30 yıl aradan sonra perdeye gelen Mad Max, eskisinden daha çılgın bir halde karşımıza çıkıyor. Avustralya sinemasını, punk-western’i, post-apokaliptik evreni ve Mel Gibson’ı dünya sinemasına armağan eden seri, aşırılıklarını dengelemek yerine Mad Max: Fury Road ile onlara iyice sarılıyor.
Mad Max’i (Çılgın Max) nasıl bilirdik? 30 yıllık aranın ardından hafızayı biraz tazelemek gerekiyor. İyi bir tarafı vardı, ama bildiğimiz iyi adamlardan değildi Max. Mecbur kalmadıkça başkaları için kendini tehlikeye atmazdı. Gerçekçiydi, boş hayaller peşinde koşmaz; çoğu zaman etrafındakilerin de umudunu kırardı. Adı ‘çılgın’dı ama yaşadığı dünyanın en aklıbaşında adamıydı. 2015 model Mad Max de böyle; ama biraz daha silik, kendi halinde biri olup çıkmış.
George Miller’ın yazıp yönettiği, kendi alanında bir efsane olan Mad Max (1979, 1981, 1985) serisinin yeni hali (reboot) eskisinden daha çılgın. Avustralya sinemasını, punk-western’i, post-apokaliptik evreni, Mel Gibson’ı ve George Miller’ı dünya sinemasına armağan eden seri, aşırılıklarını dengelemek yerine Mad Max: Fury Road ile onlara iyice sarılıyor.
Serinin dördüncü filminde de yollarda buluyoruz Max’i (Tom Hardy). Yine yalnız geziyor, bir gruba, topluluğa, yerleşik hayata takılmıyor. Uygar dünyanın yok olduğu, devletlerin ve kanunların ortadan kalktığı, her yerin çölleştiği, insanların su ve benzin için savaştığı post-apokaliptik (kıyamet sonrası) bir dönemde Max, geçmişin hayaletleri ile boğuşur. Hayatta kalmak için en iyi yolun yalnız yürümek olduğunu düşünen Max, Ölümsüz Joe (Hugh Keays-Byrne) tarafından yönetilen bir klanın eline düşer. Klanın savaşçılarından Furiosa (Charlize Theron), kimseye haber vermeden Joe’nun hareminde esir olarak tuttuğu kadınları da alıp Yeşil Diyar’a doğru yola çıkar. Bunun üzerine Joe ve adamları Furiosa’nın peşine düşer. Furiosa ile Max’in yolu çıkan savaşta kesişir. İkili, yanlarındaki kadınlarla birlikte Joe’ya karşı özgürlük mücadelesi verir.
ÖNCE AKSİYON SONRA FELSEFE
Mad Max: Fury Road, ilk yarısında kendi atmosferini ve aksiyon evrenini yeniden üretirken, post-apokaliptik filmlerin olmazsa olmazı felsefi bakışı ve ideal toplum tasavvurunu ikinci yarıya bırakıyor. George Miller, 80’leri ve 90’ları etkileyen ilk üç filmde ihmal ettiği felsefi boyutu 2015’te tahkim etme gayretinde. Seriyi, klasik bir intikam hikâyesinin ötesine taşıyıp ideal toplum inşasına yönelik bir bakış açısı geliştiriyor. Max’in iyilik ve kötülük arasında gidip gelen tekinsiz tavrı, Furiosa’nın gölgesinde kalan çekingen halleriyle daha da keskinleşiyor. Mad Max: Fury Road’un ana karakteri beklenmedik bir şekilde Furiosa. Charlize Theron, Tom Hardy de dâhil olmak üzere birlikte kadraja girdiği herkesten rol çalıyor.
Furiosa ve harem kadınları, filmin ikinci yarısında hikâyenin göbeğine oturunca Fury Road’un seyri de 180 derece değişiyor. Sapkın bir tarikat lideri görünümündeki Joe’nun ‘kuluçka’ olarak kullandığı seçilmiş kadınlar ile feminist bir damar bulan senaryo, Arap Baharı’nı andıran bir kalkışma ile zalim yöneticiye karşı verilen özgürlük mücadelesine kapı aralıyor.
Mad Max: Fury Road’un aksiyon boyutu ise akıllara zarar. 70 yaşındaki George Miller’ın enerjisine, adrenalin tutkusuna hayran olmamak elde değil. Serinin alametifarikası modifiye arabalar, punk kostümler, çölde araba takip ve çarpışma sahneleri, direkler üzerinde salınan adamlar, havaya uçan araçlar ve hiç durmayan müzik... Aksiyon bölümlerinde soluksuz bırakan film, müzikle birlikte sahne sona erince derin bir nefes aldırıyor. CGI efektlerine çok az yer veren yönetmen, müzik kullanımı ve keskin renk paletleriyle de enerjisini yüksek tutuyor.
Muhtemelen yeni bir üçlemeye doğru yol alan Mad Max serisi, Fury Road ile tazeleniyor. Küllerinden doğmakla kalmıyor, ait olduğu aksiyon türüne de güçlü bir soluk aldırıyor.