Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

‘Türküleri, ne türkücü ne de operacı gibi okuyorum'

$
0
0

Opera sanatçısı İhsan Ekber, senfoni orkestrası eşliğinde okuduğu türkülerle çok sevildi. Kerkük türkülerini ise memleketi olduğu için olsa gerek daha bir güzel söylüyor. Ekber, 7 Ocak Perşembe akşamı yine bir türkü gecesi için sahneye çıkacak. Bu seferki, coğrafyası daha geniş.

Opera sanatçısından anonim türküler dinlemek çoğumuz için alışılmış değil. Bu yüzden, Devlet Opera ve Balesi'nde solist olarak görev yapan sanatçı İhsan Ekber'in ağzından bir Kerkük türküsü olan ‘Altun Hızma Mülayim'i ya da ‘Sen Bu Yaylaları Yaylayamazsın' adlı Karadeniz türküsünü duyanların şaşırması doğal. İhsan Ekber hem 7 Ocak'ta İstanbul'da verecekleri konseri hem de bir opera sanatçısı olarak türkülerle ilişkisini anlattı.

Kerkük doğumlu İhsan Ekber, bir müzik grubunda keman çalarak başlamış sanat hayatına. 17 yaşındayken bir arkadaşı ‘sesin operaya çok uygun' deyince günlerce radyo istasyonları arasında gezinip durmuş, opera dinlemek için. Kerkük'te makine mühendisliğini kazandığı halde ailesine ‘ben tıp okuyacağım' diyerek Ankara'ya gelmiş ve konservatuara kaydolmuş. 1982'den beri Devlet Opera ve Balesi'nde görev yapıyor.

Bugüne kadar birçok opera eserinde rol alan ve konserler veren İhsan Ekber, anonim türküleri de klasik Batı müziği eşliğinde icra ediyor. Onu bazen bir Kerkük yahut Karadeniz türküsü bazen de bir Neşet Ertaş türküsü söylerken görüyoruz. Senfoni orkestrası eşliğinde anonim türküleri söylemesinin çok güzel karşılandığını ve bunun bir akıma dönüştüğünü söyleyen İhsan Ekber, orkestra ile ilk defa türkü söylediği 1990'lı yıllardaki anısını anlatıyor: “Operada klasik aryalardan birinden parçalar söylemiştim. Sonra da türkü söyleyeceğim, dediğimde ‘acaba, olabilir mi' diyenler oldu. Türküyü söyledikten sonra verdiğimiz arada şefler ve orkestradakilerin kulağıma eğilip ‘Başka türkü var mı?' diye seslendiklerini dün gibi hatırlıyorum.”

‘ORİJİNAL BİR TEKNİK KULLANIYORUM'

Türküleri belirli bir forma sokup klasik Batı müziği eşliğinde icra etmenin gençlik hedeflerinden biri olduğunu belirten İhsan Ekber, “Çok şükür, bu hedefimi gerçekleştirdim.” diyor. Türküleri bir türkücü ya da bir operacı gibi söylemediğini, kendine has bir üslup geliştirdiğini hatırlatan Ekber, bunun için harcadığı özel çabayı şöyle anlatıyor: “Opera ile türküler arasında hiçbir benzerlik yok. Tek benzerlik insan sesi. Türkülerdeki gırtlak nağmelerini ve hançereleri yapabilmek için özel çaba harcadım. Orijinal bir teknik kullanıyorum.”

‘BİR TÜRK OPERASI DOĞMALI'

Her kesime hitap ettiğini dile getiren İhsan Ekber, “Dünya müziğini bilenlerden türküler için çok ciddi destek görüyorum. İyi yapılan iş her zaman rağbet görür. Türkülerimiz çok zengin ve ilgi görüyor.” diyor. Bir Türk operasının doğması için icracıların bestecilere ilham kaynağı olması gerektiğini vurguluyor. İhsan Ekber, öze sadık kalarak yapılan yeniliklerin sürekli aynı kalıplardan sıkılan müzikseverlere yeni kapılar araladığını dile getiriyor.

‘Herkes kendi yöresinden okuyacak'

İşsanat'ta gerçekleşecek “Hazar'dan Anadolu'ya Türküler” gecesinde İhsan Ekber ile birlikte TRT İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu ses sanatçısı Münevver Özdemir de türküler seslendirecek. Türk halk müziğine farklı yaklaşımlar getiren kanuni Turgay Coşkun ise orkestrayı yönetecek. Ekber, “Herkes kendi yöresinden türküler seslendiriyor; Kerkük, Anadolu, Azerbaycan... Hoyratlarımız, gazellerimiz bunların hepsi mevcut.” diyor.


Yazar Yiğit Okur hayata veda etti

$
0
0

“Herkes bir defa doğar, ben iki defa doğdum. Yaşam benim için, her tarafın buz tuttuğu bir aralık gecesi sabaha karşı bitmiş olmalıydı.

Beş yaşındaydım. Yıllardan 1939, aylardan Aralık. 6,5 şiddetinde bir deprem, bütün Erzincan Ovası'nı yerle bir etmişti. Yıkılan evlerin altında ölüme terk edilmiş binlerce insandan biri bendim.” Şair ve yazar Yiğit Okur, geçen yıl ‘Buralardan Geçerken' (Can Yayınları) adıyla yayımlanan anı kitabına yukarıdaki cümlelerle başlıyordu. Edebiyatımıza değerli eserler kazandıran ve önemli ödüllerin sahibi olan Yiğit Okur, aramızdan ayrıldı.

1939 Erzincan depreminden bir mahkumun yardımıyla kurtulan şair-yazar Yiğit Onur (81) dün hayata veda etti. 2003'te ‘O Zaman Kim Söyleyecek Şarkıları' adlı romanıyla Haldun Taner Öykü Ödü- lü'nü, 2005'te ise ‘Deniz Taşları' romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü alan Okur, 1954 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. 50'li yıllarda Varlık, Yenilik, Mavi dergilerinde şiirleri yayınlandı ve çeşitli roman, oyun çevirileri yaptı. 1958 yılında hukuk öğrenimi için İsviçre'de Cenevre Üniversitesi'ne gitti. 1965 yılında yurda döndükten sonra avukatlık yapmaya başladı. 40 yıllık bir aradan sonra Hulki Bey ve Arkadaşları romanıyla edebiyat dünyasına geri döndü.

İdil Biret Süreyya Operası'nda

$
0
0

Klasik müziğin dünya çapında piyano virtüözlerinden İdil Biret, 2016'nın ilk konserini Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası'nda verecek.

Yarın saat 20.00'de başlayacak konserde Biret, hocası Mithat Fehmen'in 100. doğum yılı anısına, Bach'ın eserlerinden oluşan bir repertuvar sunacak. (0216 346 15 31) KÜLTÜR-SANAT

2015'ten kalan kitaplar

$
0
0

Kitap Zamanı, ocak sayısında 2015'in kitaplarını değerlendiriyor. 30 kitaplık seçki kurmaca ve kurmaca dışı olmak üzere iki bölümden oluşuyor.

Dosya, Witold Gombrowicz'in günlüğünün, Northrop Frye'in eleştiri konusundaki temel metinlerden sayılan Eleştirinin Anatomisi adlı kitabının Türkçeye çevrilmesini yılın önemli yayın olaylarından sayıyor. Elena Ferrante, Karl Ove Knausgaard, Hilmi Yavuz, Selim İleri, Ayhan Geçgin, Nazan Bekiroğlu, İbrahim Yıldırım, İlhami Algör ve daha birçok ismin eseri listede yer alıyor. Türkçe'nin ‘kayıp yılı' olarak tarihe geçen 2015'in kayıpları da derginin ocak sayısında. Ahmet Çakır ise yılın en iyi spor kitaplarını belirledi. Aylık yayımlanan Kitap Zamanı, yarın Zaman ile birlikte bütün bayilerde olacak. KÜLTÜR-SANAT

Orhan Kemal'in 7 senaryosu ilk kez yayımlanıyor

$
0
0

Edebiyatımızın usta yazarlarından Orhan Kemal'in bilinmeyen 7 senaryosu, ‘Orhan Kemal - Bilinmeyen Senaryolar' adıyla kitaplaştırıldı. Yazarın oğlu Işık Öğütçü'nün yayına hazırladığı kitapta ikisi isimsiz olmak üzere Tütüncü Kızı Emine, Yalancı Dünya, Korku (Oyuncak Tabanca), İki Damla Gözyaşı ve Sokaklardan Bir Kız gibi senaryolar yer alıyor.

Edebiyatımızın usta kalemlerinden Orhan Kemal'in bilinmeyen senaryoları kitaplaştı. İlk defa yayımlanacak 7 senaryo, ‘Orhan Kemal Bilinmeyen Senaryolar' isimli kitapta bir araya getirildi. 10 Ocak'ta okuyucuyla buluşacak kitapta ikisi isimsiz olmak üzere Tütüncü Kızı Emine, Yalancı Dünya, Korku (Oyuncak Tabanca), İki Damla Gözyaşı ve Sokaklardan Bir Kız gibi senaryolar yer alıyor.

Şimdiye kadar babasının pek çok eserinin tiyatroya, dizilere ve sinemaya aktarıldığını söyleyen, Orhan Kemal'in oğlu, yazar Işık Öğütçü, ilk kez yayımlanacak 7 senaryo hakkında şöyle konuştu: “Babamın kitaplarını okurken kapıldığım duygulara bu senaryoları okurken de kapıldım. İnsanların iyi ve kötü halleri, zor durumda olan kişilere insanların desteği, kötülük yapmak isteyen insanların karşısında iyi insanların durması ve iyiliğin, sevginin kazanması bu senaryolarda gördüğüm insana dair en güzel özellikler. Beni yıllar önce seyrettiğim siyah-beyaz Türk filmlerine götürdü.”

300'E YAKIN SENARYOSU VAR

Orhan Kemal'in Bereketli Topraklar Üzerinde, Gurbet Kuşları, 72. Koğuş, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları gibi birçok eseri sinema ve televizyona uyarlanmıştı. Yazarın bilinmeyen senaryolarının bir araya getirilmesinin zorluğuna dikkat çeken Işık Öğütçü, Kemal'e ait yaklaşık 300 senaryonun olduğunu ifade ediyor: “Babam bir röportajında üç yüze yakın senaryo yazdığından bahseder. Bunların çoğunda kendi ismi bile yoktur. Senaryoyu yazmış, telif ücretini çok ucuz bir rakam olarak almış. Ama isminin mutlaka yazılmasını istememiş olacak ki, bulabildiğim senaryolarının afişlerinde senarist kısmında hep başka isimler yazılmış. 1950 ve 1960'lı yıllardaki sansür kurulu, Orhan Kemal'in yazdığı senaryoların çoğunu reddetmiş. Bu yüzden kendi adını verdiği senaryoları bulmak çok zor.”

Işık Öğütçü, babasına ait senaryoların bu kadar geç kitaplaşmasını ise şu şekilde açıklıyor: “Orhan Kemal Müzesi'ni 2000 yılında açtıktan sonra çok yoğun bir tempoda çalışmaya başladım. Hem müzeye gelen ziyaretçilerle ilgilenme, hem çeşitli yerlerde konferanslar verme hem de üstat ile ilgili kitap çalışmaları beni zevkli bir uğraş içine soktu. Bu süre zarfında sekiz kitap, üç kayıp romanını bulma, üç eserini tiyatroya uyarlama, kitaplarının tekrar kontrolden geçirilmesi, 100. yaş etkinlikleri, kırk beş yıldır süregelen Orhan Kemal Roman Armağanı'nın sevk ve idaresi içinde senaryolarına ancak sıra geldi.”

Kültürel kalkınma konuşulacak

$
0
0

Uluslararası Sinop Bienali çatısı altında gerçekleştirilen “Sinopale Forum” kapsamında, 12-14 Ocak'ta Salt Galata'da “Kentsel Kalkınmada Kültür ve Yaratıcılık” başlıklı uluslararası bir forum düzenleniyor.

TC Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın AB projesi kapsamında yapılan forumda Sinop'u kültür ve eğitim turizmi kentine dönüştürecek politikalar ve projeler mercek altına alınacak. Etkinlik 15-17 Ocak tarihleri arasında Sinop'ta devam edecek. Kamu, sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler ve uluslararası kuruluşların bir araya geleceği buluşmada, Sinop'un bir kültür ve eğitim turizmi kenti olması yönünde atılan adımlar ve gerçekleştirilen projeler ele alınacak, yeni işbirliği olanakları üzerine konuşulacak. (www.sinopale.org)

Yağmur Dergisi Hikâye Yarışması'nın kazananları belli oldu

$
0
0

Osmanlı'nın son, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, biraz da Nazilerden kaçan Almanların katkılarıyla üniversitelerimiz seviye kazanmışlardı.

-Yağmur Dergisi 7. Hikâye Yarışması sonuçları açıklandı. Yarışmada birinciliği Hattatın Vav ile İmtihanı adlı hikâyesiyle Almanya'dan Mehmet Âkif Duman, ikinciliği Şahane Hanım'ın Sıradan Hayatı hikâyesiyle İstanbul'dan Ülkü Özel Akagündüz, üçüncülüğü ise Bir Mektup adlı hikâyesiyle İstanbul'dan Behiç Ceran kazandı. Yarışmada ayrıca Fahriye adlı hikâyesiyle Samsun'dan Serdar Barık, Dünya Mavidir, Tıpkı Portakallar Gibi hikâyesiyle İstanbul'dan Emin Abdi Tüzer, İhtiyar adlı hikâyesiyle Moğolistan'dan Durdu Ozan mansiyon ödülünü almaya hak kazandı. Derginin bu yıl yedincisini düzenlediği yarışmaya dünyanın farklı yerlerinden yüzlerce hikâye gönderildi. Hikâyeleri Ali Şanverdi, Sezai Coşkun, Şemsettin Yapar, Yılmaz Yılmaz, Zekeriya Başkal ve Zekeriya Kantaş'tan oluşan jüri değerlendirdi. Tarihi önümüzdeki günlerde açıklanacak ödül töreninde birinci seçilen hikâyeye 2 bin 500 TL, ikinci hikâyeye bin 500 TL, üçüncü hikâyeye ise 1000 TL takdim edilecek. Mansiyon ödülü kazanan her üç hikâye için ise 500'er TL para ödülü verilecek.

Yiğit Okur uğurlanıyor

$
0
0

Önceki gün hayata veda eden yazar Yiğit Okur'un cenazesi bugün öğle namazının ardından Teşvikiye Camii'nden kalkacak.

2003'te ‘O Zaman Kim Söyleyecek Şarkıları' adlı romanıyla Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, 2005'te ise ‘Deniz Taşları' romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü alan Okur, 1954 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu. 50'li yıllarda Varlık, Yenilik, Mavi dergilerinde şiirleri yayınlandı ve çeşitli roman, oyun çevirileri yaptı. 1958 yılında hukuk öğrenimi için İsviçre'de Cenevre Üniversitesi'ne gitti. 1965 yılında yurda döndükten sonra avukatlık yapmaya başladı. 40 yıllık bir aradan sonra Hulki Bey ve Arkadaşları romanıyla edebiyat dünyasına geri döndü.


Bu dünyada bir gariplik var!

$
0
0

Orhan Kemal'in, defalarca tiyatroya uyarlanan romanı Tersine Dünya'yı bu kez İstanbul Devlet Tiyatroları sahneliyor. Oyunda ‘kadınlarla erkeklerin rolleri değiş tokuş ettiği bir dünya nasıl olurdu' sorusuna cevap veriliyor.

“Bıyığını süpürge etsen de kadın milletine yaranamazsın. Çıkar karşına der ki ‘saçı kısa olanın aklı da kısa olur'. Elinin hamuruyla kadınların işine karışmakla suçlanırsın sonra. Karşı çıkmaya yeltenirsen dayağı yer oturursun.”

Kadın erkek ilişkilerinin bu noktaya evrilmesinin mümkünatı yok gibi değil mi? Mümkün olmasın da zaten. Yanlışı yanlışla düzeltmek yeterince yanlışlığın olduğu dünyada en son isteyeceğimiz şey. Fakat biraz empati de hiç fena olmaz. Erkekler çamaşırdan bulaşıktan başını kaldıramasa, karıları eve geç gelse de sabırla beklemeye devam etse hatta ‘Allah kimsenin başına göstermesin' diyelim ama bir de geneleve düşse hayat nasıl olurdu? Bu soruyu yıllar önce Orhan Kemal sormuş ve cevabını da ‘Tersine Dünya' romanında vermiş. Defalarca tiyatroya uyarlanan, bir kez de sinemada izlediğimiz Tersine Dünya, bu kez İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sahneleniyor.

Geçtiğimiz salı günü Cevahir Sahnesi'nde galası yapılan Tersine Dünya, Bitirim Leyla'nın (Özlem Güveli Türker) mahalleye nara atarak dalmasıyla başlıyor. Nara atan Bitirim Leyla olunca evde onu bekleyen kişi de saf mazbut ev erkeği Süleyman'dan başkası değil tabii. Oyunda rollerin değişimi Bitirim Leyla-Süleyman ve kısmen de Sarı Leman ve Palabıyık Hasan çiftleri üzerinden gösterilse de toplumsal değişimlerin usta yazarı Orhan Kemal yan karakterleri de es geçmiyor. Böylece oyun salt kadın-erkek ilişkilerini konu alan bir yapıdan çıkıp fakirlik, çaresizlik, yokluk, varlık gibi toplumsal konulara ışık tutan bir yapıya bürünüyor.

Absürt konuya abartılı karakterler

Tersine Dünya absürt bir konuya sahip olması dolayısıyla abartı karakterlere açık bir oyun. Elif Erdal'ın yönettiği oyunda da haliyle abartılı karakterler mevcut. Hemen her Tersine Dünya temsilinde kadınların erkeksi, erkeklerin kadınsı karakterlere bürünmesi klişesi ise bu oyunda çok keskin değil. Ancak seyirciyi güldürmek adına bazı karakterlerin fazla karikatürize edilmiş. Ve bu durum seyirciyi oyunda tutmayı zorlaştırıyor. Bitirim Leyla'yı canlandıran Özlem Türker ve Palabıyık Hasan rolündeki Fikret Urucu'nun performansları diğer oyuncuların bir parça önünde. Çizgilerle oluşturulan karikatür şeklinde dekor ise klasik oyuna modern ve rahat bir hava katmış.

Artılarıyla eksileriyle Tersine Dünya mizahi bir oyun. Ve normal şartlarda sinirlenip üzüldüğümüz cinsiyetler arası problemlere roller değişince nasıl oluyor da bu kadar gülebildiğimiz koca bir soru işareti. Gerçek olmayacağına emin olmanın rahatlığı ile mi, bir şeylerin korkusunu karşı cinsin de yaşama ihtimaline içten içe seviniyor olmamız ile mi açıklayabiliriz bu durumu? Alın size cevabı zor bir soru!

‘Cumhuriyet İstanbul'da sergisi uzatıldı

$
0
0

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde 27 Ekim 2015'ta açılan “Cumhuriyet İstanbul'da: Bir Bayramdan Sahneler” başlıklı fotoğraf sergisi 30 Ocak'a kadar uzatıldı.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu'ndan derlenen bir seçkiyle oluşturulan “Cumhuriyet İstanbul'da: Bir Bayramdan Sahneler” sergisi, erken Cumhuriyet dönemi İstanbulu'ndaki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına odaklanıyor. Sergide, Beyazıt Meydanı'ndan Taksim Meydanı'na uzanan geçit töreninden dikkat çekici görüntüler ve yeni rejimin ilk yıllarında İstanbul'da yapılan kutlamalardan çarpıcı kareler yer alıyor.

Günümüz sanatçıları seçiliyor

$
0
0

Çağdaş sanat alanındaki gelişmeleri desteklemek ve genç sanatçılara destek olmak amacıyla Akbank Sanat ve Resim ve Heykel Müzeleri Derneği işbirliğiyle düzenlenen “Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması”na başvuruları başladı.

Resim, fotoğraf, video, heykel, seramik, yerleştirme ve yeni medya gibi çağdaş sanat alanlarında düzenlenen yarışmanın teması “Geçmiş Gelecek”. Güzel sanatlar, iletişim, sosyal bilimler ve tasarım fakültelerinin 3. ve 4. sınıf ile yüksek lisans, doktora öğrencilerinin katılımına açık olan yarışmada, adaylar eserlerini 2 Nisan'a kadar akbank_gso@akbank.com internet adresi üzerinden ya da posta yoluyla gönderebilir. Birinciye 15 bin TL verilecek yarışmada jürinin sergilenmeye değer gördüğü eserler, 25 Mayıs-30 Temmuz'da Akbank Sanat'ta sergilenecek. (0212 252 35 00- 131)

Şehrin sesleri de sergilenir

$
0
0

Şehir yaşamına dair seslerin deneyimlenebileceği “Günlük Sesler: Sesi Gündelik Hayat Üzerinden Keşfetmek” sergisi 7 Ocak'ta Beyoğlu'ndaki Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi'nde (ANAMED) açılıyor.

Mine Erkaya ve Ateş Erkoç'un ses yerleştirmelerinin dinlenebileceği sergide, ‘ses ortamını nasıl algılarız?' sorusundan yola çıkılarak, “Şehirde Yine Bir Gün” adlı ses yerleştirmesi ve interaktif bir ses haritasına yer veriliyor. Ziyaretçilere gerçekçi bir soundscape (ses alanı) deneyimi sunacak ‘Günlük Sesler' bölümünde de Dolby Atmos teknolojisi Türkiye'de ilk kez bir sergide kullanılacak. (www.vkv.org.tr)

SineBu'da ‘Gençlik' zamanı

$
0
0

Boğaziçi Üniversitesi'nin sinema salonu SineBU'da ocak ayında Cannes ve Berlin film festivallerinden ödüllü filmleri sinemaseverlerle buluşuyor.

SineBU'nun ocak programında Dheepan, The Club ve Gençlik / Youth filmleri gösterilecek. Cannes'da Altın Palmiye kazanan, Jacques Audiard yönetmenliğindeki Dheepan, Paris'te Sri Lankalı üç mülteci üzerinden dünyadaki sığınmacıların çektiği zorlukları ele alıyor. Berlin Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan The Club ise Şili sinemasının ‘genç usta'sı Pablo Larrain imzalı. ‘Günümüzün Fellini'si' olarak anılan Paolo Sorrentino'nun son filmi Gençlik de SineBu'nun programında yer alıyor. Geçtiğimiz ay vizyonda ilgi gören Rüzgârın Hatıraları, Sarmaşık ve Ice And The Sky ve Abluka da SineBu'nun ocak ayı programında gösterilecek. Rüzgarın Hatıraları ve The Club, görme engelliler için sesli betimlemeli olarak gösterilecek. (0212 359 48 90)

Amerikalı eleştirmenler, Oscar'dan önce seçti

$
0
0

Oscar ödüllerinin yaklaşmasıyla birlikte meslek birliklerinin tercihleri de netlik kazanıyor.

Akademi ödüllerinden önce yönetmen, yapımcı, senarist ve oyuncular birliğinin kendi listelerini açıklaması bir gelenek. Oscar ödül listesi, biraz da bu meslek birliklerinin ‘asgari müşterekleri' ile şekilleniyor.

1966'da ABD'de kurulan Ulusal Eleştirmenler Birliği (Natioanal Society of Film Critics-NSFC), önceki akşam 2015 yılının en iyilerini seçti. 50. kez verilen Ulusal Eleştirmenler Birliği Ödülleri'nde en iyi film ödülü Spotlight'ın oldu. Tom McCarthy'nin yönettiği film, bir kilisenin karıştığı taciz olaylarının ortaya çıkarılmasını konu alıyor. Mark Ruffalo, Michael Keaton, Rachel McAdams'ın rol aldığı film, gerçek bir olaydan yola çıkarak, Boston Globe gazetesinde ‘Spotlight' adı verilen bir ekibin bir yıl süren araştırmalar sonucunda şehrin üst düzey dini, yasal ve idari birliklerine ait yıllarca gizlenen skandalları gün yüzüne çıkarması anlatılıyor.

Türkiye'de 29 Ocak'ta gösterime girecek Spotlight, 50. NSFC Ödülleri'nde en iyi filmin yanı sıra senaryo ödülünü de aldı. Carol filmiyle Todd Haynes en iyi yönetmen, 45 Yıl filmindeki rolüyle Charlotte Rampling en iyi kadın oyuncu seçildi. Geçtiğimiz yıl Jean-Luc Godard'ın Dile Veda / Adieu au Langage filmine en iyi film ödülü vererek herkesi şaşırtan birlik, bu yıl da bir sürpriz yaptı. Creed filmindeki rolüyle Michael B.Jordan'ı en iyi erkek oyuncu seçen birlik, yabancı dilde en iyi film ödülünü ise Abderrahmane Sssako'nun Timbuktu filmine verdi. Amerikalı eleştirmenler, Oscar yarışının öne çıkan yapımlarından Alejandro Gonz·lez Iñ·rritu imzalı Diriliş / The Revenant filmini listeye almazken, bu yıl erkek oyuncu dalının güçlü adaylarından Leonardo DiCaprio'yu da görmezden geldi. Casuslar Köprüsü'nden Mark Rylance yardımcı erkek oyuncu, Sils Maria: Ve Perde filminden Kristen Stewart yardımcı kadın oyuncu ödülünün sahibi oldu. En İyi Belgesel ödülü ise Asıf Kapadia'nın Amy adlı yapımı oldu.

88. Oscar Ödülleri'nin nihai aday listesi 8 Ocak Cuma günü açıklanacak.

‘Körüklü'den sanat çıktı

$
0
0

Körüklü fotoğraf makineleri 1850'lerde mi kaldı sanıyorsunuz? Hiç öyle değil. Sürekli bir üst modeli çıkan dijitallere inat, yüzyıl öncesinde kalan bu makineyle fotoğraf çekenler var. Türkiye'nin ilk sanat portalı www.lebriz.com'un kurucusu Kerim Suner, ilk sergisinde, tarihî; hesap makinesi koleksiyonunu böyle fotoğrafladı.

Teknoloji harikası dijital makineler varken, ‘çek paylaş' dönemi zirve yapmışken, 1850'lerden kalma bir teknikle net olmayan fotoğraflar çekmenin ne âlemi var, değil mi? Âlemi de var, meraklısı da. Nostaljik olduğu kadar tehlikeli de olan ‘wet collodion' (ıslak levha yöntemi) tekniğiyle fotoğraf çekenlerin sayısı Türkiye'de (dünyada atölyeleri düzenleniyor) yavaş yavaş artıyor. Daha Türkçesi: Körüklü fotoğraf makineleri geri döndü. Hem de epey bir zamandır. Karanlık oda kuranlar ve bu odayı kamyona yükleyip peşinde taşıyanlar, fotoğraflarını cam ya da metal levhalara basanlar, kimyasal kullanarak hayatını tehlikeye atanlar...

Türkiye'nin ilk sanat portalı www.lebriz.com'un kurucusu Kerim Suner, bir yıldır wet collodion çekimler yapıyor. Bilgisayar mühendisi olan Suner, 30'a yakın antika hesap makinesi koleksiyonunu bu yöntemle fotoğrafladı. Fenerbahçe'deki atölyesi kimya laboratuvarı gibi. Siyah eldivenini giyip solüsyonlarla, nitratlarla çalışıyor. Yarından itibaren bu kareler Nişantaşı Art212'de sergilenecek.

EL YAPIMI FOTOĞRAF, ORGANİK SERGİ

Fotoğraf: Erkin Saygı

Fotoğraf: Tuğrul Berge

Suner, iyi bir fotoğraf ortaya çıkması için önce 40 dakikalık bir ön hazırlık yapıyor, sonra iki gün süren laboratuvar aşamasına geçiyor. ‘Çek paylaş' dönemi yaşayan yeni nesil için anlaşılmaz bir durum gibi görünse de Suner, ‘Calculus 101' adlı sergisini bir tür anma olarak niteliyor: “Bir bilgisayar mühendisi olarak her zaman uzmanlık alanımın geçmişinden etkilenmişimdir. Bu nedenle yıllar içinde eski bilgisayarlar ve mekanik hesap makinelerinden oluşan bir koleksiyon yapmaya çalıştım. Bu koleksiyonu fotoğraflamak için wet collodion, kendine özgü estetiği, üretilen her fotoğrafın tamamen el emeği ile ortaya çıkan benzersiz ve çoğaltılamayan bir obje olması, bir zamanlar en yaygın yöntem olarak kullanılmasına rağmen artık unutulmuş olması nedenleriyle en uygun teknik oldu. ‘Calculus' serisiyle teknolojinin ve fotoğrafın tarihine bir yolculuk yaparak bu cihazları ve fotoğraf tekniklerini icat ederek günümüzün baş döndüren teknolojisine yol açanları anmaya çalışıyorum. 1851 yılında Frederick Scott Archer tarafından geliştirilen “Wet Collodion”, bir devrim yaratarak fotoğrafın yaygınlaşmasında büyük rol oynamanın yanı sıra günümüze kadar geliştirilen bütün tekniklerin de temelini oluşturdu.”

Antika hesap makinesi koleksiyonunu, 1850'lerdeki fotoğraf tekniğiyle çeken Suner, hem mühendisliğini hem de sanatçılığını ortaya koyuyor.

Kimya laboratuvarı gibi bir ortamda üretilen, el yapımı fotoğraf, -organik fotoğraf sergisi de diyebiliriz- sergisini izlemek zevkli ve heyecan verici. Suner, sergide atölyesinde kullandığı malzemeleri de sergiliyor. Wet collodion tekniğini ise ayrıntılarıyla bir el broşüründe anlatmış. Uzun soluklu bir proje olan “Calculus” serisinin ilk örneklerinin yer aldığı sergi 22 Ocak'a kadar açık kalacak.

Kerim Suner'in koleksiyonundan antika bir hesap makinesi.

Wet Collodion tekniğiyle çekilen antika hesap makinesinin fotoğrafı.

Kerim Suner, çarşamda günü açılacak Art212'deki sergisinde.

Fotoğraf: Şule Tülin Üner

'Artık sanat piyasası verilerini açıklamıyoruz'

www.lebriz.com 15 yıl önce kurulduğunda ne yapmak istediği tam olarak anlaşılmamıştı. Kerim Suner, bugün de anlamayanlar olduğunu söylemekle beraber sitenin arşivinde 10 binin üzerinde sanatçıya ait yarım milyona yakın eserin fotoğraflarıyla yer aldığını söylüyor. Bu önemli bir rakam. Türkiye'nin sanat piyasası hakkında bilgi ve fikir sahibi olmak isteyenler için veri bankası demek. Kerim Suner'e 2015'te sanat piyasasının ne kadar büyüdüğünü ya da küçüldüğünü sorduk. Cevabı ilginçti: “Biz lebriz.com olarak bu bilgileri yayınlamıyoruz, ancak talep eden yayın kuruluşlarına veriyorduk. Ancak son zamanlarda önüne gelen kafasından birtakım rakamlar atıp “lebriz.com verilerine göre…” şeklinde bu atmasyon rakamları yayınlamaya başladı. Bu yüzden artık hiçbir açıklama yapmama kararı aldık. Meydanı serbest bıraktık, isteyen istediği rakamı yazıyor. Hatta bir gazetede yaklaşık iki hafta ara ile yayımlanan iki makalede birbirine taban tabana zıt veriler açıklandı.”


Bozkırdaki Türkler kimlerdi?

$
0
0

Sultanahmet'teki Türk Edebiyatı Vakfı'nın gelenekselleşen Çarşamba Sohbeti'nde, bu hafta Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, “Bozkırdaki Türkler” başlıklı bir konuşma yapacak.

Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanlığı ve Rektör Yardımcılığı görevini sürdüren Taşağıl'ın tarihle ilgili onu aşkın eserde imzası ve pek çok makalesi var. Hayatını akademik çalışmalara adayan Taşağıl, Tayvan, Kazakistan, Moğolistan, Kırgızistan gibi ülkelerde de çalışmalar yaptı. Konuşma saat 17.00'de başlayacak. (0212 526 16 15)

Hasan Cemal ve Tuğçe Tatari'nin kitapları yasaklandı

$
0
0

Gaziantep 3. Sulh Ceza Hakimliği, geçen ay toplatma kararı verdiği gazeteci Hasan Cemal ve Tuğçe Tatari'nin üç kitabını yasakladı.

Gaziantep'te Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi'ne (YDG-H) yönelik Aralık 2015'te gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınanların evinde, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kitaplarının yanı sıra gazeteci-yazar Hasan Cemal'in “Delila / Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri” ve “Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri” adlı kitapları ile gazeteci Tuğçe Tatari'nin “Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim” adlı kitabı da çıkmıştı. Mahkeme, üç kitap hakkında ‘şiddeti teşvik edecek şekilde terör örgütü propagandası, suç işlemek için tahrik, suçu ve suçluyu övmek' iddiasıyla toplatma kararı vermişti. Hasan Cemal'in avukatı Fikret İlkiz ve Tuğçe Tatari'nin avukatı Aslı Kazan Gilmore karara itiraz etmişti. İtiraz dün sonuçlandı ve mahkeme üç kitabın dağıtılmasını ve satılmasını yasakladı.

Gitarın ustaları Akbank Sanat'ta

$
0
0

Akbank Sanat, bu ay dünyaca ünlü gitar ustalarını ve genç yeteneklerini ağırlıyor.

Perdesiz gitarın önemli isimlerinden Cenk Erdoğan ve Avrupa'nın tanınan caz davulcuları arasında yer alan Mehmet İkiz'in yarın gerçekleştireceği konser ile başlayacak Akbank Sanat Gitar Günleri, Türkiye hayranı olan ve klasik gitara yeni bir soluk katan İtalyan asıllı besteci ve yorumcu Carlo Domeniconi'nin 12 Ocak Salı günü vereceği konser ile devam edecek. Etkinlik kapsamında Güney Amerikalı gitarist Quique Sinesi, 14 Ocak Perşembe günü; Macar gitarist ve besteci Ferenc Snetberger, 20 Ocak Çarşamba günü; müziğinin yanı sıra etkileyici sahne performansı ile dikkat çeken gitarist ve besteci Marek Pasieczny, 28 Ocak Perşembe günü müzik tutkunlarıyla buluşacak. Akbank Sanat Gitar Günleri, Fransız besteci ve gitarist Jean-Baptiste Hardy'nin 30 Ocak Cumartesi günü gerçekleştireceği konser ile sona erecek. (0212 252 35 00)

Mimar müzisyenler buluşuyor

$
0
0

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbul SMD), ilki 11 Ocak'ta gerçekleşecek ve iki ayda bir düzenlenecek “Mimarlık ve…” adı altındaki paneller serisi ile mimarlık dışındaki alanlarda çalışanlarla mimarlığı ve kentleşmeyi bir arada tartışmaya açıyor.

Salt Galata'da, 19.00 ile 20.30 saatleri arasında gerçekleşecek “Mimarlık ve... Müzik” konulu ilk panelde Baba Zula grubunun kurucularından Murat Ertel, Bulutsuzluk Özlemi grubunun kurucularından ve aynı zamanda İstanbul SMD üyesi Nejat Yavaşoğulları ve ses enstalasyonları ile de bilinen, Nekropsi grubunun kurucularından Cevdet Erek panelist olarak katılıyor. Konuşmalar serisinde, ilerleyen aylarda sinema, edebiyat, medya, ekonomi pencerelerinden mimarlığa bakılacak. Programa katılım ücretsiz. (www.ismd.org.tr)

Müzelerin sevmediği sanatçı

$
0
0

Hollandalı ressam ve grafik sanatçısı Maurits Cornelis Escher (1898-1972) çok bilinen bir isim olsa da müzeler ve galeriler onu tam anlamıyla kabul etmiş değil.

Eserlerinin popüler kültürün bir malzemesi olarak sıklıkla kullanılması ve yüksek sanat-popüler sanat tartışmasını körüklemesi bu mesafeli duruşu biraz açıklıyor. Fakat, Amerika (North Carolina Museum of Art), İtalya (Museo di Santa Caterina) ve İngiltere'de aynı anda açılan üç büyük sergi, Escher'in kabuğunu kırdığını gösteriyor.

Önce İskoçya Ulusal Modern Sanat Galerisi'nde açılan, ardından İngiltere'nin başkenti Londra'daki Dulwich Sanat Galerisi'ne taşınan Escher sergisine şaşırtıcı bir ilgi var. Bu alakayı “İnsanlar Escher'i seviyor, sadece müzeler onu sevmeyen.” diye özetleyen serginin küratörü Patrick Elliott, hiç de haksız değil. Sergide sanatçının 100 kadar baskı, litografi ve gravürü yer alıyor. Tarihsel bir kurguyla ilerleyen sergi, sanatçının büyülü ve mümkün olmayan yapıları arasında fantastik bir yazarın romanında geziniyormuş hissini veriyor. Britanya'da Escher için açılan ilk retrospektif olan sergi, bir grafik sanatçısının keşfedilmeyi bekleyen usta işi eserlerine ve hayal gücünü zorlayan tekniğine işaret ediyor.

Birbirini çizen eller ve sonsuzluğa uzanan merdivenleriyle tanınan Hollandalı ressam ve grafik tasarımcı Maurits Cornelis Escher'e (1898-1972), bugüne kadar ne müzeler ilgi gösterdi ne de sanatçının doğru dürüst bir sergisi açıldı. Ama son bir ayda İngiltere, İtalya ve Amerika'da üç büyük sergi hazırlandı.

Hiçbir akımın peşine düşmedi

20. yüzyılın usta sanatçılarından biri olan Escher, kariyerine mimar olarak başlar, sonra grafiğe merak salar. Gezgin ruhu üretimine büyük katkı sağlar. İspanya'daki Elhamra Sarayı'nı ziyareti de sanat hayatı için önemli bir kırılmadır. Buradaki mozaikler onun sonsuzluk algısını zenginleştirir. Detaya verdiği önem ve teknik yeteneği onu pek çok sanatçıdan ayrı bir yere konumlandırır. Hiçbir akımın peşine düşmeyen ve bir türe kolayca eklemlenemeyecek bir sanatçı olan Escher'in eserleri, sürreal gibi dursa da çalışmalarını bununla tarif etmek güç. Hayatı boyunca 448 litograf ve 2 binin üstünde çizim ve eskiz üreten sanatçı, pek çok kitaba illüstrasyon, duvar halısı ve pul tasarımı gerçekleştirdi. Bu tasarımlarını daha sonra çeşitli kitaplarda ve litografilerde kullanmak üzere baskı kalıplarına uyguladı.

Matematikçilerle sıkı dosttu

Maurits Cornelis Escher, on yıl Roma'da yaşar. Faşizmin yükselmesiyle kendini güvende hissetmediğinde ise ülkesine geri dönecektir. Roma'da, kitaplarla dolu bir odası vardır. O ünlü otoportresini de bu odada çizer. Eline dışbükey aynadan bakarak çizdiği bu resim, Londra'daki sergide yer alıyor. Dışbükey ayna kullanımı, Escher'in 1930'lu yıllara ait eserlerinde sık sık kendini gösterir. ‘Metamorfoz' adlı çalışması da Escher'in önemli eserlerinden biridir. Sanatçının devasa bir panel üzerine gerçekleştirdiği dört metre uzunluğundaki bu eser, bir hayli kışkırtıcı. Gerçekliği alış biçimi, kovanının arıya, kuşun balığa dönüşmesi gibi anlatımlarla şaşırtıcı bir hal alıyor. Escher, H.S.M. Coxeter (1907-2003) ve Sir Roger Penrose (1931) gibi matematikçilerle sıkı dostluklar kurmuştur. Bu dostluklar, onun sanat algısını da etkiler. ‘Ascending and Descending' (1960) ve ‘Waterfall' (1961) adlı eserlerindeki mümkün olmayan üçgenler, matematiğe olan ilgisinin meyvesidir.

Rolling Stones'un da aralarında bulunduğu pek çok albüm kapağında, film ve dizilerde eserleri kullanılan Escher'in Londra'daki sergisi 17 Ocak'a kadar sürecek. North Carolina Museum of Art'taki sergi de aynı tarihte sona eriyor. İtalya'daki sergi ise 3 Nisan'a kadar açık.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live