Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Taraklı'da gençlerin ‘Kent ve Kültür' sempozyumu

$
0
0

Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle “Bir Dünyanın Eşiğinde” başlığı altında bir proje başlatıyor.

Her yıl farklı konular üzerine düzenlenecek sempozyumların ilki, Sakarya'nın Taraklı ilçesinde bugün başlıyor. İki gün sürecek sempozyumun bu yılki teması “Kent ve Kültür” olarak belirlendi. Projenin danışma kurulunda Hilmi Yavuz, Prof. Dr. Murat Belge, Prof. Dr. Fuat E. Keyman, Prof. Dr. Hatice Aynur ve Prof. Dr. Besim F. Dellaloğlu gibi akademisyen ve yazarlar bulunuyor. Lisans ve lisans üstü öğrencilerin katıldığı sempozyumda, danışma kurulu tarafından bildirileri kabul edilen öğrenciler sunum yapacak. Katılımcılar arasında Boğaziçi, Mimar Sinan, Şehir, Orta Doğu Teknik ve Marmara Üniversitesi gibi Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden öğrenciler bulunuyor. Sempozyumun açılış konuşmasını Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Besim Dellaloğlu yapacak. Beş oturum olarak planlanan sempozyumda Adapazarılı hikâyeci Necati Mert özel oturumu da düzenlenecek. Program 27 Ağustos Perşembe günü Taraklı ve Göynük gezisinin ardından yapılacak ‘değerlendirme toplantısı' ile sona erecek.


Ekimde kukla festivali de var

$
0
0

İstanbul Karagöz Kukla Vakfı tarafından bu yıl on sekizincisi düzenlenen Uluslararası Kukla Festivali, 13-25 Ekim tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilecek.

Ayrıca 2017'de Karagöz'ün Türkiye'ye gelişinin 500. yılı İstanbul Karagöz Kukla Vakfı tarafından dünya çapında etkinliklerle kutlanacak. (www.istanbulkuklafestivali.com)

‘Aslan Asker Şvayk' sahneye taşınıyor

$
0
0

Birçok edebiyat eleştirmeninin ‘savaş karşıtı ilk roman' diye nitelendirdiği ‘Aslan Asker Şvayk', yeni sezonda Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahneye taşınıyor.

Çek yazar Jaroslav Hasek'in kaleme aldığı, Selahattin Hilav'ın Türkçeye kazandırdığı oyun, Devlet Tiyatrosu sanatçısı, oyuncu ve yönetmen Yunus Emre Bozdoğan'ın rejisi ile sahnelenecek. Savaş çığırtkanlığını, militarizmi, insanlık tarihinin en acımasız savaşlarını, tüm anlamsızlıkları ve gülünçlükleriyle yerden yere vuran romanın uyarlaması sezon boyunca Eskişehir'de izlenebilecek.

Lang Lang ile müzik kampı için son 5 gün

$
0
0

Klasik müziğin genç efsanesi Lang Lang'ın gözetiminde gerçekleştirilecek 3. Allianz Gençler Müzik Kampı'na başvuru süresinde son haftaya girildi.

Avusturya'nın başkenti Viyana'da 18-24 Kasım 2015 tarihlerinde gerçekleştirilecek kampa katılabilmek için 30 Ağustos'a kadar başvuru yapılması gerekiyor. Dünyanın her yerinden 10 yetenekli gencin seçileceği kampa 8-14 yaş arasındaki piyanistler başvurabiliyor. Başvuru için internet sitesindeki formun doldurulması, kişisel bilgilerin anlatıldığı ve piyano performansının sergilendiği kısa bir videonun da çekilerek paylaşılması gerekiyor. Kampa katılacaklar Lang Lang ile birlikte dünyanın önemli konser salonlarından biri olan “Wiener Musikverein”de müzik dersi yapma fırsatı elde edecek. (www.langlangfoundation.org)

Yağmur Dergisi yeni hikâyeler bekliyor

$
0
0

İki ayda bir yayınlanan edebiyat dergisi Yağmur tarafından her yıl düzenlenen hikâye yarışması yedinci kez hikâyecileri bekliyor.

Konu sınırlamasının olmadığı yarışmanın bu yılki jürisinde Ali Şanverdi, Sezai Coşkun, Şemsettin Yapar, Yılmaz Yılmaz, Zekeriya Başkal ve Zekeriya Kantaş yer alıyor. Yağmur dergisinin edebiyat dünyasına yeni ve kalıcı isimler kazandırmak amacıyla düzenlediği yarışmada hikâyelerin son kabul tarihi 13 Kasım 2015. Yarışma sonucunda birinci olacak hikâye 2.500, ikinci 1.500, üçüncü 1.000 TL ile ödüllendirilecek. Ayrıca 500 TL'lik üç mansiyon ödülünün verileceği yarışmanın sonuçları 11 Aralık 2015'ten sonra açıklanacak. Yarışmayı kazananlar 11 Aralık'ta www.yagmurdergisi.com.tr internet adresinde ilan edilecek. (0216 522 11 44)

Haldun Taner adına uluslararası tiyatro eseri yarışması

$
0
0

Doğumunun 100. yılını kutladığımız usta yazar, tiyatro adamı Haldun Taner adına uluslararası bir tiyatro eseri yarışması düzenleniyor.

Avrasya Yazarlar Birliği, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜRKSOY işbirliğiyle düzenlenen yarışmaya, “bütün edebi dil ve lehçeleriyle Türkçe” olan eserlerle başvurulabilecek. Yarışma, her yaştan katılımcıya açık ve konu sınırlaması yok. Yarışmanın sonuçları 15 Kasım'da açıklanacak. Yarışmada, birinciye 15 bin, ikinciye 10 bin, üçüncüye 5 bin lira ödül verilecek. Başbakanlık Tanıtma Fonu'nun desteklediği proje Haldun Taner ve eserleri vasıtasıyla tiyatro sanatını ve Türk tiyatrosunun geçmişini tanıtmayı amaçlıyor. (www.ayb.org.tr)

Ölümünün yedinci yılında İlhan Berk sergisi

$
0
0

Türk şiirinin ‘uç beyi' İlhan Berk, aramızdan ayrılalı yedi yıl oldu. Şair, 28 Ağustos 2008'de hayata veda etti.

Geride şiir, deneme ve anı olmak üzere pek çok edebi eser bırakan İlhan Berk aynı zamanda ressamdı. Eserleri ölümünden sonra çeşitli mekanlarda sergilendi. İkinci Yeni şiirinin en üretken şairlerinden biri olan İlhan Berk, ölümünün yedinci yılında Bodrum'da bir sergi ile anılıyor. 28 Ağustos Cuma günü Bodrum Nurol Sanat Galerisi'nde açılacak ve sadece üç gün görülebilecek sergide şairin fotoğrafları, resimleri, el yazısı şiirleri ve özel eşyaları sergilenecek. 2011 yılından bu yana her yıl sanatçının oğlu mimar Ahmet Berk ile gerçekleştirilen ‘İlhan Berk Anma Sergisi' 31 Ağustos'a kadar her gün 12.00-20.00 saatleri arasında izlenebilecek. İlhan Berk, uzun yıllar yaşadığı Bodrum ile bütünleşmiş bir isim. Şairin Bodrum'daki evi de oğlu Ahmet Berk tarafından önümüzdeki yıllarda yaşayan bir müze ve edebiyat evi olarak kültür hayatımıza kazandırılacak.

‘Damla damla' Türkiye

$
0
0

Adalet Ağaoğlu'nun kitapçılarda bulunamayan günlükleri Damla Damla Günler'in ilk iki cildi, Everest Yayınları tarafından yeniden basıldı. Yakın tarihe usta bir yazarın penceresinden bakmaya imkân veren bu günlükler, memlekette 40 yıldır hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor.

Adalet Ağaoğlu, 86 yaşında hayata karışmaya, ona etki etmeye ve yön vermeye devam eden büyük bir yazar. Geçtiğimiz aylardan birinde, evine yaptığımız bir ziyarette konu günlüklerinden açılmış, sitem eder gibi, “Benim günlüklerimi okumuyorlar, gidip durmadan Virginia Woolf'u okuyorlar.” demişti. Üstelik tam da Damla Damla Günler'in giriş yazısında anlattığı gibi; Woolf'un günlükleri ölümünün ardından, kocası Leonard Woolf'un çeşitli sansürlemeleriyle okura ulaşmıştı. Ağaoğlu'nun, ismini Elias Canetti'den ilhamla verdiği günlüklerin masumiyetine ise ikinci bir el dokunmamış. Yani 1969 ile 1996 yılları arasında, Türk edebiyatının yapıtaşı edebiyatçılarından biri ile yaklaşık 30 yıllık bir yolculuğa çıkmak ve olaylara o pencereden bakmak gibi Damla Damla Günler'i okumak… Yazarın iç dünyasını, edebiyat yolculuğunu birinci ağızdan izlemeye imkan sağlayan bu günlüklerin ikinci ve üçüncü cildinin baskısı bulunamıyordu. Ağaoğlu'nun yayınevi değiştirmesinden sonra, şimdilik ilk iki cilt yeniden raflardaki yerini aldı. Kalan iki cilt ise yakında okurla buluşacak.

Adalet Ağaoğlu gibi inandığını söylemekten geri durmamış bir yazarın iç dünyasında neler yankı buluyordu diye soracak olsak, ‘dert dinleme defterleri' bize bu konuda en önemli ipuçlarını verebilir: Üretme sancısı, memleket meseleleri ve gençlerin hayatı. Özellikle gençlerle ilgili kaygılarını sık sık not düşmüş yazar günlüklerine. Askerî; darbeler, sıkıyönetimler, iktidarlar derken, bütün bu erkin altında ezilen gençleri çok fazla önemsiyor Ağaoğlu. “İyi ama insanlar yeni yeni metotlarla durmadan öldürülüyorlar. Sanayi devrimi dedikleri çağda göre göre bu kıyımları mı göreceğiz? (31 Ocak 1971)” diye itiraz ediyor, durmadan birilerinin ölmesine. Başka bir yerde, “Çocuklar ölüp duruyor. Edebiyat, roman yazmakmış, Gorki çevirisiymiş, adına hâlâ Ders Notları deyip durduğum, bir türlü ilerleyemeyen kitabımın ‘iç roman' bölümünün ben anlatısı olması iyiymiş, kötüymüş; hepsi anlamsızlaşıverdi. (24 Mayıs 1970).” diyor usta yazar.

GÜNEYDOĞU'DA DEĞİŞMEYEN MANZARA

Bundan tam 44 yıl önce, 4 Mart 1971'de yazdığı şu satırlar, ne kadar da günümüzü anlatıyor: “Kargaşayı değerlendirmekte güçlük çekiyoruz. Her şeyin mümkün olabileceği bir dönem. Bir gerilla savaşı, iç savaş ya da cuntanın egemenlik hazırlığı… Gençlerin yalnız başlarına, sağda solda yok edilip gitmesinden korkuyorum.” Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki ortam da, orada yaşananlar da her zaman dikkatinde Ağaoğlu'nun. Devletin halka yönelik tutumuna, insanların göçe zorlanması ve yersiz yurtsuz bırakılmasına bir sanatçı duyarlığı ve hassasiyetiyle yaklaşıyor. Birçok kez gittiği bu topraklarda gerçekleşen haksızlıklara itiraz etmekten de geri durmuyor bu yüzden. 1970'deki bir ziyaretinde şu notu düşüyor günlüklerine: “Buralarda çevreden gelen ölüm ve kıyım haberlerine kulak dolgunluğum var sanıyordum ama bugünlerde durum sanki artık bir ‘iç savaş' (27 Mayıs 1970).”

“TRT'NİN ÖZERKLİĞİ ELDEN GİTMEKTE”

Ağaoğlu'nun belki de romancılığının başlamasına sebep olan TRT'den ayrılışı da önemli bir yer tutuyor günlüklerde. Şimdilerde de sık sık gündeme gelen bir mesele hakkında, bakın 1969 yılında Ağaoğlu ne diyor: “TRT özerkliği elden gitmekte. İktidar bir yanda, biz bir yanda; boğuşup duruyoruz (2 Şubat 1969).” Üstünden hemen hemen yarım asır geçmiş olmasına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini görmek açısından da önemli. Bir başka zamanda, başka bir konu yüzünden yazılan bu satırlar: “Aylar sonra mahkeme, programda konuşulanlarla benim ‘suçsuzluğumuza' karar vermiş olmasına rağmen, TRT bana peşinen verdiği ‘unvan indirimi' cezasını geri almıyor. Yargı üstüne yargı, yasalar üstü yasa… Velhasıl, TRT yargı organının da üstünde bir kurum olup çıktı. Faşizmin pis kokusu. Ne kokusu, ta kendisi… (4 Şubat 1969).”

Basın özgürlüğü de tıpkı bugün olduğu gibi 70'lerde tartışılan konulardan biri. Ağaoğlu, şöyle diyor 1972'deki günlüklerinden birinde: “Basın özgürlüğü tartışılıyor. Basın, yayınlarından ötürü suçlu görülenlerin affını istiyor. Hükümet sözcüsü ise –İsmail Arar-: ‘Bugün burada oturup da sıkıyönetim altında böyle bir kongre yapılabilmesi özgürlük değil de nedir?' gibi parlak bir fikri beyanda bulundu. Sanki hiç gazete kapatılmamış, sanki yazarlar çizerler hapse konulmamış, sanki ‘gık' diyen suçlu sayılmamış da… (17 Eylül 1972).”

AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ ONARILABİLİR Mİ?

Gencecik insanların öldürülmesi, adaletsizlik, basın özgürlüğü gibi konular karşısında bütün bunlara sessiz kalan insanlar… Geçtiğimiz aylarda bir köşe yazısında rastlamıştık; yazar, bütün bu olup bitenler karşısında halkın duyarsızlaşmasından dem vuruyordu ve insanların ahlakî; çöküşten kaynaklanan tahribattan nasıl kurtulacaklarını sorguluyordu. Ağaoğlu da aynı kaygıları uzun yıllar önce yaşamış. Onun 1973'te günlüğüne düştüğü şu satırlarla bitirelim: “Gittikçe büyüyen bir ur görür gibi oluyorum. Hızla bütün hücreleri istila eden bir hastalık. Ur. Bir gün her şey düzelebilir; rejim kurtulabilir; göstermelik ‘demokrasi' geri gelmiş gibi olabilir, ama gittikçe genelleşen ahlakî; çöküntü, bilmiyorum artık kaç nesilde onarılabilir (4 Mart 1973).”

Haksız mı Adalet Ağaoğlu, o ahlakî; çöküntü onarılabildi mi? Bugünkü daha beter çöküntü ne zaman, nasıl onarılabilir?


Şehir Tiyatroları'nda 'Levent Üzümcü' depremi: Bugün yas günümüzdür

$
0
0

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği, tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü'nün görevinden alınmasıyla ilgili basın açıklaması yaptı.

Açıklamayı yapan Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni oyuncu Erhan Yazıcıoğlu, kararın kendilerinin bilgisi olmadan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Üst Disiplin Kurulu tarafından alındığını söyledi. Bu kararın yanlış ve antidemokratik olduğunu söyleyen Yazıcıoğlu, "Bilinmelidir ki bugün hem bizim açımızdan hem kurum açısından bir yas günüdür." dedi.

Harbiye'deki Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde yapılan basın açıklamasına Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni oyuncu Erhan Yazıcıoğlu, yardımcıları Engin Alkan, Hakan Arlı, Yiğit Sertdemir, Şehir Tiyatroları Sahne Direktörü Ozan Gözel ve yardımcısı Zafer Kırşan katıldı. Açıklamayı katılanların hepsinin siyah giyinmesi dikkat çekti. Erhan Yazıcıoğlu oturduğu sırada masaya Muhsin Ertuğrul'un ‘Benden sonra tufan olmasın' adlı kitabını basın mensuplarının görebileceği şekilde dik koydu.

BUGÜN HEM BİZİM AÇIMIZDAN HEM KURUM AÇISINDAN BİR YAS GÜNÜDÜR

Açıklamayı yapan Erhan Yazıcıoğlu yaşadıkları tüm sıkıntılara rağmen tiyatro yapmaya devam ettiklerini belirterek, "Kurumumuzun ve Türkiye'nin en değerli sanatçılarından, ailemizin en sevilen üyelerinden biri olan Levent Üzümcü'nün Şehir Tiyatrosu yöneticileriyle hiçbir irtibat kurulmadan tamamen belediye üst disiplin kurulu tarafından açılan soruşturma neticesinde kurumdan atıldığı bilgisi hem kamuoyu bilgisi hem tarafımıza tebliğ edilmiştir. Bilinmelidir ki bugün hem bizim açımızdan hem kurum açısından bir yas günüdür. Bir sanatçısının demokratik bir ülkede sırf kişisel görüşleri nedeniyle cezalandırılması, ömrünün yarısının geçirdiği kurumdan çıkartılması hiçbir şekilde açıklanamaz. Eğer bu kararı gerekçelendiren nokta ‘Memurun Yasası' ise, Anayasa ile çelişkili olan bu yasanın acilen değiştirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır" dedi.

BU KARAR YANLIŞ VE ANTİDEMOKRATİKTİR

Yazıcıoğlu, Levent Üzümcü gibi bir değeri savunmak için onunla aynı görüşte olmalarını gerekmediğini belirterek, "Bu karar yanlış ve antidemokratiktir. Ülkenin içinde bulunduğu bu belirsiz dönemi de göz önünde tutarak, her gün aldığımız acı haberlerle yüreklerimizin yandığını bilerek bu süreçte alanı bırakmamak ve hem sanatçılar, hem kurum çalışanları hem de ülke olarak huzurla ve özgürce var olabilmemiz için asla alanı boşalmayacağımız. Ve her türlü mücadeleyi sürdürerek bize bu görevi verenlerin ardından kurum çalışanı arkadaşlarımızın desteğiyle burada durmaya devam edeceğiz" dedi.

Yazıcıoğlu, açıklamada karardan sorumlu olan kişileri de yanlışı düzeltmeye çağırdı.

SANAT GİBİ ÜLKE DE KİN VE NEFRETLE YÖNETİLMEZ

Yapılan ortak açıklamanın ardından konuşmasını sürdüren Yazıcıoğlu, yaklaşık iki yıldır görevde olduklarını belirterek, şöyle konuştu:

"Bizi bu göreve getirenler kadar, onlara karşı sorumlu olduğumuz kadar, bizi burada isteyen bine yakın arkadaşımız da çok önemlidir. Görev süresince bize karşı olanlar oldu, kızdık, üzüldük. Ama kin ve nefretle sanatın üretilemeyeceğine karar verdik. O yüzden herkese kucak açtık. Disiplin ve otoriteyi asla ihmal etmedik. Sevmeyenlere de kucak açtık. Sanat gibi ülke de kin ve nefretle yönetilemez. Bunun olamayacağını gördük. Daha fazla görmeye çalışarak daha fazla insan yitirmeyelim. Daha çok birbirimizin önünü kesmeyelim. Lütfen biraz birlik olsak da, biz de sadece keşke sanatımızı yapabilsek. Politikanın içine çekilmeye çalışılsa da biz mümkün olduğu kadar dışında dursak" diye konuştuk.

"NEDEN İSTİFA ETMEDİK?"

"Neden hala istifa etmedikleri" konusunda sorular olduğunu belirten Yazıcıoğlu, masaya bıraktığı kitabı işaret ederek, "Muhsin Ertuğrul'un dediği gibi ‘Bizden sonra tufan olmasın' istiyoruz. Seyirci oranının yüzde doksanı geçtiği, İstanbul halkının olduğu kadar Anadolu'da da oyunlarımıza istek yapıldığı böyle bir dönemde bu sahneyi bırakmak içimizden gelmiyor. Ben burada doğdum 49'uncu yılım. Ve yine burada ölmeyi düşünüyorum ama koltukta değil. Bildiğimiz işi yapmaya devam ediyoruz. Kin ve nefretle ne tiyatro ne de ülke yönetilemez. Perdeler açılacak. Bütün perdeler açılacak. Bir şekilde çözüm bulacağız. Levent'i asla dışlamayacağız. Kararlarımızı bine yakın arkadaşımızla birlikte alacağız. Çünkü bu tiyatro bizim ve bizim olarak kalacaktır. Kovulsak da buradayız. Bizi sahneden kimse ayıramaz."

DİSİPLİN KURULUNDAKİ GÖREVİNDEN İSTİFA ETTİ

Açıklama bittiği sırada söz isteyen Şehir Tiyatrosu Disiplin Kurulu'nda görev yaptığını belirten oyuncu Ayşegül İşsever, "Disiplin kurulu by-pas edilerek istedikleri zaman yüksek disiplin kuruluna göndererek işlerini görüyorlar. Şu durumda etkim olmadığı için hepinizin huzurunda istifa ettiğimi belirtiyorum" diyerek tepkisini gösterdi.

SADECE LEVENT İÇİN SİYAH GİYİNMEDİK

Yazıcıoğlu, bir gazetecinin "Tiyatronun yas günü, dediniz ve hepiniz siyah giyinmişsiniz. Tepkileriniz sürecek mi? Sorusuna, "Biz burada kuvvetlenerek oturuyoruz. Siyah giyinmemizin sebebi sadece Levent'in aramızdan ayrılışı değil, son aylarda teröre pirim veren insanları yadsımak ve kınamak adınadır. Ölümlerin son bulması adınadır, teröre lanet adınadır ve terörü tahrik eden siyasileri de kınamak adınadır" dedi.

LEVENT'İN KONUK OYUNCU OLARAK SAHNEYE ÇIKMASINI TALEP EDECEĞİZ

Yazıcıoğlu, "Bu tür uygulamaların önünde somut olarak nasıl duracaksınız" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Var olduğumuzu ve bu perdenin açılması gerektiğine inanarak var olacağımızı göstereceğiz. İkincisi yasaları zorlayacağız. Bu süreçte Levent'in konuk oyuncu olarak sahneye çıkmasını ve oyununu sürdürmesini talep edeceğiz. Bu sanırım memurun kanununa aykırı değildir, diye tahmin ediyorum. Bu tür çözümler kafamızda var üretmeye de devam edeceğiz"

İLK DEFA BİR OYUNCUNUN SİYASİ GÖRÜŞLERİ NEDENİYLE İŞİNE SON VERİLMİŞTİR

Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Engin Alkan da aynı soruya cevap verirken olayın önemine dikkat çekerek, "Şehir tiyatrosunun tarihi boyunca darbe dönemini bir tarafa bırakırsak ilk defa siyasi görüşleri nedeniyle bir oyuncunun işine son verilmiştir. Bu bir emsal teşkil edebilir. Bu hukuksal bir süreç ve takip etmeye devam edeceğiz. Çünkü anayasayla ciddi bir çelişki barındırıyor memuriyet yasası" diye konuştu.

Öte yandan İstanbul Şehir Tiyatroları Oyuncuları Derneği de, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin girişinde basın açıklaması yaparak Levent Üzümcü'ye destek verdi. Oyuncu arkadaşları binanın girişine ‘Levent Üzümcü yalnız değildir" yazılı pankart açtı.

Sinatra'nın arkadaşları geliyor

$
0
0

5 Grammy ödüllü caz solisti Diana Krall, keman virtüözü Andre Rieu ve Frank Sinatra'nın 100. yaşı anısına Sinatra&Friends müzikali IEG Live organizasyonuyla ‘‘Good Music in Town'' kapsamında ekim ve kasım aylarında İstanbul'da olacak.

İlk olarak günümüz caz müziği yorumcusu Diana Krall, 27 Ekim Salı akşamı Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde sahneye çıkacak. Yeni albümünün dünya turnesi kapsamında İstanbul'da konser verecek Krall, The Mamas and the Papas'tan California Dreamin', Eagles'tan Desperado, Bob Dylan'dan Wallflowers gibi pop klasiklerini caz yorumuyla yeniden yorumlayacak. Andre Rieu 5 Kasım'da Ankara Arena, 7 Kasım'da da İstanbul'da Ülker Arena'da performans sergileyecek. Good Music in Town serisinin son etkinliği ise Sinatra&Friends (Sinatra ve Arkadaşları) olacak. Frank Sinatra'nın 100. yaşı kapsamında 20-22 Kasım günlerinde Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde düzenlenecek olan konserde, Tam Ward, George Danial Long ve Mark Adams, sırasıyla Frank Sinatra, Davis Jr. ve Dean Martin'i canlandıracak.

Sözler Barış Manço'dan...

$
0
0

Barış Manço'nun beste ve sözlerinin temsil hakkına sahip Muzikotek, Barış Manço sözlerinin 80 farklı sanatçı tarafından yorumlanmasını içeren bir proje kitabı ve kitaptaki eserlerin sergisini hazırladı.

Proje kapsamında her sanatçı, 80 sözden birini seçip yorumladı. Ressam, illüstratör, graffitici, kaligraf, fotoğrafçı, heykeltıraş ve tasarımcı gibi farklı sanatçılar, Barış Manço sözlerini görsel olarak ölümsüzleştirdi. ‘Sözler: Barış Manço' adlı sergi 29 Eylül – 29 Ekim arasında İstiklal Caddesi'ndeki, Galatasaray Lisesi karşısında bulunan Eski Postane binasında ziyarete açılacak.

Altın Koza'nın kısaları açıklandı

$
0
0

Bu yıl 14–20 Eylül arasında düzenlenecek 22. Uluslararası Altın Koza Film Festivali kapsamında yapılacak, Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması ve Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması'nın finalistleri belli oldu.

Güzel sanatlar ile iletişim fakültelerinin sinema–televizyon bölümlerine devam eden öğrencilerin katılabildiği ve filmlerin kurmaca, belgesel, canlandırma ve deneysel dallarında değerlendirildiği Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması'na bu yıl, ülkemizdeki çeşitli üniversitelerden yaklaşık 150 film başvurdu. Filmlerden 32'si yarışmaya hak kazandı. Yarışmada her dört dalda en iyi film seçilen esere 7 bin 500 TL ödül verilecek. Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması'na ise bu yıl Kıbrıs, Hırvatistan, Fas, Fransa, Slovenya, Makedonya, Yunanistan, Mısır, İspanya, Türkiye, Portekiz ve İtalya gibi ülkelerden kurmaca, belgesel, canlandırma ve deneysel dallarında toplam 55 film yer alacak. Her dalda en iyi film seçilen eser, 10 bin TL'lik ödülün sahibi olacak. Yarışmada toplam 40.000 TL ödül dağıtılacak. (www.altinkoza.org.tr)

Kendin çek, kendin göster

$
0
0

İlk kez geçtiğimiz yıl Pera Müzesi'nde düzenlenen, genç video sanatçılarını bir araya getiren tek gecelik deneysel video sergisi ‘Kendin Çek, Kendin Göster'in ikincisi önümüzdeki hafta yapılacak.

4 Eylül Cuma günü Pera Müzesi'nde saat 19.00-23.00 arasında gerçekleştirilecek etkinlikte yer alacak sanatçılar da belli oldu. 2010 yılından bu yana dünyanın çeşitli şehirlerinde düzenlenen BYOB'nin İstanbul'daki ikinci etkinliğinin küratörlüğünü Maybe Art Projects üstleniyor. Katılacak sanatçılar ise Zafer Akşit, Bahadır Arıcı, Nurhan Avcı, Eray Dinç, Lara Kamhi, Gizem Karakaş, Fikret Karaman, Onur Kemal Kösedağ, Nazlı Tuhera Moral, Ergin Soyal, Etem Şahin, Berkay Tuncay, Kubilay Ural, Müge Yıldız, Bahar Yürükoğlu ve Wounded Wolf Press.

Şehir Tiyatroları direniyor

$
0
0

Oyuncu Levent Üzümcü'nün İBB İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan ihracına tepkiler büyüyor. ŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu ve ekibi, dün siyah giysilerle bir basın toplantısı düzenleyerek kararın kendilerinin bilgisi olmadan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Üst Disiplin Kurulu tarafından alındığını söyledi. ŞT Disiplin Kurulu üyesi Ayşegül İşsever, toplantıda istifasını açıkladı. İSTİŞAN, Oyuncular Sendikası gibi sivil toplum kuruluşları da Harbiye'de bir araya geldi.

Oyuncu Levent Üzümcü'nün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndan ihracı, tiyatro dünyasında depreme yol açtı. İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, dün Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Genel Sanat Yönetmeni yardımcıları Engin Alkan, Hakan Arlı, Yiğit Sertdemir ve sahne direktörleri Ozan Gözel ile Zafer Kırşan'ın katıldığı toplantıda tüm konuşmacılar siyah kıyafet giyinmişti. Medya ordusunun izlediği toplantıya önce, elinde Muhsin Ertuğrul'un “Benden Sonra Tufan Olmasın” kitabıyla Erhan Yazıcıoğlu teşrif etti. Kitabı masaya dik ve sert bir şekilde yerleştiren Yazıcıoğlu'nun ardından diğer isimler masanın etrafına dizildi. Yazıcıoğlu'nun neden böyle bir kitapla geldiğini biraz sonra yaptığı açıklamada anladık. “Neden istifa etmiyorsunuz?” sorularına cevabını baştan veriyordu.

‘BUGÜN TİYATRONUN YAS GÜNÜDÜR'

Yazıcıoğlu konuşmasına, göreve geldiği günden itibaren yaptıklarını anlatarak başladı. Konu Levent Üzümcü'ye gelince, bir anda durakladı, yutkundu, gözleri doldu ve şöyle devam etti: “Kurumumuzun ve Türkiye tiyatrosunun en değerli sanatçılarından, ailemizin en sevilen üyelerinden biri olan Levent Üzümcü'nün, Şehir Tiyatrosu yönetimiyle hiçbir şekilde irtibat kurulmadan, tamamen Belediye Üst Disiplin Kurulu tarafından açılan soruşturma neticesinde, kurumdan atıldığı bilgisi hem kamuoyuna hem tarafımıza tebliğ edilmiştir. Bilinmelidir ki, bugün hem bizim açımızdan hem kurum açısından bir yas günüdür… Eğer bu kararı gerekçelendiren nokta Memurin Yasası ise, Anayasa ile çelişki barındıran bu durumun ortadan kalkması adına Memurin Yasası'nın acilen değişmesi gerekliliği bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır.”

Şehir Tiyatroları Yönetmeliği'ne göre, bir oyuncu tiyatroda bir suç işlerse bunu irdelemek ŞT Disiplin Kurulu'nun görevi ama alınan ihraç kararında ŞT Disiplin Kurulu'nun adı dahi geçmiyor. Yazıcıoğlu, “Levent, en ufak bir suça sahip değil. Bizim tarafımızdan disipline gönderilmiş bile değil. Şu da yanlış geliyor bana. Maaşını ben veriyorum. Sus bir kenarda otur. Yok böyle bir şey! Maaşımı bana halkım veriyor. Halkın vergileriyle ben burada ayakta duruyorum.” diyor.

“MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEĞİZ, ALANI BOŞALTMAYACAĞIZ”

Yazıcıoğlu, elbette siyasi olarak Levent Üzümcü ile aynı fikirde değil, konuşmasında bunu birkaç kez belirtti ama onu savunmak için aynı görüşte olmasının gerekmediğini söyledi. Kararı yanlış ve antidemokratik olarak niteledi. Sorumlu kişileri de yanlışı düzeltmeye çağırdı. Her türlü mücadeleyi sürdüreceklerini ve asla alanı boşaltmayacaklarını ifade etti: “Bu tiyatro bizim ve bizim olarak kalacaktır. Kovulsak da buradayız. Bizi sahneden kimse ayıramaz.” cümleleriyle kararlığını gösterdi.

“SANAT GİBİ ÜLKE DE KİN VE NEFRETLE YÖNETİLEMEZ”

İki yıldır görevde bulunan Yazıcıoğlu, sanatçılara yapılan baskılar konusunda iktidara karşı ilk defa bir duruş sergiliyor. Dünkü toplantının en önemli yanı belki de buydu. Muhalif olan sanatçılara el uzattığı da kulislerde konuşuluyor. Yazıcıoğlu, tavrını şu cümlelerle açıkladı: “Bizi bu göreve getirenler kadar, onlara karşı sorumlu olduğumuz kadar, bizi burada isteyen bine yakın arkadaşımız da çok önemlidir. Görev süresince bize karşı olanlar oldu, kızdık, üzüldük. Ama kin ve nefretle sanatın üretilemeyeceğine karar verdik. O yüzden herkese kucak açtık. Disiplin ve otoriteyi asla ihmal etmedik. Sevmeyenlere de kucak açtık. Sanat gibi ülke de kin ve nefretle yönetilemez.”

“İLK KEZ SİYASİ GÖRÜŞLERİ NEDENİYLE BİR OYUNCUNUN İŞİNE SON VERİLDİ”

Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Engin Alkan da “İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun tarihi boyunca darbe dönemini bir tarafa bırakırsak ilk defa siyasi görüşleri nedeniyle bir oyuncunun işine son verilmiştir. Bu bir emsal teşkil edebilir. Bu hukuksal bir süreç ve takip etmeye devam edeceğiz. Çünkü Anayasa'yla ciddi bir çelişki barındırıyor Memuriyet Yasası” diyerek gelişmelerin tarihî; yönünü hatırlattı.

‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gideceğim'

Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde ailesiyle tatilini geçiren ünlü sinema, dizi ve tiyatro oyuncusu Levent Üzümcü, İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilmesini değerlendirdi. Kararı siyasi olarak nitelendiren ve ekmek paralarıyla oynandığını vurgulayan Üzümcü, mahkeme yoluyla hakkını savunacağını kaydetti. İhraç kararı sonrası İdari Mahkemesi'ne başvuracağını kaydeden Üzümcü, “Yanıt alamazsam Danıştay'a gideceğim. Danıştay'dan bir yanıt alamazsam Anayasa Mahkemesi'ne gideceğim. Beyefendiler Anayasa Mahkemesi'ne kişisel başvuruların önüne geçerse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gideceğim.” dedi.

‘Mış gibi yapmak hiçbirimize yakışmıyor”

Erhan Yazıcıoğlu'nun konuşması bittikten sonra söz isteyen ŞT Disiplin Kurulu üyesi, oyuncu Ayşegül İşsever, “Disiplin kurulu by-pas edilerek, istedikleri zaman yüksek disiplin kuruluna göndererek işlerini görüyorlar. Şu durumda etkim olmadığı için hepinizin huzurunda istifa ediyorum.” diyerek bir anda salonda şaşkınlık yarattı. Tepkisini gösterdi. İşseven ayrıca, “Mış gibi yapmak hiçbirimize yakışmıyor.” diyerek Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu'nun samimiyetini sorguladı.

‘Elbette teslim olmayacağız'

Basın toplantısından sonra İstanbul Şehir Tiyatroları Oyuncuları Derneği (İSTİŞAN) de Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin girişinde basın açıklaması yaparak Levent Üzümcü'ye destek verdi. Binanın girişine “Levent Üzümcü yalnız değildir” yazılı pankart açıldı. İSTİŞAN adına konuşan oyuncu Sevinç Erbulak, “Bugün, Levent Üzümcü'yü Şehir Tiyatroları'ndan uzaklaştırmaya cüret edenlerin yapabildiği, Tevfik Fikret'in 95'e Doğru şiirindeki şu mısra kadardır: ‘Kanun diye kanun diye kanun tepelendi!' Gündelik siyasetin, elde edemediği ve hiçbir zaman elde edemeyeceği sanat dünyası üzerindeki, ürkütücü olduğu kadar komik ve beyhude gölgesi, beceriksiz bir karanlık oyundan fazlası değildir. Elbette teslim olmayacağız.” dedi.

Levent Üzümcü'ye destek

$
0
0

İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilen Levent Üzümcü'ye destek sürüyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV) ve Bornova Belediye Şehir Tiyatrosu'ndan Üzümcü'ye destek geldi. Kemal Kılıçdaroğlu, Üzümcü ile telefonda görüştü ve “Gönlümüz sizinle” dedi. TOBAV, yazılı açıklamasında “Sanatçı fikir üreticisidir. Bu nedenle fikri mülkiyet hakkı oluşur. Söz konusu durum Dünya Telif Hakları Örgütü kurallarına ve sanat kavramının özerklik kültürüne de aykırıdır. Kararın gerekçesi ise 657 sayılı Devlet Memur Kanunu ile ilişkilendiriliyor. Oysa ki Sayın Cumhurbaşkanı da Başbakanlığı döneminde sanatçı memur olmaz diye beyanda bulunmuştu.” ifadelerini kullandı. Bornova Belediye Başkanı Olgun Atila ise Üzümcü'yü doğduğu Bornova'nın Belediye Şehir Tiyatrosu'na davet etti.


Aşktan baskın merhamet

$
0
0

60'ları kasıp kavuran Amerikalı müzik grubu Beach Boys'un üyelerinden Brian Wilson'ın hayatından uyarlanan Aşk ve Merhamet, doyurucu bir biyografi ve müzik filmi.

Grubun beyni Wilson'ın 30 yılını anlatan film, sanatçının psikolojik sorunlarını ve ilaç bağımlılığını ele alırken, terapisti Eugene Landy'nin gözetimi altında geçirdiği ‘baskı ve şiddet' yıllarından Melinda Ledbetter sayesinde nasıl kurtulduğunu da gözler önüne seriyor.

Su savaşları

$
0
0

Karantina (2008) ve Derin Kabus (2014) gibi korku-gerilim filmlerinin yönetmeni John Erick Dowdle imzalı filmde komedi oyuncusu Owen Wilson başrolde.

Aksiyon-macera türündeki yapımda Owen Wilson'ın performansı iyi olsa da filmin geneli için aynı şeyi söylemek zor. Amerikalı bir işadamı ve su mühendisi olan Jack Dwyer'ın ailesiyle birlikte Güneydoğu Asya'ya yerleşmesinin ardından siyasi çatışmalar ve halk ayaklanması gelir. Ayaklanmanın sebebi ülkedeki su dağıtımını Amerikalı şirketin almasıdır. Jack Dwyer, eşi ve çocuklarıyla birlikte ülkeden kaçmanın yollarını arar.

Bir ben vardır benden içre

$
0
0

Başrol oyuncuları ile dikkat çeken American Ultra, tutarsız anlatım dili ve türler arasında gezinmeye çalışırken kaybolmasıyla kredisini çabuk tüketiyor.

Uzun süredir birlikte yaşayan Mike ile Phoebe, küçük bir kasabada son derece sakin bir hayat sürerken olağanüstü bir maceraya atılır. Çift her şeye rağmen hayatlarından memnundur, hatta Mike, Phoebe'ye evlilik teklifinde bulunmaya hazırlanmaktadır. Fakat Mike, arabasına yaklaşan iki kişiyi ‘etkisiz hale getirince', ikili bir anda ABD'nin tüm güvenlik birimlerinin hedefine oturur.

Bozcaada Ekolojik Belgesel Festivali nükleere karşı

$
0
0

İlki geçtiğimiz yıl düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali'nin ikincisi ekim ayında yapılacak.

Henüz yolun başında olmasına rağmen tematik festivaller arasında dikkat çekici bir çıkış yapan Bozcaada Ekolojik Belgesel Festivali'ne bu yıl rekor sayılabilecek bir katılım gerçekleşti. İkinci yılında 45 ülkeden 180 filmin başvurduğu festivale Japonya, İrlanda, Avustralya, Şili gibi ülkeler katılıyor.

17 belgesel filmin “Fethi Kayaalp Büyük Ödülü” için yarışacağı festival 22-25 Ekim arasında Bozcaada'da gerçekleşecek. Bu yıl seçilen belgesellerin konuları nükleer felaketler ve nükleer atıklardan dijital kirliliğe ve genetik çeşitliliğe, küçük ve yöresel tarımdan küresel gıda tekellerine, göçten yoksulluğa ve su kaynaklarının tükenmesine, kırsaldan şehre yaşam mücadelesi vermeye gelenlere ve direnişlere kadar uzanıyor.

Festival başkanı ve Bozcaada Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz, başkanlığını yaptığı BİFED'in bu yıl düzenlenecek organizasyonu hakkında, “Bütün sanatseverleri 22-25 Ekim'de adamıza bekliyorum. Kirlilikle, kitle turizminin yıkımlarıyla, küresel ısınmayla mücadele için, dayanışma ve paylaşma için ülkemizde neredeyse yok olma tehlikesi altında olan belgesel ve belgesel festivalleriyle, sanatla ve sanatçıyla birlikte mücadele etmek gerekiyor.” diye konuştu.

AYNI GÖKYÜZÜNÜN ALTINDA AYNI DERTLER

180 film arasından seçilen yarışma filmleri toplam 17 yapımdan oluşuyor. Özellikle nükleer felaketlere yoğunlaşan belgeseller arasında Japonya'dan katılan Kana Tomoko'nun ‘Nükleer Gökyüzü Altında Bir Ninni' filmi dikkat çekiyor. Kalyanee Mam imzalı Kamboçya yapımı ‘Yönünü Değiştiren Nehir' de ‘doğanın intikamını' nasıl aldığına dair izlenesi bir belgesel. Almanya, İsveç, İtalya, Avusturya, Fransa, Meksika, Şili, Myanmar ve Güney Kore'den yapımların yer aldığı yarışma filmleri, festivalin temasındaki nükleer felaket ve ekolojik dengenin bozulması gibi sorunların bütün dünya toplumlarının boğuştuğu bir mesele olduğunu gösteriyor. Sorgulanan konulara birkaç örnek vermek gerekirse dayanışma hareketleri, yaşam mücadeleleri, kırsal nüfusun hayatta kalma savaşı ve sürdürülebilir-yenilenebilir enerji üretimi mücadelelerinin hükümetler ve çokuluslu şirketlerin engellerine takılarak çevresel bir kâbusa dönüşmesi sayılabilir.

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali'nde Türkiye'den de üç yapım yarışacak. Erkal Tülek'in yönettiği Sudaki Suretler, Hasan Basri Özdemir ile Musa Ak imzalı Turab ve Turgay Kural'ın Çibik filmleri büyük ödül için mücadele edecek.

Savaş geçer, moda kalır [VİZYONDAKİLER]

$
0
0

İngiliz yönetmen Guy Ritchie, Kod Adı: U.N.C.L.E.'da ‘Bondvari' bir soğuk savaş filmine soyunuyor. Ortaya çıkan sonuç, patlamış mısır eşliğinde izlenecek eğlencelik bir soğuk savaş filmi; sıkılmadan izle, eğlen ve unut...

İngiliz yönetmen Guy Ritchie ile Quentin Tarantino arasındaki ‘benzerlik', sinemaseverlerin bir yere bağlanmayan tartışmalarından biridir. Aralarındaki kalite farkını bir kenara koyarsak, şiddeti estetize etmeyi seven iki yönetmenin kariyerlerinin başlangıcı hayli benzer. Tarantino, ilk filmi Rezervuar Köpekleri'ni (1992) çektiğinde 29 yaşındadır. İki yıl sonra Altın Palmiye aldığı Ucuz Roman ile sinema dünyasının gündemine oturur. Okyanusun bu yakasındaki Guy Ritchie ise Ateşten Kalbe Akıldan Dumana (1998) adlı ilk filmini 30 yaşında çekti. İkinci filmi Kapışma (2000), Ritchie'nin ‘Ucuz Roman'ıydı. Brad Pitt'in de rol aldığı Kapışma, o dönem İngiliz eleştirmenler tarafından “Bir Tarantino'ya daha ihtiyacımız var mı?” sorusu etrafında hararetli bir şekilde tartışıldı.

Guy Ritchie'nin daha sonra çektiği filmler, Tarantino ile arasındaki sıklet farkının nedenlerini açıklar gibidir. Tarantino etkisi ile başlayan kariyeri Luc Besson'un ‘muhteşem' çöküşüne doğru ilerler. Sekiz yıl süren Madonna ile evliliği de bu sinemasal çöküşü engelleyemez! Milenyum'a hızlı bir giriş yapan Ritchie, ilk 10 yılın sonunda ‘garanti' bir işe soyunup Sherlock Holmes'u sinemaya uyarlayarak biraz toparlanır gibi oldu. İngiliz yönetmen şimdi de 1960'ların ünlü bir televizyon dizisini beyazperdeye taşıyor.

SAVAŞ'I BIRAK, MODAYA BAK

Kod Adı: U.N.C.L.E. / The Man From U.N.C.L.E., 1964-1968 yılları arasında 105 bölüm yayımlanmış aynı adlı Amerikan dizisinin sinema uyarlaması. Soğuk Savaş'ın en sert döneminde Amerikan, Rus ve İngiliz ajanlarının terörizme karşı güçlerini birleştirdiği U.N.C.L.E. (United Network Command for Law and Enforcement) adlı hayali bir ‘çatı kuruluş'un yürüttüğü operasyonları konu alıyor. CIA ajanı Solo (Henry Cavill) ve KGB ajanı Kuryakin (Armie Hammer), Doğu Almanya'daki bir operasyonda karşı karşıya gelir. Oto tamircisi Gaby'nin (Alicia Vikander) merkezde olduğu operasyondan Solo başarıyla çıkar. Fakat ertesi gün Solo, Kuryakin ve Gaby, dünyayı nükleer felakete sürüklemek isteyen bir örgüte karşı mecburen birlikte çalışacaktır. Üçlü, Gaby'nin yıllardır görmediği bilimadamı babasını bulmak için İtalya'ya gider...

Guy Ritchie, Kod Adı: U.N.C.L.E.'da ‘Bondvari' bir soğuk savaş filmine soyunuyor. Ortaya çıkan sonuç, patlamış mısır eşliğinde izlenecek eğlencelik bir soğuk savaş filmi; sıkılmadan izle, eğlen ve unut... Bir moda ikonu gibi dolaşan kadın karakterlerin, hangi markanın hangi modeliyle ideal kombin yakalanır tartışmasına biraz sonra yapacakları operasyonun planlamasından daha fazla önem veren Amerikan ve Rus ajanlarının olduğu bir filmden bahsediyoruz. Joanna Johnston'ın 60'ların ve 70'lerin modasını göz alıcı bir şıklık ile yansıttığı kostüm tasarımı, filmin diğer her şeyinden daha çok akılda kalıcı. Filmden çıkınca Guy Ritchie'nin ‘zekâ fışkıran' sinemasal göndermelerinin hepsi sabun köpüğü gibi silinip gidiyor fakat İtalya sahnelerinde Victoria (Elizabeth Debicki) ile Gaby'nin giydiği ikonik kıyafetler hep göz önünde. Audrey Hepburn, Anna Karina, Jean Seberg, Jean Shrimpton ve Catherine Deneuve gibi dönemin yıldızlarından ve onların rol aldığı fimlerden esintili kostüm tasarımıyla film, bu yılın moda ikonu olmaya aday.

RETRO YAPIŞTIRMALAR GEÇİDİ

İşin sinema kısmında, Guy Ritchie'nin alışılmış aşırılıklarını törpülediğini söyleyebiliriz. Kod Adı: U.N.C.L.E., uçarılıklarıyla nam salan yönetmenin en ‘derli toplu' filmi. Soğuk Savaş atmosferinde ölçülü olurken, sinemasal referanslarda ve bol kepçe kullandığı müziklerde ise gösteriş budalalığına kaptırıyor kendini. 60'ların sinemasına, özellikle de Fellini, Rossellini, Antonioni filmlerine dair bir gönderme sağanağı altında izliyoruz filmi. Ne var ki bu çabalar, orijinal referanslardan ziyade yapıştırma bir retro olmaktan öteye gidemiyor.

Oyunculuklar bahsinde yeni Süpermen Henry Cavill, Daniel Craig'den sonraki Bond olabilir diye ciddi ciddi düşündürmeyi başarıyor. Kısa kariyerinde hemen her milleti (hatta robotu bile) canlandıran İsveçli Alicia Vikander yıldızını biraz daha parlatırken, Victoria rolündeki Elizabeth Debicki ise filmin ihtiyaç duyduğu ‘femme fatale' dokunuşunu zarifçe yerine getiriyor. Finalinde Türkiyeli sinemaseverlere sürpriz yapan Kod Adı: U.N.C.L.E., kendini izlettiren, akıcı ve eğlenceli bir film.

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live