Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Türkiye’den Fransa’ya göçün 50. yılı

$
0
0

Fransa ve Türkiye arasında 8 Nisan 1965 yılında imzalanan karşılıklı iş gücü anlaşmasının 50. yılı vesilesiyle, Fransa İstanbul Başkonsolosluğu, Fransız Göç ve Entegrasyon Bürosu (OFII), Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA), Galatasaray Üniversitesi ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle bir dizi etkinlik düzenlenecek. 50 yıllık birlikteliğin kültürel, politik ve toplumsal yansımaları, film gösterimi, konferans ve sergi etkinlikleriyle gündeme getirilecek.

7 Nisan Salı günü saat 19.00’da Türk asıllı Fransız kadın yönetmen Müret İşitmez’in mart ayı başında Fransa’da gösterime giren « Annem ve Babam » (Ma mère et mon père) adlı belgesel filmi Fransız Kültür Merkezi’nde ilk kez Türk izleyicilerle buluşacak. Yönetmenin 1970’li yıllarda Fransa’ya göçen ailesinin hikayesini anlattığı filmin gösteriminin ardından Müret İşitmez’in katılacağı bir söyleşi de gerçekleştirilecek.

8 Nisan Çarşamba günü 14.:00-17.00 saatleri arasında İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek konferansta ise İşgücü Anlaşması'nın sonuçları, vize politikaları üzerine süregelen tartışmalar ve serbest dolaşım konuları ele alınacak. Konuşmacılar arasında yer alan Fransa İstanbul Başkonsolosu Muriel Domenach « Yeni vize politikası », T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yurtdışı Vatandaşlar Daire Başkanı İsmail Demiryürek ise «Türkiye'nin yurtdışındaki vatandaşlarına yönelik yeni politikası» üzerine söz alacaklar. Konferansın ikinci oturumundaysa toplumsal bilim alanındaki araştırmacılarla dernek temsilcileri, Avrupa'daki Türk topluluklarının uğradığı değişim üzerinde duracaklar.

8 Nisan Çarşamba saat 18.00’de belgesel ve portre alanında çalışmalarını sürdüren fotoğrafçı Ahmet Sel’in ‘Demir Atanlar’ sergisinin açılışı Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak. 8 - 30 Nisan 2015 tarihlerinde İstanbul Fransız Kültür Merkezi ve OFII’nin Türkiye temsilciliğinde ziyarete açık olacak olan sergi, Fransa’daki Türk göçünün sosyal, mesleki ve coğrafi manzarasını göçmen portreleri aracılığıyla izleyiciyle paylaşacak. İlk kez Fransa’da ELELE Derneği tarafından 2007’de düzenlenen sergi, daha sonra Fransa Ulusal Göçler Tarihi Kurumu’nun desteği ile 2009 yılında Fransa’da Türkiye Mevsimi kapsamında açıldı. 2010 yılında ise İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde Fransız Kültür Merkezi’nde sergilendi.

9 Nisan Perşembe günü ise Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde, Galatasaray Üniversitesi işbirliği ile, Fransa’ya Türk Göçü hakkında farklı disiplinlerin buluştuğu ‘Fransa’ya Türk Göçü Üzerine Genç Araştırmacıların Çalışmaları’ başlıklı bir çalıştay düzenlenecek. Ayrıntılı bilgi : http://www.ifturquie.org


Kısa filmlere özel sinema açıldı

$
0
0

Türker İnanoğlu Vakfı (TÜRVAK) Sinema ve Tiyatro Müzesi katkılarıyla Karınca Kısa Film Sineması ile artık kısa film sevenlerin de bir sineması olacak.

Yönetmen Mustafa Ziya Ülkenciler önderliğinde Galata Film Tasarım Atölyesi'nin ve TÜRVAK'ın ortaklaşa yürüttüğü projede; haftanın her günü dönüşümlü seanslar halinde kısa film gösterimleri yapılacak. Sinemada ayrıca söyleşiler, paneller, açık oturumlar, work-shop ve yarışmalar düzenlenecek. TÜRVAK’ın Galatasaray’daki merkezinde açılan Kısa Film sinemasına katkıda bulunmak isteyenler, Mustafa Ziya Ülkenciler’in Galatasaray Meydanı’nda devam eden ‘Yedinci Sanat'a Bir Adım’ sergisinden fotoğraf satın alıp salona alıp destek olabilir. www.kisafilmsinemasi.com

Orhan Pamuk'un sandviç tutkusu Yemek ve Kültür’de

$
0
0

2005 yılından beri üç ayda bir yayınlanan Yemek ve Kültür dergisinin 39. sayısı yayımlandı.

Derginin bu sayısında, Horasanlı fen alimi Ebu Zeyd el-Belhi’nin yazdığı Mesâlihu’l-Ebdân ve’l- Enfüs kitabından eski tıp yazmalarının yemek kültürü açısından önemini hatırlatmak adına içeceklerle ilgili bir bölüme Özge Samancı’nın giriş yazısı ile yer veriliyor. Ahmet Erözenci, çocukluğunun gizli kalmış lezzetleri anlatıyor. Orhan Pamuk’un 2010 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan Manzaradan Parçalar adlı kitabında ‘Tıpkı Sandviç’ denemesiyle derginin bu sayısında karşılaşıyoruz. Pamuk yazısında, 1964’lerde annesinden gizli yediği sosisli sandviç keyfini ve ayak üstü yenen yemeklerin hatıralarını anlatıyor. Fırınlar yazısında Gerasimos Merianos, Bizans Konstantinapolisi’nin birçok yerine yayılmış olan fırınlar, fırıncıların yanı sıra ekmeğin değerine, gündelik hayat içindeki vazgeçilmez yerine değiniyor. Melishan Devrim, Sultan Abdülaziz ile aynı masada yemek yiyen ilk yabancı kadın Galler Prensesi Alexandra’nın dahil olduğu önemli buluşmayı anlatıyor. Ilias Anagnostakis maydanozun etimolojisinde Makedonya’ya ve coğrafyanın anlatılarına uzanıyor. Fransız oryantalist ve Türkolog Jean-Paul Roux ‘Türk Geleneğinde Tavşan’ adlı yazısında, Anadolu Alevilerinde, Bektaşilerde, Sünnilerde, eski Çin metinlerinde tavşan konusuna bakıyor. Sena Yapar, alafranga bir eğlence mekânı olmasının yanı sıra, dönemin birçok üst kültürel etkinliğine evsahipliği yapan Taksim Belediye Gazinosu’nun mutfağını inceliyor. Pelin Özer da Hacı Bekir’in torunlarından Hande Celalyan ve kıdemli usta Seyfi Yılmaz ile keyifli bir söyleşi gerçekleştiriyor.

Toprak, su ve çamurdan yapılan küp ve hısımları yazısında Musa Dağdeviren Anadolu’dan örnekleri ile çanak, çömlek, küp ve benzeri tüm kapkacak kültürümüzü hatırlatıyor. Simge Günsan tarafından sahneye uyarlanan ‘Macbeth Mutfakta’ oyununu ele alan Hayati Çitaklar, Deleuze’ün kavramlarıyla inceliyor oyunu. www.yemekvekultur.com 0216 346 98 61

Tarihin ‘k’ hali

$
0
0

Daha önce “Tekil Renkler”, “Yer Yok” ve çok ses getiren “Cityspace” gibi sergilere ev sahipliği yapan The Marmara Pera’da, ressam Gülderen Depas’ın sanat, bilim ve politika alanında öne çıkan kadınların yağlıboya portrelerinden oluşan “Tarihin k Hali” isimli kişisel sergisi 27 Mart 2015 Cuma akşamı açıldı.

Aralarında Camille Claudel, Clara Zetkin, Duygu Asena, George Sand, Sabiha Sertel, Hannah Arendt, İsadora Duncan, Lou Andreas Salome, Marie Curie, Rosa Luxemburg, Simone de Beauvoir, Anais Nin, Reha İsvan, Türkan Saylan, Joan Baez, Vilma Espin, Halet Çambel, Rebecca Gomperts, Doris Lessing, Kathe Kollwitz, Brigitte Bardot, Sophia Loren, Lee Miller, Rosa Parks ve Mersedes Sosa gibi isimlere ait portrelerin bulunduğu sergi, 15 Mayıs 2015 tarihine kadar The Marmara Pera’da izlenebilir.

Gülderen Depas, bu çalışmaları yaparken yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor: “Yıllar önce bir kadın, “İyi ki tıp ve biyoloji var, sadece tarihe baksaydık kadınların varlığından haberimiz olmazdı.” demiş. Bir şövalenin başında, mecliste, laboratuvarda çabalayan bir insanı zihnimizde canlandırdığımızda, gözlerimizin önüne gelen bir erkeğin görüntüsüdür. Oysa tarihi yapanlar, yönünü ve yolunu değiştirenler arasında pek çok kadın vardır. Tarihte iz bırakan ve bırakmaya devam eden bu kadınlar bende de iz bıraktılar. Sanki fırçamla onların yaşamlarına dokundum. Dokundukça onlardan bana geçen o özgürlük, o sınır tanımazlık, o doğru bildiğini inatla yapma, üretme, ürettikçe çoğalma ve etraflarına yaydıkları ışık beni aydınlattı. Kâğıt üzerinde, yağlıboya ile yaptığım bu portrelerin aslında hepsinde benden de parçalar var. Hiçbiri birebir benzeme endişesi ile boyanmadı. Yaşam hikâyeleri ve ürettikleri ile var oldular ve olacaklar. Mersedes Sosa, Joan Baez müzikleri; Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Vilma Espin, Rosa Parks, Türkan Saylan, Reha İsvan, Rebecca Gomperts, mücadele dolu yaşamları; Marie Curie, Halet Çambel, Hannah Arendt, alanlarındaki buluşları ve yenilikleri; Kathe Kollwitz ,Camille Claudel, acı dolu yaşamlarındaki resim ve heykelleri; Anais Nin, Lou Salome, George Sand, Duygu Asena, Doris Lessing, Sabiha Sertel, Simone de Beauvoir, ufuk açıcı, özgür ruhlu yazıları; İsadora Duncan, ilk modern dans gösterileri; Brigitte Bardot, Sophia Loren, tabu yıkan filmleri; ve son olarak Lee Miller sıra dışı fotoğrafçılığı ile hafızalarımızda yer etsinler, unutulmasınlar istedim.”

Gülderen Depas: Yüksek lisansını Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Bölümü’nde yapan ve günümüze dek birçok karma ve kişisel sergide yer alan Depas, çalışmalarına halen İzmir’de devam ediyor.

Bir tür masumiyet arayışı

$
0
0

Ayla, genç bir kızdır. Hayatının ilk yarısını umutsuzlukla dolu, kendini suçlayarak ve yaşamdan kopuk olarak yaşamıştır.

On dört yaşında, Adalar vapurundan denize düşmüş, onu kurtaran babası hayatını kaybetmiştir. Bu kazanın getirdiği acıyı yaşamının diğer yarısında da taşımış ve geçirdiği ağır travmanın etkisinden kurtulamamıştır.

Yakup Almelek'in 1980 yılında Viyana'da yaşadığı dönemde bir gazete haberinden yola çıkarak yazdığı "kadın ve aile sorunlarına" dikkat çekerek bireysel bir hikayeyle temellendirdiği Tiyatro Oyun Bandı’nın "Uyanış" adlı oyunu, aradan onca yıl geçmesine rağmen güncelliğini koruyan bir metin olmasıyla da dikkat çekiyor.

11 Aralık 2014'te prömiyer yapan ‘Uyanış’ı, 3 ve 10 Nisan Cuma günü 20.30’da Profilo Kültür Merkezi Salon 2’de, 24 Nisan Cuma ise Moda Duru Tiyatro’da izlenebilir.

Saydam Yeniay’ın yönettiği oyunda Özlem Öçalmaz, Alayça Öztürk, Dikmen Seymen, Kubilay Karslıoğlu, Elçin Hanbay Kaya, Barış Aytaç ve Batuhan Sezer rol alıyor.

İtibar’ın nisan sayısı çıktı

$
0
0

İbrahim Tenekeci yönetiminde hazırlanan aylık edebiyat dergisi İtibar’ın nisan sayısı yayınlandı.

Dergi her zamanki gibi usta çizer Hasan Aycın’ın bir çizgisiyle açılıyor. Hemen arkasından Fatma Şengil Süzer’in “Tun” şiiri geliyor. Derginin şiir sayfaları Süleyman Çobanoğlu’nun “Şair Meslek Lisesi”, İbrahim Tenekeci’nin “Der Beyan”, Zafer Acar’ın “Bana Cevap Yaz” ve Furkan Çalışkan’ın “Türklerin Gözünden Gerçek” başlıklı şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise Elif Nuray, Muzaffer Serkan Aydın, Aykut Nasip Kelebek, Cengizhan Konuş, Samed Karataş, Muhammet Mücahit Yılmaz, Nurettin Durman, Nadir Aşçı, Orhan Özekinci, Melih Tuğtağ, Yusuf Armağan, Rabia Gelincik, Bilal Can, Ahmed Ölmez, Berat Demirci, Bilal Çağlar, Ömer Fatih Andı ve Mehmet Emin Küçüker.

Derginin öykü sayfalarında ise Sibel Eraslan’ın “İnce Hastalık”, Necip Tosun’un “Boşluğun Sesi”, Muhsin Macit’in “Heidegger’in Adamı”, Zeki Bulduk’un “Üçü Bir Yerde”, Ayşegül Genç’in “Kader Mahcupları”, Emine Batar’ın “Sokak” ve Mehmet Emin Gül’ün “Mezarlık Karıncaları” öyküleri bulunuyor.

Dergide ayrıca Kâzım Berkay Özkardaş, Prof. Dr. Mustafa Kara’yla tasavvuf merkezli önemli bir söyleşi gerçekleştirmiş: “Tasavvuf manevi bir yol, kalbi bir yolculuktur.” Derginin diğer söyleşisi ise düşünce dünyamızın değerli isimlerinden Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile yapılmış. Yusuf Genç sormuş, Fazlıoğlu cevaplamış: “İnsanlar sürece değil, sonuca odaklanıyor; yani emek vermeden ürün almak istiyorlar.” Söyleşisinin yanı sıra, düzenli yazılarıyla her ay okuyucusuyla buluşan İhsan Fazlıoğlu “Kendini Soru Konusu Kılmak, Kendini Yorumlamaktır!” adlı çalışmasıyla İtibar yazılarına devam ediyor. Ercan Yıldırım “Türk Düşüncesinde Medeniyet”, Hüsrev Hatemi “Şair Nigar Hanım’ın İnfial Hisleri”, Ebru Burcu Yılmaz “Eşref-i Mahlukât’ın Sırrına Vâkıf Bir Yazar: Tarık Buğra”, Necip Tosun “Ahmet Kekeç: Yalnızlık, Yüzleşme, İçe Dönüş ”, Yıldız Ramazanoğlu “Dublin Notları: Kelimelerin Şehri”, Tarık Tufan “Hakikat Elbisesinin Üzerinde Hiçbir Süs Durmaz” başlıklı yazılarıyla derginin düzyazı sayfalarında yer alıyorlar. Mustafa Ruhi Şirin, Said Yavuz, Afşin Selim, Ercan Yılmaz, Müslim Coşkun, Ali Görkem Userin, İsmail Isparta, Suavi Kemal Yazgıç, Yunus Nadir Eraslan ve Ahmet Demir ürünleriyle İtibar’ın nisan sayısına katılan diğer isimler. www.itibardergi.com (0212) 544 24 61

Dünya klasiği ‘Peter ve Kurt’ sahneleniyor

$
0
0

Türkiye’nin ilk ve tek ulusal çocuk senfoni orkestrası olan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası (DÇSO), kuruluşunun 10’uncu yılında 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na özel bir konser verecek.

TİM Maslak Show Center’da 19 Nisan Pazar günü 14.00 ve 16.00 saatlerinde gerçekleşecek DÇSO konserinde ünlü Rus Besteci Sergey Sergeviç Prokofyev’in, çocuklar için bestelediği eserlerden ‘Peter ve Kurt’ isimli orkestra eseri seslendirilecek. Şef Rengim Gökmen yönetimindeki orkestranın yorumlayacağı ‘Peter ve Kurt’un sahne uyarlamasını Rejisör Murat Göksu üstlenecek. Sempatik çocuk oyuncu Emir Berke Zincidi’nin Peter rolünde sahne alacağı eser, ünlü oyuncu Selçuk Yöntem’in anlatımıyla seyirciyle buluşacak.

DÇSO tarafından seslendirilecek eserde Peter rolünü ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ ve ‘Küçük Ağa’ gibi televizyon dizileriyle tanınan çocuk oyuncu Emir Berke Zincidi üstleniyor. Pek çok ülkede sahnelenen ve anlatımlı bir senfonik dinleti olan eser, rejisör Murat Göksu’nun yorumuyla oyunlaştırıldı. Peter ismindeki çocuğun hayvanlarla olan komik ve heyecanlı serüvenini anlatan eseri sahneye taşıyacak olan DÇSO, enstrümanlarıyla eserdeki figürlere hayat verecek. Eserdeki kuşun flütle, ördeğin obuayla, kedinin klarnetle anlatıldığı gösteri, 45 dakika sürüyor.

Herkesin hayali başrol!

$
0
0

Sayısı her geçen hafta artan sulu sepken yerli komedi filmleri furyasına katılan Figüran, benzerlerinden farklı olmak için çabalasa da aynı kervana eklenmekten kurtulamıyor.

Tolga Çetin’in yönettiği filmde dünyanın en sakar figüranı Mutlu’nun başından geçenleri izliyoruz. Başrol olmaya çalışan figüran Mutlu ve ışık asistanı Cempo, senaryolarını filme çekmek amacıyla Mutlu’nun figüranlık yaptığı dizinin başrol oyuncusu Pelin Şafak’a kendi projelerinde oynaması için teklif götürür.


Bu köyde bir şeyler oluyor

$
0
0

Sinemamızda başarılı örnekleri bir elin parmaklarını geçmeyen korku türünün son örneği Münafık, Sovyetler Birliği’ne uzanan hikâyesi ve güncel göndermeleriyle dikkat çekiyor.

Sovyetler döneminde parapsikolojik olaylar üzerine çalışan Valeria, eski arkadaşı Nazım’ın daveti üzerine, “Cinli Nazife” olarak anılan Nazife Hanım’ı araştırmak için Türkiye’ye gelir. Kastamonu Azdavay’daki Nalbant köyünde araştırmalarını sürdüren Valeria, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolur...

Daha hızlı, daha öfkeli

$
0
0

Hızlı arabalar ve öfkeli adamlar konseptini aşıp bir süper kahraman serisi olan Hızlı ve Öfkeli’nin yedinci adımı da bildiğiniz gibi.

Yine öfkeli adamlar, hızlı arabalara binip birbirini kovalıyor; patlamaların, çatlamaların bini bir para... Fizik kurallarının hiçe sayıldığı aksiyon sahneleri ise serinin önceki filmlerine oranla daha fazla. Dom ve ekibi, yaklaşan tehlikeden habersizdir. Kardeşi Owen’ı yaralayanları avlayan Shaw, ekibin evini havaya uçurur. Bunun üzerine Dom, üst düzey bir ajandan yardım ister.

41 yıl sonra kötülüğün kollarında

$
0
0

1974 yapımı Teksas Katliamı / Texas Chain Saw Massacre sinema tarihinde, özelde ise korku türünde çığır açan bir yapım.

40. yıl anısına, restore edilmiş haliyle Cannes’da gösterilen film, Türkiye’de 41. yılında vizyona giriyor. Korku türünün alt türü slasher (işkenceli) filmlerinin bir alt türü olan -gençlerin sırayla öldürüldüğü- teen-slasher’ın atası Teksas Katliamı, döneminde grafik şiddete getirdiği yeni açılımlar ile seyirciyi korkutmakla kalmamış, kendinden sonra türün kodlarını geri dönülmeyecek şekilde değiştirmiştir. Çığlık’tan Testere’ye, Evil Dead’den 13. Cuma’ya, Halloween’a ve hatta Hostel’a kadar onlarca filme ilham kaynağı olmuştur.

Teksas Katliamı’nı değerli kılan, sadece slasher türüne getirdiği yenilik ve bugüne kadar bu türün hemen bütün yapımlarını etkilemesi değil, 70’lerin sosyal ve siyasi ortamını hikâyesine başarılı bir şekilde yedirmesidir. Yönetmen ve senarist Tobe Hooper’ın vaktiyle söylediği gibi Watergate Skandalı, 1973 Petrol Krizi ve Vietnam Savaşı’nın yıkıcı etkisi altındaki Amerikan toplumuna “izledikleriniz gerçektir” bilgisiyle kurgu bir hikâye anlatıyor film. Açılıştaki radyo haberlerinde mezar soyguncularından ve büyük bir patlamada ölenlerin bulunduğu bir dizi şiddet olayından bahsedilir. Bu hamle seyirciyi birazdan izleyeceklerine hazırladığı gibi, dönemine de ayna tutar. Toplum, Watergate ile yalana, Vietnam ile şiddete o kadar aşina olmuş ve duyarsızlaşmıştır ki filmdeki grafik şiddet ülkede olanların yanında o kadar da ‘fazla’ değildir.

Filmde gençler, Sally ve kötürüm kardeşi Frank’in dedesinin mezarının soyguncular tarafından talan edilip edilmediğini kontrol etmek için yola çıkar. Gençleri yakalayıp işkence eden ataerkil ailede ise kötülük hiyerarşik bir delilik halidir. Elden ayaktan düşen büyükbaba yaşayan efsanedir ve baba ile torunlar ona büyük saygı duyar. Ne talihsiz bir sinemamız var ki, kötülüğün hiyerarşik bir şekilde her yere yayıldığı günümüzde, yalana ve şiddete aşina bir toplumda olmamıza rağmen bunu hikâyesine yedirebilen bir filmimiz yok. Kim bilir, belki 41 yıl sonra olur…

Ayakkabıcısın sen, öyle kal!

$
0
0

Şans Ayağıma Geldi, vaat ettiklerini yerine getirmeyen bir yapım. Senaryo ve olay örgüsü bakımından kolaycı bir yaklaşım sergileyen filmde Steve Buscemi ve Dustin Hoffman’ın varlığı ise yediğiniz bir çuval keçiboynuzunun iki gram balı gibi...

Filmler de insanlar gibidir, vaatlerini yerine getirip getirmedikleri onlar hakkındaki kanaatimizde belirleyicidir. Hayatta pek az insan potansiyelinin, daha doğrusu etrafındakilerin onda gördüğü ‘ışığın’ hakkını verir. Ne kadar idealize edersek edelim, insanoğlu nisyan ile malul olduğu kadar, kolay olana meyyaldir. Verdiği ‘büyük umutlar’ın yanında geride bıraktıkları kıyas kabul etmez. Eğitim sistemimizde hemen her öğrenci velisinin sarıldığı başucu cümlesini hatırlayalım: “Bizim çocuk zeki ama çalışmıyor; bir çalışsa...” Tom McCarthy’nin yazıp yönettiği Şans Ayağıma Geldi / The Cobbler bu tarife tastamam uyan bir öğrenci gibi...

Dustin Hoffman ve Steve Buscemi gibi iki usta oyuncunun da yer aldığı Şans Ayağıma Geldi, dört kuşaktır aynı dükkânı işleten ayakkabı tamircisi Simkin ailesinin son temsilcisi Max’in yaşadıklarını konu alıyor. Annesiyle birlikte yaşayan Max (Adam Sandler), New York’un merkezinde kalan bir avuç eski usul esnaftan biridir. Dükkân komşusu, Berber Jimmy (Steve Buscemi) ile birlikte yeni zamana ve onun getirdiği kentsel dönüşüm rüzgârına direnmektedir. Babası kendilerini sessiz sedasız terk ettiğinden beri aile dostları Jimmy’den başka kimsesi yoktur. Hâlâ bekar olan Max, tipik orta yaş bunalımı belirtileri gösterir. Başkalarının hayatına özenen Max, dükkânda bulduğu sihirli makine sayesinde ayakkabılarını tamir ettiği insanların yerine geçer. İlk başta eğlenceli ve heyecan uyandırıcı olan bu durum, bir süre sonra, mafya üyesinden televizyon sunucusuna kadar geniş bir müşteri yelpazesine sahip Max’in başına olmadık işler açar.

‘EKSEN KAYMASI’YLA MALUL

Şans Ayağıma Geldi’yi, bildik ‘Adam Sandler filmleri’nden ayrı tutmak gerek. Çünkü bu filmi sabote eden şey, Adam Sandler faktörü değil! 1904 yılında geçen gizemli esnaf birliği toplantısının ardından hikâye günümüze geliyor. Kapitalizmin kalbinde zincir (franchise) dükkânlara direnen ve yaşadıkları mahalleyi büyük şirketlerin istilasına karşı korumaya çalışan karakterler ile tanışıyoruz. Daha doğrusu, film başlarda durumu böyle gösteriyor ama sonra bambaşka yerlere sürükleniyor. Filmin en büyük sorunu ‘eksen kayması’. Senarist ve yönetmen Tom McCarthy, hikâye ve tema eksenini bilinçsiz bir ısrarla değiştiriyor. Kentsel dönüşüm ve büyük zincir şirketlerin yer aldığı arka fon anlamsız bir şekilde harcandıktan sonra, başkalarının yerine geçmenin getirdiği sorumluluk ve sonuçları devreye giriyor. Bu netameli durumda ahlaki bir ikilem yokmuş gibi davrandıktan ve umursamaz bir tavırla meseleyi hasır altı ettikten sonra, zayıf bir aşk öyküsüne kulaç atıyor. Derken baba ile hesaplaşma meselesi olabilecek en yüzeysel haliyle perdeye geliyor ve beklenen yüzleşme gerçekleşmemişken alakasız ve ana hikayeden kopuk bir finalle sona eriyor film.

Kolaycı ve gevşek senaryo örgüsü, Şans Ayağıma Geldi’nin vaat ettikleri ile potansiyelinin gerisinde kalmasına neden oluyor. İkinci bir Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı (2013) olabilecekken senaryo mantığının sınırlarını zorlayan bir yola giren filmde oyunculuk yönüyle görevini yerine getirdiği için Adam Sandler’a teşekkür edebiliriz; zira ona gelene kadar daha temel sorunlar var. Steve Buscemi ve Dustin Hoffman ise yediğiniz bir çuval keçiboynuzunun iki gram balı gibi; bir buçuk saat boyunca çiğneyip durduğunuz bütün o karışık, orantısız tatları hazmetmenize yardımcı oluyorlar.

ArtInternational, 4-6 Eylül’de yapılacak

$
0
0

Uluslararası çağdaş sanat fuarı ArtInternational’ın üçüncüsü bu yıl 4-6 Eylül tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak.

Başvuruların geçtiğimiz hafta sona erdiği fuara katılacak galerilerin seçimi, İstanbul’dan Leyla Tara Suyabatmaz (Rampa Galeri) ve Yeşim Turanlı (Pi Artworks), Viyana’dan Ursula Krinzinger (Galerie Krinzinger) ve New York’tan Leila Heller’den (Leila Heller Gallery) oluşan komite tarafından yapılacak ve katılımcı galeriler haziranın ilk haftası açıklanacak. ArtInternational’ı geçen sene 20 bin kişi ziyaret etmiş ve 26.500 milyonluk satış yapılmıştı (www.artinternational15.com)

Üç festivalin yolu Ankara’da birleşti

$
0
0

Ankara, nisan ayında üç ayrı film festivaline ev sahipliği yapacak. Bu festivallerde en iyi filmler Başkent izleyicisiyle buluşacak.

Engelsiz Film Festivali ile bu yıl 26.sı düzenlenecek olan Ankara Uluslararası Film Festivali’nin yanı sıra Yunan Film Festivali ile ‘komşu’nun filmleri Başkent seyircisinin karşısına çıkacak. 12-16 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek festivalde her gün bir film gösterimi yapılacak. Yunan Film Festivali, Yunanistan Büyükelçiliği tarafından Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. ‘Bir Tutam Baharat’, ‘Adaletsiz Dünya’, ‘İçimizdeki Düşman’, “L” ve “Gelinler” filmleri sinemaseverlerin beğenisine sunulacak. Her gün bir filmin gösterileceği festival kapsamındaki tüm filmler 19.00’da başlayacak.

Oğuz Atay’a saygı gecesi

$
0
0

‘Tutunamayanlar’, ‘Tehlikeli Oyunlar’, ‘Korkuyu Beklerken’ gibi kitaplarıyla Türk edebiyatının hâlâ en sevilen, en geniş okur kesimine sahip yazarlarından biri olan Oğuz Atay, Beşiktaş Belediyesi tarafından 10 yıldır düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri kapsamında 6 Nisan Pazartesi akşamı anılacak.

Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde saat 20.00’de başlayacak programın ilk konuşmasını eleştirmen Doğan Hızlan yapacak. Ardından Prof. Dr. Haluk Oral, bütün yönleriyle Atay’ı anlatacak. “Bugün Oğuz Atay, yaşadığı toplumun ‘zihniyet tarihinin olağanüstü araştırmacısı’, ‘hissiyat coğrafyası’nın topoğrafisti olarak selamlanıyor. O artık Türk edebiyatının en sevilen yazarlarından biri. İyi edebiyatın zamana karşı zaferine bir kanıt daha.” diyen İnci Enginün ise Atay’ın kalıcılığına dikkat çekecek. Yazarın dostlarından Selim İleri’nin telefonla katılacağı gecede, “Tutunamayanlar”ın ilk basımını yapan Hayati Asılyazıcı da o günleri anlatacak. Faruk Şüyün’ün hazırladığı program, Oğuz Atay’ın arşivlerdeki görüntülerin ve sahnelenen eserlerinden bölümlerin gösterimiyle sona erecek. (0212 351 93 82)


Enver Paşa’ya özel müzayede

$
0
0

İstanbul Müzayede, Osmanlı’nın Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın özel eşyalarını yarın Grand Hyatt İstanbul Otel’de saat 16.00’da yapılacak müzayedede satışa çıkarıyor.

“Enver Paşa Özel Müzayedesi”nde Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in koleksiyonunda bulunan 122 adet obje ve fotoğraf yer alacak. Enver Paşa’ya ait askerî; üniforma, kılıç, miğfer, Purdey marka silahın yanı sıra harp madalyaları, aile fotoğrafları ve Enveriye Alfabesi olarak kaleme alınan kitapçıkları satılacak eserler arasında bulunuyor. (www.istanbulmuzayede.com)

Myanmar’da hayat: 9 günün fotoğrafları

$
0
0

Fotoğrafçı Niko Guido’nun danışmanlığında, 16-26 Ocak 2015 tarihleri arasında Myanmar’ı ziyaret eden Fotoğraf Gezginleri’nin çektiği karelerden oluşan Altın Topraklar-Myanmar sergisi, Caddebostan’daki TeknoSA Fotoğraf Gezginleri Galerisi’nde dün açıldı.

Fotoğraf Gezginleri 9 gün süren yolculuklarında Yangon, İnle Gölü, Mandalay ve Bagan’da fotoğrafın peşinde koştular. İnle’de gün doğumunda balıkçıları, su zambaklarını, sazlıklarda labirentleri, göl kıyısındaki manastırları, su üzerine kurulmuş köyleri, Bagan’da balonları, lotus dolu gölleri çektiler. Niko Guido ile birlikte yolculuğa katılan Arzu Çakan, Ayşe Gürcan, Ece Erman Önal, Esra Özgüroğlu, Hakkı Yıldırmaz, Hayri Türe, Işık Akgöl, Işın Akpınar, İlkem Özar, Meltem Arıcak, Leyla Özkandemir, Mukaddes Özcan, Nazan Okay, Necla Özkandemir, Tulu Erzene ve Zeynep Banu Ergin’in çektiği bu kareler 30 Nisan’a kadar görülebilir. (0216 360 60 18)

Afyon-Prag arası, klasik müzik zamanı

$
0
0

Bu yıl on dördüncü kez yapılacak olan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali 7-13 Nisan arasında gerçekleştirilecek.

Bu yıl yalnızca yabancı sanatçıların katılımıyla uluslararası kimliğini vurgulayacak olan festivalde Çek oda müziği sanatçıları dikkat çekiyor. Festivalin bir diğer önemli özelliği de okul konserlerine ağırlık verilmesi. Çek müzisyenler köy ve ilçe okullarında neredeyse her sınıfta konserler verecek. Böylece Afyon-Prag arasındaki müzik dostluğu bu seneki konserlerle onuncu yılına gelmiş olacak.

Genel sanat yönetmenliğini Hüseyin Başkadem’in yaptığı festivalin açılış konserini 7 Nisan Salı günü, tarihi Ali Çetinkaya Tren Garı’nda, Çek oda müziği topluluğu Fama Q ile Belfiato Beşlisi verecek. Festivale 2007’de de katılan Fama Q, bu kez kısmen farklı bir kadroyla sahnede olacak.

Festivalde her yıl olduğu gibi bu yıl da akşam konserleri ve okul konserlerinin yanı sıra sanat ve kültür söyleşileri, atölye çalışmaları, sergiler gibi etkinlikler yer alacak. Okul söyleşileri bölümünde Türkiye’nin önde gelen kültür sanat insanları Afyonkarahisar’da ağırlanacak. Katılımcılar arasında Berlin Türk Filmleri Festivali yönetmeni Selçuk Sazak, çocuk edebiyatı ustası Yalvaç Ural, fotoğraf sanatçıları Sabit Kalfagil ve Gültekin Çizgen, oyuncu Nejat Birecik, oyuncu ve taş plak uzmanı Cemal Ünlü, orkestra şefi Orhan Şallıel ve yayınevi yöneticisi Raşit Çavaş olacak. Festivalde ayrıca Yavuz Özkan’ın ‘İstanbul’da Aşk’ adlı belgeseli gösterilecek. Ali Çetinkaya Tren Garı’nda açılacak Devrim Erbil Resim Sergisi de festival sonuna kadar izlenebilecek.

Sinema şenliği başladı

$
0
0

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Akbank sponsorluğunda düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali dün akşam Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapılan açılış töreniyle başladı.

Törende, Türk sinemasına yıllar boyu emek vermiş yönetmen ve yapımcı Yılmaz Atadeniz, müzisyen Cahit Berkay, oyuncu Nebahat Çehre, senarist ve yönetmen Safa Önal ve oyuncu Süleyman Turan’a festivalin “Sinema Onur Ödülleri” takdim edildi. Törenin hemen ardından Ernesto Daranas Serrano’nun yönettiği, “Dünya Festivallerinden” bölümünde yer alan Conducta / Hal ve Gidiş filminin gösterimiyle festival heyecanı şehre yayılmaya başladı. 19 Nisan’a kadar dünya sinemasının yeni örneklerinden ödüllü filmlere, Türkiye sinemasının en yenilerinden klasiklerine, yeni keşiflerden başyapıtlara, yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak söyleşilerden partilere, şehrin gözü iki hafta boyunca festivalde olacak.

Zeki Demirkubuz’un jüri başkanlığını yaptığı Altın Lale Ulusal Yarışma’da 11 film var. Sarmaşık, Nefesim Kesilene Kadar ve Kar Korsanları gibi yurtdışı festivallerinde prömiyer yapmış filmlerin yer aldığı bölümün yanı sıra 2007’de Pazar Bir Ticaret Masalı filmiyle Altın Portakal alarak tartışmaların odağına oturan İngiliz yönetmen Ben Hopkins’in yeni filmi Hasret de var. Genç yönetmenlerin filmlerinin ağırlıkta olduğu ulusal yarışmada Erden Kıral’ın geçen yıl kasım ayında gösterime giren Gece filmi de bulunuyor. Altın Lale Uluslararası Yarışma’da ise yönetmen Rolf de Heer başkanlığındaki jüri 12 film arasından seçim yapacak. Danimarka sinemasının yıldız ismi Thomas Vinterberg’in uyarlaması Çılgın Kalabalıktan Uzak, Venedik Film Festivali’nin kapanış filmi Altın Çağ, Fransız yönetmen Cedric Kahn’ın ödüllü filmi Vahşi Yaşam, Christian Petzold’un yeni filmi Yüzündeki Sır bu bölümün öne çıkanları. Murat Düzgünoğlu’nun Neden Tarkovski Olamıyorum filmi de uluslararası yarışmada Türkiye’yi temsil edecek.

Sinemaseverlerin en çok ilgi gösterdiği Akbank Galaları’nda 13 filmin Türkiye’deki ilk gösterimleri gerçekleştirilecek. Bu bölümde, usta yönetmenler Paul Thomas Anderson ve François Ozon’un son filmlerinden Cafer Panahi’nin Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazanan filmi Taxi’ye, modanın dev ismi Yves Saint Laurent’in hayatını konu alan filmden dokuz ünlü yönetmenin kısa filmlerinden oluşan Words With Gods’a kadar birbirinden ilginç, ödüllü, dikkat çekici yapım yer alıyor.


Festivalde bugün

Berlin Film Festivali’nin Generations bölümünün açılış filmi olan Prens, 11.00’de Kadıköy Rexx’te ilk gösterimini yapacak.

Filistin halkının sözcüsü ve ulusal şairi kabul edilen Mahmud Derviş’in iç dünyasını, aşklarını, sanatını ve sürgün günlerini anlatan belgesel Kaydet, Ben Bir Arabım 11.00’de Rexx 2’de.

Haiti’de Cinayet’in ilk gösterimi 11.00’de Beyoğlu Sineması’nda yapılacak. Haitili yönetmen, aktivist ve ülkenin eski Kültür Bakanı Raoul Peck filmin sonraki gösteriminde saat 19.00’da Fransız Kültür Merkezi’nde festivalin konuğu olacak.

Feriye Sineması’nda 11.00’de Sessiz Kalp var. 32. Film Festivali’ne de katılan Oscar’lı yönetmen Bille August, Sessiz Kalp ile bir aile dramı anlatıyor.

Bir dönem Andrey Tarkovski’yle çalışmış Tango & Cash ve Firar Treni filmlerinden tanınan Rus yönetmen Andrey Konchalovski’nin son filmi Postacının Beyaz Geceleri Atlas Sineması 13.30 seansında, ünlü Fransız sinema dergisi Cahiers du cinéma’nın geçen yılın en iyi filmi seçtiği, aslında ARTE kanalı için çekilen bir mini-dizi olan Bruno Dumont imzalı Küçük Serseri Beyoğlu Sineması 21.30 seansında, büyük usta Ermanno Olmi’nin savaş hakkındaki Her Yer Yeniden Yeşerecek filmi ise Feriye Sineması 16.00 seansında izlenebilir.

Festivalin bu yılki yeni bölümlerinden “Aile Bağları” en çok kutsanan, en çok eleştirilen, en sık sömürülen toplumsal kurum olan aileyi 10 filmle mercek altına alıyor. Geçen yıl festivalin konuğu olan Arjantinli yazar ve yönetmen Marco Berger imzalı Kelebek Atlas Sineması Salon 2’de 21.30’da izlenebilir.

İstanbul Film Festivali’nde bugün

$
0
0

ATLAS: 11.00: Manglehorn / 13.30: Mahkeme / 16.00: Küçük Karmaşa / 19.00: Sahipsiz Çocuk / 21.30: A Most Violent Year

ATLAS 2: 11.00: Güeros / 13.30: Gönüllerin Şampiyonu / 16.00: Virunga / 19.00: Kızıl Ordu / 21.30: İyi, Kötü ve Çirkin

BEYOĞLU: 11.00: Özgürlük Tepesi / 13.30: H. / 16.00: Veda Partisi / 19.00: Ölüler / 21.30: Şiddet

FERİYE: 11.00: Güzelliğin Hanedanlığı / 13.30: Devlet Mafya El Ele / 16.00: Harika Çocuk / 19.00: Savaş Kitabı / 21.30: Kızıl Amnezi

REXX: 11.00: Ned Rifle / 13.30: Sedef Düğme / 16.00: Marnie Oradayken / 19.00: Hayatımın Şarkısı / 21.30: A Most Violent Year

REXX 2: 11.00: Güzel Gençlik / 13.30: Aurora / 16.00: Ulusal Müze /19.00: Evvelden KÜLTÜR-SANAT

Viewing all 7489 articles
Browse latest View live