Quantcast
Channel: ZAMAN-KÜLTÜR
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live

Bursa Kitap Fuarı cumartesi açılıyor

$
0
0
TÜYAP Bursa Kitap Fuarı, 14-22 Mart arasında Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek.Bu yıl 13. kez kapılarını açmaya hazırlanan fuarda aralarında İlber Ortaylı, Gülten Dayıoğlu, Can Dündar, Doğan Hızlan, İnci Enginün, Deniz Kavukçuoğlu, Hakan Bıçakçı, Buket Uzuner, Yalvaç Ural, Yekta Kopan ve Üstün Dökmen’in de bulunduğu pek çok yazar, şair ve bilim insanı fuar süresince okurlarıyla buluşacak. 300 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla gerçekleştirilecek Bursa Kitap Fuarı’nda dokuz gün süresince söyleşi, panel, şiir dinletisi ve çocuk etkinlikleriyle birlikte 80 kültür etkinliği düzenlenecek. Fuarda, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı ile Türk tiyatrosunun önemli ismi Haldun Taner’in 100. yaşı çeşitli etkinliklerle kutlanacak. 14 Mart Cumartesi günü Haldun Taner’in öykücülüğü Doğan Hızlan, Yavuz Ekinci ve Faruk Duman’ın katılımıyla ele alınacak. Girişin ücretsiz olduğu fuar her gün 10.00-19.30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

Yazarlar, Yaşar Kemal heykelini ziyaret etti

$
0
0
Heykeltıraş Metin Yurdanur’un 1994 yılında yaptığı “Anadolu’yu Seyreden Yaşar Kemal” heykeli, Avrasya Tüneli kazı çalışmasının ortasında kaldığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.Edebiyat ve sanat örgütlerinin yanı sıra pek çok sivil toplum kuruluşu da geçtiğimiz hafta son yolculuğuna uğurlanan Yaşar Kemal’in heykeliyle ilgili açıklama yaparak bu duruma tepki göstermişti. Heykel, pazar günü, heykeltıraş Metin Yurdanur’un da onayladığı Yenikapı sahiline nakledildi. Dün; BESAM, Heykeltıraşlar Derneği, PEN Türkiye Merkezi, Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği heykeli yeni yerinde ziyaret ederek, bundan sonra kaybolan ve zarar gören bütün sanat eserlerinin takipçisi olacaklarını ifade ettiler.

‘Kafka, konformist insandan rahatsızdı’

$
0
0
Düşülke Yayıncılık ve Beylikdüzü Belediyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen Uluslararası Edebiyat Konferansı’nın ilki 8-9 Mart’ta yapıldı.Geçtiğimiz hafta sonu Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde gerçekleşen konferansta modern dünya edebiyatının özgün yazarlarından Franz Kafka konuşuldu. Düşülke Yayın Yönetmeni Janset Karavin’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen konferansta Ahmet Soysal, Ali Akay, Funda Önkol, H. Emrah Macit, Hakan Akdoğan, Altay Öktem, Derya Alabora, Nur Yazgan, Aslı Erdoğan ve Kafka’nın son sevgilisi Dora Diamant’ın biyografisini yazan Amerikalı yazar-televizyoncu Kathi Diamant konuştu. İki gün süren programda Kafka’nın Dönüşüm, Dava, Şato gibi dünyaca ünlü romanları etrafında yazarın hayata bakış açısı, aşkları, ideolojisi, gerçeklik algısı ele alındı. Fakat konferansın en akılda kalıcı saptaması, 8 Mart’taki ilk oturumda konuşan Hakan Akdoğan’a ait şu cümleydi: “Kafka günümüzün konformist insanını görmüştü ve bundan rahatsızlık duyuyordu. Daha o dönemden bu döneme bakış gönderdiğini düşünüyorum. Onun için ölümsüz bir yazar.”Konferansın merakla beklenen konuşmacısı ise Kathi Diamant idi. 1924’te hayata veda eden Kafka’nın son bir yılına tanıklık eden Dora ile aynı soyadı taşıyan Kathi Diamant, Dora’nın adını ilk ne zaman duyduğunu, peşine nasıl düştüğünü ve Düşülke tarafından yeni yayımlanan “Kafka’nın Son Aşkı: Dora Diamant” biyografisini yazma sürecini anlattı. Kathi Diamant, Dora’nın adıyla 19 yaşında lisede, Alman edebiyatı dersinde tanışmış. Dönüşüm’ü tercüme ediyorlarmış. Hocası, soyadı benzerliğini fark edince, kendisine Dora’yı tanıyıp tanımadığını sormuş. Tabii ki tanımıyordu ve herhangi bir akrabalıkları da yoktu fakat Kathi Diamant o günden sonra Dora’yı hep merak etti. 1998’de Kafka Project’ı kurarak Kafka’nın Dora’ya yazdığı mektupların ve Dora’nın 20 günlüğünün peşine düştü. Çünkü bu mektuplara 1933’te Naziler el koymuştu. Mektupları Berlin’de, Polonya’da, Amerika’da ve Rusya’da aramasına rağmen henüz bulamadı. Kathi Diamant, konferansta Kafka’ya ait üç yeni mektup gösterdi. Dora Diamant’ın da adının geçtiği bu mektupları 2013 yılında San Diego’da bulmuş. Mektuplar Kafka tarafından bir yayıncıya ve bir arkadaşına yazılmış. Fakat 1933’te kaybolan mektupları bulma ümidini kaybetmemiş Diamant, hatta sonuca çok yaklaştığını söylüyor.

Ankara’nın ilk çağdaş sanatlar fuarı açıldı

$
0
0
Ankara, ilk defa bir çağdaş sanatlar fuarına ev sahipliği yapıyor. Atis Fuarcılık tarafından, Tüm Sanat Galerileri Derneği (TÜSGAD) ve Birleşmiş Ressam ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD) işbirliği ile düzenlenen Çağdaş Sanat Fuarı dün açıldı.200 sanatçının 2 bin civarında eserinin sergilendiği fuarda İranlı sanatçıların eserleri ilgi çekti. Fuar, 15 Mart akşamına kadar açık kalacak. ATO Congresium Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen fuarda Bali Sanat, RC Sanat, Soyut Sanat, Fırça Sanat, Nurol Sanat, Yurt Dünya Sanat gibi 70 galeri ile Mustafa Ayaz, İMOGA ve UKKSA müzeleri yer alıyor. Uluslararası sanat evlerine ve müzelere de ev sahipliği yapan fuarda plastik sanatların her dalında resim, heykel, seramik, özgün baskı, fotoğraf ve kavramsal sanat eserleri bulmak mümkün. İran’daki Igreg sanat galerisi, koleksiyondaki 15 sanatçıya ait eserleri fuarda görücüye çıkardı. Sergiyi gezenler özellikle Bijan Sayfouri’nin eserlerine ilgi gösterdi. Igreg galerinin koordinatörü Navıd Arab, Bijan Sayfouri’nin fuardaki bir tablosunun İngiltere’deki bir galeri tarafından 24 bin dolara satın alındığını belirtti.ATİS Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül, Ankara’da çağdaş sanatla uğraşan ve eğitim veren ciddi kuruluşlar bulunduğunu söyledi. Aygül, fuarın paneller, dinletiler, konferanslar, sanatsal performanslar, workshoplar, söyleşiler, sinema gösterimleri, imza günleri gibi etkinliklerle renkleneceğini dile getirdi. BRHD Başkanı Mehmet Ali Doğan ise Ankara’da uzun zamandan beri bir sanat fuarının açılmasını beklediklerini dile getirdi. Doğan, Ankara’da eksikliği hissedilen modern sanatlar müzesini de kurmayı hedeflediklerini söyledi.

Sinema yazarları Kış Uykusu’nu seçti

$
0
0
47. SİYAD Ödülleri’ne Kış Uykusu damgasını vurdu. Sinema yazarları, Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği filme, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dâhil altı dalda ödül verdi. SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenen ‘Yüzyılın 100 Filmi’ listesinin zirvesinde ise Yılmaz Güney’in Umut filmi yer aldı.Türkiye’nin en uzun soluklu sinema ödüllerinden SİYAD ödülleri 47. kez sahiplerini buldu. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) üyelerinin oylarıyla belirlenen ‘Yüzyılın 100 Filmi’ listesinin ilk on sırası da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirilen törende açıklandı. Bu yıl ödül törenine Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filmi damgasını vurdu. Altın Palmiye’li yapım En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil altı dalda ödül kazandı. ‘Kış Uykusu’ oyuncu dallarında da sinema yazarlarının tercih ettiği yapım oldu. Filmin oyuncularından Melisa Sözen, En İyi Kadın Oyuncu; Haluk Bilginer, En İyi Erkek Oyuncu; Ayberk Pekcan ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu seçildi. Filmin bir diğer ödülü ise Gökhan Tiryaki’nin elde ettiği En İyi Görüntü Yönetimi oldu.Deniz Akçay Katıksız, ‘Köksüz’ ile Mahmut Tali Öngören En İyi Senaryo Ödülü’nü alırken; bu filmin oyuncusu Lale Başar, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu seçildi. Unutursam Fısılda filmi, Kenan Doğulu ile En İyi Müzik, Soydan Kuş ile En İyi Sanat Yönetimi ödüllerine uzanırken, kurgu ödülü Sivas filmine gitti.Gecede Nebahat Çehre, Yavuz Turgul, Atilla Özdemiroğlu, Genco Erkal’a onur ve İrfan Demirkol’a da özel emek ödülü de takdim edildi.YÜZYILIN FİLMİ LİSTENİN ZİRVESİNDE ‘UMUT’ VARSİYAD, Türkiye sinemasının 100. yılı kutlamaları vesilesiyle bu yıl özel bir seçim daha gerçekleştirdi. SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenen ‘Yüzyılın 100 Filmi’ listesinin zirvesinde bulunan on film de törende ilan edildi. Sinema yazarlarının seçimiyle Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filmi birinci sıraya yerleşti. ‘Umut’u sırasıyla Yol, Sevmek Zamanı, Anayurt Oteli, Vesikalı Yârim, Muhsin Bey, Sürü, Selvi Boylum Al Yazmalım, Masumiyet ve Bir Zamanlar Anadolu’da takip etti.47. SİYAD ÖDÜLLERİEn iyi film: Kış UykusuEn iyi yönetim: Nuri Bilge Ceylan (Kış Uykusu) Mahmut Tali Öngören en iyi senaryo:Deniz Akçay (Köksüz) Cahide Sonku en iyi kadın oyuncu: Melisa Sözen (Kış Uykusu)En iyi erkek oyuncu: Haluk Bilginer (Kış Uykusu)En iyi yardımcı kadın oyuncu: Lale Başar (Köksüz)En iyi yardımcı erkek oyuncu: Ayberk Pekcan(Kış Uykusu)En iyi müzik: Kenan Doğulu (Unutursam Fısılda)En iyi görüntü yönetimi: Gökhan Tiryaki(Kış Uykusu) En iyi kurgu: Yorgos Mavropsaridis (Sivas)En iyi sanat yönetimi: Soydan Kuş(Unutursam Fısılda)En iyi belgesel film: Tepecik Hayal Okulu(Güliz Sağlam)En iyi kısa film: Müjdeler Var YurdumunToprağına Taşına, ErdiSinemam 100 Şeref Yaşına! (Melik Saraçoğlu, Hakkı Kurtuluş)

2014'ün en çok izlenen filmleri

$
0
0
2014 yılında en çok izlenen 20 filmin toplam hasılatlarını ve seyirci sayılarını sizler için derledik.İşte o filmler:

Böyle şehre böyle filozof

$
0
0
İlk filmi 1 milyona yakın seyirciye ulaşan Mandıra Filozofu, bu beklenmedik başarısının üzerine bir yılı doldurmadan yeni filmiyle karşımızda.Kendine has hayat felsefesi olan Mustafaali ikinci filmde ‘kovuğundan' çıkarak İstanbul'a ayak basıyor. Gökova'nın Çökertme Koyu'nda tüm hırslardan arınmış bir şekilde yaşayan Mustafaali babasının hastalığı nedeniyle İstanbul'a gelmek zorunda kalır. “Ben böyle hayata karşıyım” diyen bu garip köylü ile karşılaşması İstanbul için hiç de iyi olmaz. İstanbul'un kafası iyice karışır.

Kentsel dönüşüm gençliği

$
0
0
51. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yarışan Çekmeköy Underground, Aysim Türkmen'in ilk filmi.İstanbul'un hızla değişen semtlerinden Çekmeköy'de yaşayan bir grup arkadaşın yaşadıklarını anlatan film, etkileyici bir gençlik ve değişim portresi sunuyor. Yaşadıkları mahallede gitgide alanları daralan gençler, yaptıkları müzik sayesinde hayallerini sürdürmeye çalışır. Mahallelerindeki kentsel dönüşüm ve hızla değişen demografik yapı, doğup büyüdükleri bu semtte onları bir ‘yabancı'ya dönüştürür.

Kader sana da gülecek

$
0
0
Edebiyat uyarlamalarının yönetmeni Kenneth Branagh, bu kez Külkedisi masalını perdeye aktarıyor.Kostümleri ve abartılı oyunculuklarıyla dikkat çeken filmde, babasına destek olmak isteyen Ella üvey annesi ile üvey kızkardeşlerini dostça karşılar. Ne var ki babası ölünce, onların kıskanç ve zalim yüzüyle karşılaşır. Sonunda küllerle kaplı bir hizmetçiden başka bir şey olmaz. Artık Sindirella olarak çağrılan Ella umudunu hiçbir zaman yitirmeyerek, kendisine yapılan kötülüklere rağmen cesur ve nazik olmaya kararlıdır.

Çanakkale Savaşı'nın derinlerini görelim

$
0
0
Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümünde ülkenin dört bir yanında kutlamalar yapılıyor, sergiler açılıyor, kitaplar yayımlanıyor, oyunlar sahneleniyor. İtiraf edeyim, iyi niyetlerle yola çıkılarak hazırlanan tüm bu programların arasında dişe dokunur iş sayısı ise pek az. Alelacele 3-5 fotoğraf bir araya getirilerek açılan sergiler, aynı başlıklar altında yıllardır tekrarlanan konferanslar, söyleşiler, paneller, Google bilgileriyle yazılan kitaplar… Bir de defile düzenleyenler var, o konuya hiç girmiyoruz. ‘Derinlerden Siperlere Çanakkale 1915’ sergisi ise farklı. Serginin arkasında bir torunun 20 yıllık emeği var.Bugün 13 Mart 2015... Beş gün sonra Çanakkale Zaferi’nin 100. yıldönümü kutlanacak. Aslında geçen yıldan itibaren 2015’e özel pek çok plan, program yapıldı. Geçen hafta sona eren CNR Kitap Fuarı’nın teması Çanakkale Zaferi’ydi. Eylül 2014’te gerçekleştirilen 4. Çanakkale Bienali’nin kavramsal çerçevesi de aynıydı. 31 Mayıs’ta başlayacak 43. İstanbul Müzik Festivali ise özel sipariş edilen Çanakkale bestesiyle açılacak. Türkiye’nin dört bir yanında büyük zaferin 100. yıldönümü için kutlamalar yapılıyor, sergiler açılıyor. Çanakkale ruhunu yaşatma gayesiyle hazırlanan ‘100 yılda 100 etkinlik’ kapsamında kitaplar yayımlanıyor, oyunlar sahneleniyor hatta defile düzenleniyor. İtiraf etmek gerekirse, iyi niyetlerle yola çıkılarak hazırlanan bu programlar arasında dişe dokunur iş sayısı çok fazla değil. İstanbul’da, Yeni Cami’nin arkasındaki İş Bankası Müzesi’nde 10 Mart Salı günü açılan ‘Derinlerden Siperlere Çanakkale 1915’ sergisi biraz farklı. Serginin arkasında belgeselci Savaş Karakaş’ın 20 yıllık emeği var.Serginin küratörü Savaş Karakaş, 1974’te kaybettiği dedesinin kucağında, 5 yaşında.BİR GAZİNİN UZUN HİKÂYESİHafız Hilmi Coşkun, 31 Mayıs 1894’te dünyaya geldi. Subay ya da öğretmen olmak hayaliydi. Seferberlik ilan edilince Çanakkale Savaşı’nda İngilizlerle 14. Tümen’de 55. Alay’da savaştı. Ardından Kafkas ve Filistin cephelerinde Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Bu savaşlarda şarapnel parçalarıyla kolu, bacağı sakat kaldı. 22 Ekim 1922’de askerlikten terhis oldu, babasının vasiyetini tutarak emeklilik maaşını devlet hazinesine bağışladı. Bundan sonra hayatına Akçakoca’da öğretmenlik yaparak devam etti. Hilmi Coşkun, o yıllarda, yaşadığı acıları ve yoklukları yazmakla kalmadı, belki ileride bunlar hatırlanır diye torununa ‘Savaş’ adını verdi. Evet, torun Savaş Karakaş, 1995’ten bu yana Çanakkale Boğazı’nda yaptığı batık gemi araştırmalarıyla, 1974’te vefat eden dedesinin izini sürüyor. 1990’lı yıllarda özel televizyonlarda sunuculuk yapan Karakaş, 20 yılda pek çok savaş gemisini belgeledi, filme aldı. Ünlü sualtı araştırmacılarıyla Boğaz’ın dibini keşfe çıktı. Şimdi de bütün bunları dedesinin hikâyesiyle birlikte ‘Derinlerden Siperlere Çanakkale 1915’ sergisinde sunuyor.Küratörlüğünü Savaş Karakaş’ın yaptığı, Prof. Dr. Haluk Oral’ın danışmanlığında hazırlanan sergide, deniz ve kara savaşları iki ayrı bölümde anlatılıyor. Kara savaşları holünde, Çanakkale Savaşları’nda kullanılmış askeri obje ve malzemeleri vitrinlerde görüyoruz. Burada her iki tarafa ait süngü, matara, kılıç, tel kesme makasları, siper kürekleri, tüfek ve tabancalar gibi askeri malzemenin yanında pipolar, taraklar, sefer tasları, kaşık, çatal gibi özel eşyalar sergileniyor. Bütün bu eşyaya savaş şartları ve siperlerde yaşananlara dair asker anıları eşlik ediyor.ÇANAKKALE GEÇİLMEZ, ÇÜNKÜ...Çanakkale Boğazı, 65 kilometre uzunluğunda bir su yolu ama elbette dostça gelenler için... Düşmanca gelenler için geçilmez bir kale. 18 Mart’ı anlatan deniz savaşları holü, büyük bir Çanakkale Boğazı maketiyle başlıyor. ‘Çanakkale geçilmez’ cümlesinin romantik bir söylemden öte, nasıl bir gerçeklik olduğu bu bölümde anlatılıyor. Nusret Mayın Gemisi’nin kumandanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey ile mayın grup komutanı Nazmi Bey, 7-8 Mart gecesi, 26 mayını Boğaz’ın en dar yeri olan Karanlık Liman’dan denizin derinliklerine gönderir. Dibe giden mayınlar 4 buçuk metre yükselir ve avlarını beklemeye başlar. 18 Mart’ta, yani zaferin kazanıldığı gün, Boğaz’dan geçmeye çalışan düşman gemilerinin altlarında büyük patlamalar olur. Her biri 2 metre 7 cm yüksekliğindeki 26 mayının replikasının sergilendiği bu bölümde, o gece hangi gemide, nerede patlama olduğunu dakika dakika anlatan panolardan okuyabiliyorsunuz. Serginin en dikkat çeken bölümü ise dalgaların altında neler yaşandığını gösteren küp şeklinde hazırlanmış mavi renkli hareketli panolar ile Mustafa Kemal Atatürk’ün bugüne kadar hiç sergilenmemiş üç tümen emri.7 ÇANAKKALE BELGESELİSavaş Karakaş’ın, batırılan gemilerin belgeselini çektiğini söylemiştik. Sergi alanlarındaki ekranlarda ve projeksiyonlarda Kuş Bakışı Çanakkale Boğaz’ı, Kuş Bakışı Gelibolu Yarımadası ve Heroes of Gallipoli (Gelibolu’nun Kahramanları) videoları sessiz olarak tekrarlanırken, Çanakkale Savaşları üzerine yedi farklı belgeselin de gösterimleri yapılıyor. Derinlerdeki Tarih (54 dakika), Çanakkale Geçilemedi (110 dakika), Boğaz (5 dakika), Destanlaşan Gemiler (8 dakika), Çanakkale Geçildi mi? (45 dakika), Derinlerden Yansımalar (47 dakika), Gelibolu’nun Derin Sırları (45 dakika).Serginin danışmanı Haluk Oral da 30 yıldan bu yana Çanakkale Savaşı ile ilgili bilgi, belge topluyor. Özellikle savaş alanındaki insan hikâyeleriyle yakından ilgileniyor. Sergide bu hikâyelere yer verilmiş. Oral’a göre adı az bilinen İbradılı İbrahim, hakkı verilmemiş kahramanlardan Yarbay Mehmet Şefik, Türk askerlerini anlatan Alman Hans Kannengiesser ve ateşkes gününde 300’den fazla fotoğraf çeken Plevne Ryan lakaplı Charles Snodgrass Ryan’ın Çanakkale’deki rollerini mutlaka bilmemiz gerekiyor. Oral’ın dediği gibi, zaferi kazanalı 100 yıl oldu ama Çanakkale ile ilgili keşfedilmeyi bekleyen daha çok hikâye, bilgi ve belge var.Avustralya Savaş Müzesi’nden 20 özel fotoğrafÇanakkale ile ilgili bir diğer önemli sergi, Pera Palace Otel’de açılacak. Avustralya Savaş Müzesi’nin arşivinde yer alan, Çanakkale Savaşı’nın bugüne kadar yayınlanmamış 20 adet fotoğrafından oluşan koleksiyon, 18 Mart-30 Haziran tarihleri arasında otelin Atatürk Müze Odası’nda sergilenecek.‘Onbeşlilerin Trajedisi’ Küçükçekmece’de‘100. Yılında Çanakkale’ sergisi ise 17 Mart’ta Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi Sergi Salonu’nda görülebilir. Küratörlüğünü Erkan Doğanay’ın yaptığı sergide, dönemin fotoğraflarından oluşan belgesel görüntülerde ‘Onbeşlilerin Trajedisi’ olacak.Bursa Kitap Fuarı’nda konferansYarın başlayacak TÜYAP Bursa Kitap Fuarı’nda da Çanakkale’nin 100. yılıyla ilgili sergi, söyleşi ve paneller yapılacak. TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek fuarda ‘Yüzyıl Öncesinde Dünya Medyasında Çanakkale Savaşları Sergisi’ izlenebilir. Mustafa Armağan, 15 Mart Pazar günü saat 15.45’te Cumalıkızık Salonu’nda ‘Sultan Abdülhamid’in Çanakkalesi’ni, 16 Mart Pazartesi 15.45’te ise Çekirge Salonu’nda “‘anakkale Zaferi’ni anlatacak. 19 Mart Perşembe günü saat 18.00’de ise Çekirge Salonu’nda İhsan Sönmez, Halil Ersin Avcı, Bahadır Yenişehirlioğlu ‘Çanakkale Ruhu’nu konuşacak.İstanbul Şehir Tiyatroları’nda özel gösterim‘100. Yılda Darülbedayi’den Selam-Çanakkale 1915’ belgeseli ise 17 Mart Salı akşamı saat 20.00’de Kâğıthane Sadabat Sahnesi’nde ücretsiz sahnelenecek. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın hazırladığı ve yaklaşık 100 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilecek belgesel gösteride Seyit Onbaşı ile İngiliz Deniz Eri Joe Murray, Kınalı Ali’yle Anzak askeri Jonny 100 yıl sonra aynı sahnede buluşacak.

Bir mucizedir yaşamak

$
0
0
Sinemaseverler o ‘kara haber’i hatırlayacaktır. İki yıl önce Venedik Film Festivali’nde, animenin ustası Hayao Miyazaki emekli olacağını açıkladı. Bir yıl geçmeden, Miyazaki’nin kurucusu olduğu Ghibli Stüdyoları da artık uzun metraj film yapmayacaklarını duyurdu. Çizgi dünyası daha dar daha plastikti artık.Prenses Kaguya Masalı, bir veda filmi. Gökteki Kale’nin, Komşum Totoro’nun, Ateşböceklerinin Mezarı’nın, Ruhların Kaçışı’nın, Rüzgârlı Vadi’nin, Yürüyen Şato’nun son yoldaşı; Ghibli Stüdyoları’nın son uzun metraj filmi. Ghibli’ye de böylesi bir veda yakışırdı; insanlığın dünyadaki ‘mucizevi’ macerasını anlatan bir masal...Ateşböceklerinin Mezarı’nın (1988) yönetmeni Isao Takahata’nın imzasını taşıyor Prenses Kaguya Masalı. Bir zamanlar, bir orman köyünde yaşlı bir oduncu yaşarmış. Yaşlı karısından başka kimsesi olmayan bu oduncu, bir gün ormanda bambu kesmekle uğraşırken yerden bir bambunun filizlendiğini görür. Bambunun yanına gidince, içinden küçücük bir çocuk çıktığını fark eder. Çocuğun cennetten gönderildiğine inanan adam, akranlarına göre hızlı büyüyen bu çocuğa iyi bir hayat yaşatmak için şehre taşınır ve onu bir prenses gibi yetiştirir. Fakat Kaguya’nın aklı, doğup büyüdüğü kırlarda ve çocukluk arkadaşlarındadır.Prenses Kaguya Masalı felsefesi, erdemi, gösterdiği ve göstermediğiyle tastamam bir doğu filmi. Hikâyeyi ‘eğlencelik’ hale getirmek için olmadık şaklabanlıklara ve plastik hamlelere girişmiyor. Bir suluboya tablosunun hareketlenip hikmetli bir masala dönüşmesini izler gibi izlettiriyor kendini. Prenses Kaguya’nın dünyaya gelişi, tıpkı insanın dünyaya gelmesi ve gözünüzün önünde bir çocuğun hiç fark etmeden büyümesi gibi bir ‘mucize’. Film, ölümün de bu mucizevi hayatın bir parçası olduğu gerçeğini, hatta dünyanın yükünü düşündüğümüzde ‘tesellisini’ ikna edici bir sadelik ile perdeye yansıtıyor. Prenses Kaguya Masalı, bir süredir animasyon dünyasının yönünün kaydığı ince hesaplı, formüllerle işlenmiş, eğlence dozu ve satılabilirliği ön planda olan Batılı çizgi formlardan uzak, Doğu’nun hikmetini kuşanmış felsefi bir masal...

Baharı müjdeleyen çiçekler

$
0
0
Selam: Bahara Yolculuk, yalanlar üzerine bir hikâye bina edip insanlara iftira atan bir film değil. 160 ülkedeki eğitim kurumlarının neden ve nasıl açıldığını, derli toplu bir şekilde anlatan, dramatik unsurları ölçülü ve gerçek olaylara dayanan bir film.İki yıl önce gösterime giren Selam filmi, gergef gibi örülen bir dantelanın nakışları arasında yolculuk yapmıştı. İnsanlığa ‘selam’ götüren öncülerin, onların kametine nispeten cılız kalacak hikâyesini izlemiştik. Kalitesinden ziyade, yollara düşenlerin hatırına sinelere basılmıştı film. Tunaboyu şehidi Ali Aytekin’in, Moğolistan bozkırında Anadolu’dan bir nişane gibi uzanan Âdem Tatlı’nın, çalıştığı okulun bahçesini mezarıyla yeşerten Erkan Çağıl’ın aziz hatıraları hürmetine… Selam: Bahara Yolculuk, ilk filmde dağınık bir şekilde anlatılan öykünün başlangıcına götürüyor bizi. 160 ülkede açılan okulların nüvesinin atıldığı Beşinci Kat’ın görüntüleri ile açılıyor film. Yaklaşık 25 yıl önce Altunizade’deki mekanda, bir külahın içinden çektikleri kâğıtta adı yazılı ülkeye ardına bakmadan giden fedakâr öğretmenlerden birinin öyküsünü izliyoruz. Kurayı çeken, nasibine çıkan ülkenin yerini bulmak için soluğu dünya haritasının başında alıyor. İsmail Bey’in nasibine Kırgızistan çıkmıştır. Bavulunu hazırlayıp ailesiyle vedalaşan İsmail, uçakta karşılaştığı Mehmet ile beklenmedik bir şekilde kader arkadaşlığı yapar.Türkiye’de işinde bazı sıkıntılar yaşayan Mehmet, alelacele yurtdışına kaçmıştır. Ortalık yatışana kadar Kırgızistan’da kalması gereken Mehmet, kendini İsmail’e yardım ederken bulur. İkili, Kırgızistan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan okul açma iznini alıp Isık Göl kıyısındaki metruk binaya doğru yola çıkar. Bina harap haldedir, okulun açılmasına da üç ay gibi kısa bir zaman vardır. Bu sırada bölgede etkin bir adam olan Taştan’ın okul binası ile ilgili başka planları vardır.BEŞİNCİ KAT İLE BAŞLIYORSelam: Bahara Yolculuk, ilk filmin dağınıklığını unutturan bir prodüksiyon, yönetmenlik, senaryo ve oyunculuğa sahip. Erkan Çıplak’ın yazdığı senaryo, meselenin başlangıcına giderek doğru bir hamle yapıyor. Beşinci Kat’ta gezinen kamera, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin odasına kadar süzülerek, önden giden o öğretmenlerin motivasyonuna dair ‘bam teli’ne dokunan bir sahne sunuyor. Ayrıca, “Bu işi neden yapıyorsunuz?” sorusuna cevap arıyor. İsmail öğretmene, hem Mehmet hem de yerel halk tarafından bazen anlamak için çoğu zaman da şüphe ile soruluyor bu soru: “Neden geldin?” Evet, şimdilerde hayatları destan gibi anlatılan o öncüler, gittikleri yerlerde kırmızı halılar ile karşılanmadı. Senaryo, hikâyenin duygusal ve dramatik yanlarını ortaya koyarken, bu gerçekleri ve yerel halkın kafasındaki soru işaretlerini de yansıtıyor.Sinema açısından ‘mistik’ kaçabilecek unsurlar öyküden mümkün mertebe arındırılmış. Daha önce yapılan bir yanlıştan, fedakârlığın hikâyenin ana malzemesi olmasından kaçınılmış. Temelde bir okul açma hikâyesi var, fedakârlık bir motif ve karakterlerin ‘doğal’ özelliği olarak veriliyor.“BUNLARA SU BİLE YOK!”“Bunlara destek veren, çocuğunu bunların okuluna kaydettiren karşısında beni bulur. Bunlara su bile yok!” diyen Taştan’ın kimi temsil ettiği çok açık. Bu okulları kapattırmak için kıtalar dolaşan, devlet başkanlarıyla görüşen, onlara para teklif eden bir Cumhurbaşkanımız var. Paranoyalara sarılarak eğitim kurumlarını terörle ilişkilendirmeye çalışanlar, o fedakâr öğretmenleri terörist ilan edenler kendi talihsizliklerine yansın. Selam: Bahara Yolculuk’un, böyle bir iklimde vefa örneği sergileyerek okulların açılmasında ciddi katkıları olan Hacı Kemal Erimez ile Turgut Özal’ı anması ve Cengiz Aytmatov’u unutmaması kayda değer.Teknik açıdan, Hamdi Alkan’ın yönetmenliği Mahsun Kırmızıgül’ün tarzını anımsatıyor. Görsel yönden çok iyi kadrajlar var filmde, fakat bu güzel fotoğrafların hikâyeye hizmet ettiğini söylemek zor. Bu açıdan bakıldığında Mucize ile Selam: Bahara Yolculuk’un öyküsü ana hatlarıyla birtakım paralellikler içeriyor. Devamlılık hataları ve sahne geçişlerindeki sorunların göze battığı filmde senaryo kadar oyunculuklar da öne çıkıyor. Gürol Güngör’ün ölçülü performansı ve Mert Yavuzcan ile yakaladıkları kimya filmi sürükleyen bir unsur. Aslıhan Güner ve Merve Sevi de görevlerini yerine getiriyor.HAFTANIN FİLMLERİ

ODTÜ’de sanat günleri başladı

$
0
0
Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından her yıl düzenlenen ODTÜSanat 16 dün ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde (KKM) başladı.12 Nisan’a kadar devam edecek sanat günlerinde 16 Mart’ta, Avrupa’da kısa sürede ün kazanan Hollanda doğumlu genç Türk müzisyen Karsu Dönmez konser verecek. Konser ODTÜ KKM Kemal Kurdaş Salonu’nda saat 20.00’de başlayacak. Aynı salonda 18 Mart Çarşamba günü Ankara Devlet Tiyatrosu, Çalıkuşu oyununu sahneleyecek. Etkinlik çerçevesinde “İkinci Doğa” temasıyla açılan sergide 75 sanatçının 100’den fazla eseri bir ay süreyle gezilebilecek.

Çinileri bir de böyle görün

$
0
0
Geleneksel sanatlar ile teknolojiyi buluşturan ve çinicilik sanatının hatırlanmasını amaçlayan çini enstalasyonu İstanbul Arkeoloji Müzesi Çinili Köşk’te izlenebilir.Dijital tabanlı ve etkileşime açık bir müze deneyimi yaşatan projede, 12. yüzyıl ve sonrasının çini sanatı örnekleri sunuluyor. Teknoloji ve sanat kooperatifi DECOL tarafından hologram (üç boyutlu lazer fotoğraf) tekniğiyle hazırlanan enstalasyonu görmek için bugün son gün.

Öğrenciler Burhan Doğançay için çizecek

$
0
0
Doğançay Müzesi’nin 10 yıl önce başlattığı resim yarışmasına başvurular 8 Mayıs’ta sona eriyor.Serbest konulu 11. Doğançay Müzesi Ortaokullar Resim Yarışması’na İstanbul’da okuyan 5., 6., 7. ve 8. sınıf öğrencileri katılabilir. Yarışmada dereceye girenlere çeşitli mansiyon ve eserlerini sergileme imkanının yanı sıra eğitimlerine katkı olarak para ödülü de verilecek. Eserler, Adnan Çoker (ressam), Beral Madra (küratör, sanat eleştirmeni), Vasıf Kortun (araştırma ve programlar direktörü SALT), Mehmet Lütfi Şen (küratör) ve Bergin Azer’den (Doğançay Müzesi müdürü) oluşan seçici kurul tarafından değerlendirilecek. Dereceye giren 50 resimden oluşan serginin açılışı, katalog dağıtımı ve ödül töreni 28 Mayıs’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak. (0212 244 77 70)

Akbank’ın kısa filmleri geliyor

$
0
0
Türkiye’de kısa film alanında öncü etkinliklerden biri haline gelen Akbank Kısa Film Festivali, bu yıl 16-26 Mart tarihleri arasında 11. kez düzenlenecek.10 gün boyunca yurtiçi ve yurtdışından geniş katılımlı atölye çalışmaları ve söyleşilerin yapılacağı festivalde bu yıl ilk kez “Dünyadan Kısalar” bölümüyle uluslararası yarışma gerçekleştirilecek. Festivalde, Festival Kısaları, Dünyadan Kısalar, Kısadan Uzuna, Deneyimler, Belgesel Sinema, Yarışma Dışı Seçki ve Özel Gösterim bölümlerinde bu yıl 23 ülkeden toplam 86 kısa film ve 2 uzun metraj film seyirciyle buluşacak. Festivalin söyleşi ve atölye çalışmalarında Berlin Film Festivali Kısa Film Bölümü Küratörü Maike Mia Höhne, yönetmen Jessica Woodworth, Yeşim Ustaoğlu, Tülin Özen, Sermet Yeşil ve Ahmet Rıfat Şungar, görüntü yönetmeni Florent Herry gibi isimler deneyimlerini sinemaseverlere aktaracak. Festivalin ulusal ve uluslararası yarışmalarında En İyi Film’e 5 bin dolar para ödülü verilecek.

Her yönüyle Çanakkale Zaferi

$
0
0
Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen “100. Yılında Çanakkale Sempozyumu” 16 Mart Pazartesi günü, Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek.Saat 10.00’da açılış konuşmalarıyla başlayacak olan sempozyumda ‘Çanakkale Literatürü’, ‘Çanakkale’de Hayatını Kaybedenler’ ve ‘Dünya Kamuoyunda Çanakkele’ başlıklı üç oturum yapılacak. Programın konuşmacıları arasında Prof. Dr. Süleyman Beyoğlu, Prof. Dr. Mustafa Çolak, Doç. Dr. Mücahit Özçelik, Doç. Dr. Hamdi Doğan yer alıyor. Kültür Merkezi’nde ayrıca Muzaffer Albayrak’ın hazırladığı ‘Osmanlı Arşiv Belgelerinde Çanakkale’ sergisi ile Ertan Toy’un ‘Çanakkale Savaşları Önemli Olaylar’ başlıklı illüstrasyonları izlenebilir. Mersin Devlet Opera ve Balesi ise 18 Mart Çarşamba günü Metin Tufan’ın “Çanakkale Şehitleri Oratoryosu” eserini seslendirecek. Program Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’nda saat 10.30’da başlayacak.

Mimar Sinan’da Didem Madak günleri

$
0
0
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Metis Yayınları, 41 yaşında hayata veda eden şair Didem Madak (1970-2011) anısına bir etkinlik düzenliyor.“Şiiri Hayattan Kurtarmak: Didem Madak Sempozyumu” 26-27 Mart günlerinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleşecek. Sempozyuma Deniz İncedayı, Seval Şahin, Necmiye Alpay, Zeynep Direk, Rûken Alp, Esra Yalazan, Birhan Keskin, Neşe Yaşın, Şükran Yücel, Müjde Bilir, Zeynep Köylü, Mahmut Temizyürek, Baki Asiltürk, Eren Aysan, Sezai Sarıoğlu, Asuman Susam, Ritta Cankoçak ve İpek Şahbenderoğlu farklı yönleriyle Didem Madak şiirini anlatacak. Etkinlikte MSGSÜ Modern Dans Bölümü “Güneşin Bıyıkları” başlıklı bir gösteri sunacak. “Ah! Kosmos” grubu da bir müzik performansı sunacak.

Gregor Samsa, bir sabah böcek olarak uyanalı 100 yıl oldu

$
0
0
Bu yıl, Franz Kafka’nın ünlü eseri “Dönüşüm”ün yayımlanışının 100. yıldönümü. Kafka’nın 1912’de yazdığı fakat 1915’te yayımlanan eseri, bugüne kadar pek çok yazarı etkiledi, ilham kaynağı oldu.“Dönüşüm” 20. yüzyılın en çok atıfta bulunulan kurgu yapıtlarından biri olarak değerlendirildi. 50 sayfalık bu kısa hikâyeyi, ilk kez genç bir hukuk öğrencisiyken okuyan Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez şöyle demişti: “İlk cümlede neredeyse yataktan düşüyordum. Hayret etmiştim… İlk cümleyi okuyana kadar kimsenin böyle yazabileceğini düşünmüyordum, eğer bilseydim yazmaya daha uzun zaman önce başlamış olurdum, böylece derhal kısa hikâyeler yazmaya koyuldum.”Türkçeye “Dönüşüm” veya “Değişim” adıyla pek çok kez çevrilen öykü, ülkemizde en çok okunan kitapların başında geliyor. Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulmasıyla başlayan ve hayatındaki değişiklikleri anlatan öykü, acaba bizim edebiyatçılarımızı nasıl etkiledi? Dört yazar, bu sorumuza cevap verdi. Ayrıca Kafka’nın tüm eserlerini daha geniş bir okur kitlesine ulaştıran Cem Yayınevi’nin sahibi Ali Uğur, eserin Türkiye’deki yayın sürecini ve ismi hakkındaki tartışmaları değerlendirdi.ENİS BATUR:“İlk okuduğumda çok gençtim, her şeyi yanlış anlamıştım”“Şu an 38-39 arası ateşle yatıyorum, Samsa’dan farkım yok! Şunu söyleyebilirim: Kitabın adı Türkçeye yanlış çevrilmiştir, ‘Dönüşüm’ değil, ‘Başkalaşım’ olmalıdır. Kapakta sık sık hamamböceği kullanılmıştır, Kafka oysa yayıncısını uyarmıştır, “sakın hamamböceği koymayın kapağa” diye, çünkü-elbette-ortada böcek falan yoktur. İlk okuduğumda çok gençtim, her şeyi yalan yanlış anlamıştım.”AHMET BÜKE:“Kitabı bankın üzerine bırakıp gittim”“Dönüşüm’ü lise sona giderken Karşıyaka’da bir kitapçıda görüp almıştım. Cebimdeki paraya en uygun kitap olduğunu hatırlıyorum. Bu yüzden hep ince kitapları sevdim. Ucuz ve güzel olurlar. Hemen bir parka oturup okudum. Şuna karar vermiştim: “Yazmak benim işim olamaz.” Kitabı bankın üzerinde bırakıp gittim. Acaba benden sonra okuyan oldu mu onu?”AHMET ÜMİT:“Kitaptan etkilenip bir öykü yazdım”“Dönüşüm’ü çok gençken okumuştum. 12 Eylül öncesinde. Beni çok etkileyen bir metindir. Bunun üzerine yazdığım bir hikâye vardır. 1997-98’de çıkardığımız ‘Yine Hişt’ dergisinde yayımlanan ‘Praglı Bir Kavka Kuşu’ adlı öykü Kafka’yla yüzleşmemdir. Hikâyede Kafka ile İstanbul’da karşılaşıyorum ve sonra onun bir elektrik direği üzerine hamamböceğine dönüşmesine tanık oluyorum. Dönüşüm, modern çağda insanın ortak bir travmasını, sorununu dile getiriyor. İnsanın, insan olarak değerinin ortadan kalkmasını, metalaşmasını anlatır. Aslında Karl Marks’ın Kapital kitabında metafetişizm diye sayfalarca anlattığı konuyu Kafka bir imgeyle özetlemiştir.”SIRMA KÖKSAL:“Hayatımı beni böcekleştirmesinler diye kurguladım”“Dönüşüm’ü 13 yaşımda okumuştum ilk kez. O yaşta o güne okuduklarıma benzemeyen farklı bir şey olduğunu düşünmüştüm. İlk başta hemen her şeyi anladığımı sanmıyorum ama sürekli aklıma takıldı, birçok zaman kendimi farkında bile olmadan kitabın sahnelerinin içinde hissettiğimi hatırlıyorum. Sonra, sanıyorum bir yıl kadar sonra yeniden okuduğumda daha iyi anladım neyi anlattığını. Gençken, yaşamı tek başınıza belirleyebileceğinizi sanıyorsunuz. Samsa olmamak için her şeyi yapmaya hazırdım. Bütün hayatımı beni böcekleştiremesinler diye kurgulamaya çalıştım. Ama sonra, büyüyünce aslında bireylerin tek başlarına bu durumla baş edemeyeceğini, yanlış bir hayatın doğru yaşanamayacağını, bu nedenle de bireyin değil, insanın böcekleşmemesi gerektiğini düşünür oldum. Kafka’nın yayıncısı olmaktan gurur duyuyorum tabii. Ama Can Yayınları listesine baktığımda zaten sık sık “sizleri okuyarak ben oldum, aldınız başınıza belayı...” diye geçiriyorum içimden. Umarım beni ben yapmış yazarlarımın yüzünü kara çıkartmıyorumdur.Türkiye’de ilk kez 1959’da yayımlandıAli Uğur (Cem Yayınevi’nin sahibi):“Deği-şim’in ilk çevirmeni, Fransızcadan yaptığı çeviriyle, Vedat Günyol’dur. Bu çeviri 1959’da Ataç Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Değişim kitabını özgün dili olan Almancadan çeviren ilk kişi, Kâmuran Şipal’dir. Kâmuran Bey daha sonra Kafka’dan günümüze kalan tüm metinleri peyderpey dilimize kazandırmıştır. Şu anda Türkçede en çok çevrilen kitapların başında gelen Değişim’in ne yazık ki ikincil dillerden (başta İngilizce) yapılan çevirileri Almancadan yapılan çevirilerin önüne geçmiş durumda. Kitabın adının nasıl çevrileceği Kafka çevirmenleri, hatta okurları arasında bile tartışma konusu olmuştur. Vedat Günyol ve Kâmuran Şipal Değişim’i, Ahmet Cemal ve diğerleri Dönüşüm’ü yeğlemekteler. Çünkü Almanca özgün ad olan Verwandlung, diğer Batı dillerine kolay çevrilen bir kavram: Metamorfoz. Ama ne yazık ki, dilimizde tam bir karşılığı yok. Soranlara şaka yollu, Ovidius’un Metamorfosis adlı yapıtının Başkalaşımlar adıyla çevrildiğini ve neden Kafka’nın ünlü kitabı için bu adın düşünülmediğini karşı soru olarak yönelttiğimiz bile olmuştur.‘Değişim’ adının yeğlenmesinin nedeni ise şu: Kafka araştırmacılarının çoğu, metinde Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesinden çok, bu olaydan sonra ailesinin yaşadığı değişimin daha önemli olduğunu öne sürüyorlar. Metin, ilk bakışta algılandığı gibi Samsa üzerine olmaktan çok Samsa’nın ailesi üzerinedir. Bu nedenle, metnin adında ‘Değişim’ yeğlenmiştir. Kâmuran Bey’in yayınevimizde yayımlanan çevirisinin ardından gelen, metin Heinz Politzer’in bir inceleme yazısıdır. Bu konu üzerine en doyurucu açıklamayı orada bulabilirsiniz.”

Çanakkale için, ‘İki Kitap Bir Heves’

$
0
0
Bakırköy Belediyesi’nin düzenlediği Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı anma etkinlikleri 16 Mart Pazartesi günü Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde başlıyor.Saat 19.00’da Çanakkale Objeleri Sergisi açılışıyla başlayacak anma etkinliğinde saat 20.00’de Sunay Akın tek kişilik oyunu “İki Kitap Bir Heves”i oynayacak. Sergi, tiyatro oyunları, konserler, söyleşiler, imza günü ve sunumların yer alacağı etkinlikler 22 Mart’a kadar devam edecek.
Viewing all 7489 articles
Browse latest View live