Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Göbeklitepe'yi tanıyalım

$
0
0

Aktüel Arkeoloji dergisi, son sayısını, şimdiye kadar keşfedilen en erken tarihli insan yapımı kült mimari ve uygarlığın gizemli anıtı olan Göbeklitepe'deki kazı çalışmalarıyla tanınan Alman arkeolog Klaus Schmidt'e adıyor.

Dergi 46. sayısında okuyucularını, Göbeklitepe'ye ve Neolitik Dönem'in başına götürüyor. Yaklaşık 2 bin yıl boyunca kullanılan anıtsal yapıların neden yapıldığı, gerçekten bir inanç sisteminin olup olmadığı, aylarca süren şölenleri kimin organize ettiği ve rahip sınıfının varlığı sorgulanıyor. Yakınlarda bir su kaynağı olmayan tepeye ibadet etmeye gelenlerin sularını ve yiyeceklerini nereden bulduğu, bu kadar geniş bir işgücü ve sistemin nasıl yürütüldüğü gibi soruların cevapları aranıyor.


Akbank Kısa Film Festivali'nden seçkiler

$
0
0

Bu yıl 16-26 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen 11. Akbank Kısa Film Festivali'ne katılan filmler bir kez daha gösteriliyor.

Temmuz ayı boyunca çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günleri düzenlenecek “11. Akbank Kısa Film Festivali'nden Seçkiler” etkinliği kapsamında Festival Kısaları başlığı altında 14 ulusal; Dünyadan Kısalar bölümünde ise Papua Yeni Gine'den Meksika'ya, İskoçya'dan Suriye'ye dünyanın farklı bölgelerinden 14 uluslararası olmak üzere toplam 28 kısa film ücretsiz olarak izlenebilecek. (www.akbanksanat.com)

Gülten Dayıoğlu Macarcada

$
0
0

Çocuk ve gençlik edebiyatının öncü isimlerinden Gülten Dayıoğlu'nun Midos Kartalının Gözleri romanı Macarcaya çevrildi. Sipos Katalin tarafından çevirisi yapılan eseri Macaristan'da Napkut Kiado yayınevi yayımladı.

Yazarın ilk olarak Ebem Kuşağı adlı öykü kitabı 1983'te Macarcaya çevrilmişti. Onu 2010 yılında Fadiş romanı takip etmişti.

Ayvalık'ta müzik zamanı

$
0
0

Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi'nin (AIMA) düzenlediği Ayvalık AIMA Müzik Festivali, 8, 9 ve 10 Temmuz günlerinde gerçekleştirilecek.

Prof. Filiz Ali'nin öncülüğünde bu yıl 3.sü düzenlenecek konserlerde, AIMA Masterclass'larına yıllardır katılan keman, viyola ve viyolonsel öğrencilerinden oluşan Festival Orkestrası konser verecek. Can Okan'ın yönetiminde 8 Temmuz Çarşamba günü yapılacak açılış konserine; Misha Nodelman, Çiğdem İyicil, Pelin Halkacı Akın ve Ruşen Güneş solist olarak katılacak. Bach, Mozart ve Rossini'nin eserlerinin seslendirileceği konser, www.ayvalikmusic.com adresinden canlı izlenebilecek. Festival kapsamında, 9 Temmuz Perşembe günü AIMA Festival Orkestrası solistlerinin Oda Müziği Konseri düzenlenecek. Konserde Mozart, Schubert, Schumann, Brahms'ın oda müziği eserleri çalınacak. Festival, 10 Temmuz Cuma günü, Can Okan'ın yöneteceği AIMA Festival Orkestrası ve solistlerinin katılacağı konserle sona erecek. Konserde Bach, Mozart, Mendelssohn, Koussevitzky ve Massenet'nin eserleri yorumlanacak.

Kafkaesk davayı İsrail kazandı

$
0
0

Yaklaşık yedi yıldır devam eden ‘Kafka'nın notları' davasında nihai karar dün çıktı. İsrail üst mahkemesi, ünlü yazar Franz Kafka'nın yayımlanmamış çalışmalarının yer aldığı koleksiyonun İsrail Milli Kütüphanesi'nde kalmasına karar verdi. Eva Hoffe ve Ruth Wiesler ile İsrail arasında devam eden davada 2012 yılında bir alt mahkeme de aynı kararı vermişti. Dünkü kararla bu hüküm onaylanmış oldu.

Kafkaesk bir davayı aratmayan süreç, Franz Kafka'nın notlarını yakması için yakın arkadaşı Max Brod'a teslim etmesiyle başlıyor. Nazi işgalinden dolayı Çekoslovakya'dan ayrılıp bugünkü İsrail sınırlarına taşınan Brod, bu notların bir kısmını yayınlıyor, bir kısmını da sekreteri Esther Hoffe'ye veriyor. Kritik nokta da burası. Bu notlar Esther Hoffe'ye hediye mi edildi, yoksa emanet olarak mı verildi? Brod'un 1968'de ölümünün ardından Esther Hoffe, notların bir kısmını satıyor, kalanını da saklıyor. Hoffe'nin kızları Eva Hoffe ve Ruth Wiesler, annelerinin ölümünün ardından notları vermeyi reddedince mahkeme süreci başladı. 2008'de Tel Aviv'de başlayan davada Hoffe'nin kızları, Brod'un asıl niyetinin Kafka notlarını annelerine bir hediye olarak sunmak olduğu tezini savundu. Ancak mahkeme, “Brod'un bu notları Hoffe'ye açıkça kataloglaması ve Kudüs'teki İbrani Üniversitesi ya da Tel Aviv'deki Belediye Kütüphanesi'ne ya da İsrail'de veya ülke dışındaki herhangi bir diğer kamu kurumuna devretmesi talimatıyla bıraktığına” hükmetti.

Söz konusu notların Kafka tarafından kaleme alınmış ve hâlâ yayımlanmamış eserler içerebileceği düşünülüyor. Söz konusu notların bir kısmı İsrail ve İsviçre'deki kiralık kasalarda saklanıyor. Kasalardan bazıları 2010 yılında Zürih'te açılmış ama içindekileri sadece İsrailli yargıç görmüştü.

Tiyatrolar açık havaya çıkıyor

$
0
0

Devlet Tiyatroları (DT) ve şehir tiyatroları sezonunu tamamlayıp tatile girdi. Sezonda yeterli izleyiciye ulaşamayan özel tiyatrolar ise sahnelerden inmedi. Çok sayıda tiyatro, yaz aylarında oyunlarını İstanbul, İzmir, Balıkesir, Aydın, Antalya ve Muğla'daki açık hava tiyatrolarında sahneleyecek.

Devlet Tiyatroları (DT) ve şehir tiyatroları sezonu tamamlayıp tatile girdi. Sezonda yeterli seyirciye ulaşamayan özel tiyatrolar ise sahneden inmedi. Onların yeni mekânları açık hava sahneleri. Çok sayıda özel tiyatro, yaz aylarında oyunlarını İstanbul, İzmir, Balıkesir, Aydın, Antalya ve Muğla'daki açık hava tiyatrolarında sahneleyecek. Bornova, Aliağa, Datça, Ören ve Alaçatı açık hava tiyatroları ile Ayvalık amfi tiyatroda yaz boyunca birçok oyun seyirciyle buluşacak.

Komik- Meşhur Dümbüllü-Nokta Tiyatrosu

Nilüfer Belediyesi'nin kurduğu ‘Tiyatro' tarafından sahnelenen Eşeğin Gölgesi, İstanbul'daki ENKA Eşref Denizhan Açık Hava Tiyatrosu'nda 27 Temmuz'da seyirci önüne çıkacak. Haldun Taner'in yazdığı oyunu Ali Düşenkalkar yönetiyor. İstanbul Jest Tiyatrosu tarafından sahnelenen Zoraki Damat ise İzmir, Muğla, Aydın ve Balıkesir'i dolaşacak. Ayşen Gruda'nın da oynadığı oyunda yeğenini evlendirmek isteyen bir hala ve her oyundan habersiz damat adayı Burhan'ın hikâyesi anlatılıyor.

Zoraki Damat-İstanbul Jest Tiyatrosu

İzmir Aliağa Açıkhava Tiyatrosu'nda yaz süresince birçok oyun izlenebilecek. Bunlardan biri Markopaşa Müzikali. Merhum Nejat Uygur'un uyarladığı Markopaşa Müzikali, Süheyl ve Behzat Uygur Tiyatrosu'nun oyuncuları tarafından sahneleniyor. Başka bir oyun, Nokta Tiyatrosu oyuncularının sahnelediği Komik-i Meşhur Dümbüllü. İsmail Hakkı Dümbüllü ve Hocası Kel Hasan'ı tanıtan bu oyun, geleneksel Türk tiyatrosunu hatırlatıp saygı duruşunda bulunuyor. Karagöz'ün yanı sıra meddah ve ortaoyunu da sahneleyen Tiyatro Tempo, Alanya Belediyesi'nin Ramazan etkinlikleri kapsamında açık havada kukla tiyatrosu yapıyor.

HALDUN DORMEN SAHNEDE

Moliere'in ölümsüz eseri ‘Kibarlık Budalası', ‘Aliağa'da Ramazan 2015' etkinlikleri kapsamında 14 Temmuz'da İzmir'de sahnelenecek. 15 Temmuz'da da Selçuk Efes Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilecek. Türk tiyatrosunun büyük ustası Haldun Dormen'in yıllar sonra yeniden sahnelere döndüğü Kibarlık Budalası'nın uyarlamasını İpek Kadılar yaptı. Diğer bir oyun ise Ferhan Şensoy'un tek kişilik gösterisi Ferhangi Şeyler. Oyun, yaz turnesi kapsamında 5, 6 ve 7 Ağustos'ta yine İzmir'deki açık hava tiyatrolarında olacak.

İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyünde medrese mimarisiyle inşa edilen ‘Tiyatro Medresesi'ndeki yaz atölyeleri 24 Haziran'da başladı, 11 Eylül'e kadar devam edecek. Seyyar Sahne ekibi yönetmeni Celal Mordeniz ve oyuncu Erdem Şenocak medresede 15-28 Ağustos tarihleri arasında Hareket, Eylem ve Diyalog atölyesi yapacak. Medresedeki diğer atölyeler arasında ise ‘Shakespeare: Çeviride Kaybolanlar', ‘Mask Oyunculuğu ve Yapımı', ‘Ortak Sahne Metni Yazımı' bulunuyor.

Tiyatro Tempo-Kukla Tiyatrosu

Metin Altıok Şiir Ödülü Salih Bolat'ın

$
0
0

22 yıl önce Sivas katliamında hayatını kaybeden usta şair Metin Altıok adına 8. kez düzenlenen ‘Metin Altıok Şiir Ödülü' sonuçlandı.

Ödül bu yıl şair Salih Bolat'ın ‘Atların Uykusu' adlı kitabına verildi. Doğan Hızlan başkanlığında Hilmi Yavuz, Güven Turan, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Haydar Ergülen ve Eray Canberk'ten oluşan seçici kurul, ödülün veriliş gerekçesini şu şekilde açıkladı: “Atların Uykusu bir iç sesin güçlü aklı kurması, hayallemesi, kurgulaması, hesaplaşmasının ilgi çekici bir örneğini oluşturuyor.”

Amerikan başkanını ‘avlamak'

$
0
0

Büyük Oyun, Hollywood'un defalarca konu edindiği Amerikan Başkanı'nın merkezde olduğu aksiyon filmlerini yerel-kütlürel kodlarla harmanlıyor.

Kendini fazla ciddiye almasa, seyirlik bir parodi olacak filmde, Fin geleneklerine göre erkekliğe adım atması için ormanda tek başına geyik avlamaya gönderilen küçük Oskari, bir uçağın düşmesi sonucu Amerikan Başkanı ile tanışır. Özel Servis tarafından ihanete uğrayan Başkan, küçük bir Finli çocuğun yardımıyla peşindeki teröristlerden kurtulmaya çalışır.


Kirli polisler arasında

$
0
0

Olayların çok hızlı geliştiği, karakterleri tanıtmadan seyircisini aksiyonun kucağına bırakan Büyük Tuzak, klasik bir Fransız polisiyesi.

Çok iyi bir nişancı olan Vincent, beklentilerin aksine polis teşkilatına katılmayı reddeden bir silah eğitmenidir. 22 yaşındaki genç nişancı, teşkilatın yozlaşmış üyelerinden biri olan Milo ile tanışır ve kendisini tehlikeli bir girdabın içinde bulur. Vincent, vaftiz babası Chavez'in de içinde olduğu ve iki tarafın da polis olduğu bu kavgada uğruna savaştığı bütün değerleri sorgulayacaktır.

Tebdil-i kıyafette aşk vardır

$
0
0

Kaçak Prenses, halen görevde olan Kraliçe 2. Elizabeth'in gençliğine dair romantik bir öykü anlatıyor.

2. Dünya Savaşı'nın bittiği günün ertesinde Britanya'da büyük bir kutlama yapılacaktır. Kral George ve Kraliçe, Kral halka seslenirken kızlarının da yanlarında olmasını ister. Fakat Prenses Elizabeth için bu gece sokaktaki hayata karışabileceği son şanstır. Kral ve Kraliçe'yi ikna eden iki prenses, kutlamalara katılmak için saraydan ayrılırlar. Genç prenses, o güne kada hiç tanımadığı durumlar ve duygularla tanışır.

Petrol varsa 'Kan Dökülecek'tir [Haftanın filmleri VİZYONDAKİLER'de]

$
0
0

Paul Thomas Anderson'ın destansı filmi Kan Dökülecek (2007) filmini hatırlayalım. Pulitzer ödüllü Upton Sinclair'in 1927'de yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan film, geçen yüzyılın başındaki erken dönem kapitalizmin getirdiği para hırsını, yozlaşmayı ve Kilise'nin bu ortamdaki yadsınamayacak etkisini anlatıyordu.

Bugün gösterime giren İskandinav westerni İntikam / The Salvation, Kan Dökülecek'in 50 yıl öncesine götürüyor seyirciyi. Merkezde yine petrol var. Amerikan İç Savaşı'nın hemen sonrasında yaşanan bir intikam öyküsü anlatıyor film. Petrol keşfedilmiş, fakat kıymetinden ancak küçük bir fırsatçı grup haberdar.

Ülkesi Danimarka'daki savaştan kaçan Jon (Mads Mikkelsen), 1864'te geldiği Amerika'da yeni bir hayat kurar. Yedi yıldır görmediği karısı ve oğluna kavuştuğu gün iki haydutun saldırısıyla onları kaybeder. Bunun üzerine, bütün kasabayı etkileyecek intikam savaşları başlar.

ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEY VAR AMERİKA'DA

Klasik bir western-intikam öyküsü anlatan İntikam -orijinal adıyla Kurtuluş-, uzaktan uzağa Hamlet etkisi taşısa da elbette ki aynı karakter derinliğinden bahsetmek zor. Film, iç savaştan çıkmış Amerikan toplumunun, savaş ‘kahramanı' eski askerlerin kurduğu çeteler, sosyal adaletsizlik, açgözlü para babaları ve dolaylı olarak petrolle imtihanını öyküsüne yediriyor. Danimarkalı yönetmen Kristian Levring, ‘yabancıların sevilmediği' western türüne, günümüzde de halen süren göçmen sorunu tarafından bakıyor. Bu parlak adımın devamı karakter derinliğinde daha güçlü detaylara ihtiyaç duyuyor. Senaryonun derinleştiremediği eksik karakterlerin yükü Mads Mikkelsen, Jeffrey Dean Morgan ve Eva Green gibi oyuncuların omuzlarına kalıyor. Onlar da meselenin altından rahatlıkla kalkıyor. Sadece bir repliği olan Eric Cantona bile karizmasıyla işi kotarıyor.

Karakter tasarımında Amerikalılar güvenilmez, fırsatçı ve hesapçı; filmin iyileri ve tabii ki kurbanları ise yabancılar. Bu yönüyle Yeni Zelanda yapımı western Slow West'i hatırlatıyor İntikam. 20. yüzyıl başlarındaki acımasız kapitalizmle henüz tanışmamış, başta Avrupa dilleri olmak üzere çok dilli bir toplum yapısına sahip Yeni Dünya... İntikam'ın görüntü yönetmeni Robbie Ryan, ince işçiliğiyle dönemi etkileyici bir şekilde resmediyor. Filmin birçok sahnesi, yağlıboya tablo güzelliğinde. Ryan'ın biçimci yaklaşımı, içerik ve western türüyle de uyumlu bir atmosfer yakalıyor.

İntikam, klasik hikâyesine rağmen atmosferi, oyuncu kadrosu, teknik ve estetik işçiliğiyle türün meraklılarını tatmin edecek bir film.

Joan Baez'le sürprizli ve bol mesajlı bir akşam

$
0
0

On bir yıl sonra yeniden Türkiye'ye gelen Amerikalı folk müzik sanatçısı Joan Baez, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde müzikseverlerle buluştu. Sürprizlerle dolu konserinde Baez, Kardeş Türküler'le birlikte ‘Gezi şarkısı' Tencere Tava havasını söyledi, Türkçe şiirler okudu, Gezi'de hayatını kaybedenlere selam gönderdi.

Amerikan folk müzik sanatçısı Joen Baez, Türk müzikseverlerin on bir yıllık hasretine önceki akşam Harbiye Açıkhava sahnesinde son verdi. 22. İstanbul Caz Festivali kapsamında düzenlenen konser için dün Açıkhava'yı dolduran beş bine yakın müziksever, sürprizlerle dolu ve unutulmaz bir konsere şahitlik etti. Aslında bu konserin sürprizlere açık olacağı en başından belliydi. Zira daha Baez gelmeden İstanbul Caz Festivali Direktörü Pelin Opçin, sanatçının Türkiye ilgisinden bahsedip, “Sürprizlere hazır olun” demişti. Öyle de oldu. Aslında konserden önce başlamıştı Joan Baez'in sürprizleri. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan Grup Yorum konserinde sahneye çıkıp şarkı söyleyerek ekibe destek vermişti. Topluluk da Muharrem Cengiz'in polis tarafından kırılan gitarını Baez'e hediye etmiş, o da, “Bu gitar gibi kırılan bütün güzellikleri tamir edeceğiz.” demişti.

Konser öncesi bu kadar sürpriz yaşanınca ister istemez konser seyircisi de yüksek merakla geldi mekâna. 60'ların folk kraliçesi, 70'lerin savaş aleyhtarı, 80'lerin insan hakları sözcüsü, şimdilerde de şiddete karşı durma misyonunu sırtına yüklenen bu nev-i şahsına münhasır sanatçısı, sahnede belirince müthiş bir alkış koptu. ‘Big Band' dediği iki kişilik orkestrasıyla çıktığı konsere Land of a Thousand Dances ile başladı Baez. Bu başlangıç beklenen klasiklerin geleceğinin müjdecisiydi adeta. Nitekim geldi de. Birbiri ardına Blowing in the Wind, Imagine ve Gracias A La Vida gibi dillerden düşmeyen şarkılarını söyledi. İlerlemiş yaşına rağmen sahnede adeta Time dergisine kapak olduğu yirmili yaşlarında gibiydi. İstanbul'un ‘güzel ve çılgın insanların yaşadığı bir şehir' olduğunu söylemesi seyircilerin gönlünü fethetmeye yetti.

KARDEŞ TÜRKÜLER'LE TENCERE TAVA HAVASI

Konserin ilk sürprizi Baez'in sahnede Nazım Hikmet'in, Hiroşima olarak bilinen ve Zülfü Livaneli'nin de bestelediği Kız Çocuğu şiirini Türkçe seslendirmesiydi. O, bu şiiri neden yorumladığını söylemedi belki ama Açıkhava'yı dolduran çoğu müziksever, bu şiirin Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden 15 yaşındaki Berkin Elvan için söylendiğini düşündü. Konserin en büyük sürprizi ise sonlara doğruydu. Joan Baez, Kardeş Türküler'i sahneye davet etti. Topluluğun Gezi direnişi için bestelediği Tencere Tava şarkısını onlarla birlikte yine Türkçe olarak seslendirdi. Gezi'de hayatını kaybedenlerin olduğu tablo ekranlara yansırken şarkı bitiminde seyirciler ‘Her yer Taksim, her yer direniş' sloganları attı. Öte yandan Baez'in sevilen şarkılarından Donna Donna'nın bir bölümü Kardeş Türküler ekibi tarafından Kürtçe yorumlandı. Özetle 68 kuşağının sembol isimlerinden Joan Baez bol müzikli, bol klasikli, bol sürprizli ve bol mesajlı bir konser verdi İstanbul'da. Sahnede yeniden Türkiye'ye geleceğini söyleyen sanatçıyı bir kez daha dinleyebilmek için dileriz bir on yıl daha beklemeyiz...

İtibar'ın temmuz sayısı çıktı

$
0
0

İbrahim Tenekeci yönetiminde yayınlanan İtibar, her sayısında olduğu gibi Temmuz'da da usta çizer Hasan Aycın'ın bir çizgisiyle açılıyor. Hemen arkasından Kâzım Berkay Özkardaş'ın “Bir Somun İsmail” şiiri geliyor. Derginin şiir sayfaları İbrahim Tenekeci'nin “Mamelek”, İsmail Kılıçarslan'ın “Ahwak” ve Ali Emre'nin “Tandır Kaynayınca” şiirleriyle devam ediyor.

Bu sayının diğer şairleri ise Murat Küçükçifci, Erdal Çakır, Enes Kılıç, Ali Oturaklı, Orhan Özekinci, Rabia Gelincik, Gökhan Ergür, Mehmet Aycı, Mehmet Narlı, Said Yavuz, Nadir Aşçı, Ömer Yalçınova, Raşit Ulaş, Nurcan Toprak, Ebru Tabiloğlu, Tuba Kaplan, Mustafa Burak Sezer, Merve Akbaydoğan, Kadir Korkut, Durmuş Ongun, Cengizhan Konuş, Ahmet Sarı, Zeynep Tuğçe Karadağ, Abdüssamed Bilgili ve Soner Karakuş.

Derginin Temmuz sayısının öykü sayfalarında ise Yıldız Ramazanoğlu'nun “Süslü”, Sibel Eraslan'ın “Li İlafi”, Muhsin Macit'in “Çeçen Kızı”, Rabia Macit'in “Bir Gün Bir Ömür” Betül Nurata'nın, “Söylesene, Nereye Gidiyorsun?”, İsmail Isparta'nın “Sırat-ı Müstakim” ve Aynur Dilber'in “Aynısı” öyküleri bulunuyor.

Arif Ay söyleşisi ve vefatının 40. yılında Nurettin Topçu

İtibar'ın Temmuz sayısında, Kâzım Berkay Özkardaş, Arif Ay'la konuşmuş. Arif Ay, sanattan

tabiata kadar örnek almamız gereken sözler söylüyor: “Onurlu yaşamanın bir yönü de hakkını savunmaktır”. Bu sayının öne çıkan yazılarından biri de Prof. Dr. Mustafa Kara'nın, vefatının 40. yılında Nurettin Topçu'nun muallimlik yönüne dikkat çeken yazısı. Düzenli yazılarıyla her ay İtibar'da okuyucuyla buluşan Kemal Sayar “İnsandan İnsana Bir Yol Var” başlıklı yazısıyla Temmuz sayısında yer alıyor. Ali Görkem Userin “Edebiyatın Hayattan Kaçışı”, Cihan Aktaş “Orman Manzaralı Otel”, Necip Tosun “Fatma Barbarosoğlu: Ötekileştirilmiş Kadınlar”, Hüsrev Hatemi “Yunus Kâzim Köni'nin Şiir Kitabı: Ufuk Çizgisi”, Tarık Tufan “Susmaya Takati Kalmayan” başlıklı yazılarıyla derginin düzyazı sayfalarında yer alıyorlar. Saadettin Acar, Ahmet Edip Başaran, Akif Hasan Kaya, Suavi Kemal Yazgıç, Mustafa Oral, Güven Adıgüzel, Müslim Coşkun ve Tuncay Kara kitap, gezi ve inceleme yazılarıyla İtibar'ın Temmuz sayısına katılan diğer isimler.

‘Sarnıç Öykü'den elveda

$
0
0

Yayın hayatına 2012 yılında başlayan Sarnıç Öykü dergisi, temmuz sayısı ile yayın dünyasına veda etti.

Neslihan Önderoğlu ve Faruk Duman'ın hazırladığı dergi, ekonomik nedenlerle kapandığını duyurdu: “Özellikle renkli baskıyla artan maliyetler, dağıtım sorunları, bakanlığın kestiği abonelik vs. gibi bu ülkede her edebiyat dergisinin makûs talihi haline gelen sıkıntılar bizim de belimizi büktü. Bu nedenle artık Sarnıç Öykü'yü yayınlayamayacağız.” Her sayıda bir öykü kitabını dosya konusu yapan, özellikle genç öykücülerin yeni kitaplarını okurla buluşturan dergi, son sayısında İnan Çetin imzalı Kureyş'in Kurtları'nı kapağına taşıyor.

‘Geleneksel sanatlarımız bu kavgayı kaldırmaz'

$
0
0

Minyatür ve tezhip sanatlarının önemli isimlerinden Cahide Keskiner, sanat yaşamında 62 yılı geride bırakmış bir isim.

Hayatını geleneksel sanatlara adayan Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver'in öğrencilerinden biri olan Keskiner, bugün hâlâ sevgi ve saygıyla yâd ettiği hocasının izinden gidiyor. Kadıköy'deki atölyesinde çalışmalarına devam ediyor. Dört ayda bir yayımlanan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hayat Boyu Öğrenme Merkezi (İSMEK) El Sanatları dergisinin temmuz sayısında Semra Ünlü'ye röportaj veren Keskiner, sanat camiasının içinde bulunduğu ‘kavga'yı eleştiriyor: “Kimseyle kavga etmeyeceksiniz. Bir hedefiniz olacak, ama bu hedef şahsi olmayacak, ki kişiden ziyade insanlığa faydalı olsun. O zaman zaten siz ikinci planda kalıyorsunuz. Manevi dünyada da bu böyle, sanatta da. Camiamızda duyuyoruz bazen, birbiriyle kavgalı olanları. Geleneksel sanatlarımız bu kavgayı kaldırmaz. O zaman üretken de olamıyorsunuz, kendinize saygınız da kalmıyor.” Keskiner röportajda ayrıca, bir Türk İslam sanatları araştırma enstitüsü kurulması ve devletin bunu ciddi olarak ele alması gerektiğini söylüyor. Bunun için, Uğur Derman ve eşi Çiçek Derman ile birlikte yetkili mercilerle birçok temasta bulunmuşlar. Ancak ne var ki, sonuç pek de istedikleri gibi olmamış: “Çıka çıka Yıldız'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kurs kararı çıktı. Artık bu kurs aşamasını geçmek lazım.”


Selçuklular, İstanbul'a taşındı

$
0
0

Kadim bir medeniyetin inanç, kültür, zafer, bilim, sanat ve estetiğine şahitlik eden ‘Selçuklular' sergisi 28 Haziran'da İstanbul Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde açıldı.

Konya İnce Minareli Medrese Müzesi, Konya Karatay Medresesi Müzesi, Konya Mevlana Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ve Beyazıt Kütüphanesi gibi farklı müze ve kurumlardan getirilen 227 eser ile birlikte animasyonların ve canlandırmaların yer aldığı sergi, Sevgi Kutluay'ın küratörlüğünde hazırlandı.

‘Tarihçe-Selçuklular', ‘Hanedan-İktidar Alametleri', ‘İktidar-Siyasetname', ‘Mimari-Kentler ve Yapılar', ‘Sembolizm-Mimari', ‘Sembolizm-Düğümler ve Desenler', ‘İnanç Tasavvuf', ‘Günlük Yaşam-Konut', ‘Ticaret-Kervansaraylar ve Yollar', ‘Saray-Mimari', ‘Saray-İhtişam', ‘Saray-Eğlence', ‘Saray-Aşk', ‘Saray-Av ve Savaş' olmak üzere 14 bölüme ayrılan serginin en önemli parçalarından biri, hiç şüphesiz ‘‘siyasetnamelerin' yer aldığı ‘İktidar-Siyasetname' başlıklı bölüm. Devrin idarecilerine ve devlet adamlarına pratik tavsiyelerde bulunmak ve adaletli bir yönetim oluşturmalarını sağlamak amacıyla yazılan siyasi, ahlaki ve dini eserler olan Siyasetnameler'in (Nasihatname) en ünlü örneklerinden biri, Selçuklu veziri Nizamü'l-Mülk'ün (1018-1092) yazdığı Siyerü'l-müluk/Siyasetname. Sergide, siyasetnamelerin bir devleti nasıl inşa ettiği örnekleriyle ortaya konuyor.

Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Seracettin Şahin, “Hüküm sürdükleri bölgelere göre ‘Büyük Selçuklular' ve ‘Anadolu Selçukluları' olarak adlandırılan Selçuklular, sergi kapsamında devlet teşkilatlarından günlük yaşam, eğitim, sanat, mimari ve ticari hayatına kadar her alanda ele alınıyor.” diyor. Konya Selçuklu Belediyesi'nin gerçekleştirdiği sergi, 17 Kasım'a kadar ziyarete açık kalacak.

‘Üniversite yayıncılığı çemberi kıramadı'

$
0
0

Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın kurucu yayın yönetmeni Fahri Aral, yayınevinin 15 yıllık serüvenini, ‘akademi'nin kitapla ilişkisini ve yeni planlarını anlattı. Aral, “Alışılmadık bir üniversite yayıncılığı sürdürüyoruz.” diyor.

Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın 15 yıllık macerası, kurucu yayın yönetmeni Fahri Aral'ın anlatımıyla bir başarı öyküsü... Öyle ya, ‘üniversite' gibi karışanı, akıl vereni bol bir yapı içerisinde bağımsız bir yayıncılık yapabilmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor olmalı! 15 yılda 520 kitap yayımlayan Bilgi Üniversitesi Yayınları, dünya üniversitelerinde olduğu gibi bağımsız bir editoryal yapı kurarak üniversite yayıncılığındaki klasik döngüyü kırmayı başarmış. Fahri Aral ile 15 yıllık serüveni, ‘akademi'nin kitapla ilişkisini ve yeni bundan sonraki planlarını konuşmak üzere buluştuk.

Aral, kafası ve vicdanı özgür bireyler yetiştirmek gibi bir misyonu olan ‘üniversite'nin demokrasiye, insan haklarına, çoksesliliğe inanan ve bunları uygulayan kurumlar olması gerektiğini vurgulayarak başlıyor söze. Bunların hayata geçebilmesinin ise kurumlarda oluşturulacak özgürlük ortamına ve demokrasi kültürüne bağlı olduğunu söylüyor. Aral, “Yayıncılık da özgür bir ortam ister.” diyor. Üniversitelerin yayıncılıkta başarı sağlayamamasının ardında hem idari hem de düşünsel özgürlüğün kısıtlı olması var ona göre.

“ÜNİVERSİTE YAYINLARI DAĞITILAMIYOR”

İletişim Yayınları'nın kurucularından olan ve 18 yılını burada geçiren Fahri Aral, bir yayınevi kurmanın ve ona kimlik kazandırmanın güçlüklerini en iyi bilenlerden biri. Bilgi Üniversitesi Yayınları'nı kurmadan önce Sabancı Üniversitesi'nden de bir yayınevi kurma teklifi almış. Bir yıl konu üzerine çalıştıktan sonra, Aral'ın deyişine göre üniversite, yayınevi kurma riskini göze alamamış. Ardından Bilgi Üniversitesi'yle benzer bir çalışma yapmışlar. Bu kez sonucu ne olursa olsun, yayınevinde kararlı, yayıncıyı özgür bırakan bir yönetici ekiple karşılaşmış. Yayınevi kurulmuş, ilk kitaplar raflara çıkmış ve başka üniversitelerden yayıncılığa heveslenip girişimde bulunanlar olmuş, “Fakat, çoğu hevesten öte geçmedi.” diyor Aral ve üniversite yayıncılığının asıl handikabına değiniyor: “15 senede geldiğimiz noktada akademik yayıncılık açısından çok büyük bir gelişme oldu diyemem. Birçok üniversitede oturmuş yayınevi olmamasına rağmen iyi kitaplar da çıkıyor. Bugün Kahramanmaraş'a gidin, o kadar ciddi yayınlar var ki… Fakat hiçbirini göremezsiniz, görseniz de alamazsınız, çünkü dolaşıma girmiyor. Biz, biraz bunu kırdık.”

Akademik yayıncılığa rekabet olması gerektiğini, bunun kaliteyi artıracağını dile getiren Aral, “Alışılmadık bir üniversite yayıncılığı sürdürüyoruz.” diyor sonra da yayın çeşitliliğinden bahsediyor. Kürt sorunundan Ermeni sorununa, söz söylemenin zor olduğu alanlarda kitap yayımladıklarını hatırlatıyor. Yayınevinin özellikle demokrasi, siyasal İslam, göç ve Ortadoğu sorunu gibi Türkiye'yi ve dünyayı ilgilendiren güncel konulara cesaretle girebildiklerini anlatıyor. Yayınevi, geçtiğimiz günlerde Philip G. Kreyenbroek'ün Ezidi tarihi ve kültürel yapısı hakkındaki karşılaştırmalı analizlerini ve dinî; metinlere ait çözümlemelerini içeren “Ezidilik Arka Planı, Dinî; Âdetleri ve Metinsel Geleneği” adlı eserini yayımladı. Son yayını ise M. Murat Erdoğan ve Ayhan Kaya'nın derlediği Türkiye'nin Göç Tarihi / 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye'ye Göçler. Aral, yakın gelecekte fen bilimleri alanında da kitaplar yayımlayacaklarını söylüyor.

‘Hocalar, yazdıklarına dokunulsun istemez'

Aral'a göre üniversitelerin akademik yayınlarında belli bir açmaz var şu an. Üniversitede yayınlanan kitaplar, doğal olarak önce üniversite camiasına seslenecek fakat aynı zamanda halka, genel okura da seslenmek zorunda. Üniversite yayıncılığında karşılaştıkları en büyük zorluğun kimsenin yazdığı metne dokundurmak istememesi olduğunu söylüyor Aral. Fakat zaman içinde bunu aşmışlar. Akademisyenler, ‘editör'ün varlığını ve gerekliliğini kavradıkça, faydalı meyvelerini de gördükçe yazdıklarına müdahale edilmesine alışmış, hatta bunu ister hale gelmişler. “Biz kontrolden geçirmeden yayınlayamayız. Yurtdışındaki üniversitelerde de böyle. Orada 3-4 editör bakıyor. Biri işlenen konuya, biri sadece dile, biri bütünlüğe… Tamam,

o kadar kadro istihdam etmek zor ama yine de o kıstasları getirmek lazım. Biz bunu nispeten başardık.”

Lübnan'ın kadife sesi Yasmine Hamdan

$
0
0

Sadece Lübnan'ın değil, Arap dünyasının son yıllarda yetiştirdiği en önemli seslerden Yasmine Hamdan, bu akşam Maslak'taki UNIQ İstanbul Açıkhava Sahnesi'nde müzikseverlerle buluşacak.

Usta yönetmen Jim Jarmusch'un geçtiğimiz yıl gösterilen Sadece Aşıklar Hayatta Kalır / Only Lovers Left Alive filminde söylediği şarkıyla sinemaseverlerin de dikkatini çeken ve dünya çapında ün kazanan Hamdan'ın konseri saat 21.15'te başlayacak. Lübnan uyruklu sanatçı 2000'lerin başında kurduğu, Ortadoğu'nun ilk indie-elektronik grubu ‘Soapkills' ile Arap dünyasında adını duyurmuştu. Lübnan'daki savaşın ardından Paris'e yerleşen Hamdan, Madonna'nın bazı albümlerinin prodüktör ve söz yazarlığını da yapan Mirvais ile zedelenmiş Arap imajını kırmak amacıyla “Arabology” adlı albümü yaparak, doğduğu topraklara gönül borcunu ödedi. (biletix) KÜLTÜR-SANAT

Üç Avrupalı romancı

$
0
0

Kitap Zamanı'nın temmuz kapağında üç farklı dilde yazan üç Avrupalı romancı var. Javier Marías söyleşisinin yanı sıra, altı ciltlik otobiyografik romanı Kavgam'la edebiyat çevrelerinde bir fenomene dönüşen Karl Ove Knausgaard'ın sıra dışı romanını Ömer Ayhan değerlendiriyor.

Münzeviliği, sır gibi sakladığı kimliği ve “Napoli Romanları”yla İtalyan edebiyatının yıldızı olan Elena Ferrante'nin ünlü dörtlemesinin ilk kitabı Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım'ı İnan Çetin yazdı. Temmuz ayının çevirmen konuğu İsmail Yerguz, ustalıkla Türkçeye kazandırdığı, Milorad Paviç'in Hazar Sözlüğü'nü “Çevirmen Gözüyle” sayfasında anlatıyor. Ebubekir Eroğlu'nun yeni şiir kitabı, Adnan Binyazar'ın denemeleri, Ferit Edgü'nün aforizmaları, İlhami Algör'ün romanı da Kitap Zamanı'nın yarın Zaman ile birlikte bayilerdeki yerini alacak temmuz sayısında okurunu bekliyor.

Javier Marias, Kitap Zamanı'na konuştu: Kusursuz bir roman sıkıcı olurdu

$
0
0

İlk kitabı 1971'de yayımlanan ve yıllar içinde dünya edebiyatında erişilmesi güç bir saygınlığa ulaşan İspanyol yazar Javier Marías'ın 2011 tarihli romanı Karasevdalılar geçtiğimiz günlerde dilimize kazandırıldı.

Ortalarda görünmeyi pek sevmeyen romancı Türk basınında ilk kez Kitap Zamanı'na konuştu. Başak Bingöl'ün sorularını cevaplayan Marías, Karasevdalılar'ı, yazı hayatını, çevirmenliğini, dille ilişkisini ve diğer kitaplarını anlattı.

Javier Marías'ın daha önce Duygusal Adam, Yarınki Yüzün, Ufkun Öte Yanı, Yarın Savaşta Beni Düşün ve Yazınsal Yaşamlar kitapları Türkçeye çevrilmişti. Yazarın en bilinen romanlarından Karasevdalılar, Saliha Nilüfer çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı. Romanları 42 dile çevrilen ve yaşayan en önemli romancılardan biri kabul edilen Marías, Karasevdalılar'da “insanları kitap gibi okuyan ve onlara bakıp hikâyeler kuran” María Dolz'la tanıştırıyor okuru. Her sabah işe gitmeden önce kahvaltı ettiği kafede gördüğü evli çifti, ‘kusursuz' bir mutluluk örneği sayan María, adamın bir meczup tarafından öldürüldüğünü öğrenince yıkılır. Derken olaylar gelişir ve María, ölen adamın karısı Luisa ve onun en yakın arkadaşı Javier Díaz-Varela ile tanışır. Üçlü arasındaki dostluk giderek girift bir hal alırken María cinayetle ilgili sarsıcı bir sır öğrenir...

HAYATTA HEPİMİZ ÇEVİRMENİZ

Javier Marías, Kitap Zamanı'ndaki söyleşisinde hayat gibi edebiyatın da kusurlu ve karmaşa dolu olduğunu savunuyor ve “Kusursuz bir roman sıkıcı olurdu” diyor. Romancılığının dışında İspanya'nın günlük El Pais gazetesinde köşe yazan, çevirmenlik yapan ve yayınevi yöneticisi olan Marías, birbirinden farklı bu yazı alanlarının yazarlık serüvenini beslediğini düşünüyor. Yazarlık ile tercüme arasındaki ilişkiyi birbirinden ayrı görmediğini söyleyen Marías, köşe yazarlığının kendisini gündemi takip etmeye zorladığı ve kurmacada hissetmediği bir gerekçelendirmeye mecbur kıldığı görüşünde. Marías'a göre bu durum, romanlarında daha hakiki, daha özgür ve yabanıl olmasını sağlıyor.

Oxford Üniversitesi'nde çeviri kuramı üzerine dersler veren Javier Marías, çevirinin yazarlık hayatındaki yerini çok önemsiyor. İspanyol romancı, meseleyi bir adım ileriye götürerek, günlük hayatta da hepimizin çevirmen olduğunu savunuyor: “Aslına bakarsanız kendi dilimizin içinde de durmaksızın tercüme faaliyeti yapıyoruz zaten, anne babalarımızla konuşurken, kadınlarla, erkeklerle, gençlerle, bir taksiciyle ya da yargıçla konuşurken, kamusal alanda ya da özel ortamlardayken asla aynı dili kullanmıyoruz. Gayriihtiyari her durumda hangi kayda başvuracağımızı seçiyoruz. Aslında iki insan da birbirinin tıpatıp aynı dili konuşmuyor, her birinde küçük farklılıklar var."

Eskiden, yani ‘fazlaca vakti varken', kitaplarının İngilize, İtalyanca ve Fransızca çevirilerini incelediğini belirten Marías, artık sadece çevirmenlerin tereddüt ettiği konularda yardımcı olduğunu söylüyor. Bu durumu da esprili bir şekilde ifade ediyor: “Ben de bir çevirmen olduğumdan ve Condrad'a, Sterne'e, Stevenson'a, Sir Thomas Browne'a veya Faulkner'a hiçbir şey soramadığımdan kendi kitaplarımın çevirmenlerine olabildiğince yardım etmeye çalışıyorum. Thomas Hardy'ye “Burada ne demek istemiş olabilirsiniz allasen?” diye sormayı çok istemişimdir mesela.”

KADIN KARAKTERDE ZORLANDIM

Genelde erkek anlatıcıların dilinden romanlar yazan Javier Marías, Karasevdalılar'da kadın anlatıcıyı tercih ediyor. Başlarda çok tedirgin olduğunu saklamıyor yazar. “Bu anlatıcı erkek anlatıcılarım gibi konuşamaz ve onlar gibi şaka yapamaz.” diye düşünmüş. Marías, erkekler ile kadınlar arasında pek çok fark bulunmasına rağmen anlatma, tarif etme ve düşünme tarzlarında çok fark olmadığını anlayınca tedirginliği üzerinden atmış. Bu konudaki sağlamasını da şöyle yapıyor: “Neyse ki kimse beni inandırıcılığı zayıf bir kadın karakter yaratmakla suçlamadı ve bu konuda eleştirmedi."

Marías, kendisiyle henüz tanışmamış okurlara başlangıç için, en iyi kitabı olmasa da çok sevdiği Todas Las Almas'ı (Türkçe çevirisi şimdilik yok) kitabını öneriyor. Yarın Savaşta Beni Düşün ve Beyaz Kalp de olabilir diyen Marías'ın bu konudaki nihai kararı şöyle: “Aslında bu sıralama konusu benim için önemli değil. Zaten şu anda hayatta olmayan hangi yazarı tarihsel sıralamaya göre okuduk ki? Dickens, Faulkner, Tolstoy veya Melville'in hangi kitabını yayımlanma sırasına bakarak okuduk? Hemen hiçbirini.”

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live