamanlar İslam dünyasının önemli ilim ve kültür merkezlerinden olan Afganistan, son 40 yılda yaşadığı işgal ve iç savaşlar nedeniyle dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alıyor. Binlerce yıllık geçmişine rağmen, olumsuzlukları bir türlü üzerinden atamayan ülkenin büyük çoğunluğunda, işgal ve savaşların izleri her alanda görülebiliyor.

Ülkenin batısında bulunan Herat ile kuzeyindeki Mezar-ı Şerif kentleri ise tüm olumsuz şartlara rağmen sahip olduğu tarihi yapılarla turist çekmeyi başarıyor.

Horasan'ın incilerinden Herat

İslam medeniyetinin Orta Asya'daki en önemli merkezlerinden olan Afganistan'ın Herat kenti, sayısız tarihi ve kültürel mirasa ev sahipliği yapıyor. Coğrafi konumu, iklimi ve sahip olduğu kültürel zenginlikleri nedeniyle tarih boyunca "Horasan'ın incisi" olarak anılan tarihi kent, Afganistan'ın ticaret, kültür ve turizm kenti olarak öne çıkıyor.

Herat Kalesi (İskender Kalesi)

Vilayetin simgelerinden Herat Kalesi, ülkenin en dikkat çekici yapıları arasında yer alıyor. Vilayetin batısındaki bir tepeye kurulu kale, en çok turist çeken yapıların başında geliyor.

Makedonya Kralı Büyük İskender'in milattan önce 330'da bölgeyi ele geçirmesinin ardından inşa edilen ve yaklaşık 2000 yıl boyunca birçok hükümdarlık tarafından karargah olarak kullanılan kale, bu nedenle İskender Kalesi olarak da adlandırılıyor.

Kuzeydeki inci Mezar-ı Şerif

Ülkenin kuzeyindeki Belh Vilayeti'nin yönetim merkezi olan Mezar-ı Şerif, adını Hazreti Ali'nin mezarının burada bulunmasına yönelik inançtan alıyor.

Afganistan'ın 4. büyük şehri olan kent, mavi çinileriyle dikkat çeken Mezar-ı Şerif Camisi'yle ön plana çıkıyor. Ülkenin en çok turist çeken yapılarının başında gelen Mezar-ı Şerif, kentin de kalbinin attığı nokta durumunda bulunuyor.

Avlusuna bile ayakkabısız girilen caminin içinde, Hazreti Ali'ye ait olduğuna inanılan bir türbe bulunuyor. Bu nedenle yoğun ilginin bulunduğu türbeye gelenler, burada dua edip, Kur'an-ı Kerim okuyor.

Cuma Camisi

Herat'ın en önemli yapıları arasında gösterilen Cuma Camisi farklı mimari yapısıyla dikkati çekiyor. 11. yüzyılda inşa edilen ve kent merkezinden yer alan camiye geniş bir bulvar üzerinden ulaşılabiliyor.

Yusuf İslam'dan sığınmacı çocuklara şarkı

$
0
0

Yusuf İslam, sığınmacı çocuklar için "He Was Alone" adlı bir şarkı besteledi.

Yusuf İslam, sığınmacı çocuklar için "He Was Alone" adlı bir şarkı besteledi.

Cat Stevens olarak ünlenen Müslüman olduktan sonra da adını değiştiren İslam, yaptığı açıklamada, şarkıyı Konya Kültür Merkezi'nde Başbakan Ahmet Davutoğlu ile katılacağı etkinlikte söyleyeceğini belirtti.

Etkinlikte İslam'ın geçen hafta İstanbul ve Konya'da çekilen filmi de gösterilecek.

Şarkıyla aynı adı taşıyan film, ailelerinden ayrılan ve Avrupa'da kaybolan çocukların yaşadıklarını anlatıyor.

İslam, filmle siyasiler ve medyanın kopardığı gürültüde seslerini duyuramayan binlerce çocuğun çektiği acılara insanların dikkatini çekmek istediğini kaydetti.

"Müzik, yürek burkan mesajları iletmek için son derece yararlı bir araç ve açıklama olabilir" ifadelerini kullanan İslam, sözlerine şöyle devam etti:

"Film, yollara düşmek zorunda kalan bir çocuğu ve nasıl akıllarımızla kapılarımızı açmak zorunda olduğumuzla ilgili. Sadece listeler, istatistikler ya da sayılar değil, insan trajedisinin gerçek bir öyküsü, aynı zamanda insanlığı ararken yaşamını yitiren tek başına küçük bir ruhun kişisel yolculuğu ve verdiği mücadele."

Hayatını yaşa yazan mozaik bulundu

$
0
0

Antakya'da yürütülen kazı çalışmalarında üzerinde Grekçe "Neşeli ol hayatını yaşa" yazılı mozaik bulundu.

Antakya'da yürütülen kazı çalışmalarında üzerinde Grekçe "Neşeli ol hayatını yaşa" yazılı mozaik bulundu.

Kentte 2012 yılında teleferik projesinin yapımı sırasında tarihi kalıntıların bulunması üzerine İplik Pazarı mevkisinde başlatılan kurtarma kazısında, yeni kalıntılar tespit edildi.

Hatay Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Demet Kara, dünyada eşi olmayan mozaiklerden birinin Hatay'da bulunduğunu ve üzerinde Grekçe, 'neşeli ol hayatını yaşa' yazdığını ifade etti.

"Mustafa Kemal Üniversitesinden Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Pamir, onu 'iskelet mozaik' olarak adlandırdı ve mozaik üzerinde yaptığı bilimsel çalışma sonucunda, milattan önce 3. yüzyılda bir evin yemek salonuna ait mozaik olduğunu tespit etti. Mozaik üzerinde üç sahne var. Siyah tessara üzerine yapılmış cam mozaikler. Roma döneminde elit sınıfın arasında sosyal etkinlik olarak iki şey çok önemli. Biri hamam olayı ikincisi ise akşam yemeği. Birinci sahnede bir zenci, kürekle ateş atıyor. Bu hamamı simgeliyor. Orta sahnede ise güneş saati ve ona koşan giysili bir genç ve arkasında çıplak kafalı bir uşağı var. Güneş saati 9 ile 10 arasında. Saat 9.00 Romalılarda hamam saati. Saat 10.00'da ise akşam yemeğine yetişmek zorunda. Eğer yetişmezse çok ayıp karşılanıyor. Orta sahnede böyle bir anlatım var. Sahne üzerinde yemeğe geç kaldığını belirten bir yazı var. Diğerinde de zaman kavramını anlatan bir yazı yer alıyor. Son sahnede ise ehli keyif bir iskelet. Elinde içki kasesi yanında bir ekmek ve şarap testisi. Onun üzerindeki yazıda da Grekçe 'Neşeli ol hayatını yaşa' yazıyor. Türkiye'de eşi olmayan bir mozaik. İtalya'da buna benzer bir mozaik var. Ama bu daha geniş kapsamlı. Bu sahne üzerinde tek olması açısından ve milattan önce 3. yüzyıla ait olması açısından önemli."

Kara, şu an Hatay Büyükşehir Belediyesinin desteğiyle bölgede çalışmalara devam ettiklerini kaydetti.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live