İlk kitabı 1971'de yayımlanan ve yıllar içinde dünya edebiyatında erişilmesi güç bir saygınlığa ulaşan İspanyol yazar Javier Marías'ın 2011 tarihli romanı Karasevdalılar geçtiğimiz günlerde dilimize kazandırıldı.
Ortalarda görünmeyi pek sevmeyen romancı Türk basınında ilk kez Kitap Zamanı'na konuştu. Başak Bingöl'ün sorularını cevaplayan Marías, Karasevdalılar'ı, yazı hayatını, çevirmenliğini, dille ilişkisini ve diğer kitaplarını anlattı.
Javier Marías'ın daha önce Duygusal Adam, Yarınki Yüzün, Ufkun Öte Yanı, Yarın Savaşta Beni Düşün ve Yazınsal Yaşamlar kitapları Türkçeye çevrilmişti. Yazarın en bilinen romanlarından Karasevdalılar, Saliha Nilüfer çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı. Romanları 42 dile çevrilen ve yaşayan en önemli romancılardan biri kabul edilen Marías, Karasevdalılar'da “insanları kitap gibi okuyan ve onlara bakıp hikâyeler kuran” María Dolz'la tanıştırıyor okuru. Her sabah işe gitmeden önce kahvaltı ettiği kafede gördüğü evli çifti, ‘kusursuz' bir mutluluk örneği sayan María, adamın bir meczup tarafından öldürüldüğünü öğrenince yıkılır. Derken olaylar gelişir ve María, ölen adamın karısı Luisa ve onun en yakın arkadaşı Javier Díaz-Varela ile tanışır. Üçlü arasındaki dostluk giderek girift bir hal alırken María cinayetle ilgili sarsıcı bir sır öğrenir...
HAYATTA HEPİMİZ ÇEVİRMENİZ
Javier Marías, Kitap Zamanı'ndaki söyleşisinde hayat gibi edebiyatın da kusurlu ve karmaşa dolu olduğunu savunuyor ve “Kusursuz bir roman sıkıcı olurdu” diyor. Romancılığının dışında İspanya'nın günlük El Pais gazetesinde köşe yazan, çevirmenlik yapan ve yayınevi yöneticisi olan Marías, birbirinden farklı bu yazı alanlarının yazarlık serüvenini beslediğini düşünüyor. Yazarlık ile tercüme arasındaki ilişkiyi birbirinden ayrı görmediğini söyleyen Marías, köşe yazarlığının kendisini gündemi takip etmeye zorladığı ve kurmacada hissetmediği bir gerekçelendirmeye mecbur kıldığı görüşünde. Marías'a göre bu durum, romanlarında daha hakiki, daha özgür ve yabanıl olmasını sağlıyor.
Oxford Üniversitesi'nde çeviri kuramı üzerine dersler veren Javier Marías, çevirinin yazarlık hayatındaki yerini çok önemsiyor. İspanyol romancı, meseleyi bir adım ileriye götürerek, günlük hayatta da hepimizin çevirmen olduğunu savunuyor: “Aslına bakarsanız kendi dilimizin içinde de durmaksızın tercüme faaliyeti yapıyoruz zaten, anne babalarımızla konuşurken, kadınlarla, erkeklerle, gençlerle, bir taksiciyle ya da yargıçla konuşurken, kamusal alanda ya da özel ortamlardayken asla aynı dili kullanmıyoruz. Gayriihtiyari her durumda hangi kayda başvuracağımızı seçiyoruz. Aslında iki insan da birbirinin tıpatıp aynı dili konuşmuyor, her birinde küçük farklılıklar var."
Eskiden, yani ‘fazlaca vakti varken', kitaplarının İngilize, İtalyanca ve Fransızca çevirilerini incelediğini belirten Marías, artık sadece çevirmenlerin tereddüt ettiği konularda yardımcı olduğunu söylüyor. Bu durumu da esprili bir şekilde ifade ediyor: “Ben de bir çevirmen olduğumdan ve Condrad'a, Sterne'e, Stevenson'a, Sir Thomas Browne'a veya Faulkner'a hiçbir şey soramadığımdan kendi kitaplarımın çevirmenlerine olabildiğince yardım etmeye çalışıyorum. Thomas Hardy'ye “Burada ne demek istemiş olabilirsiniz allasen?” diye sormayı çok istemişimdir mesela.”
KADIN KARAKTERDE ZORLANDIM
Genelde erkek anlatıcıların dilinden romanlar yazan Javier Marías, Karasevdalılar'da kadın anlatıcıyı tercih ediyor. Başlarda çok tedirgin olduğunu saklamıyor yazar. “Bu anlatıcı erkek anlatıcılarım gibi konuşamaz ve onlar gibi şaka yapamaz.” diye düşünmüş. Marías, erkekler ile kadınlar arasında pek çok fark bulunmasına rağmen anlatma, tarif etme ve düşünme tarzlarında çok fark olmadığını anlayınca tedirginliği üzerinden atmış. Bu konudaki sağlamasını da şöyle yapıyor: “Neyse ki kimse beni inandırıcılığı zayıf bir kadın karakter yaratmakla suçlamadı ve bu konuda eleştirmedi."
Marías, kendisiyle henüz tanışmamış okurlara başlangıç için, en iyi kitabı olmasa da çok sevdiği Todas Las Almas'ı (Türkçe çevirisi şimdilik yok) kitabını öneriyor. Yarın Savaşta Beni Düşün ve Beyaz Kalp de olabilir diyen Marías'ın bu konudaki nihai kararı şöyle: “Aslında bu sıralama konusu benim için önemli değil. Zaten şu anda hayatta olmayan hangi yazarı tarihsel sıralamaya göre okuduk ki? Dickens, Faulkner, Tolstoy veya Melville'in hangi kitabını yayımlanma sırasına bakarak okuduk? Hemen hiçbirini.”