Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Şehir Tiyatroları sanatçısı Gülçin Akçay hayatını kaybetti

$
0
0

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, emekli sanatçısı Gülçin Akçay hayatını kaybetti.

Macbeth (1962), Bir Kavuk Devrildi (1966), Vişne Bahçesi (1972), Medea (1986), Kadınlar Arasında (1974), Perde Açılıyor (1982), Kral Lear (1989), Çalıkuşu (1993) Akçay, 1943 doğumluydu. Akçay'ın cenazesi, 7 Eylül 2015 Pazartesi günü Karacaahmet Şakirin Camii'nde kılınacak ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek.


Sinop Kent Belleği Müzesi, Moskova'da tanıtıldı

$
0
0

UNESCO'nun kent kimliklerini güçlendirmek için Uluslararası Kent Müzeleri Komitesi'nin (ICOM) düzenlediği konferansların onuncusu 2-5 Eylül arasında Moskova'da gerçekleştirildi.

‘Bellek ve Göç' temaslı konferansa Türkiye'den katılan tek sunum, Sinoplu fotoğraf sanatçısı Volkan Atılgan Emek “Sinop Kent Belleği Müzesi" sunumuydu. Volkan Atılgan, Sait Faik Müze Evi sorumlusu Gürkan Sabri Şakrak ve Çiğdem Girgiç'ten oluşan ekip, 3 Eylül'de Sinop'un tarihini ve kültürünü Moskova'da anlattılar. Sinop Kent Belleği Müzesi, Atılgan'ın derlediği "Tarabalar Bir Ayancık Belgeseli" adlı belgesel-sergi ve arşiv çalışması etrafında planlanan ve Sinop'un 20. yüzyıl kültür ve sivil mimari tarihini yeniden canlandırabilmeyi amaçlayan bir proje. Atılgan, “Dünyanın 25'ten fazla ülkesinden konuşmacı ve dinleyicilerin katıldığı konferansta varılan ortak kanı kapitalizmin bir şey katmaktan ziyade, yıkıcı bir sistem ve düzen olduğu, artık bu geri dönülemez gibi görünen düzenin içinde, özellikle kültür varlıkları ve somut olmayan kültürel mirasın korunabilmesinde ve var edilebilmesinde gönüllülük esasının resmi makamların ağır işleyen bürokrasilerle var ettikleri destek ve imkânlardan/kaynaklardan çok ama çok daha önemli bir yer tuttuğu oldu. Organizasyona dünyanın birçok yerinden katılanlar arasında içinde yaşadığı topluma ait Kültürel mirasın korunabilmesi ve gelecek kuşaklara en doğru şekilde aktarılabilmesi için evlerini, arşivlerini katılan insanlar mevcuttu, bu ise bizlere varılan bu kanının ne kadar da doğru bir tespit olduğunu bir kez daha gösterdi. Biz de gönüllü olarak Sinop gibi, Tarihi ve Kültürel zenginliği dokunduğunuz her şeyden, baktığınız her yerden, duyduğunuz her sesten size ulaşan ve nefesini hissettiren bir kenti dünya önünde Tarabalar bellek sergisi ile sunmuş olmanın gururunu yaşıyoruz.” dedi.

Tarabalar, Sinop'un Ayancık ilçesinden ailelerin aile albümlerindeki 1920 ile 1960 yılları arasında çekilmiş fotoğraflarının bir araya getirerek derlendiği bir sergi. Serginin içinden oluşturulduğu külliyatın içerisinde 16 binden fazla fotoğraf bulunuyor ve dünyanın ilk “gezici kent belleği müzesi” olma özelliği taşıyor. Bugüne kadar Türkiye'de 20, Avrupa'da 2 şehirde Tarabalar sergisi açılmıştı. Üçüncüsü Belçika'da açılacak. Bu gelişmede yine Moskova'da gerçekleşti. Konferansta Belçika'dan Lieve Willekens, Christine De Weerdt, Lars De Joengher ile tanışan Volgan Atılgan, Tarabalar sergisini önümüzdeki aylarda Belçika'da açacak.

Safranbolu Belgesel Film Festivali başvuruları uzatıldı

$
0
0

Bu yıl, 9-11 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek 16. Uluslararası Safranbolu Altın Safran Belgesel Film Yarışması'na başvurular 18 Eylül'e kadar uzatıldı.

‘Kültürel Miras ve Korumacılık' temasıyla düzenlenen yarışmaya, ‘profesyonel ve amatör' olmak üzere iki dalda başvuru yapılabiliyor. Belgesellerin, 2011-2015 yılları arasında çekilmiş olması gerekiyor. Panel, söyleşi, konser, sergi gibi etkinliklerin yapılacağı festivalde, ‘Medeniyetleri Buluşturan Tarihi Adımlar Evliya Çelebi'nin İstanbul'u' isimli ödüllü belgeselin özel gösterimi ve sergisi, Aynalı Tüfek filminin galası da gerçekleştirilecek. Safranbolu Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Türk Dünyası Belediyeler Birliği'nin işbirliği ile yapılan festival ile ilgili ayrıntılı bilgi: www.altinsafran.org'da.

‘Altın Portakal' isimden çıkarıldı

$
0
0

Bu yıl 29 Kasım-6 Aralık tarihleri arasında 52'ncisi düzenlenecek Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin adından ‘Altın Portakal' tamlaması kaldırıldı.

Cannes Film Festivali'nin ödülü Altın Palmiye, Berlin Film Festivali'nde en iyilere verilen Altın Ayı ve Venedik Film Festivali'nin en büyük ödülü Altın Aslan'ın festival adında yer almaması, buna gerekçe gösterildi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, dünyanın hiçbir yerinde film festivallerinin adının, verdikleri ödülü içermediğini söyledi. Film festivallerinin en saygınından en az bilinenine kadar tüm dünyada yapıldığı şehrin adı ile anıldığının altını çizen Türel, “Çünkü festivaller şehirleri içindir, şehri ile bütünleşir ve anılır.” dedi. Antalya'da 1950'li yılların ortalarında, Aspendos Antik Tiyatrosu'nda düzenlenen konserler ve tiyatrolarla temeli atılan festival, 60'lı yılların başına kadar şenlik havasında devam etti. Şenlikler Dr. Avni Tolunay'ın 1963 yılında belediye başkanı olmasıyla sinemayı da bünyesinde alarak Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne dönüştü. Festivalle birlikte kent için o dönem başlayan amblem arayışında Antalya'nın portakalı, denizi, tarihsel öğeleri Venüs heykeliyle bütünleştirildi ve portakal sadece ödülde kalmadı, film festivaline de adını verdi.

‘Koltuk için ülkesini karanlık sulara atanları kâinat affetmeyecek'

$
0
0

Bu yaz, 25 sanatçıyı ağırlayan Turkcell Yıldızlı Geceler konser dizisi, önceki akşam İlhan İrem konseriyle sona erdi.

Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'ndeki bazı konserlere yer bulamıyorsunuz. 42 yıllık sanat hayatında pek çok güzel beste biriktiren İlhan İrem de o sanatçılardan biri. Sahneye girişi, şarkılarını söyleyişi, duruşu ve tabii ki besteleri hepsinden farklı. Onu sevenler, yılda bir ya da iki kez verdiği konserlerini iple çekiyor. İlhan İrem'in, yaş ortalaması yüksek, kemik bir dinleyici kitlesi var, hiçbir konserinde kendisini yalnız bırakmıyorlar. Açıkvahadaki “Aşk Sensin” adlı son konseri de hınca hınç doluydu ve pek çok seyirci onu merdivende izledi.

DIŞARISI BİTTİ, BİLİYORSUNUZ DEĞİL Mİ?

Konser, Alaca Tüylü Kuş şarkısıyla başladı, Hayır Ben Değilim ile devam etti. İrem'in bu iki şarkısından sonra konuklarını ‘Âşık Ruhlar' diye selamlaması en az şarkıları kadar naifti. Sanatçı, “Asla pes etmeyenler, sevgiden vazgeçmeyenler, hoş geldiniz. Bu konser değil, bu bir buluşma. Aynı yürek büyüsüyle 42 yıldır birlikteyiz.” diyerek sürdürdüğü sözleriyle dinleyicilerinden büyük alkış aldı. Sonra ise açıkhava sahnesinden Harbiye semalarına güçlü bir ‘Hayır' sesi yükseldi. Çünkü İrem, bir önceki şarkısının sözlerini hatırlatarak ‘Haydi hep birden, içinizden neye hayır demek geliyorsa haykırın” davetiyle doğal bir koro oluşturdu. Herkesin içini titreten, tek ses, tek nefes olmasını sağlayan ise şu sözleriydi: “Dışarısı bitti biliyorsunuz değil mi, dışarıyı tükettiler. O yüzden artık bu buluşmalarımız altın değerinde. Yüreklerinizin, ruhlarınızın değerine paha biçilmez. Ve zaten bu konser değil, bu bir buluşma, bir arınma.”

Bu güzel girişin ardından sanatçı, dinleyicilerini yavaş yavaş gecenin derinliklerine çeken o güzel şarkılarını seslendirdi. Yemyeşil Bir Deniz Senin Gözlerin, Olanlar Olmuş, Son Selam, Sensiz de Yaşanıyor, Hu (Dejavu), Donkişot… Tabii ki heyecanla beklenen en sevilen üç parçasını konserin ikinci yarısına saklamıştı İrem: Sazlıklardan Havalanan (Konuşamıyorum), Anlasana ve Sürgün Gibi Masallarda… Aşk Sensin konseri, sanatçıya, 4 bin kişinin ayakta eşlik ettiği Boşver Boşver Arkadaş'la sona erdi. Geceye damga vuran, sanatçının besteleri kadar, “Dünyaya geldiğimiz coğrafyaya vefa borcumuz var. Bu coğrafyaya ve dünyaya karşı sorumluluklarımız var. Koltuklarını sürdürmek için ülkelerini ve dünyayı karanlık sulara atanları kâinat hiçbir zaman affetmeyecek.” cümleleriydi.

Tarihçilerin kutbu Halil İnalcık, 100 yaşında

$
0
0

Büyük tarihçi Halil İnalcık, üç yıl önce Zaman'a verdiği röportajda “Dua edin, 100 yaşımı göreyim.” demişti. İnalcık'ın duası kabul oldu, 7 Eylül 1916'da Kadıköy'de doğan ünlü tarihçi, bugün 100 yaşına girdi. Timaş Yayınları, tarih yazıcılığında çığır açan İnalcık'ın doğum gününü iki ciltlik ‘Tarihe Düşülen Notlar' kitabıyla kutluyor.

İlber Ortaylı şöyle diyor: “O bize talebesi olarak bakıyor, biz de ona hoca olarak bakmaktan başka şey düşünemeyiz. Bilgisi açısından zaten bizim aramızda hocanın lakabı; Şeyhü'l-müverrihî;n (tarihçilerin şeyhi)…” Tarihçilerin şeyhi, yani Halil İnalcık... Bugün onun doğum günü, bir asrı geride bırakan büyük çınar 100 yaşına girdi. Timaş Yayınları, 66 kitap ve 500'e yakın makalesiyle tarih yazıcılığında çığır açan İnalcık'ın doğum gününü iki ciltlik ‘Tarihe Düşülen Notlar' adlı prestij kitabıyla kutluyor. Bugünden itibaren satışa çıkan eserin birinci cildinde, Halil İnalcık'ın muhtelif yer ve zamanlarda yaptığı konuşmalar yer alırken; ikinci cilt, usta tarihçiyle 1947'den 2015'e kadar yapılmış röportajlardan oluşuyor. Zeynep Berktaş'ın editörlüğünde hazırlanan eser, İnalcık'ın tarihî;-güncel birçok konuyu kapsayan ve asırları aşan metodolojik değerlendirmeleri, her biri birer ders niteliği taşıyan konuşmalarıyla birleşiyor ve tarihe düşülen en anlamlı notlardan biri oluyor…

7 Eylül 1916'da, Kadıköy Kızıltoprak'ta bir köşkte, kalabalık bir ailede dünyaya geliyor İnalcık. Tam bir İstanbul sevdalısı olarak yetiştiriyor onu babası Kırım göçmenlerinden Seyit Osman Nuri Bey. Surlarda geziyor, müzelere gidiyor, Osmanlı'nın son dönemine, meraklı bir çocuğun gözlerinden bakıyor. Tarih sevgisi de işte bu dönemlerde yeşeriyor içinde.

Daha sonra ilk tahsiline Cumhuriyet'in kuruluş yılında, 1923'te Ankara Gazi Mektebi'nde başlıyor. Ortaöğretimine bir yıl Sivas Muallim Mektebi'nde devam edip, 1931'de Ankara'da tamamlıyor. Lise eğitimini ise o dönemin en iyi okullarından biri olan Balıkesir Necati Bey Muallim Mektebi'nde alıyor. O dönemlerin deyişiyle yüksek tahsiline yine Ankara'da, 1935'te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde başlıyor. 1940'ta mezun olan İnalcık, Timur üzerine hazırladığı bir seminerle Fuad Köprülü'nün dikkatini çeker ve bir akademisyen olarak yükselişi o günlerde başlar. Köprülü'nün takdir ve tavsiyesiyle 30 Nisan 1940'ta mezun olduğu fakültede Yeni Çağ Kürsüsü'ne ilmî; yardımcı tayin edilir.

İnalcık'ın akademideki konumu ve önemi malum. Dünya çapında bir tarihçi o. Dünyanın her yerinden üniversiteler ona fahri doktora unvanları verdi, kitaplarını derslerde okuttu, hatta Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi Halil İnalcık'ı dünyada sosyal bilimler alanında sayılı 2000 bilim adamı arasında gösterdi. Amerikalı ünlü sosyal bilimci Immanuel Wallerstein'dan dinleyelim: “Onu dar anlamda bir ‘tarihçi' olarak düşünmek elbette yetersiz kalır. Bizzat tarih disiplinine şekil vermiş, kendi metodolojisini ve bilgi birikimini tarihçilik mesleğine kazandırmış bir kişi olarak İnalcık, bilim çevrelerinin üzerinde uzlaştığı seçkin bir isimdir... Yeni kuşak tarihçiler, Akdeniz, Osmanlı ve Balkan tarihi üzerindeki birçok yanlışın tashih edilmesini ona borçludur.”

İnalcık ve edebiyat

İnalcık'ın akademik başarısını bu kısacık alanda anlatmak olanaksız. O yüzden gelin biz onun başka yönlerine değinelim. Büyük tarihçi yalnızca tarihle de ilgilenmiyor, aynı zamanda kendini edebiyatçı olarak da niteliyor. Bundan üç yıl önce “Dua edin, 100 yaşını göreyim.” dediği, Zaman Pazar'dan Samet Altıntaş ve Sevim Şentürk'e verdiği röportajda, “Benim şair olduğumu bilmiyor musunuz?” diye soruyor. İngilizce yazdığı şiirler kadar aruz ölçüsünde yazdığı şiirlerinden de bahsediyor, en sevdiği şairlerden birinin Fuzuli olduğunu söyledikten sonra. Hoca'nın en sevdiği edebiyatçılara gelince; onlar da Halit Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Refik Halid Karay, Ömer Seyfeddin gibi ustalar.

Büyük ustanın hayatından bahsederken 1945 yılında hayatını birleştirdiği sevgili eşleri Şevkiye Işıl Hanım'dan söz etmeden olmaz. İnalcık, “Eşim beni her zaman destekledi, cesaretlendirdi. Bu sayede dünyaca tanınmış bir akademisyen olabildim. Oysa herkes bu kadar şanslı değildi.” diyor. 44 yıllık yol arkadaşlığı 1989 yılında Şevkiye Hanım'ın hayatını kaybetmesiyle kesintiye uğruyor. Belki de ikinci kavuşmanın cennette gerçekleşeceğini ümit ettiğinden bir daha kimseyle evlenmiyor İnalcık. Hayattaki en büyük pişmanlığı olarak da bütün bu çalışmaların arasında eşine az zaman ayırmasını gösteriyor.

ArtInternational'ı 32 bin kişi gezdi

$
0
0

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen uluslararası çağdaş ve modern sanat fuarı ArtInternational önceki gün rekor rakamlarla sona erdi.

27 ülkeden 87 galeri ve 400'den fazla sanatçıyı İstanbul'da buluşturan fuarı 30 binden fazla kişi gezdi. Haliç Kongre Merkezi'nde üç gün boyunca koleksiyoner ve sanat tüccarlarının ilgi odağı olan ArtInternational'da açılış gününden başlayarak yapılan satışlar toplamda 30 milyon 200 bin dolara ulaştı. Paul Kasmin, Taner Ceylan'ın “Golden Age/Altın Çağ” serisinden son çalışması Satyr II'nin 150 bin dolara alıcı bulduğunu açıklarken, fuarın en yüksek ücretle satış yapan eseri, Yayoi Kusama'nın 2015 tarihli “Blue Sky in the Midnight” adlı tablosu oldu. Bu yıl fuara ilk kez katılan Victoria Miro'yla gelen Kusama'nın bu işi 912 bin dolara alıcı bularak fuarın da kendi rekorunu kırdı.

İstanbul Kitap Fuarı gülümsetecek

$
0
0

TÜYAP ve Türkiye Yayıncılar Birliği ortaklığıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı, bu yıl 7-15 Kasım tarihleri arasında 34. kez kapılarını açıyor.

Dün düzenlenen basın toplantısında TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu bu yılki fuarda okurları bekleyenleri aktardı. Geçtiğimiz aylarda açıklandığı üzere bu yılın teması “Mizah: Hayata Gülümseyerek Bakmak”, ‘onur çizeri' ise yıllarca mizaha emek vermiş Tan Oral. Geçmiş yıllarda onur yazarlarının yaptığı gibi Tan Oral da 9 gün boyunca söyleşi ve panellere katılacak. Ayrıca Oral'ın hayatı, çalışmaları ve eserlerinden seçmelerin yer aldığı bir kitap ve Sadık Karamustafa küratörlüğünde bir sergi hazırlanıyor.

PANAIT ISTRATI'NİN ÜLKESİNDEN...

Fuarın bu yılki Onur Konuğu ülke ise Romanya. İlk 4 gün açık olacak Uluslararası Salon'da Romanya kültürü ve edebiyatı, anlatılacak. Toplantıya katılan Romanya Kültür Bakanlığı Koordinatörü Alexandru Popescu da fuara 14 önemli çağdaş yazar ve Romen müzisyen Marius Mihalache ile katılacaklarını açıkladı. Popescu, Romanya edebiyatını Türkiye'deki kitap piyasasına tanıtmanın en önemli amaçlarından biri olduğunu belirtti: Fuarda ayrıca Romenceden çevrilen Karanlık Pencere- Florin Irimia (Aylak Adam Yayınları), Komünist Bir Kocakarıyım! -Dan Lungu (Bence Kitap) adlı kitapların tanıtımı da yapılacak. Popescu, Romanya standında verecekleri resepsiyonda bütün yiyecekleri Romanya'nın en önemli şairlerinden, aynı zamanda usta bir aşçı olan Mircea Dinescu'nun hazırlayacağını söyledi. Romanya'nın ‘Sözcüklerle' olan mottosunun kaynağı ise Romence'ye geçmiş çok sayıda Türkçe kelimenin olması.

AVRUPA'DA BİRİNCİ

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu ise geçtiğimiz yılın yayıncılık verilerini paylaşarak başladı konuşmasına. 2014'te 561 milyonun üstünde kitap üreterek dünyanın en büyük 12. yayıncılık sektörü olduğumuza değinen Zeynioğlu, Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın 500 bine ulaşan izleyici sayısıyla Avrupa'da en çok ziyaret edilen kitap fuarı olduğunu ifade etti. “Romen edebiyatı deyince bizde akla Panait Istrati gelir. Istrati 1939 yılında Türkçeye çevrilen ilk Romen yazar. Bana kalırsa o, Balkanlar'ın Orhan Kemal'idir, o kadar bize yakın bir yazar. Bütün eserleri Türkçeye çevrilmiş, hakkında da en çok yazı yazılan Romen yazar.” Istrati'den sonra 70'lere kadar Romen edebiyatının çok izlenmediğini ifade eden Zeynioğlu, şu anda Türkçede en fazla takip edilen yazarın Mircea Eliade ile popüler felsefe yazarı Emil Cioran olduğunu dile getirdi. “1600'lü yıllardan itibaren Romanya'yla ilişkimiz var ama kültürü, edebiyatı yeterince yansımamış. Bu yüzden çok önemli, geç de olsa iyi bir başlangıç.”

Bu yıl kitap fuarı ayrıca Vassilis Papatheodorou, Yannis Kalpouzos ve New York Times çok satanlar listesine birçok eseri giren ve kitapları 27 ülkede yayımlanan, ülkemizde de Mart Menekşeleri gibi yedi kitabıyla tanınan Sarah Jio okurlarıyla buluşacak. (www.istanbulkitapfuari.com)


Güç ve aşındırıcı sırları

$
0
0

Politik eleştirileriyle tanınan Brezilyalı sanatçı Cildo Meireles'in bir tablosu 14. İstanbul Bienali kapsamına İstanbul Modern'de sergileniyor. Türkiye ile benzer süreçleri yaşayan Brezilya'dan gelen eseri, bienalin açılışı için İstanbul'da bulunan Brezilyalı sanat eleştirmeni değerlendirdi.

Brezilyalı sanatçı Cildo Meireles'in tablosu ‘Sahtekar Politikacıları Atmak İçin Delik Projesi' (2011), “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori / SALT WATER: A Theory Of Thought Forms” başlığıyla 1 Kasım'a kadar devam edecek olan 14. İstanbul Bienali'nin en önemli işlerinden biri. ‘Sahtekar Politikacıları Atmak İçin Delik Projesi' (2011) adlı eserde sanatçı, Bakanlıklar Meydanı ve Hükümet Sarayı'na ev sahipliği yapan Brezilya Cumhuriyeti'nin başkenti Brasília'yı küçük bir şehir olarak yorumlarken asıl vurguyu yüzeyin altındaki katmanlara yapıyor. Başkentin altındaki yer kabuğunun dünyanın geri kalanındakinden daha ince olduğunu öğrenen Meireles bu olguyu, yıllardır ülkesine ve dünyaya yayılan bir fenomeni, siyasal lobicilerin kendi çıkarlarını ve iktidarlarını korumak amacıyla kurumlarda ve şirketlerde gerçekleştirdikleri yolsuzlukları eleştirmek için bir metafor gibi kullanarak gün yüzüne çıkardı. Tablo, neredeyse naif olan berrak mavi bir gökyüzünün altında, tam aksine asitsi bir ironiye dönüşüyor.

Bu eser, 14. İstanbul Bienali'nin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev'in dediği gibi “yüzeyin altında olanı anlatmak için mükemmel bir platform” olan bu sergi bağlamında çok önemli parça. Yüzeyin altındakini göstermek, zaten ekspozisyon düşüncesinin içinde var olan bir kaygı.

1948 yılında Rio de Janeiro'da doğan Cildo Meireles, uluslararası alanda çağdaş Brezilya sanatının en önemli kavramsal multimedya sanatçılarından biri olarak kabul edilmektedir. Meireles, döneminin politik ve sosyal meseleleri üzerine daima bir hayli yansıtıcı bir pozisyon benimsedi. Kavramsal sanat içinde, eserlerinin politik karakteri Tiradentes-Siyasal Tutuklu İçin Totem-Anıt (1970), İdeolojik Devrelere Eklentiler: Coca-Cola Projesi (1970) ve 25 Ekim 1975'te São Paulo İkinci Ordusu'na bağlı binalardan birindeki hücresinde şüpheli bir şekilde asılı halde ölü bulunan TV Cultura de São Paulo'nun haber müdürü Vladimir Herzog'un anısına yapılmış olan ‘Herzog'u Kim Öldürdü?' (1975) gibi çalışmalarında açığa çıkmıştır.

Brezilya'nın en büyük küratörlerinden ve sanat eleştirmenlerinden biri olan Paulo Herkenhoff'un sözleriyle, “Cildo'nun sanatı, bir şiirsel toplum teorisi olarak tanımlanabilir. Siyasal, düşünsel ve stratejik meselelerle ilgili soru işaretleri uyandırır. İletişim süreçlerini ve alanlarını, izleyicinin koşullarını, sanat tarihi mirasını ve sıklıkla ele alınmış olan getto sosyal alanını irdeler.” (Bir Labirent Getto: Bir Cildo Meireles Yapıtı; São Paulo: Cosac & Naify, 2000)

Meireles, erken yaşlardan itibaren Rio de Janeiro Yeni-Somut Grubu'ndan etkilendi ve grup tarafından ortaya konulan “sanat üzerine görselle sınırlı olmayan şekillerde düşünmek” olasılığına ilgi duydu. Ancak o dönemki çalışmaları, yeni-somutçulardan farklı olarak jestsel ve figüratifti. Bu dışavurumcu nitelikteki çizim, daha sonra yerini tamamen üç boyutluluğa bırakacaktı.

Meireles'in eserlerinin büyük bölümü Brezilya müzelerinde ve Tate Modern Collection-Londra (İngiltere) ve Museum Of Modern Art (MoMA)- New York (Amerika Birleşik Devletleri) koleksiyonlarında bulunuyor.

* Patricia Rousseaux, Brasileiros Editora Ltda.'nın kurucu-ortağı; iki ayda bir Portekizce, İngilizce ve İspanyolca olarak yayımlanan, çağdaş sanat konularının yanı sıra dünyayı ve sanat dünyasını da Brezilya gündemine taşımayı amaç edinen ARTE! Brasileiros dergisinin genel yayın yönetmenidir.

Montreal'de 'Misafir'e iki ödül

$
0
0

Mehmet Eryılmaz'ın yönettiği Misafir filmi, dünya prömiyerini yaptığı 36. Montreal Film Festivali'nden iki ödülle döndü.

Bir anne ile kızı arasındaki ilişkiyi, ölüm teması çerçevesinde ele alan Misafir, 26 filmin yarıştığı festivalde FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği) Ödülü'nün yanı sıra Jüri Özel Ödülü'nün de sahibi oldu. Misafir, Montreal'in ardından, Toronto Film Festivali (TIFF) kapsamında düzenlenecek 'Turks TIFF' etkinliği kapsamında 15 Eylül'de iki gösterim gerçekleştirecek. Mehmet Eryılmaz'ın ikinci uzun metraj filmi Misafir'de, annesinin ölüm döşeğinde olduğu haberini alınca 10 yıl sonra evine dönen Nur'un öyküsü anlatılıyor. Filmde başrolleri Zümrüt Erkin, Tamer Levent, Ayten Uncuoğlu, Hale Akınlı, Ersin Umut Güler ve çocuk oyuncu Melek Çınar paylaşıyor.

İznik'in 2 bin yıllık Roma Tiyatrosu ayağa kalkıyor

$
0
0

Bursa'nın İznik ilçesinde bulunan 2 bin yıllık Roma Tiyatrosu restore ediliyor.

Arkeolog Yard. Doç. Dr. Ayşın Özügül'ün bilimsel danışmanlığında kazı çalışmaları devam ediyor. Büyükşehir Belediyesi olarak 10 yeni ilçede 450 ayrı noktada çalıştıklarını ve kent merkeziyle bu rakamın 2 katına çıktığını vurgulayan Başkan Altepe, "İznik'te bulunan yaklaşık 2 bin yıllık Roma Tiyatrosu da örneği olmayan bir tiyatro, sırtı bir yere yaslanmayan ve düz bir arazide kurulan örnek bir yapı. Roma döneminin bir eseri olan bu amfi tiyatro, 2000 yılda zaman zaman tahribatlara uğramış, taşları farklı noktalara taşınmış. Daha sonra da mezarlık gibi değişik amaçlarla kullanılmış. Ancak yaklaşık 50 yıllık süren bu kazılardan sonra Büyükşehir Belediyesi'nin de desteğiyle buradaki çalışmalar daha da hızlı bir şekilde yapılıyor. Temizleme, ayıklama, kazı gibi arkeolojik çalışmalar hızla sürüyor ve her parça bize geçmişe dair önemli bulgular veriyor." dedi

Elde edilen bilgilerle tiyatronun rölövesinin çıkacağını söyleyen Başkan Altepe, proje çalışmalarıyla tiyatronun 2000 yıl önceki orijinal haline kavuşacağını ifade ederek, "Amacımız, 2 bin yıl önce bu tiyatro nasıl kullanılıyorsa, aynı şekilde 2 bin yıl öncesini yaşatmaktır. İznik'in güzelliklerinin dünyayla paylaşılması ve yapılanların da bölgeye değer katmasını istiyoruz. İznik'i dünya kenti ve Bursa'nın en önemli turizm değeri yapacak olan güzel bir eser ortaya çıkmış oluyor" şeklinde konuştu.

Abluka, Altın Aslan'a doğru

$
0
0

Geçtiğimiz hafta başlayan 72. Film Festivali'nde önceki akşam Abluka'nın basın gösterimi yapıldı.

Dün akşam da galası yapılan filme ilişkin ilk tepkiler Abluka'nın ödül listesine gireceğini gösteriyor. Bu yıl nispeten zayıf bir ana yarışma seçkisi olan festivalde, Abluka, sinema eleştirmenlerini ve festival seyircisini heyecanlandıran ilk film oldu.

Emin Alper'in ikinci uzun metraj filmi, yoğun bir politik şiddet ortamında ayakta kalmaya çalışan iki kardeşin hikâyesini anlatıyor. Filmin basın gösterimi sonrası dünyaca ünlü sinema dergisi The Hollywood Reporter'da çıkan eleştiride övgü dolu ifadelere yer verildi. Derginin film eleştirmenlerinden Boyd van Hoeij, Abluka'yı, yönetmenin ilk filmi Tepenin Ardı'nın büyükşehir versiyonu olarak değerlendiren Boyd van Hoeij, “süresinin biraz uzun olması ve son bölümünde kapalı bir anlatıma sahip olmasına rağmen” Abluka'nın Türk sinemasında yeni ses olarak öne çıkan Emin Alper'in ikinci heyecan verici filmi olduğunu söyledi.

Yönetmenliğin yanı sıra, oyuncu kadrosunun da çok beğenildiği film, festival çevrelerinde şimdiden Altın Aslan'ın güçlü adaylarından biri olarak görünüyor. Tabii ki kararı, Nuri Bilge Ceylan'ın da aralarında bulunduğu Alfonso Cuaron başkanlığındaki jüri üyeleri verecek. Mehmet Özgür, Berkay Ateş, Tülin Özen, Müfit Kayacan ve Ozan Akbaba'nın oynadığı Abluka'nın hikâyesi şöyle: 20 yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliye olan Kadir, bir çöp toplayıcısı gibi çalışarak gecekondu mahallelerinde muhbirlik yapmaya başlar. Çöplerde bomba yapım malzemeleri olup olmadığını araştırıp buna göre istihbarat akışı sağlamaktadır. Kadir, kardeşi Ahmet'i çalıştığı mahallelerden birinde bulur.

Altın Koza'da tüm etkinlikler iptal edildi

$
0
0

Önceki gün Dağlıca'dan, dün ise Iğdır'dan gelen şehit haberleri tüm ülkeyi yasa boğdu.

Kültür sanat dünyasında bu acı haberlerin etkisiyle açılış, gösteri ve konser gibi etkinlikler iptal edilmeye başladı. Antalya Film Festivali'nden sonra , 14-20 Eylül 2015 tarihleri arasında 22'ncisi yapılacak olan Uluslararası Altın Koza Film Festivali'nin tüm etkinlikleri iptal edildi. Festival yönetiminden dün yapılan açıklamada, yan etkinlikler ile birlikte film gösterimi, gala, açılış ve kapanış törenlerinin de iptal edildiği bildirildi. Açıklamada, “Dağlıca ve Iğdır'da yürek dağlayıcı şehit haberleri, Adana'yla bütünleşen Uluslararası Altın Koza Film Festivali için duyduğumuz coşku ve heyecandan geriye tarifsiz bir burukluk bıraktı. Bu koşullarda festivalin geleneksel açılış ve kapanış törenlerini, konserler, film gösterimleri, yarışma filmleri, galalar ve diğer etkinlikleri iptal edilmiştir.” ifadeleri kullanıldı.

Bu yıl Uluslararası Altın Koza Film Festivali'nde sadece yarışmalı bölümlerin jüri üyelerinin değerlendirmeleri gerçekleştirilecek ve basın yoluyla ilan edilecek. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, festival etkinliklerinin iptaline ilişkin, son günlerde hem şiddetini artıran hem de hedef kitlesini genişleten bölücü terör olaylarının Türk milleti üzerindeki etkisinin Dağlıca baskını ve Iğdır'daki saldırı sonrası tahammülü mümkün olmayan, önlenemez bir boyuta taşındığına dikkat çekerek, böylesi bir infial ve yas ortamında “festival konser ve törenlerini” yapmanın söz konusu olamayacağını belirtti. Festival kapsamında her yıl düzenlenen Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması ve Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması ile bu yıl ilk defa gerçekleştirilecek Adana Konulu Uzun Metraj Senaryo Yarışması sonuçlarının basın yoluyla ilan edileceği açıklandı. Adana Altın Koza Film Festivali'nin yanı sıra Tarkan'ın İstanbul'da vereceği konser de iptal edildi. 9-13 Eylül tarihleri arasında Harbiye Açıkhava Sahnesi'nde konser verecek Tarkan, dört konserini ileri bir tarihe ertelediğini duyurdu.

Safranbolu'nun tek deniz feneri söndü

$
0
0

Hayatını şiire ve edebiyata vakfetmiş, Anadolu'daki bir kasabada sanat ve edebiyatın güçlenmesi ve hayata daha kuvvetli aksedebilmesi için uzun ve zorlu mücadeleler vermiş değerli bir şairdi Hüseyin Avni Cinozoğlu.

1955 yılında Karabük'te doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1977'de mezun oldu. Şiirleri ve yazıları, 1978 yılından başlayarak, önde gelen birçok edebiyat dergisinde uzun yıllar yayınlandı. Denemeleri, öyküleri, şiirleri, belgesel senaryoları çeşitli ulusal ödüllere değer görüldü. On dokuz şiir kitabı yayımladı. İlk şiir kitabı “Her Şafakta Büyüdüler” 1977 yılında yayımlandı. Son şiir kitabı “Makam-ı Aşk Her Dem Ali” ise 2011'de çıktı.

Şair ve yazar Hüseyin Avni Cinozoğlu, tedavi gördüğü Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Araştırma Hastanesi'nde, 4 Eylül'de hayatını kaybetti. Cenazesi 5 Eylül Cumartesi günü Karabük'ün Safranbolu ilçesinde Meşeliboğaz'daki aile mezarlığına defnedildi.

Hüseyin Avni Cinozoğlu, edebiyatın çoğu alanında çalışan üretken bir sanatçıydı. Deneysel roman, öykü seçkisi, eleştirel deneme, monografi, belgesel senaryoları, çocuk hikâyeleri içeren çeşitli kitaplar da yazdı. 2009 yılında çıkarmaya başladığı “Zalifre Yazıları” adlı dergiyi Temmuz 2015'e kadar 24 sayı boyunca okuruna ulaştırdı.

Kendisini şahsen tanımam, hiç görmedim. O Safranbolu'da, ben Batman'da. Epeyce uzak mekânlarda ikamet ettik. Zalifre Yazıları dergisine aboneliğim ve imzalı kitap koleksiyonculuğum nedeniyle tanıştık. Yüz yüze konuşmak hiç nasip olmadı. Sadece edebiyat ortak paydasında, nadir olarak yazıştık. Yaklaşık iki hafta önce telefonumu aramıştı. Müsait olamadığım için açamamış, ertesi gün ben onu aramıştım. Hemen hiç görüşmediğimiz için, neden aradığını epeyce merak etmiştim. Telefonda rahatsızlığından bahsetti, hastanede yattığını ifade etti. Helalleştik. Dua edeceğimi tekrar tekrar ifade ettim. Sevindi. Bunu şunun için anlatıyorum. Benden yaşça büyük bir şairin, kendisine hiç hakkı geçmemiş, yüz yüze dahi görüşmediği bir okuruna telefon etme nezaketini gösterip helalleşme inceliği, beni ziyadesiyle etkilemişti.

Hüseyin Avni Cinozoğlu'nun vefatını öğrenip büyük bir teessür içinde bu yazıyı yazarken, şairin kişisel sosyal medya hesabında paylaşılmış bir video röportajındaki sözleri, beni daha da sarstı:

- Allah gecinden versin ama yarın Hüseyin Avni Cinozoğlu öldüğü vakit nasıl anılmak ister?

- Ben öldükten sonra, benden bahseden kişilerin “Yahu ne iyi adamdı, keşke burada olsaydı.” demelerini isterdim. İnsan böyle şeyleri istiyor. Bir de şunu hayal ediyorum. Bizim gibi yazarların asıl doğumu ölümünden sonradır. Bunu ben hissedebiliyorum. (...) O da Allah'ın bir ikramı. Mesela, şu duayı hep ederim ben: “Allah'ım, ne olur, iyi bir insan olmam için bana yardımcı ol.”

Hüseyin Avni Cinozoğlu, her şeyden öte, kendi dualarında istediği gibi, iyi bir insan olmayı başardı. Ki bu herkese nasip olmayacak büyük bir haslettir. Ayrıca tutarlı çabaları olan değerli bir sanatçıydı. Şiirimize katkı sunmuş önemli bir şairdi. Yüce Allah, bu şairimizin ebedi mekânını cennet eylesin.

‘Mültecilere Avrupa da kötü davranıyor, Türkiye de'

$
0
0

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, üç yaşındaki mülteci Aylan Kurdi'nin cansız bedenine ait fotoğrafın yayımlanmasını doğru bulduğunu söyleyerek hem Avrupa'nın hem de Türkiye'nin mültecilere yönelik politikasını eleştirdi.

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, İngiliz yönetmen Grant Gee'nin, aynı adlı kitabının ardından 2012'de açtığı Masumiyet Müzesi'nden yola çıkarak çektiği ‘Hatıraların Masumiyeti–The Innocence of Memories' filminin dünya prömiyeri için Venedik'e gitti. Mülteci sorununun küresel bir insani krize dönüşmesini değerlendiren Pamuk, “Özellikle cinsel cinayetlerde, ırza geçmelerde fotoğraf yayımlanmasının her zaman ikinci bir anlamı oluyor ama Aylan çocukta olan, bence o fotoğrafın yayımlanması iyi oldu. Bütün dünya gözlerini açtı ve bir fotoğrafın yayımlanması neredeyse toplumsal bir dönüşüme, siyasi önemli bir karara yol açtı. Yalnızca bu fotoğraf yüzünden oldu demiyorum ama biraz insanlığın kendine gelmesi, bilgilenmesi de lazım. Eğer çekilen acılar sergilenmezse o acıları düzeltecek şeyler de yapılmıyor ne yazık ki.” dedi.

AYLAN ÇOCUK, DÜNYANIN GÖZLERİNİ AÇTI

“Mülteci sorununda Türkiye çok haklıdır.” diye sözlerini sürdüren Pamuk, “İki milyon insan bizdeydi ve dönüp de bakmıyorlardı. Biz de onlara çok iyi davranamıyorduk. Çalıştırıp parasını vermediğimiz için, kötü davrandığımız için, vatandaşlık vermediğimiz için, herhangi bir kâğıt vermediğimiz için, Türkiye'de okuluna gidemediği için haklı olarak Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Onlar daha iyi davranıyor.” dedi.

Avrupalıların ilk başta soruna ‘değmeyelim' mantığıyla yaklaştığını belirten Pamuk şöyle konuştu: “Korkunç olan, Almanya ve başka ülkelerin ilk başta karar verememeleri. En son ağır insanlık trajedileri, gazetelerde yayımlanan resimler, insanların çektiği çile… Birdenbire insanların kardeşliği hatırlandı. Almanya'nın aldığı kararı sevinçle karşılıyorum. Göçmenlere, umarım 30-40 yıl evvel Türklere davrandıkları gibi davranmazlar. Onlara ‘siz misafirsiniz, geri döneceksiniz, hadi bakalım şimdilik gelin' demezler. Umarım onları vatandaş yaparlar ve onlar da o ülkeyi benimseyerek, mutlu yaşarlar.”

“Türkiye, iki milyon insan alırken ve kimse ilgilenmezken haklıydı.” diyen Pamuk, “Ama şimdi Türkiye'nin üzerindeki yükü de alacağını zannediyorum.” dedi. Söz konusu insani krizin çözümüne ilişkin bir entelektüel olarak görüşleri sorulan Pamuk, şunları söyledi: “Tabii ki ihtiyacımız olan şey, saydamlık, açıklık, insanlar arasındaki kardeşliği romantik sözlerle ortaya çıkarmak. Bunlar romantik sözler olarak algılanabilir, ama ben de romantik sözler söylemek istemiyorsam, ben bir romancıyım, insanların çektiği acıları anlatırım. Bunlar nasıl çözülür, kitabımın içinde varsa olur. Genel olarak iyi niyet olsun, herkes birbirine yardım etsin demek kolay. Bunlar dinlerin de bütün insanlığın felsefelerinde söylediği şeyler, ama bunları uygulamak siyasetçilerin işi. Ben orada bunların uygulamasında değilim, ben bunların insan kalbini etkileyecek şekilde anlatılmasıyla, bunların hayatımızın bir parçası olmasıyla…” Pamuk, “Niye insanlar Türkiye'de durmuyor da, boğulmayı da göze alarak Avrupa'ya kaçıyorlar? Benim işim bunları düşündürtmek, ‘şu olacak, bu olacak' diye söylemek değil.” diye ekledi.

İtalyan basınına da konuşan Pamuk, “Aylan'ın fotoğrafı entelektüellerin vereceği tepkiden daha büyük bir etki yarattı.” dedi.


Japon davulcular, Ertuğrul Fırkateyni için çalacak

$
0
0

Japon davul grubu Ondekoza, Ertuğrul Fırkateyni faciasının 125. yıldönümü etkinlikleri kapsamında Türkiye'ye geliyor.

Japon davulcular, 18 Eylül'de İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'nde, 21 Eylül'de İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda olacak. 1969'da Sado adasında kurulan Ondekoza, başta Amerika, İtalya, İsviçre, Almanya, Rusya olmak üzere pek çok ülkede sahneye çıktı. 2012'de ise bir yıl önce meydana gelen Japonya depremine gönderilen yardımlara teşekkür amacıyla dünya turu yapmıştı. Ondekoza'nın Türkiye'deki gösterileri ücretsiz izlenebilecek.

‘İftarlık Gazoz' motor dedi

$
0
0

Dondurmam Gaymak, Entelköy Tepeköy filmlerinin yönetmeni Yüksel Aksu'nun üç yıldır üzerinde çalıştığı, merakla beklenen yeni filmi ‘İftarlık Gazoz'un çekimleri Muğla'nın Ula ilçesinde başladı.

Usta-çırak ilişkisini anlatan filmde, yöre halkının yanı sıra sürpriz oyuncular da rol alıyor. Dünya Barış Günü'nde çekimlerine başlanan İftarlık Gazoz, içinde yaşadığımız sıkıntılı günlerin perdesini sinemanın sıcaklığıyla aralamayı hedefliyor ve içimizden bir öykü anlatıyor.

Macbeth, bir kez daha sinemada

$
0
0

Shakespeare'in ünlü eseri Macbeth, İngiliz yönetmen Justin Kurzel tarafından beyazperdeye taşındı.

11 Aralık'ta Türkiye'de gösterime girecek olan filmde Macbeth rolünü Michael Fassbender, Lady Macbeth rolünü de Marion Cotillard canlandırıyor. Shakespeare'in İskoçya kökenli General Macbeth karakterini ön plana alan ve dünya klasikleri arasına girmiş olan oyunu en iyi trajedilerden biri olarak kabul ediliyor. Filmde gözünü güç hırsı bürümüş General Macbeth'in kral olabilmek için ne kadar ileri gidebileceği anlatılıyor. İlk kez 1908 yılında sessiz film olarak çekilen Macbeth, Orson Welles'ten Roman Polanski'ye kadar birçok yönetmen tarafından sinemaya uyarlanmıştı.

‘Masumiyet Müzesi'nin kitabı çıktı

$
0
0

Orhan Pamuk'un 2012 yılında açtığı Masumiyet Müzesi'ne dair en kapsamlı kitap Libra Yayınları tarafından yayımlandı.

“Sözcüklerin Nesnelere Dönüştüğü Yer: Masumiyet Müzesi” isimli kitap, Masumiyet Müzesi'ni anlamak üzerine yazılmış bir eser. Müzelerin ve kitapların benzer işlevleri olduğunu söyleyen yazar Selmin Kuş, edebiyatın ve müzelerin dünyadaki ve Türkiye'deki gelişim sürecini de kitabında açıklamaya çalışıyor. Kurmaca bir dünyanın gerçekliğe taşınması üzerinde duran çalışma, romanı da bu açıdan yorumluyor. Kitap Masumiyet Müzesi'ni gezmek isteyenler için de bir kılavuz niteliğinde.

Usta fotoğrafçının 60 yılı

$
0
0

Usta fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, 60'ncı yılını bir sergiyle kutluyor.

Keribar, seyahat ettiği 70 ülkede ve Anadolu'da çektiği karelerin bir kısmını 18 Eylül'den itibaren Teşvikiye'deki Galeri Işık'ta sergileyecek. ‘Millenium' adlı sergi için bir yazı kaleme alan Merih Akoğul, “İzzet Keribar'ın fotoğrafları, nerede çekilirse çekilsin ve konusu ne olursa olsun birbirleriyle biçimsel akrabalık taşır ve bize bambaşka bir dünyanın kapılarını aralar. Büyük ustamız İzzet Keribar, hümanist kişiliğini, ‘Millenium' sergisi üzerinden fotoğraflar aracılığıyla bizlere aktarırken, kavga ve savaşlarla çalkalanan dünyamıza, karmaşayı düzene dönüştürmenin en güzel yolunun sanat olduğu mesajını bir kez daha veriyor.” diyor. 11 Ekim'e kadar devam edecek sergi, Keribar'ın fotoğrafları ile günümüzün fotoğraf anlayışı arasında farklı bir deneyim sunuyor.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live